Donnerstag, 29. April 2010

Eine erfreuliche Mitteilung!

Eine erfreuliche Mitteilung!

Tod bedeutet nicht die Auslöschung, die Auflösung in nichts,
verderbnis noch Hinrichtung, den Sie haben einen Schöpfer.
Dieser Schöpfer wird zur Erwiederung Ihrer guten sowie
schlechten Taten Sie nach dem Tode wieder aufstehen
lassen und Ihnen das ewige Leben schenken. Eben deshalb
bedeutet der Tod die Rückehr zum Schöpfer, das Ende der
Aufgabe "Leben", die Wiedervereinigung mit den Freunden
im Jenseits; der Gang zum Empfang des Lohnes. Übergang
zur Glückseligkeit und Entdeckung der Unsterblichkeit.
Wenn's dem so ist, ihr Erdenmenschen, "so sinket nicht
weinend ins gefürchtete Erdengrab, sondern frohen Sinnes".
Und trauert den verstorbenen den ihr liebt nicht soviel hinter her.

Mitgeteilt von Ahirüzzaman

Zeit: April 2010.
Ort: Europa
Veröffentlicht von: Europäische Muranisten (Modern Koranisten)

Dienstag, 20. April 2010

IHRE WAHRE RELIGION IST

IHRE WAHRE RELIGION IST

Ihre wahre Religion und richtiges Glaube ist in diesen Worten:
Gott ist einzig; er hat kein Sohn, keine Tochter und kein Partner.
Jesus, Moses und Mohammed sind Diener und Gesandter Gottes.

Gott kann kein Sohn haben, weil er vor und nach ewig, nicht wie
der Mensch geboren und sterblich ist.

Weil Gott so wünscht und befehlt; musst du ein wahre Mensch
sein und menschlich leben. Wenn du auf dieser Erde menschlich
leben willst, dann musst du erst wahre Religion und richtige Glaube
gewinnen; dann ehrlich, rechtlich und gerechtlich sein.

Mitgeteilt von: Ahirüzzaman

Zeit: April, 2010.
Ort: Europa.
Veröffentlicht von: Europäische Muranisten (Modern Koranisten)

Montag, 5. April 2010

ATEİSTLER SORUYOR

(Bu bildiride, yazarimiz Hakkı Hakperest'in, www.mustafaakyol.org
sitesinde ateist tartismacilara verdigi cevaplari bulacaksiniz.)

ATEISTLER SORUYOR

Ön söz: Burada ateistlerin sorduklarina verecegimiz cevaplar,
ateistler icin degil, cevaplarin ne oldugunu merak eden inanclilar
icindir. Onlari muhatap almamamizin sebebi, mûcize göstersek
dahi inanmayacak olmalaridir. Cünkü kendilerini inancsizliga ve
inkârciliga kilitlemis olduklari icin, onlara hangi cevap verilirse
verilsin kâr etmeyecektir ve etmiyor. Bizim verecegimiz cevaplardan
ancak ateistler icindeki "gercegi arayanlar" faydalanabilir. Seytandan
ders alan inkârci ateistler ise, Kur'anin her ayetinde bir hata ve kusur
arayacak ve bulmaya devam edeceklerdir.

Simdi sual ve cevaplara geciyoruz:

"Kur'an Allah'i; eli, gözü, kulagi olan insana benzer bir varlik
olarak gösteriyor. Bu durum, Allah'in da bir "sey" yani bir "yaratik"
olduguna delil olmaz mi?"

Biz, "devletin gözü, kulagi, eli var" deriz. Fakat bundan, milleti
yöneten bu kurumun, insaninkine benzer organlarinin oldugunu
cikartmayiz. Aksine, "devletin eli" dedigimiz zaman, onun
memurlari veya polisi bulundugunu anlariz. "Devletin gözü, kulagi"
dendigi zaman da, onun haberalma teskilatinin bulundugunu ve
"devletin gücü" dendiginde ise, onun ordusunun varligini görürüz.

Ayni sekilde, evren ve evrendeki her seyin yaraticisi olan Allah'in
eli, gözü, kulagi dendiginde de; O'nun memurlari, polisi ve askerleri
hükmünde olan "melekler"in varligini anlamaliyiz. Fakat bu
anlamadan da, O'nun görmedigini, duymadigini, bilmedigini
cikartamayiz. Cünkü O'nun görmesi, duymasi, bilmesi vardir. Ama
bu fiilleri icin maddî uzuvlara ihtiyaci yoktur. Cünkü Allah, ruh ve
isik sahibi madde ötesi bir Varlik'tir. Insanda da gören, duyan ve
bilen; göz, kulak ve beyin degil, bunlarin üzerindeki ve ötesindeki
"ruh"tur. Ruh, o organlar vasitasiyla görür, duyar, bilir. Ruh bedenden
soyundugunda, yani beden öldügünde, ruh yine görür, duyar ve bilir.
Fakat ruhun varligina inanmayan ateistlerin, bu anlattiklarimiza
inanmasini beklememeliyiz.

Hem biz, her seyin yaraticisi, yaşaticisi ve yöneticisine "ALLAH"
diyoruz. Her seyin yaraticisi, yaşaticisi ve yöneticisi olmayana Allah
denmez. Allah, herseyi var eden, fakat baskalari rarafindan var edil-
meyendir. Allah'in üzerinde baskalari olsa, Allah'a Allah denmez.
Madde ve enerjinin yaraticiligi, yaşaticiligi ve yöneticiligi olmadigina
göre: Allah'tan baska ilah yoktur.

Ateistler soruyor 2: "Hem Allah'in heryerde oldugunu, hem de
peygamberinizin süpermen gibi Mirac'a ciktigini söylüyorsunuz.
Bu durum komik olmuyor mu?"

Bunda bir komiklik yok! Aksine ateistlerin körlügü ve bilgisizligi var.
Cünkü Allah; zatiyla, kisiligiyle kâinatin mânevî ötesindeki -bütün
evreni kusatmis olan- yönetim saltanatinda bulunur. Fakat ruh ve
isigiyla, iş ve fiilleriyle de her seyin her seyindedir. Işte Mirac olayi,
Hz. Muhammed'in, Allah'in kâinat ötesindeki Saltanat Yurdu ve
Yönetim Tahti'na dâvet edilmesidir. Ateistler tabii bunlara da
inanamaz. Cünkü onlarin nazarinda hersey "madde"den ibarettir,
"maddenin ötesi" diye birsey yoktur! Iste onlar buna inanirlar, sanki
akil her seyi bilebilirmis gibi...

Ateistler soruyor 3: "Tanri heryerde olduguna göre, Peygamberlerin
O'nunla iletisim kurmalari icin daga cikmalari da ne oluyor?"

Evet bir Peygamberin, Allah ile iletisim kurabilmesi icin daga
cikmasina gerek yok veya bizler bunu böyle görebilir, böyle olmasi
gerektigini düsünebiliriz. Fakat bu islerin, bizim istedigimiz sekilde
olmasi da gerekmez. Allah, 7 milyar isik yili bir uzakliktan
Peygamberin kalbine istedigi mesaji gönderebilir. Gönderilmesi
gerekeni bir melekle de iletebilir. Ama bazi zamanlarda da bu
iletisimi dag gibi özel bir mekanda da yapabilir. Daglarin iletisim icin
-yüksekligi ve tenhaligi bakimindan- ayri bir özelligi olabilir.

Ateistler iddia ediyor ki: " Sizler önce iman ediyor, sonra da bu
imana göre Kuran'dan anlamlar çıkarıyorsunuz. Ben ise önce
anlamaya çalışıyorum. Bu anladığım şeyin iman edilmeye değer mi
değmez mi olduğuna sonra karar vermek istiyorum."

Bu iddiada bulunanlarin bilmedikleri bir sey var. O da: Insani akildan
ibaret bir varlik olarak görmeleri ve her seyin akilla halledilebilecegini
sanmalaridir. Oysa insan sadece akildan ibaret bir varlik degil, onun
bir de "kalb"i vardir. Ve "iman" yani "Allah'a inanc" olayi da, akilda
degil, kalbde olusan bir islemdir. Bu islemin gercegi yani imanin
kalbde olusmasi da; akilla yapilan bir arastirma sonucu degil,
genellikle insanin (varoldugunu düsündügü) Allah'a yönelmesiyle
Allah'in o kimsenin kalbinde yaktigi bir isiktir. Bunun icin inancin
arastirmadan önce kazanilmasi gayet dogaldir, akla zit bir durum
degildir. Ama din ve inanc sahibi bir insanin, dininin ve inancinin
gercekligini arastirmasi da yasak degildir. Isteyen bu arastirmayi
yapar, inanip inanmamaya yeniden karar verebilir. Fakat kimse,
bu arastirmayi yapmamis olanlarin sahip oldugu Allah inancinin
"gercekdisi" oldugunu iddia edemez.

Evet, bir kimse hangi ülkede veya ailede dogmussa, o yerdeki
kimselerin dinini benimseyecek ve onu diger dinlere üstün tutacaktir.
Fakat henüz imana sahip olmamis tarafsiz arastirmacilarin önüne
Incil, Tevrat ve Kur'ani koysak, Kur'anin diger Kitaplardan daha
üstün oldugunu tesbit edeceklerdir. Cünkü Kur'an, diger Kitaplardan
sonra indigi icin, öncekilerin tamamlayicisi, tashihcisi, taniticisi ve
koruyucusu hükmünde bir Kitap'tir. Bu Kitap, öncekileri reddetmez.
Sadece onlara sonradan bazi uydurmalarin eklendigini söyler ve
onlarin asilsizligini bildirir ve gercegin ne oldugunu haber verir.

Bu sebeple Kur'anin üstünlügü, bir müslümanin dogdugu yerdekilerin
onu üstün tutmasindan degil, gercekteki üstünlügü dolayisiyladir. Ve
bundan dolayi da müslüman bir ülkenin halk cogunlugu dinlerini
inceleme ve arastirmaya girse, bunlarin cogunlugu dinlerine daha
sıkı sarilir. Cok cok cok azi da ateist, dinsiz veya hiristiyan olur.
Ama hiristiyan bir ülkenin halk cogunlugu dinlerini incelemeye
girisse, bunlarin da cogunlugu -öncekilerin aksine- Islâmiyete
girerler. Ancak cok cok cok azi hiristiyanlikta kalir veya ateist olur.
Bunu da, Avrupa'daki müslümanlasma sayisi isbat eder.

Ateistler iddia ediyor ki: "Ortak bilgi yalnızca imandan arındırılmış
bilgidir. Ve yalnızca imandan arındırılmış bilgi 'kaynak' teşkil eder."

Biz de tam aksini söylüyoruz: Gercek bilgi, Allah'in indirdigi bilgidir.
Ve bilginin gercek kaynagi da budur. Cünkü insan aklinin kâinati
avuclayacak ve ötesine gecebilecek bir gücü ve kapsayiciligi yoktur.
Kapsayiciligi olmadigindan, bir sonraki gelen bilgin, önceki gelenin
bilgisini cürütür ve bu degisim kiyamete kadar sürer. Bunun icin
bilimin boyu cok kisadir ve o bir "bücür"dür! Bunun icin de aklin
ürettigi bilgi ve bilim, Yaratan'in indirdiginden sonraki sirada yer
alabilir. Ve ancak Yaratan'i tasdik eden bilim kiymetlidir. O'nu inkâr
eden bilim ve aklin ise bir degeri olamaz. Degeri olamaz ki, bilginin
kaynagi olsun! "Tek kaynak" olmasi ise hic mümkün degildir. Bilginin
kaynagi önce din, sonra bilim'dir. Ögrencinin yükselmesi de ancak
bu iki kanadi takmakla olabilir. Yoksa o ögrenci tek kanatla gercege
ulasamaz. Ya hile ve şüphe, ya da yobazlik batagina düser.

Dolayisiyla biz Kur'anlilar nazarinda din bir günes gibidir. Bilim ise,
bu günesin yaninda bir ay gibi kalir. Ay da isigini ancak günesten
alir. Günes olmazsa, ayin da isigi olmaz. Insanlik yolunda ilerlemek
isteyenler, yollarini en iyi sekilde ancak din günesiyle aydinlatabilir-
ler. Ay isigiyla yetinenler ise, fazla ileri gidemezler, karanlikta ve
yari yolda kalirlar. Sadece din isigini yeterli görenler de, gecelerini
aydinlatamazlar. Sonucta her ikisini de kabullenmek gerekiyor.

Ateistler soruyor 4: "Bırakın şu hadisleri, ayetleri artık. 18.yy.
Osmanlı modernleşmesi döneminden beri kalabalıklar yeni
anlayışlara 'ayetlerle' adapte edilmeye çalışılıyor. Dindarların
zekası kıt mı ki, ayet olmaksızın kendi görüşlerini
oluşturamasınlar?"

Akli kendilerine "tek rehber" yapmis ateistler kendilerini nasil
dayanaksiz bir dayanaga dayamis olduklarini göremiyorlar.
Cünkü aklin dayanagi din olmazsa, o akil dayanaksiz kalir.
Bir sey kendi kendini dayanak yaparsa, o seyin bilgisi ve
iddiasi gecersizdir. Cünkü onun bilgi ve iddiasini tasdikleyecek
üst bir merci ve makami yoktur. Bir kisi, "gercek benim
düsüncemdir" der. Bir baskasi da kendi düsüncesini gercek
görür. Bu sekilde dünyada iki milyar farkli düsünce ortaya cikar.
Acaba hangisinin düsüncesi "gercek"tir? Buna kim hakemlik
edecek ve kim karar verecektir? Burada gercek hakem ancak
din ve Allah olabilir. Din ve Allah dislandiginda ise, gercek
gercegin bilinmesi karanlikta kalir. Eger din yerine bilime
müracaat edersek, o da aklin üretimi olan bir bilgi oldugundan,
akil yine kendine dayanmis olacak ve hakemsiz kalinacaktir.
Bu durumda biz hayatin, dinin, insanin, dünya ve evrenin ve
gercegin gercek gercegini bilemez olacagiz. Sonucta dini hakem
yapmaktan baska cikar yol olmadigini görürüz. Dolayisiyla,
dindarlarin zekasi kit degil, insanligin akli yetersizdir. Eger akil
yeterli olsaydi, insanlik aya yirminci yüzyilda degil, daha birinci
yüzyilda giderdi!

Iste bunun icin ayet ve hadis olmaksizin dindarlar kendi görüslerini
olusturamazlar. Olustursa da, o olusumdan ancak sapiklik cikar...

Insanliga "adalet"i ögreten de, insanin yaraticisi ve yasaticisi olan
Allah olmustur. Yoksa insanin adaleti bilecek ve üretecek bir bilgisi
yoktur. Ancak Allah ögretirse vardir. Ve Allah, "insana bilmediklerini
ögreten"dir. Yani insanligin ilk ögretmeni ve egitmeni: ALLAHtir. Bir
bilgiye sahipsek, bu, O'nun ögrettigidir ve O'nun varligini gösterir.
Allah'i inkâr edenler, kendi bilgilerinin de inkârcisi olurlar!

Ateistler soruyor 5: "Kur'ani kim tasdikledi?"

Kur'anin tasdikleyicisi, Allah'tir. Yani o kitabi kim göndermisse,
onu ancak O tasdikleyebilir. O'nun üstünde tasdikleyici olmaz.
Ancak Allah'in bilgi verdigi kimseler bir kitabin Allah'tan mi,
degil mi oldugunu, sahip olduklari bilgiyle ayirtedebilirler.

Ateistler iddia ediyor: "Muhammed, Kur'ani hayatinda görmedi."

Hz. Muhammed'in (bizim elimizde bulunan) Kur'ani görmesine
gerek yoktu. Cünkü o bizzat Kur'andaki sözleri dogrudan dogruya
Allah'tan almaktaydi. Siz bir dostunuzdan telefonla veya postaciyla
bir bilgi veya haber alsaniz; "acaba bu gelen haber, dostum
Ahmet'ten midir" diye süpheye düser misiniz? Onu ya sesinden,
ya da yazisindan hemen tanirsiniz, degil mi? Iste Hz. Muhammed
de, Allah'tan gelen vahiylerin Allah'tan olduguna inaniyordu. Bunda
bir süphesi olamazdi. Cünkü o sözleri söyleyebilecek hic bir kimse
yoktur dünyada. Zaten gelen ayetler ya kalbe indirilildiginden, ya da
melek vasitasiyla geldiginden, süpheye yer kalmamaktadir. Bize de,
buna inanip inanmamak kaliyor. Ateistler tabii inancsizligi ve
inkârciligi seciyor. Allah'in varligina inanmadiklari icin, Kitabina
inanmalari mümkün degildir.

Ateistler iddia ediyor: "Bilim, Kur'ani cürüttü."

Bilim, Kur'ani cürütemez. Cünkü kendisi zaten cürütülebilir bir
konumda oldugundan, Kur'ani cürütebilmesi mümkün degildir.
Bilimin Kur'ani cürütebilmesi icin, onun önce "cürütülemez" bir
seviyeye ulasmasi gerekir. Bu seviyeye ulasabilmesi icin de,
kiyamete kadar beklemek durumundayiz. Yani o vakte kadar Kur'ani
cürütebilecek bir güc yoktur.

Ateistler iddia ediyor: "Boş laf konuşmayın. Dünya mı güneşin
etrafında dönüyor yoksa güneş mi dünyanın etrafında? KURAN
GÜNEŞ DÜNYANIN ETRAFINDA DÖNÜYOR DİYORRRRRRRR.
(Gece Gündüzü açıklarken 'Güneş akar' diyor onun için bunu
uzaydaki galaksilerin hareketine bağlayamazsınız)
Daha ne çürümesi bekliyorsunuz?"

Kur'an, insan gözünün gördügü hakikati söylüyor. Kur'an, bilimsel bir
iddiada bulunmuyor ki, bilim onu cürütsün! Kur'an, herseyin "Allah'a
ait" oldugunu, herseyin "O'nun tarafindan yaratildigini, yaşatildigini
ve yönetildigini" söyler. Var mi bunu cürütecek bir bilgi ve biliminiz?

Bilim, "dünyanin günes etrafinda döndügü"nü, Kur'anin indirilisinden
1444 (veya 1250) yil sonra kesfetti. Bir gercegi 1444 yil sonra görebi-
len bir Bilim, Kur'anin rakibi olamaz ve onu cürütemez.

Bilimin Kur'ana rakip olabilmesi icin, onun, her an herseyin herseyini
birden görebilecek bir gözü ve gücü olmasi gerekir. Bu göze ve güce
sahip olmayan bir Bilim, Kur'anin hic bir ayetini cürütemez.

Yarin bir bilim adami cikip: "Hayir, dünya günes etrafinda dönmüyor.
Tam aksine, Tanri dünyayi günes etrafinda döndürüyor" dediginde
ateistler ne yapacaktir? Sahi, ne yapacaksiniz ey ateistler? Bu sefer
o bilim adamina, Galileo'ya yapildigi gibi mi yapacaksiniz? Yoksa
bilimin getirdigi gercege iman mi edeceksiniz? Bunun cevabini
simdiden hazirlasaniz iyi olur.

Bütün inanclilar da bilmelidir ki; Kur'anin asil amaci, bilim yapmak
degil, insana Yaraticisini ve Ötedünyasini tanitmak ve vazifelerini
bildirmektir. Vazifelerini yerine getirenler icin de, ebedî bir mutluluk
onlari bekliyor. Var mi bu mutlulugu yalanlayacak olan? Yalanlamak
yetmez. O yalanlamayi isbatlamak da gerekir. Isbati olan ciksin
ortaya!

(Not: Ateistler sorabilir: "Ya bir bilim adami cikip, dünyanin günes
etrafinda Tanri tarafindan döndürülmedigini isbatlarsa, ne
yapacaksiniz?)

Böyle bir isbat yapilirsa, biz de gerekeni yapariz. Bunu da, Kur'an-
dan süphemiz oldugu icin degil, gerceklere karsi kör kalmayacagi-
mizi bildirmek icin söylüyoruz. Fakat o mechûl vakte kadar da Kur'
anin rehberligini birakmayiz. Cünkü dünyada o vaktin gelmesini bek-
liyecek kadar uzun ve sonsuz bir ömrümüz yoktur.

Ateistler soruyor 6: "Kuran'in kitap haline gelmesi uzun yillar sürdü.
Bunu biliyor muydunuz? Sizce sözlü olarak aktarildigi süre icinde
baslangictaki haline ne denli sadik kalabildi? Ilk söyleyen ölüp
gitmis... Bir hikayenin kisiden kisiye aktarilirken nasil evrildigini
bilir misiniz?"

Bu suale karsi biz de soruyoruz: Allah, yeni bir Kitap indirse, ona
inanacak misiniz? Eger inanmaya niyetiniz yoksa, ona da bahaneler
bulmaya devam edeceksiniz. Yani bu inkârciliginiz ve itirazciliginizin
sonu gelmez, cehenneme kadar sürer. Eger cenneti isterseniz,
hayatinizi Allah'a inanc ve teslimle hayatlandiriniz. Kalbinizi Allah'a
kapatmaktan vazgeciniz. Eger kalbinizin ebediyet isteyen sesini
susturup "dünya hayati bize yeter" derseniz, bu da sizin bileceginiz
istir. Fakat bunun da yokolus zindani ve mechûl gelecekteki verilecek
hesap ve ceza gibi -bizim icin kesin olan- aci sonuclarina katlanmak
zorundasiniz. Size yine de "iyi bir son" diliyoruz.

Zaman: Yeni Cag'in onu, Mart sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *