Mittwoch, 28. Dezember 2022

AB VE ABD DEVLETLERİ TÜRKİYE'DEN KAÇMIŞ TERÖRİSTLERİ İADE ETMEK ZORUNDADIR!

AB VE ABD DEVLETLERİ TÜRKİYE'DEN KAÇMIŞ TERÖRİSTLERİ İADE ETMEK ZORUNDADIR!

 

devletlerin adâletli olmasını isteyen tekTANRInın adıyla

 

Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri ülkeleri, Türkiye'den kendilerine kaçmış olan teröristleri, talep edildiği halde Türkiye'ye iade etmemektedir. Kaçan teröristler kaçtıkları ülkede de yargılanmamakta tam aksine özgürlük içinde yaşatılmaktadırlar. Yargılanıp hapse atılması gereken suçluları yargılamadan özgürlüğe salıvermek veya onları suç işledikleri ülkeye iade etmemek, adâleti çiğnemektir. Adâleti çiğneyen ve çiğneten devletler ise devlet olamaz. Çünkü bir devlet ancak adâlete boyun eğmekle ve onu ayakta tutmakla devlet olabilir. Teröristlerin yargılanmasına engel olan veya onları ait oldukları ülkeye iade etmeyen ülkelerin devleti, devlet olamaz. Onlar aynı zamanda "suçlu devlet" olurlar!

Acaba suçlu devlet durumunda olan AB ve ABD ülkeleri adâletin ne olduğunu mu bilmiyorlar? Yoksa Türkiye'yi "düşman ülke" katagorisine mi almışlardır. Eğer Türkiye'yi düşman ülke katagorisine almışlarsa, bunu açıkça ilân etmelidirler. Madem bu ilânatı yapmıyorlar ve Türkiye'yi "müttefik ülke" sayıyorlar, o halde suçluları neden iade etmiyorlar? Yoksa adâletin ne olduğunu mu bilmiyorlar? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne sahip bir Avrupa'nın, adâleti bilmemesi olamaz! O halde suçluları neden iade etmiyorlar? Bu durum düpedüz hak ve hukuku çiğnemektir! Bu çiğneme daha fazla kabul edilemez!

Adâlet, haklıya hakkını, suçluya da cezâsını hakettiği kadar vermektir. Türkiye'de terör suçu işlemiş ve AB, ABD ülkelerine kaçmış suçluların hakettiği cezâ neden verilmiyor? Yargılanmaları neden engelleniyor? Bu engelleme daha fazla sürmemelidir.

Suçluları adâletten kaçırmak, katledilmiş masumların hakkını çiğnemektir. Onların hakkını hiçe saymaktır. Bu çiğneme ve hiçe sayma, insanlığa ihanettir! AB ve ABD ülkeleri bu ihanete artık bir son vermelidir. Ülkelerinde bulunan suçluları derhal Türkiye'ye iade etmelidirler.

Gerekli iadeler yapılmadığı takdirde Türkiye devleti ve yönetimi şu kararları alma hakkına sahip olur:

1- AB ve ABD ülkelerinden Türkiye'ye kaçacak suçluları iade etmemek.

2- Türkiye'den o ülkelere kaçmış suçluları yakalayıp getirmek. 

3- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni "güvensiz" ilân edip, Türkiye vatandaşlarının o mahkemede hak aramalarını yasaklamak. (Çünkü teröristleri Türkiye'ye iade etmeyen ülkelerin İnsan Hakları Mahkemesi güvenli olamaz! Çünkü bu ülkelerin yöneticileri o Mahkeme üzerinde baskı kurabilir, Türkiye aleyhinde adâletsiz kararlar almasını sağlayabilir.)

AB ve ABD ülkelerinin yöneticilerinin; "biz Türkiye hukukuna güvenmiyoruz" deme hakları yoktur. Çünkü Türkiye diktatörlükle değil, demokrasiyle yönetilmektedir ve Türkiye yönetiminde de Beşar Esad gibi bir diktatör bulunmamaktadır.

Ama Türkiye yönetiminin; "biz AİHM ve Avrupa hukukuna güvenmiyoruz" deme hakkı vardır. Çünkü onların, teröristleri iade etmeyerek adâleti engellemekte olan yöneticileri vardır.

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Not 1: Eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kendilerinin "güvenli mahkeme" olduklarını iddia ediyorlarsa, Türkiye'den AB ve ABD'ye kaçmış teröristlerin iadesini sağlayarak güvenirliklerini kanıtlasınlar. Yoksa AİHM bir oyuncak mahkeme olmaktan kurtulamaz! AİHM'yi bir oyuncak mahkeme olmaktan kurtarmak da AB ve ABD yönetimlerinin teröristleri iade etmesine bağlıdır. Teröristleri iade etmeyen yönetimler, adâletsizliklerini kanıtlamaktadır. Adâletsizliklerini kanıtlayan ülkelerin de mahkemelerine güven olmaz.

Not 2: Türkiye yönetimi özel bir mahkeme kurarak Türkiyeli vatandaşları Avrupa mahkemelerinde hak arama dilenciliğinden kurtarmalıdır. 

Not 3: Türkiye'yi bölmek ve Türkiye yönetimini haksız yollarla ele geçirmek için darbe ve terör faaliyetinde bulunmuş teröristleri iade etmeyen Avrupa ve Amerika ülkeleri bu tutumlarıyla teröristleri koruduklarını, onlara destek verdiklerini ve onlarla işbirliği içinde olduklarını göstermiş oluyorlar. Bu gösterim de o ülkelerin Türkiye'ye düşmanlık içinde olduklarını göstermektedir.

Duamız: Terör örgütlerine destek vermekte olan ülkeler eğer bu desteklerini kesmezlerse, evrenin tek ve gerçek Tanrısı, o destek verdikleri örgütleri onların aleyhine çevirsin. Amin.

Not 4: Bu bildiri uluslararası diplomatik platformda paylaşılmıştır.

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı. 

 

EVRENİN SAHİBİ TANRI TEKTİR

İSA MUSA VE MUHAMMED TEK TANRI'NIN KULU VE ELÇİSİDİR

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiikisi, Aralık sonu.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve Uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

(Muranist: Modern Kur'anlı.)

                       *      *      *

 

 

Samstag, 24. Dezember 2022

"KAHROLSUN ŞERİAT" DİYENLERE DUYURU VE UYARI!

"KAHROLSUN ŞERİAT" DİYENLERE DUYURU VE UYARI!

 

dünyanın sahibi olarak insanlara yasa gönderme hakkı bulunan egemen ALLAHın adıyla

 

"Kahrolsun şeriat" diyerek gösteri yapan, slogan atan kimseleri görmekte ve duymaktayız. Müslümanlar aleyhinde çıkarılan bu bağırtıların sahiplerinin CHP'li, solcu, Kemalist ve ateistler olduğunu düşünmekteyiz. Eğer düşüncemiz yanlışsa, "biz şeriat düşmanı değiliz" diyerek düşüncemizi düzeltebilirler.

Türkiye 100 yıldan beri Allah'ın yasasıyla değil, Atatürk'ün şeriatıyla yönetilmektedir. Ortada Allah'ın şeriatıyla yönetilen bir Türkiye yok ki, şeriatın kahrolmasını istiyorsunuz! Herhalde "Türkiye şeriatla, yani Allah'ın yasasıyla yönetilmesin, yönetilemez" demek istiyorsunuz. İstemek hakkınızdır tabii. Ama Türkiye halklarının, yani Türkiyelilerin yüzde 90'dan fazlası "müslüman"sa ne olacak? Bu yüzde 90 müslüman milletin Allah'ın yasasıyla yönetilme hakkı yok mu? Onlar bu hakkını kullanmak isterse, "hayır" mı diyeceksiniz? Bunu demeye hakkınız var mı? Bunu dediğiniz takdirde Cumhuriyet'in ne anlamı kalır? Hani "egemenlik kayıtsız şartsız milletin"di? Yoksa bu egemenliği red mi ediyorsunuz? Bu reddi yaparak egemenliğin asıl sahibinin siz yüzde 10'luk veya 20'lik azınlığın olduğunu mu söylemek istiyorsunuz? Bunu istediğiniz takdirde Cumhuriyet'i diktatörlüğe dönüştürmüş olmaz mısınız, olmuyor musunuz? Aynen öyle oluyorsunuz! Bu da demek oluyor ki; "Cumhuriyet müslüman millet için kurulmamıştır". Ya ne için kurulmuştur? "Müslüman milleti yüzde 10'luk azınlığın egemenliği altında tutmak için!" Bu takdirde Türkiye'de Cumhuriyet bulunduğunu söyleyebilir misiniz? Cumhuriyet nerededir?

Ey şeriat düşmanları! Ey müslüman millete düşmanlık ederek Cumhuriyet'i yıkmakta olanlar! Biz Türklerden ve Kürtlerden oluşan ve çoğunluğu oluşturan Müslüman Millet, Avrupa'nın devamı değil, Osmanlı'nın devamıyız. Müslüman bir millet, Avrupa yasalarıyla yönetilemez. Müslüman milleti yönetecek yasalar, onların inancıyla uyuşmak zorundadır. Bu uyuşma olmazsa, barış olmaz. Yasalar ise, milleti barış içinde tutmak ve yaşatmak içindir. Avrupa yasaları ise müslüman milletin inancına zıttır. İnanca zıt yasalar millete barış getirmez ve getirmemiştir. Bu sebeple biz de diyoruz ki: "Yasalarımız, Yaratan'ın ve yaratılışın yasasıyla uyuşsun."

Atatürk'ün şeriatı olan Avrupa yasaları ise bizi barıştırmıyor, savaştırıyor. Çoğunluğu azınlığa ezdiriyor. Bu eziliş daha fazla kabul edilemez! 100 yıldan beri Kemalist azınlığın Müslüman Milleti ezmesi artık son bulsun! Bunun için "Atatürk'ün şeriatına hayır" diyoruz.

Çünkü egemenlik hakkı milletindir, Atatürk'ün değildir!

Ey Türkiye'nin azınlığı olan Kemalistler ve ateistler! Allah'ın yasası olan şeriata küfretme hakkınız yoktur. Çünkü sizler, kendi yarattığınız bir Dünya'da değil, Allah'ın yarattığı bir yerkürede yaşamaktasınız. Yani bulunduğunuz evin sahibi Allah'tır. Sizler ise O'nun misafirlerisiniz. Misafirler ev Sahibi'nin kurallarına uymak zorundadır. Ya ev Sahibi'nin kurallarına uyarsınız, ya da O'nun evini terkedersiniz. Madem gidecek başka bir dünyanız yoktur, o halde O'nun kurallarını kabul edin. Kabul etmek istemiyorsanız hiç olmazsa küfretmekten vazgeçiniz. Vazgeçiniz ki ev Sahibi sizi yok etmesin. Eğer O'nun kuralları dairesinde yaşamayı kabul ederseniz, ödülünüz cennettir. Aksi halde ödülünüz cehennem olacaktır. Seçimde özgürsünüz!

Ama yüce Allah istediği zaman dünyanızı da cehenneme çevirebilir. Çünkü seller, depremler, kasırgalar, kuraklıklar ve meteorlar hep Allah'ın elindedir, unutmayınız. Bu sebeple O'nun yasasına küfretmekten uzak durunuz. Ve O'nun Müslüman Millet'ine eziyet etmekten vazgeçiniz.

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Not 1: Biz Müslüman Millet olarak Allah'ın şeriatını kabul ediyor, Atatürk'ün şeriatını reddediyoruz. Ama bizim istediğimiz, ateist ve Kemalistlerin düşündüğü anlamda bir şeriat değil, bizim istediğimiz şudur: İnancımıza, yaradılışımıza ve bu zamanın şartlarına uygun bir yasa. Bu yasanın adına "Meriat" diyebiliriz. Yani bizim için geçerli olan yasa, Meriat'tır. Meriat'a, "Modern Şeriat" da diyebiliriz.

Evet biz, Meriat istiyoruz! Yaşasın Meriat! Kahrolsun Müslüman Millete dayatılan tam adâletli olmayan yasalar!

Not 2: Müslüman Millet'in onlara dayatılan yasalar için "kahrolsun" deme hakkı vardır. Çünkü onlara, inançlarına zıt yasalar dayatılmıştır. Kemalistlerin ve ateistlerin ise "kahrolsun şeriat" deme hakları yoktur. Çünkü onlara dayatılmış bir şeriat yoktur. Onlar ancak "şeriat istemiyoruz" diyebilirler. Hem şeriatın kahrolmasını isteyenler, yüzde doksanı müslüman olan bir ülkede olduklarını da unutmamalıdır. "Kahrolsun şeriat" demek, müslüman millete hakarettir. Bu hakaret kabul edilemez. Cumhuriyet'i kuranlar, Müslüman Millet'e saygılı olmayı bilmediler. Kendilerini daima üstün gördüler. Ama sizler, bu millete saygılı olmayı bilmek zorundasınız. Bu zorunluk sebebiyle de milletin inancına hakaret edemezsiniz!

"Kahrolsun şeriat" pankartı açanların açtığını polis indirmek zorundadır. Ayrıca bu pankartı açanlar hakkında hakaret dâvâsının da açılması gerekir.

(Sözümüz kısaydı, ama uzatmak zorundayız.)

Not 3: 14 asır öncesinin hak, hukuk tanımaz topluluklarına gökler üstünden, evrenin Sahibi'nden şeriat denen bir hukuk düzeni indirilmiş olması, muhteşem bir olaydır. Düşünün: Muhtaç olduğunuz hukuk, Yaratıcınız tarafından indiriliyor. Siz bu hukukla adâletsizlikten kurtuluyorsunuz. Sevindirici değil mi? İşte Osmanlı da gökler üstünden indirilmiş şeriata bağlıydı. Türkiye'de Cumhuriyet'i kuranlar ve devam ettirenler ise gökler üstünden indirilmiş olan hukuk düzenini reddedip, müslüman milletin inançlarına zıt Avrupa yasalarını kopyalamıştır. Bu kopyalar da müslüman millete dayatılmıştır.

Not 4: İnsanlar dünyaya hak, hukuk bilmez olarak geldiklerinden, onları yaratan Yaratıcı'nın da onlara bir hukuk düzeni indirmesi şart olmuş ve son olarak da Kur'an içinde şeriat dediğimiz yasa gönderilmiştir. Bu yasa, 14 asır öncesinin şartları nazara alınarak düzenlenmiştir. Eğer bu yasanın bazı maddeleri bu zamanda uygulandığında adâletsizliğe sebep olacaksa, o maddelerin adâletli hâle getirilmeleri gerekir. Bunu da şimdiki asırda Allah'ın Mehdisi yapar. Allah'ın Mehdisi: Mehmed Nur'an'dır.

Bediüzzaman Hazretleri demiştir ki: "Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir."

İşte Şeriat bu kadar kıymetlidir!

Çünkü şeriattaki adâlet, masum bir ferdi bütün insanlık için dahi fedâ etmez. Bir masumu bütün insanlık kadar kıymetli tutar. Ama insanların adâleti, bir isyankâr yüzünden bütün köyü halkıyla beraber yakarlar. (Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra bütün bunlar aynen yaşandı.) Avrupa yasalarında da adâlet noksandır. Çünkü teröristleri korurlar, o teröristlerin katlettiği masumların haklarını hiçe sayarlar! Yahudileri gaz odalarında cayır cayır yakanların yasası üstün olabilir mi? Amerikan yasalarının da bir üstünlüğü yoktur. Çünkü çıkarlarını adâletten üstün tutarlar. Bu üstün tutma sebebiyle de iki şehir dolusu insanı atom bombasıyla buhara dönüştürürler! Yahudileri Filistinlilerden üstün tutarlar. Avrupa yasaları Şeriat'tan üstün olabilir mi? Türkiye yasaları zaten kopya yasalardır. Hiçbir üstünlüğü yoktur! Hiçbir kimse zâlimlerin yasalarında üstünlük aramasın!

Tarafsız bir hukuk bilgini dikkatlice incelese, Şeriat'ın Avrupa ve Amerika yasalarından çok çok üstün olduğunu görecektir. Bugün dahi, Şeriat esas alınarak, modern bir yasa inşa etmek mümkündür.

Tanrı'nın indirdiği yasa daima üstündür. Bu nedenle Şeriat en üstündür.  

"Kahrolsun şeriat" diyenler, kahrolmasın mı?!

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Allah'tan başka tanrı yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiikisi, Aralık'ın üçüncü haftası.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

(Muranist: Modern Kur'anlı.)

                       *      *      *

 

 

Mittwoch, 21. Dezember 2022

HAZRET-İ MUHAMMED ÇOCUK YAŞINDAKİ BİR KIZLA EVLİLİK YAPTI MI?

HAZRET-İ MUHAMMED ÇOCUK YAŞINDAKİ BİR KIZLA EVLİLİK YAPTI MI?

 

geçmişi ve gizlileri en iyi bilen ALLAHın adıyla

 

Cevap: Geçmişte yazılan bazı kitaplarda peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in Hazret-i Aişe'yi çocuk yaşındayken nikâhladığı yazıyorken, yeni yapılan hesaplamalarda da o evliliğin Hazret-i Aişe çocuk yaşındayken değil, gençlik çağındayken yapıldığı ortaya çıkıyor. Yani bu konuda kesin bir bilgiye sahip değiliz. Hazret-i Peygamber'e hakarette bulunan İslâm düşmanları da kesin bilgiye sahip değildirler ve olamazlar. Kesin bilgi yoksa, hakaret de olmamalı. Elinde kesin delil olmadığı halde hakarette bulunanlar suç işlemiş olurlar. Yaklaşık 2 milyar insanın Peygamberi olan Hz. Muhammed'e hakaret edenler, 2 milyar kere hakaret cezâsına çarptırılmak zorunda kalır. Bu cezânın altından ise hiç bir kimse kalkamaz! Herkes haddini bilmelidir!

Hem diyelim ki Hz. Peygamber çocuk yaşında bir kızı nikâhladı. Eğer bu nikâhlamada bir kötülük olsaydı, herşeyden haberi olan yüce Allah buna izin vermezdi. İzin verdiğine göre bunda bir kötülük yoktur ve olmamıştır. Hem Hz. Peygamber bir nikâh yapmıştır, nikâhladığı kızı annesinin babasının elinden zorbalıkla almamıştır. Yani bu işte bir rızâ vardır, tecavüz ve zina yoktur. Hem Allah izin verdiyse, hiçbir mesele yoktur!

Yüce Allah, Hz. Peygamber'in amca, dayı, hala ve teyzelerinin kızlarını da ona helâl etmiştir. İstediğine istediği izni vermekte özgür olan ve engellenemeyen kusursuz Allah, ilk insan Hz. Âdem'in çocukları arasında da onların çoğalması için evliliği meşru kılmıştır. İnsanlık çoğaldıktan sonra da bu meşruiyet kaldırılmıştır.

Dolayısıyla yüce Allah'ın karşı çıkmadığı bir evliliğe kimsenin dil uzatmaya hakkı yoktur.

Hem 14 asır öncesiyle şimdiki zaman eşit değildir. Şartlarımız çok farklıdır. Biz geçmiş zamandaki evlilikleri örnek alamayız. Çünkü o zamanda yaşamıyoruz. Eğer Hz. Muhammed bu zamanda ve Türkiye'de yaşıyor olsaydı ve çocuk yaşta bir kızı almak isteseydi, Türkiye yasaları onu engellerdi. Hz. Peygamber devrinde de Türkiye veya Avrupa yasaları yoktu. Ama sormamız lâzım: Zina ve eşcinselliğe izin veren Türkiye ve Avrupa yasaları çok mu iyi? Zina ve eşcinselliğe izin veren bu yasalar çocukları mağdur etmiyor mu?

Herkes kötülüğü kendinde aramalı ve ondan kurtulmaya çalışmalıdır!

Geçmişte olanlara dair ellerinde kesin kanıt olanlar bu kanıtlarını ortaya sermeli, eğer kanıtları yoksa iftira ve hakaretten uzak durmalıdır. Uzak durmayanlar cezâya çarpılmaktan kurtulamaz!

Avrupa kiliselerinde çocuklar rahiplerin tecavüzüne uğramıyor mu? Kiliseler ve Vatikan niçin kapatılmıyor? Eğer çocukların tecavüze uğraması umurunuzdaysa hadi kiliseleri ve Vatikan'ı kapatın da görelim sizi!

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Not 1: İslâm düşmanlarının elinde, Hz. Muhammed'in 9 yaşındaki bir kız çocuğuyla evlendiğinin delili olsa ne olur? Bu delil onlara hakaret hakkı kazandırmaz. Çünkü bu evlilik, kızın anne babasının rızâsıyla ve Allah'ın izniyle olmuştur. Hem kızların cinsellik çağı da 9 yaşında başlamaktadır. Bize kötü görünen çocuk evlilikleri, 14 asır öncesindeki insanlara kötü görünmemiş. Eğer siz o çağda yasamış olsaydınız, bu olay size de kötü görünmeyecekti! Bu zamanın şartları içinden o zamanın olaylarına bakmanın ve "niçin bizim gibi olmamışlar" demenin yanlışlığını görmelisiniz!

Hem Hz. Muhammed bu çağda yaşasaydı bir çocukla evlenmeyi kabul etmezdi. Dolayısıyla bu zamandan onun zamanına bakarak onu kınama, karalama, kötüleme hakkımız yoktur.

Not 2: Bir evlilik sadece şehvet arzusuyla yapılmaz. Çünkü insan sadece cinsellikten ibaret bir varlık değildir. İnsanın bir de kalbi vardır. Kâlpten de sevgi, aşk ve şefkât doğar. Yani bir evlilik aşk ve sevgi için de olabilir. Arkadaşlık için de olabilir. Sadece şehvet için olmak zorunda değildir. O halde evliliklere yalnızca şehvet gözüyle bakmaktan vazgeçelim.

Not 3: Eğer Hz. Muhammed ona iftirada bulunan ateist ve Kemalistlerin düşündüğü gibi eğri ve ahlâksız bir adam olsaydı, ona hiç kimse kız vermezdi. Halbuki Hz. Ebubekir, kızını ona havada uçarak ve sevinçle vermiştir. Bu gönül râzılığı nereden geliyor acaba?

Not 4: Geçmişte olan olmuştur. Biz onları değiştiremeyiz ve değiştirmek zorunda da değiliz. Biz gelmişe bakmalıyız. Kötü bir durum varsa, onu düzeltmeye çalışmalıyız.

Not 5: Zina ve eşcinselliğe yasak getirilmezse, bundan en çok çocuklar zarar görür. Bu zarar önlenmelidir.

Not 6: Hz. Muhammed'in çocuk yaşta bir kızı nikâhlamasını çok görenler 14 asır öncesinde ne arıyorlar? Eğer gerçekten çocuk haklarınışünüyorlarsa, gitsinler Avrupa'ya ve kiliselerde rahipler tarafından iğfal edilmekte olan çocukları kurtarsınlar. Göz önünde cereyan etmekte olan kötülükleri neden görmüyolar? Yoksa iğfali nikâhtan üstün mü görüyorlar? Bu üstün görme yüzünden mi zina ve eşcinselliğin yasaklanmasına karşı çıkıyorlar? Yoksa kızları İslâm düşmanları ve Kemalistler mi yaratmıştır da Hz. Muhammed'in onlardan izin almasını mı bekliyorlar?

Hz. Muhammed iznini ancak Allah'tan alır ve O'ndan almıştır. Çünkü dinsizler, ateistler ve Kemalistler çocukların yaratıcısı değildir!

Not 7: "Ben çocuk yaştaki bir kızı nikâhlamış olan bir Peygamber'in dinine girmem" diyen ateistler ve Kemalistler iyi düşünsün: Sizin ömrünüz ebedî değildir. Bir müddet sonra bu dünyayı terkedeceksiniz. Ama ölmekle kurtulmuş olmayacaksınız. Tekrar diriltileceksiniz. Doğumunuza karşı koyamadığınız gibi, tekrar diriltilmeye de karşı koyamayacaksınız ve sizi dünyada yaşatmış olan yüce Yaratıcı'ya hesap vereceksiniz. Bu hesapta; O'na inanmayı niçin kabul etmediğiniz ve O'nun istediği gibi yaşamayı neden reddettiğiniz sorulacak. Sizi haklı çıkaracak bir cevabınız yoksa, ebedî bir cezâya çarpılacaksınız. Bu cezâya hazır olanlar kendi keyflerince yaşamaya devam edebilirler. Ama "biz cezâ değil, ebedî bir cennet istiyoruz" diyenler, Hz. Muhammed'in getirdiği ışığı kabul etmek zorundadır. Bu ışığı kabul etmeyenler, ebedî bir karanlığa mahkûm olacaklardır. Seçim sizde!

Not 8: Ey İnsanlar! Dünya ve Evrenin ve içindekilerinin tek sahibi yüce Allah; "evrenin sahibi kim? Niçin ve nasıl yaşamalıyım?" suallerinin cevabı olarak gerekli mesajını Kur'an olarak size göndermiştir. Bu mesajı iyi okuyarak seçiminizi güzel yapınız. Güzel seçim yapanlar güzellik bulur. Eğri seçim yapanlar, cehenneme atılır. Kendinizi cehennemden koruyunuz ve kurtarınız.

"Kendimizi cehennemden nasıl kurtarabiliriz?" derseniz, kurtuluş yolu şudur: Haklıca, adâletlice, namusluca, ibadetlice, ahlâklıca ve iyiliklice yaşamayı kabul etmek ve uygulamaktır. Bu uygulamanın üstünde de bu evrenin tek sahibi Allah'a, meleklerine, elçilerine, kitaplarına ve ötedünyasına inanmak vardır. Eğer inanmak isterseniz, Risale-i Nur okuyarak veya derslerine katılarak kısa zamanda inanç ilmini kazanabilirsiniz.

Kendi keyfinizce yaşamak hakkınız yoktur. Çünkü bu evreni ve içindekileri siz yaratmadınız, onları siz yaşatmıyorsunuz. Evreni ve içindekileri kim yarattıysa, onları kim yaşatıyorsa, O'nun yasası geçerlidir. Çünkü siz O'nun evreninde ve dünyasında yaşamaktasınız. Yoksa O sizin kurduğunuz bir evrende yaşamamaktadır. Bu sebeple hüküm O'nundur.

Eğer ölümü öldürebilirseniz, kıyameti durdurabilirseniz, tekrar diriltilişi engelleyebilirseniz ve kendiniz için ayrı bir evren inşa edebilirseniz, bu takdirde Allah'ın hükmünden kurtulursunuz. Eğer gerekli olanı yapamıyorsanız ve yapamayacaksanız, bu halde de Allah'ın hükmüne boyun eğmek boynunuzun borcudur. Bu borcu ödemekle de insan, "gerçek insan" olur. Bu borcu ödemekten kaçanlar  ise, insanlıktan çıkarlar; maden, bitki, hayvan ve şeytan seviyesinde bir geçersiz varlık olurlar. Geçerliği olmayanları da ateşe atmaktan başka çare yoktur.

Sizler, geçersiz olmayı değil, geçerli olmayı seçmelisiniz. Kalpli ve akıllı olanlar bu seçimde eğriliğe sapmazlar.

Ey İnsanlar! Hz. Muhammed'in yaptığı evliliklerin hesabı sizden sorulmayacaktır. Ama yaptığınız kötülüklerin hesabı sizden mutlaka sorulacaktır. En büyük kötülük, evrenin sahibi Allah'a inanmamak ve O'nun istediği gibi yaşamamaktır. Bu kötülükten kurtulmak ise en birinci ve en büyük görevinizdir.

Not 9: Bu bildiri, Hz. Muhammed'e iftirada bulunan o Akademisyen'e iletilmelidir.

Not 10: Hz. Aişe'nin evlilik yaşıyla ilgili bir hesaplamaya alttaki linkten ulaşabilirsiniz.

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdullah-yildiz/hz-aise-annemizin-evlilik-yasi-40889.html

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Allah'tan başka tanrı yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiikisi, Aralık ortası.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

(Muranist: Modern Kur'anlı.)

                       *      *      *

 

 

Montag, 19. Dezember 2022

MÜSLÜMAN GENÇLER KAÇ YAŞINDA EVLENEBİLİRLER?

MÜSLÜMAN GENÇLER KAÇ YAŞINDA EVLENEBİLİRLER?

 

inançlılara ırzlarını korumalarını emreden ALLAHın adıyla

 

Türkiye'de bir kız çocuğunun 6 yaşında evlendirildiği iddiası üzerinden fırtınalar koparılmakta ve İslâmiyet'e ve kurumlarına saldırılar yapılmaktadır. Yani ortada çözüm bekleyen bir sorun var. Şimdi bunu çözmeye çalışalım.

Çözüm aracımız yani çözgecimiz; hak, adâlet ve namus'tur.

Hak neydi? "Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların yasasına itaat"di.

Yaratan'ın yasası ve kitabı olan Kur'an'a bakıyoruz. Bu Kitapta evlilik yaşıyla ilgili bir sınır verilmemiş. Elçisi de bir sınır koymamış.

Bu durumda yaratılış'ın yasasına bakıyoruz: Bu yasada kızların 9 yaşından ve oğlanların da 12 yaşından itibaren cinselliklerinin başladığını görüyoruz. Bu gördüklerimiz de evliliğin, kızlarda 9 yaşından ve erkeklerde 12 yaşından itibaren başlayabileceğine işaret eder.

Peki, yaratılmışlar'dan olan insanların yasası ne der? Yaratılış'ın izin verdiği yaşlardan itibaren yapılacak çocuk evliliklerinde kötü sonuçlar meydana geliyorsa ve gelecekse ve bu kötü sonuçlar çoğunluktaysa, bu durumda insan yasaları, çocuk evliliklerine daha ileri bir yaş sınırı koyabilir. Fakat halk çoğunluğunun bunu kabul etmesi gerekir. Bunun için de halka sorulmalı: "Çocuğunuzun kaç yaşından itibaren evlenmesini istersiniz?: A 18, B 17, C 16, D 15, E 14, ve F daha aşağısı." Bu şıklardan hangisi daha çok oy aldıysa, o şık kanunlaştırılabilir.

Büyük şehirlerden alınacak cevap bellidir. Fakat Türkiye sadece büyük şehirlerden ibaret değildir. Türkiye'nin ilçeleri, köy ve kasabaları da vardır. Onların cevaplarını da görmek ve bilmek gerekir. Köy ve kasabalarla büyük şehirlerin şartlarının bir olmadığını da kabul etmeliyiz.

14 asır önce çocuk yaştakilerin evlendirilmiş olması bize örnek olamaz. Çünkü o zamanın şartlarıyla bizim zamanın şartları bir değildir. Biz bu zamanın ve ortamın şartlarına göre hareket etmek durumundayız. Adâlet de bunu gerektirir.

Sorunu adâlet üzerinden çözmeye çalışalım. Adâlet neydi? "Haklıya hakkını vermek"ti. Bu durumda eğer bir aile 9 yaşında olan kızının, başka bir ailenin 12 yaşındaki oğluyla evlenmesini isterse ve çocuklar da bu evliliği istiyorsa, onların hakkını ödemek gerekir. Kızlarda 9, erkeklerde de 12 yaşından aşağı olan evliliklere izin verilemez. Buna yaratılış yani fıtrat da izin vermez.

Ancak adâlet üzerinden çözüm yaparken şuna da dikkat etmeliyiz: Bir insan yalnız cinsellikten ibaret değildir. İnsanın bir de ruhsal ve fiziksel durumu vardır. Eğer çocuğun ruhsal ve fiziksel durumu bir evliliği kaldıracak durumda değilse, o evlilik engellenir.

Şimdi de sorunu namus üzerinden çözmeye çalışalım. Namus neydi? "Aile'yi korumak"tı. Bu koruma için ne yapılmalıydı? "Aileyi yıkan şiddet ve cinsel kötülüklere yanaşılmamalı." Cinsel kötülükler nedir? Zina, tecavüz, eşcinsellik ve ensest ilişki. Bu kötülüklere meşruiyet verilemez. Verildiği takdirde Aile yıkıma uğrar. Evlilik ise bu kötülükleri engeller. Ama evlilik doğru yaşta ve doğru cinslerle olursa yapıcı olur.

Kanun koyma hakkına sahip olanlar buradaki çözüme bakarak ve halk çoğunluğunun rızâsını alarak evlenme yaşının sınırı ile ilgili yeni bir yasa çıkarabilirler. Ancak bu yasa yapılırken Türkiyeli milletin çoğunluğunun "müslüman" olduğu gerçeği unutulmamalı ve onun inancına zıt kanunlar konulmamalıdır.

CHP'li, Kemalist, solcu ve ateist olanların Müslüman Millet üzerinde egemenlik kurma hakları yoktur. Yani onların keyfine göre kanun çıkarılamaz.

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Not 1: 9 ve 12 yaşından itibaren yapılacak çocuk evliliklerine karşı çıkanlar, zina'nın serbest olmasına da karşı çıkmalıdırlar. Bu karşı çıkış olmazsa, çocuk evliliklerine karşı çıkmanın da bir anlamı kalmaz. Diyelim ki 9/12 yaşından itibaren 18 yaşına kadar yapılacak genç ve çocuk evlilikleri yasaklandı, ama zina serbest bırakıldı. Bu durumda genç ve çocuklar zina yapabilecek ama evlenemeyecek demektir! Böyle bir şey kabul edilemez! 9/12 yaşından itibaren evlilik yasak olacaksa, zina da yasaklanmalı ki, genç ve çocuklar korunabilsin. Bir anne baba, çocuklarının zinaya düşmemesi için onların küçük yaşta evlenmelerini isteyebilir. Ailenin kanatları altında böyle bir evliliğin sürdürülmesi de mümkündür. O halde zina'ya yasak koymayacak olanların, 9/12'den itibaren yapılacak evliliklere de yasak koyma hakkı olmaz.

Not 2: 9/12 yaşından itibaren 18 yaşına kadar yapılacak çocuk evliliklerinin yasaklanmasını isteyenler, zina ve eşcinselliğin de yasaklanmasını kabul etmelidir. Zina ve eşcinselliğin yasaklanmasını kabul etmeyenler, 9/12 yaşından itibaren yapılacak çocuk evliliklerinin yasaklanmasını isteyemezler. Doğru olan ise; hem çocuk evliliklerinin, hem de zina ve eşcinselliğin yasaklanmasıdır.

Not 3: 6 yaşındaki kız çocuğunu hoca nikâhıyla aldığı ve evlendiği iddia edilen genç adam eğer bu evliliği kız çocuğunun ebeveyninin rızâsıyla yaptıysa, bu genç adam "tecavüz'le cezâlandırılamaz. Çünkü kız çocuğunun anne veya babasının onayı vardır. Eğer anne baba onayı olmadan kız çocuğuna el koyduysa, bu takdirde o adama tecavüz cezâsı verilebilir. Haksız evlilik yaptığı iddia edilen o genç adama "zina" cezâsı da verilemez. Çünkü Türkiye kanunlarında zina serbesttir. Dolayısıyla o dâvânın düşmesi gerekiyor. Ancak 17 yaşının dolmasından önce yapılan evliliklere kanunî bir cezâ varsa, bu takdirde o dâvâ düşürülmez. Bir de, kız çocuklarının cinsel istismarını yasaklayan ve cezâ getiren bir yasa varsa, bu takdirde de kızının istismarına onay veren anne veya babaya cezâ verilebilir. Ancak anne baba da: "Biz çocuğumuzun cinsel istismara uğraması için değil, onu başka bir maksatla evlendirdik" diyebilir.

Not 4: 9/12 yaşından itibaren yapılacak evliliklerle ilgili dinî bir yasak bulunmadığından, bu yaşlardan itibaren çocuklarını evlendirmek, ebeveynin hakkıdır. Ancak devlet ile millet arasında yapılacak bir sözleşmeden sonra yaradışsal evlenme yaşı daha ileri yaşa alınabilir.   

Not 5: Evlenme yaşıyla ilgili bizim teklifimiz şudur: Gençler ve aileler sabırlı olsunlar ve çocuklarının 17  yaşını doldurmasını beklesinler ve 18 yaşından itibaren yapılacak evliliğe rızâ göstersinler. Devlet de, 18 yaşının başlamasından önce yapılacak evliliklere para cezâsı getirsin. Ama eğer devlet zinaya yasak getirmeyecekse, 9/12'den itibaren yapılacak genç ve çocuk evliliklerine onun karışma hakkı kalmaz. Eğer bu hakkı yerine getirebilecekse ancak bu takdirde genç ve çocuk evliliklerine bir sınır getirme hakkına sahip olabilir.

Not 6: Türkiye kanunlarında zinaya ve eşcinselliğe getirilecek yasağa, Avrupa Birliği'nin ve Amerika Birleşik Devletleri'nin karışma hakkı yoktur. Çünkü Türkiye, Avrupa Birliği'nde bulunmuyor ve ABD'nin de bir vilayeti değildir. Ayrıca Türkiyeli çoğunluğun dini olan İslâmiyet'le Hıristiyanlık eşit dinler değildir. Dolayısıyla hıristiyanlığa uygun kanunlar, dini İslâmiyet olan Türkiyelilere dayatılamaz.

Not 7: Avrupa kiliselerinde rahiplerin çocuklara karşı cinsel saldırısı, zina ve eşcinselliği durdurulamadığından, Vatikan bu suçların kefareti olarak devletin zina ve eşcinselliği meşrulaştırmasına ses çıkaramamaktadır. Fakat Vatikan bu sessizliğiyle, yani zina ve eşcinselliğin mesrulaşmasını kabul etmekle Tanrı'nın hakkını çiğnemektedir. Tanrı'nın hakkını çiğnedikten ve çiğnettikten sonra o dinin ne anlamı kalır? Vatikan hıristiyanlığı kendi elleriyle katletmektedir! Din katliamcılarının ötedünyadaki cezâsı, ebedî idamdır!

Not 8: Sorulabilir: "İslâmiyet kız çocuklarının zarara uğramasını ister mi?"

İslâmiyet, kız çocuklarının zarara uğramasını istemez ve istememiştir. Bunu da; kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesini yasaklayarak, yetimin malının yenilmesini engelleyerek ve insana kaldıramayacağı yükün yüklenmesine izin vermeyerek göstermiştir. Çocuklar için evlilik, onların kaldıramayacağı bir yüktür. Bu yükün onların sırtına yüklenmemesi gerekir. İslâmiyet ayrıca, azgınlığı yasaklayarak cinsel istismarı da önlemiştir.

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Allah'tan başka tanrı yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiikisi, Aralık ortası.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

(Muranist: Modern Kur'anlı.)

                       *      *      *