UZLAŞMANAME
Ey
Türkiyeliler! Geliniz hep birlikte uzlaşalım.
uzlaştıran ALLAHın adıyla
Ey
Türkiyeliler! Uzlaşmamız gerekiyor. Çünkü bir kısım Kemalist,
solcu, ateist, ırkçı ve CHP'li Türkler dindar müslüman
Türklerin ve Kürtlerin haklarına tecavüz etmektedir. Bu tecavüz bir
zulümdür. Bu zulmün sona ermesi gerekiyor. Bu gereklik için de uzlaşma şart olmuştur. Çünkü mevcut yasalar bizi uzlaştıramıyor. Askerî diktatörlerin kendi
keyflerine ve çıkarlarına göre yaptığı ve yaptırdığı yasalar da bizi uzlaştıramaz. Bu durumda kendi aramızda uzlaşmaktan başka çare kalmıyor.
Ama uzlaşma için bir ölçüye, bir sorun çözücüye ihtiyacımız var. Bu
ölçü ve çözümcü de ancak hak ve adâlet olabilir. Çünkü herkesin fikri ve ideolojisi sorun çözücü olamaz, olamıyor. Bu halde bize hak ve adâletten başka ölçü ve çözümcü kalmıyor.
"Hak"
denince şunu anlamalıyız: Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların yasasına itaat etmek, onların hakkını çiğnememek.
"Adâlet"
denince de anlamamız gereken şudur: Haklıya hakkını, haksıza da cezâsını hakettiği kadar vermek.
Hak ölçüsünde yaratılmışlar'dan olan insanların yasası, Yaratan'ın ve yaratılış'ın yasasıyla uyumlu olmak zorundadır. Bu uyum olmazsa, o yasa eksik kalır. Eksik yasa da insanların hakkını ödeyemez, çiğner ve çiğnetir. İnsanların haklarını çiğneyen ve çiğneten bir
yasa ise adâletli olamaz. Adâletsiz bir yasaya da itaat edilmez. Ona isyan
etmek ve onu değiştirmekten başka çare yoktur.
Türkiye
Cumhuriyeti yasaları da bu durumdadır. Çünkü müslümanlıkla ilgisi olmayan bir kısım Türkler,
mevcut yasalara dayanarak müslümanca yaşamak
isteyen vatandaşların inanç ve ibadet özgürlüğüne tecavüz edebilmekte ve onları iş ve okullarından attırabilmektedir. Meselâ bir general ibadet
ederken sarık sardı diye şikayet edilmiş ve ordudan attırılmıştır ve attırılabiliyor.
Atatürk'ü eleştirenler cezâlandırılıyor. Başörtülü dindar öğrenci ve kadınlar okula sokulmak istenmiyor.
Kemalistler ve ateistler Diyanet işlerinin ve
başkanının hutbesine
karışabiliyor ve kendi
keyflerine göre hutbe okumasını talep edebiliyor. Bu talep yerine
gelmediği zaman imamlar
görevden uzaklaştırılabiliyor.
Bir kısım medya tarafından Diyanet İşleri Başkanı Anıt Kabri ziyarete zorlanıyor.
Bütün bu
olaylarda vatandaşlar arasında bir eşitsizlik gözleniyor. Ama bu eşitsizliğin kalkması gerekiyor. Çünkü vatandaşlar arasında eşitlik sağlamayan bir yasa kabul edilemez. Eşitlik için de bir Türk hangi haklara sahipse, bir
Kürt de aynı haklara sahip
olmalıdır. Müslümanlığı olmayan veya müslümanca yaşamayan bir vatandaş hangi haklara sahipse, müslümanca yaşamak isteyen bir vatandaş da aynı haklara sahip olabilmelidir. Yani biri
birinin inanç ve ibadet özgürlüğüne tecavüz edememelidir.
Bunun için de bir uzlaşma gerekiyor. Bu uzlaşma için de bir sözleşme yapmak gerekir. Gerekli sözleşme şu şekilde olabilir:
Türkiyeliler
Sözleşmesi
Türkiyeli
vatandaşların çoğunluğu Türklerden ve Kürtlerden oluşur. Bu oluşumun çoğunluğu da müslümandır. Bu yüzde doksan çoğunluğun çoğunluğu müslümanca yaşamasa da, evrenin bir Sahibi olduğunu, o Sahip'in de Allah olduğunu kabul etmiştir ve etmektedir. Bunu kabul
etmeyenlerin yani müslümanlıkla ilgisi
olmayanların oranı ise yüzde on kadardır. Demokrasi ve Cumhuriyet de çoğunluğun seçimine dayanır. Fakat bu dayanış, azınlıkların haklarının çiğnenmesini
gerektiremez. Ama yönetime, azınlığın değil, çoğunluğun seçtiği gelir. Çoğunluğun seçtiği yönetici
de bütün vatandaşlara eşit muamelede bulunmak zorundadır. Onları yönetecek yasa da birbirlerinin hakkını çiğnetmeyecek şekilde olmalı. Hakları çiğneten yasa
ise ortadan kalkmalı.
Sözleşmenin Maddeleri
1- Müslüman
millete, din ile devleti ayıran laiklik
ilkesi dayatılamaz. Çünkü müslümanca yaşamak isteyen vatandaşların inanç ve ibadet özgürlüğü, devlet yönetimi değildir.
Ayrıca, Müslüman Millet din ile devletin
birleştirilmesini
isterse, onun talebini karşılamak gerekir. Cumhuriyet de zaten çoğunluğun seçimine dayanmak demektir. Müslüman Millet,
hıristiyan millet değil ki, laiklik istesin! Müslüman Millet çoğunluğunun seçimi kabul edilmeyecekse, Türkiye'nin
yönetim biçiminin Demokrasi ve
Cumhuriyet olmasının ne anlamı kalır? Yoksa Demokrasi ve Cumhuriyet,
Kemalist azınlığın keyfine mi uymaktır?
Müslüman
Millet'in dini olan İslâmiyet, yönetimde
adâlet ister. Devletin adâlete dayanması kötü
olabilir mi? Din ile devleti ayırmak,
devlet ile adâleti birbirinden ayırmak olmaz
mı? Adâletsiz devlet
kabul edilebilir mi?
Din ile
devlet işlerinin birbirinden
ayrılması kararını millet
verir, Kemalistler değil. Madem
"egemenlik kayıtsız şartsız milletindir", o halde bunun kararını millet
versin! Kemalistlerin laiklik dayatması kabul
edilemez!
Cumhuriyette
millete sormadan devlet laik kılınamaz!
2- Müslüman
Millet çoğunluğuna Atatürk'ün ilke ve inkılâpları dikte edilemez, kabule zorlanamaz.
Müslüman Millet isterse kabul eder, isterse reddeder.
Buna karşılık İslâmiyet'in şartları da müslüman olmayanlara ve müslümanca yaşamak istemeyenlere dayatılamaz. Herkes inanç ve ibadetinde özgürdür. Bu özgürlükle
birlikte inançların açıklanması ve toplumların bir inanca dâvet edilmesi de
serbesttir, suç olamaz.
3-
Atatürk'ü eleştirmek suç değildir.
Bununla birlikte İslâmiyet'i ve
Kuran'ı ve onlarla ilgili
olanları eleştirmek de suç değildir. Eğer Atatürk'e hakaret suç sayılacaksa, Kur'an'a, İslâmiyet'e ve Hz. Muhammed'e hakaret de
suç sayılır. Bu konu
ile ilgili yapılacak bir yasada
eleştiri ile hakaret
birbirinden ayrılmalıdır. Hakaret,
birisini onda olmayan vasıflarla
anmaktır, o kimseyi temsil
eden objelere, sembollere saldırıdır. Sövgü ve
küfür de bir hakarettir.
4- Yapılacak yeni yasada belirtilmelidir:
Türkiyeli vatandaşların çoğunluğunun dini İslâmiyet'tir. İslâmiyet, devletin dini değil, milletin dini'dir.
5-
Türkiye'de yaşayan vatandaşların hepsi
Türk ırkından değildir, Kürtler de vardır. Bu varlık sebebiyle iki ırk eşit tutularak hepsine birden Türk
denilemez. Bu hakkı ve ayrımı korumak için onların hepsine "Türk milleti" değil, "Türkiyeli vatandaşlar" demek gerekir.
6-
Türklerin sahip olduğu haklara Kürtler
de sahiptir.
7-
Türklerin de Kürtlerin de, içinde yaşadıkları vatanı bölme hakları yoktur. Her iki ırk birlikte yaşamaya mecburdur. Ancak ayrılık isteyen ırklar başka bir ülkede toprak satın alarak orada kendi ırklarına ait bir devlet kurabilirler.
8- Milletin
temeli olan AİLE'yi yıkan zina, ensest ilişki, eşcinselik ve tecavüzcülüğe meşruiyet tanınamaz, yasal serbestlik verilemez.
9- Hangi
yasa olursa olsun şartlar değiştiği takdirde yasa hükümleri de değişir. Gerekli
değişikliği yapmamak adâletsizliğe sebep olur. Adâletsiz bir devlet ise
devlet olamaz.
Kabul
ettikleri takdirde bütün parti ve cemaat liderleri ve STK'lar bu sözleşmeyi imzalamalıdır. Çoğunluk kabul
ettiği takdirde bu sözleşme yürürlüğe girer. Azınlık kabul
etmediği takdirde mevcut
hükûmet bu sözleşmeye uygun bir yasa
veya anayasa hazırlayıp onu referanduma götürebilir.
Şimdiye kadar
Kemalist baskı ve dayatma altında çoğunluklar
zarar gördü. Bundan sonra azınlıklar da çoğunluklar da
zarar görmesin. Zarar görmemek, meşru hak ve
özgürlüklerin çiğnenmemesidir. Meşru özgürlük, hak ve adâleti ve namus'u çiğnemeyen
özgürlüktür. Hak ve Adâlet ve Namus'un dayatması olmaz. Onlara uymak mecburidir. Bu
mecburiyet olmazsa, medeniyet olmaz.
Ey azınlıklar ve çoğunluklar!
Kabul ettiniz mi?
Ey insanlar!
Atanızı ve sevdiklerinizi, liderlerinizi ve
Peygamberinizi hakkın, adâletin ve
Allah'ın üzerine çıkarma hakkınız yoktur.
Bu hakkı çiğneyenler ve
çiğnetenler zâlim olur. Zâlimlerin yeri de
cehennemdir. Eğer cenneti
isterseniz bu hakkı korursunuz ve
korumalısınız.
Ey
insanlar! Ölümü öldürmeye, doğumları durdurmaya ve kıyameti engellemeye gücünüz yetmediğinden Büyük Hesap Günü'yle karşılaşmanız ve Yaratan'a hesap vermeniz kaçınılmazdır. Hesabının temiz
olmasını isteyenler bu gerçeği unutmasın.
İmza: Mehdiyet ve
Hilâfet Makamı.
Not 1:
Türkiye'de Atatürk'ü eleştirmek,
hakaret sayıldığından yasaktır. Ama İslâmiyet'i eleştirmek serbesttir. Burada Atatürk İslâmiyet'ten üstün tutulmuş oluyor. Ama bu üstün tutma doğru değildir. Çünkü Atatürk, Türkiye topraklarının Avrupalı işgalcilerin
elinden kurtulmasında komutanlık etmiş ve müslüman askerlerin yardımıyla bunu başarmıştır. Yani Atatürk
vatan'ı kurtarmıştır.
İslâmiyet ise insana
ebediyet kazandırıyor. Allah da insana devamlı olarak hayat ve rızık vermekte
ve onlara dünya ve vatan da vermiştir.
Hangisi üstün tutulmaya daha lâyık? Atatürk
Allah'tan ve İslâmiyet'ten daha
üstün olabilir mi? O halde bu eğrilik
giderilmelidir.
Not 2:
Bugünün Türkiyesinde Atatürk'ün vesayetine dayanılarak müslüman milletin mânevî hakları çiğnenmektedir.
Bu vesayet artık son bulmalı. Çünkü bir vesayet ancak 25 yıl veya devlet kurucunun ölümüne kadar
sürebilir. Atatürk öleli 83 yıl oldu. Ama
onun vesayeti hâlâ sürdürülmektedir. Bir vesayeti 80 yıl boyunca sürdürmek, milleti ahmak ve
aptal yerine koymaktır. Günümüzde bir
genç 18 yaşından sonra ailesinin vesayetinden çıkmaktadır. Müslüman milletin Atatürk'ün
vesayetinden çıkma vakti gelmedi
mi, geçmiyor mu? Geçmedi mi? Daha ne kadar sürecek bu
vesayet? Hak ve adâlete ve Cumhuriyet'in özüne zıt olan bu vesayet artık kalkmalıdır! Çünkü bu vesayet, padişahlıktan daha
kötüdür! Çünkü Osmanlı padişahlığında yönetim babadan oğula geçiyordu, ama milletlerin mânevî hakları çiğnenmiyordu!
Türkiye'de
müslüman milletin mânevî hakları 100 yıldan beri çiğnenmektedir
ve çiğnenmiştir. Bu çiğneme ile
Cumhuriyet, padişahlıktan daha kötü bir durum ve uygulamaya
sokulmuştur. Buna kimin
hakkı olabilir? Bu haksızlık son
bulmalı değil mi? Cumhuriyet cumhurun aleyhine işletilebilir mi? Cumhuriyet'te onu kuran şahsın egemenliği mi geçerlidir, yoksa milletin egemenliği mi geçerlidir?
Not 3: Ey
Türkiye partileri! "Müslümanlık, Hz.
Muhammed'in kurduğu din" değil, onun "Allah'tan aktardıkları"dır. Müslümanlığı reddederseniz, "millî" olamazsınız. Çünkü Türkiyeli çoğunluk
"müslüman"dır. Ve yine onlar,
Türk ve Kürt olmaktan çok müslümandır. Millî olmanın ne demek olduğunu anladınız mı? Müslümanların karşısında olduğunuz müddetçe millî olamazsınız! Ancak azınlık
olabilirsiniz!
Türkiyeli çoğunluğun milliyeti İslâmiyet'tir. Bu gerçeği kabul
etmeyen hiçbir parti ve
partili millî olamaz, cumhuriyetçi olamaz!
Türkiye'yi
başka ülkelerin
vesayetine sokmaya çalışan partiler ve partililer asla millî değildir. Herkes aklını başına toplasın! Milliliği olmayan partiler millete ihanetten
vazgeçsin ve partilerini
kapatıp gitsin. Bu gidiş, ihanetçi olmaktan daha iyidir. İhanetten vazgeçmeyenleri, adâletin gereği olarak cezâlandırmak şarttır.
Terör
örgütleriyle ve uzantılarıyla müttefiklik apaçık bir ihanettir! Bu ihanete izin
verilemez! Bu ihanet içinde olan partilere yasallık
verilemez. Verilmişse, onların elinden derhal almak gerekir. Alınamıyorsa, seçime girme hakları yoktur.
Not 4: Ey
müslüman millete egemen olmaktan vazgeçmeyen Kemalistler! Yüce Allah, de, dedi. Biz de diyoruz: Ey müslüman
milletin dininden hoşlanmayan ve onları Atatürk'e taptırmakta ısrar eden Kemalistler! Biz tapmayız sizin taptığınıza. Siz de
tapmazsınız bizim taptığımıza. Biz
tapacak değiliz sizin taptığınıza. Siz de
mecbur değilsiniz, bizim
tapmakta olduğumuza. Sizin inancınız size,
bizim inancımız bize.
Kabul
ettiniz mi? Kabul ettiyseniz, imzalayın
bildirimizi.
Not 5:
Resmî dil, çoğunluk ırkın diline
göre belirlenir. Türkiye'de Türklerin nüfus oranı Kürtlerinkinden 4 kat fazladır. Bu durumda (resmiyette) azınlık çoğunluğun diline uyar. Eğer Türklerle Kürtlerin nüfus oranı eşit veya eşite yakın olsaydı, bu takdirde devletin resmî dili iki
dilli olabilirdi. Eğer 100 yıl öncesinde "resmî dil hem Türkçe hem Kürtçe olsun" diye bir karara varılmış olsaydı, bu sorun şimdi aşılmış olurdu. Fakat bu saatten sonra Türkiye'nin resmî dilini iki dilli
yapmak devleti ve milleti zora sokar. Türklerle Kürtlerin çoğunluğu müslümandır. Müslümanlar ise birbirlerini zora
sokmazlar, işleri kolaylaştırırlar. Eğer Türklerin ve Kürtlerin ana ve resmî
dili Osmanlıca veya Arapça olsaydı, bugün dil sorunu yaşanmazdı. Ne yazık ki Arapça ve Osmanlıca 100 yıl önce lisan devrimiyle katledilmiş!
(Ama yine
de Kürt vatandaşların çoğunlukta
olduğu 5-10 şehirde resmiyette çift dil uygulanabilir, eğer gerekliyse, faydalı olacaksa. Onların da hayatını kolaylaştırmak
gerekir. Kemalist sistem Kürtlere ve müslüman Türklere çok acılar çektirdi. Artık bu acılar sona erdirilmelidir.)
Artık bundan sonra azınlıkların ve terör örgütlerinin keyfine uyulmaz.
Ancak Kürt vatandaşları için ana dilde eğitim veren özel okullar açılabilir. Ve Türk okullarında da Kürtçe, seçmeli yabancı (veya ek) dil olarak konulabilir.
Not 6:
Özerklik veya ayrı bir devlet isteyen
Kürtler iyi düşünsün: Ayrışmada İsrailliler gibi küçücük bir yere sığışma vardır. Türkiye ise Kürtler için koskoca bir vatandır, heryerinde yaşayabilirler. Dünya ve evrenin Sahibi
Allah'a inananlar için bütün yeryüzü
vatandır. O'na
inanmayanlar içinse heryer yabandır.
Not 7: 2060
yılından itibaren "Kıyamet Çağı"na giriyoruz. Artık elimizde
huzur içinde yaşayabileceğimiz sadece 40 yılımız kaldı. Bundan sonra insanlığın zor ve en kötü günleri başlıyor. İmparatorluk kurmak, yeni bir devlet
kurmak gibi hayallere zaman kalmadı. Elimizde
son kalan 40 yılı en iyi şekilde değerlendirmeli, onu boğuşma yılları yapmamalıyız. Tek
hedefimiz: Türkiye'yi son bir defa daha bütün ırklarıyla beraber yükseltmek ve güçlendirmek olmalı. Güçlü olmak, emperyalizmin ayağı altında ezilmekten korur.
Türkiye Yüzyılı,
Atatürk'ün egemenliğiyle değil, MİLLETİN EGEMENLİĞİ'yle başlamalı! Bu başlangıç da ancak sahte Cumhuriyet'i terkedip GERÇEK CUMHURİYET'i kabullenmekle olur.
Azınlıkların veya çoğunlukların değil, tüm milletin hak ve adâletle egemen
olduğu, vesayetten arınmış Gerçek Cumhuriyet'e hazır mısınız?
Gerçek Cumhuriyet'te egemenlik, haklı ve adâletli milletindir. Haksız ve adâletsiz milletin egemenliği olmaz. Kabul ettiniz mi?
Öyle ise
diyelim: "Cumhuriyet cumhurundur. (Yani yalnız Kemalistlerin değil, bütün milletindir.) Devlet tektir.
Vatan tektir. Bayrak tektir. Ama millet çifttir. Bu çiftoluş da İslâmiyet'le teklik kazanmıştır. Bu gerçeğin ışığı altında 'millet de tektir' diyebiliriz."
Öyle ise;
eski devir kapansın, yeni devir açılsın.
Yaşasın ve başlasın Türkiye
Yüzyılı!
İmza: Mehdiyet ve
Hilâfet Makamı.
Allah'tan başka tanrı yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.
Zaman: Yeni
Çağ'ın
yirmiikisi, Kasım ortası.
Mekan:
Avrupa.
Makam:
Hakka davet ve uyarı.
Boyut:
Muranizm.
Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.
(Muranist:
Modern Kur'anlı.)
* *
*