Dienstag, 28. April 2015

ERMENİ SOYKIRIMI YASA TASARISI'NA SAHİP ÜLKELERE DUYURU!

     ERMENİ SOYKIRIMI YASA TASARISI'NA
                 SAHİP ÜLKELERE DUYURU!

adâletli olmaya dâvet eden TANRInın adıyla

Türkiye aleyhine "Ermeni Soykırımı Yasa Ta-
sarısı" çıkarmış ve kabul etmiş ülkeler, hak-
sız ve hukuksuz bir eylem içindedirler.

Bu ülkeler ya 1915'teki Ermenilerin göçe
zorlanmasının haksızca ve zulümle yapıldığı-
nı isbatlayan uluslararası bir mahkemeden
çıkmış kesin bir delil göstermeliler, ya da o
tasarıları geri çekmeliler.

Tarihle yüzleşeceksek, bu yüzleşme tek taraflı
olmaz. Adâletin gereği olarak öteki tarafa da
bakmak gerekir. Ermenilerin göçe zorlanması-
nın sonucunda ortaya çıkan acıya bakanlar,
Rusların kışkırttığı ve silahlandırdığı Ermeni
çetelerin katlettiği yarım milyon Osmanlı
vatandaşının acısına neden bakmıyorlar?
Buna bakılmadığı takdirde ötekine bakmak
neden şart olsun?

Hem katletmede kasıtlı öldürme vardır ve
bu bir cinayettir. Ama göçe zorlamada
öldürme kastı yoktur. Bu iki durumu yan
yana getirdiğimizde, Ermenilerin haksızlıkta
olduğunu ve asıl onların hesap vermesi
gerektiğini görürüz.

O halde Ermeniler ve onların iddiasına arka
çıkan ülkeler ya Ermeni çetelerin Rusya'ya
dayanarak katlettiği Osmanlı vatandaşları-
nın haklarını da hesaba katarlar, ya da bu
dâvâdan vazgeçerler.

O halde barış içinde yaşamak isteyen ülkeler,
geçmişin hesaplarını ve düşmanlıklarını ka-
patmak zorundadırlar. Geçmişten düşmanlık
üretmek, dünyamıza barış getirmez. Barış
isteyenler, hakka ve adâlete boyun eğmek
zorundadırlar. Boyun eğmeyenler ise, savaş
istiyor demektir! Eğer bir savaş çıkarsa, bu
savaş, nükleer bir savaş olur. Nükleer bir
savaş da, dünyanın ve insanlığın sonu
demektir.

Geliniz ey insanlar! Hakka ve adâlete boyun
eğerek kendinizi bu korkunç sondan koruyun
ve kurtarın. Geçmişin hesabını sormamız
haksa, biz Ermeni Göçü'nün hesabını Osmanlı
hükümetinden değil, o hükümeti zorda ve
çaresiz bırakan Rusyalı ve Avrupalı işgalciler-
den sorarız.

Ermeni Göçü'nün hesabını Türkiye'den so-
ran ve dayatmalarda bulunan ülkeler, Erme-
ni çetelerin yok ettiği 500 bin Osmanlı vatan-
daşının hesabını vermeye hazır olmalıdırlar.
Bu hesabı vermeye hazır olmayan ülkeler
ise, iddia ve dayatmalarından vazgeçmelidir.

Rusyalı ve Avrupalı işgalcilerin ve Ermeni
çetelerin çaresiz bırakması sonucunda
1915'teki Osmanlı hükümeti, Türkiye'nin
doğusundaki Ermenileri göçe zorlamaya
mecbur kalmıştır. İnsanları ve devletleri
çaresiz bırakmamak gerekir. Çaresiz kalan
Amerika, Japonya'yı atom bombasıyla
vurdu! Şimdi bizim ABD'den Japonya'nın
hesabını sormamız uygun olur mu? Eğer
bugün Rusya ve Amerika çaresiz bırakılsa,
nükleer bombalarını kullanmaktan çekin-
mezler. Eğer Osmanlı hükümetinin atom
bombası olsaydı, Avrupalı işgalciler
Osmanlı'ya saldırmaya cesaret edemez
ve o zaman da (Osmanlı belgelerine göre
438 bin Ermeni)yi göçe zorlamaya gerek
kalmaz ve onlardan 56 bin kişi de ölmezdi.
(Göçte 1.5 milyon Ermenin öldüğü ise, Er-
meni Diasporası'nın uydurduğu bir yalan-
dır.) 56 bin kişinin ölümüne "Büyük Felâket"
denemez. Asıl Büyük Felâket, Ermeni çete-
leri ve komitacıları tarafından katledilen
500 bin Osmanlı vatandaşının yok edilmiş
olmasıdır. Buradan da anlamalıyız ki; Er-
meniler "soykırıma uğrayan" değil, "soykı-
rıma uğratan"dır. Hem Ermeni Göçü'yle,
240 bin Japon'un atom bombasıyla yok
edilmiş olmasını yanyana getirelim. Acaba
hangisi "Büyük Felâket"tir? Göçte 56 bin
Ermeninin ölmesi mi, yoksa Amerika'nın
attığı atom bombasıyla 240 bin Japon'un
buhar olması mı?

Bunlar aslında boş tartışmalardır. Biz asıl
Rusya ve Amerika'nın gelecekte üretecek-
leri felâketleri düşünelim. Şu anda soykırı-
ma uğramamış Ermenilerin dâvâsıyla uyu-
tulmakta ve uyuşturulmaktayız. Çünkü âciz
ve çaresiz kaldıklarında Rusya ve Amerika,
ellerindeki nükleer silahları kullanmak zo-
runda kalacaklardır. Asıl "Büyük Felâket"
de işte budur! O halde biz, ya Rusya ve
Amerika'nın ellerindeki nükleer silahları
sıfırlamalıyız, ya da Büyük Felâket'i
beklemeliyiz.

Beklemeliyiz, çünkü: Amerikan ekonomisi
şu anda 15 trilyonluk ağır bir borç altında.
Bu borçtan kurtulabilmek için de, yeni bir
savaş çıkarabilir. Bu savaşı da ya Rusya'ya
karşı, ya da Rusya ile Avrupa'yı çarpıştıra-
rak çıkaracaktır. Şimdi bütün insanlık ABD'ye
şunu sormalıdır: "Yeni bir savaş çıkaracak
mısınız? Bu savaş kime karşı olacak? Ve bu
savaşta nükleer silah kullanacak mısınız?"

(Görüyor musun ey insanlık: Ermeni soy-
kırım hikâyeleriyle nasıl avutulmakta
olduğunu?)

Ey Avrupa! Arkasında 63 İslâmlı Ülke bulu-
nan veya yakında bulunacak olan Türkiye'
yi yanında tutup güçlü mü olmak istersin,
yoksa onu karşına alarak güç kaybetmek
mi?

(Bu arada şunu da unutmayalım: İsrail,
elindeki nükleer silahlara güvendiği için
67'li barışa yanaşmıyor,  işgaline son ver-
miyor. Yani kendini "güçlü" görüyor.
"Güçlüysem, haklıyım" demek istiyor ve
haksızlığının üzerinde oturmaya devam
ediyor. Ermeni tasarısı çıkaran ülkeler,
acaba bir İsrail tasarısı neden çıkarmıyor?)

Bu konuyla ilgili olarak şunu da sormamız
gerekiyor: "Bu durumda İran'ın nükleer
silahı olsun mu, olmasın mı?"

Ey atalarının soykırıma uğradığı iddiasında
bulunan Ermeniler ve onların iddialarına
destek veren ülkeler! Alamadığınız bir hak-
kınız varsa, onu uluslararası bir mahkemede
arayacaksınız. Hakkınızı oradan alacaksınız.
Soykırım tasarıları size hak kazandırmaz.
Hukuksal dayanağı olmayan tasarılarınız
ise, bir iftiradan başka bir şey değildir.

Eğer soykırım iddialarından vazgeçmez ve
bu konudaki tasarılarınızı geri çekmezseniz,
biz de Ermeni çeteler tarafından katledilen
yarım milyon Osmanlının uğradığı soykırı-
mın tanınmasını talep ederiz.

Ey Ermenilerin soykırıma uğradığını iddia
eden Rusya, Avrupa ve Amerika! Yarım mil-
yon Osmanlı vatandaşının uğradığı soykırı-
mı tanımaya hazır mısınız? Yoksa bir tarafı
görüp öbür tarafı görmemekte inat mı
edeceksiniz? Ama bu şekilde  bütün dün-
yaya ancak adâletsizliğinizi göstermiş olur-
sunuz!

Ey İtalya, Vatikan, İsviçre, Fransa, Almanya,
Hollanda, Kanada, Belçika, Polanya, Lübnan,
İngiltere ve inadlarında hâlâ devam edenler!
Gerçekleri görecek ve kabul edecek misiniz,
yoksa sesimizi daha fazla mı yükseltelim?

İmza: Mehdiyet Makamı.

Not 1: Almanlar ve Vatikanlılar şu gerçeği
görmelidir: Yir­min­ci yüz­yı­lın ilk soykırımını
Al­man­lar yap­mış­tır. He­re­ro ve Na­ma­ka Soy-
­kı­rı­mı ya da Na­mib­ya Soy­kı­rı­mı Af­ri­ka Ta­la­nı
sı­ra­sın­da Al­man Gü­ney­ba­tı Af­ri­ka­sı'nda
(gü­nü­müz­de­ki Na­mib­ya'da) 1904-1907 yıl-
­la­rın­da Al­man­lar ta­ra­fın­dan yer­li Ban­tu
halk­la­rın­dan He­re­ro­la­ra ve Ho­tan­to halk-
­la­rın­dan Na­ma­la­ra kar­şı gi­ri­şi­len soy­kı­rım-
­dır. 12 Ocak 1904'te, Sa­mu­el Ma­ha­re­ro
ida­re­sin­de­ki He­re­ro­lar hal­kı Al­man sö­mür­ge
ida­re­si­ne is­yan et­ti. Ağus­tos­ta, Al­man ge­ne-
­ra­li Lot­har von Trot­ha Wa­ter­berg Sa­va­şın­da
is­yan­cı­la­rı ye­ne­rek ai­le­le­riy­le bir­lik­te böl­ge­-
den Oma­he­ke çö­lü­ne sür­dü. Ekim­de ise böl­-
ge­de­ki bir baş­ka halk olan Na­ma­lar da is­yan
et­ti­ler. Al­man­lar on­la­ra da ay­nı şe­kil­de
dav­ra­na­rak 65,000 He­re­ro'yu (top­lam nü­fus-
­la­rı­nın %80) ve 10,000 Na­ma'yı (top­lam
nü­fus­la­rı­nın %50) yok et­ti­ler.

(Şu Avrupalılar soykırımcılıkta ne usta imiş-
ler! İnsan şaşkınlıkta kalıyor...) Sayın Papa
Francesco Hazretleri! Türkiye'den ozür dile-
yip, "yirminci yüzyılın ilk soykırımcısı Alman-
larmış" diyebilecek misiniz? Gereken mede-
niliği ve insanlığı gösterecek misiniz? Yoksa
bütün insanlığın önünde Vatikan'ı rezil et-
meye devam mı edeceksiniz? Eğer Ermeni-
lere iyilik etmek istiyorsanız, gelecek seneki
24 Nisan konuşmanız söyle olmalıdır: (Hiç
kimseyi suçlamadan) "1915 Ermeni Göçü'
nde hayatlarını kaybetmiş Ermeniler için
Tanrıdan bağışlanma ve rahmet diliyorum."
"Soykırım" lâfını ettiğiniz an, Türkiye'yi
suçlamış ve ona iftira atmış olursunuz.
İftiralarınız için Tanrı'ya vereceğiniz hesabı
unutmamalısınız. Konuyla ilgili aynı hata-
lara bir daha düşmemek için 1827-1917
arası Osmanlı ve dünya tarihini iyi incele-
meniz ve Osmanlı arşivlerini de gözden
geçirmeniz gerekir. Ayrıca hakkaniyetli
ve adâletli de olmalısınız. Düşmanlıkla
hareket ederseniz, düşmanlık bulursunuz.
Şimdilik sizi affediyoruz. Ama bir dahaki
sefere Vatikan'ın bütün pisliklerini ortaya
dökeriz.

Not 2: Osmanlı hükümetinin Ermenilere
uyguladığı "göçe zorlama" bir "soykırım"
değildir. İnanmayanlar, Ermenistan’ın ilk
başbakanı Ovanes Kaçaznuni'nin 1923
yılında Bükreş’te “Taşnak Partisi” toplantı-
sına sunduğu şu raporu okusun:

1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan
taraflardan birine katılmadığı dönemde,
Güney Kafkasya’da büyük gürültü içinde ve
enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri
oluşturulmaya başlandı.
....................
Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote
etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türk-
lerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin kam-
pındaydık. “Türkiye’den
denizden denize Ermenistan” talep etmek-
teydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’
ye göndermeleri ve hâkimiyetimizi temin
etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmi
çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var
olduğumuz sürece aralıksız olarak Türklerle
savaştık. Öldük ve öldürdük. Artık, Türklere
ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?

AKLIMIZ DUMANLANMIŞTI
Askeri operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve
Rusya’ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve
gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların
sebebi biziz. Türklerin milli mücadelesi hak-
lıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız
büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık
ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör
etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devlet-
lerinin bize vaat ettiği büyük Ermenistan
hayali vardı. Ama biz hiçbir zaman devlet
olamadık. Türkiye Ermenistan’ı diye bir
devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini
göremedik.

Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi istekleri-
mizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişi-
lerin sözlerine büyük önem vererek, kendi-
mize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçek-
leri anlayamadık ve hayallere kapıldık.

TÜRKLER DOĞRU YAPTI
1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye
Ermenileri zorunlu bir tehcire tâbi tutuldu.
Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün
pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus
bulunmamaktadır. Siyasal açıdan olgunlaş-
mamış ve dengesiz insanlara özgü bir şaşkın-
lık içinde, bir uçtan diğerine savrulmaktaydık.
Rus hükümetine karşı dünkü inancımız ne
denli körü körüne ve temelsizse, bugünkü
suçlamalarımız da o denli körü körüne ve
temelsizdi.

HASTALIKLI PSİKOLOJİMİZ
Kaderden şikâyet etmek ve felaketlerimizin
sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı
bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) milli
psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir
ve Taşnaksutyun Partisi de bundan kaçama-
mıştır. Osmanlı’dan, Akdeniz’e uzanan bir
Ermenistan talep ettik. Derhal gönüllü
birlikleri oluşturduk, Türklere karşı ayaklan-
dık ve savaştık. İsyanımızın temelinde İtilaf
devletlerinin bize vaat ettiği Ermenistan
hayali vardı, gerçeği göremedik.

(Bu mektup, Milliyet Gazetesi'nde Güneri
Civaoğlu tarafından aktarıldı):
http://www.milliyet.com.tr/belgeyse-iste-belge-/siyaset/ydetay/2049350/default.htm

Not 3: Osmanlı tarihini incelersek görü-
rüz ki; Ermenilerin göçe zorlanmasına
sebep olan etken, Ruslar ve Ermeni çe-
telerdir. Ermenileri göçe zorlayan hü-
kümeti iktidara getiren, padişahı devi-
ren İngilizlerdir. Ermeni Göçü'nde hü-
kümete yardım eden, Almanlardır. Os-
manlı hükümetini çaresiz bırakan diğer
işgalci güçler ise, İtalyanlar ve Fransız-
lardır. Eğer bu göçe zorlama bir suç ise,
bu suça bütün Avrupa ve Rusya ortak-
tır. Bu mesele mahkemeye intikal
edecek olsa, bu işten Ruslar ve Avrupa-
lılar zararlı çıkacaktır. Kendilerinin zarar-
lı çıkacağını gören ülkeler ise, Ermeni
meselesinde çark edeceklerdir. Fakat
şimdi onları Türkiye'ye karşı kullanmak-
tadırlar. Bir müddet sonra ise Ermeniler,
kendilerinin kullanılıp atılmış olduklarını
göreceklerdir.

Şimdi bu gerçekler karşısında acaba
Ermeniler ve Ermenistan, Avrupalıların
yakasına yapışabilir mi? Eğer yapışmaz-
sa demektir ki, Ermeniler hak peşinde
değil, Türkiye'ye düşmanlık peşindedir-
ler. Fakat düşmanlık, Ermenilere bir şey
kazandırmaz. Türkiye'ye dost olun ki,
çok şey kazanasınız. Türkiye'den almak is-
teyip de alamadıklarınızın daha fazlasını
dostluk yoluyla alabilirsiniz. Bunun için de
Türkiye'ye dostluğunuz şarttır. Bunun için
de, tarih üzerinden düşmanlık üretmekte
ve hem asıl suçlu ve hem de güçlü olan
Avrupalıların peşinden gitmeye son
vermelisiniz.

Eğer Avrupa ülkeleri, Ermenilere arka çıka-
cak kadar hakperestse ve bunda gerçekçi
ise, hadi İsrail'in, Esad'ın ve Sisi'nin yakası-
na yapışsın da, göstersin hakperestliğini,
göstersin hürriyet severliğini, göstersin
demokrasi aşkını! Ama gösteremez. Çünkü
Avrupa'nın derdi hak, hukuk değildir. Hür-
riyet ve demokrasi de değildir.

Öyle ise, Avrupa'nın samimiyetsizliğine karşı
bu konuda İslâmlı Ülkeler de Türkiye'nin
arkasında olmalıdır. Meselâ Avrupalıların
çıkarmış olduğu "Ermeni Soykırımı Yasa
Tasarısı" hakkında, "bunların bir haklılığı
yoktur" şeklinde bir "anti yasa tasarısı"
çıkarabilirler. O halde 63 İslâmlı Ülke sessiz
kalmamalıdır. Hak karşısında gereğini yap-
mayan, kendini şeytanlaştırmış olur. Bu
konuda; İsrail'in, Esad'ın ve Sisi'nin yaka-
sına yapışmayarak kendini şeytanlaştırmak-
ta olan Avrupa'ya ve Amerika'ya benzeme-
melisiniz. Tabii "biz müslümanız" diyorsa-
nız...

Bir milletin ve bir ülkenin hakkını, hukuku-
nu çiğnemek, basit bir mesele değildir. Bu-
nun için Türkiye susmayacaktır!

(Bu bidirimizden sonra siyasal dünya kamp-
ları yeniden şekillenecektir.)

İmza: Mehdiyet Makamı.

                      Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Nisan sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Gerçeklik ve hakka dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *

RUSYA VE AVRUPA YÖNETİMLERİNİ ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEMEYE DAVET EDİYORUZ!

         RUSYA VE AVRUPA YÖNETİMLERİNİ
           ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEMEYE
                         DAVET EDİYORUZ!

af ve özür dileyenleri seven yüce TANRInın adıyla

Rusya ve Avrupa yönetimleri, Ermeniler'den özür
dilemelidir. Çünkü 1915 yıllarında Rusya, İtalya,
Fransa, Britanya ve diğerleri Osmanlı'ya saldırma-
saydı ve onu işgale kalkmasalardı, Osmanlı hükü-
metinin de Ermeni vatandaşlarını göçe zorlaması-
na gerek kalmazdı.

Ermenileri göçe zorlamada asıl sebep ve etken,
Osmanlı'yı zor ve çaresiz durumda bırakan Rus ve
Avrupalı işgalciler olduğundan, bu işgale katılan
Rusya, İtalya, Fransa, Britanya ve diğer ülkelerin
yönetimlerinin Ermenilerden özür dilemeleri gere-
kir.

Eğer Osmanlı ülkesine saldıran ve onu işgal eden
ülkelerin bugünkü temsilcisi olan Avrupa yönetim-
leri, Ermenilerin "soykırıma uğradığı" iddiasında
samimi iseler, samimiyetlerinin gereği olarak gere-
ken özür dilemeyi yerine getirsinler, samimiyetlerini
isbatlasınlar.

Ama bu konuda biz Türkiye ve Türkiyeliler olarak
sadece dâvet ederiz, fakat zorlamayız. Çünkü "ata-
nın işlediği suçun cezâsını torunu çekmez" ilkesin-
ce, bugünkü Rusyalı ve Avrupalıları mahkûm etme-
ye hakkımız yoktur. Hakkımız olmadığından da on-
lara bir dayatmada bulunmayacağız ve bulunmuyo-
ruz. Fakat onların da, 1915'te Ermenilerin göçe zor-
lanmasında asıl suçlunun kendi ataları olduğunu
görüp, "Ermeni Soykırımı" iddiasından vazgeçme-
leri gerekir.

Eğer Ermenilerin göçe zorlanmasında asıl suçlu-
nun kendi ataları olduğunu görüp Ermenilerden ö-
zür dilerlerse, biz Türkiye ve Türkiyeliler, Ermeni-
ler'i göçe zorlamış olan Osmanlı hükümetini suçlu
saymayız. Çünkü göçe zorlamada öldürme kastı
yoktur. Ama katletmede kasıt vardır. Bunun için
Osmanlı vatandaşlarından 500 bin veya daha faz-
lasını katletmiş bulunan Ermeni katliamcılar suçlu-
dur ve onlar birer soykırımcıdır.

Eğer Ermenistan ve Ermeni Diasporası, Osmanlı
hükümetinin "soykırım yaptığı" iddiasından vazgeç-
mezlerse, Ermeni soykırımcıların katlettiği 500 bin
Osmanlı vatandaşının kan bahası, onlardan tahsil
edilmelidir. Bir vatandaşın kan bahası, 1 milyon Eu-
ro'dur!

Madem Ermenistan ve Ermeni Diasporası hukuk-
sal dayanağı olmayan iddialarından vazgeçmiyor-
lar, o halde kendi atalarının suçlarının bedelini öde-
sinler. Ödemeleri gerekir. Çünkü iddialarından vaz-
geçmedikleri için; "atanın suçunun cezâsını torunu
öder" demiş oluyorlar ve hukuku tersine çeviriyor-
lar. Madem onlar için bu ters hukuk geçerlidir ve id-
dialarından vazgeçmiyorlar, o halde kendi ataları-
nın suçlarının cezâsını da ödesinler. Bu cezâ öde-
mede, onların iddialarına inadla arka çıkan ülkeler
de ortak olmak zorundadırlar.

Eğer Avrupa ülkeleri "soykırım" inadından vazgeç-
mezlerse, "1915 Ermeni Göcü"nün asıl müsebbibi
kendi işgalci ataları olduğundan, göçte hayatını
kaybeden 65 bin Ermeninin can bedelini, Erme-
nistan'a ödemeleri gerekir.

Eğer Ermenistan ve Ermeni Diasporası da "soykı-
rım" inadından vazgeçmez ve "atanın suçunun ce-
zâsını torunu öder" derlerse, bu takdirde Ermeni
çetelerin katlettiği Osmanlı vatandaşlarından 500
bin veya daha fazlasının kan bedelini, Türkiye
Cumhuriyetine ödemek zorunda kalırlar.

Ey "soykırım" inadından vazgeçmeyen ve Türkiye'
ye dayatmalarda bulunan Avrupa ülkeleri ve yöne-
timleri! Gerçekleri görecek misiniz? Gerçekleri gö-
rüyorsanız, kabul etmeniz gerekmez mi? Eğer ger-
ceği kabul etmezseniz, size ne denir?

Türkiye hakkındaki soykırım tasarılarını ne zaman
geri çekeceksiniz? Medeniliğe yakışan icraatınızı
görmek istiyoruz. Ya gerçekleri kabul edip gereğini
yapın, ya da işgalci atalarınızın, göçe zorlanma se-
bebiyle ölümüne sebep olduğu Ermenilerin hakkını
ödeyin ve Ermenilerden özür dileyin. Tarihle yüz-
leşmek hoşunuza gidiyorsa, buyurun, yüzleşin! Yüz-
leşin, ama kendi atalarınızla Türkiyelilerin atalarını
eşitlemeyin. Buna hakkınız yoktur!

Ve artık Türkiye'ye karşı başlattığınız mânevî saldı-
rı ve işgalinize de son veriniz. Yüz yıl önce de atala-
rınız, atalarımızın topraklarını işgal etmişti. Bu işga-
lin çaresiz bırakmasıyla da Ermenilerin göçe zor-
lanması kaçınılmaz olmuştu. Mânevi işgalinizi sür-
dürerek yeni bir Ermeni göçü yaratmayın! Ermeni-
leri gerçekten seviyorsanız...

Eğer bir "soykırım" varsa, onu da Rus ve Avrupalı
işgalciler ve Ermeni çeteleri yapmıştır, Osmanlı
hükümeti değil!

Rus ve Avrupa işgalcilerinin ve Ermeni çetelerinin
sebep olduğu 1915 Ermeni Göçü'nde hayatlarını
kaybeden 65 bin masum Ermeniye, oğlu ve orta-
ğı olmayan yüce Tanrı'dan rahmet diliyor, onların
yasını tutmakta olan temiz kalpli Ermenilerin de acı-
sını paylaşıyoruz.

İmza: Mehdiyet Makamı.

Not 1: Vatikan da, eğer "soykırım" iddialarında sa-
mimi iseler, işgalci İtalyan atalarının sebep olduğu
"Büyük Felâket" için Ermeni torunlardan özür dile-
sin.

Not 2: Bu bildiri, uluslararası diplomatik platformda
paylaşılmıştır.

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, 23 Nisan.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Gerçeğe dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ

                                       *   *   *


Montag, 27. April 2015

AVRUPA PARLAMENTOSU'NA SORUYORUZ!

  AVRUPA PARLAMENTOSU'NA SORUYORUZ!

acıyarak yaşatan ve yöneten yüce TANRInın adıyla

(Dikkat! Bu bir proton bombasıdır; ölmüş ruhları di-
riltir, kötü ruhları öldürür...)

Bu bildirinin şifresi: Haklılar mağlûp olsa da galiptir.
Haksızlar galip olsa da mağlûptur.

İsrail'in kuruluşundan bugüne kadar 67 yılda İsrail'i
kuranlar ve yönetenler, 100 bin kadar Filistinliyi kat-
letti, milyonlarcasını da sürgün etti. Öldürülen Filis-
tinlilerin hepsi "terörist" değildi. (Biz onlara "savaş-
çı" diyoruz.) Çoğunluğu halktı. Çoğunluğu "halk" ol-
duğundan da, bu bir "soykırım"dır, "katliam"dır.
Çünkü bundaki hedef ve amaç, Filistinlilerin ellerin-
deki toprakları almak, vatanlarını işgal etmekti. Va-
tanları ellerinden alınan ve işgal edilen insanların
mücadelesine de, "terör" denemez. O halde de-
mektir ki, İsrail'in katliamları bir "soykırım"dır.

Şimdi Türkiye kalkıp: "İsrail soykırım yapmıştır. Bu
yaptıklarını tanımalı ve özür dilemelidir" diye bir da-
yatmada bulunup "soykırım dosyası" açsa, acaba
bu hareket, Avrupa Parlamentosu'nun ve ABD yö-
netiminin hoşuna gider mi ve Türkiye'ye destek ve-
rirler mi?

Ama Türkiye böyle bir dosya açmamıştır. Sadece
bir televizyon programında İsrail Cumhurbaşkanı'
na karşı bütün dünyanın gözü önünde "wan minut"
demiştir. Fakat: "Senin yaptıkların soykırımdır. Bu-
nu tanı" şeklinde bir dayatma da bulunmamıştır. İs-
rail'in katliamları göz önünde ve taze olduğu halde
Türkiye'nin ona karşı bir soykırım dayatması bulun-
mazken, Avrupa Parlamentosu nasıl oluyor da İsra-
il'in soykırımını görmeyip, Türkiye'nin bir asır önce-
ki tarihiyle ilgili haklı nedenleri olan bir olayın sonu-
cuyla onu mahkûm etmeye çalışıyor? Hem bu olay-
da Osmanlı yönetimi "saldırıya uğrayan"dır. Ama
Filistin konusunda İsrail, "saldıran"dır. Saldıranın
yaptığı "soykırım" olmuyor. Ama saldırıya uğraya-
nın yaptığı "soykırım" oluyor. Bunda bir terslik yok
mu ey Avrupa Parlamentosu?

Türkiye'ye yüz yıl önce geçmiş bir olay için soykı-
rım dayatmasında bulunmasını biliyorsunuz da,
gözümüz önünde katliamlar yapan, insanlık suçu
işleyen İsrail'den hesap sormayı niçin bilmiyorsu-
nuz?

Bu konuda dürüst olmadığınızı görebiliyor musu-
nuz ey Avrupa Parlamentosu?

İsrail'in Filistinlilerin vatanlarını ellerinden alabilmek
ve aldıklarını koruyabilmek için yaptığı katliamları
ve soykırımı bir yana bırakalım. BM'ce işgal kabul
edilen topraklardan çıkması için "şu tarihe kadar Fi-
listin topraklarını terket; terketmezsen, NATO gü-
cünü devreye sokacağız" diyerek niçin bir yaptırım-
da bulunmuyorsunuz?

Ama Türkiye'ye gelince dayatmanızdan vazgeçmi-
yorsunuz! O haksız, hukuksuz hakaret ve iftira dos-
yasını hâlâ kapatmayacak mısınız? Eğer kapat-
mazsanız, kendinizi nasıl, hangi ölçülerle savuna-
caksınız?

Ey Türkiye! Eğer Avrupa Parlamentosu, senin hak-
kında açtığı iftira ve hakaret dosyasını kapatmazsa
ve bu konuyla ilgili dayatmalarından vazgeçmezse,
Sen de, onların ülkeleri hakkında bir dosya aç. Bu
dosyaları açmak ve onlara dayatmalarda bulunmak
Senin de hakkındır. Ama bu hakkını, istersen kulla-
nırsın. Onlarla ilgili bir dosya açmaya kalkarsan, on-
ların dosyalarını işgal, katliam, engizisyon sömürü
ve soykırımlarla ilgili olarak çok kabarık bulacak ve
dehşette kalacaksın! Bu dehşet karşısında da on-
ların yakalarına yapışmak isteyecek ve "siz hangi
hakla benden hesap soruyorsunuz" diyeceksin. Bir
İtalya dosyası, bir Fransa dosyası, bir Britanya dos-
yası, bir İsrail ve ABD dosyası ve bir de Vatikan
dosyası açmaya hazır mısın?

Eğer Senin hakkında "Ermeni tasarısı"na okey ver-
miş olan ülkeler, okeylerini geri çekmezlerse, Sen
de onların dosyalarına bir okey çekebilirsin. Bu Se-
nin, en doğal hakkındır. Veya bu dosyaları açmak
yerine: "Biz, geşmiştekilerin hesabını gelmiştekiler-
den soracak kadar alçalamayız, zâlim olamayız" da
diyebilir, aleyhindeki delilsiz iddiada bulunan ülkele-
re bir medeniyet dersi verebilirsin.

Ey Avrupa Parlamentosu üyeleri! Madem Türkiye'
ye karşı haksızca bir dayatmada bulunmayı biliyor-
sunuz, o halde Suriye'de terörle ilgisi olmayan 222
binden fazla insanı katlettirmiş bulunan Esad rejimi-
ne de haklı bir dayatmada bulunun ve "şu tarihe ka-
dar iktidarı terketmezsen, sana savaş açılacaktır"
diye uyarın. Eğer uyarıyı dinlemezse, gerekeni ya-
pın. Yapabilir misiniz?

Ayrıca bütün dünyanın gözleri önünde terörle ilgisi
olmayan binlerce Mısırlıyı katlettirmiş ve binlercesi-
ni de mahkûm ettirmiş ve binlercesini de idam et-
tirmek isteyen Sisi diktatörlüğünü ne zaman söndü-
receksiniz? Söndürmeniz gerekmiyor mu? Ortado-
ğu'da İsrail'in keyfi için durdurduğunuz demokratik-
leşme sürecini tekrar başlatmanız lâzım değil mi?
O halde niye duruyorsunuz? Hem İsrail'in işgaline
daha ne kadar susacaksınız? Bir tarih vermeniz
gerekmez mi?

Yoksa; "biz bunlara karışmak istemiyoruz. Bütün
bunları Türkiye yapsın. Biz de ABD ile birlikte ona
destek olalım" mı diyorsunuz? Yani dünya liderli-
ğini Türkiye'ye devretmeye hazır mısınız? Hazır
değilseniz, gerekenleri yapmak göreviniz değil mi?
Yoksa tek göreviniz Türkiye'ye haksız, hukuksuz
dayatmalarda bulunmak mı? Haklı ve hukuklu ola-
mayacaksanız, dünya liderliğini Türkiye'ye bırak-
manız daha hayırlı olmaz mı?

Ve nihayet son sorumuz: İsrail'in Filistin halkını kat-
letmesine "terörle mücadele" derken (ki doğru de-
ğildir, çünkü topraklarını işgal ettikleri insanları kat-
lediyorlar), Osmanlı hükümetinin Ermeni teröristlere
karşı başlattığı "göçe zorlama"ya nasıl "soykırım"
diyebiliyorsunuz? Bunda bir terslik yok mu? Bu
tersliği düzeltmeyecek misiniz? Düzeltmezseniz,
dünyaya ters kalmaz mısınız? İsrail'in katliamları
"terörle mücâdele" olurken, Osmanlı'nın Ermeni
terörüyle mücadelesi nasıl "soykırım" olabiliyor?
Hangi hak ve hukukla konuşuyorsunuz? Türkiye'nin
yakasına yapışmadan önce hak ve hukuk anlayışı-
nızı doğrultmanız gerekmez mi?

Elbette gerekir! Öyle ise anlayışınızı doğrultunuz.
Doğrultunuz ki, haksızlık ve adâletsizliğiniz savaş
doğurmasın. Dünyanın bir "barış yurdu" olması,
hak ve adâlete teslim olmakladır. Sizin için de ge-
rekli olan bu değil midir?

O halde gerekli olanı yapın ve İsrail'in işgal toprak-
larında yeni yerleşim birimleri inşa etmesine engel
olun. Söz dinlemiyorlarsa, yaptırımlara geçmeniz
gerekir. Bunun için de yeterli NATO gücünüz de e-
linizde mevcuttur. İsrail'in işgali sonsuza kadar sü-
remez. Bu işgale en kısa zamanda son vermeniz
gerekir.

O halde bir asır öncesinin hukuksal dayanığı olma-
yan meselelerini sorun haline getirmek yerine, göz
önündeki sorunlara neden odaklanmazsınız? Ken-
dinize iş arıyorsanız, işte iş: Beşar Esad'ın katliam-
larını durdurun. Sisi'nin idamlarını engelleyin ve
diktatörlüğüne son verin. İsrail'e 67'li Barış'ı kabul
ettirin. Belirli bir süre içinde kabul etmezse, üzerine
NATO'yu sevkedin. Madem hak ve adâleti çok se-
viyorsunuz, işte size halledilmesi gereken işler!
Yoksa bu işler, işinize gelmiyor mu? Gelmiyorsa,
Türkiye'yle uğraşmaktan da vazgeçmelisiniz!

Eğer siz AB ve ABD üzerinize düşen görevleri yap-
mazsanız, dünya liderliğini Türkiye'ye devretmiş o-
lursunuz. Türkiye de gerekeni yapar!

(Görüyor musunuz, haksız surette Türkiye'nin yaka-
sına yapışmakla işi nereye vardırdınız, başınıza ne
işler açtınız?)

Elinde kesin bir delili olmaksızın Türkiye'nin yakası-
na yapışmayı bilen Papa Hazretleri'nin de İsrail'e,
Beşar Esad'a ve Sisi'ye söyleyecek sözleri olmalı,
gereken sözleri onlara söylemelidir. Meselâ: "Bak
oğlum Esad! Artık Demokrasi Çağı'ndayız. Bu dik-
datör kafalılığı bırak.Demokrasiye râzı ol ve iktidar-
dan çekil. Bu millete daha fazla zulmetme. Evlâdım
Sisi! Sen de, ülkende demokrasiye darbe vurmakla
hata ettin. Bu hatayı daha fazla sürdürmemelisin.
Bunun için de idamları durdurmalı ve demokrasi
mahkûmlarını hemen serbest bırakmalısın ve de-
mokrasiye dönüşü sağlamalısın. Aksi halde müs-
lümanlar, yaptıklarının hesabını senden sorar.Müs-
lüman Kardeşler hesap soramasa da, diğer müslü-
manlar birleşerek İsrail hesabına yaptığın darbenin
intikamını alırlar. Ey İsrail! Sen de, Filistin halkına
eziyetine son ver ve 67'li barışa râzı ol. Râzı ol ki,
ülkeni yok oluş tehlikesinden kurtar. Zira, müslü-
manların fazla sabrı kalmadı! Sana savaş açmak
için hazırlık yapıyorlar. Bu savaşta bizden yardım
görmeyeceksin. Aklını başına al. Yoksa çok geç
olacak!"

Filistin, Suriye ve Mısır'da cereyan etmekte olan,
yani gözönündeki soykırımları görmeyen bir Papa'
nın, o makamda oturmaya hakkı olabilir mi? O hal-
de o makamın hakkı verilmelidir! Veremiyecek o-
lan da, o makamdan gitmelidir.

Son sözümüz: Eğer "İsa, Musa ve Muhammed tek
Tanrı'nın elçisidir" deyip, Hak ve Adâlet'e teslim o-
lursanız, yanınızdayız. Teslim olmazsanız, karşı-
nızdayız. Yani: Hak ve Adâlet'e teslim olmuş bir AB
ve ABD'nin yanında; Hak ve Adâlet'e teslim olma-
mış bir AB ve ABD'nin de karşısındayız. Bu sözle-
rimiz, kendi içimizdeki AB ve ABD için de geçerli-
dir. Kararınızı veriniz!

Son sözümüzün son sözü: Ey soykırım inadından
vazgeçmeyen Avrupa ülkeleri! 1900-1915'lerde
kendi atalarınızın sebep olduğu bir "göçe zorlama"
nın acı sonuçlarını, bize "soykırım" olarak kabul et-
tiremezsiniz. NATO'yu alnımıza dayasanız da! Soy-
kırımcı küçücük İsrail'e söz geçiremeyen 22 ülkeli
dev bir Avrupa Birliği, koskoca bir Türkiye'ye nasıl
söz geçirebilir ki!?

(Ey müslümanlar! Şimdi inandınız mı, Hz. Mehdi'nin
geldiğine ve görev başında olduğuna?)

İsa'nın, Musa'nın ve Muhammed'in kitap gönderen
tek Tanrısı'na hamdolsun!

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: Ermeni tasarısıyla ilgili "soykırım" inadından
vazgeçmek istemeyen Alman Sosyal Demokratlar'
a uyarı! Osmanlı döneminde 100 yıl önceki Ermeni
Göçü'ne sebep olan işgalci ülkelerden ve Ermeni
tedhişçi ve komitacılardan hesap sormaya gücünüz
yeter mi? Madem yetmez, o halde bu inadınızdan
vazgeçmeniz gerekmez mi? Elbette gerekir! Eğer
vazgeçmezseniz, kendinizi "zâlim" etmiş olursunuz.
Geçmiş üzerinden zulüm kazanmak, iyi bir ticaret
midir sizce? Yoksa Sosyal Demokrat olmak bu mu-
dur? İsrail'in yaptıklarına da "soykırım" diyebilir mi-
siniz? Buna cesaretiniz yeter mi? Haykırılması ge-
reken yerde susmak, hakka teslim olunması gere-
ken yerde haykırmak, haksız iddiada bulunmak;
adamlık mıdır? İnsanlık mıdır?

Almanya yönetimi, Sosyal Demokratlar'ın baskısıy-
la hareket etmemelidir. Çünkü bugün "soykırım"
dersiniz, yarın söylediklerinizin utancını yaşarsınız.
Eğer iktidarınızı korumak için onlara boyun eğecek
olursanız, bunu da anlarız. Sizi mahkûm etmeyiz.
Veya "hakikat karşısında Sosyal Demokratlar'a bo-
yun eğmeyiz" diyerek, erkeklik de gösterebilirsiniz.
Fakat sayın Başbakanınız ne kadar erkek olabilir
ki?! Sonuçta o bir kadındır. Erkek Fatmalar da an-
cak Türkiye'den çıkar. İnşaAllah bizi bu düşünce-
mizde yanıltırsınız...

Not 2: “Hitler, Türkler Ermeni soykırımından cezâ-
landırılmayınca Yahudilere soykırım uyguladı" şek-
lindeki iddia neden saçmadır? Çünkü Hitler Alman-
ya'sı, bütün dünyayı yutacak ve her tarafa saldıra-
cak bir güç ve pozisyondaydı. Bu pozisyonda olan
bir Hitler ve Almanya'sı, Osmanlı devletinin ceza-
landırılmasından mı korkacaktı? Ne saçma şey!
Eğer Hitler'in bir korkusu olsaydı, bir Yahudi'nin ba-
şına konan bir sineği bile öldüremezdi. Oysa o, bü-
tün dünyayı pençesine alma derdinde ve Yahudileri
de yok etme düşüncesindeydi. Eğer Osmanlı'da
cezâlandırılacak bir şey olsaydı, bunu zaten işgal
kuvvetleri yapardı. Çünkü o zaman Osmanlı, onla-
rın ayağı altındaydı. Bu iddiayı yayınlayan Alman
Die Welt gazetesini ve diğerlerini ciddiyete dâvet
ediyoruz.

Not 3: 1915 olaylarında yapılan Ermenilerle ilgili
"göçe zorlama"yı, "soykırım" veya "katliam" olarak
niteleyemeyiz. Çünkü bu göçe zorlamada "Ermeni
soyunu kırmak, yok etmek" gibi bir amaç güdülme-
miştir. Bundaki amaç, on binlerce Türk ve Kürdü
katletmiş bulunan Ermeni terörist ve komitacıların-
dan bölgeyi kurtarmak veya Ermeni isyanını önle-
mekti. Fakat ne yazık ki bu göçe zorlamanın sonu-
cunda bir büyük acı yaşanmıştır. Dolayısıyla o
günkü yönetimin bu sürgünü gerçekleştirmek i-
çin haklı sebepleri olduğundan, olaya: "Soykırım"
veya "katliam" değil, ancak "Büyük Acı" denebilir.
Türkiye ve halkları da bu Büyük Acı'yı tanır ve kabul
eder. Bugünkü Ermenilerle de bu acıyı paylaşır ve
paylaşmaktadır. Ayrıca hükümet de, 24 Nisan'da
Ermenilerin gönlünü almak için "Büyük Acı'yı tanı-
yor ve onların acılarını paylaşıyoruz" şeklinde, bü-
tün parti liderlerinin katılacağı bir devlet töreni dü-
zenleyebilir. (Zaten Türkiye hükümeti de Ermeni
Patrikhanesinde bir tören düzenleneceğini açıkla-
mış bulunuyor.)

Not 4: Bu bildiri, uluslararası diplomatik platformda
paylaşılmıştır.

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, 21Nisan.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Sorgulama ve Hakka dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *