Samstag, 29. November 2008

KURANiST HABER'DEN HABERLER

KURANiST HABER'DEN HABERLER

Yazarimiz Hüseyin Avdic, "yoga'nin haram
edilmesi"ni degerlendirdi:

Müslüman Edin Yoga'yi

Haram edeceginize, Müslüman edin yoga'yi.
Faydaliya sahip cikmak, medeniyetin geregi.

Berlin, 24 Kasim 2008.
***
Faydaliya Yasak Koyan

Medenîdir Islâmiyet; faydaliyi alir, zararliyi atar.
Faydaliya yasak koyanlar da, insanî medeniyetten cikar.

Berlin, 24 Kasim 2008.
***
Dünya Reddedilmez

Faydali bir spordur yoga, yasaklanmasi gerekmez.
Dinin önüne gecirilmeyen bir dünya, reddedilmez.

Berlin, 24 Kasim 2008.
***

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Kasim'in ücüncü haftasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Ictihad.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Sonntag, 23. November 2008

İ Ş G A L N A M E/S I R A İ R A N' D A

(Bu bildiri, 2005 Aralik'inda yayinlandi.)

I $ G A L N A M E

düzen veren ALLAHin adiyla

"Israil haritadan silinmelidir" sözleriyle
2005'e damgasini vuran Iran Cumhurbaskani
Mahmud Ahmedinecad, bu sözleriyle Amerika'
ya da meydan okumus oldu. Tabii bu sözler
yabana gitmez, "Padisah'in kulagi"na gider.
Bu sözleri duyan Padisah ise: "Sen kim
oluyorsun, ey haddini bilmez! Bekle, ben
sana haddini bildiririm" der.

Padisahligin da bir yasasi vardir. Bu yasaya
göre:

1-Padisaha kafa tutanin kafasi kirilir.
2-Padisahlik, ortaklik kabul etmez.
3-Padisah kendini tek egemen bilir.
Egemenligine göz dikenlere göz actirmaz.
4-.....

Iran Cumhurbaskani'nin, dünyanin bir
Padisahi yokmus gibi veya ona meydan
okurcasina hareket etmesi, büyük bir
hatadir. Padisahi bulunan bir dünyada
bu hatayi i$leyenler, elbette
cezasiz kalmazlar...

$imdi, Iran'i bekleyen bir "ceza" var.
Bu ceza ise, Iran'in vurulmasi ve
i$gal edilmesidir.

Iran bu cezadan nasil kurtulabilir?

Iran'in bu cezadan kurtulabilmesi icin
Iran Cumhurbaskani'nin, sözlerini geri
almasi ve nükleer enerji sevdasindan
vazgectigini ilân etmesi gerekir. Bu
ilâni yapmadigi takdirde gereken sürec
i$letilecektir.

Cünkü Iran Cumhurbaskani'nin Israil hakkin-
da sarfettigi sözler, duymazdan gelinecek
sözler degildir ve nükleer enerji ve silah
konusunda da Amerika'ya rest cekmesi,
cevapsiz birakilamaz. Cünkü bu sözlerle
Ahmedinecad $unlari demektedir:

1- Ben, dünya Padisahi olan Amerika'yi
tanimiyorum, Amerika da kim oluyormus!

2- Nükleer silahlara sahip oldugum gün,
Israil'in i$i bitmistir.

3- Ortadogu'nun lideri benim. Bu bölgede
demokratiklesmeye izin veremem. Burayi
ben ancak kendi bildigime göre düzenlerim.

Güven vermek $öyle dursun tamamen güvensiz-
lik fi$kiran bu sözler, yanliz dünya Padi-
sahi icin degil, insanlik icin de büyük bir
tehdittir. Iran Cumhurbaskani'na dü$en ise,
güven verici olmak ve adaletli ve itaatli
davranmaktir. Ahmedinecad ise tam bunlarin
ziddini yapmis bulunmakta ve bu halinden de
vazgecmeye niyetli görünmüyor.

"Islâmli bir ülkenin Müslüman bir lideri,
Hiristiyan bir Padisaha itaat etmeye
mecbur mudur"?

Eger Hiristiyan bir Padisah veya Kral, bir
ülkeyi zorla hiristiyanlastirmaya kalkarsa,
Müslüman bir lider o Padisaha itaat etmeye
mecbur olmaz. Fakat dünyanin düzenini ilgi-
lendiren bir konuda Padisahin emrine uymak
gerekir. Padisah ne diyor?: "Sen henüz 18
yasini doldurmadin ve ayni zamanda cok teh-
likelisin. Bu yüzden sana nükleer silah izni
veremem". Bu emre itaat etmek zorunludur.
Ancak Padisahi devirebilecek güce sahip olan
biri bu emre itaat etmez. Iran bu güce sahip
olmadigina göre, itaatten baska secenegi
yoktur. Bu secenegi kabul etmezse, vurulmaya
razi olmu$ demektir.

Nükleer silahlara sahip olmak isteyen bir
lider ve ülke önce rü$dünü isbatlamali ve
güven verici olmalidir. "Israil haritadan
silinmelidir" diyen bir lidere ise elbette
nükleer silah izni verilemez. Bu yüzden
Iran'a nükleer enerji izninin verilmesi de
mümkün degildir. Iran lideri $imdi bu hakki
da kaybetmis bulunuyor.

Iran lideri, Israil hakkinda: "Israil'in
Filistin topraklarini i$gali, kangrenlesmis
bir uzuvdur. Bu uzvun hemen kesilip atilmasi
gerekir" deseydi, adaletli bir söz etmis
olurdu. Fakat: "Israil haritadan silinmelidir"
dediginiz zaman, adaletsizlige düsüyorsunuz.
Birincisinde i$galin sona erdirilmesi, ikin-
cisinde ise bütün Israil halkinin yok edilmesi
isteniyor. Israil'den istenecek $ey, I$galin
sona erdirilmesidir. Bu nüanslara dikkat etme-
yen ve tahriklere kapilip tehlikeli sözler
sarfeden bir lider, liderligini kaybeder.

Mehdi Hazretleri'nin, Ortadogu'nun
demokratiklestirilmesi hakkinda kesin
emri var. Cünkü bu bölgenin güzel gelecegi,
onun demokratiklesmesindedir. Iran da bu
yeni düzenlemenin disinda kalamaz. Hem bu
bölgeye liderlik etmede Türkiye Iran'
dan daha ehildir. Amerika da, Türkiye'nin
Ortadogu'ya liderligini daha uygun
görmektedir. Iran'in nükleer silahlara
sahip olmasi ise yanliz Israil'in
güvenligini degil, Ortadogu'nun
demokratiklestirilmesi hedefini de
baltalar ve Türkiye'nin liderlik hakkini
da gasbeder. Bu yüzden Iran'a nükleer
enerji ve silahlanma izni verilemez
ve verilmeyecektir.

"Her ülke nükleer silahlara sahip olmali
midir"?

18 yasindan kücüklere, delilere, sapiklara
ve tehlikelilere silah ruhsati verilemeye-
cegi gibi, bu durumda olan ülkelere de
nükleer silah izni verilemez. Rusya, Cin,
Israil ve K.Kore'nin nükleer silahlara
sahip bulunuyor olmasi ise, Amerika'nin
dünya padisahligindan öncesine ait oldugu
icin ve (Israil haric) herhangi bir ülkeyi
tehdit edici bir hareketleri görülmedigin-
den ve Amerika'nin kontrolünde olduklarin-
dan onlarin silahlarina dokunulmayabilinir.
Fakat Iran lideri gibi hareket edecek olur-
larsa, onlara da bir yasaklama getirmeyi
düsünmek mümkündür.

"Müslüman ülkeler nükleer silaha sahip
olamaz" diye bir kaide yoktur. Pakistan'in
da nükleer silahi vardir. Mesele, "güvenilir"
olup olmama meselesidir. Iran bu konuda
güven vermiyor. Tam aksini yapiyor. Totali-
ter bir rejime sahip olmasi da onun nükleer
silaha sahip olma hakkini engelliyor. Bu
durumda Iran, demokratiklesmedigi müddetce
ve cevresine "güvenilir" oldugunu isbatlama-
dikca nükleer silahlara sahip olamayacaktir.
Gereken sartlara haiz olmadigi halde o silah-
lari israrla elde etmeye calisirsa veya bu
arzusundan vazgecmezse, Iran vurulmaktan
kurtulamayacaktir.

"Iran ne zaman vurulacaktir"?

Iran lideri Necad, nükleer konusunda "geri
adim" atmayacagini bildirmis bulunmaktadir.
Bu durum da, "Iran'in vurulmasi gerektigini"
gösteriyor. 2006'nin ilk cegregi veya yarisi
da, "Iran'in vuruldugu yil" ve vakit olacaktir.

(Not: Buradaki öngörümüz gerceklesmedi. Fakat
bu öngörü, 2009'un Mart sonuna kadar gercekle-
secektir. Irak'ta i$lerin iyi gitmemesi, Iran'in
zamaninda vurulmasini engelledi. Iran'a verilmis
olan mühlet coktan dolmus durumdadir. Cok yakinda
Iran'in vurulus filmini hep birlikte seyretmek
zorunda kalacagiz. Not tarihi: 23 Kasim 2008)

"Iran nasil vurulacaktir"?

Iran son kez nükleer tesislerini kapatmaya
ve onlari yok etmeye dâvet edilir. Bu dâvete
olumlu cevap vermezse, Israil Iran'i vurur.
Iran'in bu vurusa "sert cevap" vermesini
önlemek icin de, Amerika Iran'i i$gal eder.
Bu i$galde NATO, BM ve Avrupa Birligi de
Amerika'ya destek vermek zorunda kalacaklar-
dir. Türkiye ise bu destegin önünde duramaya-
cak ve o da Cezalandirici'nin yaninda yer
alacaktir. Eger Iran vurulursa, bu vurus,
"Iran Müslüman bir ülke oldugu icin" degil,
"suc i$ledigi icin" olacaktir.

"Amerika Iran'i i$gal edebilir mi"?

Ahmedinecad: "Amerika Irak'ta bataga
saplandi. Bana hic bir halt edemez"
$eklinde bir kuruntuya kapilmamalidir.
Amerika'nin Irak'tan asker cekmeye ba$lamasi,
Iran'in i$galinin ba$langici olacaktir. Iran'i
i$gal etmek, Ahmedinecad'in zannettigi gibi
hic de zor degildir. Kolayligi $urada:
Amerika Iran'in ba$kentini veya baska
önemli büyük bir $ehrini ele gecirir.
Bütün devlet erkanini da esir alir.
Böylece bütün Iran i$gal edilmi$ olur.
Bu i$galde Rusya ve Cin, Iran'in arkasinda
durmayacaklardir. Amerika onlari uzaydan
kontrol altinda tutabilecektir. Zaten Rusya
ve Cin, nükleer konusunda ABD'nin hakli
oldugunu bilmekte ve kabul etmektedirler
veya edeceklerdir. Ahmedinecad'in onlara
güvenip Dünya Padi$ahi'na ba$ kaldirmasi
büyük bir hata olacaktir.

"Rusya ve Cin kimin yaninda olacaklardir"?

Rusya ve Cin'in, Iran'in arkasinda olmalari
demek, Ortadogu'nun demokratikle$mesine engel
olmak demektir. Ortadogu'nun demokratikle$me-
sine engel olunmasi halinde neler olacagini
El-Kaide New York'ta isbatlamis bulunuyor.
Cünkü El-Kaide'nin Rusya, Cin ve Hindistan'la
da bir hesabi bulunuyor. Sonucta, Ortadogu'nun
demokratikle$mesine engel olmak demek, teröre
destek vermek demektir. Rusya, Cin ve Hindistan,
bu destekcilige razi olmayacaklari icin de, Iran'
a arka cikmayacaklardir. Bunun icin Rusya ve Cin,
Iran yüzünden Amerika'yla bozu$mayacaklardir.

"Amerika, Türkiye'yi de i$gal edecek midir"?

Türkiye, Amerika'nin yaninda oldugu, yani
onun kar$isina dikilmedigi müddetce i$gal
edilmez. Fakat gelecekte Türkiye'nin
Ahmedinecad gibi radikal bir yöneticisi
i$basina gelirse, Türkiye de i$galden
kurtulamayacaktir. (Gelecekte Istanbul
Türkiye'nin ba$$ehri olacak ve Ba$$ehrin i$gali,
Türkiye'nin i$gali sayilacaktir). $imdilik AKP
ve Erdogan Hükümeti Türkiye icin büyük bir
avantajdir. Ne yazik ki yakin gelecekte AKP'nin
yerine gececek olan iktidarlar Türkiye'nin
i$galine sebep olacaklardir. Ahmedinecad gibi
yöneticiler; milliyetciler veya halkcilar'in
icinden cikabilecektir. In$aAllah Türk halki
öyle yöneticilerin iktidara gelmesine firsat
vermez.

"Müslümanlar ve Islâmli ülkeler, Israil-Filistin
sorununa nasil yaklasmali"?

Ahmedinecad'in: "Israil Ortadogu'dan Avrupa veya
Amerika'ya sürülmelidir" $eklindeki sözleri
tutarli degildir. Cünkü Israil halki, Ortadogu
topraklarini "Kutsal Mekân" saydiklari icin
orada yerlesmis bulunuyorlar. Eger Avrupa
irkcilarindan zarar görmeselerdi belki Ortadogu'
yu mekân tutmayacaklardi. Bu saatten sonra ise
ba$ka yerlere göcmeleri mümkün degildir. Bu hal-
leriyle Israilliler Ortadogu'da âdeta Müslümanla-
ra siginmis durumdadirlar. Müslümanlara dü$en ise,
"koruyucu" olmaktir. Gerci Israil'in Filistin
topraklarini i$gal ettigi BM'ce tasdik edilmistir.
Fakat, bu i$gal hatasinin, bari$ci yollarla
düzeltilmesi gerekiyor. Zaten Filistinli
örgütlerin saldirilari olmasa, Israil'in
de $iddete dönük cevaplari belki olmaz ve
olmayacaktir.

Ortadogu'da bari$in saglanabilmesi icin,
Israil'e de, gecmiste yapilan hatalari
düzeltmek dü$üyor. Israil'in Müslümanlarca
"kutsal" sayilan Kudüs'ten ve Bati $eria'dan
da cikmasi ILimli Müslümanlari cok sevindirir;
radikal Müslümanlarin ve Filistinli örgütlerin
de büyük ölcüde öfkesini kirar. Israil, üzerine
dü$en görevi yapmalidir. Müslümanlar ise;
Allah'in Dini'ni Filistin'e feda edecek
hareketlere giri$memelidir. Cünkü Filistin,
Allah'in Dini'ne fedâ edilebilir. Fakat
Allah'in Dini, Filistin'e fedâ edilemez.
Müslümanlar bu ölcüyü bilmek ve korumak
zorundadirlar.

"Iran ne yapmalidir"?

"Ben Padi$ah tanimam" mantigi, globalle$mi$
bir cagda gecersizdir. Bunun icin Iran'in,
radikal söylemleri birakip, Ortadogu'nun
demokratikle$tirilmesi hareketinin önünde
durmaktan, yani ona engel olmaktan vazgecmeli
ve bu harekete yardimci olmalidir. Bunun icin
de Iran demokratikle$meye yönelmelidir.
Demokratikle$inceye kadar da nükleer
konulardan uzak durmalidir.

Ortadogu'nun kurtulu$u, onun demokratikle$-
mesindedir. Bu yüzden Iran da demokratikle$mek
zorundadir. Fakat bugün Iran tam demokrasinin
ziddinda bulunuyor ve nükleer tehdit kiliciyla
da onun kar$isinda duruyor. Bu zid tarafta duru$
ve bulunu$, gayrime$ru bir durumdur. Cünkü Iran'
daki teokratik ve totaliter rejimi, Iran halkinin
ancak yüzde otuz ilâ yüzde kirki sahip cikmaktadir.
Halkin yüzde altmi$-yetmi$i ise bu rejimden memnun
degildir. Bu durum, Islâmiyet'e de uygun degildir.
Cünkü dinde zorlama yoktur ve cogunlugun kabul
ettigi ki$i veya grup yönetici olur. O halde Iran
demokratikle$mek zorundadir ve kadinlarin ba$ini
zorla örtmek uygulamasina da son verilmelidir.
Dindar kadinlar zaten örtünürler. Fakat dindar
olmayan kadinlarin ba$ini zorla örtmek haksiz-
liktir, gayri demokratiktir ve dine de uygun
degildir.

(Türkiye üniversitelerinde de ba$örtülü kiz
ögrencilerin ba$ini zorla acma uygulamasi da
son bulmali veya buldurulmalidir. Demokrasinin
ve gercek laikligin geregi de budur. Amerika da,
Türkiye'de "Fransiz Laikligi"ne izin veremez.
Türkiye'de ancak "Amerikan Laikligi" gecerli
olabilir. Cünkü dünya imparatoru, Fransa degil,
Amerika'dir. Dünya imparatoru kimse, dünya
ülkelerinde onun laikligi gecerlidir.
Türkiye'de Fransiz laikligi ne ariyor)?

A.Necad kendi gurur ve inadini, Iran halkinin
mutluluguna feda etmelidir. Iran halkini mutlu
edecek tek neden ve arac, nükleer silah ve enerji
degildir. Meselâ, Iran'i bir hedef tahtasi yapma-
mak ve sava$ alanina cevirmemek, Iran halkini daha
cok mutlu eder. Eger "Iran halkinin gurur ve onuru
ne olacak" denirse; Iran halkinin yüzde altmistan
fazlasi A.Necad'i desteklemeyecektir ve destekle-
yemez. Demek burada sadece A.Necad'in gururu söz
konusudur. Bu gurur da, Iran halkinin mutluluguna
feda edilmek zorundadir.

"Türkiye ne yapmali"?

Türkiye Amerika'nin kar$isinda duramaz.
Iran'in yaninda da olamaz. Eger Türkiye
Ortadogu'ya liderlik etmek istiyorsa, Iran'in
kar$isinda olacaktir. Zaten Ahmedinecad'in sert
radikal söylemleri kar$isinda -zannimizca-
Türkiye yerini coktan belirlemi$ durumdadir.
Cünkü Türkiye, dünya politikasinda egri adim
atan Müslüman liderlerin yaninda degil, ancak
dogru adim atan Müslüman liderlerin yaninda
olabilir. Dünya politikasinda egri adim atan
Müslümanlara Allah da yardim etmez. Egri adim
nedir? Egri adim, demokrasiye engel olmak ve
dinci radikalizme arka cikmaktir. Allah ise,
a$iriliklardan arinmi$ligi ve "orta yol"da
olmayi-gitmeyi önerir.

Erdogan Hükûmeti tabiiki bütün bu gercekleri
arkasina atip, "ben Islâmli bir ülkenin kar$isinda
durmam ve onunla sava$mam ve ona saldirilmasina
yardim etmem" de diyebilir ve iktidardan
cekilebilir. Bu durumda milliyetciler veya
halkcilar iktidari devralir. Milliyetciler icin
Iran'a kar$i sava$mak bir sorun yaratmaz. Cünkü
onlar icin önce kendi milletlerinin zarar görmemesi
önemlidir. Halkcilar icin de fazla bir sorun olmaz.
Cünkü onlar da, Iran'in hem rejiminden hem de
nükleer kuvvete sahip olacak olmalarindan rahatsiz-
dirlar. Bunun icin Iran'in maglûbiyetine pek üzül-
mezler. Fakat muhalefetteyken söylemleri bunlarin
ziddi olabilir.

Ama Erdogan Hükûmeti kendini önce ABD
yerine koyup bu meseleye öyle bakabilirse,
ABD'nin hakli oldugunu görecek ve gereken
uyumu gösterecektir. Aksi halde kaybetmekten
ba$ka bir$ey eline gecmeyecektir. Türkiye'nin
bu carpismada "tarafsiz" kalmak istemesi
halinde ise, "tarafsiz olan, bertaraf olur"
hükmünce, Türkiye bundan sonra o bölgede
belki bütün etkisini kaybedecek ve hice
sayilacaktir.

(Türkiye kendini Amerika yerine koyarken
meselâ $öyle dü$ünebilir: "Türkiye bir
Imparatorluk olsaydi ne yapardi? Acaba Iran'a,
'al sana nükleer silah, git Israil'i vur!' mu
derdi, yoksa 'sen oturdugun yerde otur! Bu
sorunu cözmek benim meselem. Ben ne diyorsam
onu yap. Sana nükleer izni veremem!' mi derdi?
Acaba üzerinde Yahudi Lobisi'nin büyük etkisi
oldugu halde Israil'e: 'I$gal ettigin topraklari
derhal terket. Yoksa seni vururum!' diyebilir
miydi? Israillileri bütün dünyanin gözü
önünde Avrupa'ya sürebilir miydi?")

"Müslümanlar ne yapmalidir"?

A.Necad'in nükleer enerjiye sahip olmak
istemesi, masum bir hak olarak görülemez.
Cünkü bu arzunun altinda büyük belâlar
yatmaktadir. Bunun icin Müslümanlar,
A.Necad'in mazlum pozundaki radikal
söylemlerine kapilmayacak ve onun ardindan
gitmeyeceklerdir. Iran lideri, Müslümanlari
dogruluga ve kurtulu$a götürebilecek bir adam
olmaktan cok uzaktir. Cünkü o, Allah'in
Mehdisi degildir.

"Amerika ne yapmalidir"?

Dünya ülkeleri, Amerika'yi "Dünya Liderligi"ne
secmis degillerdir. Fakat onun sahip oldugu bilgi,
güc, zeka ve zenginlik; hem zaman ve Yeni Cag'in
$artlari, bugün ABD'yi "imparatorluk koltugu"na
oturtmu$ bulunuyor. Bu büyük koltuk ve tahtta
hükmetme mevkiinde bulunan ABD, sorumluluklarini
bilmek ve imparatorlugun gereklerini yerine
getirmek zorundadir. ABD'nin sorumluluklari ise:
Yeryüzüne Hakkin ve Adalet'in yerlestirilmesine
yardimci olmak ve dünyayi güzel bir düzene sokmak
ve diktatörlükleri ortadan kaldirip demokrasiyi
kurmaktir. Amerika bu sorumluluklarini yerine
getirmedigi takdirde ise, Dünya Liderligi'ni
kaybedecektir. Öyle umuyoruz ki, ABD bu kayba
riza göstermeyecektir ve göstermez.

"Sonuc ne olacaktir"?

Iran lideri son bir defa daha haketmedigi
nükleer silah ve enerji üretiminden vaz gecmeye
dâvet edilecek. Fakat Ahmedi Necad bu dâveti
reddedecek, kabul etmeyecek. Dünya Imparatoru da
üzerine dü$en görevi yerine getirecek ve
Iran'i vuracaktir. Etrafa saldirmamasi icin
de i$gal edilecektir. Ve bu i$gal, Iran
demokratikle$inceye kadar sürecektir. Padi$aha
itaat etmezler ve demokrasiye yönelmezlerse,
Necad'in ve Esad'in sonunun, Saddam'in sonu
gibi aci olacagini görebiliriz...

Sizin anlayacaginiz, Iran ve Suriye her
yandan sarilmi$ durumdadir. A.Necad'in gururu
ve "ben her$eyden vazgecerim, ama nükleerden
asla vazgecmem" diyen nükleer inadi, Iran'in
ba$ini yiyecektir!

Bakalim, Iran lideri bu kaderinin önüne
gecebilecek midir?

(Bizce gecebilir ve kendisi icin ikinci
bir kader yaratabilir. Zira Allah bazi $eyleri
yazar, bazi $eyleri de bozar. "Insanlarin kaderi
illâ böyle olacaktir" diye bir zorlamada bulunmaz.
Cünkü insanlar istedigini secmekte hürdür
ve neyi secerlerse, Allah onu yaratir. O,
insanlarin neyi sececegini önceden bilir.
Fakat bu bilme, insanin secimine engel
degildir).

Bize de, insanligin ve inanclilarin mutlu
gelecegi icin (Iran liderinin sececegi)
bu aci kadere katlanmaktan ba$ka care
kalmayacaktir.

Söz $imdi Iran lideri Sayin Ahmedinecad'da.
Bakalim o ne diyecek, ne yapacak?..
Sava$i mi sececek, bari$i mi sececek?
Görecegiz...

ALLAH DIKTATÖRLERE DOGRU YOLU GÖSTERSIN!

Zaman: Yeni Cag'in be$i, Aralik ayi sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Yol gösterme.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Ö T A N A Z i N A M E 2

(Bu bildiriyi, Italyan Hükümeti, Papa Hazretleri ve Türk Diyaneti
dikkatlice okumalidir.)

ÖTANAZiNAME 2

insanlik icin zorluk degil, kolaylik dileyen ALLAHin adiyla

Italya'da, 16 yildan beri bitkisel ya$amda bulunan bir kadinin,
bu ya$antisina, ailesi tarafindan son verilmesi istegine Papa'nin
karsi cikmakta oldugunu gazetelerden ögrendik.

Burada sormak istiyoruz ve sorulmalidir: "Papa Hazretleri bu
ölüme hangi ölcülerle karsi cikmaktadir?"

Evet, "insan hayati kutsaldir". Fakat bu kutsalligin ölcüsü nedir,
ne olmalidir? Bunun bir ölcüsü olmazsa ve bilinmezse, pek cok
yanlislara düser, bir kisinin hayatini koruyalim derken baskala-
rinin hayatini mahvedebiliriz. Bu da, dinin kabul etmeyecegi bir
durum ortaya cikarir.

Demek, insan hayatini korumada elimizde saglam bir ölcünün
bulunmasi sarttir.

Bu ölcü nedir, ne olmalidir?

Insan hayatini korumada ve ona yön vermede "din", esas ölcü-
dür, fakat tek ölcü degildir. Cünkü dünya hayati, yalniz Ilâhî Ya-
salar üzerinde degil, bu yasa ile birlikte "Yaratilis"in ve "Yaratil-
mislar"in yasalariyla ayakta durur. Bu yasalardan biri cekilip
alindiginda dünya hayati ayakta duramaz, devrilir. Bu devrilmeye
meydan vermemek icin o üc yasanin birbirleriyle uyusturulmasina
ve korunmasina ve baris icinde tutulmasina gerek vardir.

Yaratan'in yasasi olan "Ilâhî Yasa"nin sözcüsü "din"dir. "Yaratilis
Yasasi"nin sözcüsü "bilim"dir. "Yaratilmislarin Yasasi"nin sözcüsü
de "akil"dir ve onun kurumsal hali olan devlet'tir.

Bu yasalardan birisi dislandiginda hayatiniza saglam bir ölcü ka-
zandiramazsiniz. Cürük ölcüler ise, insan hayatini cikmaza sokar,
zehirler ve yasanmaz hale getirir.

Demek hayatimiza yön vermede ve sorunlarimizi cözmede bu üc
yasanin sözünü ve sözcülerini dinlemek zorundayiz.

Simdi kendi aktuel sorunumuza dönüp, onu cözmeye calisalim.
Ve soralim: Insan hayatini korumada "birinci yasa"nin sözcüsü
olan "din" ne diyor?

Dogru dinlerin ve onlarin sonuncusu olan Islâmiyet'in söyledigi
$udur: Haksiz yere insan hayatina kastedmeyin. Yani dogru
dinler insan hayatinin korunmasina sartli ve ölcülü bir destek
vermistir. Buna göre bir insan haksiz yere öldürülemez. Fakat
haksiz yere öldürmede bulunmus bir katilin devlet eliyle öldürül-
mesine, yani idamina izin vermistir. Ayrica savastaki ve saldiri
karsisindaki kendini korumadaki öldürmeler de me$rudur. Bu,
Islâmiyette böyledir. Herhalde Hazret-i Isa'nin dini de buna karsi
cikamaz.

Sonuc?: Hakli öldürmeler haram degildir!

Simdi "ikinci yasa"nin sözcüsü olan "bilim"i dinleyelim. Bitkisel
ya$amdaki bu hasta icin bilim ne diyor?

Eger tip bilimi: "Bu hasta kurtarilamaz" diyorsa, onu dinlemek
gerekir.

Simdi de, "ücüncü yasa"nin sözcüsü olan "akl"i ve akillarin din
ve bilimden yararlanarak meydana getirdikleri "devlet yasasi"ni
dinleyelim.

Devletin yasasi da herhalde din ve bilim adamlarinin o konudaki
görüslerini nazara alarak gerekli yasasini yapmis ve cikarmistir.
Eger devlet de: "Eger bu hastanin tip bilimince kurtarilmasi müm-
kün degilse, hasta ailesi de istedigi takdirde, hastasina ötanazi
yaptirabilir" derse, mesele kalmaz.

Bu durumda hasta yakinlari ne yapacaktir?

Ya din, bilim ve devletin onay verdigi yetkiyi kullanacaktir, ya da
hasta kendiliginden ölene kadar bu duruma katlanacaktir.

Yalniz bu durum ve katlanmada bir sorun var. Eger hasta ailesi
zenginse, bir bakici bulup hastasini baktirabilir ve hastane ve ilac
masraflarini karsilayabilir.

Fakir bir aile ise -eger devlet destegi alamazsa-, hastasinin mas-
raflarini karsilayamaz. Bu durumdaki bir ailenin ötanazi istemekten
baska bir caresi kalmaz. Bu halde olan aileye devlet ya yardim
edecektir, ya da ötanazi istegini kabul edecektir.

Zengin bir aile de, eger tip biliminden "hastaniz kurtarilamaz" hük-
münü almissa, bo$ bir bekleyis icine girmeyerek hastasina ötanazi
talep edebilir.

Eger tip bilimi: "Bu bitkisel ya$am hastasi kurtarilamaz" teshisini
koymussa, hasta ailesi de caresiz olarak ötanazi istiyorsa, dinin
buna karsi koyacak bir hali kalmaz. Cünkü din, haksiz öldürme-
lere karsidir. Kurtarilmasi mümkün olmayan bir bitkisel ya$am
hastasina ötanazi istemek ise, "hakli öldürme"dir.

Bu hakli öldürmeye kendi keyfimizce bir yasak koyamayiz. Cünkü
Allah Kur'an diliyle der: "Allah âlemlere zulüm istemez", "Allah
size kolaylik diler, zorluk dilemez". Herhalde Hiristiyanlar kalkip
bunun ziddini, yani "Tanri âlemlere zulüm ister", "Tanri size zor-
luk diler, kolaylik dilemez" diyemez.

Yani Allah bu sözleriyle: "Kurtarilmasi mümkün olmayan bir hasta
icin hayatinizi cehenneme cevirmeyin. Ben sizden böyle birsey
talep etmiyorum. Bilim ve aklin geregi neyse onu yapin" demekte-
dir.

Bilim ve aklin geregini dinlemeyen bir din ise, "dogru din" olmaktan
cikar. Dinlerinin "dogru din" olarak kalmasini isteyenler, bilim ve
aklin din ile uyusan verilerini kabul etmek zorundadirlar.

Dikkat edelim: Siz burada sihhatli ve masum bir insanin degil,
kurtarilmasi mümkün olmayan bir bitkisel ya$am hastasinin
hayatina son vereceksiniz. Cünkü buradaki hasta; insanî hayat
mertebesinde degil, hayvanî hayat mertebesinde de degil, "bit-
kisel hayat mertebesinde"dir ve insanî hayat mertebesine dön-
mesi de mümkün degildir. Eger bu durumdaki hastalarin yüzde
elliden fazlasi cok uzun yillar sonra uyaniyor ve $uur kazaniyorsa,
ancak bu sartla o hastanin korunmasina bakilabilir. Aksi halde
koruma, bo$ bir bekleyis olacaktir. Tabii bu bekleyis de size
tonla masraf cikaracaktir. Bu masrafi karsilamaya razi olanlar,
istedikleri kadar bekleyebilirler. Ama beklemek istemeyenlere
engel olunmamalidir. Cünkü "Allah size kolaylik diler, zorluk
dilemez".

Sayin Papa Hazretleri ve diger Din Adamlari!

Eger "insan hayati kutsaldir" diyorsaniz -ki diyorsunuz-, o halde
geliniz önce, dünyamizda hergün aclik ve fakirlikten zenginlerin
gözü önünde ölmekte olan onbinlerce insanin hayatini kurtaralim.
Bir bitkisel ya$am hastasini kurtarmak mümkün degildir, ama
acliktan ölmekte olanlari kurtarmak mümkündür. Birinci hastanin
durumu istisna bir olaydir. Ama ikinci hastanin, yani acliktan öl-
mekte olan onbinlerin durumu, kaide cinsinden insanligin cogun-
lugunu ilgilendiren cok daha önemli bir olaydir. Farz emirler du-
rurken sünnetlerle vakit gecirmek, büyük bir hatadir ve dine iha-
nettir!

Öyle ise lütfen, asil kurtarilmasi gerekenleri iyi görelim ve geregini
yapalim. Dini, (bilimsizlik ve akilsizlikla) insan hayatini cehenneme
cevirecek bir vasita haline getirmekten uzaklasalim. Dinin gercek
gercegine yaklasalim. Böylece dogru dini bulmus ve kurtarmis
oluruz. Bu da insanlik hayatini cennete cevirir. Biz de bunun icin
variz ve var olmaliyiz, degil mi?

Not 1: "Kürtaj" konusunda da bilimsel veriler dikkate alinmak
zorundadir.

Not 2: Bu bildiri, Allah'in Mehdisi "Mehmed Nur'an" tarafindan
tasdiklenmistir.

Not 3: Bu Ötanaziname'nin birinci bölümünü,
www.kuranisthaber.blogspot.com isimli sitemizin "oktober"
linkinden bulabilirsiniz. Veya asagidaki linke tiklayarak da
dogrudan dogruya ulasabilirsiniz:
http://kuranisthaber.blogspot.com/2008/10/t-n-z-i-n-m-e.html

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Kasim'in ücüncü haftasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hüküm cikarma ve yol gösterme.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Dienstag, 18. November 2008

EY KUR'ANLI TÜRK MiLLETi! SENiN GÖREViN...

(Bu bildiri, 8 ay önce yayinlandi.)

EY KUR'ANLI TÜRK MILLETI! SENIN GÖREVIN...

zalimlerin düsmani olan ALLAHin adiyla

"AKP'nin kapatilma dâvâsi" karsisinda saskin degil, öfkeliyiz.
Bu öfkemiz de, dâvânin sonucuna göre ya sönecek ya da
patlayacaktir!

Evet, bu dâvâ, halkin öfkesini patlatacak bir dâvâdir. Cünkü:
AKP, halkin actigi ve yine halk cogunlugunun iktidara getirdigi
bir partidir. Yani "millî egemenligin" partisidir AKP. Yani Cum-
huriyet'in cumhuru olan Türk Milleti'nin siyasal sözcüsüdür AKP.
Bu sözcülügüyle AKP, cumhuriyet ile esit bir deger kazandigindan,
onun kapatilmasi demek, "Türkiye Cumhuriyeti'nin kapatilmasi"
demek olacaktir. Bu kapatilma ise kabul edilemez!

Fakat ne yazik ki, kendi ideolojilerini Cumhuriyet ve Demokrasi'
nin üzerine cikaranlar, hukuku kullanarak Türkiye Cumhuriyeti'ni
kapatmak istemektedirler.

Türkiye Cumhuriyeti'ni kimler kapatmak istemektedir?

"Kapatma Dâvâsi"nin iceriginden anlasilmaktadir ki; bu dâvânin
arkasinda, laikci komünist ve fasistler, din ve dindarlik ve millet ve
cumhuriyet düsmanlari bulunmaktadir. Bu ceteci cumhuriyet düs-
manlari, laikligi de keyiflerince yorumlayarak, cumhuriyetin siyasal
temsilcisi AKP'nin özgürlükcü fiil ve hareketlerini suclu cikarmaya
ve hukuk âletiyle de onu mahkûm etmeye calismaktadirlar. Bu
mahkûmiyetin gerceklesmesi ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin
esareti demektir.

Fakat bu esaret gerceklesmemelidir. Eger, Türkiye Cumhuriyeti'nin
esareti ve yok edilmesi demek olan AKP'nin kapatilmasi gercekle-
sirse; bu gerceklesme, Demokratist Gücler'e Türkiye'de bir ihtilâl
yapma mesruiyeti kazandirir. Eger bu mesruiyet kullanilacak olursa,
Türkiye'nin dinsel bir rejimin eline gecmesinin ve Güneydogu'daki
Kürtler'in de özerklik kazanmalarinin önü acilmis olacaktir. Amerika
da -Irak'ta oldugu gibi- "belki bir basari kazanirim" umuduyla böyle
bir demokratik ihtilâle arka cikmaktan geri kalmayacaktir.

Cünkü: Eger AKP kapatilirsa, Türk Milleti'nin kafasinda $öyle bir
yargi olusacaktir: "Madem Türkiye'de bizim irademiz durmadan
darbeleniyor, demokrasi bir i$e yaramiyor; bu halde geri kalan iki
$iktan diktatörlük yerine -eger daha iyi olacaksa- nicin dine dayali
bir rejim istemeyelim? Zaten biz de Kur'anli bir millet degil miyiz!
Demokrasinin katledildigi bir ülkede ya$asin dinsel rejim! Ya$asin
ihtilâl!"

Yani, iradesinin darbelendigini gören halk: "AKP kapatilirsa bir
yenisini daha acariz, yolumuza devam ederiz" gibi bir aptallik
stratejisini izlemeyecektir. I$te bunun icin Türkiye'de bir halk
ihtilâlinin dügmesine basmamiz zor olma yacaktir. Bu dügmeye
dokunmamizi istemeyenler, AKP'yi kapatmaktan vaz gecerler.

Ey Kur'anli Türk Milleti!

I$te senin görevin, T.C'nin kapatilmasi demek olan AKP'nin
kapatilmasini önleyerek, ülkenin ve cumhuriyetinin yikilmasina
meydan vermemektir.

Unutma! Siyasal egemenlik, kayitsiz sartsiz Senindir. Öyle ise bu
egemenligini, halk ve cumhuriyet düsmani laikcilere ezdirme. Ülkeni
ve cumhuriyetini bu fasist ve komünist ve ceteci halk ve cumhuriyet
düsmanlarindan koru! AKP'yi Sen actin, Sen kapatirsin. Sen iktidara
getirdin, Sen iktidardan indirirsin; özgürlük ve demokrasi düsmani
laikci zorbalar degil!

Ya$asin Türkiye Cumhuriyeti! Ya$asin Kur'anli Türk Milleti'nin
siyasal egemenligi! Ya$asin demokrat laiklik! Ve ölsün diktatörist
laikcilik!

Not 1: Basörtüsüne özgürlük istemek suc olamaz! Cünkü bugün
AKP'nin yerinde Adalet Partisi veya -CHP ve din düsmani partiler
disinda- baska partiler olsaydi, dindar kesimin oylarini alabilmek
icin hepsi de basörtüsüne özgürlük isteyeceklerdi. Demek, laiklik
ve demokrasi; dinsel ya$antinin kamusal alana girmesine engel
degildir ve olamaz. Avrupa ve Amerika'da da uygulanmakta olan
budur.

Not 2: Ey din, demokrasi, hürriyet, milliyet, cumhuriyet düsmani
laikciler! Bu saatten sonra öfkemizi ister patlatin, ister söndürün;
ikisinde de fayda veya zarar görecek olan sizsiniz. Secim hürriyeti
sizin! Eger demokrasi ve özgürlükleri iptâl icin Türk Ordusu'nu
kullanarak bir darbe yapmaya kalkarsaniz, biz de bütün Avrupa,
Amerika ve Islâm Ordulari'ni ayaklandirir, darbecilerinizi darbeleriz.

Not 3: Bu bildiri, AKP'yi kurtarmak icin degil, Türk Demokrasisi'ni
korumak icin hazirlandi.

Özel Not: Bazi Avrupa ülkelerinde Hz. Muhammed'e yapilmakta
olan hakaretler karsisinda, Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an, Kur'
anlilara diyor ki: "Allah, adaleti emreder. Siz de adaletli olunuz.
Adaletin geregi ise, "misliyle cezalandirma"dir. Yani bir tokata karsi
bir tokat. Bir hakarete karsi bir hakaret. Bu durumda siz de;
hakaretcileri karikatürize edebilirsiniz veya onlari mahkemeye
verebilirsiniz veya onlarin yaptiklarina aldiris etmeyerek gercegi
gösteren güzel yayinlar yapabilirsiniz. Ama din adina yapilacak
terör eylemleri asla kabul edilemez."

"Ey El-Kaide militanlari! Eger Allah'a inaniyorsaniz, Elcisine de
itaat etmelisiniz. Elci'nin bu zamandaki sözcüsü ise, Mehdi'dir.
Allah'in Mehdisi ise, size terörü birakmanizi emreder. Eger
onun emrini dinlemezseniz, Allah'a ve Elcisi'ne isyan etmis
olursunuz. Bu isyanda diretenler ise, Islâm dairesinden cikmis
olurlar. Islâm dairesinde kalmak isterseniz, teröre derhal son
veriniz."

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Mart ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Uyari.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

EY FiLiSTiN HALKI!

(Bu bildiri, 2004 yilinda yayinlandi.)

aciyanAllahinadiyla

EY FILISTIN HALKI!

Sözümüzü dinlemeyen örgüt mensuplariniz, yaptiklari
mücadelelerle belânizi artirmaktan baska bir i$ yap-
miyorlar. Onlarin mücadelesi devam ettigi müddetce
belâniz eksik olmayacak. Dünya devletlerinin düsmani-
nizi kinamasi da bir i$e yaramayacak. Müslümanlar ise
yetersizdir. Onlar da sizi kurtaramaz. Allah'in Mehdi-
si'ni dinlemeyenlerden de hayir cikmaz. Allah'in Meh-
disi'ni dinleyecek olanlar da cok azdir. Amerika, Irak
sorununu cözecektir. Fakat Filistin sorununu cözmeye-
cektir. Sonucta bu sorunu cözmek, Allah'in Mehdisiyle
Mesihine kalacaktir. Onlar da bu cözülmez dügümü zor
kullanarak cözeceklerdir.

Filistinli örgütler eylemlerine devam ettigi müddetce
o vakte kadar ayni acilari tekrar tekrar ya$ayacaksi-
niz. Keske belânizi ciftlestiren o örgütleriniz bir
onbes yil icin bütün eylemlerini dondursalar da biraz
rahat etseniz...

Simdi acinizi aci ile, üzüntünüzü üzüntüyle izliyoruz.
Ama sevineceginiz günler yakindir. Disinizi biraz da-
ha sIkiniz. 2019 yilinda, 1900'lü yillarin eksik kal-
mis savasi yapilacak ve düsmanlariniz Hz. Mesih'in
ordusu tarafindan yok edilecektir. O güne kadar kurtu-
lusunuz olmayacaktir. Simdi Allah, düsmanlariniza müh-
let vermektedir. Eger düsmanlariniz haklarinizi iade
ederlerse, kendilerini kurtarmis olurlar. Eger etmez-
lerse, kaybetmis olacaklardir. Öyleysa biraz daha sab-
rediniz. 2019 yili yakin degil mi?

Dualarimiz sizinle...

Zaman: Yeni Cag'in dördü, Mayis ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru.
Boyut: Muranizm.
YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Sonntag, 16. November 2008

ERMENİ İDDİALARI HAKLI MI? VE ALLAH'IN MEHDİSİ MEHMED NUR'AN'IN HALİFELİK İLÂNI

(Bu bildiri, 2007 yilinda yayinlandi.)

ERMENI IDDIALARI HAKLI MI?

Ermeniler tarafindan yürütülen: "Osmanli'nin son dönemlerin-
de Ermeni irkindan olan Osmanli vatandaslarinin, o günkü yö-
netim tarafindan soykirima ugradigi" iddiasinin taninmasi icin
yapilan faaliyetlerin haklilik derecesi nedir? Iste ilk önce so-
rulmasi gereken sual budur!

Bu sual karsisinda, eger Ermenilerin elinde, iddialarinin hak-
liligini tasdikleyen hukukî bir karar varsa, Türkiye de bu ka-
rara uymak zorunda kalir. Eger böyle bir karar yoksa, "soy-
kirim" iddiasi, "bir iddia" olarak kalmaz, "iftira" ve "hakaret"e
dönüsür. Bu durumda Türkiye, bu iddiayi yapan ve kabul e-
den ülkeler aleyhinde, Avrupa Insan Haklari Mahkemesi'nde
(veya buna benzer uluslararasi büyük bir mahkemede) bir
"hakaret dâvâsi" acma hakki kazanir. O ülkeler haksizliklarini
terketmedikleri takdirde de, Türkiye bu hakkini kullanabilir.
Bu durumda Ermeniler ne yapmalidir?

Ermeniler gercekten hakli olduklarina inaniyorlarsa, giderler
AIHM'de Türkiye aleyhine (eger böyle bir dâvânin acilabil-
mesi mümkünse) bir dâvâ acarlar. Bu mahkemede delillerini
ortaya koyarlar. Türkiye de savunmaya dâvet edilir. Sonucta
her iki ülke, mahkemenin verecegi karara uymak zorunda ka-
lir.

Aksi halde ellerinde hukukî bir karar olmadigi halde Ermeniler'
in, iddialarinin kabul edilmesi icin yapacaklari bütün zorlama
ve dayatmalar bir "suc" olarak görülecektir. Cünkü ellerinde
hukukî bir karar olmadigi icin, iddialari da bir "iftira" hükmünü
alacaktir.

Bu iftirayi "yasa tasarisi" olarak kabul eden ülkeler ise, bir kac
milyon Ermeni'ye sirin gözükmeye veya oylarini avlamaya be-
del, 72 milyon Türk'ün kalbini kirmis olacaklardir! Türkiye'nin
kalbini kiranlar ise, 1.5 milyar Müslüman'in kalbini kirmis
olurlar.

Cünkü bugünden itibaren Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an,
Türkiye'yi, Ortadogu'nun "yeni lideri" olarak ilân ediyor. Bu
liderlik ise; Türkiye, demokrasi ve laiklige ve Allah ve insan
haklarina sahip ciktigi müddetce gecerli olacaktir. Ortadogu-
lu ülkeler, Allah'in Mehdisi'nin bir emri olarak bu liderligi ka-
bul etmelidirler. Bu liderligi kabul edenler, ba$sizliktan kur-
tulup Allah'in rahmetine ererler. Reddedenler ise, O'nun ga-
zabina ugrarlar.

Bu sözlerle Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an, "Halifelik"ini
ilân etmis oluyor. Artik bundan sonra Islâmli Ülkeler kendi
bildiklerini okuyamazlar. Kendi bildigini okumaya devam
eden ülkeler ise, zarar görürler. Eger Iran da "zarar gören
ülkeler"den olmak istemiyorsa, Allah'in Mehdisi'nin bir tav-
siyesi olarak, Iran Yönetimi tam demokrasiye gecinceye
kadar nükleer enerji faaliyetlerini sifirlasin. Aksi halde bu-
nun sonuclarina katlanmak zorunda kalir.

Simdi tekrar "Ermeni Iddialari"na dönelim. Yakin gecmiste
Alman Fasist Diktatör Adolf Hitler'in, Yahudileri "soykirim"a
ugrattigi kesindir. Bunu bugünkü Alman Yönetimi de tasdik
etmektedir. Fakat Osmanli'da bir "Hitler" yoktu. O dönem-
de bir cok irk ve dinden farkli insanlar uzun yillar "kardesce"
yönetilmislerdi. Böyle bir yer ve zamanda "Ermeniler'in soy-
kirima ugramis olmasi" imkânsiz görünüyor. Buna dair kesin
bir kanit da ortada yok. Ortada olan sadece Ermeniler'in is-
yan, ihanet, cinayet ve katliamlari karsisinda yapilan savas,
mücadele ve karsilikli öldürmelerdir. Yoksa, ortada bir Os-
manli Hitler'i vardi da, o da irkciligindan ve irklara düsmanli-
gindan dolayi Ermeniler'i yok etmeye calisti! Böyle birsey
olmamistir ve olmasi da mümkün degildir. Iste tarih ve tarih-
ciler de ortadadir!

Hem tarih bize söylüyor ki; naziler karsisinda Yahudiler bir
kurbanlik koyun gibiydiler. Ama Osmanli icinde Ermeniler
ise; isyan, ihanet, cinayet ve katliam icindeydiler. Simdi bu
iki tarafin durumu bir olur mu? Birinci tarafin soykirima ug-
radigini rahatlikla söyliyebiliriz. Ama ikinci tarafin da birin-
ci tarafin ugradigi akibete maruz kaldigini iddia edemeyiz.
Ikisini ayni kategoriye koyamayiz.

Ermenilerin "göc ettirilmesi" ise, (Türkiye tarihine göre): "Is-
yan ve ihanet icerisinde bulunan Ermeni teröristlerin kötü-
lügünden korunmak ve kurtulmak icindi". Bu zamanin Er-
menileri ise, bunun: "Soykirim" oldugunu iddia ediyorlar.
Biz bu konuda herhangi bir taraftarlik icinde bulunmak is-
temiyoruz. Tek istedigimiz, bu konunun bilirkisi ve uzman
bir komisyon tarafindan gercegin aciga cikarilmasi ve 1915
Olaylar'nin niteliginin bir kesinlige kavusturulmasidir. Sonuc
Türkiye aleyhine ciksa da, bunu kabul etmek durumundayiz.
Ama bu gerekli islem yapilmadan tek tarafli Ermeni Iddia-
lari'nin bir degeri yoktur ve olamaz.

Dolayisiyla Ermeniler'in iddialarinin isbatlanmasi gerekiyor.
Acaba o dönemde Ermeniler'in basina gelenler gercekten
bir "soykirim" miydi? Yoksa isyancilarin bastirilmasi mi? Ve-
ya bir cinayet mi? Bir cezalandirma da olabilir! Bu iddia ve
ihtimallerin bir kesinlige kavusturulmasi gerekiyor. Ancak
bunlar kesinlige kavustuktan sonra Ermeniler ellerindeki
kesin bilgi ve belgelere göre bazi kararlar aldirma faaliyeti
yürütebilirler.

Bu yüzden eger Ermeniler Türkiye aleyhinde bir dâvâ aca-
cak olurlarsa (aslinda böyle bir dâvâ acilamaz), uzun yillar
ugrasmalari gerekecek. Kazanacaklari sonuc ise mechûldür.
Ayni zamanda bu dâvânin aleyhlerine dönme rizki de cok
büyük bulunuyor. Cünkü Ermeniler'in de Osmanli halkina
uyguladigi katliam iddialari ve (tarihî kanitlar) var ortada.
Böyle uzun ve cikmaz yollara girmemek ve dostluklari boz-
mamak icin, daha önce baskalari tarafindan yapilmis olan:
"Her iki tarafin gecmiste olanlardan üzüntü duyduklarini
belirten bir aciklamanin yazildigi bir anitin Ermenistan'la
Türkiye hudutlari arasina dikilmesi"ni teklif ediyoruz.
Ermeniler ne yapabilir?

Ermeniler, her iki tarafin gösterecegi tarafsiz tarihci, siya-
setci, hukukcu ve filozoflar tarafindan olusacak bir komis-
yon kurarak 1915'deki olaylarin "soykirim" olup olma-
digini bu komisyona belgeletip ve bunu da uluslararasi bir
mahkeme veya noterde tasdikleterek, sonucu istedikleri a-
macla kullanabilirler.

Ermeniler neler yapamaz?

Ermeniler'in elinde 1915 olaylarinin bir "soykirim" oldugunu
bildiren "hukuksal" bir belge olsa dahi, bununla Türkiye Cum-
huriyeti Devleti'ne karsi bir dâvâ acamazlar. Cünki Adalet'in:
"Dedenin cinayetinden, torunu mesul olmaz" ilkesince böyle
bir dâvânin acilmasi mümkün degildir. Dolayisiyla Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ve vatandaslari, özür dilemeye bile dâ-
vet edilemezler. Ancak onlar "isterlerse"; insaniyet geregi o-
larak "olanlardan üzgünüz" diyebilirler. Ama bunun ötesinde
onlara bir yaptirim uygulanamaz, tazminat dâvâsi acilamaz.
Cünkü 1915'de i$lenilen -eger onlarin suc oldugu kanitlan-
missa- günahlari, bugünün yönetimi ve vatandaslari i$lemedi!
Dedenin günahini torununa ödetmeye kalmak ise büyük bir
adaletsizlik olur ki, bunu hic bir ülke kabul edemez. Kabul
eden, "Hazet-i Âdem'in günahini Hazret-i Isa'ya ödetmek"
gibi büyük bir zulme düser!

$u anda "Ermeni Tasarisi"ni kabul eden 20 ülke, bu zulme
düsmüs durumdadir. Bu zulüm ise, Türk Yönetimi'ne ve va-
tandaslarina karsi yapilmis büyük bir hakarettir. Bu hakarete
karsi Türkiye Cumhuriyeti Devleti, AIHM'de bir "hakaret
dâvâsi" acabilir. Cünkü Ermeni iddialarini kabul eden ülke-
lerin elinde, o iddialari isbatlayacak hukuksal bir belgeleri
bulunmuyor. Dolayisiyla Türk Hükûmeti, hakaretci devlet-
leri, iftira ve hakaretlerine son vermeye dâvet edebilir. Dâ-
veti kabul etmeyenleri de mahkemeye verebilir.

Ermeni Soykirim Yasa Tasarisi'ni ABD Temsilciler Meclisi
Dis Iliskiler Komitesi'nden gecirmis olanlar ne büyük bir
hata icinde bulunduklarini herhalde görüyorlardir...

Kimse, Türkiye'nin bu iftira ve hakaret hükmünde olan hak-
siz tasariyi kabul edip de ecdadina küfretmesini beklememe-
lidir.

Sonuc:

1- Tarafsiz bir komisyon tarafindan 1915 Ermeni-Osmanli
Olaylari'nin neligi-niteligi tam tesbit ve analiz edilmeden ve
hukuksal bir belge saglanmadan, Ermeni Iddialari'nin bir
degeri ve gecerligi yoktur.

2- Bu iddialarin hakliligi isbat edilse bile, Ermeniler Türkiye
Cumhuriyeti aleyhinde bir dâvâ acamaz ve hak talep edemez
ve bir yaptirimda bulunamazlar. Cünkü; "dedenin günahini to-
runu ödemez".

3- Ermeni Tasarisi'ni kabul etmis ülkeler, büyük bir haksizlik
ve hakaret icindedirler. Bu hakaretlerinden derhal dönmeliler.
Dönmedikleri takdirde, Türkiye bu hakaretci ülkelere dâvâ
acabilir.

Biz Avrupa Muranistleri ise, bütün dünya ülkelerini Hakk'a,
Adalet'e ve Namus'a dâvet ediyoruz. Savaslar; hakkin, ada-
letin ve namusun cignenmesiyle baslar. Baris isteyenler, bu
dâvetimizi kabul etmelidirler.

Ermeni (Iftira) Tasarisi'ni kabul etmis ülkelere not:
Bu ülkelerin icinde bulunduklari haksizliktan cikmalari icin
$u $ablonu kullanmalari gerekiyor:

"Soykirim" nedir?

Soykirim, "kasitli yok etmedir". Yani bir ülke yönetimi, ken-
di icinde (veya baska ülkede) barinmakta olan farkli irkla-
rin varligina tahammül edemeyip, onlar masum olduklari hal-
de yok ederse, "soykirim" islemis olur. Bunun bir örnegi,
"Nazi Almanyasi'nin Hitler fasizmi"dir.

Fakat azinlikta olan farkli bir irkin mensuplari, icinde bulun-
duklari ülke ve yönetime karsi haksiz bir isyan ve ihanet ve
saldiri icerisinde olduklari halde yok edilir veya sürülürlerse;
bu, "soykirim" degil; "cezalandirma", "korunma" ve "savun-
ma"olur.

Hakli bir kimseyi bir milyon kisi haksizca öldürmeye calis-
sa, bu bir tek kimse, bir milyon kisiyi öldürmeye hak kaza-
nir. Eger o kisi bu öldürmeyi basarirsa, onun yaptigina
"soykirim" denemez. Cünkü hakli kimse, haksizlara karsi
kendini savunmustur. Demek, zalimlerin yok edilmesi,
"soykirim" olmaz. Allah'in gecmiste zalim ve inkârci mil-
letleri yok etmesi de, bir "cezalandirma"dir.

Eger bir milletin fertleri irksal veya dinsel bir düsmanlikla
ve masum (yani bir cinayetleri, bozgunculuklari, ihanetleri
ve haksiz isyanlari olmadigi) halde öldürülmüslerse, bu,
"soykirim" olur.

Simdi bu sablona göre 1915'teki Ermenilerin durumuna
bir daha bakin. Bakalim ne göreceksiniz?

Eger tek tarafli Ermeni Tasarisini, Türkiye'nin savunmasini
almadan kabul etmisseniz, hukuksuzluga düsmüssünüz de-
mektir. Bu hukuksuzluktan kurtulmak icin ya Türkiye'nin
de savunmasini alacak veya hukuksuz tasariyi reddedecek-
siniz. Reddetmediginiz takdirde ise, hakkinizda acilacak bir
dâvâda hesap vermek zorunda kalacaksiniz. Ama siz, icin-
de bulundugunuz hukuksuzlugu terkederek bundan kurtula-
bilirsiniz. Hukuksuzlugu sürdürdügünüz takdirde, tek tarafli
iddialarla Amerika'yi, "Japonya'nin iki sehrini atomlamak-
tan" ve Fransa'yi da, "Cezayir Katliami"ndan; ve diger bir
cok ülkenin de, "soykirim yaptiklari" gerekcesiyle mahkûm
edilmelerinin önünü acmis olacaksiniz.

Avrupali ve Amerikali Hiristiyanlar icin bir not: Tanri, insan
soyundan bir varlik degildir. O, insanin yaraticisi, ya$aticisi
ve yöneticisidir. Tanri'nin insan soyundan olmamasindan an-
lasiliyor ki, O'nun "babalik"la ve insanlarin da "ogulluk"la bir
ilgileri yoktur. Bu tür iddialar bir yakistirma olmaktan öte
gidemez. Peki, bu gercekle ilgisi olmayan yakistirmayi Allah
kabul ediyor mu? Incil'den sonra gönderilen Kur'anda yüce
Tanri, bu yakistirmayi kabul etmedigini bildirmistir. Biz de
Avrupali ve Amerikali Hiristiyanlari (Islâmiyet'e degil), bu
gercegi görmeye dâvet ediyoruz. Eger onlar bu dâveti kabul
ederlerse, gercek Isevîligi kazanmis olurlar. Iran ve El-Kaide
liderlerinin Avrupa ve Amerika'ya yaptiklari "Müslüman ol"
cagrilari gecersizdir. Cünkü Allah'in Mehdisi dururken, on-
larin bu cagriyi yapmaya haklari yoktur. Onlar önce Allah'in
Mehdisi'ni tanisinlar.

ALLAH'IN MEHDISI
MEHMED NUR'AN'IN ACIKLAMASI

aciyan ALLAHin adiyla

Allah'in Mehdisi ben Mehmed Nur'an, bu bildiriyi tasdik edi-
yorum ve asagida yapacagim aciklamayi da, dâvet edildigim
takdirde basin önünde de yapmaya hazirim.

Artik bugünden itibaren Türkiye'nin nüfusu 72-75 milyon degil,
1.5 milyardir. Cünkü Alah'tan aldigim elcilige istinaden Türkiye'
yi, Ortadogu'nun ve Islâmli Ülkeler'in "lideri" tayin ediyorum. Bu
tayin, benim de "Halifelik" ilânim demektir.

Simdiye kadar cözülmemis sorunlarin cözümü:

Türkiye'deki Kürt ve PKK sorunu ne olacak?

Güney Dogu'daki Kürt halkinin cogunlugu istedigi takdirde bu
bölge, Irak Kürdistani'na dahil edilebilir. Istemedikleri takdirde
ise, Türk yönetimi altinda ya$amaya devam ederler. Kürt hal-
kinin da bir "Kürt Yönetimi" isteme hakki bulundugunu unutma-
yalim ve bu hakki onlara taniyalim. Mülk Allah'indir. Onu iste-
digine verir. Kürt halkinin da bulunduklari yerde bir mülk hakki
olduguna göre, bunu istedikleri gibi kullanma hakkina da sahip
sayilirlar. Ama önder bir grubun cikip, Kürt halkini zorla kendi
istikametlerine dogru cekmeye calismalari ve Kürt halkinin co-
gunlugu kabul etmedigi halde bir Kürt Devleti kurmak istemeleri
dogru olmaz. Buna izin veremeyiz ve verilmez.

Abdullah Öcalan'in durumu ne olacak?

Eger Öcalan Müslüman olmayi kabul ederse, affedilebilir. Cünkü
yüce Allah, Müslüman olan bir kimsenin bütün gecmis günahlarini
affetmektedir. Allah'in affettigini ise, Türk halki da affetmek zorun-
da kalir.

Yalniz bu Müslümanligi kabul etme, bizim zorlamamizla degil, gönül
rizasiyla olmalidir. Öcalan Müslüman olmayi kabul etmedigi takdirde,
Türk halkinin cogunlugu onu affedene kadar hapiste kalacak demek-
tir. Onun Müslümanliga girmesini kolaylastirmak icin "Kurtulusname"
isimli bir bildiriyi, www.ahiruzzaman.blogspot.com adresine koyaca-
giz.

PKK savascilarina sesleniyorum!

Bu sözlerimden sonra terör yapmanizi gerektirecek bir durum
kalmamaktadir. Artik sizin de (Türkiye Cumhuriyeti Yönetimi
de razi oldugu takdirde) bu barisi kabul edip silahlarinizi birak-
maniz gerekiyor.

Eger Türkiye Cumhuriyeti bu sözlerime itiraz edecek olursa,
kiyamete kadar PKK terörüyle bogusmak zorunda kalir ve
terör konusunda Irak ve Amerika'dan da yardim göremez.
Eger bu anlasmayi PKK tanimayacak olursa, bütün milletler
onu yok etmek icin birlesir ve gerekeni yaparlar.

Irak'in durumu ne olacak?

Irak'taki hükûmet mesrudur. Direnis ise, gayri mesrudur. I-
rak hükûmeti ne zaman isterse, ABD ordusu da o zaman I-
rak'i terkeder. Direnisciler teröre son versin. Cünkü onlarin,
Irak halkina kötülük yapmaya ve hükûmetlerine isyan etme-
ye haklari yoktur.

Iraklilar'in birlik ve bütünlügünü isterim. Ancak Irakli parcalar,
demokrasi ile kardesce ya$amaya istekli görünmüyorlar. Bu
durumda Irak'in üce bölünmesinden baska care kalmamakta-
dir. Belki bölünmek, Iraklilar icin daha hayirli olabilir.

Israil ve Filistin'in durumu ne olacak?

Israil yönetimi bir Filistin devletinin kurulmasina ve Kudüs'ten
cikmaya razi olmalidir. Eger buna riza göstermezse, Israilliler
bütün Israil'i kaybedebilirler.

Geliniz, ey insanlar!

Esas olarak: Hakk'a, Adalet'e, Namus'a;
Yönetim olarak: Demokrasi ve Laiklik'e (laiklik burada; dün-
yevîlerin dindarlari, dindarlarin da dünyevîleri ezmedigi bir la-
ikliktir);
Ahlâkî olarak da: Sevgi, Baris ve Kardeslik'e teslim olalim.
Bu teslim ve TESLIMCILIK'ten kacanlar, seytanin yönetimi-
ne girmis olurlar.

Ey insanlar! Geliniz, bu dünyayi seytan degil, Allah yönetsin.
Cünkü siz bu dünyayi yönetemez hale gelmissiniz. Yönetimi
daima seytana kaptiriyorsunuz. Allah'in yönetimi ise; Hak ve
Adalet ve Merhamet'ten ibarettir. Siz de bunu istemelisiniz.

Benim hedefim: Allah'tan aldigim bilgi, isik ve elcilikle; Hak
ve Adalet ve Namus'u ve bunlarla birlikte iyilikcilik ve insa-
niyetligi ve bunlarin yaninda da Sevgi, Baris ve Kardeslik'i
yeryüzüne yerlestirmektir.

Bayragim: Yesil zemin yüzüne beyazla yazilmis: "Allah'tan
baska Ilah yoktur, Mehdi ve Mesih Allah'in kulu ve elcisi-
dir" sözleridir. Bu bayragin altina Islâmli Ülkeler'in bayrak-
larinin kücücük bir resmi yerlestirilebilir. Isterlerse bayra-
gimdaki sözleri kabul eden Hiristiyanli Ülkeler de bu bay-
ragin altina girebilirler.

Hilafet merkezim: Israil Kudüs'ten cikincaya kadar Berlin'
dir.

Eger Alman hükûmeti hilafetimi tanirsa, dâvâm resmiyet ka-
zanmis olacaktir. Eger tanimazsa, hilafetimi gayri resmî ola-
rak sürdürecegim.

Allah'in Mehdisi ve Halifesi ve Hakk'in ve Adalet'in adami:
MEHMED NUR'AN

Zaman: Yeni Cag'in yedisi, Ekim ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hakki gösterme ve duyuru.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

AŞIRI SOL'A MESAJ VE "OPERASYON KURTULUŞ"

(Bu bildiri, 2007 yilinda yayinlandi.)

ASIRI SOL'A MESAJ

Liberal SOL'a karsi cikan "asiri sol"un su gercekleri bil-
mesinde yarar var:

Bugün dünya politikalarini belirleyecek AB ve ABD ve
Rusya-Cin'den sonra ikinci veya ücüncü güc'ün "Müslü-
manlar" oldugu unutulmamalidir. Bu büyük gücün "birinci
güc" olmaya gittigi de nazara alinirsa, Müslümanlari hice
sayarak, onlara düsmanlik ederek politika yapmanin bir
anlaminin ve faydasinin olmayacagi gayet aciktir. Bundan
da, ülkenizdeki dindar Müslümanlarla ve dinî cemaatlerle
(hakli olduklari müddetce) iyi gecinmenin önemi iyi anlasilir.
Bu durumda eger siz kendi basiniza yenemeyeceginiz güc-
ler (meselâ dilinizden düsürmediginiz düsman: Emperyalizm)
le savasmak isterseniz, basarili olmak icin (kendi ülkenizde)
Müslümanlarla isbirligine mecbursunuz demektir. Bunun icin
de asiriligi birakip "ILIMLILASMA"niz gerekmektedir. Ak-
si halde politika sahnesinde bir yeriniz olmayacak, silinip gi-
deceksiniz.

Eger varolmak ve varliginizi sürdürmek istiyorsaniz, liberal
sol'a destek verip, onlarla birleserek, Müslümanlarla da
isbirligine gitmelisiniz.

Emperyalizme savas acmis oldugunuz halde, hem liberal
sol'a hem Müslümanlara karsi cikmakla ve onlara düsman-
lik etmekle bir basari elde edemezsiniz. Basari istiyorsa-
niz, tutacaginiz yol bellidir: Asiriliga son verip ILIMLILAS-
MAK!

Evet, her fikirde ve her inancta birlesmek mümkün degil-
dir. Fakat "insanî" noktalarda birlesmek ve isbirligi yapmak
mümkündür. Sizler de bu noktaya dayanarak varliginizi
sürdürebilirsiniz. Bunun icin de ILIMLILASMANIZ sart
olmaktadir. Bu sarti kabul ettiginizde insanligi iyilestirmek
ve onu sömürme ve sömürülmeden kurtarmak daha kolay
olacaktir.

Simdi bu gercekler isiginda daha önce yayinlamis oldugu-
muz asagidaki bildiriyi tekrar okuyunuz ve üzerinize düsen
görevi yerine getiriniz, eger etkin ve iyilikci olmak istiyor-
saniz. Seyirci ve tepkici kalmak istiyorsaniz, asiriliginiza
devam edebilirsiniz. Bu da sizin hakkinizdir. Karar sizin!

+++++++++++++++++++++++++++

"OPERASYON KURTULUS"

toplumlari dönüstüren ALLAHin adiyla

Türkiye'nin bir "kurtulus operasyonu"na ihtiyaci vardir.
Cünkü 22 Temmuz secimlerinden sonra bir MHP-CHP
koalisyonu ihtimalinin belirmesi ve bu belirtinin gercekles-
mesi halinde bunun Türkiye'yi iyi bir yere götürmeyecek
olmasinin aciga cikmasi, hem CHP muhalefetinin sürekli
olarak ülke sorunlarinin cözümüne engel cikarmasi ve Tür-
kiye'nin önünü kapatacak girisimlerde bulunmasi, bu ope-
rasyonu gerekli kilmaktadir.

CHP'nin, ülke sorunlarinin cözümünde yardimci olacagi
yerde durmadan sorun cikariyor olmasi hakkinda su pa-
rantezi acabiliriz: CHP lideri, cumhurbaskanligi seciminde
bir AKP'linin adayligini demokrasi disi olarak engellemis
bulunmaktadir. Yani sayin Deniz Baykal acikca: "Bir AKP'
li cumhurbaskani olamaz" demektedir. Sebep olarak da
cumhurbaskani adayi Abdullah Gül'ün "dindarligi" veya
esinin "basörtüsü" gösterilmekte veya bahane edilmektedir.
Oysa, demokratik kurallar icinde oy cogunluguna sahip
olan bir partinin kendi millet vekillerinden birini aday gös-
terebilmesi mesru kabul edilmektedir.

Bu durumda sayin Baykal'in engel cikarmasinin anlami ne
olmaktadir? Bunun anlami sudur: "AKP oy cogunluguna
sahip olsa da, dindar ve esi basörtülü biri cumhurbaskani
olamaz". Daha: "Bir Kürt ve Ermeni de buna dahildir".
Yani CHP lideri dolayli olarak acikca bunlari söylemekte-
dir. Yani acikca "irkcilik" ve "ayrimcilik" yapmakta, de-
mokrasiye tecavüz etmektedir.

Peki, biz bu liderin irkcilik ve ayrimciligina itaat mi etmeli-
yiz? Asla! O halde CHP'yi muhalefetten düsürmek zorun-
dayiz. Madem inadindan vazgecmiyor, onun lâyigi ancak
budur!

Bu partinin muhalefetten düsürülmesini gerekli kilan bir bü-
yük hatasi da sudur: CHP lideri; "Abdullah Gül'ün esinin
basörtüsü bizim icin sorun degil, bizim icin sorun olan, A.
Gül'ün kafasinin icindekilerdir" demektedir. Yani A. Gül'
ün bir "seriatci" oldugunu ve Türkiye'ye "seriat getirecegi"
ni ima etmektedir.

Peki, siz A. Gül'ün partisinin 4,5 yillik icraatini gördünüz.
Simdi böyle bir ima, hakli bir ima midir? Hakli olamaz!
Cünkü hem icraatlari ortadadir, hem de sayin Baykal'in
bu tür "zihin okumalari"na hakki yoktur. Hakki olsa bile
bu okumalara dayanarak icraatta bulunulamaz, demokra-
si engellenilemez. Cünkü sizin hakkiniz, söze ve icraata
bakmaktir; yoksa kalbe ve zihne bakmak degil.

Acaba sayin R.T. Erdogan da: "CHP lideri, MHP ile ik-
tidara geldiklerinde Türkiye'yi Rusya'nin usagi yapacak,
hazineyi de ceteci ve hortumculara paylastiracak" seklinde
bir zihin okumasi yapsa, dogru olur mu?

Demek, muhalefet lideri apacik bir hata ve haksizlik icinde-
dir. Isin kötüsü, bu hata ve haksizligindan dönmek istemeyi-
si ve cumhurbaskanligi secimini engellemekte inad etmesi,
dayatmada bulunmasidir. Bu da apacik bir "azinlik diktatör-
lügü"dür. Bu diktatörlügü mesru mu sayacagiz? O halde bu
diktatörlügü muhalefetten indirmeliyiz.

Bu indirmeyi de ancak "liberal solcular" yapabilir. O halde
ILIMLI liberal solcular derhal harekete gecip bir "kurtulus
operasyonu"nu baslatmak zorundadirlar. Tabii; sorunlarin
dügümleyicisi, demokratik haklarin engelleyicisi; fasizm,
diktatörizm ve militarizmin sevgilisi, demokrasi suikastcisi
CHP'nin muhalefetine son verip onun yerine gecerek, so-
runlarin demokratik ve insancil cözümünde iktidar partisine
yardimci olmak isterlerse.

Bu yardimciligi veya ortakligi yapmak istemezlerse, CHP'
nin fasizm-diktatörizm ve militarizmciligine hizmet etmis o-
lacaklardir. ILIMLI liberal solcular bu tür bir hizmetkârligi
kabul edemez ve etmemeliler. Öyle ise vazife basina! Bu
vazife de, bagimsiz aday Baskin Oran etrafinda birleserek
CHP muhalefetini düsürüp, onun yerine gecmektir. Biz,
"bu vazifeyi ancak ILIMLI liberal solcular basarabilir" diye
düsünüyoruz.

"ILIMLILIK"tan kasdimiz; "Türk halkinin cehaletten, fakir-
lik ve bölünmeden korunmasini ve kurtulmasini isteyen; ve
fasizm, diktatörizm ve militarizme razi olmayan; demokrasi-
ye evet diyen, din ve irklarla sorunu olmayan, "seriat kor-
kusu tehlikesi"ni a$mis, Rusya ve Amerika'ya karsi dikkat-
li fakat aptalca düsmanliklardan uzak duran ve Türkiye'nin
ilerlemesini ve Ortadogu'ya bir lider olmasini isteyen, asiri-
liklarindan arinmis kimse"dir. Bu kimselerin meydana geti-
recegi olusuma: "Olumlu Yeni Sol" diyebiliriz.

Bu tür ILIMLIliga sahip olan ve bu olusumu kabul eden
solcular hemen vazife basina gecmeli ve üzerlerine düsen
görevi yerine getirmelidirler. Hedef: CHP muhalefetini dü-
sürmektir. Parola: "Operasyon Kurtulus"tur. Zaman da:
Kurtulus zamanidir! Öyleyse, vakit kaybetmeyelim. Cünkü
cok az bir zamanimiz kaldi...

Böylece: Türkiye'yi felâkete sürükleyecek bir MHP-CHP
koalisyonu iktidarinin da önü alinmis olur.

Böylece: Ilhan Selcuk'un fasizm-komünizm-militarizmden
mürekkep hainane misyonu da dogamadan ölmüs olur.

Böylece: Basörtülü kadin ve kizlara eziyet etmenin karsiligi
alinmis olur.

Böylece: Demokrasiye tecavüz etmenin ne demek oldugu
anlasilmis olur.

Böylece: CHP'nin alti oku dönüp kendisini vurmus ve ada-
let yerini bulmus olur; millet de esenlige kavusur!..

CHP lideri, özür dilese de, "hatamdan dönecegim" dese
de, artik cok gec... Ok yaydan cikti bir kere!
Zararliyi yikmak da bizim vazifemizdir...

Duamiz: ALLAH, CHP'NiN YIKICI MUHALEFET
SALTANATINA SON VERSiN!

Not: Bu bildiri bütün solculara iletilmelidir.

Zaman: Yeni Cag'in yedisi, Temmuz ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: $erri def etme.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Freitag, 14. November 2008

İSLAMÎ ÖRGÜTLERİ KAPATMAYA ÇALIŞAN ALMAN VE AMERİKAN MAKAMLARINI UYARIYORUZ!

(Bu bildiri, 2001 yilinda yayinlandi.)

ISLAMÎ ÖRGÜTLERI KAPATMAYA CALISAN ALMAN VE AMERIKAN
MAKAMLARINI UYARIYORUZ!

haksizliga razi olmayan Allahin adiyla


Türkiye devleti tarafindan kapatilmasi istenen Almanya'
daki Islamî Örgütlerin bir kismi, Almanya'daki Türkiye-
li vatandaslarin dinî ihtiyacini karsilamak icin faali-
yet göstermekte ve bir kismi da, Türkiye devletinin,
Türkiye'de dindar Müslümanlara uygulamakta oldugu zu-
lüm, baski ve haksizliklara karsi savasmaktadir.

Alman ve Amerikan Makamlari, ya bu örgütlerin faaliyet-
lerini üstlenip, Almanya'daki yurttaslarin dinî ihti-
yaclarini karsilasinlar ve Türkiye devletinin zulümle-
rine karsi savassinlar, ya da bu örgütleri kapatmayi
durdursunlar. Eger durdurmazlarsa, zulüm ve haksizliga
ortak olmus olurlar. Bu halde sorariz: Zulüm ve haksiz-
lik da bir terör degil midir?

Evet, Alman ve Amerikan Makamlari hem Islamî Örgütlerin
kapatilmasini durdurmali hem de Türkiye'de dindarlara
karsi islenen zulümlere ses cikarmalidir.

Türkiye'de dindarlara karsi islenen zulümler nelerdir?:
Kamu kurum ve kuruluslarinda dindarca yasamak yasak e-
dilmistir. (Bununla din ve inancini yasama özgürlügü
iptal edilmis oluyor.)

Onbinlerce basörtülü kiz ögrenci okul ve üniversitelere
sokulmamaktadir. (Bununla egitim ve ögretim ve inanc
özgürlügü ellerinden alinmis oluyor.)

Esleri basörtülü oldugu veya kendileri namaz kildigi
icin subaylar ordudan atilmaktadir.

"Deprem Ilahî ikaz" dedigi ve dinsel haklari savunduk-
lari icin gazeteciler hapse tikilmaktadir.

Dindarlarin dinî okullari kapatilmaktadir, (kapatilmis-
tir.)

Düsünceyi ifade etme özgürlügü yasaklanmistir.

Din âlimleri seneler önce yaptiklari konusmalar yüzün-
den göz altina alinmakta veya yutdisina göce zorlanmak-
tadir.

Dindarlarin politik, ekonomik ve kültürel faaliyetleri
engellenmektedir.

Haklari icin mücadele etmek isteyenlere izin verilme-
mektedir.

Millet inancini gizlemeye ve inanclica yasamini ter-
ketmeye mecbur edilmektedir.

Bu iddialarimiz isbatsiz degildir. Gidiniz, arastiri-
niz. Mazlumlar Dernegi ve Insan Haklari Derneklerine
sorunuz. Avrupa Insan Haklari Örgütü'nden de gerekli
bilgiyi alabilirsiniz.

Evet, görüldügü gibi Türkiye devletini ele gecirmis
olan bir takim laik zorbalar, dindar halkin hak ve öz-
gürlüklerini gasbetmis durumdadir. Bu duruma karsi sa-
vasmak terör sayilmamali ve bu zulüm ve haksizliklara
karsi, insan haklarina sahip cikan Alman, Avrupa ve A-
merikan Makamlari gereken uyari ve müdahaleyi yapmali-
dir. Yapmayanlar, zulüm ve haksizliklara seyirci kal-
mis olurlar. Bu seyircilik de zulüm degil midir? Hak-
sizlik degil midir? Terör degil midir? Öyle ise zulüm
ve haksizliga ve teröre son veriniz, son verdiriniz!

Not: Bu böyle olmaz! Geliniz, Asyali ve Avrupali hukuk-
culari bir araya getirelim. Nelerin terör oldugunu, ne-
lerin terör olmadigini yeniden saptayalim. Ikiz kulele-
re yapilan saldiri terörse, insan haklarina yapilan
saldirilar da terördür. Ve, Türkiye'de dindarlarin i-
nancsal hak ve özgürlüklerine tecavüz eden laikler,
Taliban'dan beterdir. Laik Talibanlari cezasiz mi bi-
rakacaksiniz? (Dindarlarin hak ve özgürlüklerine sahip
cikan laikler dostumuz, tecavüz edenler ise düsmanimiz-
dir.) Kisaca: Hak ve özgürlükleri icin savasan örgüt
ve devletlere "terör örgütü" damgasi vurulamaz, vurul-
mamali. Bunlarin da hak ve özgürlükleri icin savasilma-
lidir.

GALIBIYET, HAK VE ÖZGÜRLÜK SAVASCILARININDIR!

Zaman: Yeni Cagin basi, Aralik ay'i ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Uyari ve Duyuru.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANISTLERI

* * *

HÜSEYİN AVDIC CEVAPLIYOR: "KÂİNAT BİR ALGI VE HAYAL DEĞİL YARATILMIŞ GERÇEKTİR"

(Bu bildiri, yazarimiz Hüseyin Avdic'in,
turkforum.net'de gectigimiz yillarda
cevap olarak yazdigi bir makaledir.)


HÜSEYIN AVDIC CEVAPLIYOR

KÂINAT BIR ALGI VE HAYAL DEGIL

YARATILMI$ GERCEKTIR

ögreten ALLAHin adiyla

Giri$ Notu: Kâinatin bir "algi" ve "hayal" oldugu
fikrine kar$i turkforum.net/felsefe bölümü'nde Meh-
met Özcelik isimli bir yazar tarafindan Bediüzzaman
Said Nursi'den delil gösterilerek bir cevap yayin-
lanmi$. Fakat bu cevap, ne yazik ki o fikri maglup
etmeyi ba$aramami$. $imdi bu ikinci cevabimizda
Bediüzzaman'dan yapilan nakilleri tekrarlamiyacagim.
Cünkü $imdi bize, Bediüzzaman'i destekleyen yeni fi-
kirler lâzim. Onlari da bana Allah(cc) ihsan etmi$
bulunuyor. Bu cevap, in$aAllah o asilsiz fikri yani
ehl-i felsefe ve mutasavvifenin müfrit kisminin ya-
nilgilari olan "maddenin bir hayal oldugu" iddiasini
maglup edecektir. Bu mektup ayrica yine turkforum.net/
Dinler Bölümü'nde "kâinat bir hayal midir?" $eklinde
bir sual sormu$ bulunan sualciye de cevap olacaktir.

iKINCI CEVAP:
(Hud sûresi, 7. ayetin son cümlesinin yorumu)

Hud 7: Amel bakimindan en güzel kim oldugu husu-
sunda, sizi imtihan etmek icin, gökleri ve yeri
alti günde yaratan O'dur. BUNDAN ÖNCE AR$I "SU
ÜSTÜNDE" iDi.

Yorum: Bu ayetin son cümlesi, acikca yarati$in
"su'ya" dayandigini göstermektedir. Ayni zamanda
kâinatin harci olacak su maddesinin de Allah ile
birlikte "var" bulundugunu bildirmektedir.

Peki, su maddesinin Allah ile birlikte var bulun-
masi, Allah'a bir noksanlik getirmez mi?

Bu soru sorulurken, "mülksüz ve servetsiz bir Allah
olur mu?" suali de sorulmalidir. Bu soru soruldugu
zaman, öteki sualin sorulmasina ve cevaplanmasina
gerek kalmaz. Cünkü mülksüz ve servetsiz, tamtakir,
zügürd bir Allah, bu kâinati yaratamaz, ortaya ci-
karamaz. Bir saray veya gökdelen in$a etmek iste-
yen bir kimsenin mülkü ve serveti bulunmasi, zen-
gin olmasi $art ve zorunludur. Fakir bir mimar ise,
bir zenginin yardimini almadan gökdelen sahibi o-
lamaz. Allah icin ise, ba$kasindan yardim almak
söz konusu degildir. Ba$kasindan yardim alan bir
Tanri, Tanri olamaz. Öyle ise Allah'in, zenginlige
bizzat Kendisinin sahip olmasi gerekir.

Eger denirse: "Asil servet ve zenginlik, bilgide ve
yaraticilik kabiliyetindedir. Allah'a da bunlar ye-
ter. Su gibi bir madde ve malzemeye ne gerek var?"

Cok harika saraylar ve gökdelenler in$a etmeyi bi-
len e$siz bir mimar, eger bu eserleri yapip ortaya
cikaracak bir kudreti ve zenginligi yoksa, onun
bilgi ve kabiliyeti kuvvede kalir, fiile cikamaz.
Böyle bir mimara, "fakir ve zayif mimar" denir.
Bir zenginin veya bir devletin yardimini almadan da
kabiliyetini sergileyemez.

Eger "Allah, insanin yapamadigini yapabilir. Dola-
yisiyla O, suyu da yoktan yaratmi$tir" denirse:

Eger Allah suyu da yoktan yarattiysa, böyle bir
yaratma, O'nun ilim ve kudretine ve isimlerine
dayanir. Böyle bir dayani$ ise, Allah'in bize ha-
yal göstermesi olur. Veya "bu kâinat O'nun bir
parcasidir" anlamini dogurur. Halbuki Allah,
(bütün varligi avuclami$ olarak) kâinatin ötesin-
dedir. Yani kâinat ve Allah ayni $eyler degil,
ayri ayri $eylerdir. Birisi eser, birisi Usta'
dir. O halde kâinatin yapi ve yaratili$ malzeme-
si olan su'yu, biz, "Allah'in mülk ve serveti"
olarak kabul etmek zorundayiz. Yani Allah'in;
"mülksüz ve servetsiz, kupkuru ve tamtakir, zü-
gürd bir varlik olmadigini" bilmeli ve kabul et-
meliyiz. Yorumunu yaptigimiz ayetin son cümlesi
de bunu isbat etmektedir.

Demek Allah kâinati "mutlak yokluk"tan (Allah'i
a$an ve O'ndan haric böyle bir $ey olamaz zaten)
degil, ilimde ve görünmezde olan bir yokluktan
yaratmi$tir. Yani kâinat; alti veya oniki veya
onbe$ milyar yil önce bir "eser" olarak "yoktu".
Fakat onun yaratili$i icin gerekli olan bilgi
ve malzeme Allah'ta mevcudtu. Cünkü (bilgi ve
yaraticilik kabiliyetinden ba$ka) hesapsiz ha-
zineleri olmayan fakir bir Allah, bu kâinati
yaratamaz. Demek, bu kâinat yaratilmadan önce
Allah'in (kudret) elinde gerekli servet ve zen-
ginlik bulunuyordu.

Evet, bu kâinati ancak serveti bulunan "zengin"
bir Allah yaratabilir, "fakir" bir Allah yarata-
maz. Bunu kabul ettigimiz zaman, kâinatin bir
"hayal" olmadigini $ip diye anlariz. Yoksa i$in
icinden cikmak mümkün olmaz.

Bu gercekleri kabul ettigimiz takdirde, insanin
aklini kari$tiran: "Kâinat bir hayaldir" veya
"algilar bütünüdür" gibi kapali, muglak filozo-
fik ve tasavvufik sözlerden kurtulmu$ oluruz.
Kâinati algiladigimiz dogrudur. Fakat kâinat
sadece bir "algi" degil, "var" olan, "hayal" ol-
mayan bir "yarati$ eseri"dir.

Biz, Allah'tan daha bilgili olamayiz. Allah'in
ayeti acik: "Kâinat yaratilmadan önce O'nun
yönetim tahti (yani devleti ve hükümranligi),
su üzerinde bulunuyordu." Yani kâinatin yara-
tili$i mutlak yokluga ve hiclige dayanmaz.
Allah'in bilgisine, yaraticilik kabiliyetine
ve elinde bulunan servet ve zenginlige dayanir.

Not:
("Allah sebepsiz yaratandir" derken, $una dikkat et-
meliyiz: Allah bu âlemde her $eyi bir sebebe bagla-
***** yaratiyor. Agaci topraktan, meyveyi agactan
veya yagmuru buluttan, bulutu sudan. O halde biz:
"Allah sebepsiz yaratandir" derken, "her $eyi mi
sebepsiz yaratiyor?" sualini de sormaliyiz. Her
halde bunun da bir SIniri olmalidir. I$te o SInir
da: "Allah'in mülk ve serveti oldugu" hakikatidir.
Yani Allah bulutu yagmurdan yaratir. Ama kâinati
ba$ka bir kâinattan yaratmaz. Onu da, su'dan yara-
tir. Suyu da Kendinden yaratmaz. Su, O'nun elinde
mülk ve servet olarak bulunur.

Eger: "Allah, suyu da, kâinati da Kendinden türet-
mi$tir" derseniz, haddinizi a$mi$ olursunuz. Cünkü
Allah böyle bir aciklama yapmami$tir. Öyle ise, SI-
nirlari bilmek ve korumak zorundayiz.

"Allah sebepsiz yaratandir" sözünden, "Allah, yarat-
tiklarini ba$ka kaynaklardan yaratmaz. Meselâ, kâi-
nati ba$ka bir kâinattan yaratmami$tir" $eklinde
anlamaliyiz. Veya "Allah ilk insani, ilk hayvani ve
ilk bitki ve agaci annesiz-babasiz, tohumsuz ve ce-
kirdeksiz yaratmi$tir. Bunlari da dogrudan dogruya
su ve topraktan yaratmaktadir" diye bilmeliyiz.
Böyle bir yaratma, O'nun sanatkârligidir. Yoksa
"her$ey Allah'tir" anlamini doguran "her$ey Allah'
tan türemi$tir" $eklinde bir anlam yükleyemeyiz.)

Hem Allah, hokus pokus yapmaz. Yani olmayan $ey-
leri varmi$ gibi göstermekten münezzehtir, arin-
mi$tir O.

Demek bu kâinat, Allah nazarinda ve O'nun naza-
riyla bakanlar icin (yaratik oldugundan) bir
"hayal gibi" görünse de, gercekte hayal veya
algilar bütünü degil, gercektir. Cünkü Allah
onu "Hak" ile yaratmi$tir, "hayal" ile degil.
(Bak: Zümer 5)

Evet, göz ve beyin vasitasiyla ruhumuz bu kâi-
nati "algilar". Fakat bu algi, sadece bir algi
ve hayal degil, gercektir. Cünkü Allah'in bil-
dirisi ve bildirmesi olan Kur'an, kâinatin ger-
cekligini bize bildirmektedir. Bu bildiri kar-
$isinda "kâinat var midir, yok mudur" veya
"madde gercek midir, degil midir" $eklinde bir
$üpheye dü$emeyiz. Cünkü ruh ve bilinc sahibi-
yiz ve kar$imizda da apacik Kur'an ve Kâinat
duruyor. Biz bu "gerceg"e ancak "iman" ederiz.

Biz, "sinemada oynatilan bir film" degil, bi-
lâkis âhiretin sinamalarinda oynatilacak "bir
filmin cekiminde bulunan oyuncular" gibiyiz.
Bu filmin seneryosu ve $irketi ise Allah'a ait.
$imdi siz, "bu kâinat bir algilar bütünüdür"
dediginiz zaman, her $eyi, oynatilmakta olan
bir film seviyesine dü$ürmü$ olursunuz. Gercek
ise, "her$ey film cekiminde bulunan sahne ve
oyuncular" seviyesindedir. Demek biz, kâinatin
gercekligine bu $ekilde inanmaliyiz.

O halde "kâinat bir algilar bütünüdür" veya
"hayaldir" degil, "Allah'in yarattigi bir ger-
cektir" demeliyiz.

"Allah'tan ba$ka ilah yoktur" diyebilirsiniz.
Fakat "Allah'tan ba$ka hic bir$ey yoktur" veya
"O'ndan ba$kasi hayaldir" denilmez.

Evet, hem Allah bu kâinati yalniz ba$ina sey-
retmez. Hem Kendisi seyreder, hem de insana
seyrettirir. Insan ile birlikte cin ve $eytan-
lar, ruh ve melekler de bu kâinati seyirdedir.
Kâinatin ve Allah'in varligina ve gercekligine
$ahit pek coktur. Buna biz de $ahidiz.

Allah, "kendinden ba$ka ilah olmayan bir Allah"
tir. Fakat O, "mülkü ve serveti olmayan bir Allah"
degildir. "Kupkuru ve tamtakir bir Allah" faraziye-
sinden uzakla$maliyiz.

ÜCÜNCÜ CEVAP:

Kâinati "algiladigimiz" ve her $eyi "beynimizde
seyrettigimiz-duyumladigimiz", "bilimsel bir
gercek"tir. Fakat "kâinat bir algilar bütünüdür"
demek, "kâinat bir hayalden ibarettir" demekten
ba$ka bir anlam ta$imiyor. Bu anlam ise, felsefe
ve tasavvufa girer ve onlarin konusu olur ve on-
larin dairesinde kalmalidir. Öyle ise bu söz,
bilimsel alana sokulmamalidir. Bazi filozoflarin
ve mutasavviflarin kâinati "hayal" görmeleri ve
bu görmenin "kâinat bir algilar bütünüdür" cüm-
lesiyle sloganla$tirilmi$ konusu, bilimsel hale
getirilmemelidir. Getirildigi takdirde, insan-
larin kafasini kari$tiran ve akillari cikmaza
sokan zararlari olacaktir. Eger kendi dairesinde
birakilirsa, o zararlara ugramaktan korunulmu$
olur.

Öyle ise, kâinatin "algi" veya "hayal" oldugu
konusu, felsefe ve tasavvuf alaninda kalmalidir.
Dinsel ve bilimsel alana sokulmamalidir. Bu a-
lanlarda o konu gecersizdir, gercekligi yoktur.
Cünkü "Allah'tan ba$ka ilah yoktur" sözü, "Al-
lah'tan ba$ka hic bir$ey yoktur" demek degildir.
Cünkü "kâinat, Allah'in eseri ve yaratmasi"dir.
Bu yaratma ise, "hayal" degil, "gercek"tir.

O halde, "kâinat bir algidir" derken, "kâinat bir
hayaldir" denmek istenmiyorsa, "kâinat bir algi-
dir" yerine, "kâinat, Allah'in yarattigi algilanan
bir gercektir" denmelidir. Evet, kâinat bir algi
ve hayal degil, "yaratilmi$ gercektir". Dinsel ve
bilimsel alanda söylenmesi hak olan söz de bu-
dur: "Kâinat, görünen ve hissedilen yaratilmi$
bir gercektir".

Eger kâinat ve maddenin bir varligi ve gercekligi
olmasa, onlarin algilanmasi da olmaz. Algiladigi-
miza göre, varliklari mevcudtur ve gercektir. Te-
levizyonda seyrettigimiz hayallerin asillari ol-
masa, biz o görüntüleri seyredemeyiz. Durum, in-
san beyninde de aynidir: Algiladiklarimizin asil-
lari olmasa, o algilar da olmayacaktir. Algi var-
sa, algilanan da vardir. Algilananin varligi ise,
bir "gercek"tir. Bu gercek olmasa, algidan da bah-
sedilemezdi!

Sonuc: "Kâinat neden (yani 'ne ile') yaratildi?"
sorusuna: "Kâinat yok iken su'dan yaratildi" de-
meliyiz. "Su neden yaratildi?" sualine ise: "Su,
Allah'in mülk ve servetiydi" cevabini vermeliyiz.
Eger suyun da "yok"tan yaratildigini veya ba$ka
bir sebepten ciktigini söylesek, o sebebin de
sebebi sorulacak. Oysa bu zincirleme sualler son-
suza kadar gidemez. Bir noktaya gelip dayanmasi
veya dayandirilmasi gerekiyor. O nokta ise, (se-
bep olarak) su'dur. Eger kâinatin yaratili$ se-
bebini (maddî olarak) su'ya degil de Allah'a da-
yandirirsak, o zaman "kâinatin, Allah'in bir
parcasi oldugu" safsatasina dü$eriz. Bu safsata-
ya dü$memek icin, kâinatin yok iken su'dan yara-
tildigini, plan ve programinin ise, Allah'in i-
lim ve yaraticilik kabiliyetine (yani isim ve si-
fatlarina) dayandigini kabul etmeliyiz.

Soru: Kâinati, "hayal" olarak mi görmeliyiz?

Kâinatin (eser olarak) yok'tan yaratildigi ve
yikili$iyla da yok olacagini nazara alarak,
kâinatin bir "hayal" oldugu sonucuna varamayiz.
Cünkü kâinatin (ve maddenin) gecmi$ine ve gele-
cegine ait bir hal, gelmi$ zamana hüküm olamaz.
Yani o zamanlari, gelmi$e hüküm yapamayiz. O
haller, gelmi$'in gercegi degildir ve gercek o-
larak kabul edilemez. Yüce Rabb'in ihsaniyla
ke$fetmi$ bulundugum bu gercegi ezberlemek zo-
rundayiz. Neydi o?: "KÂINAT VE MADDENIN GECMI-
$INE VE GELECEGINE AIT BIR HAL, GELMI$ ZAMANA
HÜKÜM OLAMAZ". Bu kaideyi bütün filozoflar da
ögrenmeli, kafalarina kazimalidir.

Demek, maddenin derinlerine inildiginde onun
aslinin bir foton, nötrino, kuant veya enerji
dalgalari oldugu gercegi, kâinatin bir "hayal"
oldugunu isbatlamaz. Cünkü bizi, (esas olarak)
gelmi$ zamandaki "hal" ve "görüntü" ilgilendi-
rir.

Bu gercege göre, bizim icin madde; sudur, hava-
dir, ate$tir, topraktir. Ba$ka?: Element ve ma-
denlerdir. Yoksa maddenin derinlerindeki hal
ve keyfiyet degildir. Bunun icin maddeye "hayal"
diyemeyiz. Onun radyosyon veya nötrino hali,
bizim gercegimiz olamaz.

Bir filozofun maddenin derinlerindeki gördükle-
ri veya bir mutasavvifin i$insal boyutta sey-
rettikleri ve bir melegin hologramik boyuttaki
seyri, bizim gercegimiz olamaz. Onlar, "onlar-
in hali" ve onlarin "gercegi"dir. Onlarin ger-
cegi, "normal âlem"e yani bizim dünyamiza tat-
bik edilemez. Cünkü maddî âlem boyutunda ya-
$ayan "bizler", onlarin boyutunda degiliz. Bu-
nun icin "BA$KASININ HALi, BIZIM GERCEGIMIZ
OLAMAZ" yeni kaidesini de iyi belleyip, kabul
etmek zorundayiz.

I$insal boyutta ya$ayan bir mutasavvif veya
bir melek, kâinati bir "hologram" olarak göre-
bilir. Fakat onlar da, -hologramik de olsa-
"var olan" ve "yaratilmi$" bir "gercekle" kar$i
kar$iyadirlar. Bu "gercege", "hayal" denilemez
veya sadece bir "algi" olarak da görülemez. Ya-
ni i$insal boyutta ya$ayan bir varligin gördü-
gü hakikat, maddî boyuta tatbik edilemez. I$in-
sal boyutta ya$ayan bir adam, kâinati bir ho-
logram olarak görse de, "kâinat bir hayaldir"
veya "algidir" diyemez. Derse, hata eder.

I$insal boyuta gecmi$ bulunan ve maddî âlemden
I$insal âleme seyahat eden bir adam, o âlemi bir
hologram olarak görür. Fakat sürekli o âlemde
ya$ayan bir melek, kendi âlemini hologram olarak
görmez, hayal olarak görmez, algi olarak görmez.
Öyle ise kendi âlemimizin gercekliginden $üphe
etmeye son verelim.

Cünkü i$insal boyuttaki bir adamin hali ve gör-
dükleri, onun en katI ve en katî âlemidir. Mad-
dî âlem boyutundaki adamin evreni de onun en
katI ve en katî dünyasidir. I$insal boyuttan
maddî âleme bakan bir kimse, kâinati bir hayal
olarak görebilir. Fakat bu görü$, dogru görü$
degildir. Cünkü "ba$kasinin hali, bizim gercegi-
miz olamaz. Ve "HERKESIN GERCEGI, BA$KASINA
HAYAL OLAMAZ". Bu kaideleri belleyen ve kabul
edenler, sapitmaktan kurtulur.

Rüya olayina gelince: Biz rüyada ya$adiklarimizi
gercek olarak hissederiz. Fakat uyaninca, uya-
niklik âleminin "gercek", rüya âleminin ise "ha-
yal" oldugunu kavrariz. Ayni $ekilde, âhirete
göctügümüz ve diriltildigimiz zaman da dünya ha-
yatinin bir "rüya", âhiret âleminin de bir "ger-
cek" oldugunu anlayacagiz. Fakat biz henüz âhi-
ret âlemine göcmü$ olmadigimizdan, dünyanin bir
rüya oldugunu, madde ve kâinatin bir hayal ol-
dugunu iddia edemeyiz. Bizim icin "$imdi", her-
$ey "gercek"tir ve gercek olarak kabul etmemiz
gerekir. Kaidemiz neydi?: "Gecmi$e ve gelecege
ait bir hal, gelmi$ zamana hüküm olamaz"!

$imdi "madde bir algidir" diyenlerin elinde bir
tek hakikat kaliyor. O da: "Dünyayi algiladigimiz"
dir. Algiladigimiz ise bir "gercek"tir, "hayal"
degildir. Demek, dünya bir "algi" degil, "algi-
lanan gercek"tir. Ama "gecici bir gercek"tir.

Gul huvallahu ahad, yani "Allah bir'dir" demek,
(Allah'tan ba$ka ilah yoktur) da oldugu gibi,
"Allah'tan ba$ka ilah olmaz" demektir. Yoksa
"Allah ile kâinat birle$iktir" demek degildir.

(Burada Allah ile kâinati birle$tiren ve birle$-
tirmeyenleri de kâfirlikle suclayan mutasavvif-
lar dikkatli olmalidir. Cünkü onlar da: "Allah'
tan ba$kasi yoktur" diyerek, Allah'in yaratmasini
ve eserlerini inkâr ettiklerinden, küfre dü$mek-
tedirler. Allah tektir, fakat elcisiz degildir.
Allah birdir, fakat esersiz ve yaratmasiz olmaz.)

Materyalizm der: "maddeden ba$ka ilah yoktur".
Bu, onlarin "tevhidi"dir. Mutasavviflarin müfrit
kismi da der: "Allah'tan ba$ka hic bir$ey yoktur".
Bu da onlarin tevhididir. $eriat ise der: "Allah'
tan ba$ka ilah yoktur. Muhammed O'nun elcisi, kâi-
nat da eseridir". Hakiki tevhid de i$te bu sonun-
cusudur.

Burada materyalizm ve mutasavvufizm ifrattir,
a$iriliktir. $eriat ise, "orta yol"dur. Uyma-
miz gereken yol da, bu yoldur.

$eriat; "Allah'in bildirdigi gercek ve O'nun
koydugu ölcü"dür. Biz elbette felsefe ve ta-
savvufun $eriatina degil, "Allah'in $eriati"na
uyacagiz. Bunun icin de; Allah'tan ba$ka ilah
yoktur, Mehdi O'nun elcisi ve kâinat da eseri-
dir" diyecegiz, demeliyiz.

Bir soru daha: Insan, kendi beyninden di$ari
cikamaz mi?

Insan, beyninden di$ari cikabilir. Insanin ak-
li, ruhu ve hayali bir güne$ gibidir. Yani in-
san bu üc mânevî unsurla kâinata bir güne$ gi-
bi dogabilmekte, her yeri gezebilmektedir.
Hatta bu kuvvelerle kâinatin ötesine bile gece-
bilirler. Evliyalarin ve Peygamberlerin mucize-
leri de buna delildir. Ruhen yükselmi$ bir in-
san, bedeninden uzakla$ip vücudunun varligini
seyredebilir.

Sual: insan, beyninin icindeki hücrelerde mi ya$ar?

Cevap: Insan, beyin hücrelerinde ya$amaz. Cünkü
insanin asil varligi "ruh"tur. Ruh ise, insanin
vücudunu avuclami$ "Ilâhî bir emir ve bilincli ve
i$iksal bir kanun"dur. Bu kanun ise, insan vücudu-
nu yöneten Ilâhî bir programdir. Bir robot nasil
bir programi olmadan i$leyemez veya akillica i$-
ler yapamazsa, insan da, ruhu olmadan insan ola-
maz. Fakat bu ruh, beyinde ya$amaz. Cünkü ruh, in-
sanin bütün vücudunu avuclami$ i$insal bir varlik-
tir. Daha ileri bir ifadeyle: Ruh, beden ülkemizin
devlet ve padi$ahidir. Bu padi$ah, beyinde ya$amaz,
fakat beyni bir âlet gibi kullanir. Beyinde ya$a-
yan, ruh degil, bilinc'tir.

Ruh, kamera arkasindaki bir kameraman gibidir. Ka-
meradaki algi ve duyumlar da bir "hayal" seviye-
sindedir. Fakat kameraman, "gercekleri" kaydeder.
Kameradaki kayitlar da, "gercegin hayalleri"dir.
Kameranin, görünen ve hissedilen âlem ile -kayit
yapmaktan ba$ka- bizzat bir ali$veri$i yoktur. Cün-
kü kullanilan bir "âlet"tir. Kameraman ise, duyum-
lanan dünya ile kar$i kar$iyadir ve onunla temas
halindedir. Kameraman, dünya ve madde ile ali$ ve-
ri$ yapabilir ve ali$ veri$tedir. Yani maddeyi et-
kiler ve onu kullanip yönetebilir.

Demek, madde ve evren bir hayal degil, gercektir.
Ancak beyin ile duyumlanan kayitlara hayal denile-
bilir. Onlar da, sadece bir hayal degil, "gercegin
hayalleri"dir.

Dolayisiyla bu "bilincli ve i$iksal kanun" ve
"Ilâhî Program" olan ruh, bu âlemi "beyin" ile
algilar. Fakat algiladiklari bir "hayal" degil,
"gercek"tir. Bu gercek ise, "Allah'in yaratmasi"
olan bir "gercek"tir. Bu gercek de, onu Yaratan'
in izin ve emrine tabi bir "varlik"tir. Bu varli-
ga "hayal" denemez. Cünkü "Allah'in gercegi"dir.

Demek, algilanan kâinat, "gercek"tir. Algilar ise,
"hayal" oluyor. Onlar da "gercegin hayalleri"dir.
Yoksa, "hayallerin hayalleri" degil!

Demek, "algi" ile "algilanan"i birbirine kari$tir-
mamaliyiz. Algi, e$yanin beyindeki görüntüsüdür.
Algilanan ise, e$yadir. "Algi" ile "algilanan"
ayni $eyler degildir. Dolayisiyla, algilanani bir
algi olarak göremeyiz. Öyle ise; madde, e$ya ve
kâinat bir "algi" degil, "algilanan"dir. Algi bir
"hayal"dir. Fakat algilanan, bir "gercek"tir. O
halde kâinat; bir "algi" degil, "algilanan gercek"
demektir.

Amma Kur'anin, kâinatin "yok olucu" oldugunu bil-
dirmi$ (Kasas 88) olmasi ise, onun $imdiki varli-
gina halel vermez. Hattâ siz diyebilirsiniz:
"Gecmi$inde ve geleceginde yokluk bulunan bir ev-
reni nasil var kabul edebiliriz?"

Bizi ilgilendiren, "$imdiki zaman"dir. $imdi kâi-
nat var midir, yok mudur? Önemli olan budur! Kâi-
natin varligi gercek olduguna göre, biz de onun
hayal olmadigini kabul etmek zorundayiz. Siz, kâ-
inatin "yok olucu" olduguna inanabilirsiniz. Fa-
kat "$imdi kâinat yoktur" veya "hayaldir" diye-
mezsiniz.

Bununla birlikte "$imdi" var midir? diye de sora-
bilirsiniz. Evet, "$imdi" vardir. Fakat gecmekte-
dir. Gecicilikte olan bir "$imdi"miz vardir. Fa-
kat o bir "hayal" degil, "gercek"tir. "Gecici"
bir gercektir, ama yine de bir "gercek"tir.

Bu gecicilige bakip hemen üzüntü ve ümitsizlige
dü$meyiniz. Cünkü Dünya'nin bir "ötesi" vardir.
Orada ebedî bir gerceginiz olacaktir. O da: Cen-
net veya Cehennem'dir. Sizler de cenneti kazanmak-
la ve cehennemden sakinmakla yükümlüsünüz. Bu yü-
kümlülügü kabul edenler ve geregini yapanlar,
kurtulmu$ olacak ve ebedî, ölümsüz bir gercege
kavu$acaklardir.

I$te, kâinatin bir "hayal" olmayip "gercek" ol-
dugunu bildiren ayetler:

Enam 73, Ibrahim 19, Hicir 85, Ankebut 44, Rum
8, Zümer 5, Duhan 39, Casiye 22, Ahkâf 3, Nahl
3.

Gercek Yaratici olan yüce Allah bu ayetlerle:
"Benim yaptigim her$ey 'gercek'tir, Ben size
'hayal' göstermiyorum" demektedir. Öyle ise
biz de, kâinati bir hayal olarak degil, gercek
olarak kabul etmeliyiz.

Fakat dünyanin "gecici" oldugu ve "âhirete nis-
beten" bir "hayal" seviyesinde kaldigi gercegi
ise, ayri bir konudur.

Not: "Her$ey bir algi midir?" sualine cevap arar-
ken, $una bakmaliyiz: Beynimizdeki görüntüler bir
"algi"dir. Fakat algilanan $eyler ise, "yaratil-
mi$ bir gercek"tir. Meselâ bir masa, "ellerimiz-
le yarattigimiz bir gercek"tir. Ellerimiz de,
"Allah'in yarattigi bir gercek"tir. Onlarin zih-
nimizdeki görüntüsü ise, bir "algi"dir. "Algila-
nan"a da "algi" diyemeyiz. Algi ile algilanani
ayirmaliyiz. Buna göre bir agac; "algi" degil,
"algilanan"dir ve "yaratilmi$ bir gercek"tir.

Aynadaki görüntünüz bir "algi"dir. Sizin varligi-
niz ise, "algilanan"dir. Algilanana da "algi" de-
nemez. Cünkü aynanin di$inda sizin sabit bir
varliginiz var.

Ayni $ekilde siz gözünüzü ve hislerinizi actigi-
nizda bir âlem ve e$ya ile kar$ila$irsiniz. Eger
hissettiklerinizin sabit bir kar$iligi olmasa,
zihninizdeki görüntü ve algilar da olmayacaktir.
Siz, hayalleri degil, var olan ve yaratilmi$ ger-
cekleri görür veya hissedersiniz.

Eger evinizdeki aynaniz akilli olsa, kendi üzerin-
deki görüntünüze bakip, sizi hice sayarak "siz bir
hayalsiniz" dese; "hadi ordan, sapkinlik etme" di-
yecek, onu azarlayacaksiniz.

Ayni $ekilde insan da: "Her $ey zihnimizdeki bir
algidir, her $ey bir hayaldir" dese, o akilli ayna-
nin akilsizligina dü$ecektir. Öyle ise inanclilar,
bilhassa Kur'anlilar bu konuda cok dikkatli olmali-
dirlar.

Bunlara bakarak felsefede sorulan: "Siz mi odanin
icindesiniz, oda mi sizin icinizdedir?" sualini
de cevaplayabiliriz. Cevap: Hem siz odanin icinde-
siniz, hem de oda sizin icinizdedir. Veya hem
dünya sizin icinizdedir, hem de siz dünyanin icin-
desiniz. Yani ne kendi varliginizi, ne de dI$iniz-
daki dünyayi inkâr edemezsiniz.

Insan kâinat icinde yaratilan bir varlik oldugun-
dan, onun durumu, meyve ile cekirdege benzer. "Ce-
kirdek mi meyvenin icindedir, yoksa meyve mi ce-
kirdegin icindedir" sualine verilecek cevap: "Hem
meyve cekirdegin icindedir, hem de cekirdek meyve-
nin icindedir" olacaktir. Cünkü meyve cekirdekten,
cekirdek de meyveden cikarilmaktadir. Bu durumda
"meyve cekirdegin icindedir" veya "cekirdek meyve-
nin icindedir" $eklinde verilecek tek tarafli bir
cevap, eksik cevap olacaktir.

$imdi "kâinat bir algilar bütünüdür" dediginiz za-
man; "algi var, algilanan yok" demi$ oluyorsunuz.
Yani kâinat yok farzediliyor veya hayal derecesine
indiriliyor. Halbuki kâinatin bir "algilanan" ola-
rak varligi sabittir. O halde "kâinat bir algilar
bütünüdür" ifadesi, "kâinat bir algilananlar bütü-
nüdür" $eklinde degi$tirilmelidir.

"Madde bir algidir" veya "kâinat bir algilar bütü-
nüdür" diyenlerin yanildigi noktalardan biri; insa-
ni sadece duyumlardan ibaret bir varlikmi$ gibi
görmeleridir. Oysa insan; akli, ruhu ve vicdani o-
lan bir varliktir. Eger insan sadece duyumlardan i-
baret bir varlik olsaydi, o zaman her$ey bir algi
seviyesinde kalirdi. Yani duyumlarimiz hic bir za-
man kendilerinin var mi, yok mu olduklarini, mad-
denin gercek mi, hayal mi oldugunu bilemezlerdi.
Cünkü bilmek, onlarin vazifesi degil. Bilmek, ak-
lin i$idir. Eger siz, aklin görevini duygulara yük-
lerseniz, o zaman "kâinat bir algidir" demek zorun-
da kalirsiniz. Oysa, kâinatin bir "algi" olmadigini,
bilâkis bir "algilanan" oldugunu ve onun "var" oldu-
gunu, maddenin de "gercek" oldugunu aklimiz bilip
durmaktadir ve vicdanimiz da bunu tasdik ediyor.

(Yanli$tan, yanilgi ve yaniltmaktan Allah'a
siginiriz.)

Allah'im Senin hakkinda haddimizi a$an bir ifa-
de serdetmi$sek bizi bagi$la!

Hüseyin Avdic

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Kasim ayi ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Donnerstag, 13. November 2008

ALLAH'IN MEHDiSi MEHMED NUR'AN DiYOR Ki:

(Bu bildiri, 2007 yilinda yayinlandi.)

ALLAH'IN MEHDISI MEHMED NUR'AN DIYOR KI:

Ey alevîler ve sünnîler!

Allah; "Peygamberinizin yolundan gidin, onun aile ve akra-
basini sevin" der. Fakat "bölünüp parçalanin ve birbirinize
düsmanlik edin" demez.

Eger bir sünnîlik, Peygamberin yolunun ziddina gidiyorsa ve
bir alevîlik de Peygamberin yolundan gitmiyorsa, o alevîlik
ve sünnîlik terkedilmelidir.

Peygamberin yolundan giden, onun ev halkini ve halifelerini
sever. Onlari sevenler de, Peygamberinin yolunun tersine
gitmezler; Müslümanlar arasinda irkçilik ve düsmanlik yarat-
mazlar.

Ey "Müslümanim" diyenler!

Eger sevdiklerinizi Allah için severseniz, sevginiz mesrudur.
Eger onlari Allah ve Elçisinin üzerine çikarirsaniz, sevginiz
bâtil ve gayri mesrudur. Eger "Müslüman" iseniz, dünyaniz-
dan gayri mesru muhabbetleri çikariniz ve onlari dünyaniza
sokmayiniz.

Ey Müslümanlar!

"Alevî"-Sünnî" ayrimi yaparak birbirinizi bölmeyiniz ve ken-
dinizi öbürünüze üstün tutarak irkçilik yapmayiniz. Bunlar
Kur'an'inizda menedilmistir.

Hz. Ali(r.a) bir "Muhammedî" idi. Öyle ise hepiniz Muham-
medî olunuz. Muhammedîlik ise, Allah'a teslimcilikten iba-
rettir. Kurtulanlar da, Allah'a teslim olanlardir.

Iyi biliniz ki, Allah'in kitabinda ve elçisinin dinsel yasantisin-
da alevîlik-sünnîlik diye bir yol ve ayrim yoktur. Ehl-i Beyt'i
sevmek ise, Allah ve Elçisi hesabina olmali. Bu hesap disin-
da kalan bir Ali severlik, Müslümanliktan çikistir. Allah ve
Elçisinin sevgisi üzerine çikarilan bir Ali severligin ve ayrim-
ci-ayrilikçi güçlerin önderlik ve egemenligine Islamli ülkelerde
izin verilmeyecektir ve verilmez. Çünkü Allah(cc) $irke ve
bölünmecilige razi degildir.

Eger halife severlik Allah ve Elçisi içinse, bunda bütün Müs-
lümanlar esittir. Bu halde "alevîlik"-"sünnîlik" ayrimi da orta-
dan kalkar ve kalkmali, Müslümanlar bir bütün olmalidir.
Yüce Allah da sizin birlik ve bütünlügünüzü istemektedir.

Simdi kendinize sorunuz: "Allah'a teslim olanlar" misiniz, yok-
sa "baska bir sey" mi? "Kardeslikçi" misiniz, "Irkçi" mi?
"Birlikçi" misiniz, "ayrilikçi" mi? Cevaplariniz olumluysa, yo-
lunuz açik olsun!

Not: Unutmayiniz! Birlik noktaniz; alevîlik-sünnîlik degil,
"ALLAH'A TESLIMCILIK"tir.

Zaman: Yeni Cag'in yedisi, Mart sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

ALLAH'IN MEHDiSi MEHMED NUR'AN CEVAPLIYOR

(Bu bildiri, 2005 yilinda yayinlandi.)

ALLAH'IN MEHDiSi MEHMED NUR'AN CEVAPLIYOR

cevap verdiren ALLAHin adiyla


Hidayetcagi.com sitesinde bana:
"Hangi kavmin resulüsün" diye sorulmu$.

Globalle$mi$ bir dünyada elbetteki bütün
dünyanin ve insanligin elcisiyim. Ve
Kur'anlilar dünyasinin da Mehdisiyim.

Yine sorulmu$: "Allah'in Zat'ini gördünüz
mü?

Yüce Allah bana bir Mirac nasib etti. Bu
mânevî Mirac'da, Cenab-i Hakk'a, aramizda
bir-kac metrelik bir mesafe kalana kadar
yakla$tim. O'nun Zat'ini degil, fakat
varligini gördüm, bildim. Cismi, $ekli ve
benzeri olmayan bir yüce Varlik'in Zat'ini
elbette göremezdim. Peygamberlerin sonuncusu
(sav) Hz. Muhammed de, O'nun sadece Varligi'
ni gördü, Zat'ini görmedi. Eger Zat'ini
görmü$ olsaydi, bize de tarif ederdi.
Allah(cc)in Zat'ini tarif etmek mümkün mü?
Kim tarif edebilir? Biz, O'nu ancak
"sifatlari" ve "eserleri"yle taniriz.

Hz. Musa bile Allah'i göremedi. Ama yine de
Peygamberdi. Demek Allah'a Elci, Peygamber
ve Mehdi olmanin $arti, Allah'i görmek
degildir. Elcilik ve Mehdiligin $arti:
Allah(cc)tan bilgi ve i$ik, bir de
elcilik almaktir. Bunlari almi$ ve kabul
etmi$ bir kimse, Allah'in elcisi veya
Mehdisi olur.

"Sen, $eytanin elcisi misin? $eytanin
vazifesini görmek icin mi geldin?
Mehdiligini ilân etmekle aramizda ikilik
cikariyorsun, bizi bölüp parcaliyorsun!"
deniliyor...

Cevap: Sizin dinde, Allah'in Elcisi ve
Mehdisi böyle mi kar$ilanir? "Ho$geldin
ey Allah'in Mehdisi" diyeceginiz yerde,
"nicin geldin, gelmez olaydin, hic de
ho$gelmedin" diyorsunuz. Bir dövmediginiz
ve öldürmediginiz kaldi! Elinize gecsem
onu da mi yapacaksiniz? Bu ne bicim
kar$ilama böyle? Yoksa Allah'tan, benim
"sahte Mehdi" olduguma dair bir ayet mi
aldiniz? O halde, elinizde sahteligime
i$aret eden kesin bir bilgi olmadan
sahtekâr olduguma nasil
hükmedebiliyorsunuz?

Eger bugün Hz. Muhammed(sav) cikip gelse veya
ondört asir öncesine götürülseniz, o Peygamber
de elciligini ilân etse ne derdiniz? Cok bil-
mi$liginize güvenip: "Sen, okuma yazma dahi
bilmiyorsun, nereden Allah'in elcisi oluyor-
mu$sun" ve "Sen, yalancinin, sahtekârin biri-
sin" der miydiniz? Herhalde cogunuz bunu
demekten cekinmezdi! Ama ne büyük bir hata
olacagini da bilirdi.

(Bu sözlerim, bütün Müslümanlara degil,
sadece bana hakaret ve iftira edenleredir.)

Hz. Musa Peygamberligini ilân edince,
Firavun da sizin dediginiz gibi demi$ti.
Yani: "Bizi bölmek icin mi geldin?"
Dikkat edin, "siz Firavunsunuz" demiyorum.
Fakat bir Firavun gibi hareket ettiginizin
farkinda misiniz?

Sizi bölen kim? Siz zaten bin parcaya
bölünmü$sünüz! Ben de i$te sizin
parcalarinizi toplamaya ve birle$tirmeye
geldim, tabi Allah'in izniyle. Elbette
sizleri birle$tirecegim ve birle$tirmek
görevim. Bu görevimi yerine getirebilmek
icin de, bana yardimci olmaniz gerekiyor.
Madem ayrilik istemiyorsunuz, o halde beni
dinlemeniz ve bana yardimci olmaniz
$arttir.

Müslümanlar arasinda birlik nasil
saglanacak?

Bugün dünyada, "Müslümanlarin ya$adigi
ülkeler" vardir. Fakat bir "Islâm Dünyasi"
yoktur. Bir "Islâm Dünyasi"nin var
olabilmesi icin bütün Müslümanlarin
birlik ve bütünlük icinde olmalari
gerekir. Peki, bu birlik ve bütünlük
nasil olacak?

Bunun iki yolu var: Birincisi; Islâmli
ülkelerin birle$mesiyle. Ikincisi;
Müslümanlar arasinda mânevî bir
birle$menin saglanmasiyla.

Islâmli ülkelerin birle$mesi, ancak o
ülkelerdeki diktatörlüklerin ortadan
kalkmasi ve demokrasiye gecilmesiyle
mümkün olur. Allah(cc)in bana bu konuda
verdigi ilk emir de; "Ortadogu'daki
diktatörlüklerin hayatina son ver" oldu.
Bunun icin diktatörlükleri ortadan
kaldirmak vazifemdir, vazifemizdir.

Birlik icin ikinci yol ise: Müslümanlar
arasinda mânevî bir birligi saglamaktir.
Bu da ancak Mehdiyetimi ve Halifeligimi
kabul etmenizle olur. Bunu reddettiginiz
müddetce birlik yüzü göremeyeceksiniz.
Bu da, sizin dirlikten mahrum kalmaniz;
ezilmeniz ve itilip kakilmaniz demektir!
Secim sizin...

Not: Kur'anlilarin Peygamberi Hz.
Muhammed'in, sahih bir rüya vasitasiyla
Müslümanlar hakkinda bana verdigi bir
tek emir var. O da: "BiRLiK OLUN"dur.
Buna, "bu bir rüyadir, rüya ile amel
edilmez" diyecek olursaniz, Rabbiniz'in
birlik olmaniz hakkindaki emirlerini de
unutmamanizi öneririm.

Mehmed Nur'an kimdir?

Elciniz ve Mehdiniz, Imam ve Halifeniz
ben MEHMED NUR'AN, 1985 yilinin Kadir
Gecesi'nde Allah(cc)tan bilgi ve i$ik
almaya ba$ladim. Be$ yil sonra da
Rabbimiz'den "elcilik teklifi" aldim
ve kabul ettim. 1995'den 2005 Mayis'ina
kadar elciligimi gizledim. Cünkü Allah'
tan ortaya cikmam icin bir izin ve emir
gelmemi$ti. Izin gelinceye kadar
faaliyetlerimi sessiz yürüttüm. O tarihe
kadar "Mehdi" oldugumu bilmiyordum. 2001
yilindan itibaren Mehdi oldugumu sezmeye
ba$ladim. 2005 yilinda ortaya cikmam
icin emir gelince, beklenen Mehdi ben
olduguma kani oldum. (Bu konuda da:
"Mehdi uzun zaman Mehdiligini
bilmeyecektir" $eklinde bir hadîs var.
Bu haber de tam bende gercekle$ti.)

Ortaya cikmam, zamanin ve $artlarin ve de
Müslümanlarin zorlamasiyla oldu. Bu konuda:
"Mehdi, Müslümanlarin zorlamasiyla ortaya
cikar" diye bir Hadîs daha var. Benimki de
böyle oldu.

Not: Hadîs taramasi yapacak durumda olmadi-
gim icin, hadîslerle ilgili referans
veremiyorum. Konuyla ilgilenen arkada$lar
gerekli kaynaklarin referanslarini bu
bildirinin altina ekleyebilirler.

Tahsil derecem ilkokul'dur. Ilkokulu, zayif
dereceyle bitirdim. Yani sadece okuma-
yazmayi ve biraz da hesap yapmayi ögerendim.
Fakat bilgilendirici Allah(cc), 1985 yilinin
Kadir Gacesi'nden itibaren üc ay icerisinde
bana bütün din ve dünya ilimlerini bir üzüm
tanesi gibi yutturdu, kafama yazdi. Yani
bilgisiz bir "ümmî" idim, yüzlerce kitabi
okumadan birdenbire "alim" oldum.

1995 yilindan 2002 yilina kadar, yani 7 yil
icinde de Allah(cc) beni "mânevî dünya
liderligi"ne yeti$tirdi. 2001, yani Yeni
Cag'in ba$langicindan itibaren de dünya
devletlerinin dizginlerini elime vermi$
bulunuyor. Hangi devlet Mehdiyetime itaat
etmezse, helâk olur.

Dünya devletlerinin liderlerine
sesleniyorum: Allah(cc)tan gelen emirlere
itaat edin. Eger itaat etmezseniz, dogal
felâketler ba$inizdan hic eksik olmayacak,
bunu bilin!

Allah'tan gelen emirler nedir?

Allah'tan gelen 4 EMiR var.

Hz. Allah'in size verdigi ilk emir:
"Diktatörlüklerinize son verin"dir.
Ikincisi: "Adalet'i tesis edin"dir.
Ücüncüsü: "Allah'a yönelin ve ibadetli
olun"dur. Dördüncüsü: "Yardimla$in,
iyilikci olun ve fakirligi ortadan
kaldirin"dir.

Bu emirleri dinlemeyenler, ker$ilarinda
daima Allah'i bulacaklar ve
cezalandirilacaklardir.

(Sosyolojik olarak) ben kimim?

Ben Mehmed Nur'an, Allah(cc)in Mehdisi'yim.
Ne tarikatciyim, ne de tasavvufcuyum.
Sadece bir $ERiATCI"yim. $eriat ise,
"Allah'in Düzeni"dir. Allah'in Düzeni ise;
Hak ve Adalet ve Namus'tur. Ben de bunlari
yeryüzüne yerle$tirmek icin geldim ve
bunlarla görevliyim.

Buna göre, bugünden itibaren haksizliga
ve adaletsizlige sebep olan eski hükümleri
kaldiriyorum ve kaldirmam gerekiyor. Cünkü
eski zamanda ya$amiyoruz. Eski zamanda
verilmi$ hükümleri bu zamanda uygulamaya
kalkarsaniz, adaletsizlige dü$ersiniz ve
dü$üyorsunuz. Allah(cc) ise adil'dir,
adaletsizlige razi olamaz. Bunun icin bu
tarihten itibaren Ortadogu'da uygulanmakta
olan el kesme ve recm cezalarini, Allah(cc)
in bana verdigi yetkiyle kaldiriyorum. Bu
cezalar derhal hapis cezasina cevrilmelidir.
Arap devletleri bu emre itaat etmek
zorundadir. Itaat etmedikleri takdirde,
hizaya getirilmeleri icin dünya Padi$ahi
Amerika, benden gerekli izni almi$
olacaktir.

Iran yönetimine sesleniyorum:

Israil hakkinda kesin kararlar vermek,
Iran Yönetimi'nin hakki ve haddi degildir.
Israil'le ilgilenmek benim görevimdir.
Benim görevime kari$mayin.

Ben nicin gönderildim?

Dört $ey icin. Birincisi: Dinsizligi ortadan
kaldirmak icin. Bunun icin de Allah(cc)
bana i$insal bir kilic verdi. Bu kilicla
da ateizmi, materyalizmi, naturalizm ve
darwinizmi mânen idam etmi$ bulunuyorum.

Ikincisi: Bütün inanclilari birle$tirmek
icin. Yüce Rabb'in gercek dini bir tektir.
O da: Allah'i birleyip, O'na teslim
olmaktir. Bu da $u $ekilde ifade edilir:
"Allah'tan ba$ka ilah yoktur, Mehdi ve
Mesih Allah'in kulu ve elcisidir."
Bu sözü söyliyen ve kabul edenler, hem
bana biat etmi$, hem de dinlerini
kurtarmi$ olurlar.

Ücüncüsü: Dininizi yenilemek icin.
"Dinimiz eskimi$ midir ki, sen yenilemek-
ten bahsediyorsun" diyebilirsiniz.
Cevap: Allah(cc)in dini eskimez. Fakat
sizin anlayi$iniz eskimi$ olabilir. Bu
da, yenile$meyi gerektirir. Bunu yapmak
da, Allah(cc)tan aldigim bilgilerle
benim görevimdir.

Dördüncüsü: Yüce Rabb'in gercek dinini
yeryüzüne egemen kilmak icin. Bu da,
Hz. Mesih'in yardim ve ortakligiyla
gercekle$ecektir.

Not 1: Mehdiligimi ilân etmi$ oldugum
2005 Mayis'ina kadar Iskender Ali Mihr
Hazretlerinin elciliginden haberim yoktu.
Turkforum.net'teki Mehdi inkârcilarinin
verdigi bir link vasitasiyla onun
elciliginden haberdar oldum. "Cevizkabugu
Programi"nda onunla yapilan tarti$manin
yazili metnini okudugumda Efendi
Hazretleri'ni hakli, onun elciligini inkâr
eden ve onu delilikle damgalayan
profesörleri de haksiz buldum. Cünkü
onun ya$adigi mânevî olaylarin bir
benzerini ben de ya$ami$tim.

Bir kimse Allah(cc)tan bilgi ve elcilik
ve insanlari Allah'a yöneltecek sözler
almi$sa, onun elciligini inkâr etmemek
gerekir. Allah'a teslim olmu$ bir
kimsenin de bu konuda yalancilik etmesi
mümkün degildir. Bu yüzden ben, Ali Mihr
Hazretleri'nin yirminci asrin bir elcisi
oldugunu tasdik ediyorum. Onun inkâr
edilmesini de dogru bulmuyorum. Yasin
Suresi'nin 14.cü ayetince Allah(cc),
bir zamanda birden fazla elci
gönderebilir ve göndermi$. Hele bu
zamanda, buna daha cok ihtiyac var.
(Hattâ bu konuda bir hadîs var: "Âhir
zamanin mehdisi üctür" $eklinde.) Ben
de, ücüncüsüyüm.

Ben, Yeni Cag'in yeni Mehdisi'yim.
Görevim bitince, benim yerimi Hz. Mesih
alacaktir. Kimse benim kar$ima
Iskenderoglu Hazretleri'ne kar$i
yapilan inkâr ve itirazlarla cikmasin.
Ikinci bir Allah'in varligini
isbatlayamayanlar, benim Mehdiligimi
inkâr edemez. Inkâr edenlerin inkâri
ise, Allah(cc)in defterine yazilacak
ve onlar, bir "inkârci" olarak
kaydedilecek, hesap vereceklerdir.

Not 2: Bana kar$i sava$ acmaya niyetlenen
radikal ve fanatik unsurlara sesleniyorum:

Allah yardimciniz olmayacaktir!

Not 3: Yazilarimi silmedikleri icin
Hidayetcagi.com sitesi yöneticilerine
te$ekkür ediyorum.

YÜCE ALLAH iTAATKÂRLARIN YARDIMCISI OLSUN!

Allah'in Mehdisi: MEHMED NUR'AN

Zaman: Yeni Cag'in be$i, Ekim sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.
YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI

* * *