TÜRKİYE'YE AVRUPA'YA VE
AMERİKA'YA
YENİ
YIL MESAJI
insanlığı
yeni bir yıla
girdiren ALLAHın
adıyla
Türkiye
siyaseti, Gezi Parkı olaylarından
beri bir tür-
lü
durulmadı,
durulmuyor. Ama artık durulması
ge-
rekir.
Bu durulmanın
sağlanması
için
de tabii yapıl-
ması
gerekenler var. Nedir acaba o yapılması
ge-
rekenler?
Birincisi, sistemini oturtmak. İkincisi, hedefini
belir-
lemek ve üçüncüsü de, siyasette daima yenileş-
mektir; tek bir lidere
kilitlenmemektir. Tek bir lidere
kilitlenip kalmak, ülke
siyasetini ihtiyarlığa ve ölüme
mahkûm edebilir.
Siyaseti ihtiyarlıktan korumak için de, bir liderin
üst
üste
iki kereden fazla seçilme hakkı
olmamalıdır.
Ve
tabanda da her dönem bir yenilenme olmalıdır.
AK
Parti, tabanda gerekli yenilenmeleri zaman za-
man
yapmaktadır.
Ama şimdi
sıra
tavandaki yeni-
lenmeye
gelmiştir.
Bu yenilenme için
de kendine
yeni
bir başbakan
ve cumhurbaşkanı
bulması
ge-
rekmektedir.
Ama
bu cumhurbaşkanı,
sayın
Tayyip Erdoğan
ol-
maz.
Çünkü
o, şu
an 12 yıl
iktidarın
başında
kalarak
cumhurbaşkanlık
hakkını
da kullanmış
oldu. Yani
12
yıl
başbakanlıkta
kalan sayın
Erdoğan'ın
8 yılı,
normal
başbakanlık
hakkıdır.
4 yıl
fazlası
da cum-
hurbaşkanlığı
yerine geçer.
Bu şekilde
sayın
Erdo-
ğan'ın
siyasette normal demokratik hakkı tükenmiş
durumdadır.
Fakat
halk çoğunluğu
onu cumhurbaşkanı
olarak
görmek
isterse, buna da itiraz edilemez. Ama AK
Parti,
Gezi Olayları'ndan
beri liderleri Erdoğan'ı
bi-
tirmek
için
yapılan
operasyonların
önünü kesmek
isterse,
halk çoğunluğunun
istemesine rağmen
sa-
yın
Erdoğan'ı
emekliye veya biraz soluklanmaya
ayırabilir.
Eğer
bunu yapmazsa, Erdoğan'ı
devir-
mek için yapılmakta olan operasyonlar belki son
bulmayacak ve Türkiye bu
operasyonlardan çok
büyük
zarar görecektir ve görmektedir.
O
halde AK Parti, kendi içinde gerekli olan karşı
o-
perasyonu yapmaktan çekinmemelidir. Bu çekince-
ye
düşürebilecek
olan; "Erdoğan
giderse, AK Parti
biter"
endişesine
de takılmamalıdır.
Çünkü
Erdo-
ğan giderse, AK Parti bitmez. Çünkü
AK Parti, sis-
temini
oturtmuştur.
Onun siyasal sistemi, "demokra-
si"dir.
Hedefini de belirlemiştir. Onun hedefi; eko-
nomiyi
geliştirmekten
başka,
Türkiye'nin, Orta Doğu
ve
Orta Asya'da bölgesel güç olması
ve onlar ara-
sında bir birlik sağlayarak onlara liderlik etmesidir.
Eğer sistem oturmuşsa ve hedef de belliyse, siya-
sal tavanda yapılacak bir değişim ve yenilenme, AK
Parti'yi bitirmez. Çünkü yeni başkan adayı bu hedefi
kendine gaye yapacaktır. Gaye ve hedef bu
olduk-
tan
sonra korkulacak bir şey yoktur. Bu gaye ve he-
defi dâvâ yapmayacak olan bir
partiye ve başkan a-
dayına
da Türkiye halkı,
iktidar vermemelidir.
O
halde AK Partililer bu plandan korkmamalı ve si-
yasal
tavandaki değişim
ve yenilenmeyi gerçekleş-
tirmelidir.
Sayın
Erdoğan
ise, Türkiye'nin daha fazla
zarar
görmemesi için
bu plana karşı çıkmayacaktır.
Karşı çıkıp
da; 12 yılda
Türkiye'ye kazandırdıklarını
bir
iki yıl
içinde
heba ettirmeyecektir ve ettirmemeli-
dir.
Zira iyilikçilikte
de olsa fazla hırs
zarar getirebilir.
Bunun
için
sayın
Erdoğan;
"bütün iyilikleri Türkiye'ye
ben
yapayım"
ihtirasına
yenik düşmemelidir
ve düş-
meyecektir.
Böylece AK Parti içinden yeni liderlerin
önünü
açmış
olacak ve partide gerekli olan yenilen-
me
sağlanacaktır.
Türkiye'de demokrasinin sağlıklı
işleyebilmesi
için
bunlar mutlaka yapılmalıdır.
AK
Parti taraftarları:
"Erdoğansız
bir Türkiye isteni-
yor"
diyerek, Erdoğan'sız
bir Türkiye'yi kabul etmek
istememektedirler.
Ama bu isteksizliğe
karşı şunu
da
sormak gerekir: "Erdoğan, padişahlık
için
mi ikti-
dara
geldi?" Böyle olamayacağına göre, demokra-
tik
ilkeler neyi gerektiriyorsa, o uygulanacaktır.
Fa-
kat
şu
gerçek
de unutulmamalıdır:
Halk çoğunluğu
Erdoğan'ı
sürekli lider olarak görmek isteyebilir. A-
ma
onun liderliği
devam ettiğinde
Türkiye zarar gö-
recekse
ve görüyorsa, halkın isteğine
uymamak da
bir
görevdir. Çünkü
Erdoğan,
Türkiye içindir.
Yoksa
Türkiye,
Erdoğan
için
değildir.
Şimdi AK Parti, sayın
Erdoğan'ı
biraz teneffüs et-
meye
almakla bir geri adım atmış
olacaktır.
Ama
bu
geri adım,
Ak Parti için
bir gerilmedir, gerileme
değildir.
İleriye
daha iyi adım
atabilmek için
bir ge-
rilme
şarttır.
Bu gerilme anında
sayın
Erdoğan
da
AK
Partiye fikir babalığı edebilir ve şartlar
gerektir-
diğinde
de tekrar liderliğe
dönebilir.
Artık
AK Parti, kendisine karşı yapılan
operasyon-
lardan,
Türkiye'ye zarar verildiğini görmeli ve önle-
mini almalıdır. Ama bu önlem almada yargı ve po-
lis, AK Parti'lileştirilmemelidir. Fakat
bir cemaatin
devlet içinde ayrı bir devlet olması da kabul edile-
mez.
Bu iki gerçeğin
gereklerini görerek AK Parti,
hakkı
ve adâleti gözeterek gereken operasyonlarını
yapmalı
ve yapacaktır.
Askerî
darbe dâvâlarında
"Paralel Devlet" eliyle
haksızlığa
uğratılmış
kimseler varsa, bunlar tesbit
edilip
hakları
iade edilmelidir. Fakat bu dâvâda hü-
küm
giymiş
veya zanlı
olanların
hepsinin "suçsuz"
olduğu
da iddia edilemez. Onların suçsuz
sayılabil-
mesi
için
elde çok
kuvvetli delillerin olması gerekir.
Bu
deliller olmadan darbecilikten hüküm giymiş o-
lanların
affedilmesi düşünülemez.
Şimdi Türkiye'de AK Parti'ye karşı
yapılmakta
olan
operasyonların
dış
boyutuna gelelim... İsrail'e karşı
olan
tutumundan ve daha başka sebeplerden dola-
yı
Avrupa ve Amerika'nın, "Erdoğan'nın
gitmesini
istediği"
söyleniyor. Bu, doğru olabilir. Ama bu iste-
ğin de bir karşılığı
olur. Eğer
Avrupa ve Amerika,
Türkiye'nin
Ortadoğu
ve Orta Asya liderliğini kabul
ederse,
sayın
Erdoğan
da AK Parti liderliğinden ve
cumhurbaşkanlığa
aday olmaktan uzaklaşabilir. Av-
rupa
ve Amerika, Türkiye'nin bu isteğini kabul etme-
yeceklerse,
sayın
Erdoğan
Türkiye'ye liderlik et-
mekten
niçin
uzaklaşsın?
Böyle bir uzaklaşmayı
an-
cak
AK Parti, kendi içinde
bir yenileşme
istediği
takdirde
yapabilir. Yoksa Avrupa ve Amerika öyle
istiyor
diye yapılmaz.
Şimdi
soruyoruz: Avrupa ve
Amerika,
Türkiye'nin bölgesel liderliğine râzılar
mı?
Ama
onlar râzı
olmasalar da, Türkiye'nin o bölgele-
re
liderlik etme vakti gelmiştir. Aynı
zamanda Avru-
pa
ve Amerika'nın
da o yerlerden el çekme vakti
gelip
çatmıştır.
Aksi halde küresel güç Amerika, o
bölgelerde
zarar vermeye ve karşılığında
da zarar
görmeye
devam edecektir. Çünkü
o bölgelerin be-
denine
uygun olan baş,
Avrupa ve Amerika değil-
dir;
Çin
ve Rusya da olamaz. O bölgenin vücuduna
uygun
olan baş,
ancak Osmanlı'nın
yeni temsilcisi
Türkiye'dir.
Türkiye liderliğe
başlamadan
ve Ameri-
ka
da o bölgelerden çekilmeden
o yerlerde barış
ve istikrar olmaz, olmuyor ve
olmadı. Artık
o bölge-
lerin
barış
ve istikrarı
daha fazla engellenmemelidir.
Evet,
Amerika, "küresel güç"tür. Ama artık
"küresel
lider"
olma vasfını
yitirmiştir
veya yitirmek üzeredir.
Çünkü ABD'nin 15 trilyonluk bir borcu
vardır
ve e-
konomik
çöküntü
içerisindedir.
Bu çöküntü
ve ağır
borç
ile küresel liderlik yapılmaz ve yapılmıyor.
Bu-
nun
ilk kanıtı
da, Suriye'deki durumudur. Askerî har-
camalardan
kaçan
ve kaçmak
zorunda kalan ABD,
Suriye'de
gerekli olan askerî harekâtı yapamadı.
Orada
ölü sayısı
henüz 30 bin iken gerekli harekât
yapılsaydı,
100 bin insan fazladan katledilmekten
kurtulacaktı.
Ama ABD, kimyasal silahların Esad'ın
elinden
alınmasına
râzı
olarak bir diktatörün ve dik-
tatörlüğün
yaşamasına
ve katliamlarına
seyirci kal-
maya
teslim olmuş
durumdadır.
Küresel liderlik ne-
rede?
BM ve ABD, Suriye diktatörünün kimyasal ci-
nayet
cezâsını
ne zaman verecektir? Bu cezâ ver-
me işlemi için ne vakit harekete geçecektir?
Suriye'deki diktatörlük rejimi
kabul edilemez. Bu re-
jim ya demokrasiye dönüşmeyi kabul etmeli, ya
da
onu yıkmaktan başka çare yoktur. Suriye
muhalefeti
de bunun için çalışmaktadır. Esad rejimi
demokra-
siye dönüşmeyi kabul etmedikçe de, Suriye muha-
lefeti silah bırakamaz, barış yapamaz.
Şu da unutulmamalıdır:
ABD, Suriye'de gereken o-
perasyonu
yapmaktan kaçarak,
orada El-Kaide'nin
güçlenmesine
istemeden yardım
etmiştir.
Şimdi
bu
yardım
karşısında
ABD; "Türkiye'nin o örgüte yar-
dım
ettiği"
iddiasında
bulunamaz ve buna hakkı
yoktur.
Hem Türkiye, o örgüte yardım etmez. Ama
ABD
gerekeni yapmadığında,
El-Kaide Suriye dik-
tatörünü
devirmeye çalışıyorsa,
onun bu çalışma-
sına
da Türkiye karşı
koyamaz. Öyle zaman gelir ki,
şimdi düşman
kabul edilen bir terör örgütü, dosta
dönüşebilir.
Tabii Amerika üstüne düşen görevlerini
yapmazsa...
Suriye'de
acze düşen
ABD yönetimi, yarım
yüzyıl-
dan
beri Filistin-İsrail
barışını
da gerçekleştireme-
miştir.
ABD bu barışı
ne zaman gerçekleştirecek-
tir?
Eğer
acele etmezse, çok
yakında
haritada "İs-
rail" diye bir ülke
kalmayabilir!
1967 sınırlarına dayalı bir barışı kabul etmeyen ve
üstelik 9 Türk vatandaşını katletmiş bulunan bir İs-
rail'e Türkiye, niçin yumuşak davransın ve onunla
niçin
iyi ilişkiler
içinde
bulunsun? İsrail,
yumuşaklığı
ve
iyi ilişkiyi
hak ediyor mu? Hak ediyor mu ki, Tür-
kiye liderine düşman oluyor? İsrail yönetiminin bu
düşmanlığa hakkı yoktur. İsrail yönetimi önce
kendi
suç ve günahlarına baksın, ondan sonra
kendine
düşman arasın. Onun gerçek düşmanı, onun 1967
sınırlarına dayalı bir barışı kabul etmemesi veya
bu
konuda direnmesidir. Ama bu barışı kabul etmediği
müddetçe de huzur bulmayacaktır. Ve 2017 yılının
Aralık ayı sonuna kadar da bu barışı gerçekleştir-
mezse, büyük bir savaşla karşı karşıya kalacak ve
çok büyük bir ihtimalle de varlığını kaybedecektir.
Bunun için İsrail halkı artık uyanmalı ve gerekli ba-
rışı kabul etmeyen partilere ve liderlere iktidar ver-
memelidir. Aksi halde İsrail halkı, kendi varlığını
tehlikeye atmış ve belki de kendi
eliyle ona son ver-
miş olacaktır. İsrail yönetimi, gerekli barışı kabul e-
derek,
Filistin halkına
yapmakta olduğu
eziyetine
artık
son vermelidir. Son vermelidir ki, kendini son
oluştan
kurtarsın...
İsrail gerçekten
barış
istiyor mu? Gerçekten
barış
isteyen
bir İsrail,
Filistin topraklarında yeni yerleşim
birimleri
inşa
etmez.
İşi temelden bitirmesini bilmeyen ABD yönetimi,
Suriye'de
çuvalladığı
gibi Mısır'da
da çuvallamıştır.
"İsrail'in
güvenliği"
için
Mısır
demokrasisinin darbe-
lenmesine
göz yummuş
ve "istemeden" de olsa
5
bin suçsuz
insanın
askerî cunta tarafından katle-
dilmesine
seyirci kalmıştır.
Eğer
ABD yönetimi, İs-
rail
meselesini temelden ele almayı bilseydi, Mısır'
daki
demokrasi katliamcılığına
seyirci kalmak ve
destekçi
olmak durumuna düşmezdi.
Artık
bu düşme
ve düşüşler
son bulmalı,
Ortadoğu
demokrasilerinin
İsrail'e
kurban edilmesi eylemi bi-
tirilmelidir.
Bu bitirişi
ABD yönetimi yapamazsa,
başka
güçler
onun yapamadığını
yapmak zorunda
kalacaklardır.
Tekrar
Türkiye'ye dönelim. AK Parti'ye karşı yapıl-
makta olan operasyonların bir sebebinin de,
"hava
alanı projesi" olduğu söyleniyor. AK Parti, bu proje-
yi gerçekleştirmeye çalışırken, Almanya'nın çıkarla-
rının
zarar görmemesine de dikkat edebilir ve et-
melidir.
Çünkü
Almanya, Türkiye'nin dostu bir ülke-
dir.
İşçilik
alış
verişi
münasebetiyle bu iki ülke âdeta
kardeş
gibi olmuşlar
ve Türkiye de Almanya'dan
çok faydalanmıştır.
Bunun için
iki ülke arasındaki
dostluk yabana atılamaz. Eğer Almanya, o
projeden
zarar
göreceğini
düşünüyorsa,
Türkiye de buna kar-
şı şöyle
bir teklifte bulunabilir: "Biz o projeden vaz-
geçebiliriz.
Ama bunun karşılığında
bizim de şu
şu
isteklerimiz
olacaktır.
Râzı
mısınız?"
Eğer
bu hava
alanının
mutlaka yapılması
gerekliyse, Türkiye, bu
projeye
Almanya'yı
da ortak yapmayı
düşünebilir.
Önemli
olan, iki ülke arasında dostluğun
bozulma-
masıdır. Avrupa Birliği'nin lideri olan Almanya'nın
dostluğunun, ileride de Türkiye'ye çok lâzım olaca-
gını AK Partililer unutmamalıdır.
Türkiye Avrupa Birliği'ne girmeli midir?
"Bölgesel
güç
ve lider" olma meyli, kapasitesi ve
rütbesiyle
Türkiye, Avrupa Birliği'ne sığmayacak
bir
büyüklüğe
sahiptir. Bu konuda Türkiye ve Avrupalı
ülkeler
başka
opsiyonlar üzerinde çalışsalar,
daha
isabetli
olur.
Ortağı olmayan yüce Allah'tan, Yeni Yıl'ın
barış,
demokrasi,
huzur ve mutlulukla dolmasını
diliyoruz.
Evrenin sahibi Tanrı
tektir.
Mehdi ve Mesih Tanrı'nın
elçisidir.
Bu
mesajı
kaleme alan:Mehdiyet ve hilafet makamı.
Zaman: Yeni Çağ'ın
ondördü, Ocak'ın
ortası.
Mekan: Avrupa.
Makam: Mesaj.
Boyut: Muranizm.
YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *