Samstag, 5. November 2022

TÜRKİYELİLERİN ÇOĞUNLUĞU BİR ÜMMET'TİR! CHP'LİLER HOŞLANMASA DA!

TÜRKİYELİLERİN ÇOĞUNLUĞU BİR ÜMMET'TİR! CHP'LİLER HOŞLANMASA DA!

 

farklı ırkların oluşturduğu müslüman çoğunluğu ümmet yapmış ALLAHın adıyla

 

Yalancılığı ahlak haline getirmiş iletişimci Sedef Kabaş sosyal medyadan yaptığı paylaşımda şunları söylemiş:

"TRT yönetimi, Deniz Demir’in bu 'milli ve yerli' mesajından neden rahatsız olmuş? Gerekçe ne? Biz bir ümmet değil, MİLLETİZ! Biz 'kul' değil, BİREYİZ! Bizler hurafelerin değil, BİLİMİN yolunda ilerleriz! Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü de tek dünya liderimiz biliriz."

Biz de soruyoruz: Siz kimsiniz? Eğer siz CHP'lilerin müslümanlığı yoksa, size ümmet değil, millet denebilir. Eğer "biz" derken bütün Türkiyelileri kasdediyorsanız, yanlıştasınız. Çünkü Türkiyelilerin, yani çoğunluğu Türk ve Kürt olan vatandaşların yüzde doksanı "Müslüman"dır. Karışık (yani farklı) ırklardan oluşan müslüman çoğunluğa İslâmiyet'te "ümmet" denir. Yani Türkiyeli müslüman çoğunluk bir ümmet'tir. Yani onlara "müslüman millet" denir. Müslüman millet'in kısaltılmışı da "ümmet"tir. Siz CHP'liler bir ümmet olmayabilirsiniz. Ama sizin dışınızdaki Türkiyeli çoğunluk bir ümmet'tir. Çünkü onların "müslümanlığı" vardır. Siz CHP'liler kendinizi onlarla karıştırmamalısınız. Çünkü siz belki "İslâmsız" bir milletsiniz. Sizin Türkiye'deki oranınız da yüzde yirmidir. Eğer İslâmlı bir millet parçası olsaydınız, ümmet'ten rahatsız olmazdınız.

Partiniz CHP, Türkiye'de yanlış bir partidir. Çünkü bu partiyi kuranlar ve yönetenler ümmet'ten, yani "müslüman millet"ten rahatsızdır. Bu rahatsızlığa sahip olanların müslüman milletten oy istemeye hakları olabilir mi? Hakları yoksa, partilerini kapatıp gitmeleri gerekmez mi? Partinizi neden kapatmıyorsunuz? İktidara gelemiyecek bir partinin varlığına ne gerek var? Yoksa müslüman milleti aldatarak mı iktidara gelebileceğinizi düşünüyorsunuz ve bu umutla mı partinizin varlığını gerekli buluyorsunuz?

"Biz kul değil birey'iz" demekte olan Sedef Kabaş yine yanlıştadır! Sizi Allah değil de Atatürk mü yarattı ki böyle konuşuyorsunuz? Yoksa siz bir "yaratık" değil misiniz? Yoksa bir yaratık olduğunuzu bilmiyor musunuz? Sizi "birey" yapan kimdir? Yoksa siz kendi kendinize mi oluştunuz? Da kul'luğu reddediyorsunuz? Doğru! Yaratıcınızı bilmiyorsanız, siz kul olamazsınız. Yaratan'ı inkâr ederseniz yine kul olamazsınız. Bu durumda kendinizi "birey" olarak görebilirsiniz. Yani Yaratıcısına kulluğu olmayan şahıs! Ama şunu da bilmelisiniz ki, Türkiyeli çoğunluk sizin gibi birey değil, Yaratıcılarını bilmiş ve inanmış "Allah kulları"dır. Siz CHP'li bireyler de o kullar'dan oy istiyorsunuz. Size oy vermezlerse onları aldatma yoluna gidiyorsunuz. Bu gidişle de durmadan yalanlar uyduruyorsunuz. Yalancılığı bırakmalısınız! Çünkü doğruluğu olmayanların Türkiye'yi ve onun müslüman halklarını yönetme hakkı yoktur. Ayrıca Yaratan'a kul olmamışların, kulluğu kabul etmiş olanları yönetmeye kalkması doğaya aykırıdır. Yaratılışla barışık olmanız gerekir. Ki yöneticiliğe lâyık olasınız. Ama siz CHP'liler hem Yaratan'la, hem yaratılışla ve hem de yaratılmışlar olan "kullar"la barışık değilsiniz. Çünkü Yaratan'ın yaratıcılığını, yaratılmışların kulluğunu reddediyorsunuz! Siz "bireyler"! Ne yaptığınızı biliyor musunuz? Bir "yaratık" olduğunuzu ne zaman kabul edeceksiniz? Yaratıcınız İlah'a ne zaman kul olacaksınız?

Yoksa siz kulluktan kaçan CHP'liler, Kabaşlar; evrenin sahibi Tanrı tarafından değil de tabiat tarafından mı yaratıldınız? Yoksa sizi yaratan tesadüfler midir, yoksa kendi kendinize mi oluştunuz? Yoksa sizi yaratan atomlar ve hücreler midir? Yoksa "bizi yaratan Atatürk'tür" mü diyeceksiniz? Eğer "böyledir" diyorsanız, kanıtınız nedir? Haydi çıkarın kanıtınızı!

Ama asla bir kanıt ortaya çıkaramazsınız. Çünkü siz tabiatta yaratıldınız. Ama Yaratan tabiat değildir. Siz, atom ve hücrelerle yaratıldınız. Ama Yaratan, atomlar ve hücreler değildir. Siz kendi kendinize oluşmadınız. Çünkü sizin önce tohumunuz yaratıldı anne babanızın vücudunda. Sonra onlar bir çocuk sahibi olmak istediler ve birleştiler. Siz de bu birleşimden sonra meydana geldiniz. Yani siz kendi kendinize oluşmadınız. Sizin tohumunuzu yaratan anne babanız da değildir. Bu durumda evrenin ve içindeki bütün yaratışların tek sahibi Allah'ın varlığını hâlâ kabul etmeyecek misiniz? Hâlâ O'na teslim olmayacak mısınız? Gerçek Tanrı Kur'anıyla apaçık ortada dururken evrendeki yaratışı doğaya, maddeye, tesadüfe ve kendikendiliğe verip sahte tanrılar uydurmaya devam mı edeceksiniz? Sizin sahte tanrılarınız bu evreni yaratabilir mi, onu işletebilir mi, yönetebilir mi? Biraz aklınız varsa söyleyin!

CHP hizmetkârı Kabaş şunları da söylemiş: "Bizler hurafelerin değil, BİLİMİN yolunda ilerleriz!"

Evrenin Sahibi tek Tanrı Allah'ı bilmek, O'na inanmak ve teslim olmak hurafe değil, en yüksek bilim, en yüksek eylem, en büyük şeref ve en büyük kazançtır.

"Bilim" dediğiniz nedir ki? Aklın gelişmesiyle ve zamanın ilerlemesiyle büyüyen bir bilme eylemidir. Bu eylemin din üzerinde egemenlik kuracak bir gücü, bir kabiliyeti ve zaman üstü bir üstünlüğü yoktur. Yani bilim dine hiçbir zaman egemen olamaz. Bu kabiliyete sahip değildir. Çünkü ilerlemesi zamana bağlıdır. Zamana bağlı olduğu için de bilim, "herseyi bilen" olamıyor. Daima öğrenmeye muhtaç bulunuyor. Herşeyi bilmeye, görmeye ve duymaya gücü yetmeyen bilim sizin yolunuzu ne kadar aydınlatabilir? Herşeyi bilen, gören, duyan Tanrı'nın verdiği ışığa muhtaç değil misiniz? Bu ışığı reddederseniz, bilimin aydınlatamadığı karanlık bölümlerde yolunuza nasıl devam edebilirsiniz?

Peygamberleri inkâr eden Celal Şengör'lerin inkârcılığı ve noksan bilimleri sizin yolunuzu aydınlatabilir mi? Ne kadar aydınlatabilir?

Peygamber inkârcısı o Prof'a sorun bakalım; jeologlar bütün Ortadoğu topraklarını kazarak mı Hz. Musa'nın yaşamadığına kani olmuşlar? Yoksa o toprakların altını tamamen röntgenleyerek mi o sonuca ulaşmışlar? Jeoloji biliminin böyle bir gücü var mı? Bütün Ortadoğu topraklarının altını röntgenleyebilir mi? Şimdiye kadar ölmüş insanların DNA'larını ve onların kimlere ait olduğunu bilebilir mi? Bilemiyorsa, Hz. Musa'nın ve diğer peygamberlerin yaşamışlığını nasıl inkâr eder? Buna hakkı var mı? Yetersiz bir Bilim geçmişi ve geleceği ne kadar aydınlatabilir? Onun karanlık bıraktığı noktalarda nasıl yürüyeceksiniz? Yürüyebilir misiniz?

Tanrı'nın varlığını inkâr eden bilim erkeklerinize ve kadınlarınıza sorun bakalım; bütün evreni tarıyacak güçleri ve ömürleri var mi? Yoksa hangi bilgiyle Tanrı'nın varlığını inkâr ediyorlar? Yoksa bütün evreni elekten geçirdikten sonra mı bu kanıya varmışlar? Tanrı'yı ve ötedünyayı inkâr eden hiçbir bilim erkeğinin ve kadınının evreni karış karış elekten geçirecek gücü yoktur ve olmayacaktır. Bu durumda hiçbir kimsenin Tanrı'yı ve ötedünyasını inkâr etme hakkı kalmaz. Bu hakkı elde edebilmeleri için önce bütün evreni taramaları gerekir ve ancak bu taramadan sonra Tanrı'yı bulamamaları halinde "Tanrı yoktur" deme hakları olabilir. O halde bu konuda kimse haksızlığa girmemelidir!

Çünkü Bilimin gücü, aklın gücü kadardır. Aklın gücü de, uzay teleskobunun ve yeray mikroskobunun gücü kadardır. Yani Bilim herşeyi bilen, gören ve duyan değildir. Bilimin bilmesi, görmesi ve duyması sınırlıdır. Herşeyi bilen, gören ve duyan ancak Tanrı'dır. Çünkü Tanrı'nın sahip olduğu ışık bütün Dünya'yı kapsar ve kuşatır ve herşeye nüfuz eder ve bütün evreni aydınlatır. Tanrı ışığı herşeye nüfuz ettiğinden yüce Tanrı toprağın altında olan biten herşeyi görür, bilir ve duyar. Ayrıca O'nun ışıksal ve ışınsal melekleri olduğundan, O'nun memurları olan melekler insanların her halini kaydederler. Bu kayıtlar sebebiyle hiçbir insanın hiçbir anı Tanrı'ya gizli kalmaz. Hem herşey O'nun eşsiz  (yani bizimkine benzemez) bilgisayarında (kaydedici levhasında) yazılmıştır ve yazılmaktadır. Yani herşey kayıt altındadır. Bu muazzam kayıt ve Tanrı'nın herşeye nüfuz eden ışığı sebebiyle Tanrı herşeyi bilir. Bu sebeple de dinin ışığı Bilimin ışığından çok yüksek ve kapsamlıdır. Dolayısıyla dinin ışığını reddedenler Bilimin ışığıyla ancak çok dar bir alanı görebilirler. Tüm alanları göremezler, karanlıkta kalırlar. Çünkü Bilimin gücü sınırlı; boyu kısa, aklı kısa; görüşü, duyuşu kısa ve ömrü de kısadır. Bu kısalıkları sebebiyle de Bilim Din'e muhtaçtır. Ama doğru ve geçerli Din'e. Doğru ve geçerli Din de ancak İslâmiyet'tir.

İslâmiyet, evrenin ve içindekilerinin tek Sahibi "Allah" isimli tek ve eşsiz ve çocuksuz Tanrı'yı bilmek, O'na inanıp teslim olmaktır.

Teslim olmanın şartları ise: Haklı olmak, adaletli olmak, namuslu olmak, ibadetli olmak, ahlâklı olmak ve iyilikçi olup kötülüğü terketmektir.

Bu şartları kabul eden ve uygulayanlar Gerçek Din'i elde etmiş olurlar. Gerçek Dini elde edenler için de ötedünyada mutluluk içinde ebedi bir hayat vardır. Gerçek Dini reddedenler ve uygulamayanlar için ise içinde hiç ölmeden kalacakları ebedi bir ateş vardır. Canlıları su içinde yaşatmayı bilen bir Tanrı, zâlimleri de ateş içinde yaşatmayı çok iyi bilir ve buna gücü yeter.

Ey insanlar! Eğer ölümü öldürmeye, dünyaya gelmemeye (yani doğmamaya) ve kıyameti durdurmaya gücünüz yetmiyorsa, cehenneme düşmekten korkunuz. Ve sizi yaratmış ve yaşatmakta olan tek ve eşsiz İlah'ınızı bilmeye, inanmaya ve O'na teslim olmaya çalışınız. Ancak bu çalışmanız sizi cenete götürür ve ölümsüz bir hayat ve mutluluğa kavuşturur. Bu kavuşum için göstereceğiniz gayret sizin en doğru ve en önemli işinizdir. Bu işinizde sizin tek rehberiniz Kur'andır. Mânevî lideriniz de bu zamanda Hz. Mehdi'dir.

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Not 1: Sedef Kabaş son olarak şunu da söylemiş: "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü de tek dünya liderimiz biliriz."

Diyebilir tabii! Ama gerçeklerin söylenmesi daha önemlidir. Madem önemlidir, biz de gerçeği söyleyelim: Mustafa Kemal millet çoğunluğunun seçimiyle Cumhurbaşkanı olmamıştır. Böyle olduğu için de o, Cumhuriyet'in ilk padişahıdır. (Eğer Atatürk millet çoğunluğunun oylarıyla Cumhurbaşkanı olmuşsa, biz sözümüzü geri almaya ve özür dilemeye hazırız.) Cumhuriyet'in ikinci padişahı ise İsmet İnönü'dür. Yani: Padişahlığı kaldıranlar, Cumhuriyet adı altında kendi padişahlıklarını devam ettirmişlerdir. Hem de onyıllar boyunca!

Bugünkü Cumhuriyet'in Cumhurbaşkanı ise, millet çoğunluğunun seçimiyle yönetim başına gelmiştir. Şimdi söyleyin, hangisi gerçek liderdir? Milletin seçimiyle yönetime gelmiş canlı bir lideri reddedip, ölmüş bir kumandanı lider yapmak cumhuriyetçilik mi oluyor? Bu ne biçim bir cumhuriyetçiliktir! Yoksa CHP'lilerin cumhuriyetçiliği bu mudur? Millet çoğunluğunun seçimini ve seçtigini reddetmekle millete hakaret etmiş olursunuz. Bu hakaret Cumhuriyet'e sığmaz! CHP'liler Cumhuriyet'i tersinden uygulamayı bırakmalıdır. Eğer gerçek bir siyasetçi olmak isterlerse.

Atatürk'ün mâneviyatını kullanmakta olan CHP'liler şunu da iyi bilmelidir: Atatürk hiçbir zaman dünya lideri olmamıştır ve olması da mümkün değildi. Eğer Atatürk Arap ülkelerini, Afrikayı, Balkanları Türkiye'ye bağlayabilseydi veya İngiltere krallığını yıkabilseydi iste o zaman dünya lideri olurdu. Ama Avrupalılar Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkarak dünya lideri oldular. Yani Osmanlı'nın padişahlığını Avrupalılar yıktı. Yıkılan padişahlığın yerine de Cumhuriyet geldi. Ama Cumhuriyet'i getirenler, Cumhuriyet'in özüne uygun olarak iktidara gelmeyi beceremediler. Ve Cumhuriyet'e padişah oldular. Ve müslüman millet için değil, onların aleyhinde inkılâplar yaparak, yani Cumhuriyet'in özünü hiçe sayarak padişahlıklarını sürdürdüler. Ve onların padişahlığı halen Türkiye Cumhuriyeti Yasalarında devam etmektedir. Cumhuriyet'in özüne aykırı olan bu padişahlık artık son bulmalı ve Atatürk'ü eleştirmek suç olmaktan çıkarılmalıdır. Fikir özgürlüğü, gerçekleri açıklayabilmektir. Gerçeklerin söylenemediği bir yerde fikir ve düşünce özgürlüğü yok demektir. Bu da Cumhuriyet'in özüne zıt bir durumdur. Dolayısıyla bir kitap fuarında Cumhuriyet ve Atatürk hakkında doğru şeyler söylemiş olan Mahir Ünal'ın istifası geri alınmalıdır. O istifanın geri alınmasıyla Cumhuriyet'in Cumhuriyetliği korunmuş olur. Atatürk'ün padişahlığını gösteren yasakların Türkiye yasalarında bulunmaya devam etmesi, Cumhuriyet'e zıttır. Bu zıtlık artık sona ermelidir. CHP'liler Cumhuriyet'i gerçekten seviyorlarsa, bu zıtlığın ortadan kalkması için harekete geçmelidir.

Ayrıca CHP yönetimi şu suali cevaplamalıdır: Çoğunluk olan müslüman millet aleyhinde inkılâplar yapmak Cumhuriyet'in özüne uygun mudur? Meselâ bugünkü iktidar millet çoğunluğunun rızasını almadan: "Bu günden itibaren erkekler sarık, kadınlar başörtüsü ve çarşaf takacak. Türkçe alfabe de kalkacak yerine Arapça konulacak" şeklinde bir yasa çıkarsa, bu yasa Cumhuriyet'in özüne uygun olur mu? Uygun olmazsa, bu uygunsuzluğa ne denir?

Bütün CHP'liler bunu cevaplamalıdır!

CHP'liler şunu da unutmasın: Atatürk ne zaman mezarından kalkıp Amerikan İmparatorluğu'nu yıkarsa, işte o zaman o bir dünya lideri olur! Biz dahi o vakit onun ardından giderdik, gideriz, tabii müslümanlığımıza zarar vermemek şartıyla.

Şunu da merak ediyoruz tabii: Türkiye'yi ABD vesayetine sokmaya çalışan ve onların darbeciliğine sığınan şimdiki CHP yönetimi, Amerikan İmparatorluğu'nu yıkacak bir Atatürk'ten hoşlanırlar mıydı?

Ey CHP'liler! Gerçeğin teslimcileri olunuz. Eğer gerçeği teslim etmek isterseniz şunu söyleyebilmelisiniz: "Evet, o günkü şartlarda Cumhuriyet'in gereklerine tam uyulamadı. Atatürk'ün çoğunluk olan müslüman millet aleyhinde yaptığı inkılâplar da yanlış oldu. Dolayısıyla Atatürk'ün yanlışlarını eleştirmek suç olamaz."

Not 2: Yüzde doksanı müslüman olan Türkiyeli çoğunluğun müslümanlığını reddeden ve onların müslümanlığına zıt yasalar çıkarmak isteyen ve zıt yasaları kaldırmak istemeyen siyasetçiler, siyaseti bırakmalı ve partilerini kapatmalıdır. Türkiyeli müslümanların, müslümanlığa zıt partilere ve siyasetçilere ihtiyacı yoktur.

Not 3: Jeoloji bilginleri ne zaman tüm Ortadoğu topraklarını röntgenden geçirebilirse ve o toprak altındaki insan kemiklerinin DNA'larının kime ait olduğunu tesbit edebilirse ve aradıklarını bulamazsa, işte o zaman: "Geçmişte İsa, Musa, Nuh, Âdem, Muhammed, Davud, İbrahim isminde bir peygamber yaşamadığını" iddia edebilirler. Ama Kur'an, "yaşamıştır" diyor. Bunu diyen de, bütün geçmişi bilen yüce Tanrı'dır, Allah'tır. Bilimin bütün geçmişi ve geleceği göremeyen gözüyle mi bakmalıyız, yoksa herşeyi görebilen Allah'ın bakışıyla mı görmeliyiz?

Bilim'in yetersizliğine dayanarak Peygamberleri inkâr edenlerin Kur'anı yalanlamaya hakkı yoktur. 

Not 4: Bilim bütün gelmişi, geçmişi ve geleceği göremediğinden onun egemenliği yoktur. Bu sebeple dine egemen olamayan Bilim tek rehber değildir. Bilimin yanına dini de rehber yapmak gerekir.

Bununla birlikte gerçeğin şu hakkını da teslim etmek gerekir ki: Din de bilimsiz olmaz. Bilimin doğrularını kabul etmek müslümanlara farzdır. Çünkü Allah'ı inkâr etmeyen doğru Bilim, yaratılışın elçisidir.

Not 5: Ey insanlar! İlk göreviniz; haklı, adâletli, namuslu, ibadetli, ahlâklı ve iyilikçi olmaktır. Eğer gerçek insanlığa yükselmek isterseniz bu görevi yerine getirmelisiniz. Eğer bu görevi yerine getirmek isterseniz, şunları bilmelisiniz:

Haklı olmak: Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların hakkını çiğnememektir.

Adâletli olmak: Haklıya hakkını, suçluya cezâsını hakettikleri kadar vermektir.

Namuslu olmak: Aile'yi korumaktır. Bu koruma için de; gayri meşru cinsel ve ensest ilişkiyi, eşcincelliği ve tecavüzcülüğü kesmek ve onlara yanaşmamak gerekir.

İbadetli olmak: Hergün beş defa evrenin ve içindekilerinin tek ve eşsiz sahibi büyük Allah'ı yüceltmek ve O'na teşekkür etmektir.

Ahlâklı olmak: En başta doğru olmak ve yalancılığı, iftiracılığı, sözünde durmazlığı ve ikiyüzlülüğü  terketmektir.

İyilikçi olmak ise: Âciz, fakir ve muhtaçların yardımına koşmaktır. Bu koşu da, Allah ve insanlık hesabına karşılıksız olmalıdır.

Not 6: Ey İzmirliler! Buca'daki deprem sizi korkuttu. Bu deprem size Allah'tan bir uyarıdır. Çünkü çoğunluğunuz Allah'a teşekkürsüzsünüz. Teşekkürsüz kulları Allah ne yapsın? Onları niçin yaşatsın? Sizin için hergün 24 saatlik hayat üreten yaşatıcınız Allah'a teşekkür ediniz ki, Allah sizden rahatsız olmasın. Depremle sizin keyfinizi bozmasın. Allah, O'na teşekkür edenleri ödüllendirir. 

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Allah'tan başka tanrı yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiikisi, Kasım başı.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

(Muranist: Modern Kur'anlı.)

                       *      *      *

 

 

Keine Kommentare: