Montag, 26. März 2018

ABD İRAN'I NEDEN VURACAK?



              ABD İRAN'I NEDEN VURACAK?

    zâlimlerden hesap soran tek TANRInın adıyla


ABD yönetimi, yönetim kadrosunu askerî kökenli-
lerle doldurarak savaş kabinesini kurmuş oldu. Bu
savaş kabinesi elbette boşuna kurulmadı. Bunun
bir hedefi var. İlk hedef: İran ve Rusya'dır. Çünkü
İran, yüzbinlerce Suriyeli sivilin katliamcısı Beşar
Esad rejimine destek vererek onun cinayetlerine
ortak oldu ve bir zâlim rejimi yıkılmaktan kurtardı.
Fakat İran yönetimi bu kurtarıcılığıyla çok büyük bir
suç işlemiş oldu. Şimdi İran yönetimindekiler, işle-
dikleri bu suçun bedelini ödemek zorundadırlar.

Bu bedelin ödetilebilmesi için de, İran'ı Suriye'den
çıkarmak, Beşar Esad'ı devirmek ve bütün suçluları
Savaş Mahkemesi'ne sevketmek gerekiyor. Bu işi
de ancak ABD yapabilir ve yapacaktır. Bunun için
de İran'ı Suriye'den çıkaracaktır. Bu çıkarma esna-
sında Rusya, müttefiği olan İran'ın arkasında dur-
mazsa, İran'ın Suriye'den çıkarılması ve Esad'ın
devrilmesi kolaylaşacaktır. Eğer Rusya İran'ın arka-
sında duracak olursa, çıkarma işlemi biraz daha
zorlaşacaktır. Fakat imkânsız olmayacaktır. Çünkü
bu çıkarma savaşında ABD'nin arkasında Sudistan,
BAE, Mısır, İsrail ve AB ülkeleri olacaktır.

Bu durumda İran için doğru olan, savaş başlama-
dan Suriye'yi terketmektir. Rusya için de isabetli
olan, İran'ın arkasında durmamak ve Suriye'yi der-
hal terketmektir. Rusya Suriye'yi terkederse, İran
da oradan çekilmek zorunda kalır ve çatışmaya ge-
rek kalmaz. Bu şekilde işkenceci ve katliamcı E-
sad'ın devrilmesi mümkün olur ve olmalıdır. Zira
gayri meşru iktidarını korumak için halkının 500 bi-
nini katlettirmiş bulunan bir caninin iktidarda bırakıl-
ması ve ondan hesap sorulmaması, en büyük ca-
navarlıktır! ABD bu canavarlığa düşmemek için İ-
ran'ı Suriye'den çıkaracak ve Esad'ı Savaş Suçla-
rı Mahkemesi'ne teslim edecektir.

Hak ve adâletin gerektirdiği bu işleme, Rusya en-
gel olmamalıdır. Engel olduğu takdirde, ABD'nin
oluşturduğu savaş koalisyonu karşısında yenilgiye
uğrayacaktır. Tabii İran da, Suriye'den çıkarılmakla
kalmayacak, kendi ülkesi de yıkıma uğrayacaktır.
Bu yıkımın olmaması için İran ve Rusya gerekli
olanı hemen yapmaya başlamalı ve Suriye'yi
terketmelidirler.

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: ABD yönetimi tarafından İran'a Suriye'den
çıkması için uyarı yapıldığında, Rusya, "İran'ın ar-
kasında olduğunu" ilân edecektir. Fakat Uluslarara-
sı Savaş Koalisyonu bu uyarıdan korkmamalıdır.
Çünkü Rusya, bir Büyük Dünya Savaşı'nı şimdilik
göze alabilecek durumda olmadığı için savaşın Su-
riye'de sınırlı kalmasını isteyecek ve sonuçta yeni-
lecektir. Büyük Savaş'la tehdit etse de, tehdidini
gerçekleştirmeyecektir. Çünkü Uluslararası Savaş
Koalisyonu karşısında zayıftır. Eğer ABD Rusya
ve İran'a karşı bu savaşı kazanırsa, Kuzey Kore'yi
vurması da kolaylaşacaktır. Eğer ABD bu savaştan
kaçarsa, yenilgiyi peşinen kabul etmiş olacaktır. Bu
kabul karşısında ise, bütün müttefiklerini kaybede-
cektir.

Not 2: Suriye diktatörü Beşar Esad'ın ve rejiminde-
kilerin suçu nedir? Onların suçları: Gayri meşru ikti-
darlarını korumak için Suriyeli sivilleri katletmek, on-
binlercesini işkenceden geçirmek, onlarca kez kim-
yasal silah kullanmaktır. İran ve Rusya yönetimleri
de, bu katliamcı diktatörün cinayetlerine arka olduk-
ları için suçlu durumdadırlar. Cezâları da: Suriye'
den çıkarılmak ve Savaş Suçları Mahkemesi'nde
hesap vermek ve bu hesaptan sonra da hapse
tıkılmak veya idam edilmektir.

Not 3: Türkiye'nin İran, Rusya ve Esad'a karşı yapı-
lacak savaşa katılması hakka uygun olur. Eğer bu
savaşta tarafsız kalmak isterse, Uluslararası Savaş
Koalisyonu'nun gücü, Rusya ve İran'ı altetmeye
yeter.

Not 4: Bu bildiri, uluslararası diplomatik platformda
paylaşılmıştır.


                                 Tanrı tektir.
   İsa, Musa ve Muhammed O'nun kulu ve elçisidir.


Zaman:  Yeni Çağ'ın onsekizi, Mart sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı ve Hakka dâvet.
Boyut:    Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *





Freitag, 23. März 2018

İSLAMİYETİ KİM VE NASIL YENİLEYECEK?



   İSLAMİYETİ KİM VE NASIL YENİLEYECEK?

          çağları yenileyen yüce ALLAHın adıyla


İki hafta kadar önce Beştepe Millet Kültür ve Kong-
re Merkezi’nde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Dünya Kadınlar Günü Programı’nda yaptığı konuş-
mada İslam’ın güncellenmesi gerektiğini belirten
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Siz İslam’ı 14
asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız”
ifadeleri  Türkiye’deki din anlayışı konusunda ciddi
bir tartışma başlattı. Cumhurbaşkanı bir gün sonra-
ki konuşmasında, bu ifadelerin dinin aslına yönelik
olmadığını vurgulamak için “Dinde reform aramak
haddimiz değil” diyerek sözlerine netlik kazandırdı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “İslamın 14-15
asır önceki hükümleri uygulanamaz” şeklindeki söz-
leri, "maksadını aşmış cümleler" midir? Buna bir
netlik kazandırmamız gerekiyor.

Eğer biz Hazret-i Peygamber dönemindeki şartlar-
da bulunmuyorsak ve o dönemin şartlarına uygun
verilmiş hükümlerle iş yaptığımızda haksızlık ve a-
dâletsizlik meydana geliyorsa, o hükümleri terket-
memiz gerekir. Çünkü Allah'ın dininde hak ve adâ-
let esastır. Geçmişte Allah o hükmü koymuş olsa
da bu zamanda o hüküm adâletsizliğe sebep olu-
yorsa, biz o hükümle iş yapamayız. Çünkü şartlar
hükümleri değiştirir ve değiştirmiştir. Şartlar değişti-
ği halde biz "Allah'ın koyduğu hüküm değişemez"
deyip, eski şartlara göre verilmiş hükümlerle iş yap-
maya devam edersek, haksızlık ve adâletsizliğe
şş oluruz. Allah ise böyle bir şeyi istemez ve
kabul edemez.

Çünkü yüce Allah bu çağın insanlarına, yani Avrupa
ve Amerika ve Türkiye gibi ülkelere yeni bir kitap in-
dirmek istese, hükümlerini de onların şartlarına gö-
re verecektir. Çünkü hak ve adâlet bunu gerektiri-
yor. Demek oluyor ki biz, hak ve adâlet'i esas ala-
cağız. Bu esasa uymazsak, Kur'anın en önemli e-
sasını reddetmiş oluruz. Çünkü Kur'anda en önemli
esas ve Allah'ın istekleri; Kendisine, âhiretine, me-
leklerine, peygamberlerine ve kitaplarına inançtan
sonra haklı, adâletli, ibadetli, namuslu, iyilikçi ve gü-
zel ahlâklı olmaktır. Yani İslâmiyet'in temeli, hak ve
adâlet oluyor. Biz de şartlarımızı bu altı İslâm esa-
sıyla uyumlu hale getirdiğimizde, dinimizi yenilemiş
oluruz.

Dinin yenilenmesi konusunda söz, Allah'ın Mehdisi'
ndedir. Bu konuda hiç kimse onun önüne geçe-
mez. Dolayısıyla gelenekçilerin, reformcuların ve
gelecekçilerin aşırılıkları, dayatmaları ve korumacı-
lıkları geçersiz oluyor. Bu durumda İslâmlı bir ülke-
nin diyaneti, ilahiyatı ve din bilginleri Allah'ın Mehdi-
si'nin ne dediğine bakacaklardır. Çünkü bütün kav-
gaları, anlaşmazlıkları ve çözümsüzlükleri ancak o-
nun sözü bitirebilir. Onun sözüne uyulmadığında
kavga ve anlaşmazlıklar ve çözümsüzlükler devam
eder. Bu da huzur ve barışı ortadan kaldırır. İslâm
ise, huzur ve barış dinidir. Huzur ve barış isteme-
yenler de müslüman olamaz! O halde Allah'ın Meh-
disi'ne uyulacaktır. Allah'ın Mehdisi de, hak ve adâ-
letle ve şartlara göre hükmeder.

Şunu unutmayalım; Hazret-i Peygamber dönemiyle
bizim dönemimiz bir değil. O dönemde tam teşki-
lâtlı bir devlet yoktu. Hayat çok basitti. İnsanların ih-
tiyacı üç-beş taneydi ve insanların sayısı da çok
azdı. Şimdiki dönemde ise İslâmlı Ülkeler'in tam
teşkilâtlı devletleri var. Hayat çok ayrıntılı. İhtiyaçlar
ise binlercedir. Yani şartlar çok farklı. Bilim ve tekni-
ğin değiştirdiği, değiştireceği ve değiştirmekte ol-
duğu şartlar da var. Biz şimdi eğer peygamber dö-
nemindeki şartlara uygun verilmiş hükümlerle iş iş-
lemeye kalksak, adâletsizliğe düşeriz. Bu da, evre-
nin sahibi olan Allah'ın "adâletli olun" emrine uygun
şmez.

Meselâ peygamber döneminde yüce Allah, hırsız-
lık yapan kadın ve erkeğin elinin kesilmesini emret-
miş. Biz şimdi o emri bu zamanda uygulamaya
kalksak acaba ne olur? Diyelim ki bir adam bir fırın-
dan 5 ekmek çaldı. Başka bir adam da bir zenginin
1 milyonluk mücevherini çaldı. Hâkim ise polisin ya-
kaladığı bu adamların elinin kesilmesine hükmetti
ve ikisinin de eli kesildi. Peki, adâlet yerine gelmiş
mi oldu? Çünkü ekmek çalan adam o çaldığı ek-
mekle ancak bir gün karnını doyurabilir. Ama ömür
boyu çalışamıyacaktır. Ona sahip çıkacak birileri de
yoksa, o adam ancak dilencilik yaparak geçinebile-
cektir. Öteki hırsız ise, çaldığı milyonluk mücevher-
le bir hizmetçi tutarak bir ömür boyu krallar gibi ya-
şayabilecektir. Yani görünüşte ikisi de cezâlandırıl-
dı ve elleri kesildi. Ama birisi hayatın cehennemine
şerken, ötekisi de hayatın cennetine çıktı. Buna
adâlet diyebilir miyiz? Ekmek çalanın eli kesilirken
mücevher çalanın kafasını kesmek gerekmiyor
mu?Çünkü o bir milyon lirayı ortalama bir işçi ancak
bir ömür boyu çalışarak kazanabilir. Yani bir milyon
liralık mücevher bir ömre bedeldir. Adâleti arama-
mız ve hırsızın çaldığı değeri hesaba katmamız
gerekmez mi? Yani ekmek çalanın elini kesmek
çok cezâ, mücevher çalanın elini kesmek az cezâ
olmuyor mu? Allah buna râzı olur mu? Elbette ki ol-
maz! Çünkü Allah'ın istediği, adâletli olmamızdır. O
halde bir hırsız hangi şartlarda hırsızlık yapmıştır
ve ne kadar çalmıştır? Bunları hesaplamamız ve o-
na göre cezâ vermemiz gerekiyor. Cezânın şekli i-
se mutlaka el kesmek değildir. Başka şekillerde ce-
zâlandırmak da mümkündür. Eski zamanda tam
teşkilâtlı devlet olmadığı için suçlular asılarak, kesi-
lerek cezâlandırılmış. Şimdi ise farklı şekillerde ce-
zâlandırmak mümkündür. Önemli olan adâletli bir
cezâ vermektir.

Kur'anda Allah, haksızlıkla adam öldürenin öldürül-
mesine izin vermiştir. Fakat biz şimdi bu öldürmeyi,
eğer katil yüzdeyüz suçluysa yapabiliriz. Eğer kati-
lin suçluluk oranı yüzdeyüzün altına düşüyorsa, ona
idam değil, hapis cezâsı vermek gerekir. Yani kati-
lin haklılık payı var mı? Ona bakmamız gerekir. E-
ğer katil yüzdeyüz suçluysa, onu idam edebiliriz.
Çünkü haksızlıkla bir kimsenin hayatını yok etmiş
bir katili hapse atıp ona hayat vermek, adâletsizlik-
tir.

Yüce Allah, zina edenlerin yüz sopa vurularak cezâ-
landırılmasını istiyor. Fakat biz şimdi bu cezâlandır-
mayı yaparken, zina suçunun hangi şartlar sonucu
oluştuğuna da bakacağız. Meselâ bir kadın kötü ko-
casından boşanmak istiyor. Fakat koca, zorbalık e-
dip karısının boşanma hakkını gasbediyor. Kadın
da çaresiz kalarak başka bir erkeğe kaçıyor ve o-
nunla birleşiyor. Şimdi burada asıl suçlu kimdir?
Kadına "sen zina ettin" diyebilir miyiz? Bu durum
erkek için de geçerlidir. Zina suçunun tesbiti için i-
se, delilin sağlam ve güvenli oluşu önemlidir. Allah'
ın dört şahit getirilmesini istemesindeki asıl maksat
da budur. Yani delil sağlamsa, bir şahit de yeterlidir.
Delil sağlam değilse, yüz şahit getirilse de geçer-
sizdir. Bir kamera kaydı veya devletin tek bir memu-
ru da delil olarak yeterlidir. Tabii kamera kaydının
da sahte olup olmadığına dikkat etmemiz gereki-
yor. Cezâlandırmanın şekli konusunda ise, suçluya
sorabileceğiz: "Yüz sopa vurularak mı, yoksa me-
selâ yüz gün hapis yatarak mı cezâlandırılmak is-
tersin?" Burada önemli olan, kendi şartlarımıza uy-
gun olarak suçluya hakettiği cezâyı vermektir; yok-
sa Allah'ın hükmünü değiştirmek veya beğenme-
mek değildir. Allah'ın asıl isteği, adâletli olmamız-
dır.

Tabii burada verilmesi ve uygulanılması istenen
cezâlar, İslâmî bir yönetimle yönetilmek isteyen
müslümanlar için geçerlidir. Bir ülkede müslüman-
ların çoğunluğu İslâmiyete uygun bir yönetim iste-
diklerinde veya böyle bir teklife râzı olduklarında
onların istediği yönetimi getirmek şart olur.

İslâmî bir yönetim geldiğinde dinin kesin hüküm
koymadığı konularda dünya bilginlerinin görüşüne
başvurmamız şart olacaktır. Çünkü hak bunu gerek-
tiriyor. Çünkü İslâmiyet'in birinci şartı "haklı olmak"
tır. Haklı olmanın gereği de; Yaratan'ın, yaratılışın
ve yaratılmışların (yani insanların) yasasına uymak-
tır. Yaratılışın elçileri ise, dünya bilginleridir. Yaratı-
lışın yasasını (Allah'tan sonra) ancak dünya bilgin-
lerinden öğrenebiliriz. Buna göre meselâ tanımadı-
ğımız bir bitki veya hayvanın etinin zararlı mı zarar-
sız mı olduğunu tıp bilginlerinden öğreneceğiz. Bir
kız ve oğlan çocuğunun hangi yaşta evlenebilece-
ğini psikoloji bilginine veya konuyla ilgili uzmana so-
racağız. Ayın hangi gün ve saatte çıkacağını astro-
nomi bilginlerinden sual edecegiz. Yani bütün bilim
dallarından faydalanmamız gerekli olacaktır ve ge-
reklidir.

Gelecekteki İslâmî Yönetim'de bilim ve tekniğin
getirdiği şartları da dikkate almamız gerekecektir.
Buna göre meselâ domuzun eti gen teknolojisiyle
inek etine dönüştürülmüşse, o eti yiyebileceğiz ve-
ya bunun tam tersi olarak bir ineğin eti de domuz
etine dönüştürülmüşse, o eti yemek bize yasak o-
lacaktır. Tabii gen teknolojisini kötüye kullanmayı
yasaklama hakkına da sahip olacağız.

Miras konusunda ise; eğer Kur'andaki miras payla-
şımı bugünün şartlarında adâletsizliğe sebep olu-
yorsa, onu bugünkü şartlara göre adâletli hale ge-
tireceğiz. Adâletli miras paylaşımı için hayatı ya es-
ki şartlara döndürmek ya da bugünkü şartlara göre
yeni hükümler getirmek gerekir. Eski şartlara yani
ondörtbuçuk asır öncesine dönüş mümkün olma-
yacağına göre, yeni şartlara göre yeniden ayarlama
yapılacaktır. Aksi halde paylaştırmada adâletsizliğe
şeriz. Bunu da mutlak adâlet sahibi yüce Allah
kabul edemez.

İşte İslâmiyette yenileşme böyle olacaktır. Yani hü-
kümlerimizi yeni şartlara göre hakka ve adâlete da-
yandıracağız. Dinin özünde ve esasında bir değiş-
me olmayacaktır. Kur'andan hiçbir âyet çıkarılma-
yacaktır. Ona hiçbir ekleme yapılmayacaktır. Çünkü
Kur'an âyetleri bizim şartlarımızla uyuşmuyorsa,
yeryüzünde eski şartlarda yaşamakta olan toplumlar
bulunabilir ve Kur'an onların sorunlarına çözüm ola-
bilir. Onların Kur'andan faydalanma haklarını biz
hangi hakla iptal edebiliriz ki? Bu sebeple Allah'ın
son Kitabı değiştirilmeyecektir. Biz, şartlarımıza uy-
gun olanları alacağız, uymayanları ise hak ve adâ-
letle yenileyeceğiz. Bu yenilenmeyi kabul etmeyen-
ler, adâletsizliğe düşeceklerdir. Adâletsizlik ise,
toplum düzenini bozar, yeni düzen oluşmasına
meydan vermez. Müslümanlar ise kaos içinde
yaşamak istemez.

Tekrarlayalım ve özetleyelim: Yüce Allah'ın ondört
buçuk asır önce o zamanki toplum ve toplulukların
şartlarına uygun olarak verdiği cezâlandırma, miras-
landırma, ticaret ve muamele ile ilgili hükümleri, e-
ğer bugünün şartlarında uygulandığında haksızlık
ve adâletsizlik meydana getiriyorsa, biz o hükümleri
kendi şartlarımıza uygun olarak hak ve adâletle ye-
nileyeceğiz ve yenilemek zorundayız. Bugünün
dünya ve hayatını ondörtbuçuk asır öncesinin şart-
larına döndürmemiz imkânsız olduğuna göre, İslâ-
mî anlayış, düşünce ve uygulamayı yenilemekten
kaçamayız. Bu yenileşmeden kaçanlar ve onu en-
gelleyenler, Hazret-i Muhammed(sav) dışındaki
peygamberleri kabul etmeme hatasına düşş gi-
bi olur. Yani yenileşmeye gerek olmasaydı, yüce
Allah bu işi bir tek peygamberle yani Âdem Aleyhis-
selâm'la halledebilirdi. Ama böyle olmamış. Yüce
Allah her toplumun ve her çağın şartlarına uygun bir
elçiyi ve kitabı göndermeye devam etmiş. Bu uygu-
lama Hazret-i Peygamberimizle son bulmuş. Fakat
onun dini üzerinden de ondört buçuk asır geçmiş.
Bu asırlar da büyük imamlarla yenilenmiş ve aydın-
latılmış. Şimdi kıyamete yüz yıl kala ise, yüce Allah
Mehdisi'ni göndermiş bulunuyor. 7 milyarlık yeryü-
zü insanlığı bu Mehdi'ye muhtaç değil midir? Elbet-
te onun getirdiği bilgi ve ışık olmadan insanlık, ka-
ranlığını aydınlatamayacak ve doğru yolunu bula-
mayacaktır.

Artık eğriliği ve karanlığı, haksızlık ve adâletsizliği,
ve her türlü esareti sonlandırmanın zamanı gelmiş-
tir. Çünkü Allah'ın Mehdisi görev başındadır. Artık
zaman, cemaatleşme ve ayrışma zamanı değil,
Mehdi Hazretleri'nin etrafında birleşme ve birlik
olma zamanıdır. Ancak bu birleşmeyle Ortadoğu'
da ve Müslüman Dünya'da adâletlice yeni bir dü-
zen kurabilir ve düşmanlarımızı alt edebiliriz.

O halde yeryüzündeki bütün müslümanlar ayrışma-
yı, cemaatleşmeyi ve mezhepleşmeyi bırakıp, Haz-
ret-i Mehdi'nin etrafında kenetlenmelidir.

Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan anlaşılma-
lıdır ki, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın İslâmiyet'in ye-
nileşmesiyle ilgili sözleri, "haddini aşmış" sözler
değil, "isabet etmiş" sözlerdir.

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: Bu bildiri, Allah'ın Mehdisi Mehmed Nur'an
tarafından tasdik edilmiştir.

Not 2: Dünyadaki bütün müslümanlar bilmelidir ki,
gerçek Mehdi, Mehmed Nur'an'dır. Gerçek Mehdi;
Allah'tan aldığı bilgi, ışık ve elçiliğe dayanır ve an-
cak Allah hesabına hareket eder; bazı kişi ve ülke-
ler hesabına hareket etmez. Siyasete yön verir, a-
ma onu ele geçirmeye çalışmaz. Müslümanlardan
para toplamaz. Muhtaç olduğu gücü Allah'tan alır,
Allah'a ve O'nun verdiği yetkiye dayanır.

Türkiyeli müslümanlar bilmelidir ki, Fethullah Gülen'
in mehdilikle ve mesihlikle bir ilgisi yoktur. Çünkü
Mehdilik ve Mesihlikle ilgili geçerli bir kanıtı yoktur.
Şimdiye kadar yaptığı işler de onun mehdi olama-
yacağını isbatlamaktadır. Bu halde onun peşinden
gidenler, onun sözleriyle hareket etmeye ve Türki-
ye'ye, yönetenlerine ve yönetilenlerine zarar ver-
meye son vermelidirler. Eğer son vermezlerse,
Allah'ın lâneti onların üzerine olsun!

Not 3: Cezâlandırmalarda daha adâletli olabilecek
yeni sistemler arayabiliriz. Meselâ hırsızları cezâ-
landırmada; hırsızın çaldığı miktara göre cezâlan-
dırmayışünebiliriz. Bu sisteme göre meselâ bir
hırsız bir kimsenin bin lirasını çaldıysa, ortalama bir
işçi bu bin lirayı 15 günde kazanıyorsa, hırsıza da
15 gün hapis cezâsı verilir. Eğer hırsız çaldığı mik-
tarı geri vermezse, cezâsı otuz güne çıkarılır. Mah-
keme masrafları da hırsıza yüklenir. Eğer hırsız ay-
nı suçu ikinci kez işlerse, cezâsı iki katına çıkarılır.
Eğer bu suç üç kereden fazla işlenirse, hırsızın bu
suçu meslek haline getirdiğine hükmolunur ve o-
nun elinin kesilmesine veya tibbî bir müdahaleyle
elinin-kolunun felç edilmesine karar verilebilir. Bu
cezâyı, uzun bir hepis cezâsına çevirmek de müm-
kündür. Bu konuda suçluya seçim hakkı tanınabilir.

Öldürmelerde ise; eğer katil yüzde yüz suçlu değil-
se, öldürdüğü kimsenin kaç yıllık hayatını yok ettiy-
se, o kadar yıl hapis cezâsı verilir. Meselâ 20 ya-
şında bir genç 20 yaşındaki başka bir genci katlet-
mişse, -ortalama ömür de 60 yıl kabul edilirse- katil
o gencin 40 yıllık hayatını yok etmiş olacağı için, o-
na 40 yıl hapis cezâsı verilir. Eğer katil yaşlı bir kim-
seyse ve verilecek cezâyı karşılayacak kadar ömrü
yoksa, o şahsı idam etmek gerekir. Eğer katil yüzde
yüz suçluysa, o kimse idam edilmeyi haketmiş de-
mektir.

Hukuk bilginleri bu konuda gerekli çalışmalara baş-
lamalıdır.


                     Allah'tan başka ilah yoktur.
         Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onsekizi, Mart ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı ve Hakka dâvet.
Boyut:    Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *