Freitag, 30. April 2021

hdp'LİLERE SOYKIRIM UYARISI!

hdp'LİLERE SOYKIRIM UYARISI!

 

hainleri cezalandıracak olan ALLAHın adıyla

 

Partinizin Merkez Yürütme Kurulu tarafından 1915 olaylarıyla ilgili yaptığınız açıklamada: "Ermeni Soykırımı bu topraklarda yaşandı" diyor ve adaletin sağlanmasını istiyorsunuz. Madem adalet sizin için bu kadar önemli, o halde 1915'de soykırım yapıldığını hukuksal olarak isbatlayın, biz de gereken adaleti sağlayalım.

Madem elinizde hukuksal bir delil yok, o halde hangi hakla Türkiye'nin geçmişini suçluyorsunuz? Bu suçlama ile Türkiye'ye ihanet ettiğinizin farkında mısınız?

Şimdi siz şuna cevap verin: Türkiye için mi varsınız, yoksa ABD ve Ermenistan için mi? Eğer varlığınız Türkiye içinse, Türkiye'nin karşısında olma hakkınız yoktur. Eğer Türkiye ve geçmişinde bir suç varsa, bunu önce isbatlamalı sonra da iddiada bulunmalısınız. Veya iddianız varsa, deliliniz de olmalı.

Ama siz, delilsiz bir iddia ile Türkiye'ye ve geçmişine iftira atıyorsunuz! Uluslararası bir mahkemeden iftiranızın haklılığını ve iddianızın doğruluğunu kanıtlayacak bir belgeyi ortaya sermediğiniz müddetçe sadece iftiracı olmazsınız. Aynı zamanda hain de olursunuz ve olmaktasınız! Çünkü Türkiye'nin yanında değil, düşmanlarının yanındasınız.

Eğer Türkiye'nin düşmanlarının yanında kalmaya devam edecekseniz, Türkiye'de varlık hakkınız kalmaz. Bu durumda Türkiye'yi terkedip onun şmanlarının yanına gitmelisiniz. Türkiye'ye karşı savaşınızı oradan yürütmelisiniz. Türkiye içinden Türkiye'ye karşı savaşanlar haindir. Böyle hainlerin hakları da en küçüğünden sınırdışı edilmektir.

Eğer "biz hain değiliz" diyorsanız, Türkiye'nin yanında durmaya ve onun düşmanlarına karşı savaşmaya mecbursunuz.  

Türkiye'ye ve geçmişine attığınız iftiradan dolayı bütün Türkiyelilerden özür dilemek zorundasınız. Ya bu özrü dilersiniz, ya da Türkiye'yi terkedersiniz. Eğer Türkiye'yi terketmek istemiyorsanız, haklılığınızı kanıtlayacak hukuksal belgeyi ortaya serersiniz. Delilsiz iddia ile hakçılık olmaz.

Eğer Türkiye'de particilik yapmak istiyorsanız, hak ve adaleti temel yapmaya mecbursunuz. O halde hak ve adaletin ilkelerine boyun eğiniz, biz de sizin legal bir parti olduğunuzu kabullenelim. Bu kabul için de, terör örgütü Pkk ile bağınızı koparmak zorundasınız. Bu bağı koparmak istemezseniz, Türkiye'deki particiliğiniz son bulur. Particiliğinizin son bulmasını istemiyorsanız, hizmetinde olduğunuz terör örgütünü reddettiğinizi hemen ilan etmelisiniz. Bu ilan yapılmadığı takdirde, partinizi kapatmak hak olur. Madem hak, hukuk istiyorsunuz, alın size hukuk! Bu hukuku çiğneme hakkınız yoktur.

Eğer hizmet ettiğiniz terör örgütünün elebaşları Türkiye'ye teslim olmayı kabul ederlerse, siz de buna razı olursanız, bu takdirde partiniz legaliyet ve meşruiyet kazanır. Ya bu kazancı sağlarsınız, ya da particiliğinizi sonlandırırsınız. Sizin için başka yol yoktur. Seçiminizi yapınız ve Türkiye'ye duyurunuz. Ama hemen!

Türkiye'nin ve Türkiyelilerin hainlere ve alçaklara ihtiyacı yoktur.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Not 1: Açıklamanızın başında demişsiniz: "24 Nisan 1915 günü, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin örgütü Teşkilat-ı Mahsusa tarafından 250 Ermeni aydın ve siyasetçi evlerinden alınarak zorla sürgüne gönderildi ve katledildi."

Eğer bu tür öldürmelere "soykırım" denilecekse, o zaman Pkk'nızın katliamları soykırım olmaz mı? Bu halde Pkk'nızın soykırımını neden durdurmuyorsunuz? Madem soykırım sizi rahatsız ediyor, o halde Pkk'nıza silah bıraktırın ve teslim oluşa çağırıp, haklılığınızı isbatlayın. Bu isbatı neden yapmıyorsunuz? Neden soykırımcı bir örgütle bağınızı koparmıyorsunuz? Neden bu soykırımcı örgüte karşı savaşmıyorsunuz? Neden hâlâ bu örgüte hizmet etmekte, suç işlemektesiniz? Neden!

Türklere ve Kürtlere karşı savaşmakta olan bir örgütün yanında ne işiniz var? Siz kimsiniz? Soykırımcı bir örgütün yanında durmakla Türkleri mi temsil ediyorsunuz, yoksa Kürtleri mi?

Siz, Pkk'dan başkasını temsil etmiyorsunuz! Madem Pkk'lısınız, Türkiye'den defolun! Eğer Kürtleri temsil etmek istiyorsanız, bu halde kendi zihniyetinden olmayan Kürtleri katletmiş bulunan Pkk'nın yanında işiniz olamaz!

Ya doğru safınızı belirlersiniz, ya da Türkiye'yi terkedersiniz! Sizin için başka yol yoktur!

Not 2: Pkk ile yolunu ayırmamış bir hdp ile Türkiyeli hiçbir partinin ittifak kurma hakkı yoktur. CHP, İP, Saadet, Güven ve Deva partileri bu hakkı gözetmek zorundadır. Eğer "Türkiye'nin Partisi" olarak kalmak istiyorlarsa. Eğer "biz ABD'nin, Pkk'nın ve Avrupa'nın partisi olacağız" derlerse, bu takdirde Türkiye'de particilik yapma hakları son bulur.

Evet, bir partiyle ittifak kurmak haktır. Ama Pkk'nın partisiyle değil! Türkiyeli partilerin bir meşruiyet çizgisi olmalı ve bu çizgi aşılmamalıdır. Bu çizgiyi aşanlar suç işlemiş olur ve hainlikle damgalanır. Damgalanmak istemeyenler haddini, hududunu bilmeli ve ona göre siyaset ve particilik yapmalıdır.

İktidara gelmek de hakkınızdır. Fakat bu hakkı gayrimeşru yollarla kazanamazsınız. Çünkü Türkiye'nin Anayasa ve Kanunu'nda Pkk terör örgütüne meşruiyet tanınmamıştır. Eğer tanınmışsa, bu takdirde onun partisiyle ittifakınız meşru olur.

Not 3: (Adaleti sağlayalım, ama geçmiştekiler bir suç işlemişse, o suçu şimdiki biz Türkiyeliler işlemedi ki! Kimse bizi işlemediğimiz bir suçla yüzleşmeye zorlayamaz. Adalet isteyenler önce adaletin ilkelerini iyi öğrenmeli, ondan sonra eğer hakkı varsa suçlamasını yapmalıdır. Fakat biz, geçmişteki mazlumlar için rahmet, zalimler için de lânet okumayı biliriz. Ama bizim yaptığımızı, ABD yönetimi yapamıyor, soykırımcı atalarını lânetleyemiyorlar. Bir de kalkıp bizim geçmişimize küfrediyorlar, atalarımızı soykırımcılıkla suçluyorlar! Hem de ellerinde hiçbir geçerli kanıt olmadığı halde! İftira atmayı hak görüyorlar. Adaleti ezip geçiyorlar. Bu geçişle de diktatörleşiyorlar! Yıkılsın diktatörlükleri!)

Not 4: 1915 yılında meydana gelen o göçe mecbur bırakma ve bu göç esnasında meydana gelmiş ölümlere "soykırım" diyen ABD Başkanı Biden'a ve yönetimindekilere soruyoruz: Bu göçü "soykırım" olarak kabul ettiğinize göre, Suriye diktatörü Esad'ın Suriyelileri göçe mecbur bırakmasını ve 1 milyon vatandaşını katletmesine de "soykırım" demek zorundasınız. Peki, bu halde Esad'ın soykırımının hesabını neden görmüyorsunuz? Bu diktatörü neden devirmiyorsunuz? Yoksa siz de diktatör olduğunuz için mi?!

Madem soykırım arıyorsunuz, işte size gözünüzün önünde cereyan etmiş koskoca, capcanlı ve taptaze bir soykırım!

Bu soykırımın hesabını ne zaman soracaksınız, iftiracı bay Biden? 106 yıl önceki tarihte ne geziyorsunuz? İşte gözünüzün önünde meydana gelmiş bir soykırım! Bir dünya lideri olarak bunun hesabını sormanız gerekmez mi? Hesap sormanız için de bütün deliller ortada. Ama 106 yıl önceki olaylarla ilgili hiçbir hukuksal deliliniz yok. Hem Osmanlı'yı mahkeme önüne çıkaramazsınız, ama Esad'ı çıkarabilirsiniz.

Madem soykırım sizi üzüyor ve onu haksızlık olarak görüyorsunuz, o halde Esad'dan ve ona yardım etmiş olan Rusya ve İran'dan niçin hesap sormuyorsunuz? Onu ve yardımcılarını niçin hukuk önüne çıkarmıyorsunuz? Ne zaman harekete geçeceksiniz? Eğer harekete geçmezseniz, insanlığa karşı hain ve zalim olursunuz. Bu hainlik ve zalimliği kabul edecek misiniz? Eğer bunu kabul ederseniz, kendi diktatörlüğünüzü kanıtlamış olursunuz. Biz üç kıtanın milletleri de sizin bu diktatörlüğünüzü reddeder ve onu devirmek için savaşmak zorunda kalırız. Bizi bu zorunluğa mecbur bırakmayınız, diktatörlüğü terkediniz! "Ben güçlüyüm, istediğimi yaparım, kimse bana karışamaz" derseniz, diktatörlüğünüzü isbatlamış olursunuz! Diktatörlerin ise yönetim hakkı yoktur. Bu durum, iktidardan el çektirilmenizi gerektirir.

(Eğer "Esad'ın yaptıkları soykırım değildir" derseniz, bu durumda Osmanlı Hükümeti'nin göçe mecbur bırakması da soykırım olmaz. Hem bu takdirde Yahudilerin soykırıma uğradığını da reddetmiş olursunuz. Çünkü Hitler ırkçılığa dayanarak ve ırkını korumak için katliam yaptıysa, Esad da diktatörlüğünü korumak için katliam yapmıştır. İkisinin arasında fazla bir fark yok. Burada sonuç önemlidir. Türkiye'ye attığınız tokatla kendinizi tokatlamış oldunuz. İsrail sizi affeder mi? Çünkü onun çok önemli bir kozunun çürüğe çıkmasına sebep oldunuz. Bu işin ötesi de gelecek ve Almanya ırkçıları iktidara geldiğinde veya ortak olduklarında İsrail'e soykırım tazminatı ödemeyi kesecekler (eğer ödenmeye devam ediliyorsa); "Amerika Kızılderililere tazminat ödüyor mu ki biz ödeyelim?" diyecekler. Hem şunu da diyecekler: "Hitler hiçbir zaman Amerika gibi çok büyük bir soykırım yapmamıştır. Bizim liderimiz ırkımızı korumak için sadece küçük bir temizlik yapmıştır. Eğer Hitler Amerika gibi bir soykırım yapmış olsaydı bugün dünyada 15 milyon Yahudi ve İsrail devleti olmayacaktı. Madem Hitler bütün Yahudileri yoketmemiş, o halde soykırım da olmamıştır."

Gördüğünüz gibi, Biden'ın Türkiye'ye attığı tokat, İsrail'i de vurmuş oluyor ve onun Almanya'ya karşı kozunu işe yaramaz hale getiriyor, koz Alman milliyetçilerinin eline geçiyor. Bu kötülük karşısında İsrail Biden'in ayağını kaydırmak isteyebilir. Biden bundan sonra çok dikkatli olsun! Ayrıca Kızılderililer de ABD'den tazminat talep edebileceklerdir. Öyle ya, Yahudilere ödeniyor da, Kızılderililere neden ödenmiyor? Kızılderililer değersiz mi?)

Not 5: ABD yönetimi ve Başkanı 1915'deki göçe mecbur bırakmanın "soykırım" olduğuna dair hukuksal bir delil getirmediği için iftiracılığı devam ediyor. Joe Biden bu delili getirmediği ve gereken özür dilemeyi yapmadığı müddetçe biz de Hitler'in soykırım yaptığını kabul etmeyeceğiz. Çünkü Hitler bütün Yahudileri veya yarıdan fazlasını yoketmemiştir. Bugün dünyada 15 milyon Yahudi yaşamakta ve İsrail isimli bir de devletleri  vardır. Ama Kızılderililerin bir devleti yoktur. Sayıları da sadece 3-5 milyondur. ABD yönetimi isterse bir Kızılderili devleti kurarak "Kızılderililerin soykırıma uğramadığını" belki isbatlayabilir...

(Şimdiki 5 milyon Kızılderilinin, onların atalarına ait olan bütün ABD topraklarını geri isteme hakkı vardır. Bu hak, paraya çevrilerek de alınabilir. ABD yönetimi bu hakkı ödemeye hazır mı?)

Ha, bir de Zenciler için de bir devlet kurmalılar. Böylece onların ayrımcılığa uğramadığını isbatlamış olur, Floyd olaylarından da kurtulurlar.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Allah'tan başka ilah yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmibiri, Nisan sonu.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka dâvet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

                        *   *   *

 

 

Montag, 26. April 2021

YİRMİBİRİNCİ YÜZYILIN EN BÜYÜK İFTİRACISI JOE BİDEN VE YÖNETİMİNE AÇIK MEKTUP!

YİRMİBİRİNCİ YÜZYILIN EN BÜYÜK İFTİRACISI JOE BİDEN VE YÖNETİMİNE AÇIK MEKTUP!

 

iftiracıları cezalandıracak olan tekTANRInın adıyla

 

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ve yardımcısına,

106 yıl önce Osmanlı dönemindeki Ermenileri göçe zorlama olayında meydana gelen ölümlere "soykırım" diyerek 21. yüzyılın en büyük iftiracısı oldunuz. Sizin bu iftiracılık şampiyonluğunuzu kıyamete kadar kimse geçemeyecektir. Ama siz bu iftiracılığınızla kendi bacağınıza kurşun sıkmış oldunuz. Bu kurşun, siz ölünceye kadar bacağınızda kalacaktır.

Sarfettiğiniz o "soykırım" ifadesi neden iftiradır? Çünkü o olayın soykırım olduğuna dair elinizde hukuksal bir delil yoktur. Deliliniz olmadığı için de iftiracı oluyorsunuz. Çünkü delilsiz suçlama, iftiradır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde bir karar çıkarttırmış da değilsiniz. Yani keyfi hüküm veriyorsunuz. Yani, haksız ve adaletsiz bir yönetim içindesiniz. Bu durumda olan yöneticilere "diktatör" denir. Siz de o haksız, hukuksuz ifadeyle yeryüzünün en büyük diktatörü oldunuz! Memnun musunuz?

Hak ve adalete teslim olmadığınız müddetçe diktatörlükten kurtulamazsınız. Kurtulmak isterseniz, hak ve adaletin ilkelerine teslim olmalısınız, onları çiğnemekten vazgeçmelisiniz. Vazgeçmediğiniz müddetçe siz bir diktatör olarak kalacaksınız. Sözde demokratlığınız ise, bir maske olmaktan öte geçemeyecektir. Bu sahtekarlık içinde kalmaya devam edecek misiniz? Buna razı olacak mısınız? 

Eğer buna razı olursanız, öte dünyada yüce Tanrı'ya vereceğiniz bir hesap olacaktır. Ve tabii cezasız da kalmayacaksınız.

Sözlerinizi geri alarak o cezadan kurtulabilirsiniz. Eğer sözlerinizi geri almazsanız, 83 milyon Türkiyelinin haklarını çiğnemiş ve çok büyük bir suç yüklenmiş olacaksınız ve olmaktasınız. Türkiyeli çoğunluk size iftira davası açacak olsa, bu cezanın altından kalkamazsınız.

Gördüğünüz gibi, sarfettiğiniz o söz, basit bir söz değildir. Yani bir avuç radikal Ermeniyi memnun etmek için 83 milyon Türkiyeliye kötülük ediyorsunuz! Sarfettiğiniz o haksız hukuksuz sözünüzü geri alarak ve Türkiye'den özür dileyerek kötülüğünüzden kurtulabilirsiniz. İstediğiniz opsiyonu seçmekte özgürsünüz!

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Not 1: Soykırımın bir ölçüsü olmalı. O ölçü de şudur: Eğer bir milletin yüzde elliden fazlası veya tamamı kasıtlı olarak katledilir ve yok edilirse, buna "soykırım" denir. Amerikan yerlileri olan Kızılderililerin yüzde doksandokuzu kasden katledildiği için, onlar soykırıma uğramış oldu ve bu yüzden bugünkü Amerikalıların ataları da "soykırımcı" damgasını hakediyorlar.

Hitler'in Yahudi katliamları ise, yüzde ellinin altında kaldığı için o katliamlara soykırım denemez. Çünkü bugün dünyada 15 milyon Yahudi yaşamaktadır. Bu sayı, ABD'de yaşamakta olan 3-5 milyon Kızılderiliden 2-3 kat daha fazladır.

Not 2: Eğer ABD yönetimi 1915'teki Ermenilerin göçe zorlanmasında meydana gelen ölümlere "soykırım" derse, bu takdirde Irak'a "nükleer silahı var" yalanıyla girip yüzbinlerce masum Iraklı'yı katletmiş olmakla kendisinin de "soykırımcı" olduğunu daha fazlasıyla kabul etmiş olur. Dolayısıyla Afganistan'da 100 bin masum Afganlı'nın katledilmiş olması da "soykırım" sayılacaktır. Demek ABD yönetimi, o sözünü geri almazsa, Ortadoğu'da yaptığı katliamlar sebebiyle kendinin "soykırımcı" olduğunu kabullenmiş olur. ABD yönetimleri şu anda "soykırımcı" durumdadır. ABD yönetimi o sözü geri almazsa, (geçmişteki yönetimlerin yaptığı katliamlar sebebiyle) "soykırımcı" olarak kalacaktır.

Şimdi ne oldu? Türkiye'yi suçlamaya kalkarken kendini soykırımcı yaptı! Daha doğrusu kendinin soykırımcılığını ortaya serdi. Bütün dünya görsün! Demek, Amerikalıların yalnız ataları değil, şimdiki yönetimleri de soykırımcıdır!

O sözü sarfetmekle galip mi geldiniz? Hayır! Kendi kendinizi mağlup ettiniz! Yenilgiye uğradınız! Yalnız kendinizi değil, İsrail'i de yenilgiye uğratmış oldunuz. Çünkü bundan sonra Hitler'in yaptıklarına "soykırım" denmeyecek, "katliam" denecek.

Yenilginiz kutlu olsun!

Not 3: Diktatör kime denir? Diktatör'ün en anlaşılır tanımı şudur. Diktatör: Hak ve adaleti dinlemeyen, keyfi yönetim yapan, kendinden başkalarına yönetim hakkı tanımayandır.

Bu tanımlamaya göre, ABD yönetimlerinin de bir diktatörlük olduğuna hükmedebiliriz. Çünkü hak ve adalete boyun eğmiyorlar, onları çiğneyerek yönetim yapıyorlar. Ellerinde kesin bir delil olmadan 83 milyon Türkiyelinin atalarına "soykırımcı" demeleri, Irak ve Afganistan'a hukuksuz yollarla girmeleri, milyonlarca insanları katletmeleri, ülke ve milletleri haksız yaptırımlarla ezmeleri, çıkarı için demokrasileri darbelemeleri, diktatörleri desteklemeleri; bunların hepsi, ABD yönetimlerinin ve yöneticilerinin diktatörlüğünü gösterir.

Biz Asyalı, Afrikalı ve Ortadoğulu halklar ve milletler ABD'nin dünya diktatörlüğünü reddediyoruz! Bu diktatörlük artık gitmeli ve bitmeli!

Not 4: 1915'deki Osmanlı Hükümeti'nin Ermenileri göçe zorlamasında meydana gelen ölümler, ne katliamdır, ne de soykırımdır. Bu olay, yani göçe zorlama, Ermeni çetelerinin katliamları karşısında meydana gelmiş bir mecburiyettir. Acaba Amerika'daki Ermenilerin bir kısmı ayaklansa, "özerk bir devlet istiyoruz" deyip, Amerikalıları katletmeye başlasalar, Rusya ve Çin de onlara destek verse ve Amerika'ya saldırıya geçseler, ABD yönetiminin cevabı ne olur? ABD yönetimi bunları iyi düşünsün!

Not 5: İçinde öldürme bulunan bir eyleme ister katliam densin, ister soykırım; önemli olan bu eylemin haklılıkla mı, yoksa haksızlıkla mı yapıldığıdır. Öldürme eylemi haklılıkla yapıldıysa, suç olmaktan çıkar. Ama haksızlıkla yapıldıysa, suç olur. Suç da cezayı gerektirir. Ama bir suçsuzu da cezalandırmaya kalkmak, adaletsizliktir.

1915 olaylarını yargılamak ABD yönetimine düşmez. Biden ve Harris de bu olayların şahidi değillerdir. Bu dava mahkemenin işidir. Dolayısıyla Biden'in kendi kafasına göre verdiği karar ve suçlama reddedilir. Biz de reddediyoruz! Eğer kendisini haklı görüyorsa, uluslararası bir mahkemeden haklılığını isbatlayacak bir delil getirsin. Bu delil gelmediği müddetçe ABD yönetimi haksızlıktadır. Bu haksızlık da bir suçtur! Bütün dünya devletleri bu haksızlığa şahit olsun ve ABD'nin suçuna ortak olmasın!

Not 6: Joe Biden'a son uyarı!

İftiracı bay Biden! Türkiye'nin 106 yıl önceki tarihini soykırımla suçlayarak bir iftira attınız. Suçlamanızı kanıtlayacak kesin bir deliliniz olmadığı için suç işlemektesiniz. Bu suçla 83 milyon Türkiyelinin hakkını çiğnemektesiniz. Yani sizin bir tek iftiranız, 83 milyon iftira olmaktadır. Bu 83 milyon iftirayla büyük bir günah kazanmaktasınız. Bu günah ile de 5-10 yıl içinde dünyayı terkedecek ve Tanrı'nın eline düşeceksiniz. Eğer dünyada hak ve adalete uygun bir hayat yaşamışsanız, kabriniz aydınlık olacak. Eğer Tanrı'nın hak ve adaletine zıt hayat yaşamışsanız, ruhunuz yer altında karanlık bir odaya atılacak ve orada tekrar diriliş gününe kadar Tanrı'nın gardiyanları tarafından tokatlanacak ve azarlanacaksınız. Hesap Günü'nden sonra da Tanrı'nın ateşli hapishanesine atılacaksınız. Bu en kötü akibete uğramak istemezseniz, hayatınızı düzeltmeli ve günahlarınıza tövbe etmelisiniz. Bu tövbe için de Türkiyelilere attığınız iftiradan dolayı onlardan özür dilemelisiniz. İsterseniz bu özrü gizli bir diplomasiyle de halledebilirsiniz. Bu özrü bir hafta içinde yaparsanız, BİZ TÜRKİYELİLER sizi affederiz.

Eğer "insan hakları"na gerçekten önem veriyorsanız, özrünüzü geciktirmezsiniz. Bir kaç milyon haksız ve intikamcı Ermeni için Türkiyelilere haksızlık etmek sizin gibi Tanrı'ya inanan bir adama yakışmaz. Tanrı'nın gazabından korkmalı, haksızlık ettiğiniz Türkiyelilerden hemen özür dilemelisiniz. Özür dilemek istemiyorsanız, sizi haklı çıkaracak kesin delilinizi AİHM'de ortaya serersiniz. Bu delili ortaya sermediğiniz takdirde iftiracılığınız kesinleşmiş olur. 83 milyon Türkiyelinin haklarını çiğneyerek dünyaya iyilik ve barış getiremeyeceğinizi bilmelisiniz.

AK SARAY özrünüzü ve tövbe mekanı olarak da AYASOFYA sizi bekliyor. Gecikmeyiniz...

Not 7: Gerekli özür gelene kadar Türkiye yönetiminin ABD ile görüşme yapmamak hakkıdır.

Not 8: Bu bildiri ABD'nin bütün siyasetçilerine, aydınlarına, medya ve basınına iletilmelidir.

Not 9: Bu bildiri uluslararası diplomatik platformda paylaşılmıştır.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Tanrı tektir. İsa, Musa ve Muhammed tek Tanrı'nın elçisidir.

 

Zaman: Yeni Ç'ın yirmibiri, Nisan sonu.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

                        *   *   *

 

 

ABD YÖNETİMİNE SÖZDE SOYKIRIM UYARISI!

ABD YÖNETİMİNE SÖZDE SOYKIRIM UYARISI!

 

yöneticilere hak ve adalete dayanmalarını emreden tek TANRInın adıyla

 

ABD yönetimi eğer "sözde soykırım" hakkında hak ve adalete uygun hareket etmezse ve yanlış bir ifade kullanırsa, bu durumda Türkiye yönetimi Kürecik Hava Üssü'nü kapatmak zorunda kalabilecektir. ABD yönetimi tarafından sarfedilecek yanlış ifadeler geri alınmadığı müddetçe de üs, açılmayacaktır.

Üssün tekrar açılması için ABD'nin, sözlerini geri almak zorunda kalacak olması, ABD için daha kötü bir durumdur.

ABD yönetimi bu duruma düşmemek için hak ve adalete dayanarak hareket etmek zorundadır.

İmza: Mehdiyet Makamı.

 

Not 1: İsrailli yetkililerin medyaya yaptıkları açıklamalara göre, İran yakında nükleer silaha ulaşmış olacaktır. Rusya'nın savaş pozisyonunda olduğu da unutulmamalıdır!

Not 2: Türkiye ve Ermeniler arasında kalan ABD yönetimi kendini bu zor durumdan ancak hak ve adalete uygun hareket etmekle kurtarabilir.

Not 3: İsrail'e uyarı! Türkiye yönetimi bir parlamento kararı alıp: "Biz, Adolf Hitler'in Yahudi soykırımı yaptığını kabul etmiyoruz. Hitler soykırım değil, katliam yapmıştır. Eğer soykırım yapmış olsaydı, bugün yeryüzünde 15 milyon Yahudi bulunmazdı." derse ne yaparsınız? O halde adımlarınızı dikkatli atınız!

Not 4: Bu bildiri ilgili ülkelere iletilmelidir.

İmza: Mehdiyet Makamı.

 

Tanrı tektir. İsa, Musa ve Muhammed tek Tanrı'nın elçisidir.

 

Zaman: Yeni Ç'ın yirmibiri, Nisan'ın üçüncü haftası.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

                        *   *   *

 

Dienstag, 20. April 2021

TEMELİ 70 MİLYON KIZILDERİLİNİN ET KAN VE KEMİKLERİYLE ATILMIŞ AMERİKA'NIN YÖNETİMİNE UYARI!

 TEMELİ 70 MİLYON KIZILDERİLİNİN ET KAN VE KEMİKLERİYLE ATILMIŞ AMERİKA'NIN YÖNETİMİNE UYARI!

 

hak ve adaleti gözetenleri seven tekTANRInın adıyla

 

ABD Başkanı Sayın Joe Biden,

24 Nisan 2020’de yaptığınız yazılı açıklamada “Seçilirsem, Ermeni Soykırımı’nı tanıyan kararı destekleme sözü veriyorum. Evrensel insan hakları bir numaralı önceliğim olacak” demiştiniz.

"Sözde Ermeni Soykırımı"nı tanıma kararını desteklemek istiyorsanız, bu desteklemede önce "haklı" sonra da "adaletli" olmak zorundasınız. Sizde haklılık ve adaletlilik yoksa, o desteği veremezsiniz. Madem sözde soykırıma destek vermek istiyorsunuz, o halde bu konuda haklılığınızı isbatlamanız gerekir. Bunun için de önce kendi atalarınızın soykırımını tanımanız gerekir. Bu tanıma için de Amerikalılara şöyle hitabetmelisiniz: "Çok değerli Amerikalılar! Şu üzerinde yaşadığımız Kuzey Amerika kıtası, Avrupa'dan gelen atalarımızın yok ettiği 70 milyon kızılderilinin et, kan ve kemikleri üzerine kurulmuştur. Yani atalarımız bir ülke dolusu masum insanın soyunu kırarak bu vatanı oluşturmuştur. Bizler de ne yazık ki bu kutsuz oluşum üzerinde yaşamaktayız. Amerika'nın gerçek sahibi olan Kızılderililerin soyunu kurutan ve yok eden atalarımız, çok büyük kötülük etmişlerdir. Onların yaptığı bu kötülüğün bedeli olarak Avrupalı atalarımızı lanetlemek zorundayız. O halde onları lanetleyelim: Lanet olsun Avrupalı atalarımıza! 70 milyon kere lanet olsun! Onların ahiretteki yeri cehennem olsun!"

Evet, Başkan Biden ve yardımcısı Kamala Harris! Bu açıklama ve lanetlemeyi yapmadığınız müddetçe başka milletlerin sözde soykırımını tanıma ve destekleme hakkınız olmaz. Haklı olmak istiyorsanız, soykırımcı atalarınızı lanetlemek zorundasınız. Medya ve basın yoluyla bunu hemen yapmalısınız. Bu lanetlemeden başka, bir de 106 yıl önceki Osmanlı Hükümeti'nin Hitler gibi kasıtlı bir soykırım yaptığına dair elinizde kesin bir kanıt olmalı ve o kanıtı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde tasdikletmiş olmalısınız. Böyle bir delil ve tasdik yoksa elinizde, sözde soykırım'ı tanıma hakkınız olmaz. Eğer gerekli delil ve tasdik elinizde olmayacaksa ve lanetlemeyi de yapamayacaksanız, Türkiye'ye haksızlık yapmaktan uzak durmalısınız. Uzak durmadığınız takdirde Türkiye'nin size iftira davası açma hakkı doğacaktır.

Madem "insan hakları"na çok önem verdiğinizi söylüyorsunuz, o halde 83 milyon Türkiyelinin haklarını çiğnemekten uzak durursunuz. Uzak durmadığınız takdirde haksızlık ve adaletsizliğinizi bütün dünyaya ilan etmiş olursunuz. Bu ilan da, sizin ve devletinizin haydutlaştığını gösterir. Çünkü yöneticilerin adaleti çiğnemesi bir haydutluktur. Sizin bu haydutluğa yönelmeyeceğinizi ummak istiyoruz. Umudumuzu boşa çıkarmamanız dileğiyle sizi selamlıyoruz.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Not 1: Sayın Biden, haklı olmaktan başka, adaletli de olmalısınız. Bunun gereği olarak da ülkenizdeki Ermeni vatandaşlarınıza şunları söyleyebilmelisiniz: "Ermeni vatandaşlarımız! Sizin Osmanlı dönemindeki bir kısım atalarınız Rusya'nın vaadlerine kanarak çeteleşmiş ve Türkiye'nin Doğusu'ndaki topraklarda çoğunluğu Kürt olan 510 bin Osmanlı Türk vatandaşını katletmiş. Bu katliamlar lanetlenecek bir suçtur. Adaletin gereği olarak bu katliamcı atalarınızı lanetlemek durumundasınız. Eğer bu lanetlemeyi yapmazsanız ve yapmayacaksanız, sözde soykırım iddialarından vazgeçmelisiniz. Eğer vazgeçmezseniz, iddianızı isbatlayacak kesin bir kanıt getirmeli ve bunu AİHM'de tasdikletmelisiniz. Bu tasdikletme esnasında Tabii ki Türkiye de kendi savunmasını yapacaktır. Bu savunmaya hazırsanız, kesin delilinizi getiriniz. Ancak bu delilin gösterilmesinden sonra biz de sözde soykırımı tanıyabiliriz. Aksi halde sizin keyfinize göre bir harekette bulunamayız. Osmanlı Türkleri sizin atalarınızın soyunu kırmamıştır. Çünkü Dünya üzerinde 'Ermenistan' diye bir ülke var. Ama atalarımız tarafından soyları kurutulan kızılderililerin 'Kızılderilistan' diye bir ülkeleri ve devletleri yok. Bu gerçekleri görmenizi ve adaletli vatandaşlar olmanızı sizden rica ediyoruz."

Not 2: Sayın Biden, "insan haklarına çok önem verdiğinizi" söylüyorsunuz. Eğer bu sözünüz gerçekse, 15 Temmuz Darbe girişiminde 251 masum insanı katleden ve 2200 kisiyi de yaralayan ülkenizdeki FETÖ darbe suçlularını Türkiye'ye iade ediniz. Bu iadeyi yapmak istemiyorsanız, öldürülen ve yaralanan o masumların kan bedellerini ve darbecilerin meydana getirdiği tahribat ve zararın karşılığını ödeyiniz. Bunu yapmadığınız takdirde 83 milyon Türkiyelinin haklarını çiğnemiş olacaksınız ve çiğnemektesiniz. Bu haksızlık artık son bulmalı! "Biz adaletli bir devletiz" diyorsanız ve diyebilecekseniz, gerekeni yapmalısınız.

Not 3: Size: "Atalarınızın katlettiği 70 milyon kızılderilinin ruhlarından özür dileyin" demiyoruz. Çünkü atalarınızın kötülüğünden siz sorumlu değilsiniz. Çünkü adaletin bir ilkesi olarak: "Suçu kim işlemişse, cezayı o çeker. Bir suçlunun cezası başkasına ödetilmez." Eğer bu ilke olmasaydı, o zaman 70 milyon Amerikalıyı idam etmek gerekecekti. İşte katliamcı ataların torunları olan siz de, adaletin bu ilkesi sayesinde kurtuluyorsunuz. Adalet ne güzel bir şeymiş değil mi?

Not 4: Bugünkü Amerikalıların ataları 400 yıl boyunca Kızılderili katliamı yapmışlar. Bu dört asır boyunca süren katliamlar sonucunda 70 milyon Kızılderili yokedilmiş. Eğer bu Kızılderililer yok edilmeseydi, bugünkü Amerikalıların yerinde 350 milyon Kızılderili yaşıyor olacaktı. Şimdi ise 5 milyon kadar Kızılderili kalmış.

Bir de dört asır üç kıtaya hükmetmiş Osmanlı İmparatorluğu'na bakalım: Osmanlı'nın hükmettiği bütün milletler varlıklarını sürdürüyorlar ve hemen hemen hepsinin bir devleti var. Dillerine ve dinlerine de dokunulmamış. Kızılderililerin ise kendilerine ait bir devleti yok, ama Osmanlı'nın egemenliği altında yaşamış Ermenilerin var! Demek ki Ermenilerin durumu Kızılderililerin durumundan çok iyi! Çünkü bugün dünyada 10 milyon Ermeni yaşıyor.

Şimdi söyleyin: Kızılderililer mi daha kötü durumda, yoksa Ermeniler mi? Acaba hangisi "Büyük Felaket"e uğramıştır? İsbatı olmayan sözde Ermeni soykırımına "Büyük Felaket" deme hakkınız var mı? Herşey ortadayken bu hakkı nasıl çiğneyeceksiniz? Bu hakkı çiğnediğinizde sizin devletinize "devlet" denebilir mi?

Sayın Biden ve Kamala Harris! Bu bildirimizi bütün dünya devletlerinin liderleri okuyacak. Bu sebeple sözde Ermeni soykırımı'ndan bahsederken dikkatli konuşunuz. Yoksa bütün dünyaya rezil olursunuz!

Rezil olmamak için şunu da bilmelisiniz: Eğer Osmanlı'nın son döneminde Rusya'nın bozgunculuğu ve Avrupa ülkelerinin işgal saldırıları olmasaydı, yani Osmanlı Hükümeti çaresiz bırakılmasaydı "Ermenileri göçe zorlama" olayı da yaşanmayacaktı. Hem bu göçe zorlamanın o zamanki Alman komutanlar tarafından onaylandığı da unutulmamalıdır. Eğer bir suçlu aranıyorsa, Avrupalı liderler kendi atalarının yaptıklarını da masaya yatırmalı, asıl suçluyu görmelidirler.

Eğer "atalarımızın Osmanlı topraklarını işgale kalkışmaları bir suçtu ve Ermeni çetecilerin katliamları da onaylanamaz" diyorsanız, mesele kalmamıştır. Yani Osmanlı Hükümeti'nin Ermenileri göçe zorlamak mecburiyetinde kalmış olması, hata değildir.

Eğer atalarınızın işgalini ve Ermeni çetecilerin saldırılarını suç olarak görmüyorsanız, göçe zorlama olayı da suç sayılamaz.

Eğer "5 milyon Kızılderili hâlâ yaşamaktaysa, onların soyu kırılmış sayılmaz" derseniz, biz de deriz: "10 milyon Ermeni yaşamakta olduğuna göre, sözde Ermeni soykırımı da olmamıştır." Yani: Kendi soykırımınızı kabul etmedikçe ve onu lanetlemedikçe, başkalarının sözde soykırım iddiasına yardım edemezsiniz.

Sonuç: Yahudiler ve Kızılderililer soykırıma uğramıştır, ama Ermeniler soykırıma uğramamıştır. Eğer "uğramıştır" diyorsanız, getirin delilinizi, AIHM'de isbatlayın!

Not 5: Şimdi biraz da Avrupa yönetimlerine hitapetmemiz gerekiyor: Siz Avrupa yönetimleri, 106 yıl önceki Osmanlı döneminde elinizde mercekle "soykırım" arıyor ve delilsiz bilgilerle Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorsunuz. Bununla da "insan hakları"na çok değer verdiğinizi göstermek istiyorsunuz. Bu durumda biz de soruyoruz: "İnsan haklarına gerçekten değer veriyor musunuz?"

Cevabınız evetse, o halde Ermenilerin soykırımlarını da görünüz ve Ermenistan ordusu tarafından çok yakın geçmişte yapılmış Hocalı Katliamı'nı da hesaba katınız. Bunun için de Ermenistan hükümetini bu katliam için Azarbeycan'dan özür dilemeye ve katledilenler için de kan bedeli ödemeye davet ediniz. Ayrıca Azarbeycan topraklarının Ermenistan tarafından işgal edilmiş olmasını kınamalı ve halen işgal altında toprak bulunuyorsa bu topraklardan da çekilmesini istemelisiniz. Bunları yapmazsanız, insan hakları savunuculuğu yapmanız bir yalan olur. Yalancı çıkmak istemiyorsanız, gerekeni yaparsınız.

(Avrupa ülkeleri şunu mutlaka yapmalıdır: Ermenistan ordusunun Azerbeycan topraklarına ektiği mayınların temizlenebilmesi için mayın ekilen yerlerin haritasının Azarbeycan'a verilmesi gerekiyor. Fakat Ermenistan Hükümeti yapılması gerekeni yapmamaktadır. Ama siz bu konuda Ermenistan yönetimine uyarıda bulunabilir, yüzlerce masum insanı mayınların yol açacağı ölümden kurtarabilirsiniz. Tabii insan hakları sizin için çok önemliyse! Masum bir insanı katliamdan kurtarmanın, bütün insanları kurtarmak kadar kıymetli olduğu unutulmamalıdır!)

Not 6: Avrupa yönetimlerine tekrar soruyoruz: İnsan haklarına önem veriyor musunuz?

Cevabınız evetse, size bir soru daha yöneltiyoruz: Soykırım mı daha kötüdür, yoksa soysömürü/m mü? Eğer "ikisi de kötüdür" derseniz, biz de o zaman deriz: Afrika'da sürdürmekte olduğunuz soysömürü/m'ü sonlandırınız. Yani Afrika ülkelerini ve insanlarını sömürmeye son veriniz.

"Biz Afrika'yı sömürmüyoruz" falan diyemezsiniz. Çünkü geçenlerde Uluslarası Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde akademisyenlik yapan ünlü ekonomist Howard Nicholas bir konferansta: Afrika'yı sömürmekte olduğunuzu, bu sömürünün niçin devam etmesi gerektiğini şu sözlerle açıkladı, şimdi iyi dinleyin:

"Afrika, gelişmiş ülkelerin refahı için temel gerekliliktir. Onları fakir tutmak için herşeyi yapacağız.

Batı'nın refahı için bu hayati önem taşıyor. Afrika'nın yoksullaştırılmasına, sudan ucuz hammadelerine ihtiyacımız var. Eğer Afrika farklı birşey yapsa sizi temin ederim Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika'daki herkesin hayat standardı düşer. Büyük bedel öderiz. Kaynaklarını kullanıyoruz. Onlara birşey kalmıyor. Batı, Afrika'nın fakirlikten kurtulmasına asla müsaade etmez.

Üniversitelerde, akademik kurumlarda biz de bu olayın suç ortağıyız. Çünkü Batılı akademisyenlerin işi Afrika'yı yaptığı işin doğru olduğuna inandırmak." (Aşağıdaki linkten o videoya ulaşabilirsiniz):

https://www.dailymotion.com/video/x809ere

Geçtiğimiz günlerde de İtalya Temsilciler Meclisi Üyesi Giorgia Meloni şunları söylemişti: "Fransa Afrika'yı sömürmeye devam ediyor."

Şimdi siz Avrupa yönetimlerine soruyoruz: Bu soykırım kadar kötü olan soysömürü/m'ü sonlandırmanız gerekmez mi? Siz Avrupa'nın koca bencilliğini gösteren bu soysömürü/m bitmeli değil mi? Çünkü adaletli olmanın ve insan haklarına önem vermenin ve onu korumanın gereği bu değil mi? Madem "budur" diyorsunuz, o halde kendi refahınız için yapmakta olduğunuz sömürüyü sonlandırıp elde ettiğiniz zenginlik ve refahı Afrikalılarla adaletli bir şekilde paylaşınız. Sosyal adalet bunu gerektirir. Onları aç ve fakir bırakarak zenginleşmeye devam etmek bir insanlık suçudur, adaletsizliktir, insan haklarını çiğnemedir.

Artık sömürü devri kapanmalı, adaletli paylaşım dönemi başlamalı değil mi?

Ey sözde Ermeni soykırımına çok önem veren Fransa ve onu yönetenler, size söylüyoruz: Afrikalıların haklarını çiğnemeye ve orada soysömürü/m yapmaya ne zaman son vereceksin? Afrika halkları ayaklanınca mı? Afrika halkları ayaklandığında onların da soyunu kıracak mısınız; Ruanda'da, Cezayir'de yaptığınız gibi?!

Cevap ver, Fransa! Cevap ver, Avrupa! Cevap ver, Amerika!

Not 7: Muhammed Peygambere hakaret eden ve ettiren Fransa CumhurBaşkanı Macron ve yönetimi için Muhammed Hazretleri ilhamlar yoluyla bir cevap gönderdi. Diyor ki: "Onları insanoluşa davet edin. İnsanoluş İslamdadır."

İslamın ne olduğunu bilmek ister misiniz Sayın Macron? Eğer bilmek isterseniz, size kısaca açıklayalım.

İslam: Herşeyden önce evrenin ve içindekilerinin Sahibi'ni bilmek, tanımak, inanmak ve O'na teslim olmaktır. Evrenin Sahibi'ni bilmemek en büyük bilgisizliktir. Evrenin Sahibi'ni bilmelisiniz. Çünkü O'nun yarattığı bir evrende yaşıyorsunuz. Eğer O'nun varlığını inkar ederseniz, en büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Bu kötülüğü yapmaya hakkınız yoktur. Çünkü içinde yaşadığınız bir evren varsa, onu yapan bir Yaratıcı da vardır. Çünkü eser ustasız, ülke sultansız olmaz. Ayrıca o Usta ve Sultan, elçiler ve kitaplar göndererek Kendini tanıtmış durumdadır. Bu En Büyük Usta ve Sultan'ın kim olduğunu bilmek isterseniz, O'nu Kur'anda bulabilirsiniz.

Bu bilgiyi kazandıktan ve O'na inandıktan sonra O'nun meleklerine, elçilerine, kitaplarına, ahiretine ve kaderine de inanmalısınız. Bu inançtan sonra da evrenin Sahibi'ne, Sultanı'na teslim olmalısınız.

Teslim oluşun şartları şudur: Haklı olmak, adaletli olmak, namuslu olmak, ibadetli olmak, ahlaklı olmak ve iyilikçi olmak.

Şimdi bu şartları kısaca açıklayalım.

Haklı olmak: Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların yasasına itaat etmek, yani onların haklarını çiğnememek. Eğer Yaratan'ın hakkını çiğnerseniz, cezası cehennemdir. O'nun haklarını öderseniz, cenneti kazanırsınız. Yaratılışın yasasını çiğnerseniz, başarısızlık ve felakete uğrarsınız. İtaat ettiğinizde ise başarı ve mutluluk kazanırsınız. Yaratılmışların yasasını çiğnerseniz, haksızlık ve kötülük yapmış olur, cezalanırsınız. İtaatinizde ise barışı kazanır, huzur içinde yaşarsınız. 

Adaletli olmak: Haklıya hakkını, suçluya cezasını hakettiği kadar vermektir. Adaletli olabilmek için onun ilkelerine uymak gerekiyor. Bu ilkeler ise:

1- Kanun koymadan suç ve ceza olmaz. 2- Suçu kim işlemişse cezayı o çeker, başkasına yüklenmez. 3- Hiç kimse işlemediği bir suçla suçlanamaz ve cezalandırılamaz. 4- Şüphe üzerine ceza verilemez. Suçun isbatlanması şarttır. 5- Sevdikleriniz olsa dahi suçluyu adaletten kaçırmaya hakkınız yoktur. Yani bu kaçırma suçtur. 6- Şahitlikten kaçmamalı ve şahitliği doğru yapmalısınız. 7- Geçmiste olanlar için cezalandırıcı yasa yapılamaz. (Yani şimdiki işler için cezalandırıcı bir yasa yoksa, gelecekte de geçmiştekiler için cezalandırma yapılamaz.) 8-                 Herhangi bir ırk, renginden dolayı suçlu ilan edilemez. Üstünlük renkte ve ırkta değil, Tanrı'ya saygıdadır. 9- Düşünce suç değildir. Suç içeren düşünce, uygulanmadıkça suç sayılmaz. 10- Hak, adalet, namus ve bunlara dayalı özgürlüğü çiğnemeyen dinsel yaşam engellenemez. (Yani "irtica" damgası vurularak dinsel yaşamı engellemek haksızlıktır. Bu haksızlık ortadan kalkmalıdır.) 11- Hakaret, ifade özgürlüğü değil, suçtur. 12-İşlenilen suçun aynısıyla karşılık vermek haktır. Fakat bu hakkı para ve hapis cezasına çevirmek veya affetmek de mümkündür. 13- "Her insan, bütün insanlar kadar kıymet ve değere sahiptir; dolayısıyla fert topluma feda edilemez." Fert ancak kendi rızasıyla kendini topluma feda edebilir. 14- Kuvvet Haktadır, hak kuvvette değil. Yani haklı olan güçlüdür. Güçlü olan haklı sayılmaz. 15- Haksızlıkla bir kimseyi öldürenin hakkı idamdır. Fakat suçluluk oranı yüzde yüzün altındaysa, hapis cezası verilir. Yüzde yüz suçluysa, idam edilir. Tanrı'nın yenileşmiş dininde hırsızın eli kesilmez. Çünkü hükümler şartlara göredir. Şartlar değişince hükümler de değişir ve değişmiştir. (Tanrı'nın dini değişmez. Ama yasası, yani hükümleri, asırların şartlarına göre değişir.)

Namuslu olmak: Aileyi korumaktır. Bu koruma için de gayri meşru cinsel ilişkiyi ve eşcinselliği terketmek gerekiyor. Yani: Zina ve eşcinselliğe meşruiyet verilemez.

(Müslüman olmayı kabul etmiş bir kadın göğsünü, kollarını ve bacaklarını örtmek zorundadır. Seksi bir kıyafetle sokağa çıkma hakkı yoktur. Dindar bir kadın isterse başını da örtebilir. Ama örtmeye zorlanamaz, açmaya da zorlanamaz. Dindarlarla dinden uzak olanlar birarada yaşamaya mecbur oldukları için tutulması gereken adaletli yol budur. Yani örtünenlere de örtünmeyenlere de baskı yapılamaz. Bilimsel sosyolojik-psikolojik sebeplerle müslüman bir kadın bugünkü şartlarda başörtmeye zorlanamaz. Tercih ona bırakılır. Mehdi Hazretleri'nin kadınlarla ilgili hükmü budur. Eğer dindarlarla dinden uzak olanlar birarada yaşamaya mecbur olmasalardı, hüküm daha başka olacaktı. Buradaki hükümden anlamalısınız ki, başını örtmek isteyen bir kadının başını zorla açmaya hakkınız yoktur. İlkokul kız çocuklarına -ortaokula kadar- başını örtme zorunluğu yoktur.)

İbadetli olmak: Günde 5 defa müslümanlar gibi Tanrı huzuruna çıkıp O'nu anmak ve yüceltmek (çünkü yüce Yaratıcı her insana hergün 24 saatlik bir hayat vermektedir; bunun teşekkürünün yapılması gerekiyor), Ramazan ayında 30 gün oruç tutmak, yılda bir kere (zengin ise) servetinin yüzde üç kadarını fakirlere dağıtmak, kurban ayında bir hayvanı kurban etmek, ömürde bir defa Mekke'ye gidip hacı olmak, ve Allah'tan başka tanrı olmadığına ve İsa, Musa ve Muhammed peygamberlerin Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmektir.

Ahlaklı olmak: Gurur, kibir, cimrilik, çıkarcılık, hasetlik, kıskançlık, yalancılık, gıybetçilik gibi kötü huy ve hasletleri terkedip tevazu, cömertlik, doğruluk gibi hasletleri kazanmaya çalışmak.

İyilikçi olmak: Acizlerin, fakirlerin ve muhtaçların yardımına koşmak ve yapılan yardımı da Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için karşılıksız yapmak ve başa kakmamaktır. Daima iyi işler yapmak ve kötülüğü terketmektir.

Şu da iyi bilinmelidir: Şimdiye kadar insanlığa: "Hayatın mücadele olduğu" öğretildi. Fakat bu bilgi eksiktir. Çünkü hayatın yarısı kötülüklere karşı mücadele ve hayatı kazanabilmek için çabalamak, yarısı da yardımlaşma'dır. Bu yardımlaşmanın yaradışsal delili ise: Toprağın bitkilere, bitkilerin hayvan ve insanlara ve insanların da tüm canlılara yaptığı yardımlardır. (Tabi insanlar doğaya ve canlılara kötülük de yapabilmektedir. Fakat bu ayrı bir konudur.) Ayrıca yağmur, güneş ve rüzgarın da bütün canlı ve cansızlara yaptığı yardımlar unutulmamalıdır.

Demek, hayatı tamamen kavga ve savaş olarak görmek yanlıştır. Bu yanlışlığı düzeltmeli ve insanlığın yardımına koşmalıyız. Bu yardımlaşma ile hayat kavga olmaktan çıkar. O halde siz de sömürü ve çıkarcılığa son vererek insanlığa barış getirebilirsiniz ve getirmelisiniz. Tanrı da sizden bunu istemektedir. İslamiyet de bu barışın adıdır. Biz de sizi barışa davet ediyoruz.

Sayın Macron! Şimdi 40 yaşlarındasınız. 60-70 yıl olan ortalama ömür hesabına göre siz 20-30 yıl içinde bu dünyayı terkedeceksiniz. Öldükten sonra yok olmayı mı, yoksa kıyametten sonra Tanrı'nın sizi tekrar diriltip cennete koymasını ve orada mutlu ve ölümsüz bir hayat sürmeyi mi istersiniz? Cenneti istersiniz değil mi? Eğer cenneti isterseniz, Tanrı'ya teslim olup O'nun istekleri doğrultusunda bir yaşayışı kabul etmelisiniz. Eğer bunu reddederseniz, hakkınız cehenneme atılmak olacaktır. Ölümü öldüremediğiniz ve tekrar diriltilişi durduramadığınız için bu iki seçenekten biri mutlaka sizin karşınıza çıkacaktır. Yani ölümü öldüremediğiniz için Tanrı'yı ve elçileriyle gönderdiği haberleri inkar etmenizin de bir kıymeti yoktur. O halde seçiminizi çok iyi yapınız. Geri kalan ömrünüzün saniyeleri süratle eksilmektedir, unutmayınız!

Not 8: Bu bildiri Avrupa dillerine çevrilip bütün siyasetçilerine iletilmelidir.

Not 9: Bu bildiri uluslararası diplomatik platformda paylaşılmıştır.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Tanrı tektir. İsa, Musa ve Muhammed tekTanrı'nın elçisidir.

 

Zaman: Yeni Ç'ın yirmibiri, Nisan ortası.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

                        *   *   *