KEMALİSTLERE DUYURU VE UYARI!
insanları yeryüzüne
halife yapmış ve siyasal
egemenliği onlara bırakmış olan evrenin tek egemeni ALLAHın adıyla
Bu bildiride Mustafa Kemal Atatürk'ün icraatlarını eleştirmek istiyoruz.
Ona hakaret etmek gibi bir düşüncemiz olamaz. Ama onu eleştirmek haksızlık olmaz ve eleştiri bir haktır. Biz de eleştiri hakkımızı kullanmak
istiyoruz.
Eğer Atatürk sağ olsaydı ve bize konuşma hakkı verseydi, onun yanında şunları söylemek isterdik:
"Kemalist Saltanat yüz yıl nasıl yaşayabildi?" diye sorulabilir.
Cevap: Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra ve inkılâplar yapılırken Müslüman
Millet'in bütün bilginleri, önderleri, liderleri ve önemli adamları idam edildi. İdam edilenlerin
sayısı binlerce idi. Bu idamlarla Müslüman Muhalefet susturuldu. Daha doğrusu Müslüman
Millet'in başı koparılmış oldu. Başı koparılmış millet ise, "ölü millet"tir. Ölü bir milletin üstüne istediğiniz saltanatı kurabilirsiniz. İşte başı koparılmış Müslüman
Millet'in başsız bedeni üzerinde ve onun aleyhine kurulmuş olan Kemalist
Saltanat'ın yüz yıl boyunca yaşayabilmesi (Atatürk aleyhinde konuşmanın yasaklanıp gerçeklerin üzerinin
örtülmesiyle beraber) bu şekilde mümkün olmuştur. Müslüman
Millet'in hiçbir vakit egemen olamadığı Kemalist Saltanat'ta daima azınlıkta olan
Kemalistler egemen olmuştur. Azınlığın egemenliği artık son bulmalı değil mi?
Ama ne yazık ki Kemalistler saltanatlarının son bulmasını istemiyor. Bunun
için de Kemalizmin temsilcisi olan Cumhuriyet Halk Partisi, terör örgütleriyle
ittifak kurarak, yani gayrimeşru yollarla Müslüman Millet'in 20 yıldan beri elinde
tuttuğu egemenliği onun elinden almak istiyor.
Ey Müslüman Millet üzerindeki egemenliğini sonlandırmak istemeyen
Kemalistler! Haksız egemenliğinizi artık sonlandırmalısınız. Çünkü siyasal egemenlik küçük bir azınlığın değil, milletindir.
Siz ise, değiştirilemez yasalar ile milletin egemenliğini
gasbediyorsunuz. Bu gasbınız 100 yıldan beri devam etmektedir. Buna hakkınız yoktur! Hakkınız olmayan şeyi bırakmak adâletin
gereğidir. Adâletli olmak, yani zâlim olmamak isterseniz, Müslüman Millet
üzerindeki haksız egemenliğinizden vazgeçersiniz ve vazgeçmelisiniz.
Bu vazgeçiş için düşünmeli ve sormalısınız: "Atatürk Cumhuriyeti niçin kurdu?"
"Siyasal egemenlik sadece padişahın değil, milletin
olsun diye", yani "millet çoğunluğunun râzı olduğu kişi lider olsun diye", değil mi? Peki, şimdi egemenlik
milletin oldu mu, millet egemen mi?
Hayır, değil! Çünkü siyaseten millet egemen gözüküyor. Fakat millet, bünyesine uygun
bir anayasa yapma özgürlüğüne sahip değil. Irksal ve
inançsal haklarını da tam alamıyor. Çünkü milletin siyasal egemenliği üstünde Kemalistlerin ideolojik egemenliği hüküm
sürmektedir. Bu üst egemenlik anayasa ile koruma altına alınmış olduğundan ve milletin
onu değiştirmesini engellemek için de anayasaya kilit vurulmuş olmasından milletin tam
egemen olması mümkün olmuyor. Ama bu durum Cumhuriyet'le hiç bağdaşmamaktadır.
Milletin egemenliği üstünde başka bir egemenliğin bulunması, tam bir padişahlık durumudur.
Peki, Cumhuriyet
niçin kurulmuştu? "Padişahlığı sonlandırmak için" değil mi?
Bu durumda Kemalistlerin milletin egemenliği üstündeki
egemenliğinin de son bulması gerekmez mi? Bunun için de, millete
karşı kilit vurulmuş anayasanın kilidini kırmak gerekmez mi? Gerekmiyor mu? Milletin kendi bünyesine uygun bir
anayasa yapma hakkı yok mu? Bu hak daha niçin engellenmektedir? Bu engelleme millete bir
zulüm değil mi? Bu zulmün son bulması gerekmez mi? Müslüman Millet siyasal egemenliğine ne zaman
sahip olacaktır? Yoksa müslümanlar milletten kabul edilmiyor mu? Onlar millet sayılmıyor mu? Millet
olabilmek için herkesin Kemalist olması mı gerekiyor? Yoksa Cumhuriyet bütün milletin
Kemalist olması için mi kuruldu? Atatürk'ü Türkiye üzerinde ebedî cumhurbaşkanı yapmak padişahlık olmaz mı? Atatürk'ten ve İsmet babanızdan devraldığınız bu padişahlığınızın, yani
"Kemalist Saltanat"ın artık son bulması gerekmiyor mu?
Aksi halde Cumhuriyet'e nasıl "Cumhuriyet" diyebiliriz?!
Ey Kemalistler, cevap veriniz!
Kemalist Saltanat'ta Kürtler ve Müslümanlar milletten sayılmıyor. Eğer milletten sayılsalardı, egemenlik onların olurdu. Yani
Kemalist ideolojinin egemenliği altında olmazlardı.
Fakat Atatürk milliyetçiliği doğru bir milliyetçilik değildir. Çünkü Atatürk milliyetçiliğinde sadece
Türkler millet sayılır. Kürtlerin ve Müslümanların varlığı inkâr edilir ve edilmiştir. Bu milliyetçilikde Türkler de
Kemalist değilse, onlar da millet olamaz.
İşte görüyorsunuz: Kemalist Saltanat'ta Cumhuriyet'in nasıl bir padişahlığa dönüştürüldüğünü, dönüştürülmüş olduğunu!
İşte Kürtler ve Müslümanlar "Cumhuriyet" isimli bu Kemalist padişahlık altında tam yüz yıl yaşadı. Kemal atanızdan ve İsmet babanızdan devraldığınız bu padişahlığın son bulması gerekmiyor mu?
Artık siyasal egemenliğin millette olduğu, onun egemenliği üzerinde başka bir egemenliğin bulunmadığı ve bu egemenliğin de hak ve
adâlete dayandığı gerçek Cumhuriyet'e geçmek zorundayız. Bunun için de yeni bir
anayasaya ihtiyacımız var. Yeni anayasa, şimdiye kadar hakları çiğnenmiş Kürtlerin ve
Müslümanların haklarını güven altına alan maddelere sahip olmalıdır.
Şimdiki anayasada "değiştirilmesi teklif dahi edilemez" maddeler
var. Yeni anayasada bu "degiştirilemez" hükmü kalkmak zorundadır. Çünkü şartlar değiştiğinde hükümler de
değişir. Bu, hak ve adâletin gereğidir. Hak ve adâlete kilit vurulamaz. Hak ve
adâlete uymak zorunludur. Anayasa da hak ve adâlete uygun olarak yapılır.
Tamam. Değiştirilemez madde olan "devletin şekli" değişmesin. Fakat
Kemalistlerin egemen olduğu, milletin egemen olamadığı bir Cumhuriyet
kabul edilemez. Kabul edebileceğimiz Cumhuriyet, milletin egemen olduğu ve onun
egemenliği üzerinde başka bir egemenliğin bulunmadığı Cumhuriyet'tir.
Ama laiklik niçin değişmesin? Laiklik milletin rızâsıyla mı konuldu?
Müslüman Millet aleyhinde kullanılan bir laiklik nasıl kabul
edilebilir? Müslüman Millet Kemalistler aleyhinde kullanılacak bir şeriat getirse,
Kemalistler bunu kabul eder mi? Madem kabul etmezler, o halde Müslüman Millet
aleyhinde kullanılmakta olan laikliği de kaldırsınlar ve kaldırılmasına râzı olsunlar. Hem Hıristiyanlık malı olan laiklik,
Müslüman Milletin bünyesine uygun degildir. Çünkü Hıristiyanlıkla Müslümanlık eşit dinler değildir.
(Kemalistler korkmasın: Türkiye'de şeriat düzeniyle
yönetilmek isteyecek bir çoğunluk yoktur ve Atatürk gibi zorla inkılâp dayatacak,
direnenlerin kafasını kopartacak müslüman bir lider bulunmuyor.)
Gelelim "Atatürk milliyetçiliği"ne. Atatürk milliyetçiliği niçin değişmesin? Eğer Türkiye'de
sadece Türkler yaşıyor olsaydı ve onların bir dini bulunmasaydı, o zaman Atatürk milliyetçiliğini değiştirmeye gerek
kalmazdı. Ama gerçek durum böyle mi? Türkiye'de Kürtler ve başka ırklar yaşamıyor mu ve Türkler
ile beraber onların "Müslümanlık" diye bir dini yok mu?
Ülkenin bütünlüğü, marş ve bayrak da değişmesin. Başşehir ise, yeni şartlar zorladığında değişmesi mümkündür. Millete sorulur, çoğunluk kabul ettiği takdirde, değişmesi gerekiyorsa
değişir. Milletin egemenliği yok mu? Bunun kararını sadece
Kemalistler mi verecek? Kemalistler, milletin egemenliğini çiğneme hakkını kimden alıyor?
Kemalistlerin milletin egemenliğini çiğneme hakkı yoktur ve
olamaz!
Ey Kemalistler! Müslüman Millet'in üzerinde kurduğunuz egemenliği, yani padişahlığınızı kaldırınız ki, millet,
egemenliğin sahibi olsun. Bu sahiplikle Cumhuriyet'in varlığı ortaya çıkar. Milletin
egemenliği yoksa veya sahip olduğu egemenlik başka bir egemenliğin altındaysa, orada
Cumhuriyet yoktur. Cumhuriyet cumhurundur. Cumhuriyet de ancak Müslüman
Millet'in siyasal egemenliğiyle Cumhuriyet olur. O halde Müslüman Millet
üstündeki egemenliğinizi, padişahlığınızı ve saltanatınızı sonlandırınız ki, milletin egemenliği ortaya çıksın ve
Cumhuriyet'in varlığı anlaşılsın. Zira Cumhuriyet, Kemalistlerin malı değil, tüm milletin
malıdır, onların siyasal değeridir. Bu siyasal değeri gasbetme hakkınız yoktur. Bunun için de saltanatınızın, yani
"Kemalist Saltanat"ın son bulması gerekir. Çünkü milletin
egemenliği, onun üstünde başka bir beşerî egemenliği kabul edemez.
Kabul ettiği takdirde Cumhuriyet yok olur. Cumhuriyet'in varlığını isterseniz,
Kemalist Saltanat'ın sona ermesini kabul edersiniz ve anayasaya vurduğunuz kilidi açarsınız. Bu kilit açılmazsa, milletin
egemenliği yok demektir. Milletin egemenliğinin olmadığı yerde Cumhuriyet
de yok demektir!
Ey Türkiyeliler! Egemenliğinizin gerçek egemenlik
olmasını isterseniz, onu Hak ve Adâlet ve Namus'la taçlandırınız. Yani Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların hakkını çiğnememek ve haklıya hakkını vermek ve
Aile'yi yıkan şiddet ve kötülükleri terketmek, egemenliğinizin tacıdır. Bu taç olmadan asla
egemen olamazsınız!
Yüce Yaradan da size halifeliği, yani siyasal egemenliği o tacı takmanız şartıyla vermiştir. O tacı takmazsanız, egemenlik hakkınız olmaz. Egemenliği haketmek
zorundasınız.
İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.
Not 1: Kemalistler: "İngiltere'de krallık ile parlamento
üstüste birarada bulunuyor. Bizim halkın üzerindeki egemenlik ve padişahlığımız niçin
reddedilsin?" diye akıllarından geçirebilirler.
Fakat İngiltere ile Türkiye'nin durumu farklıdır. Çünkü Osmanlı yıkılınca bu yıkılış, Cumhuriyet'i doğurdu. Fakat İngiltere Osmanlı gibi bir yıkılışa maruz kalmadı. Yıkılışa maruz kalmadıkları için onlarda krallık muhafaza
edildi. Parlamento üzerinde kralın egemenliği reddedilmedi.
Fakat bu saatten sonra İngiliz krallığı yaşayamaz. Çünkü cumhurî sisteme ait parlamento ile krallık birbirinin zıddıdır. Bu zıdlık daha fazla
kabul edilemez. Çünkü hem, İngiltere'nin bir egemenliği ve imparatorluğu da kalmamıştır. İngiliz halkları karar vermek
zorundadır: Bir imparatorluğu olmayan kralın egemenliği mi, yoksa
milletin egemenliği mi? Başbakanı kral mı atamalıdır, yoksa millet mi?
Şimdi dünyanın imparatoru ABD'dir. Bu imparatorluk sebebiyle onların Cumhuriyet'e
ihtiyaçları yoktur. Başkan Biden krallığını ilân edebilir ve ölümünden sonra da krallığın oğluna
devredilmesini isteyebilir. Veya Başkan yardımcısı bayan, kraliçe olabilir.
"Hayır, olamaz" mı diyorsunuz? Evet, olabilir! Çünkü ABD'de
yönetim en zenginlerin elinde olduğundan, Cumhurî Sistem'in fazla bir önemi
yoktur. Bu sebeple orada yönetimin krallık veya cumhuriyet olması farketmez. Orada görünmez bir krallık daima egemendir. En zengin olan,
ABD'nin kralıdır. Yapılan seçimler bir göz boyamadan ibarettir. Yani
ABD halkları aldatılmaktadır!
Not 2:
Cumhuriyet, "milletin siyasal egemenliği" olduğu için millet aleyhinde ve onun talep etmediği inkılâp yapılamaz. Onun aleyhinde inkılâp yapmak, diktatörlükten başka şey olmaz.
Diktatörlük ile Cumhuriyet ise birbirinin zıddıdır.
Cumhuriyette
millet çoğunluğunun talepleri kabul edilir. Millet çoğunluğu laiklikle yönetilmek isterse, onlar
laiklikle yönetilir. Şeriatla, yani
Allah'ın yasasıyla yönetilmek isterlerse, Allah'ın yasasıyla yönetilirler. Azınlıklar millet
çoğunluğunun taleplerine karşı çıksalar da, millet çoğunluğunun talebine uyulur. Fakat azınlıklar da çoğunluklar da
birbirlerinin aleyhinde talepte bulunamazlar. Bulunsalar da, onların talepleri reddedilir. Meselâ:
Kemalistler, başörtüsü takan dindar
bir kadının örtüsünü çıkarmasını devletten
talep edemez. Onun talebi reddedilir. Dindar müslümanlar da, İslâmiyet'ten uzak yaşamak isteyen bir kadının başörtüsü takmasını talep
edemez. Onun talebi de reddedilir.
Şartlar ve imkânlar
izin veriyorsa millet çoğunluğunun talepleri kabul edilir. Millet çoğunluğu ancak hak, adâlet ve namus'a zıt olan şeyleri talep edemez. Onların bu konulardaki talepleri de reddedilir.
Millet çoğunluğu hakkın, adâletin, namusun ve onlara uygun
özgürlüğün ortadan kalkmasını isteyemez.
İstese de onun isteği kabul edilmez.
Hak;
Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların hakkını korumak içindir. Adâlet; hakların çiğnenmesini
önlemek içindir. Namus da;
milletin temeli olan Aile'yi korumak içindir.
Bir lider
ve yönetim eğer millet çoğunluğunun hakka, adâlete ve namusa uygun
taleplerini şartlar ve imkânlar
izin verdiği halde kabul etmek
istemiyorsa, iktidardan çekilir.
Millet tek
lider tarafından yönetilir. Bu
sebeple millet çoğunluğu iki başbakan seçemez. Seçtiği başkan veya başbakan üzerinde başka başbakan ve cumhurbaşkanı olmaz. Bir
ülke ya cumhurbaşkanı tarafından, ya da başbakan tarafından yönetilir. Yönetimde iki başlılık kabul edilemez. Bir millet hem krallık hem de başbakan tarafından yönetilemez. Yönetim tekliği gerektirir. Yönetim ikiliği kabul etmez.
Bir ülke
bir kral tarafından da
yönetilebilir. Fakat kralın; hakka,
adâlete, namusa ve onlara uygun özgürlüğe boyun eğmiş olması gerekir. Kendi keyf ve çıkarlarını hak haline
getirmiş bir kralın krallığı reddedilir. Yani diktatörleşmiş kralların krallığı kabul edilemez!
Not 3: Halife'nin görevi; Müslüman Millet'in mânevî haklarını korumak,
Müslümanlar arasında birliği sağlamak ve Müslümanları temsil etmektir.
Not 4: Osmanlı İmparatorluğu yıkıldığında Hilâfet sağ kalamazdı. Atatürk Türkiyesi de yüz yıl önce Hilâfet'i yüklenecek durumda değildi ve
Atatürk'ün de onu yüklenmek gibi bir derdi yoktu ve olamazdı. Hilâfet ancak
güçlü bir devletin himayesi altında icraatta bulunabilir. Atatürk Türkiyesi
ise en başlarda saldırı altındaydı, Hilâfet'e sahip çıkamazdı ve çıkamamıştır. Osmanlı'nın bitişiyle hilâfet de
bitmiştir.
Not 5: Türkiye yönetimi Atatürk'ün vesayeti altında olduğundan ve Türkiye'nin İslâmlı Ülkeler üzerinde
henüz bir egemeliği bulunmadığından Türkiye'ye Hilâfet gelemez.
Hilâfet bundan sonra eğer Suudi Krallığı izin verirse
Mekke'de yerleşebilir. Suudi Arabistan'ın İslâmlı Ülkeler üzerinde bir egemenliği yoktur. Fakat
Mekke'nin kutsallığı vardır. Bu kutsallığı sebebiyle Mekke, Hilâfetin Merkezi olabilir.
Halife Allah'ın Mehdisi'dir. Halife seçimle gelmez. Mehdi'nin ölümünden sonra da
Halifeliği, Hz. Mehdi'nin önceden belirleyeceği kişi devam ettirir.
Bu kişi Türk de olabilir, Arap da olabilir. Veya başka bir milletten
de olabilir. Önemli olan, o kişinin Halifeliğe en lâyık kişi olmasıdır. Bu kişi Kur'anın özünü ve Hak ve
Adâleti çok iyi kavramış ve müslümanların mânevî haklarını koruyabilecek ve hiçbir devletin vesayetini kabul etmeyecek olandır.
Türkiye eğer Kemalist vesayetten kurtulabilirse ve Ortadoğu'da egemenlik sağlayabilirse,
Hilâfet'in siyasi ve askerî gücü olabilir. Ama Hilâfet'in sahibi ve merkezi
olamaz. Bundan sonra Hilâfet'in Merkezi'nin, (kutsallığı sebebiyle) Mekke
olması daha uygundur.
Cemaat liderleri de bu konudaki görüşlerini beyan
edebilirler.
(Yukarıda: "Türkiye Hilâfet'in siyasi ve askerî gücü olabilir" dedik.
Tabii millet çoğunluğu onay verirse. En hayırlı iş dahi olsa, milletin rızâsı alınmadan hareket
edilemez. Bu konuda çok samimiyiz ve samimi olmalıyız. Millet çoğunluğunun rızâsı alınmadan yapılacak iş ve yönetim,
millete saygısızlıktır, onu hiçe saymaktır. Bu saygısızlık kabul edilemez. Atatürk'ün milletin rızâsını almadan yaptığı inkılâplar çok büyük hata
olmuştur. Bu hata işlenmemeliydi. Şimdiki yöneticiler ona benzememelidir.)
Not 6: (Yüz yıl önceki Atatürk Türkiyesi'nde yanlış olan nedir? Yanlış olan, milletin
mâneviyatıyla uyuşmayan bir liderin yönetimi ele geçirmiş olmasıdır. Yanlış lider, yanlış işler yapar ve yapmıştır. Yanlış Lider vatanı kurtarmış, ama milletin
ruhunu katletmiştir! Doğruyu söylemek suç olur mu? Eğrilerin dünyasında ve anayasasında doğruyu söylemek suçtur! İşte biz de ister
istemez suç işliyoruz...)
Ey Kemalistler! Geliniz, millete zorla suç işleten ve milleti
haksız yere suçlu yapan Atatürk'le ilgili yasaklayıcı yasa
maddelerinin kaldırılmasına rızâ gösteriniz.
Fransız filozof Voltaire der ki: "Kimin boyunduruğunda olduğunuzu merak
ediyorsanız, size kimleri eleştirmeyi yasakladıklarına bakın."
Kemalistler cevaplamalıdır: Cumhuriyet'te milleti Atatürk'ün boyunduruğu altında tutmak var mıdır? Yoksa, Atatürk
için konulan yasakların kalkmasını önce sizin
istemeniz gerekmez mi? Atatürk'ü çok fena halde gösteren yasaklar hoşunuza gidebilir
mi, gidiyor mu?
Ey İnsanlar! Toplumsal hayatta birinci göreviniz doğru olmak, doğruyu söylemek ve
eğriliği, yalancılığı terketmektir. Doğruluk güven getirir. Güven ise huzur doğurur. Doğruyu söylemeyi
yasaklayan bir yasa ve anayasa, eğri ana/yasadır. Onu derhal değiştirmeniz gerekir.
Çünkü bir ülkede yalanlar yayarak bozgunculuk yapmak ne kadar büyük
kötülükse, aynı şekilde doğruların konuşulmasını yasaklayarak gerçekleri gizlemek de o kadar büyük kötülüktür.
Bu kötülük bir yasada ve anayasada bulunmamalıdır, bulunamaz!
Not 7: Her
10 Kasım'da milletin
Atatürk için saygı duruşuna zorlanması da son bulmalıdır. İsteyen saygı duruşunda bulunabilir. Ama bütün millet buna
zorlanmamalıdır. Çünkü bu zorlamada milleti boyunduruk altında tutma vardır. Milletin zamanını çalma vardır. Çünkü her 10 Kasım'da 20 milyon Türkiyeli saygı duruşunda bulunsa, bu, 1 dakikadan 20 milyon
dakika eder. 20 milyon dakika da 333 bin saat etmektedir. Bu kadar saat de 38 yıl tutmaktadır. Yani bir dakikalık saygı duruşunda Türkiye'nin 38 yılı çalınmaktadır. Bu hırsızlık, bu zorbalık ve milleti bu boyunduruk altında tutma artık son bulmalı değil mi?
Osmanlı padişahları mezarlarında uslu uslu uyurken, Atatürk ölü olduğu halde onun padişahlığı son bulmuyor, sürdürülüyor. Atatürk ölü haliyle bile Türkiye'ye
hükmetmeye devam ediyor. 83 milyon Türkiyelinin Atatürk'ün esareti altında tutulması kabul edilemez!
Not 8: Şu meselenin de çözülmesi gerekiyor. O mesele, Atatürk için yapılan Anıtkabir'dir. Anıtkabir için her yıl 2,5 milyon tl
harcama yapılmakta ve 70 yıldan beri 175 milyon tl harcanmış. Buradaki soru şu: Atatürk kıyamete kadar
ödüllendirilmeli mi?
Bir asker olarak vatan için savaşmak Atatürk'ün göreviydi. O da bu görevini
yapmış ve Müslüman Ordu'nun yardımıyla başarılı olmuştur. Onun komutanlığıyla vatan
kurtulmuştur. Bu kurtarıcılığının ödülünü de Cumhurbaşkanı yapılarak almıştır. Bu ödül onun için yeterli değil midir?
(Meclisin izin vermemesine rağmen Atatürk, baskomutanlığını/Cumhurbaşkanlığını kendi iradesiyle 1938'e kadar uzatmış ve 18 yıl Cumhurbaşkanlığında kalmıştır. Bu, tam bir
padişahlık hâlidir! Bu sebeple Atatürk Cumhuriyet'in ilk padişahı olmuştur. Yani
Atatürk, ödülünü çok fazlasıyla almıştır.) Onun için çok büyük bir Anıtkabir yapılmış olması ve bu kabir için her yıl milletin sırtından 2,5 milyon
tl harcanması doğru mu? Bu kabir küçültülerek masrafın azaltılması daha iyi olmaz mı?
"Olmaz!" diyen Kemalistler şu suali
cevaplamalıdır: Türkiyeli Müslüman Millet Hz. Muhammed'in kabrini Türkiye'ye getirse
ve onun için Atatürk'ünki gibi bir Anıtkabir yaptırsalar ve bu
kabir için her yıl 2,5 milyon tl harcansa, bu harcamayı
kabullenebilirler mi?
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin kabrine dahi tahammül edemeyip onu
görünmeze atmış olan babaların, dedelerin torunları, oğulları olan Kemalistler madem kabullenmek
istemezler, o halde Anıtkabir'in Fatih Sultan Mehmed'in türbesi kadar küçültülmesine rıza
göstermelidirler.
Atatürk vatan kurtardıysa, Hz. Muhammed de Allah'tan aldığı Kitap ve ışıkla insanların ebediyetini
kurtarmakta, onlara dünyada insanlık, ötetarafta da ebedî bir cennet kazandırmaktadır. Hz. Muhammed
en büyük ödülü haketmiyor mu?
Ey Türkiyeliler! Atatürk için, yani ölü bir lider için her yıl 2,5 milyon
tl'lik bir harcama yaparak Atatürk'e teşekkürde bulunuyorsunuz. Atatürk vatan kurtardıysa, evrenin ve içindekilerinin tek
sahibi Allah da bütün evreni işleterek, yani hadsiz masraf yaparak sizin için hergün 24
saatlik bir hayat üretmekte ve onu rızıkla doldurmaktadır. Allah'ın hakettiği teşekkürü O'na
ibadetle yapmanız gerekmez mi? O halde Allah'a teşekkürünüz nerede? Ölü Ata'ya 2,5 milyon tl'lik
teşekkür yaparken, diri Allah'a günde 5 namazlı teşekkür nerede? Bu
teşekkürü yapmazsanız, "nankör" olmaz mısınız? Nankör nankör yaşamak insanlık mıdır, medenilik
midir, uygarlık mıdır? Uygarlığınız nerede?
Yoksa evrenin sahibi Allah'ı tanımıyor musunuz? O'na inanmıyor musunuz? Eğer evreni ve içindekileri siz
yarattıysanız ve onları siz işletiyorsanız, Allah yoktur. Eğer onları yaratan ve işleten siz değilseniz, Allah
mutlaka vardır ve varlığını ve sahipliğini de Kitap göndererek bildirmiştir. O'nun gönderdiği Kitaplardan
sonuncusu Kur'an'dır. Önceki Kitapların özetini ve gerçeğini içeren bu Kitap'a
bakarak O'nun varlığını, birliğini görebilir ve sizlerden neler
istediğini duyabilirsiniz. Bunun için de kalbinizin gözünü ve kulağını açmanız
yeterlidir.
Ey babaları uyarılmamış olan Kemalistler! Yaratıcılığının, yaşatıcılığının ve yöneticiliğinin hakkı olarak evrenin tek sahibi Allah sizden,
O'na inanmanızı istemektedir. Eğer O'na inanır, Kitap'ta gösterildiği gibi iyi işler yaparsanız, sizin için ebedî bir cennet ve hayat var. İnanmadığınız da ise
ebedî ateşe atılacaksınız. Ölümü
öldüremediğiniz, kıyameti durduramadığınız ve tekrar
diriltilişi engelleyemediğiniz için size vaadedilenle mutlaka karşılaşacaksınız.
Biliniz ki,
cenneti kazanmak en büyük başarıdır.
Cehenneme düşmek ise en büyük
kayıptır. Seçim sizin!
Kıyametten sonra tekrar diriltilip hesap
sorulduğunda: "Allah'ın mesajından haberimiz yoktu" demeyesiniz.
Not 9:
Gelecekte Medine bir saldırıya uğrayacak olursa, (ruhuna selam ve rahmet
olsun) Peygamberimiz'in kabrini Türkiye'ye taşımak gerekebilir.
Not 10: Bu
bildiri, Dünya Müslüman Âlimler Birliği'ne
iletilmelidir.
İmza: Mehdiyet ve
Hilâfet Makamı.
Allah'tan başka tanrı yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.
Zaman: Yeni
Çağ'ın
yirmiikisi, Kasım sonu.
Mekan:
Avrupa.
Makam:
Hakka davet ve uyarı.
Boyut:
Muranizm.
Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.
(Muranist:
Modern Kur'anlı.)
* *
*
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen