Montag, 6. Dezember 2021

İLYAS SALMAN CENNETİ KAYBETTİ CEHENNEMİ KAZANDI!

İLYAS SALMAN CENNETİ KAYBETTİ CEHENNEMİ KAZANDI!

 

inananlara cennet, inançsızlara cehennem karşılığını verecek olan ALLAHın adıyla 

 

İnançsızlığını daha önce açıklamış bulunan İlyas Salman, vasiyetini şu sözlerle duyurmuş:

"Başıma ne alevi dedesi, ne Sünni hocası, ne haham ne de papaz gelecek. Gelmesin. Arkadaşlarım ve yoldaşlarım toplanacaklar ve beni türkülerle, şarkılarla uğurlayacaklar. Beni yıkamayacaklar, dünyadaki kirimle gideceğim. Hangi elbiseyle öldüysem, o elbiseyle gömüleceğim’’

Geçmişte de ateist olduğunu bildiren İlyas Salman, "Cennete ve cehenneme inanmıyorum. Ben ateistin tekiyim. Kendi yarattığım şeye tapacak kadar aptal değilim" diyordu.

İnsanın kendi yaptığı bir şeye tapması elbette aptallıktır. Ama insan başkası tarafından yapılmış bir varlıksa ve onu yapan Yapıcı da ondan bilinmek, tanınmak ve tapılmak istiyorsa ne olacak? İnsan bu gerçeği red mi etmelidir?

Diyelim ki insan bir robot yaptı. Ona akıl verdi ve istediğini yapmakta özgür bıraktı. Ama yaratıcılık ve yaşatıcılık hakkı olarak da ona bir mesaj gönderip: "Senin yaratıcın ve yaşatıcın benim. Bana inanmak ve hergün tapınmak zorundasın. Eğer isteğimi yerine getirmezsen altmış yetmiş yıllık dünya hayatından sonra seni öldürüp ruhun olan proğramını sökeceğim. Bir müddet sonra da başka bir gezegende seni tekrar bedenlendirip proğramını takacağım. Sen canlanınca da ceza olarak seni hurda fırınına atıp eriteceğim. Bu eritme ise büyük yıkılışa kadar sürecek. Eğer isteğimi yerine getirirsen krallar gibi yaşayabileceğin uzun bir hayat vereceğim."

Şimdi bu teklif ve vaad karşısında insan yaratması robot hangi şıkkı seçerse akıllılık veya aptallık etmiş olur? Yaratıcısı olan insana kulluk etmeyi kabul ettiğinde akıllılık, reddettiğinde ise aptallık etmiş olmaz mı?

Aynen bu örnek gibi bir Tanrı tarafından yaratılan insan da Yaratıcı'sını tanıyıp O'na kul olmayı kabul ederse akıllılık, reddederse aptallık etmiş olacaktır.

O halde yaratılmış ve yaşatılmakta olan insanın da akıllılığı seçmesi gerekmez mi? Elbette gerekir!

Peki, evrenin ve içindekilerinin sahibi olan Tanrı'yı inkâr edenler neyi kazanmaktadırlar? Onların kazandıkları, hayvanca bir özgürlük ve sonra da yok oluş değil mi? Bu mudur akıllılık?

Ey inkârcı insan! Yaratıcı'nı neden inkâr ediyorsun? Seni sen mi yarattın, yoksa yıldızlar topluluğu olan galaksiler ve galaksiler topluluğu olan evren mi yarattı? Yaratılmışlar hiç yaratıcı olabilir mi? Seni sen yaratamadığına göre, bir yıldız kendi kendini yaratabilir mi? Cevabın "hayır" olacağına göre, herşeyi bilen, gören; herşeye gücü yeten, ebedi hayatlı bir Tanrı'nın varlığı gerekli olmaz mı? Gerekli olduğuna göre O'na neden inanmıyorsun? Yokluğuna nasıl hükmediyorsun? Bu hükmün yanlış değil mi?

Çünkü ortada koskoca bir evren var. Bu evrenin işletilmesi ve yönetilmesiyle yeryüzünde canlılar için hayat üretilmekte. Bu üretim sayesinde senin varlığın devam etmekte. Bu Üretici kim? Evreni işleten ve yöneten kim? Sormayacak mısın? Sorduğun zaman da "kendi kendine oluyor" mu diyeceksin? Bunu dediğin zaman delilin ne olacaktır? Delilin olmadığına ve olamayacağına göre, Kur'anda: "Evrenin ve içindekilerinin tek sahibi benim" diyen "Allah" isimli Tanrı'yı dinlemen gerekmez mi?

Eğer "aptal" olmak istemezsen, "akıllı" olmayı seçersen, bu Tanrı'yı dinlemelisin. Çünkü Tanrı'yı dinleyip başka bir âlemde ebedî bir hayat kazanmak, Tanrı'yı yok sayıp ölümle yok olup gitmekten iyidir. Yok oluşu seçenlerin ise yok olup gideceklerine dair bir garantileri yoktur. Çünkü doğmaya karşı koyamamış insanların tekrar diriltilmeye de karşı koyma güçleri yoktur.

Ölümü öldüremeyen insan ebediyeti aramalıdır. Ebediyet kazandıran Kur'an'a inanmalıdır. Kur'an'dan daha üstün bir kitap getirip ortaya koyamayanlar Tanrı'yı inkârdan vazgeçmelidir.

Dünyada her ülke ve her ev sahiplidir. Evrenin de bir sahibi vardır. Evrenin sahibi Allah'tır. Bu sahipliğini de Kur'anla bildirmiştir. Şimdiye kadar da ikinci bir Sahip ortaya çıkmamıştır.

Ey Yaratan'ı inkâr eden insan! Sen kendi kendini yaratmış olmadığından anlaşılıyor ki, seni bir Yaratan var. O Yaratıcı da Kur'an'da "seni Ben yarattım, Ben yaşatmaktayım" diyor. Madde ve enerji ve evren sana bir mesaj göndermediğine göre, Kur'an'daki mesajı kabul etmen gerekmiyor mu? Bunu kabul etmezsen yok oluştan başka ne kazanacaksın? Tabii bu ölümle yok olup gitmek düşüncesi senin inkârcılıktan kaynaklanan zannındır. Bu zannının gerçekle bir ilgisi yoktur. Gerçek ise, senin ve evrenin bir Sahibi olduğudur. Bu Sahip ise seni ölümünden ve kıyametten sonra tekrar diriltip yeni bir hayata kavuşturacaktır. Bu hayat ise dünyadaki kazancına göre ya cennet, ya da cehennem olacaktır. Dünyaya gelmeye karşı koyamamış olan sen, tekrar diriltilmeye de karşı koyamayacaksın. Ölümü öldürmen mümkün olmadığından da tekrar diriltilmekten ve hesap vermekten kaçman mümkün olmayacaktır.

Şimdi tekrar düşün! Yaratıcı'yı inkâr etmek mi kazançlıdır, yoksa O'nu kabul etmek mi kazançlı olur? Ölümden sonra tekrar diriltilip mutlulukla dolu ebedi bir hayata kavuşmak, ölümle yok olup gitmekten iyi değil midir?

Şimdi kararını ver: Akıllılığı mı, yoksa aptallılığı mı seçeceksin? Aptallığı seçmek akıllılık olmayacağına göre, Yaratıcı'nın varlığını kabullenip O'na teslim olman gerekmez mi?

Buna cevap verirken; "inkâr et" diyen nefis ve şeytanını değil, mutlulukla dolu ebedî bir hayat isteyen kalbini dinle. Çünkü sen, akıldan ibaret bir varlık değilsin. Kalbinin hakkını da vermelisin. Kalbinin hakkını verirsen, "adaletli" bir insan olursun. Eğer adaletsizlik edersen, zâlim olursun. Zâlimlerin de hak ettiği yer cehennemdir. İşte senin dünyadaki en önemli görevin cehenneme düşmemektir.

O halde gerçek bir insan olmak istersen görevini bil ve iyi yap. Bunun dışında hakiki bir insan olman mümkün değildir. Hakiki insan oluşu kendilerine görev yapmayanlar; bitki, hayvan veya şeytan oluştan başka birşey kazanmazlar. Şeytan oluşu seçenlerin hakkı, cehenneme atılmaktır. Sen ise akıllılık ve kalplilik edip cennete dâvet edilmeyi seçmelisin.  Gerçek kazanç ve başarı budur!

Duamız şu olmalıdır: Ey bizi yoktan yaratan eşsiz Yaratıcı! Bizi doğru yola ilet. Kendilerine bilgi ve ışık verdiğin, mesaj gönderdiğin Peygamberlerin yoluna. Sapıklığı ve isyankârlığı seçmişlerin yoluna değil. Duamızı kabul buyur. 

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Not 1: İlyas Salman inanç konusundaki kararını değiştirmezse, cenneti kaybetmiş, cehennemi kazanmış olur.

Not 2: Kendi kendine oluş ve işleyiş yoktur. Bunu bir örnekle gösterebiliriz: Fabrikadaki bir makinanın kendi kendine çalıştığı görülür. Gerçekte ise o makina elektriğe bağlıdır. Elektriğin düğmesini ise bir usta açmıştır. Usta ise patronun emrindedir. Patronun emri ve isteği olmadan o makina çalışamaz. Ayrıca o makina kendi kendine oluşmamış, onu bir makinist yapmıştır.

Dünya ve evren de o makina hükmündedir. Makina nasıl patronun emri ve isteği olmadan çalışamazsa, herşeyin sahibi olan Tanrı'nın emri ve isteği olmadan da Dünya ve evren kendi kendine varolamaz ve işleyemez.

Eğer denirse: "İnsanlık âleminde geçerli olan bu hüküm Dünya ve evrene uygulanamaz."

Niçin uygulanamasın? Evren oluşurken veya oluşturulurken bu işe hiçbir insan şahit olmadığından eğer evrenin kendi kendine oluştuğu iddia edilebilecekse, onun bir Tanrı tarafından oluşturulduğu da iddia edilebilir. İnançlılar ise gökten gelen mesaja dayanarak, Kur'an'ı delil yaparak evrenin tek bir Tanrı tarafından oluşturulduğuna inanır. Ama inançsız ve inkârcıların evrenin kendi kendine oluştuğuna dair bir delil ve dayanakları yoktur. Çünkü kendi kendine oluşum imkânsızdır. Bilgi, emir ve istek olmadan hiçbir şey var olamaz. Evreni yaratacak ve yönetecek bir Tanrı'nın ise; herşeyi görmek, bilmek ve duymaktan başka; herşeye gücü yeter biri ve ölümsüz olması da gerekir. Yaratılmışlardan hiç biri bu vasfa sahip olmadığından ve olamayacağından Allah'tan başka ilah yoktur.  

Bu gerçekten de anlamalıyız ki; bir put, bir inek, bir yıldız, bir ay, bir güneş ve bir anadan doğmuş İsa Tanrı olamaz. Bunlar ancak "Tanrı yaratıkları" olabilir.

Not 3: Kur'an'da kusur arayanlar ve buldugunu zannedenler, Kur'an'dan üstün bir kitap getirip ortaya koysunlar ki, biz de Kur'an'ın gerçekten kusurlu olduğunu -ama böyle birşey asla olmayacak- görüp, o kitaba uyalım. Aksi halde Kur'an "en üstün kitap" olarak ortada olacak ve ona uyulacaktır.

Not 4: Ey İnsanlar! Kendi yarattığınız bir Dünya ve evrende değil, Başkası'nın yarattığı bir Dünya ve evrende yaşamaktasınız. Başkası'na ait bir mülkte bulunmak da size, "evren Sahibi'nin kim olduğu"nu bilme ve tanıma külfeti getirmektedir. Dolayısıyla evren Sahibi'ni tanımak zorundasınız. Evren Sahibi'ni tanıtan en mükemmel Kitap da Kur'an'dır. Kur'an'dan üstün bir kitap getirip ortaya koyamayanlar Kur'an'a uymak zorundadır. Bu zorunluğu yerine getirmeyenlerden hesap sorulacaktır. Bu hesabı sormak da evren Sahibi'nin hakkıdır.

Hakkıdır, çünkü sizlere hergün 24 saatlik bir hayat vermektedir. Bu hayat da Dünya ve evrenin işletilmesiyle üretilmektedir. Yani 24 saatlik bir hayat için koskoca bir evren işletilmekte, evren kadar çok büyük bir masraf yapılmaktadır. Sizin için yapılan bu hadsiz masraf da bir teşekkürü gerektiriyor. Bu teşekkürü yapmak zorundasınız ve yapmalısınız. Çünkü medenî olmanın gereği, yapılan bir yardım ve iyiliğe teşekkür etmektir. Hergün size yapılmakta olan 24 saatlik hayat yardım ve iyiliği teşekkürsüz kalabilir mi? O halde gereken teşekkürü yapınız ve bunu ibadetinizle gösteriniz ki, hayatı Veren de sizden memnun kalsın ve hayatınızı devam ettirsin. Bir ötedünyada da sizi ödüllendirsin. Bu ödüllendirme için de bu evrenin yıkılması ve başka bir ebedî evrenin yaratılması şart olmuştur. Bunun için de kıyamet kaçınılmazdır. Kıyamet de 102 yıl sonra başlayacaktır. Bu süre içinde teşekkürlü medenî bir insan olmanın yolunu arayıp bulmak ve o yolda yürümek sizin çıkarınızadır. Aksi halde çok büyük bir menfaati kaçırmış olacak ve mülk Sahibi'ne hesap vermek zorunda kalacak ve cezalandırılacaksınız. Ölümü öldüremediğiniz ve tekrar diriltilişi engelleyemediğiniz için de bu cezadan kaçmanız mümkün olmayacaktır.

Şimdi zaman, ebedî bir hayatı kazanma zamanıdır. Bu fırsatı kaçırmamalısınız.

Not 5: Ey İnsanlar! Uzayda, reenkernasyonda ve Yahovaist dünya cennetinde ebediyet aramayınız. Onlarda aranılan ve sunulan ebediyet, sahte ebediyettir. Çünkü kıyamet kopunca bütün insanlar ölecek ve bütün yıldızlar sönecektir. Bu sebeple gerçek ebediyet ancak Kur'anda gösterilendir.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Allah'tan başka ilah yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmibiri, Aralık başı.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka dâvet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

                        *   *   *

 

Sonntag, 21. November 2021

CHP HELÂLLEŞME İSTEĞİNDE SAMİMİ Mİ?

CHP HELÂLLEŞME İSTEĞİNDE SAMİMİ Mİ?

 

kötülüklerine tövbe etmeyenlerin zalimliklerine hükmeden ALLAHın adıyla

 

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinin ve partililerinin geçmişte kötülükte bulunduğu kimse ve kesimlerle helâlleşmek istediğini duyurdu. CHP helâlleşmek istediğine göre, bu istek içinde şu anlam da bulunuyor olmalı: "Artık bundan sonra CHP iktidara gelse bile laikliğe dayanılarak dindar müslümanlara hiçbir kötülük yapılmayacaktır. Müslümanlar dinlerini özgürce yaşayabilecektir. Bir general namaz kılarken kimseden çekinmeden sarığını sarabilecektir. Laiklik müslümanlar aleyhinde kullanılmayacaktır. Dindar bir hâkime veya avukat başörtüsünü takabilecektir." 

Eğer CHP'nin helâlleşme isteğinde bu anlamlar bulunmuyorsa, o helâlleşmenin içi boş demektir.

Evet CHP, geçmişte kötülük yaptığı bütün kimse ve kesimlerle helâlleşmeli. Fakat bu helâlleşme samimi olmalıdır.

Fakat Türkiye'ye ve Türkiyelilere karşı büyük bir ihanet içinde bulunan CHP'nin helâlleşme isteği samimi olabilir mi? İhanet üzerine helâlleşme konabilir mi?

CHP önce içinde bulunduğu ihaneti sonlandırmalı değil mi? CHP bu ihaneti neden sonlandırmıyor?

CHP gerçekten helâlleşmek istiyorsa, PKK ile bağını koparmayan ve  koparamayacak olan HDP ile ittifakını sonlandırmalıdır. Bu sonlandırma olmadığı müddetçe CHP ihanetten kurtulamaz ve helâlleşmesi de geçerli olmaz.

Şimdi soru şudur: CHP gerçekten helâlleşmek istiyor mu? Eğer "istiyorum" diyorsa, HDP'ye açık açık şunu söyleyebilmelidir: "Sen, Türkiye'nin düşmanı PKK'nın bir aparatısın. Seninle ittifak demek, PKK ile ittifak demektir. Ben CHP ise, Türkiye'nin düşmanı bir terör örgütüyle ittifak kuramam. Benimle müttefik olmak isteyen bir HDP'nin PKK ile bağı olmamalıdır. HDP ise bu bağı koparabilecek güce ve yetkiye sahip değildir. Bu durumda biz CHP, HDP ile ittifakı reddetmek durumundayız ve reddediyoruz."

CHP bu ilânatı yapmak zorundadır. Bu ilânatı yapmayıp ittifaka devam ederse, PKK'nın bütün emirlerini kabul etmek zorunda kalır. PKK'nın emrinde olmak ise, Türkiye'ye apaçık bir ihanettir. HDP zaten ihanettedir. Bu ihanetler ise onlara partileşme hakkı vermez. Eğer verilmişse, o hak onlardan alınacak demektir. CHP eğer kapatılmak istemiyorsa, hainlikte olan HDP ile müttefikliğini sonlandırır. Bu sonlandırma açıkça ve derhal yapılmalıdır! Yapılmadığı takdirde CHP'nin fişi çekilir ve çekilmek zorundadır.

Çünkü CHP HDP ile iktidara gelecek olursa, Türkiye yönetiminin dörtte biri PKK'nın eline geçecektir. Türkiye'nin bir terör örgütüyle yönetilmesi ne demektir? Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Madem kabul edilemez, bunun önlemini almak şarttır. Bu şart da, HDP'nin kapatılmasını gerektirir.

Bu durumda HDP'nin oyları CHP'ye gelecektir. CHP ise bu oylara talip olmadığını önceden bildirmelidir. Eğer o oylara talip olmak istiyorsa şartını da söylemelidir. Koşulacak şart şudur: "Ben HDP'lilerin oylarına talipim. Ama bunun karşılığında PKK'ya bedel ödemem, onun hiçbir isteğini karşılamam. Kapatılacak olan HDP'ye oy verecek olanlar bu şartı kabul ederlerse, oylarını bana verebilirler."

CHP'liler şu gerçeği kafalarına iyice sokmalıdırlar: PKK silah bırakmadığı ve Türkiye'ye karşı savaşı sonlandırmadığı ve elebaşları da teslim olmadığı müddetçe onun aparatı HDP ile müttefiklik Türkiye'ye bir ihanettir. Bu ihanete son vermeyen partiler de kapatılmak zorundadır.

İhanetine son vermeyen partilerin seçime katılma hakkı yoktur. İktidarda olan AK Parti ise, CHP ihanetine son vermediği takdirde seçimleri iptal etme hakkına sahiptir. Bu hak, ihanette olan partiler ihanetlerine son verinceye kadar geçerlidir.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Not 1: CHP HDP seçmenine herhangi bir şart koşmayacaktır. HDP kapatıldığında CHP, bu PKK aparatının oylarını alabilmek için can atacak ve PKK'nın bütün taleplerini kabul edecektir ve şu an kabul etmiş durumdadır.

Not 2: Kılıçdaroğlu'nun helâlleşme isteğini CHP'li çoğunluk kabul etmiş değildir. CHP'li çoğunluğun kabul etmediği bir hareketin geçerliği olmaz.

Not 3: CHP'liler gerçekten helâlleşmek istiyorlarsa, gayrimeşru siyasal ilişkilerini terketmelidirler.

Not 4: CHP geçmişte kötülük ettikleri kimse ve kesimlerle helâlleşmelidir. Allah'a inanan insanlar kötülük ettikleri kimselerden helâllik istemekten kaçmazlar. Ama Allah'a vereceği hesabışünmeyenlerin helâllik istemekle bir ilgileri olmaz. CHP'liler çoğunluk olarak helâllik istemeyi kabul ederlerse ve gereğini yaparlarsa, CHP Türkiye'de güvenilir bir parti haline gelir ve PKK'dan oy ve iktidar dilenmek zorunda kalmaz. Şu anda CHP, PKK'dan oy dilenmek ve bedel olarak da onun bütün taleplerini karşılamak zorunda. Yani: CHP, Türkiye'ye ihanet etme karşılığında PKK'nın HDP elindeki oylarını alabilecektir.

Not 5: Türkiye'nin bir partisi olarak CHP'nin Türkiye'deki görevi, oyları karşılığında PKK'nın taleplerini kabul etmek değil, onun elebaşlarını teslim olmaya çağırmaktır.

Not 6: HDP'nin seçime katılmaması şartıyla AK Parti iktidarı erken seçimi kabul edebilir ve bu seçim 2022 Haziran'ında yapılabilir. PKK'nın aparatı olduğu için HDP'nin seçime katılma hakkı yoktur. Bu parti kapatıldığı takdirde de erken seçime gitmek mümkündür.

Not 7: HDP eğer seçime katılmak istiyorsa, PKK'nın elebaşlarını Türkiye'ye teslim etmelidir. Bunu yapamayacaksa, onun seçime katılma hakkı olmaz. HDP, seçime katılmayacağını bildirmek zorundadır.

Not 8: Gayrimeşru siyasal ilişkileriyle Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye atmaktan vazgeçmeyen bir CHP'nin varlığı suçtur. CHP bu suçtan ya arınmalı, ya da varlığı sonlandırılmalıdır. Eğer sonlandırılmazsa, CHP iktidara gelebilmek için FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerini Türkiye'nin yönetimine sokmaktan çekinmeyecektir. Türkiye'nin terör örgütleri tarafından yönetilmesine izin verilebilir mi?

CHP'liler HDP, FETÖ ve PKK'yı kendi aralarında meşrulaştırmış durumdadır. Bu meşrulaştırma Türkiye'ye ihanettir. Bu ihanet ya sona ermeli, ya da CHP siyaset sahnesinden çekilmelidir.

Not 9: Duamız: PKK'nın ve aparatının oy ve desteğini reddetmeyen partililere Allah iktidar vermesin. Amin!

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Allah'tan başka ilah yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmibiri, Kasım ortası.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka dâvet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

                        *   *   *

 

 

Dienstag, 26. Oktober 2021

TÜRK YARGISI ÜZERİNDE BASKIDA BULUNAN ON ÜLKEYE UYARI!

TÜRK YARGISI ÜZERİNDE BASKIDA BULUNAN ON ÜLKEYE UYARI!

 

haksızlık ve adaletsizlikten hoşlanmayan ve onları yasaklamış bulunan adaletli ALLAHın adıyla

 

ABD Büyükelçiliği'nin internet sitesinde yayımlanan ve Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ile Yeni Zelanda Büyükelçilikleri'nin imzası bulunan açıklamada, Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılması yönünde Türkiye'ye çağrıda bulunuldu. Açıklamada, şu ifadelere yer verilmiş:

 

"Osman Kavala'nın tutuklanmasının üzerinden dört yıl geçti. Davanın, farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davaların yaratılması yoluyla sürekli geciktirilmesi, Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelemektedir. Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçilikleri olarak Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye'ye çağrıda bulunuyoruz."

Bu çağrıya karşı Türkiye yönetimi de bir açıklama yapmış. Onun açıklamasına karşı da 10 Büyükelçi, DW Türkçe'nin servis ettiği habere göre, şu cevabı vermiş:

"Biz görevimizi yapıyoruz, yapmayı da sürdüreceğiz. Türkiye, Osman Kavala'yı serbest bırakmazsa, ağır yaptırımlarla karşılaşması kaçınılmaz."

Türkiye yargısı üzerinde baskı kuran, tehditte bulunan 10 Büyükelçi'ye Türkiye yönetimi gerekli cevabı vermiş bulunuyor. Biz ise, Büyükelçiler'in hatalarını göstermek istiyoruz.

10 Büyükelçi'ye soruyoruz: Serbest bırakılmasını istediğiniz Osman Kavala Türkiye'nin adamı mı, yoksa sizin adamınız mıdır? Türkiye'nin adamıysa, onun hukuksal durumundan size ne? Hangi hakla Türk yargısı üzerinde baskı kurmaya çalışıyorsunuz? Yoksa ülkelerinizin hukuku Türk yargısından üstün müdür? Bu üstünlük nereden geliyor? Eğer o kişi sizin adamınızsa, bunu açıkça söyleyin: O kişi sizin bir ajanınız mıdır ki, ısrarla onun serbest bırakılmasını istiyorsunuz? Eğer o kişi sizin adamınız ve ajanınız değilse, onun işini Türk yargısına bırakmanız gerekmez mi?

Tutuklu ve sanık durumda bulunan Osman Kavala isimli şahsın bir avukatı yok mu? Yoksa Türkiye yönetimi onun bir avukat tutmasına izin vermemiş de sanığı savunmak görevi size mi kalmış?

Ey 10 ülkenin Büyükelçileri! İnsan hakları ve hukuk sizin için çok mu önemlidir?

O halde kadın ve çocukların çoğunlukta olduğu yüzbinlerce masum Suriyeli sivilleri katletmiş, onbinlercesini iskenceden geçirmiş, binlercesinin evlerini başına yıkmış ve milyonlarcasınıçe mahkum etmiş olan Suriye diktatörü Beşar Esad'a niçin engel olmadınız? Haydi diyelim ki Rusya ve İran'dan korktunuz ve büyük bir savaş çıkmasını istemediğiniz için Esad'a engel olmadınız. Ama şimdi onu, işlediği çok büyük suçlardan dolayı yargı önüne neden çıkarmıyorsunuz? Yoksa yine mi Rusya ve İran'dan korkuyorsunuz? Siz Esad'ı yargı önüne çıkarırsanız çok büyük bir savaş mı çıkar? Hâlâ korkuyor musunuz? Bu korkuya sahipseniz NATO'nun varlığının ne anlamı kalır?

Mısır diktatörü Sisi bütün dünyanın gözleri önünde diktatörlüğe hayır diyen 3 bin eli silahsız masum sivili katlederken niçin sessiz kaldınız? Onu durdurmaya gücünüz yetmez miydi? Elbette yeterdi! Ama siz gerekeni yapmadınız. 3 bin masumun hakkını çiğnettiniz. Çaresiz miydiniz, yeterli gücünüz yok muydu? Sisi sizden güçlü müydü? Ama şimdi onu yargı önüne çıkarabilirsiniz. Yoksa yine mi yeterli gücünüz yok? Yeterli gücünüz olduğuna göre hukukun gerektirdiği işlemi neden yapmıyorsunuz? Yoksa Sisi size bir rüşvet verdiği için mi onun hukuksuzluklarına katlanıyorsunuz? Susmanız karşılığında Sisi size ne ödedi? Esad size toprak mı vaadetti?

Amerika Birleşik Devletleri uydurma sebeplerle Irak'a saldırıp 1 milyondan fazla masum sivili katletti. ABD ve Britanya'dan bu katliamların hangi hakla yapıldığının hesabının sorulması gerekmez mi? Bu hesabı onlardan (ve kendinizden) neden sormuyorsunuz? Madem hak ve hukuk, insan hakları ve adalet sizin için çok önemlidir, o halde o katliamcı ülke yönetimlerinin yakasına neden yapışmıyorsunuz?

ABD hukuksuz yollarla Afganistan'a saldırdı. Orada da onbinlerce masum sivili katletti. Bunların hesabının sorulması gerekmez mi? Bu hesabı niçin sormuyorsunuz? Ne zaman soracaksınız? ABD Irak ve Afganistan'da yaptığı haksızlık, hukuksuzluk ve katliamların hesabını vermek zorunda değil mi?

Hoca maskeli Fetullah Gülen ve çetesi Türkiye'de bir darbe girişiminde bulundu ve 252 masum sivili katledip, 2200 kişiyi de yaraladı. Katledilen ve yaralanan masumların hesabının sorulması ve verilmesi gerekmiyor mu? Gerekiyor ama ABD o darbe suçlularını Türkiye'ye iade etmiyor. Onları adaletten kaçırıyor, suç işliyor. Bu suçun hesabını ne zaman soracaksınız?

Sorulması gereken hesabı sormadığınız müddetçe Türkiye'den hesap sorma hakkınız olamaz! Ajanınız Kavala'nın hukukunu korumak ve kurtarmak istiyorsanız, önce ABD'den, Sisi'den ve Esad'dan hesap sorarak hak kazanmalısınız. Bu hakkı kazanmadığınız müddetçe Türkiye yargısını suçlama hakkınız olmayacaktır.

Eğer haksızlık, hadsizlik ve iftiracılık içinde olan 10 Büyükelçi'nin mensup olduğu ülke yönetimleri Türkiye'den özür dilerlerse, haddini aşmış bulunan o elçilerin "istenmeyen adam" olmaları önlenmiş olur. Bir özürle o kişiler bir kereye mahsus affedilebilir.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Not 1: Mısır demokrasisini yıkmış olan diktatör Sisi'nin, demokrasiye razı olmayan ve demokrasinin gelmesine engel olmak için 400 binden fazla Suriyeli Arabı katleden Esad'ın, Türkiye'de demokrasiyi yıkmaya çalışmış bulunan Fetullah Gülen'in ve hukuksuzca Irak ve Afganistan'ı yıkıp halklarını katliamdan geçirmiş olan ABD ve yardımcılarının hesap vermesi gerekiyor. Ya bu hesabın sorulmasını sağlarsınız, ya da biz onlardan hesap sormaya kalktığımızda buna müdahale etmezsiniz. Çünkü adalet bunu gerektiriyor.

Not 2: Sizin hakkınız sözkonusu olunca adalet işlesin istiyorsunuz. Ama haksızlığınız sözkonusu olduğunda adalet kör olsun, sizden hesap sorulmasın arzu ediyor, hesap vermekten kaçıyorsunuz. Artık sadece sizin çıkarlarınıza göre işleyen bir dünya bitmiştir. Bundan sonra bütün milletlerin çıkarlarını nazara alan adaletli bir dünya başlamıştır. Barış içinde bir dünya isterseniz, bu yeni starta engel olmaz ve takoz koymazsınız. Eğer savaş ve boğuşma içinde bir dünya isterseniz, bu sizin çıkarınıza hizmet etmez. Hem kıyametin kopmasına da sadece yüzyıl kaldı. Dünyanın iyileşmesi için çalışmanız sizin çıkarınıza olur. Çünkü bundan sonra elimizde değer verilmesi gereken sadece 40 yıl var. Bundan sonra insanlığın en kötü günleri başlıyor. Şimdi elli yaşında olanlar o kötü günleri görmeyecek, ama yirmi yaşında olanlar görecek. Şimdiki torunlarımızın torunları da kıyametle karşılaşacak.

Not 3: Mısır zindanlarında sırf diktatöre muhalif oldukları için tutulan 100 bin masum insanın serbest bırakılması gerekiyor. Ayrıca İsrail hapishanelerinde tutuklu bulunan Filistinli siyasetçi, aydın ve gazetecilerin de kurtarılması gerekmektedir. İnsan haklarını çok düşündüğünü gösteren ve bu hassasiyetlerinden dolayı Türk yargısına saldıran 10 Büyükelçi acaba İsrail ve Mısır yargılarına ne zaman saldıracak? Bu saldırının biran önce yapılması gerekmiyor mu? Yoksa Mısır ve İsrail zindanlarında haksız yere tutulan masumlar, 10 Büyükelçi'nin ve ülkelerinin adamı olmadığı için değersiz mi görülüyor?

Not 4: Avrupa ve Amerika'nın 10 diplomatı, Türkiye yönetimini küçük düşürmek, aşağılamak ve onu aciz bırakmak için Türk yargısına saldırmış olabilir. Fakat unutulmamalıdır: Türkiye yönetimi ve Başkanı, zorbalıkla iktidar olmadılar. Tam aksine, yüzde elli ikilik bir millet çoğunluğun rızasıyla yönetime geçtiler. Meşru yönetime saldırı, onları seçenlere de saldırıdır. Millet çoğunluğuna saldırı ise, demokrasiye saldırı hükmündedir. Türkiye demokrasisine saldırıda bulunmuş olan 10 diplomat, ya kendi ülkelerindeki demokrasiyi bitirsinler, ya da Türkiye demokrasisine saldırıdan ve onu yıkmaya çalışmaktan vazgeçsinler. Eğer asıl amaçları Türkiye'nin uluslararası bir liderlik kazanmasını engellemekse, şu unutulmasın: Yüce Tanrı, dünya yönetimini "iyiler"in yapmasını istemektedir. Yoksa çıkarlarını adalet yapmış olanların değil. Dünyayı ve ülkeleri yönetme hakkı, adalete teslim olanlarındır. Çıkarlarına teslim olanların yönetme hakkı yoktur. Çıkarlarına teslim olmaktan kurtulamayanlar dünyayı yönetmekten vazgeçmelidir. Vazgeçmeyenler, Tanrı katında ve adalet isteyen insanlık huzurunda suçludur. Bu suçlular da Tanrı'nın tokadıyla karşı karşıya olduklarını bilmelidirler.

Not 5: Dünyayı yönetmek isteyen bir ülke, adaletli olmak ve çıkarlarını adaletin altında tutmak zorundadır. Amerika Birleşik Devletleri ise, kendi çıkarlarını adaletin üstünde tuttuğu ve başta Irak ve Afganistan olmak üzere birçok ülkede yıkım ve bozgunculuk yaptığı için dünyayı yönetme hakkı kalmamıştır. ABD bu haksızlığını daha fazla sürdürmemelidir.

Not 6: Kendi çıkarlarına uymadığı için Türkiye'nin meşru yönetimini yıkmaya çalışan ABD yönetimine tavsiye: Bu gayrimeşru işten uzaklaşınız. Dünya, sizin çıkarlarınız etrafında dönmek zorunda değildir. Ama siz, adaletin etrafında dönmeye mecbursunuz. Bu mecburiyeti Tanrı koymuştur. Tanrı'ya itaat etmezseniz, O da sizin devletinizi yıkar.

Duamız: Gönderdiği elçi ve kitaplarla evrenin ve içindekilerinin tek sahibi olduğunu bildirmiş olan Allah'ımız! Zulüm ve kötülüklerinden vazgeçmeyen devletlerin servetini yok et. Ülkelerini yıkıma uğrat. Cezalarını ver. Onları durdurmazsan, kötülüklerine devam ederler. Duamızı kabul et.

Not 7: Osman Kavala'nın cezası nedir?

Eğer bu şahıs, meşru hükûmeti yıkmak için milleti ayaklandırma çalışmasında bulunmuşsa, bozgunculuk yapmışsa, onun cezası idam veya ülkeden sürülmektir. Fakat ülkeden sürüldüğünde Türkiye aleyhinde çalışmaya devam etme ihtimali büyükse, ya idam edilir, ya da ebedi hapis cezası verilir.

Not 8: Türkiyeli siyasi muhaliflerin dikkatine! "Yurtta sulh cihanda sulh" sözü eskimiştir. Yeni söz şudur: Devletlerde adalet olmadan dünyada barış olmaz.

Not 9: Bu bildiri uluslararası diplomatik platformda paylaşılmıştır.

Bildirimiz, 25 Ekim 2021 tarihinde Avrupa saatiyle 21,42'de yayına girmiş ve Büyükelçiliklere ulaştırılmıştır.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Tanrı tektir. İsa, Musa ve Muhammed tekTanrı'nın elçisidir.

 

Zaman: Yeni Ç'ın yirmibiri, Ekim'in son haftası.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

(Muranist: Modern Kur'anlı)

                        *   *   *