Mittwoch, 23. September 2009

B İ R L İ K N A M E/(Hangi Birlik?)

B I R L I K N A M E

(Hangi Birlik?)

uyumlulari birlestiren, uyumsuzlari ayristiran ALLAHin adiyla


"Kürt Acilimi" ortaya atildi atilali bu acilima karsi düsmanliktan baska,
"birlik" cagrisi ve nutuklari da cogalmaya basladi. Son olarak Genel-
kurmay Baskani da "birlik" istemis. Yani herkes Türklerle Kürtlerin bir-
ligini istiyor.

Peki, Kürtlerle Türkler zaten birlik icinde degil mi?

-Evet, birlik icinde!

(Ama, güya birlik icindeler...)

Peki, Türklerle Kürtler birlik icindeseler, "Kürt Sorunu" neden var?

Demek her birlik derde derman olmuyor. Bazi birlikler aile ve toplum-
lari hasta ediyor.

Kürt ve Türk toplumlarini hasta ettigi gibi...

Bazi birlikler neden hasta eder?

Cünkü aralarinda bir uyusmazlik vardir. Meselâ saglam elmalarla cü-
rük elmalari birarada tutarsaniz, saglam elmalari da cürütmüs olursu-
nuz.

Meselâ sihhatli insanlari, verem hastalariyla birlikte olmaya mahkûm
ederseniz, sihhatli insanlari da mahvedersiniz.

Meselâ akillilari deliler arasina atarsaniz, akillilari kaybedersiniz.

Birbirine zit gelinle kaynanayi birarada olmaya zorlarsaniz, onlardan
biri ya cinayete kurban gider, ya da kanser olur veya delirir.

Iscilerle memurlar birlik olabilir mi?

(Belki hak istemede gecici bir birlik kurabilirler.)

K ile T harfini birlestirsek ne olur?

(Esit birlestirme olursa); Iki harf de kimligini kaybeder, yepyeni bir harf
ortaya cikar.

Peki, birbiriyle anlasamayan dili farkli iki irki zorla birarada tutmaya
calisirsaniz ne olur?

(Eger aralarinda esitlik yok ve bir taraf egemen konumdaysa), herhal-
de bir catisma cikar veya biri birini ezmeye, asimile etmeye, ötekiles-
tirmeye calisir. 80 yildir Güneydogulu Kürtlere yapilan da bundan bas-
kasi olmamistir. Hem seksen yildir (istisnalar haricinde) hic bir Türk
memur ve ögretmen, Güneydogu'da isteyerek, severek görev almamis-
tir; mecburen, caresizlik sebebiyle verilen tayinini kabul etmistir. Her-
kes oraya gitmeyi bir eziyet ve bir iskence olarak görmüstür. (Demek,
zorla sevgi ve güzellik olmuyor.)

Eger siz, Kürt halkina kendi kendilerini yönetebilme imkâni tanisaydi-
niz, kendi irkinizdan olan Türkleri de aci ve cileden kurtarmis olurdu-
nuz.

Evet, birlik isteyelim; birlik güzeldir, birlik kuvvettir. Ama sihhatli birlik
olursa!

Avrupa ülkeleri birlesmislerdir. Ama herbirinin ayri bir devleti, dili ve
irki ve demokrasisi vardir. Yani birlikleri, "sihhatli birlik"e dayaniyor.

O halde hasta edici birlikleri, birliktelikleri de terketmesini bilmeliyiz.

Sihhatli ve dogru birlik nasil olur?

Meselâ müslümanlarin birligi: "Allah'tan baska ilah yoktur, Mehdi Al-
lah'in elcisidir" hakikati altinda olabilir.

Halki müslüman, yöneticileri diktatör olan ülkeler birlesirse, diktatörler
kuvvetlenmis olur. Ama siz onlarin diktatörlüklerinden zarar görmeye-
cekseniz veya onlari demokratiklestirebilecekseniz, onlarla birlesme-
nizde bir sakinca olmaz.

(Maksadimiz zorla ayristirmak degildir. Ama zorla birlestirmenin an-
lamsizligini da görmeliyiz.)

Dilleri ve irklari farkli toplumlari ise, ancak dinleri ayni ve fikirleri de u-
yustugu takdirde birlestirebilirsiniz. Ama siz bu birlestirici mânevî tut-
kali bir asirdan beri bozmaya ve onu yok etmeye calismissaniz, o tut-
kal, sizin birlestiriciliginizde zayif düsecek, bir i$e yaramayacaktir ve
simdi de yaramiyor. Dini bozulmaya ve dindarligi yok edilmeye calisil-
mis bir Türk ve Kürt toplumunu birlik icinde tutma gayretleri de bunun
icin (kisa vadede) olumlu sonuc vermeyecektir ve veremez.

Eger iyi bir sonuc istiyorsaniz, önce yok etmeye ve etkisini kirmaya
calistiginiz o mânevî unsuru kuvvetlendirmek zorundasiniz. Bu zorun-
lugu kisa zamanda yerine getiremeyecekseniz (bu zaten mümkün
degildir), o halde sucunuzun cezasini cekeceksiniz. Yani: Kürt halki-
nin kendi kendini yönetebilme hakkini taniyacaksiniz. Böylece onlara
borcunuzu ödemis olacaksiniz. Bu borcun ödenmesine karsi direndi-
giniz takdirde daha cok zarara ugrayacaksiniz. Akilli olan, az zararliyi
cok zararliya tercih eder. Türk halki ve yöneticileri de herhalde dogru
tercihi yapabilecek akil ve zekâya sahiptir. Akilsizlikta direnenlere
karsi da savasimiz sürecektir. Baris isteyenler, akillarini dogru i$let-
mek zorundadirlar. Aksi halde bu sorun, yeni sehitler üretmeye de-
vam edecektir. Ama her iki halk da yeni sehitler degil, sag canlar,
evlâtlar istiyor. Bu hakli istege karsi ba$ egmekten baska care yoktur.

Öyleyse i$te care: Borcunu öde, sorun bitsin!

Not: Bir soru: Siyasetin "agababasi" olan askerler, siyasete karismaya
ve verdikleri siyasal demeclerle demokrasimize tecavüz etmeye ne za-
man son vereceklerdir, merak ediyoruz? (Aslinda merak etmiyoruz. Bu
kötülügün derhal son bulmasini istiyoruz ve cok yakinda, siyasete kari-
san askerlerin nasil istifa ettirilecegini hep birlikte görecegiz...)


Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Eylül sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Birlik.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Samstag, 19. September 2009

Y E M İ N N A M E

(Bu bildiri, 1999 yilinda yayinlandi.)

Y E M I N N A M E

(Milletvekili yemini nasil olmali?)

herkesin üstünde olan ALLAHin adiyla

Bozuk Yemin:

"Devletin varligi ve bagimsizligini; vatanin ve milletin bölünmez bütün-
lügünü, milletin kayitsiz sartsiz egemenligini koruyacagima; hukukun
üstünlügüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkilâp-
larina bagli kalacagima; toplumun huzur ve refahi, millî dayanisma ve
adalet anlayisi icinde herkesin insan haklarindan ve temel hürriyetler-
den yararlanmasi ülküsünden ve Anayasa'ya sadakattan ayrilmayaca-
gima; büyük Türk Milleti önünde namusum ve serefim üzerine andice-
rim."

Düzgün Yemin:

"Devletin varligi ve bagimsizligini; vatanin bölünmezligini ve mil-
letin özgür birlikteligini, hakta oldugu müddetce milletin egemenli-
gini koruyacagima; Hakk'in ve hukukun üstünlügüne, demokratik
ve lâyik Cumhuriyet'e bagli kalacagima; toplumun huzur ve refahi,
millî ve mânevî dayanisma ve yardimlasma ve adalet anlayisi icin
de herkesin insan haklarindan ve temel hürriyetlerden yararlanmasi
ülküsünden ve Anayasa'ya sadakattan ayrilmayacagima; Türkiye
vatandaslari ve halkimizin önünde namusum ve serefim üzerine
andicerim."

Yeminlerini "bozuk yemin"le yapmis olan milletvekillerinin, "düz-
gün yemin"le yeminlerini yenilemeleri gerekir. Bozuk yeminle ya-
pilmis olan yeminler gecersizdir.

Iki yemin arasindaki farkliliklarin aciklamasina gelince: Bozuk Ye-
min'deki "milletin bölünmez bütünlügü" yerine, "milletin özgür bir-
likteligi"ni koymak zorunludur. Cünkü Türkiye Cumhuriyeti vatan-
daslari tek irktan ibaret degil, cesitli irklardan müte$ekkildir. Türki-
ye vatandaslarini "tek irk"tan ibaret saymak, acikca bir irkcilik oldu-
gundan, zulümdür. Zulüm üzerine ise yemin edilemez.

Sonra "milletin kayitsiz sartsiz egemenligi" yerine, "Hak'ta oldugu
müddetce" kaydini koymak gerekir. Cünkü millet sapitmis da olabilir.
Sapitmis bir milletin egemenligini korumak degil, ancak iptâl etmek
söz konusu olabilir. "Hak'ta oldugu müddetce" yerine, "Hakk'in ege-
menligini koruyacagima"yi da koymak mümkündür.

Sonra "hukukun üstünlügü" ilkesinden önce, "Hakk'in" kelimesinin
gelmesi gerekir. Cünkü insanlarin hukuku, kendi keyf ve arzularina
ve kit anlayislarina göre düzenlenmis olacagindan zulüm dogurur.
Bunun icin hukukun üstüne ve öncesine "Hakk"in getirilmesi gerekir.
Hakk, Allah'in "hak din"i ve hukukudur. Gercek hukukun esaslarini
da Allah'in hukuku belirler. Allah'in hukuku olmazsa, Adalet'ten de
söz edilemez. Dolayisiyla Hak'siz hukuk, hukuksuz adalet olmaz.

Sonra "laik Cumhuriyet'e ve Atatürk ilke ve inkilâplari" yerine, sa-
dece "Lâyik Cumhuriyet" ibaresinin gelip, laiklikle birlikte Atatürk
ilke ve inkilâplari'nin cikarilmasi gerekir. Cünkü laiklik ve Atatürk
ilke ve inkilâplari, bu milletin dinsel inancina ve insan haklarina ve
temel hürriyetlere zittir ve onlarla catismaktadir. Zitlik ve catisma
üzerine ise yemin yapilamaz. Bunun icin laiklik ve hem ilke ve inki-
lâplar yerine, "Lâyiklik"in konulmasi sarttir. Lâyiklik'ta, Hakdin
devlete karisir. Yani Hakdin, devlete yol gösterir ve onun haksizlik
ve adaletsizlik ve namussuzluklarina engel olur. Devlet de Hakdin'i
dislayamaz ve onun hak olan emirlerine itaat eder. Bu sekilde insan-
larin insanca yönetimi saglanmis olur. Lâyikligi kabul etmeyenler,
laikligi de kabul etmemelidir. Milletin dinsel inancina ve Hak ve
Adalet ve Namus'a zit ve engel olmayan ilke ve inkilâplar kalabilir,
kabul edilebilir.

Sonra "millî dayanisma"nin yanina, "mânevî" ibaresinin de konul-
masi gerekir. Cünkü mâneviyatsiz bir halk, milliyetciligi irkciliga
götürebilir. Irkciliga kaymamak icin mâneviyatciligin milliyetcilige
dizgin olmasi gerekir. Mâneviyatciligimiz ise, Allah'i birleyip teslim
olmak altinda irklar arasinda kardeslik ve kardesler arasinda da dost-
luk, yardimlasma ve dayanisma, birlik ve baris'tir ve bunlarla birlikte
Allah hesabina iyilikcilik icin yarisma ve calisma'dir.

Sonra "büyük Türk Milleti" yerine, "Türkiye vatandaslari ve halki-
miz" ibaresinin konulmasi gerekir. Cünkü, "Türk milleti" dedigimiz
millet icinde, bin türlü millet vardir. Onlarin irksal varligini inkâr
etmek, bir irkciliktir. Eger Allah'in kader komputerini acip bakmak
mümkün olsa görülecektir ki, bu milletin sadece yüzde otuz kadari
hakiki Türk'tür. Yüzde yetmisi ise diger irklarla karismistir. Bunun
icin "Büyük Türk Milleti" yoktur. "Türkiye Vatandaslari" ve "Halki-
miz" vardir.

Yemin edecek milletvekilleri, yemin icin hazirlanmis metindeki söz-
lerin hepsini okumak yerine, "metindeki bütün sözleri kabul ettigime
ve bu kabulümü koruyacagima; Türkiye vatandaslari ve halkimiz ö-
nünde namusum ve serefim üzerine andicerim" seklinde de kisal-
tarak yeminlerini yapabilirler. Veya bütün vekillerin ayri ayri andic-
mesi yerine, her grubun bir sözcüsü, grubu adina bütün metni oku-
yup veya kisaltarak, sonunda "andicerim" yerine, "andiceriz" sek-
linde de yeminlerini yapabilirler. Böylece kisa zamanda yemin tö-
reni bitirilmis olur.

Zaman: Yeni Cag'a bir kala Mayis'i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Yemin.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANISTLERI
* * *

ERTUĞRUL ÖZKÖK'E GÖNDERİLMİŞ BİR MEKTUP

ERTUGRUL ÖZKÖK'E GÖNDERILMIS BIR MEKTUP

Sayin Ertugrul Özkök,

"Inanclilarin mi yoksa inancsizlarin mi daha cok ölümden
korktugunu" merak ettiginizi yazmistiniz.

Bu sualinize $u cevabi verebiliriz:

Inanclilar, âhirete tam hazirlanmamis olmalarindan ve
Allah'in azabina ugrayabilecekleri endisesiyle ölümden
korkabilirler. Allah ile baglantisi saglam olanlarin ise
ölümden bir korkulari yoktur, hattâ ona bir sevgileri de
vardir.

Inancsizlar ise, hayati ebediyen kaybetmek ve yokolusa
düsmek inanc ve endisesiyle ölümden siddetle korkarlar.
Veya bu korkuyu izale edecek bir uyusturucu ile korku-
larini yok etmeye calisirlar.

"Inanclilar mi yoksa inancsizlar mi daha cok ölümden
korkarlar" suali, pek o kadar önemli degildir. Asil önemli
sual: "Âhiret var midir, yok mudur?" sualidir ve onlarin
gelecekte neler getirecegidir. Eger âhiret varsa, ceza veya
mükâfât; eger yoksa, ebedî bir yokolus sizi bekliyor
demektir.

Eger Allah'a inaniyorsaniz, O'nun âhiretine de inanmalisiniz
Tabii ebedî bir saadet kazanmak ve sonsuz azaptan
kurtulmak isterseniz.

Sadece Allah'a inanmak ise, sizi sonsuz saadete ulastirmaz.
Cünkü nasil fabrikaya calismak icin girmis bir isci: "Ben
Patronu taniyorum, varligini kabul ediyorum, ama onun
caliskanlara ücret, tembellere cikis verdigine inanmama
ve calismama gerek yok" dediginde, bir ücret alamayacak ve
i$inden atilacaksa, ayni sekilde Allah'a inanip âhirete inanma-
yan ve inancinin gereklerini yerine getirmeyen bir insan da,
ebedî bir cenneti kaybedip müebbed hapsi ve azabi kazanmis
olacaktir.

"Bunlari nereden biliyoruz?": Tabii ki Allah'in Kitabi'ndan!
Cünkü, Allah varsa, Kitabi da vardir. Onun "Son Kitabi" da:
Kur'an'dir.

Yeryüzündeki varliginizin "nicinini" cok iyi arastirmalisiniz,
sayin Ertugrul Özkök! (Veya: Cok sayin Insanoglu!)

Selamlar ve arastirmanizda basarilar...


Gönderen: Avrupa Muranistleri
Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Kasim ortasi.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

"İSLAMİLEŞTİRME" NEDİR?

(Bu bildiri, 2007 yilinda yayinlanmistir.)

"ISLAMILESTIRME" NEDIR?
AKP MI TÜRKIYE'YI ISLAMILESTIRIYOR YOKSA
CHP MI MÜSLÜMANLARI ZULMILESTIRIYOR?

zalimlerin hakkindan gelen ALLAHin adiyla

CHP lideri Deniz Baykal, Abdullah Gül'ün cumhurbaskan-
ligina aday olmasiyla birlikte AKP'nin Türkiye'yi "islâmiles-
tirecegi"ni iddia etmektedir. Fakat bu iddia, bir "iddia" ol-
maktan öteye gidemez. Cünkü Türkiye'yi islâmilestirmek
hükûmetin görevi degildir. 4,5 yillik iktidarinda AKP kac
kisiyi islâmilestirdi? AKP, (mâlûm sebeplerden dolayi) bir
basörtüsü yasagini bile kaldirtamadi. CHP'liler hangi islâ-
milestirmeden bahsediyorlar?

Hükûmetin önemli bir görevi, haksizliklari ortadan kaldir-
mak ve milletin ihtiyaclarini karsilamaktir. Partiler de en
cok bunun icin iktidara gelirler. Bunun icin haksiz basör-
tüsü yasagini kaldirmak ve gasbedilmis demokratik hak-
lari iade etmek AKP hükûmetinin görevidir. Baska bir par-
ti de iktidar olsa, bu görev ondan istenecektir. Bu görev
yerine getirilmezse, hükûmet olmanin ve iktidara gelmenin
anlami kalmaz.

Dolayisiyla AKP de gerekli yasalari cikartip haksizliklari
ortadan kaldiracaktir ve kaldirmak zorundadir. Bu bir "is-
lâmilestirme" degil, "özgürlestirme"dir; "zulmilestirme"ye
son vermedir. CHP de bu özgürlestirmenin karsisinda dur-
mamalidir. Durdugu an, (zaten yok ya!) halkciligini ve cum-
huriyetciligini yitirir. Eger onlari yitirmisse, bu sefer yalanci-
ligi apacik ortaya cikar. (Gerci o da ortada!)

Laikci CHP'liler müslümanlarin demokratik haklarini gasb-
etmeyi sürdürmeye son vermeliler ve bu gasbin kaldirilma-
sinda AKP'ye yardimci olmalidirlar. Eger olmazlarsa, müs-
lüman halkin yüreginde: "Bu laikci zalimler bizi baskilari al-
tinda eziyorlar" seklinde onlara karsi daima bir kin ve nefret
bulunacaktir. CHP'liler ve laikciler, kin ve nefret dogduran
bu zulüm ve cirkinliklerine son vermek durumundadirlar.

Demek, "islâmilestirme" falan yok. Tam aksine bir "zulmi-
lestirme" vardir. Bu zulmilestirmeyi yapanlar da: CHP'liler
ve laikcilerdir. CHP'liler ve laikciler kendilerini iyi tanimali-
dirlar. Biz dindarlar bile AKP'ye "islâmilestirme misyonu"
yüklemezken, CHP'liler nasil oluyor da AKP'nin bu mis-
yona sahip oldugunu iddia edebiliyorlar? Hayret dogrusu!

Ikinci nokta: "Islâmilestirme" sözüne iyi dikkat etmeliyiz.
Cünkü bu kelimede, yani "islâmilesme"den sonra gelen
"tirme" ekinde bir "zorlama" ve "zorbalik" imâsi vardir.

Halkin islâmiles(tiril)mesi, hükûmetin degil, cemaatlerin
görevidir. Hükûmet bu noktada yalnizca hak ve ihtiyac
olan yasalari cikarabilir. Gerisi cemaatlere kalmistir. Fakat
Islâmiyet'te halki zorla müslümanlastirma diye bir sey yok-
tur. Bu konuda cemaatler halki ancak dine dâvet edebilir
ve onlari Islâmiye'te cekecek calismalar yapabilirler. De-
mek bu noktada da (bazi) CHP'liler yanlis lâf etmektedir-
ler. CHP'liler bu hatalarini görmek ve müslüman halk üze-
rinde uygulamakta olduklari zulüm ve zorbaligi kaldirmak
ve gasbedilmis haklarin gasbina son vermek zorundadirlar.

CHP'lilere soruyoruz: Müslümanlar üzerindeki zulümlerini-
ze ne zaman son vereceksiniz? Yoksa hâlâ: "Biz zulümleri-
mize asla son vermeyecegiz" mi diyorsunuz? Fakat AKP
iktidarda olsa da olmasa da bunlari sizden soracagiz ve is-
teyecegiz. Zulmilestirmeleriniz son buluncaya kadar da iki
ellerimiz daima iki yakanizda olacaktir, bunu da unutmayi-
niz!

Duamiz: ALLAHIM! ZALIMLERIN HAKKINDAN
GELEMEDIK. BIZE YARDIM ET!

(Yüce Allah bir ülkenin zalimlerine bir belâ gönderdi mi, bu
belâdan mâsumlar da zarar görürler. Bunun icin Ankara'da-
ki susuzluk ve kuraklik, zalimlerin zulmü sona erinceye ka-
dar sürebilir ve CHP'liler, Baskent'i terketmek zorunda ka-
labilirler. Bir de bu gidisle, Ankara "Baskent" olmaktan ci-
karsa, kimse sasirmamalidir. "Ankara'daki kurakligin sorum-
lusu Melih Gökcek degil, CHP'lilerin zulmüdür" desek, her-
halde yanilmis olmayiz.)

Not 1: Basörtüsü bir "siyasal simge" degil, dinsel aractir.
Dolayisiyla, bu dinsel araca "siyasal simge" damgasi yapis-
tirip, basörtüsünü kamusal alana yasak eden laikciler, bu
inatlarindan vazgecmezlerse, biz de basiacikligi bir "siya-
sal simge" olarak görmeye baslariz. Bu durumda basiacik
kadinlarin da kamusal alana girmelerinin yasaklanmasi ge-
rekir. Esitlik ve Adalet de bunu gerektirir. Demek, basör-
tüsü yasagini kaldirmaniz, sizi de özgürlüge kavusturacak-
tir.

Not 2: Abdullah Gül üzerinden onun esi Hayrunnisa Gül'e
yapilmakta olan psikolojik baski ve iskenceyi protesto e-
diyor, ona uygulanmakta olan ayrimciligi da siddetle kini-
yoruz.

Zaman: Yeni Cag'in yedisi, Agustos ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Gercegi duyurma.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Freitag, 18. September 2009

GENELKURMAY BAŞKANLIĞI'NA ÖZEL MEKTUP

GENELKURMAY BASKANLIGI'NA ÖZEL MEKTUP

zulmü sevmeyen ALLAHin adiyla

Türk Silahli Kuvvetleri'nde sürdürülmekte olan bir operasyon vardi.
Bu operasyonun hedefi olarak da ordudaki bütün dindar subay ve
üst rütbeliler belirlenip, bir bahane uydurularak TSK'dan atiliyor,
uzaklastiriliyordu.

Bu operasyon hâlâ devam ediyor mu bilmiyoruz. Belki TSK bütün
dindar üst rütbelilerden arindirilmis ve atilacak adam kalmamistir.
Eger Genelkurmay, bu irkci ve ayrimci ayiklamaya hâlâ devam edi-
yorsa, büyük bir hata icinde oldugunu bilmeli, ondan dönmelidir.

Dönmedigi takdirde, TSK'nin dindar milletin cocuklarini askere al-
ma hakki da sona erer. Madem dindar üst rütbelilerin TSK'da yeri
yoktur, o halde hangi hakla dindar müslüman milletin cocuklarini
askere alip onlari er olarak kullaniyorsunuz?

Eger Genelkurmay simdiye kadar yapmis oldugu fasizan ayrimciligi-
na son vermemisse ve vermiyecekse, müslüman milletin genclerini
de askere almayi durdurmalidir. Dindar üst rütbelileri ordudan ayik-
larken alt rütbelileri silah altina almak, müslüman millete karsi iki
katli bir zulümdür! Bu zulüm ise, apacik bir düsmanliktir.

Genelkurmay bu zulüm ve düsmanliga derhal son vermek zorunda-
dir. Eger son vermezse, biz de cocuklarimizi askere göndermeme
ve onlari kullandirtmama hakkini kazanmis olacagiz. Ve bu hakki
tahsil edebilmek icin de eyleme gececegiz ve gecmek mecburiye-
tindeyiz. Cünkü cocuklarimizi "zalimlerin âleti" olmaktan korumak
durumundayiz.

Ayrica Genelkurmay, Kürt halkiyla da barismak zorundadir. Bunun
icin de PKK'ya karsi sürdürülmekte olan operasyonlarin durdurulma-
si gerekiyor. Eger Genelkurmay: "Ben baris istemiyorum, savas isti-
yorum ve son terörist ölene kadar savasacagim" derse, bu halde bu
savasta dindar müslüman milletin genclerini degil, baris istemeyen
ve acilimin düsmani olan MHP'lilerin ve CHP'lilerin genclerini kullan-
malidir.

Madem sizce Kürtler ve Kur'anlilar "öteki"dir, "defedilmeli" ve "ezil-
meli"dir, o halde onlarin er olarak orduya alinmalari da durdurulmali-
dir. Bu zulümsel ve pis savasa âlet edilmemelidir. Kim savas istiyor-
sa, bu savasa kendi adamlarini öne sürmelidir. Ölecekse, onlar öl-
melidir. Müslüman milletin cocuklari degil!

Müslüman Türk Milleti'nin cocuklari "Allah icin" savasir. Siz kimin i-
cin savasiyorsunuz? Kimin icin ölüyorsunuz? Allah icin ölmüyorsa-
niz, siz nasil sehit olabilirsiniz? Sehitlik mertebesini kazanmak iste-
yenler, dindar millete reva gördükleri zulme son vermelidir. Yoksa,
onlarin savasta ölümleri sehitlik degil, ancak "geberiklik" olacaktir.
Geberiklik isteyenler, zulümlerine devam etsin!..

Ama karsilarinda Hakk'in Ordulari'ni bulacaklarini da unutmasinlar.


Zaman: Yeni Cagi'in dokuzu, Eylül ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru ve Kötülügü defetme.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Dienstag, 15. September 2009

İNKİLÂBA DÂVET

(Bu bildiri, 1995 baharinda yayinlanmis ve sadece gazetelere gön-
derilmisti. Önemine binaen tekrar yayinliyoruz.)

INKILÂBA DÂVET

insanligi insanolu$a dâvet eden ALLAHin adiyla

Ey yirminci asrin sonundakiler! Ey yirmibirinci asrin ba$indakiler!
Ey Asyalilar! Ey Avrupalilar! Ey Amerikali ve Afrikalilar!
Ey bütün dünya insanlari!

Zaman, inkilâp zamanidir.

Icimizde ve disimizda, kalbimizde ve aklimizda, kendimizde ve dün-
yamizda Kur'anist Inkilâb'a sen de katil! Insanist inkilâpta sen de
varol! Kurtulusumuz bu inkilâptadir.

Kur'anist Inkilâp'in ana dâvâsi: Bu kâinatin tek ve ortaksiz Sahibi'ni
bilmek ve tanimaktir. O'nu birlemek ve O'na baglanmaktir. Bundan
sonra: O'nun Saltanati'na teslim olmaktir. Bu teslim olusun da sos-
yolojik ve toplumsal esasi: Hak ve Adalet ve Namus'u korumak ve
saglamaktir. Yani: Hak ve Adalet ve Namus'u kendimizde ve dünya-
mizda kâinatin tek ve ortaksiz Sahibi adina iktidara getirip, onlari ic
ve dis dünyamiza "Basbakan" yapmaktir. Sonra: Yaratan'in ve Yara-
tilis'in kanunlarina itaat edip, hakiki insan olmaya calismaktir. Bu ca-
lismanin esasi da: Ya$atan'a kul olup, bu kulluk hesabina fakirlerin
yardimina kosmaktir. Hakci, iyilikci, birlikci, kardeslikci ve yardimlas-
maci olmaktir. Cünkü: Kuvvetimiz, hakciliktadir. Sevgimiz, iyilikcilik-
tedir. Iktidarimiz, birlikciliktedir. Barisimiz, kardesciliktedir. Mutlulu-
gumuz, yardimlasmaciliktadir. I$te biz Kur'anistlerin dünyaya hâkim
kilmak istedigi ve insanligimiza hâkim kilinmasi gereken be$ sosyo-
lojik temel gercek budur. Kâinatlilarin tek ve ortaksiz Sahibi'ne olan
inanc ve bagliligimiz, dâvâmizin delil ve dayanagi hem i$ik ve rehberi
olacaktir.

"Uygarlik" denen yüksek insanlik saltanatinin temel diregi olan okul
ve mabed, devlet ve saltanat, aile ve yuva, i$yeri ve ordu; hürriyetimi-
zin sinirlaridir. Bu sinirlari korumak, hürriyetimiz ve ibadetimiz olacak-
tir; i$ciligimiz ve askerligimiz olacaktir; memurluk ve ögrenciligimiz
olacaktir. Bu ibadet ve askerlik, i$cilik ve memurluk ve ögrencilik de,
ancak tek ve ortaksiz olan Yaratanimiz hesabina yapilacaktir. Yani
baskalarinin hesabi bu i$e girmeyecektir. Kendi keyfimizi, Yaratan'
imizin arzusuna feda edecegiz. Mutlulugumuz ve ebedî gelecegimiz,
bu feda edistedir. Demek inkilâbimiz, fedakârligimiza dayaniyor. Öy-
leyse feda edelim. Cünkü bu feda edisimizde ebedî bir saadet vardir.
Damlayi verip denizi kazanacagiz. Cirkinligi verip, güzelligi alacagiz.
Demek bire bin faydamiz var, kârimiz var. Ama fedasizligimizda ebedî
bir felâket vardir.

Bu habere inanmamakta bir fayda ve saadet yoktur. Cünkü, ebedî ya-
$amak istedigi halde ölümlü olustan kendini kurtaramayan insan, "e-
bedî bir saadet ve felâketten bana ne" diyemez, dememeli. Bananeci-
likte akil yoktur, düsünce yoktur, kalb yoktur, insanlik yoktur. Bunlarin
ziddi vardir ancak! Insanin kendine zid gitmesi, kendi kendini silmesidir.
Bu silmede insanin varolusu degil, yokolusu vardir. I$te bu yokolusun
yikimi icin bir inkilâp gereklidir. Senin inkilâbin da bunun icin olacaktir.
Ta ki, yokluktan varliga cikasin, yokolusa düsmeyesin. Demek, varolus-
un ve varlikta kalisin, yapacagin inkilâptadir. Bu inkilâpta senin; gercek
insan olusun, i$ik bulu$un ve varolu$un vardir. Varolu$un icin yapman
gereken inkilâbin silahlari ise: Bilim ve akil, kalb ve inanctir. Varolu$a
evet deyip inkilâp dâvetini kabul ettiysen, silahlarini al; kul ve asker,
i$ci ve ögrenci, memur ve ba$kan olarak siraya gir ve hazir ol ve ilerle...

Haydi inkilâbin kutlu olsun!

ALLAH'TAN BASKA ILAH YOKTUR
KUR'ANIZM ALLAH'IN ELCISIDIR!

Zaman: Yeni Cag'a be$ kala bahari.
Mekan: Avrupa.
Makam: Dâvet.
Boyut: Kur'anizm ($imdi "Muranizm")

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Freitag, 11. September 2009

TÜRKİYE BÖLÜNÜR MÜ? VE MHP/CHP ZİHNİYETİ KÜRTLERİ DAHA FAZLA EZEMİYECEK!

TÜRKIYE BÖLÜNÜR MÜ? VE MHP/CHP ZIHNIYETI KÜRTLERI
DAHA FAZLA EZEMIYECEK!

hakperest olmaya cagiran ALLAHin adiyla

Ayrismaktan niye korkuluyor?

"Kürt Acilimi" ortaya atildi atilali muhalefet partileri bu acilimi hemen
kapatmaya kalkti. Peki, nicin böyle yapti? Acaba Kürtleri cok sevi-
yorlar da, "sevgili kardeslikleri"nin sona erecek olmasindan mi kor-
kuyorlar? Yoksa iki simsicak kardes veya iki sevgili e$ gibiler mi de,
ayrilik ve bölünme onlari ürkütüyor?

Hayir, hic birisi de degil! Kürtleri ne MHP'liler sever, ne de CHP'liler.
Belki de onlardan nefret ederler. Cünkü gerekli sevgiyi meydana geti-
recek kuvvetli bir ask veya inanca sahip degillerdir. Bunu, Güneydogu'
da aldiklari oylara bakarak da görebilirsiniz ve görmekteyiz. Türkiye'de
Kürtleri sevebilecek tek kesim, "dindarlar"dir. Dikkat ediniz, "Müslü-
manlardir" demiyoruz. Cünkü cogunlukla Islâmiyetten uzak ya$ayan
Müslüman Türkler, kardeslik icin gerekli sevgiye sahip degillerdir. Ge-
rekli sevgiye sahip olanlar ancak "Dindar Türkler"dir. Onlarin sayisi da
cok azdir. Bu da yüzde yirmi-otuz kadardir. Bu ise demektir ki: Türk-
lerle Kürtlerin yüzde yetmis-sekseni "sevgili kardes" degillerdir. Ancak
kendilerini "zoraki bir kardeslik" icinde bulmaktalar ve görmektedirler.
Ama buna ragmen muhalefet kanadindaki Türkler, gerekli olan ayris-
mayi, "bölünme" olarak kabul edip, Kürtlerin özerklik hakkina karsi
cikiyor, onu gasbetmeyi sürdürüyorlar.

Peki bunu, "bölünmekten korktuklari icin" mi yapiyorlar? Hayir, asla!
Gercekte onlarin böyle bir korkusu yoktur. Tek korkulari; "baslarina
yeni dertler acilmasin, hersey oldugu gibi kalsin ve Kürtler Türklerin
yönetimine boyun egmekten kurtulamasin"dir.

Kürt Acilimi'na muhalefet eden Türklerin bu korkulari, hak gasbindan
baska birsey degildir. Cünkü onlarin gercek korkusu bölünme falan de-
gildir. Cünkü evlilik cagina gelmis iki kardesin ayri ayri evlere tasinip
kendi yönetimlerini ele almalari, "bölünme" olarak kabul edilemez. Bu
bir "özerklesme"dir, "ayrisma"dir; ama "bölünme" degildir. Cünkü ayri
ayri evlerde otursalar da, (az veya cok olan) kardeslikleri yine devam
edecektir.

O halde bölünme nedir?

-Bölünme; "bir bütünün parcalanmasi" demektir.

Öyle ise Türkiye, "parcalanmaz bir bütün" müdür?

-Hayir, degildir! Cünkü Türkiye tek bir irktan, yalniz Türklerden ibaret
bir ülke degildir. Eger Türkiye yalniz Türklerden ibaret bir vatan olsaydi,
ona bir "bütün" gözüyle bakabilirdik. Oysa bu vatan; cesitli irklardan,
yani "parcalar"dan meydana gelmis bir "bütün"dür. Yoksa tek bir par-
canin bütünü degildir. Bunun icin Türkiye "ayrisma"ya müsaid bir yapi-
dadir. Dolayisiyla "üniterlik"le dondurulamaz. Dolayisiyla anayasada
üniterlikle dondurulmus maddelerin de eritilmesi gerekir.

Eger Türkiye bir "bütün" olsaydi bile, onun bölünmesi mümkün olabi-
lirdi. Cünkü fikir ve inanc ayriliklari bir bütünü parcalayabilir. Bugün bile
dinden uzak laik Türkler ile dindar Müslüman Türkler bir bölünmüslük
icindedirler.

Türkler böyle olursa, bir "ayrisim parcasi" olan Kürtlerin ayrisim, yani
özerklik istemesi, "bölünme" olarak kabul edilemez. Cünkü onlar bir
bütünün parcasi degil, bir bütünün parcasindaki parcalardan biridir.
Yani dogal bir ayrisimliklari var. Bu ayrisimliklarini korumak, Kürtlerin
"dogal hak"ki olmaktadir.

Bu yüzden Kürtler eger: "Biz Kürtlügümüzü korumak istiyoruz. Bunun
icin de özerklik, yani kendi yönetimimizi kendimiz yapmak istiyoruz"
dediklerinde, onlarin bu dogal hakkinin ödenmesi gerekir.

Fakat Türkiye'deki muhalefet partileri bu hakkin ödenmesine yanas-
mamakta, üstelik karsi cikmaktadirlar. O halde biz de sorariz: "Siz
kim oluyorsunuz? Hangi hakla bu hakki gasbediyorsunuz? Allah ve
Yaratilis bu hakki onlara tanirken siz kime dayaniyorsunuz? Allah ve
Yaratilistan daha yüksek bir merci mi buldunuz? Unutmayiniz ki, ken-
di aklinizla ve kendi keyfinize göre yaptiginiz haksiz, hukuksuz ana-
yasalar, size dayanak olamaz. Eger onlara dayanirsaniz, yikilirsiniz
ve en kötüsü, zalimlik kazanirsiniz ve belki de o kazanc icindesiniz.
Sizin yapacaginiz i$, bu kötü kazanci Deniz'e dökmek veya Bahce'ye
gömmektir; onu kullanmaya son vermektir.

Bazi Müslümanlar da, Kürtlerin dogal hakkini ici bo$ "birlik, bütünlük
ve kardeslik" bahanesiyle örtmekten vazgecmeli, o hakkin gasbedil-
mesine Islâmiyet'i âlet etmemelidirler. Hem bu konuda yüz yil önce-
sinin sartlarina göre verilmis hükümlerin pesinden gidilemeyecegini
de kabul etmeleri gerekir.

(Müslümanlar bir de, Ortadogu ülkeleriyle de "birlik" istiyorlar. Fakat
bu birlik ancak tevhid ve teslim yani: "Allah'tan baska ilah yoktur.
Mehdi Allah'in elcisidir. Onun yolu da, Allah'a teslim olustur" hakikati
altinda olabilir. Yoksa Ortadogu'daki diktatörlükler altinda degil. Yani
Ortadogu'nun önce "demokratiklesme"si gerekir. Aksi halde meyda-
na getirilecek birlik, ancak "despotizm" olur. Allah da, zorbalik yöne-
timine ve onun birligine izin vermez.)

Avrupa Ülkeleri, "Avrupa Birligi" altinda "birlik" olmuslardir. Ama onla-
rin her biri ayri bir "devlet"tir; kendi yönetimlerine sahiptirler. Türkiye'-
deki Kürtlerin ise ne bir devleti vardir, ne de bir özerklikleri. Eger Türk
irkcilari ve ulusalcilari ve halkcilari gercekten birlik ve bütünlük istiyor-
larsa, önce Kürtlerin özerklik hakkini ödesinler, ondan sonra birlik
hakkini kazansinlar.

(Kürt halki degil), Kürt Aydinlari'nin cogunlugu da, bu haklarini Türkiye
Cumhuriyeti'nden talep etmek zorundadirlar. Ama isterlerse, bu hakla-
rindan vazgecme hakkina da sahiptirler. Karar, Kürt aydinlarinindir.

Türkiye Cumhuriyeti de, talep edildigi takdirde bu borcunu ödemek
mecburiyetindedir. Bu borcu ödemek, Türkiye'yi esenlige kavusturur.
Kürtlere "kendi kendilerini yönetebilme" imkâni tanimak, her iki halki
da rahatlatir. Onlara verilecek özerklik, bir "bölünme" degil, "ayrisma"
dir. Tipki evlilik cagina gelmis bir gencin ailesinden ayri yasamak iste-
mesi gibi. Bu istege kimsenin karsi koyma hakki yoktur. Deniz'in de,
Devlet'in de!

Güneydogulu Kürt vatandaslara "kendi kendilerini yönetebilme" hakki-
ni tanimamak; "biz size güvenmiyoruz, siz daha kücüksünüz" demek-
tir. Kürtler gercekten "kücük" mü? Seksen yildir hic büyümediler mi?
Rü$tlerini isbat etmediler mi? Bunun icin kac $ehit daha almalari ve
vermeleri gerekiyor?

Öyle ise Türkiye, "siz daha cocuksunuz" diyerek, cocuklasmamali ve
"kücüksünüz" diyerek de, kücülmemelidir. Büyüklügünü göstermelidir.

Irkciliga, ayrimciliga, zulüm ve asimilasyonculuga ugramis bu halki da-
ha fazla ezmeye ve onlari Türklüge mahkûm birakmaya kimsenin hak-
ki yoktur. MHP'lilerin de, CHP'lilerin de!

Not: Kürt Acilimi, TSK'dan cekinerek veya PKK'dan korkarak durdurula-
maz. Cünkü bu acilimin amaci, ödenmesi gereken haklarin ödenmesi
icindir. Dolayisiyla borctan kurtulma ve barisa ermedir. Dolayisiyla bu
acilimin reisi, AB ve ABD de olamaz. Iktidar ve muhalefet de bunu böy-
le görmek zorundadir. Gercek amac "borc ödeme" ise, hic bir parti bu
dâvâ ve acilimi politik cikarlarina âlet edemez, etmege kalkmamalidir.

Yayinlanmis son iki bildirimiz:
DEĞİŞTİRİLEMEYEN ANAYASA MADDESİ OLUR MU?
BAHÇELİ İLE BAYKAL'IN ÇOCUKLARI AYRIŞIM İSTERSE!


Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Eylül ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hak, Hukuk, Adalet.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Freitag, 4. September 2009

DEĞİŞTİRİLEMEYEN ANAYASA MADDESİ OLUR MU?

DEGISTIRILEMEYEN ANAYASA MADDESI OLUR MU?

adaletli olmaya cagiran ALLAHin adiyla


Cevap olur!

-Hangi hallerde olur?

Cevap: Eger degistirilmek istenen o maddenin degistirilmesi; haksiz-
liga, adaletsizlige ve özgürlüklerin yok edilmesine sebep olacaksa, o
madde degistirilemez. Eger o maddenin degistirilmemesi daha büyük
felâketlere sebep olacaksa, o madde degistirilir.

Soru: Peki, TC Aanayasasi'nin "degistirilemez" denen x maddeleri hak-
kinda ne dersiniz?

Cevap: Eger bu maddeler; hak, hukuk ve özgürlügü ezip gectigi halde
"degistirilemez" deniyorsa, o maddeler veya onlarin zarfi olan anayasa
"kutsallastiriliyor" demektir. Fakat bu kutsallastirma, "laiklik ilkesi"ne
aykiridir. Cünkü bu ilkeye göre: "Devlet dine, kutsala dayanamaz, da-
yandirilamaz".

Eger siz, laiklige taraftar oldugunuz halde "o maddeler degistirilemez"
diyorsaniz, laikligi kendi elinizle yikmis olursunuz. Laikligin yikilmasini
istemiyorsaniz, degistirilmesi gereken maddenin degistirilmesine riza
göstermek zorundasiniz.

Cünkü hem; "sartlar degisince, hükümler de degisir". Sartlar degistigi
halde hükümler degismezse, bu, adaletsizlik dogurur. Bir devlet de a-
daletsizlik üzerinde duramaz. Eger durdurmaya kalkarsaniz, bu da a-
narsi ve terör dogurur.

Soru: Peki, bütün bu gercekler ortada iken o maddelerin degistirilmesi
engellenirse ne olur?

Cevap: Haksizlik ve adaletsizlik ve esaretten rahatsiz olanlarin isyanin-
dan baska, $eriat isteyenlere de hak kazandirmis olursunuz. Yani o za-
man o statükoculara denir: "Madem siz bu devleti kutsala dayandirmak-
ta bir beis ve sakinca görmüyorsunuz, o halde biz dindarlarin da devleti
dine dayandirmamizda bir sakinca kalmaz. Öyleyse biz de $eriat iste-
yebiliriz ve onu getirebiliriz."

Eger bu hakki onlara kazandirmak (kaldi ki, demokratik bir ülkede $eriat
istemek suc ve haksizlik olamaz. Fakat biz simdi bu konuya girmiyo-
ruz.) istemiyorsaniz, anayasayi ve maddelerini kutsallastirmaktan vaz
gececeksiniz.

"Laiklik kalsin" diyorsaniz, "o maddeler degistirilemez" demeye son
vermek mecburiyetindesiniz.

Cünkü sartlar elveriyorsa, degistirilmeyecek bir madde yoktur. Cünkü
anayasa bir din kitabi degildir. Kaldi ki, dinin bile hukuksal yönünde
degisiklik yapmak zorunludur. Cünkü Islâmiyet'in dört ayagindan biri,
"adaletli olmak"tir. Bu emir geregi Müslümanlar degisen sartlara ayak
uydurmak zorundadirlar. Tabii dinin de "degistirilemezciler"i vardir. On-
lara göre zulüm ve haksizlik meydana gelecek olsa da, dinin hukukun-
da bir degistirilme yapilamaz. Tabii Allah'in Mehdisi de böyle bir zulme
izin veremez, gereken degisikligi yapar, yaptirir.

Simdi, "degistirilemez" denen o maddelerin degistirilmesi mi daha bü-
yük felâket dogurur, yoksa degistirilmemesi mi? Türkiye bunu hemen
hesaplayip, bir an önce kararini vermeli, zulüm ve haksizliktan kurtul-
malidir.


Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Eylül ba$i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hak.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *