Dienstag, 27. August 2013

SURİYE VE MISIR'DAKİ KATLİAMLARLA İLGİLİ OLARAK HIRİSTİYAN DÜNYAYA VE ONUN SİYASAL BÜYÜK LİDERİNE MESAJ!


SURİYE VE MISIR'DAKİ KATLİAMLARLA İLGİLİ
             OLARAK HIRİSTİYAN DÜNYAYA
 VE ONUN SİYASAL BÜYÜK LİDERİNE MESAJ!

         İsa'yı, Musa'yı ve Muhammed'i gönderen
                           tek TANRInın adıyla

Diktatörlüğü korumak uğruna 100 bin insanın katle-
dildiği Suriye'de, bu sayıyı taçlandırırcasına 1300
kişi daha kimyasal silahla vuruldu. Artık diyecek söz
bulamıyoruz! Suriye diktatörünü durduracak bir şey-
ler yapmak gerek ama, bir şeyler yapması gereken-
ler de, olanları "kınamak"tan öteye gidemiyor. Dik-
tatörün saltanatını yıkacak gücü olduğu halde ya
gücünü kullanmaktan çekiniyor, ya da çıkarlarına
uygun olmayacağını düşünerek geri duruyor. Bu
geri duruşuyla da, diktatöre zaman ve cesaret ka-
zandırıyor. Onun kazandıklarıyla da mâsûm insan-
lar ölmeye devam ediyor.

İnsanlığa kötülük edenler karşısında bir şeyler yap-
ması gerekenler, acaba korkularını ve çıkarlarını bir
müddet bir kenara bırakamazlar mı? Yoksa Hz. İsa,
insanlara, hep çıkarlarını düşünmesini mi emret-
miştir? İyilik yapmalarını emretmemiş midir? Ma-
dem iyilik yapmalarını emretmiştir ve din dahi insan-
lığa bu sonucu vermesi için gönderiliyor, o halde
Hıristiyan Dünya ve onun Büyük Lideri niçin hâlâ iyi-
liğe koşmaktan ve haksızlığa kurban edilen insanla-
rı kurtarmaktan kaçıyor veya geri duruyor? İnsanlı-
ğın en büyük çıkarı, insanlığa, Tanrı hesabına in-
sanlık etmekte değil midir? Eğer bu değilse, dün-
yalık çıkarların ne anlamı kalır ve insanlığa ne ka-
zandırır? Hiç bir sey! Hiç, hiç bir şey için yaşanır
mı? Bu yaşayışta olanlar hiç "insan" olur mu? Ma-
dem olmazlar, o halde insanı insan olduracak çıkar-
lara yönelmekten başka çare yoktur. İnsanı insan
olduracak çıkarlar ise; insanlığın hakkını, adâletini
ve namusunu ve bunlarla birlikte özgürlüğünü koru-
maktır. Bu koruma da, sevgi ve merhamet ile olur.
Sevgi ve merhamet de, barış ve kardeşlik doğurur.
Bu doğum ile de insanlık, huzur içinde yaşamaya
başlar. Bu yaşayışı bütün insanlık olarak istemeliyiz
ve bu isteğimiz için çalışmalıyız. Yüce Tanrı'nın va-
dettiği cenneti de ancak bu çalışmamız ile kazana-
biliriz. Çünkü cenneti kazanmanın birinci şartı, Tan-
rı'ya ve öte dünyasına inançtır. İkinci şartı da, yer-
yüzünde Tanrı hesabına iyilik için çalışmaktır.

Bu çalışmayı istemeliyiz. Çünkü karşımızda, dünya
hayatımıza son verecek olan ölüm var ve süratle
bize doğru yaklaşmaktadır. O bize yaklaşmadan ve
hayatımızı elimizden almadan cennetteki hayatı ka-
zanmak zorundayız. Bu kazanç için de, elimizde
doğru bir inanç ve geçerli iyiliklerimizin bulunması
şarttır. Bu şartı yerine getirecek iyilikleri kazanma-
mızı sağlayacak bir fırsat da şimdi önümüzde duru-
yor. O da, gücü yeten ülkelerin birleşerek Suriye
ve Mısır'daki katliamları durdurmasıdır. Bu durdur-
ma işine o ülkelerin halkları da destek verdiği takdir-
de, o halklar ve yöneticileri cennetlik bir iş yapmış
olacaklardır. Güçleri yettiği halde bu işi yapmayan-
lar ve yaptırmayanlar ve engel olanlar da tabii ki,
cehennemlerini kazanmış olacaklardır. Bu dünya
da, bu kazançlar için kurulmuş büyük bir pazardır,
büyük bir süpermarkettir.

Bu büyük süpermarkette şimdi, iyilik veya kötülük
alışverişine başlayabiliriz. Eğer iyilik almak istiyor-
sak, önce Suriye'deki katliamları durdurmaya ça-
lışmalıyız. Bu çalışmayı yaparken de, "Suriye dikta-
törü kimyasal silah kullandı mı, kullanmadı mı"ya
cevap aramaktan çok ve önce; "bu katliamlar niçin
yapılmaktadır"ın cevabını aramalı ve bulmalıyız.
Bunun cevabı da: "Suriye diktatörü, diktatörlüğünü
korumak ve kurtarmak için katletmektedir. Katledi-
lenler de, siyasette söz hakkı ve ona katılım, yani
demokrasi istedikleri için katledilmektedirler"dir.

Bu katliamlar da hiç şüphesiz "meşru" olamaz. Çün-
kü, yüce Tanrı'nın Kitabında; "diktatörlüğün, zorbalı-
ğın hak olduğu"na dair bir ayet yoktur. Aksine; "yö-
netimin, hakka ve adâlete dayanması ve seçimin de
halka danışarak yapılması gerektiği"ni bildiren ayet-
ler vardır. Bunun için keyfî bir yönetim ve iktidarın
ve rejimin meşruiyeti yoktur. Meşruiyeti olmayan yö-
netimlerin de yıkılması haktır. Bunun için demokra-
si isteyen Suriye halkının mücâdelesi doğrudur,
meşrudur. Bizim de, mücâdelesi meşru olan bu hal-
ka yardım etmek görevimizdir. Bu görevimizi yap-
makla da, cennet kazandıracak iyiliğimizi almış ola-
cağız. Beşar Esad'ın katliamlarına sessiz ve seyirci
kalanlar da, cehennemi kazandıracak kötülüklerini
satın almış olacaklardır.

Ey Hıristiyanlık Dünyası ve onun büyük lideri ABD
ve yönetimi! Hz. İsa size güzel ahlâkı ve iyilikçiliği
öğretmedi mi ve onları emretmedi mi? Madem on-
ları emretti ve öğretti, o halde Suriye'deki katliama
niçin seyirci kalıyorsunuz? Ortadoğu halkları de-
mokrasiye muhtaçken, niçin onların demokrasisinin
darbelenmesine izin veriyorsunuz? Hem de kendi
değerlerinize ihanet edecek kadar neden ileri gidi-
yorsunuz? Yoksa dünyevî çıkarlarınız, Hz. İsa'nın
öğretisinden daha kıymetli hale mi geldi? Cenneti
kazanmaktan vaz mı geçtiniz? Yoksa dünyada ebe-
diyeti mi buldunuz? Yoksa geçerli bir iyiliğiniz olma-
dan cennete girivereceğinizi mi sanıyorsunuz? Yok-
sa yoksa sizi cehennemden kurtaracak bir tanrılık
mı kazandınız? Bunların hiç biri doğru olmadığına
göre niçin eğriliktesiniz? Aklınızı başınıza toplama-
nız gerekmiyor mu?

Madem gerekiyor, o halde görev başına!

İnsanlık, yirminci asırda, dinsizlikten yani; İsa'sızlık-
tan, Musa'sızlıktan, Muhammed'sizlikten kaynakla-
nan bir haksızlık, adâletsizlik ve namussuzlukla o
asrı bir "felâket asrı"na döndürdü. Şimdi bu yeni a-
sırda dahi o felâketli asra geri mi döneceğiz? O fe-
lâketleri yeniden mi yaşayacağız? Hayır! Yirmibirin-
ci yüz yılımız, geçmiş asra benzemeyecektir! Buna
izin vermeyeceğiz ve vermemeliyiz. Bunun için de
bütün gücümüz ve gayretimizle -Adviye Meydanı'
ndaki Müslüman Kardeşler gibi- direneceğiz ve di-
renmeliyiz ve sonuçta bu asrı bir "altın çağ" yapa-
bilmeliyiz ve yapacağız. Yoksa, bizim insanlığımıza
"insanlık" denemez.

Artık insanlığın bu son asrında kötülüğü terkederek
ve ortadan kaldırarak ve iyiliğe koşarak şanımız o-
lan insanlığımızı kazanacağız ve kazanmalıyız. Bu
asır, son fırsatımızdır. Çünkü gelecek asır, insanlı-
ğın "kıyamet asrı" olacaktır. Yani, yirmiikinci yüzyı-
lın ilk çeyreğinin sonunda dünyamız ve bütün evren
yıkılacaktır. Kıyamete kadar dünyada ölmüş ve öle-
cek olan 220 milyar kadar insanın yeniden dirilişi ve
hesap vermesi için bu yıkılış mutlaka gerçekleşe-
cektir.

Demek oluyor ki, insanlığın Tanrı'ya hesap verme
vakti çok yaklaştı. O halde ölüm gelmeden ve he-
sap sorulmadan önce insanlığımızı kurtarmalı, ger-
cek insanlığı kazanmalıyız. Bunu kazanmanın yolu
da; kötülüğü engellemek ve ortadan kaldırmak ve
iyiliği gerçekleştirmektir. Şimdi kötülüğün ortadan
kaldırılması gereken ülke de, Suriye'dir. Çünkü ora-
da, haksız iktidarı ve keyfi için halkını katletmekte
olan bir tiran, bir zâlim, bir diktatör vardır. Ve bu
diktatör, insanlığın gözünün içine baka baka katlia-
mını sürdürmektedir. Önce otuzar otuzar öldürü-
yordu. Sonra yüzer yüzer öldürmeye başladı. Şim-
di de kimyasal silahlarla biner biner katlediyor! Bu
katliamlar hâlâ mı seyredilecek?

Artık ABD ve AB ve İslâmlı Ülkeler Birliği için Hz.
İsa'nın, Musa'nın ve Muhammed'in kılıcı olmanın
zamanı gelmiştir. Bu kılıç bir an önce çekilmeli ve
şeytanın Suriye'deki ordusu mağlûp edilmelidir.

Şeytanın ordusunu mağlûp etmek için sorulacak
soru şudur: "Diktatör Esad, yüzbin insanı niçin kat-
letti?" Yoksa: "Kimyasal silah kullandı mı, kullanma-
dı mı" değil! Çünkü bir katile sorulacak önemli soru:
"Hangi silahla öldürdün"den önce "niçin öldürdün"
dür. Suriye diktatörü de; haksızlığını, adâletsizliğini
acımasızlığını ve vicdansızlığını ayakta tutmak, ya-
ni diktatörlüğünü korumak için öldürmüyor mu?

O halde AB, ABD ve İÜB daha neyi bekliyor? Yok-
sa Nuseyri'lerden başka bütün halkın katledilmesini
mi?!

Hakkın ve insanlığın kırmızı çizgisi şudur: "Haksız-
ca öldüremezsin!" ve "Suçsuzları öldüren suçlu-
dur."

Şimdi soralım: "Diktatör Esad, 100 bin Suriyeliyi
hangi suçlarından dolayı katletti ve katletmeye de-
vam ediyor?"

Unutmayalım, diktatörlük: Halkın siyasal özgürlüğü-
nü gasbetmek ve iktidarı halka karşı kullanmaktır.

Yani şu an karşımızda; siyasal özgürlüğü gasbedil-
miş yirmi milyonluk bir halk ve özgürlüğünü kurtar-
mak için savaşanları katleden bir diktatör bulunmak-
tadır.

Bu zulüm ve haksızlığa hâlâ seyirci mi kalacağız?
Seyirci kalmaya devam edersek, diktatör Esad'a
benzemiş olmayacak mıyız? Bu benzeşme, dün-
yanın et kötü ve en çirkin şeyi değil mi?

Artık insanlığımızı kurtarmanın ve isbatlamanın za-
manıdır!

    Tanrı tektir. Mehdi ve Mesih Tanrı'nın elçisidir.

Not 1: Katliam yapan bir diktatöre destek verdikleri
için İran, Rus ve Çin yönetimlerinin de suçlu sandal-
yesine oturtulup, onlardan hesap sorulması gerekir.

Not 2: Gerçek insanlığı kazanmanın yolu: Evrenin
ve içindekilerinin sahibi tek Tanrı'ya ve öte dünyası-
na inanmaktır. Sonra haklı, adâletli, ibadetli, iyilikli
ve namuslu olmaktır. Sonra temiz, düzenli ve ikti-
satlı yaşamaktır. Sonra da iyiliği emredip kötülük-
ten çekindirmektir. Bunlar da, yüce Tanrı'nın gön-
derdiği elçi ve kitaplar vasıtasıyla öğrenilir. Tanrı'
nın elçi ve kitaplarına inanmayanlar ise, gerçek
insanlığı kazanamazlar.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onüçü, Ağustos sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Duyuru ve uyarı.
Boyut:   Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *



Dienstag, 20. August 2013

AVRUPA VE AMERİKA ŞUNU BİLSİN Kİ

        AVRUPA VE AMERİKA ŞUNU BİLSİN Kİ

      sırları bilen ve açığa çıkaran ALLAHın adıyla

Mısır'daki katliamların altından "İsrail" çıktı! Bunu
görmek için aşağıdaki iki haberi okumak gerekiyor:

[Almanya Mısır'ın şu anki yönetimine siyasi deste-
ğin çekilmemesinden yana. Federal Meclis'te Hıris-
tiyan Birlik partileri grubunun Dış Politika Sözcüsü
Philipp Missfelder Mısır'ın çökme tehlikesi ile karşı
karşıya olduğuna dikkat çekerek yardımların de-
vam etmesi gerektiği yönünde görüş belirtti. Miss-
felder, "Mısır'da asker demokrasiyi önledi ama İs-
rail'in güvenliği konusunda Müslüman Kardeşler'e
göre Mısır Ordusu daha güvenilir bir muhatap."
şeklinde konuştu.]


"Bu katliamın arkasında İsrail’in olduğunu biliyor-
duk.. Bunun belgesi geçen akşam Haber A’da katıl-
dığım Deşifre programında gösterildi.. Video gö-
rüntülerinde, Mısır’da seçim öncesi, 2 Haziran
2011’de İsrail’de gerçekleşen bir panelde konuşan
İsrail eski Dışişleri Bakanı ve eski bir MOSSAD
ajanı olan Tzipi Livni ile Sarkozy’nin danışmanı Ber-
nard Henry Levy’nin sözlerine yer verildi.. Levy, Mı-
sır’da Müslüman Kardeşler’in seçimi kazanması ha-
linde Sisi’ye yoğun baskı yaparak Mursi’yi devirmek
için bütün güçleri ile çalışacaklarını söylüyor.."


Neymiş?: "Mısır'da asker demokrasiyi önlemiş ama
İsrail'in güvenliği konusunda Müslüman Kardeşler'e
göre Mısır Ordusu daha güvenilir bir muhatap" imiş.
Yani: Avrupa Birliği'nin lideri Almanya'ya ve yöneti-
mine göre: "İsrail'in güvenliği" demokrasiden daha
önemliymiş! Bu önem için de darbeciler, demokra-
si isteyen Müslüman Kardeşler'den daha güvenilir-
miş!

Hiç şüpheniz olmasın, ABD yönetimi de bundan
farklı düşünmüyordur ve düşünemez!

İşte şimdi Amerika'nın Mısır'daki darbeye niçin izin
verdiği ve Avrupa'nın da ona niçin engel olmadığı
daha iyi anlaşılıyor...

Yani: Mısır'daki darbenin altında İsrail var!

İsrailli siyasetçiler Mısır'daki darbe hakkında sus-
mayı tercih ederken, Almanyalı siyasetçiler onların
gizlediği sırrı açık etmiş oldular.

Bütün bunlardan anlıyoruz ki, Mısır'da darbeciler ta-
rafından katledilen 4-5 bin demokrasi direnişçisi,
İsrail'e kurban edilmiştir. Eğer Avrupa ve Amerika
engel olmazsa, daha binlercesi de kurban edilecek
demektir. Bu durum karşısında Müslüman Kardeş-
ler'in de demokrasiyi koruma ve kurtarmada strateji
değişikliğine gitmesi gerekecektir. Kendilerini İsra-
il'e kurban olmaktan kurtarmaları şimdi daha önemli
hale gelmiştir. Çünkü, demokrasinin üstünde İsrail
var...

Şimdi Ortadoğulu müslümanlar, Mısır'daki darbenin
hazırlatıcılarının Avrupa ve Amerika olduğunu ve
bunu da "İsrail'in güvenliği" için yaptıklarını öğren-
diklerinde şöyle düşünmeye başlayacaklardır: "İs-
rail'i yok etmediğimiz müddetçe bize rahat ve huzur
yok!"

Ey Avrupa ve Amerika! Ortadoğulu müslümanları
nasıl tehlikeli bir düşünceye soktuğunuzun farkında
mısınız? Mısır'da yaptırdığınız darbe ile müslü-
manları getirdiğiniz nokta, İsrail'in güvenliği için da-
ha büyük bir tehlike olmayacak mı? Mısır'da de-
mokrasiyi darbeletmekle müslümanları öyle bir nok-
taya getiriyorsunuz ki: "Müslümanların İsrail'i yok et-
mekten başka çareleri yok!" Yoksa sizin de istediği-
niz bu mu?

Eğer gerçekten İsrail'in güvenliğini düşünüyorsanız,
bu ters politikaları bırakmak zorundasınız. Doğru
ve isabetli politikalar içine girmedikçe İsrail'in gü-
venliğini sağlamış olmazsınız. Eğer İsrail'in güven-
liğini istiyorsanız, bunun yolu, müslüman ülkelerin
demokrasisini engellemek ve darbeletmek değil,
İsrail'e Filistinlilerin haklarını ödetmektir. Bu haklar
ödenmediği müddetce, ne yaparsanız yapın, İsrail'
in güvenliğini sağlamış olmazsınız. Öyle ise niçin
hak olanı yerine getirmiyorsunuz? Niçin getirmiyor-
sunuz da mâsûm insanları İsrail'e kurban etmeye
kalkıyorsunuz?

Şunu iyi biliniz ki; hak ve adâlet gereği olarak müslü-
manlar, İsrail'in varlığını kabul etmek ve halkını da
korumak durumundadırlar. Ama buna karşılık İsrail'
in de, Filistinlilerin haklarını gözetmesini isterler. Bu
gözetme için de, İsrail'in, Birleşmiş Milletler'ce ka-
bul edilmiş resmî sınırlarına çekilmesi ve Filistin'in
devletleşmesini kabul etmesi gerekiyor. Bu gereklik
yerine getirilmediği takdirde müslümanlar İsrail'i ni-
çin tanısın? Onu niçin korusun? Onu yok etmek,
hakları olmaz mı? Sizler müslüman halkları İsrail'e
kurban etmeye çalıştıkça da, bununla onların İsrail'i
yok etme arzularını daha da büyütmüş olmayacak
mısınız, daha da büyütmüş olmuyor musunuz? El-
bette oluyorsunuz!

Şimdi siz söyleyin! İsrail'in güvenliği hakkında sizler
mi daha tehlikelisiniz, yoksa devirdiğiniz Mursi ve
devirmek istediğiniz Erdoğan mı?

Hiç bir dünya ülkesi şunu unutmasın: İsrail Filistinli-
lerin hakkını ödemediği ve "ödemem" dediği takdir-
de, müslüman ülkeler İsrail'e savaş açmak zorunda
kalacaklardır. Bu savaş neticesinde de İsraillilerin
dörtte üçü ölecek ve İsrail haritadan silinecektir.
Geri kalan israilliler de, Filistinlilerin esiri olacaktır.

Eğer Avrupalılar ve Amerikalılar gerçekten İsrail'i
korumak istiyorlarsa, ne yapılması gerektiğini şimdi
daha iyi biliyorlar. Bilgi de, uygulanma ister, değil
mi?!

Allah'tan başka tanrı yoktur. Mehdi ve Mesih, Allah'
ın elçisidir.

Not 1: Türkiye başbakanı sayın R.T. Erdoğan, şim-
di çok dikkatli olmak durumundadır. Çünkü Avrupa
ve Amerika, onu da İsrail'e kurban etmeye kalkabi-
lir...

Not 2: İsrail'in güvenliğini sağlamak, Avrupalılar ve
Amerikalılar için bir haksa; Filistinlileri korumak da,
müslüman ülke liderlerinin bir hakkıdır. Bu hak onla-
ra çok görülemez.

Not 3: Avrupa ve Amerika dikkatli olmalıdır! Eğer
müslüman demokratları ve demokrasiyi İsrail'e kur-
ban etmeye devam ederlerse, müslümanlara da,
İsrail'i Tanrı'ya kurban etme hakkı kazandırmış olur-
lar.

Not 4: Bu bildiri, uluslararası diplomatik platformda
paylaşıldı.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onüçü, Ağustos ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı.
Boyut:   Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *


Sonntag, 18. August 2013

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ MISIR'DAKİ KATLİAMLARI DURDURMALIDIR

            AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
  MISIR'DAKİ KATLİAMLARI DURDURMALIDIR

Mısır'da demokrasinin darbelenmesinden sonra
Müslüman Kardeşler'in cuntaya karşı başlattığı di-
reniş, darbeci Mısır Ordusu tarafından kırılmaya
çalışılıyor ve bu kırım esnasında şimdiye kadar
1000 ilâ (gerçek rakam bilinmiyor veya gizleniyor)
5000 arasında direnişçi katledildi ve 10-15 bini de
yaralandı. Yani Kur'andaki hesaba göre bütün in-
sanlık 5 bin defa katledilmiş ve 15 bin defa da ya-
ralanmış oluyor. (Bir insanı haksızca öldüren, bütün
insanları öldürmüş olur. Kur'an)

Sonuçları çok kanlı olan bu darbeye ABD yönetimi
izin verdiği ve Avrupa Birliği de karşı çıkmadığı için
işlenen bütün katliamlar ve yaralamalar, onların si-
yasal kontolarına yatmış durumdadır. "Demokrasi-
ye ihanet" de bu hesaba dahildir.  Onların kontola-
rındaki bu zulümsel kazanımlar, hiç kimsenin şüp-
hesi olmasın ki, yarın önlerine konacaktır. Aslında
onlar bu kötü kazançlarıyla İslâm Dünyası'ndaki ı-
lımlı müslümanlar nezdinde uğradıkları dostluk ve
güven kaybıyla kendilerine, 11 Eylül darbesinden
daha müthiş bir darbe indirmiş oldular. Çünkü yarın
yani çok yakın gelecekte bütün müslüman ülkelerin
yönetimleri (çoğunlukta olan) ılımlı (yani radikalizm-
den arınmış) müslümanların elinde olacak ve nor-
mal yönetimlerle iktidarda bulunacaklardır. Mısır'da
demokrasinin darbelenmesine izin veren AB ve
ABD ve darbeye seyirci kalan Rusya ve Çin yöne-
timleri ise, müslüman liderlerin önünde başları eğik
kalacaktır. Geleceği iyi gören yönetimler belki hata-
larını düzeltebilir ve yanlış yatırımda bulunmaktan
ve yanlış taraf tutmaktan çekinirler ve çekinmelidir-
ler.

Şimdi Mısır'da devam eden katliamın durdurulması
gerekiyor. Bunu durduracak olan da, bu katliamların
başlamasına sebep olan AB ve ABD'dir. ABD, Mi-
sır Ordusu'ndan; haksız yere tutuklanmış bulunan
Müslüman Kardeşler direnişçilerinin derhal serbest
bırakılmasını ve altı ay içinde de herkesin katılabi-
leceği demokratik seçimlere gidilmesini isteyebilir.
Bu istekler yerine getirilmediği takdirde de Mısır
Ordusu'na yapılmakta olan 1,3 milyar dolarlık yardı-
mın derhal kesileceğini ABD'nin, darbeci generale
ve cunta hükümetine bildirmesi gerekir.

Müslüman Kardeşler'in tutuklu bulunan bütün siya-
setçilerinin serbest bırakılmasıyla, sürmekte olan
direniş sona erebilir. Bununla da katliamların önü a-
lınmış olur. Eğer direniş devam ederse, katliamlar
da devam edecek demektir. Bu durumda katledile-
cek her direnişçinin, AB ve ABD'nin siyasal konto-
larına eklenmesi de sürecektir.

Mısır'da demokrasinin darbelenmesine izin vererek
ve karşı çıkmayarak 5 bin mısırlı müslüman de-
mokratın katliamını ve 15 bininin de yaralanmasını
kazanan AB ve ABD, aynı zamanda "insan hakları",
"demokrasi" ve "özgürlük" şampiyonluğunu da kay-
betmişlerdir. Bu kötü kazanç ve kötü kayıp onlara
yeter! Bunun için radikal müslümanların, katliamla-
rın intikamını almak için Avrupa ve Amerika'da terör
estirmelerine gerek yoktur. Onların kötü kazanç ve
kayıpları, onlara cezâ olarak bol bol yeter... Eğer
onlara illâ bir cezâ verilmek istenirse, bu, siyasal
alanda olmalıdır, terör olmamalıdır. Bütün müslü-
manlar, Mehdiyet Makamı'nın bu emrini dinlemek
zorundadır.

Hem unutulmamalıdır ki, bu cinayetlerin hesabını
soracak evrenin ve içindekilerinin tek tanrısı olan bir
Allah var. Madem mutlak adâlet sahibi bir yüce Al-
lah var, o halde bu dünyada cezâsını bizim tam ve-
remiyeceğimiz suçları O'na bırakmak ve havale et-
mek gerekiyor. (Çünkü biz, katliamcı general Sisi'yi
ancak bir kere idam edebiliriz. Beş bin defa diriltip
beş bin defa idam edemeyiz.) Biz dahi bu inançla,
Mısır'da işlenen katliam ve cinayetler karşısındaki
acımızı, öfkemizi ve çaresizliğimizi bir parça hafif-
letebiliyoruz ve hafifletebiliriz.  Madem dünya var,
dünyanın sahibi olarak tek tanrı olan Allah da vardır.
Madem Allah vardır, adâletin gereği olarak cezâ ve
mükâfat yurdu olan âhiret de vardır. Âhiret varsa,
hiç bir suç cezâsız kalmayacak demektir. O halde
her şey dünyada bitmez. Madem her şey dünyada
bitmez, haklılar mağlûp olsa da galiptir ve haksızlar
galip gelse de mağlûptur. Bu dünyanın zâlim ve
haksızlarını da dehşetli bir cehennem beklemekte-
dir. Biz de: "Yaşasın zâlimler için cehennem" diyo-
ruz ve demeliyiz...

Hem müslümanlar, Ortadoğu'daki bu olumsuzlukla-
ra bakıp ümidsizliğe düşmemelidir. Çünkü nasıl Hz.
Yusuf'un, kardeşleri tarafından kuyuya atılması ona
Mısır'da krallık yolunu açtıysa, Müslüman Kardeşle-
rin de Adeviye Meydanı'nda katliam ve ateş kuyu-
suna atılmaları, onları iktidara getirecektir. Yani hak-
lılar ve iyilerin uğradığı felâket sonucunda bir fetih
ve iktidar vardır. Demek, "her şey bitmiş" değildir
ve yakında "müslümanların altın çağı" başlayacak-
tır.

"Bütün bu olumsuzluklar içinde böyle bir çağın na-
sıl çıkacağı"nı merak edenler olabilir. Fakat unutul-
mamalıdır ki, herşey; geceden sabahı, ölüden diri-
yi ve imkânsızdan imkânı çıkarabilen bir Allah'ın
kontrolü altındadır. Yani hiç ummadığımız bir şekil-
de bu dünyanın yönü ve gidişatı değişebilir ve de-
ğişecektir, inşaAllah!

Allah'tan başka tanrı yoktur. Mehdi ve Mesih, Allah'
ın elçisidir.

Not 1: Avrupalılar ve Amerikalılar, Mısır'da darbeye
izin vererek ve karşı çıkmayarak; insan hakları, de-
mokrasi ve özgürlük şampiyonluğunu, katledilen
5 bin müslüman direnişçiye kaptırmış bulunuyor.
Avrupalılar ve Amerikalılar, kaptırdıkları bu şampi-
yonluğu artık o direnişçilerin elinden bir daha ala-
mazlar. Çünkü o müslüman direnişçiler bu şampi-
yonluğu, ölümün önüne atlayarak kazandılar. Ama
Avrupalılar ve Amerikalıların ölümün önüne atlaya-
cak cesaretleri yoktur. İşte bunun için şampiyonluk,
daima müslüman demokratların elinde kalacaktır...

Not 2: Eğer Amerika'nın çıkarları Mısır'daki katliam-
ların yapılmasını gerekli kılıyorsa, ABD yönetimi bu
katliamları durdurmayacaktır. Tabii bu geri duruşuy-
la da, darbecilere yaptığı ekonomik yardım ve des-
teğin sonucu olarak Adeviye Meydanı'nda kendi
eliyle katlettiği imajını baltalamaya devam etmiş
olacaktır. Bütün dünya halkları, Mısır sahnesindeki
Avrupa ve Amerika'yı iyi izlesin. Ama sadece seyir-
ci olmakla kalmasın. Gereken protestosunu da yap-
sın. Çünkü Avrupa ve Amerika'nın, Mısır'daki katli-
amları kınaması yetmez. Çünkü onlar, asıl gerekli
olanı yapmıyorlar; darbeci generallerden yardım ve
desteklerini kesmiyorlar.

Not 3: Mısır'da demokrasinin darbelenmesine ve
dolayısıyla müslüman demokratların katledilmesine
yardım eden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlik-
leri ve Kuveyt yönetimlerinin krallık ve saltanatları
yakında demokrasi isteyen müslüman halklar tara-
fından yerle bir edilecektir. Eğer o zâlim kralların bir
parça akılları varsa, yönetimlerini bir an önce halka
devrederler ve bunun çalışmasını yaparlar.

Not 4: Bu bildiri, uluslararası diplomatik platformda
paylaşıldı.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onüçü, Ağustos ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Demokrasi ve Darbe.
Boyut:   Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *