Montag, 20. Oktober 2008

"VAHYiN MUTLAK DOĞRU OLDUĞU"NA DAİR KANIT VAR MI, YOK MU?

"VAHYIN MUTLAK DOGRU OLDUGU"NA DAIR
KANIT VAR MI, YOK MU?

(Sn. Ertugrul Özkök'ün 8 Nisan pazar günkü yazisi münase-
betiyle bu bildirinin basina dagitilmasini uygun gördük.)

(Ba$ not: Bu bildiri, mustafaakyol.org sitesinde bir tartisma-
ciya verilen cevaptir.)

Tartismaci bir arkadas: "Halbuki vahyin mutlak dogru oldu-
guna dair elimizde herhangi bir kanit yok. Hatta varolusun
bilincli olarak yaradildigina dair bir kanit da yok" demis...
Bu sözlerin bir anlami da: "Kur'anin Allah'tan indigi ve bir
Allah'in bulundugu süphelidir. Kur'an, yalan bir kitap da o-
labilir" demektir. Tartismaci arkadas bunlari demek istemi-
yor olsa bile, o cümle bu anlamlari da icerir. Bize de, bunun
dogru olmadigini isbatlamak düser.

Kur'anin kendisine indirildigi Allah Elcisi olan Hz. Muham-
med'in dogrulugunu, dostlarindan baska düsmanlari da tas-
dik etmistir. Hz. Muhammed(sav) yalanci bir kimse degilse,
ona indirilen kitabin "Allah'tan oldugu" da dogruluk kazanir.
Her biri yüz bilgin kiymetinde binlerce Alim ve Evliya, Allah'
tan aldiklari ilham ve isikla, Kur'anin "Allah'tan inme bir kitap"
oldugunu tasdik etmislerdir. Eger onlarin tasdikleri olmasaydi,
Kur'an bugün "ya$ayan bir Kitap" olmazdi. Ve ortalikta birbi-
rini tutmayan binlerce Kur'an dolasirdi.

Kur'an tarafindan onbes asir önce haber verilen, fakat bilim-
in henüz yeni kesfettigi ve kesfetmekte oldugu Kur'ana ait
onlarca bilimsel hakikatlerin dogrulugu, bugünkü pozitif
bilim tarafindan da desteklenmektedir.

Bu deliller belki muhatabimizi tatmin etmeyebilir. O halde biz
de baska bir delile gecelim.

Kur'anin üzerinde durdugu 5 büyük mesele var. Bunlar da:
Ilahlik, Elcilik, Âhiret, Ahlâk ve Ibadet ve Adalet'tir. Kur'
anin özeti mahiyetinde olan bu 5 maddenin her biri, "Kur'
anin Allah'tan oldugunu" isbatlayacak bir icerik tasimakta-
dir. Ancak biz sözü uzun etmemek icin burada sadece
"Ilahlik" maddesi üzerinden dâvâmizi isbata calisacagiz.

Kur'an der: "Allah'tan baska ilah yoktur". Yani: "Bu kâina-
tin ve icindekilerinin Yaraticisi, Ya$aticisi ve Yöneticisi tek-
tir". Yani: "Bu kâinati yaratacak, ya$atacak ve yönetecek
bir kudret, ilim, irade ve kabiliyete sahip olmayan bir kimse
veya $ey ilah olamaz".

I$te Kur'anin en büyük dâvâsi olan bu iddianin hakikatini
cürütemeyen bir kimse, Kur'anin mutlak vahiy olmadigini
veya "vahyin mutlak dogru olmadigi"ni isbatlayamaz.

Kur'anin bu dâvâsini cürütmek isteyen itirazcilarin öne sür-
dükleri iddialari nedir?: Kendikendinelik, tesadüf ve sebep-
cilik gibi seylerdir.

Simdi Kur'an itirazcilarinin bu iddialarini teker teker ele ala-
lim ve "tesadüf nedir" diye soralim?

Cevap: Tesadüf; kör, sagir, bilincsiz harekettir. Peki, akilsiz
hem de kör bir hareketin bu kâinati ve icindekileri in$a etmis
oldugu nasil iddia edilebilir? Kör ve akilsiz bir adamin hârika
bir tablo meydana getirebilecegine hic inanilabilir mi?

Bu gerceklerle birlikte tesadüfün kendi basina varolamaya-
cagini, onun üstünde bir etkileyicinin de bulunmasi gerektigi-
ni ve onun da kör, sagir, aptal olmamasi lâzim geldigini he-
sab edersek, tesadüfün bir "hic" oldugunu anlayabiliriz. Ay-
rica bilim adamlari da bu kâinatin tesadüflerle ortaya cika-
bilme ihtimalinin "sonsuzda bir" oldugunu söylemis bulun-
duklarini da unutmamaliyiz.

Gelelim "kendikendinelik"e: Hersey bir etkilesim icinde oldu-
gundan ve bir etkileyiciye muhtac bulundugundan, "kendiken-
dinelik" diye birsey yoktur.

Kendikendinelik yoksa, "sebepler"in "kendikendine bir ara-
ya gelmesi"nden bahsedilebilir mi? Demek ki, bu kâinati se-
bepler de var edemez.

"Kendikendinelik"le ilgili olarak $u gercegi de görmemiz ge-
rekir: "Bu kâinat kendikendine olusmustur" dediginiz zaman,
kâinati meydana getiren bütün atomlarin hem "Yaratici" hem
de "yaratik" olduklarini iddia etmis olursunuz. Bu halde bü-
tün atomlarin birbirlerine hem hâkim hem de mahkûm olma-
lari gerekir. Yani bütün atomlar hâkim olsa, bu halde ortada
yaratilacak birsey kalmaz. Eger bütün atomlar mahkûm olsa,
bu sefer de onlara hâkim olacak atom kalmaz. Yani atom-
larin hem hâkim hem mahkûm olmalari mümkün degildir.

Yani meselâ: Bir ülkenin bütün fertleri basbakan olsa, ortada
millet kalmaz. Eger bütün millet köle olsa, bu durumda da o
köleler efendisiz kalir. Basbakansiz ve efendisiz bir millet ise,
acliga ve anarsiye mahkûm olur. Bu da onlarin yok olusu de-
mektir. Bir milletin ayni anda hem yöneten, hem de yönetilen
olmasi ise, asla mümkün degildir. I$te aciz, akilsiz, cansiz ve
acimasiz atomlar da bu haldedir. Onlari kullanacak bir Ilah
olmazsa, kâinat var olamaz.

Fakat ortada atomlarla olusturulmus bir kâinat bulundugun-
dan anliyoruz ki, bütün atomlar "mahkûm" vaziyettedir. Bu
vaziyet de, atomlara hâkim olan ve onlara "Sahiplik" eden
bir "Ilah"i gösterir. I$te o yüce Ilah, Kur'anda: "Kâinati Ben
yarattim. Her seyin sahibi Ben'im" demektedir.

Bu gercegi iptâl etmek isteyen bir kimsenin önce bu kâinatin
sebepler, tesadüf ve kendikendinelik gibi seylerle meydana
geldigini isbatlamasi gerekir. Fakat bu geregi hemen yerine
getirmelidir. Zira ömür kisa, dünya da kiyamete yaklasmis
bulunmaktadir. Insanin kalbi ise, "ebedî bir hayat" ve "mutlu-
luk" istemektedir. Bu mutlulugun yolu da Kur'an'dan baska
bir yerde bulunmamaktadir. Simdi isteyen inansin, isteyen
inkâr etsin!

Ancak, inkârcilar icin cehennem, inanclilar icin de cennet
var oldugu gercegi unutulmamalidir. Cünkü bu kâinat fab-
rikasi bosuna i$letilmemektedir. Eger cennet ve cehennem
olmazsa, bu kâinat fabrikasi bosuna i$letilmis olur ki, bu da
kâinatin bütün anlamini yok eder. Yüce Yaratici ve Ya$atici
ise bu anlamsizliga izin veremez. Demek cennet ve cehennem
insanlik icin kesin bir gercek ve Yaratici icin de vazgecilmez
bir gerekliliktir.

Demek insan: "Istersem inanirim, istemezsem inanmam" de-
mekle keyfine bakamaz. Cünkü bu kâinati insan yaratmadi!
Demek, insan bu kâinati "gercek Sahibi"ne teslim etmek ve
kendinden istenen inanc ve ibadet ve adalet gibi gerekleri
yerine getirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülügü kabul etme-
yen ve inkâr edenler ise, adaletsizlige düsmüs ve kâinat ka-
dar büyük bir zulüm yüklenmis olurlar. Gercek bir insan
olmak isteyen bir insan ise bu yükten kurtulmak zorundadir.
Bu zorunlulugu yerine getirmek isteyen bir kimse bilimden
faydalanabilir. Fakat bu konuda tamamen bilimin verilerine
dayanmak ve onun sonucunu beklemek insani zarara ugratir.
Cünkü bilim, zamanla gelisen ve ilerleyen bir yapiya sahiptir.
Insan ise, onunla sonsuza kadar ya$iyabilecek bir ömre
sahip degildir. Bu noktada vahiyden yardim almaktan bas-
ka caresi yoktur. Dogru vahiy ise: "Kur'andir ve onun ha-
kikatlaridir".

Ey insanlar! Iyi düsününüz: Bu evreni siz yaratmadiniz. Sizin
koskoca aklinizla yapamayacaginiz bir yaratisi nihayetsiz a-
ciz ve akilsiz atomlara yüklemeniz, en büyük akilsizlik olmaz
mi? Bu akilsizliktan kurtulmak isterseniz, kendinize herseye
gücü yeten ve her yaratmayi yapabilen bir "Sahip" arayiniz.
O aradiginizi da ancak Kur'anda bulabilirsiniz.

Eger bu arama ve bulusu yapmazsaniz ve yaratilisi "bilincli
tasarim"a vermezseniz, bu halde "kör tesadüf" ve "akilsiz
madde"nin eline düsersiniz. Onlar ise sizin nihayetsiz acizlik
ve fakirliginize ve ebedî mutluluk arzulariniza cevap veremez-
ler. Öyle ise bu madde ve tesadüf gibi sahte yaraticilari dün-
yanizdan kovunuz ve cikariniz. Bu cikarmayi yapmazsaniz,
cok büyük bir zulüm kazanmis olursunuz. Zira sizler bütün
kâinatla beslenen varliklarsiniz. Yani sizin yaratilmaniz ve
ya$atilmaniz icin kâinat kadar büyük bir masraf yapilmak-
tadir. Gercek Yaratici'yi aramak yerine "madde" ve "tesa-
düf" gibi sahte tanrilara yönelirseniz, size yapilan ve yapilmak-
ta olan kâinat kadar masrafi bo$a cikarmis ve "Gercek Ya-
ratici"nin hukukuna tecavüz etmis olursunuz. Bu tecavüzün
de cezasiz kalmayacagi, Kur'anla size bildirilmis bulunmakta-
dir. Eger akliniz varsa ve onu iyi i$letirseniz, bu bildiriyi yaba-
na atmaz ve kâinatin neticesi olan evren kadar büyük "hayat"
iyiligine karsi inkârcilikla karsilik vermezsiniz ve vermemelisi-
niz. Kazancli cikacak olanlar, bu hayat iyiligine "inanc" ve
"ibadet"le karsilik verenler olacaktir. Sizler de, "kazananlar"
olmalisiniz ve bunun icin caba göstermelisiniz.

(Son not: Eger bilim'den "vahyin mutlak dogru olup olmadigi"na
dair bir kanit istersek, bunun icin kiyamete kadar beklememiz
gerekir. Bu da, dinsel gerceklerden mahrum kalmamiz demektir.)

Zaman: Yeni Cag'in yedisi, Nisan'in ilk haftasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: