Samstag, 28. Februar 2009

YARATILIŞIN STARTINI KİM VERDİ?

(Yazarimiz Hüseyin Avdic, bir ateiste cevap veriyor.)

YARATILISIN STARTINI KIM VERDI?

Ateist tartismaci simdi de ihtimal hesaplari ve mantik
oyunlariyla karsima cikti ve kendikendine olu$um ih-
timalinin, Allah'in yaratmasi ihtimalinden daha büyük
oldugunu iddia ediyor. Bu iddia karsisinda ben de
diyorum:

Ihtimal hesaplari ve mantik oyunlari "akil ürünü" oldu-
gundan, "dogru" zannedilen bir hesap ve cikarimin
daha akilli biri tarafindan "yanlislanabilmesi" mümkün-
dür. Bunun icin biz, ihtimal hesaplarini ve mantik o-
yunlarini bir yana birakip, dogrudan dogruya varligi
kesin olan kâinata bakalim.

$u i$leyiste olan kâinatin nasil olustugunu (veya olus-
turuldugunu) merak edip sordugumuzda, karsimiza
pek cok ihtimalden iki önemli ihtimal cikar. Kâinat ya
kendikendine olmus, ya da bilgi sahibi biri tarafindan
olusturulmustur. Bu inanc kumarinda (söz gelimi söylü-
yorum) ateistler zarini "kendikendine olusum" üzerine,
Kur'anli olan teistler de zarini "Allah'in oldurmasi"
üzerine atiyorlar.

Simdi bir ateist zarini "kendikendine olusum" üzerine
attiginda, kendikendine olusumun gerceklesebilmesi
icin önce madde ve enerjinin ezeliyetini kabül etmek
zorunda kalacaktir. Bunu kabul etmeden, kendikendine
olusumdan bahsetmek mümkün olmayacaktir. Cünkü
bu olusum icin bir madde veya enerjinin varligi gerek-
lidir.

Biz simdi farzedelim ki, -ateistlerin dedigi gibi- madde
ve enerji ezelî olsun. Peki, bu madde ve enerjinin star-
tini "kim" verecektir? Meselâ elimizdeki bir bilyeyi hava-
dan yere biraktigimizda, ona bir start veren vardir. Ve
bu startla bilye odanin tabaninin tahtasina, ta$ina veya
halisina göre "tesadüfen" gidip bir yerlere varacaktir.

Peki madde ve enerjinin kâinata dönüsümü icin kim
start verecektir? Tanri kabul edilmedigi takdirde, bilgi-
siz ve iradesiz madde ve enerji nasil start alabilir?

"Bilgi, irade, kudret; ve görme, duyma ve sanatkarlik
sahibi bir Tanri gereklidir" dediginizde, madde ve enerji-
nin kâinata dönüstürülmesi gayet kolaydir. Ama siz bu
i$i bilgisiz ve iradesiz, hem görmesiz ve duymasiz ve
hem de akilsiz ve sanatsiz madde ve enerjiye birakti-
ginizda kâinata dönüsüm imkânsizlasir.

Eger madde ve enerji kendikendine start alabilseydi,
bundan sonra "tesadüfen olusum"a da sira gelebilirdi.
Ama sira gelemiyor. Cünkü madde ve enerjinin kendi-
kendine start alabildigini isbatlayabilecek bir bilim in-
sani yoktur dünyada. Varsa isbatlasin. Biz de ikna
olalim!

Evet, sormaliyiz: Bir el bombasi kendikendine nasil
patlayabilir? Ya birisi pimini ceker, ya da fazla sicak-
lik gibi bir etkiyle patlar. Ama kendikendine patlaya-
maz. Eger böyle bir sey olsaydi, el bombasi insan-
üstü bir varlik olurdu ve daha tehlikeli hale gelirdi.

Simdi bu suali "Bigbang Bombasi" icin soralim: "Big-
bang nasil patladi?" Verilecek cevap: Onu ya bilgili ve
iradeli Tanri patlatti, ya da "fazla sicaklik" gibi görün-
mez ve bilinmez gizli bir güc patlatti" olacaktir.

Simdi elimizde iki secenek vardir. Birisi, "bilgili ve ira-
deli Tanri"; ikincisi, "X güc"tür. Eger siz, Bigbang'i bil-
gili Tanri degil de, "X güc" patlatti derseniz, madde ve
enerjinin -var farzettigimiz- "ezeliyeti"ni yok etmis olur-
sunuz. Bu durumda madde ve enerjinin "kendikendine-
ligi" de kalmaz. X gücü kabul etmediginiz takdirde de
bilgisiz ve iradesiz madde ve enerjinin kâinata dönü-
sümünün nasil start aldigini isbatlamak zorunda kalir-
siniz.

Ateistler bunu isbatlayana kadar bir Kur'anli cikar, Kur'
ana dayanarak: "Yaratilisin startini ol emriyle herseyi
bilen, gören Allah verdi" der, yoluna devam eder.

Kur'anist yoluna devam ederken ateist hemen karsisina
cikar: "Dur! Ya Allah yoksa?" der. Kur'anist de: "Inan-
cim kesindir. Allah'in olmamasi olamaz. Cünkü i$leyen
ve yönetilen bir kâinat var ortada. Bu i$letim ve yönetimi
sen yapmiyorsun. Senin gibi cok akilli insanlarin yapa-
madigi ve yapmaktan da eli kisa oldugu bu yaratis ve
yönetisi nihayetsiz aciz ve akilsiz, hem hic hedefsiz ve
iradesiz madde ve atomlara nasil verebiliyorsunuz?

Sen verebilirsin, ama ben veremem! Cünkü Kur'an gibi
bir delilim var. Eger Kur'an olmasaydi belki ben de sen-
in gibi düsünecektim veya belirsizlikte kalacaktim. Fa-
kat simdi öyle düsünemem. Cünkü ben, yalniz aklimin
verilerine degil, kalbimin veri ve isteklerine de bakarim.
Senin keyfin icin kalbimi cikarip atamam. Tek akilla
kalamam.

(Imkânsiz olarak) farzedelim ki, senin dedigin gibi Tanri
(ya yoksa)? Bu halde de ben O'na inancimla bir kayip
ya$amam. Cünkü [siradan bir insan olarak] cehennem
korkusuyla kötülüklerden uzak durur, cennet sevdasiyla
da iyilige kosarim. Eger [dinde yükselmis bir insansam],
sadece O'nun rizasini kazanmayi düsünür, O'nun benim
üzerimdeki yaratis, ya$atis ve yönetis haklarini görerek
de O'na dost olur, dinsel görevlerimi zevkle yapardim.
Bununla birlikte ölüm ve yokolus korkusundan kurtulur
ve bir cennet ve ebediyet ümidiyle de mutlulukla ya$ar-
dim ve ya$arim.

(Bir dinsiz ve ateist olarak) sen ne kazanirsin?

Kazanacagin $udur: Tanrisal sorumluluktan kurtulursun.
Bunun yerine adaleti ve gecerligi olmayan bir sorumluluk
uydurursun. Uydurdugunu da bir ibadet haline getirirsin.
Bu ibadetle ömrün mutfak, yatak, fabrika ve tuvalet ara-
sinda gecer ve ürettigini tüketen bir robot olur, tabiati
sömürürsün. Bitkileri ve hayvanlari [sahipsiz mal] saya-
rak hirsizca kullanir, tesekkürsüzce yutarsin. Bu hirsiz-
lik ve medeniyetsizligi de [ben kendi bilgim ve gücümle
kazandim] diyerek kamufle eder, kendini güya aklarsin!
Ölüm karsisinda ise tir tir titrersin. Bu titreyisten kurtu-
labilmek ve ölüm korkusunu yok edebilmek icin de aca-
ip fikirler ve oyunlar icad edersin. Fakat o ürettiklerin
sana ebediyet kazandirmaz. Yokolus endise ve tehdi-
diyle daima elem ve izdirap cekersin. Bu izdiraptan kur-
tulabilmek icin de alkol ve uyusturucuya sarilirsin veya
intihari secersin. Buna cesaret edemezsen, uyutucu
dünya i$lerine dalarsin. Bu dalgi, korku, endise ve iz-
dirap icinde cektiklerin de, hayattan aldigin ve alacagin
bir damla lezzetine bin zehir katar, seni mutsuzluga
mahkûm ve garkeder. Fakat bu garkolusla uyusmus
oldugun icin görünüste aci cekmezsin. Ama derinde
fokur fokur izdirap kaynar.

Senin bir [gelecek] ümidin yoktur. Fakat benim vardir.
Buna da öldükten sonra kavusacagima inanirim. Senin
inancsizligina göre ise ölüm, dünya ve hayatin noktali
virgülsüz sonudur. Bu sondan sonra yeni bir hayat ve
dirilis yoktur. Fakat bu yokluga, ölümü tatmadan önce
karar veremeyiz. Ne bilirsiniz, belki görünmez baska
bir âlem de vardir. Bunun icin önce ölümü görelim, on-
dan sonra bakalim, karsimiza ne cikacak (veya cikma-
yacak)?

Karsima bir âhiret cikmayacak olsa, benim yine bir
kaybim yoktur. Ama ya senin karsina bir Allah ve Âhi-
ret cikarsa, sen ne yapacaksin? Hem dünyada hem
ötesinde kaybetmis olmayacak misin? Elbette kaybet-
mis olacaksin! Bu kayba raziysan, inancsizligina de-
vam et. Ama kalbin, buna asla razi olmayacaktir! Kal-
bini cikarip atamayacagina göre, kendine gel; gercek
insanliga giris yap. Sende seytanin iktidari olan gurur
ve inadina aldanma, boyun egme. Gercek hürriyetine
kavusabilmek icin seytanin iktidarini devir, özgürlügünü
kazan. Ve mutlu ol! Bu mutluluk da; [yoktur ALLAH'tan
baska ilah] demekle baslar. Ölümün [terminsiz geldigini]
de unutma, kurtulusa gec kalma..."

$u gelecek sözlerin altinda 124 bin Peygamber ve mil-
yonlarca Evliya'nin imzasi vardir:

"Allah'tan baska ilah yoktur. O, bir ve ortaksizdir. Mülk
ve tesekkür O'na aittir. Öldüren ve dirilten O'dur. O,
ölümsüz bir diridir. Her iyilik O'nun elindedir. Ve O
herseye gücü yetendir. Ve dönüs de O'nadir."

Ben, önce bu imza sahiplerine bakarim!

Madde, enerji, tesadüf ve kendikendinelik bir "Kitap"
göndermedigine göre, sen de benim gibi yap. Eger
yapmazsan, bu halde kâinatta on üzeri 88 (daha az
veya daha fazla) atom bulundugundan, onlara "Tanri"
demesen de sonucta onlarin tanriligini kabül etmis
olacaksin. Ve kurtulus icin "ey atom tanrilari, beni
kurtarin" demek zorunda kalacaksin. Eger kalmazsan,
bu sefer de kendini atomlardan "daha Tanri" haline
getirmis olacaksin. Sahi, sen kimsin? Kimligini ve
kiminligini buldun mu?

Bir yanda, demir-döküm fabrikasinda, demir atomlarini
kiliktan kiliga sokabilen sen ve sana mahkûm atomlar;
bir yanda da kalp, akil ve ruh sahibi Insan! Simdi ken-
dine sormalisin: Kimsin sen? Atom mu, Insan mi,
Tanri mi; yoksa Tanri kulu veya seytan mi?

Ben cevabi biliyorum. Günün birinde sen de bilirsin.
Veya cevabi bulamadan göcer gidersin. Veya Kur'anli-
larin dedigi olur ve beklemedigin tarafta gercek cevabi
alirsin. Önemli olan ise, cevabi burada bulmak ve ona
göre ya$amaktir. Ebediyet getirmeyen bir cevaba razi
olmamalisin. Eger "sonuc hiclik olsa da buna razi ol-
maliyiz" dersen, benim böyle bir cevaba karnim toktur.
Sen o cevaptan istedigin kadar yiyebilirsin.

Simdi kalp ve ruh acligini giderecek bir cevabin varsa,
konusabilirsin. Yoksa, sükût et, altin kazan!

(Unutma! Altmis yillik ömründen bir 15 dakika daha
gitti... Tükenistesin! Ebediyetin ise, ancak Allah'a ve
ötedünyasina inancta.)

Hüseyin Avdic

Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Subat ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Freitag, 27. Februar 2009

(Yazarımız Hüseyin Avdıç önemli bir buluşunu açıklıyor.)

(Yazarimiz Hüseyin Avdic önemli bir bulusunu acikliyor.)

BIR BULUSUMU ACIKLIYORUM

Yil 1968 veya 69. Ben 12-13 ya$larindaydim. Ve bir terzi
ustasinin yaninda cirak olarak calisiyordum.

Bir gün elimde bir miknatis parcasi vardi ve ben bunu kuv-
vetli bir miknatis yapmak istiyordum. Bunu gerceklestirmek
icin de miknatisin beline uclari acilmis cok kisa bir kablo
bagladim. Sonra kablonun ortasindan tutarak onun öteki
ucunu da elektrikli dikis makinasinin motoruna soktum.
Kablonun acik ucunu, bazi kivilcimlar cikana kadar motorun
icinde gezdirdim, yani elektrikle temas ettirmeye calistim.
Cikan kivilcimlardan sonra kabloyu motorun icinden cikar-
dim. Bakir kablonun elimle tuttugum bölümü yalitkan oldu-
gundan herhangi bir ceryan carpilmasina ugramadim. Ama
motora sokmus oldugum kabloyu cektikten, yani elektrik
baglantisi kesildikten sonra elimle miknatisa dokundum.
Miknatisa dokunur dokunmaz üzerime büyük bir akim bo-
saldi. Bu bosalmadan sonra günlerce karnim agridi ve bo-
gazimda yanik kokusu hissettim. Ama basimdan gecen bu
olay hakkinda kimseye birsey söylemedim. Bütün ya$adik-
larim (bu makaleyi yazana kadar) bende sir olarak kaldi.
Sonucta miknatisim kuvvetlenmemisti. Fakat tesadüfen
"MIKNATISIN ELEKTRIK DEPOLADIGINI" bulmustum.

Yil 1980-82. Bu sefer ben 23-25 ya$larindayim ve Almanya'
da ya$amaktayim. Bu tarihlerde, cocukken yaptigim bulusun
nasil meydana geldigini, yani "miknatisin nasil elektrik depo-
ladigini" merak etmeye basladim. Bu merakla da kütüphane-
de elime gecen bilimsel icerikli kitaplari okumaya koyuldum.
Ama bu okumalarim beni tuttu Allah'a götürdü. Yani karsimda
Allah'i buldum. Allah'i bulmak ise benim icin dünyanin en bü-
yük bulusu oldu. Bu en büyük bulusla da, bunun yaninda kü-
cük kalan bilimsel buluslar pesinde kosmayi birakip, kendimi
tamamen dinsel bilimlere verdim. Tabii bu yönelisle de kücük-
ken yaptigim bulusun sirrini cözme i$i ertelenmis oldu.

Simdi yil 2009 ve ben 52 ya$indayim. Ve tekrar, yaptigim
bulusun sirrini merak etmeye basladim. Bunu cözebilmek
icin de atom fizigini okuyorum. Fakat henüz bu fizigi haz-
metmis degilim. Daha cok calismam gerekiyor. Ama bu
fizigi iyi bilenlerin, miknatisin nasil elektrik depoladigini
kolaylikla cözebilecegini düsünüyorum.

Bu düsüncelerim arasinda, yaptigim bulusun "neye yaraya-
cagini" da merak ediyorum. Bu merakla bir arastirma yaptim.
Fakat benim bulusumla ilgili bir veri ve bulguya rastlamadim.
Yani miknatisin elektrik depoladigi, bilim dünyasinca henüz
bilinmiyor. Bu arada elektrik depolayan pil ve bataryalarin
"pahaliya mal oldugu" fikri aklima takildi. Bu gercek karsisin-
da: Acaba dedim, benim bulusum, enerjiyi daha ucuza depo-
layan bir arac olabilir mi? Ve bulusumun, enerji depolamayi
cok ucuza mal edebilecegini gördüm. Eger bulusum, yapila-
cak yeni deneylerle gerceklik kazanirsa, bu, "cok büyük e-
lektrik akimlarinin dahi kücücük bir miknatisa depolanabile-
cegini" gösterir. Atomlarin cekirdeginde cok büyük bir ener-
jinin yattigini düsünürsek, büyük enerji kaynaklarinin cok kü-
cük alanlara sigdirilabilecegi, akla zit olmaz. Tabii miknatisin
elektrik depolayabilecegini görmek icin de bazi deneylerin
yapilmasi gerekiyor.

Eger yapilacak deneyler olumlu sonuc verirse, bu, elektrikli
ucak, makina ve otomobillerin kapisini acmis olacaktir. Simdi
düsünün! Cebinizde dahi kolaylikla tasiyabileceginiz pil kadar
kücücük bir enerji deposunu, ucak veya makina veya otomo-
bilinizin ona uyarli cihazina takiyorsunuz ve onunla aylarca i$
görüyor ve seyahat ediyorsunuz. Bu, "petrolsüz ya$am" de-
mektir. "Temiz hava ve cevre" demektir. "Petrolden kurtulus"
demektir. Dolayisiyla dünyanin cennete dönüsmesi demektir!

Simdi bu düsüncelerle cok büyük heyecanlar geciriyorum ve
sevincimden ölüyorum. InsaAllah sevincim kursagimda kalmaz.

"Bilim dünyasina bir katkim olur" düsüncesiyle bu aciklamayi
yapmis ve bilgileri vermis bulunuyorum.

Not 1: Yapilacak ve yapilmakta olan "Parcacik Carpistirma" de-
neyinde de miknatis kullanildigindan, bu deneyle ugrasan bi-
lim adamlarinin da benim bulusumdan haberdar olmalarinda
fayda olacagini düsünüyorum. Gerekli bilgiler onlara da ulas-
tirilmalidir.

Not 2: Cocuklugumda yaptigim deneyle belki de kücük enerji-
leri büyük enerjiye cevirmenin yolunu da bulmus olabilirim. Ön-
ceden, yaptigim bulusa fazla bir kiymet vermiyordum. Ama
24 Subat 2009 tarihinden itibaren, yaptigim bulusun cok kiy-
metli olabilecegini düsünmeye basladim.

Simdi hedefimde; cekirdekleri, topraga diker dikmez onlari ac-
tirabilecek ve meyve verdirecek bir yol bulmak var. Bu, insan-
ligin gida problemini cözebilir ve fakirligi ortadan kaldirabilir.
Hedefimde bir de i$ik hiziyla seyahat edebilmenin yolunu kes-
fetmek var. Bunlarin gerceklesmesi ise, dünyanin cennete dö-
nüstürülmesi olacaktir.

Insanligin hastalik sorunlari ise: Gen teknolojisiyle bütün has-
taliklari kisa zamanda iyilestirmenin yolu zaten acilmis durum-
dadir. Cok yakinda bütün hastaliklar kolaylikla tedavi edilebi-
lecek ve insan ömrü uzatilabilecek.

Öyle inaniyorum ki, bilim dünyasi cok kisa bir zaman icinde
cok büyük bir devrim ya$ayacak. Ve, dünyamizin düzeni de
acaip bir sekilde degisecek, iyilesecek ve güzellesecek.

Makalemi; "Allah gelecegimizi güzel etsin" diyerek noktaliyo-
rum.

Not 3: Bilim-Teknik Dergisi yöneticileri, bu makalemi bilim
adamlarina iletebilir.

Bana ulasim icin adres: yenibulusum@mynet.com

Hüseyin Avdic

***

Bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Subat sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Donnerstag, 19. Februar 2009

YARATILMIŞLARI TESADÜF MÜ YARATIYOR?

YARATILMISLARI TESADÜF MÜ YARATIYOR?

canlilari evrimsiz yaratan ALLAHin adiyla

Asagidaki sözler, Tanritanimazliga sartlanmis olanlar
icin degil, gercegi arayan ateistler icindir.

Bu makalede "yaratilis tesadüfle mi veya tesadüfen mi
oluyor" sualine cevap arayacagiz.

Önce "tesadüf"ün ne oldugu hakkinda bir karara varalim.
Rastlanti ve tesadüfü; "etki altinda bulunan seylerin kör,
sagir, bilincsiz ve iradesiz hareketi" olarak tarif edebiliriz.
Kâinatta etki altinda bulunmayan bir hareket olamaz. Bu
olamazlik da, "kendikendinelik"i yok eder. Cünkü bir etki
olmadan hareket dogmaz. Hareketin olmadigi yerde de
kendikendinelik olmaz.

Bu girisi yaptiktan sonra simdi konuyu biraz acmaya ca-
lisalim ve soralim: Topraga dikilen bir tohum nasil agac
olur?

Topraga dikilen bir tohumun agaca dönüsebilmesi icin
hava, su, toprak ve günese ihtiyac vardir. Bu dört unsur
hazir oldugunda elimizdeki tohumu topraga dikebiliriz.
Dikilen tohuma su verdigimizde, su molekülleri tohumun
etrafini sarar. Eger yeterli sicaklik da varsa, su, tohumun
kabugunu yumusatir ve yarar. Yarilan yerden tohumun
embriyosuna sizan su ve hava molekülleri embriyodaki
programi "okuyarak", o programdaki bitki ve agaci insa
etmeye baslar. Buradaki okuma, "bilincli okuma" degil,
"dogal okuma"dir.

I$te bu dogal okuma'yla -gerekli sartlar hazir oldugunda-
su ve havanin atom ve molekülleri bir bitki ve agaci mey-
dana getirebilmektedirler. Daha dogrusu, onlarin olusma-
sina "arac" olmaktadirlar. Bu araclar, sürekli olarak gü-
nesin etkisi altinda oldugundan, "kendikendinelik"leri
yoktur. Yani en üstteki "etkileyici", en alttakilerin kendi-
kendineliklerini yok etmektedir. Günes de, Samanyolu
Galaksisi'nin etkisi altindadir. Samanyolu Galaksisi de
diger galaksilerin etkisi altindadir. Bütün galaksiler de,
tabii ki onlari vareden bilgi ve irade Sahibi'nin etkisi al-
tindadirlar. Yani "kendikendine" ve "tesadüfen" olusan
birsey yoktur.

Eger hava, su, toprak ve günesten; bir tohum varetme-
lerini istesek, bunu asla basaramazlar. Cünkü o unsur-
larin elinde bir tohum yaratacak "bilgi" ve "sanatkârlik"
yoktur. Bunun icin o dört unsur, hayatin yaraticisi degil,
aracidirlar. Bu araclari kullanan ise, bilgi ve irade sahibi
"Ilâhî Güc"tür. Bu Güc'ün varligini da, O'nun gönderdigi
"Kitap"-"Tanrisal Aydinlik"tan biliyoruz.

Simdi "tesadüf yaratici olabilir mi?" bir daha soralim ve
suali cevaplayabilmek icin de bir kat daha yukariya ci-
kalim ve kâinatin ilk yaratilis anina gidelim.

Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre maddenin ya-
pita$lari sayilan atomun parcaciklari, Büyük Patlama'
dan sonra 14 saniye icinde olusmus. Eger bu parcacik-
larin olusumu icin milyonlarca sene vakit olsaydi, bu hal-
de onlarin "tesadüfen" olusumuna bir ihtimal verebilirdik.
Fakat 14 saniye gibi cok kisa bir zamanda meydana ge-
lecek bir olusum icin tesadüfe yeterli vakit yoktur. Cünkü
bu patlamada parcaciklari meydana getirecek enerjinin
deneme-yanilma yapacak bir hali bulunmamaktadir. Bu-
nun icin enerji dalgasi veya sicimler ya hedefini "bilip"
yüzdeyüz isabet etmelidir, ya da yok olacak veya bosa
gidecektir. Cünkü bu patlamada süratli bir dagilma, yayil-
ma, genisleme ve sogumaya dogru gidis vardir. Bunun
icin geri dönüp hatayi düzeltme firsati yoktur. Böyle bir
ortamda elbette ki tesadüfe yer ve vakit olmayacaktir ve
olmamistir.

Bu durumda bizim icin bir tek gercek kaliyor. O da: Bu
patlamanin gayet planli ve programli yapilmis olmasidir.
O planlayici ve programlayici da elbette ki emirle i$ gö-
ren ve madde ve enerjiye hâkim olan bilgili Allah'tan
baskasi olamaz.

Kâinatin yaratilisinda meydan bulamamis bir tesadüfün,
sonradan kâinatin neticesi olan dünya ve yeryüzüne inip
barinabilmesi mümkün degildir. Demek, dünyamizdaki
canlilik da, "tesadüfün eseri" degildir.

Canliligin tesadüfün eseri olmadigini anlayabilmek icin
simdi de Büyük Patlama'nin ilk anlarindan yeryüzüne
inelim ve bir canlinin yapita$i olan hücresine girelim. Gö-
recegiz ki; bir hücrenin ömrü, -icinde bulundugu organla-
rin durumuna göre- 1 ila 286 gün kadardir. Hücrenin bir
elemani olan bir proteini meydana getirecek bir amino
asitin ömrü, 20 gün; bir proteinin ömrü de, 10 gün kadar-
dir. (Tabii buradaki süreler. canli organizma icinde gecer-
lidirler. Organizma disina cikarildiklarinda ayni ömrü vere-
meyiz). Yani meselâ bir amino asitin -"bilgili yaratis"i red-
dettigimiz takdirde- 20 gün icinde "tesadüfen" bir proteine
dönüsebilmesi gerekir. Yoksa eldeki elemanlar yok olup
gidecektir. Bundan anliyoruz ki, hücreyi meydana geti-
recek elemanlarin tesadüfle vakit öldürecek kadar son-
suz bir ömrü bulunmamaktadir.

Ayrica molekülleri meydana getirecek atomlarin da ken-
di baslarina kaldiklarinda cok uzun ömürleri olabilirken,
kimyasal reaksiyona girdiklerinde onlarin bu uzun ömür-
leri saniyenin binde veya milyonda veya milyarda biri ka-
dar bir vakte indigini de unutmayalim. Demek molekülle-
rin olusma aninda da atomlarin raslantiyla i$ görecek
kadar milyarlar sene ömrü yoktur.

Bu kadar büyük yokluklar icinde, canlilarin olusumu icin
tesadüften medet beklemek, aklin kabul edebilecegi bir
sey olamaz herhalde!

Bu gercekler karsisinda bizim elimizde iki secenek bu-
lunuyor: Hava, su, toprak ve günesin eline bir agacin
plan ve programi verildiginde o dört unsurun maddelerinin
bir agaca dönüsmesinin mümkün olmasi gibi, ya meyda-
na gelmesi istenen bir hücrenin elemanlarinin ayri ayri
plan ve programlari dört doga maddesinin elinde hazir
bulunacak ve gereken üretim saglanacak, ya da bu i$
tesadüflere havale edilip bir hic kazanilacak. Cünkü dört
doga maddesinin bir bilgi ve iradesi bulunmadigindan,
onlardan bir hücre elemaninin plan ve programini üret-
mesi beklenilemez. Beklenemiyeceginden, o dörtlüye
yaraticilik vermek de imkânsizdir.

Tesadüfe de havale edemeyiz. Cünkü yeterli zamandan
baska o kör ve akilsiz hareketin hedefinin belirli olmasi
gerekir. Bir hedefi ve ne yapilacaginin belirli olmasi gere-
kir ki, o kör ve akilsiz hareket, gereken i$ icin tesadüfî
bir calisma yapabilsin. Meselâ bir su molekülünün, "bir
amino asit insa etmesi gerektigini bilmesi" gibi. Bu bilgi
olmadan tesadüfî harekete gecilemez. Hedef belli degil-
se, tesadüf de anlamsizdir. Hedef belliyse, bu sefer de
"nasil yapilacak" sorusu karsiniza cikacaktir. Bunun i-
cin de elinizde bir plan ve programin bulunmasi gereke-
cektir. Eger elinizde bir plan ve program varsa, i$ler ko-
laylasir. Meselâ dört dogal unsurun eline bir cekirdek
verdiginizde, onlardan bir agac alabilirsiniz. Ama onlara
gerekeni vermediginizde, onlar da size bir agac vereme-
yecektir. Cünkü onlarin, bir agacin programini yazacak
"bilgi"leri yoktur. Ancak verilen bilgiyi okuyabilirler ve bu
bilgilere göre de bir agacin meyvesinin cekirdeginde ge-
lecegin yeni agacini yazabilirler. (Dipnot'a dikkat ediniz.)

Dipnot: (Bir tohumu topraga gömüp bir agac elde edilebilir.
Fakat ayni i$lem, bir insan veya hayvan embriyosu icin
gecerli degildir. Yani suya veya topraga bir insan veya
hayvan yumurtasi gömerek, bu gömdüklerimizden bir in-
san ve hayvan elde edemeyiz. Onlarin üretilebilmesi icin
özel bir organizma gereklidir. Bir tavuk yumurtasinin bile
özel bir sicaklik ve koruma ile civcive dönüsebildigini dü-
sünürsek, bir insan ve hayvan yumurtasi veya embriyosu
veya bunlarin plan ve programini tasiyan DNA'sinin, özel
bir organizma olmadan insan veya hayvana dönüsemiye-
cegini anlariz. Bu anlama da bize, ilk insan ve hayvanla-
rin, embriyonal yolla degil, su ve topraktan direkt olarak
bir mucize seklinde yaratildigini gösterir. Bu yaratilis sek-
li kabul edilmedigi takdirde, ikinci olarak 150 yildir isbat
edilememis ve bundan sonra da asla edilemiyecek olan
bir "evrim teorisi" icad etmek zorunda kalacagiz ve kalmi-
siz.)

Gercegin bu oldugu kabul edilmedigi takdirde, "her atom-
un, her yaratilisi bildigi" iddiasinda bulunmak gerekecek-
tir. Bu iddiayi kabul eden bir kimse de, her atoma bir
tanrilik vermis olacak ve atomlar sayisinca yani on üzeri
seksen veya seksensekiz adet Tanri'nin kulu oldugunu
da kabullenmis olacaktir! I$te bir Allah'i kabulden kacan-
lar, böyle bir "tanrilar firtinasi"na tutuluyorlar ve o tanrilar'
in önünde bir yaprak gibi savrulup duruyorlar.

Oysa bu savrulmadan kurtulus cok kolaydir. Caresi de:
"Yoktur Allah'tan baska ilah" demek ve yaratisi O'na ver-
mek ve O'na teslim olmaktir. Bu teslim olusla da insan
sahte tanriligindan arinir ve büyük bir sahtekârliktan da
kurtulur. Kurtulus isteyenler, asagidaki noktalara da dik-
kat etmelidir.

Yaraticilik icin $u alti seyin bilinmesi ve bulunmasi
gerekiyor:

1-Yaratici: Yani "kim yapacak"?
2-Hedef: Yani "yapilacak olan nedir"?
3-Bilgi: Yani "nasil yapilacak"?
4-Ölcü: Yani "ne kadar yapilacak"?
5-Amac: Yani "ne icin" yapilacak?
6-Süre: Yani "hangi vakte kadar devam edecek"?

Eger yaraticilik, herseyi bilen ve herseye gücü yeten bir
Allah'a verilmezse, "her atomun bu alti maddeye sahip
mucizekâr bir yaratici oldugu" fikrini kabul etmeye mec-
bur kalacagiz. Bundan baska:

Kâinatta dört büyük fiil ve kanun var:

1- (Hicten) Yaratma: (Kâinat yaratilmadan önce bir "hic"ti.)
2- (Yaratilani) Ya$atma: (Kâinatin i$leyiste ve canlilarin
hayatta olmasi.)
3- (Ya$atilanlari bozulmaya ugratma) Öldürme: (Canlilik ve
i$leyisin son bulmasi.)
(Bu ücüncü kanun'a, "termodinamigin ikinci kanunu"
denmektedir.)
4- (Bu üc kanun icindekileri) Yönetme: (Kâinat ve bütün
kâinatlilar büyük bir yönetim altindadirlar. Bu "Büyük Yöne-
tim" olmasa, hersey hiclige düser.)

Eger bu dört büyük kanunun koyucusu "Allah"tir denmezse,
bu halde onlari da nihayetsiz aciz ve ölümlü atomlarin sirtina
yüklemek zorunda kalacaksiniz. Atom ise, bu kadar agir yü-
kü omuzlayamayacagindan, yük elinizde kalacak ve sizi
saskinlikta birakacaktir. Saskinliktan kurtulmak isteyenler
ise, Kur'anin sözüne kalp ve kulak verecek ve "mülk O'nun-
dur" (yani Allah'in) deyip, kurtulacaktir. Bize de bu iki yoldan
birini secmek kalacaktir. Kur'anin gösterdigi yolu secenler
cennete, seytanin gösterdigi yolu secenler de cehenneme
gidecektir.

Cennet ve ebediyet isteyenlerin tutacagi yol artik bellidir!
Herkese yolu acik olsun...

Not:
"Yaratma" icin gerekli olan sifat ve fiiller: Görme, duyma,
konusma, bilme, irade, kudret ve sanatkârlik.

"Ya$atma" icin gerekli olan sifat ve fiiller: Hayat verme,
rizk verme, zenginlik ve cömertlik ve acima.

"Öldürme" icin gerekli olan sifat ve fiiller: En büyük olmak,
istedigini yapabilmek, baskalarina verecek hesabi olma-
mak, korkusuz olmak ve öldürdügünü tekrar diriltebilecek
olmak.

"Yönetme" icin gerekli olan sifat ve fiiller: Yaratma, ya$at-
ma ve öldürme'nin gerektirdigi sifat ve fiillere sahip olmakla
birlikte; güclü ve akilli olma, egemen olma, hakli ve adaletli
olma, cezalandirma ve mükâfatlandirma, hosgörülü olma
ve affetme.

I$te bütün bu sifat ve fiiller tek Tanri olan Allah'a verilmedigi
takdirde; onlari aciz, cansiz, akilsiz ve acimasiz atomlara
vermek gerekecektir.

Sonuc: Dikkatle ve insafla incelendiginde görülecektir ki,
varligin ve hayatin olusumu icin "kendikendinelik"e yer ve
"tesadüf"e de zaman yoktur. Tabii kendikendinelige yer,
tesadüfe de zaman olmayan bir ortamda, "dogal seleksi-
yon" da kendine i$ bulamaz!

Bu gercekler karsisinda da bilim dünyasi, "tesadüf"le ya-
pilmakta olan cehâlet ve aldatmayi Bilim Dünyasi'ndan
kovmak ve ihrac etmek zorundadir. Bu zorunlugu yerine
getirmeyenler ise, bir insanlik sucu i$lemis olacaklardir
ve olmaktadirlar!

Ateistler, bilimi Tanri inkârciligina âlet etmek ve bilimsel
cehâlet üretmek yerine daha kisa ve daha etik bir yoldan:
"Biz Tanri'ya inanmak istemiyoruz" desinler, suc ortakli-
gindan ve suc i$lemekten kurtulsunlar...

Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Subat ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Inceleme-Arastirma.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Montag, 2. Februar 2009

OCAK (JANUAR) AYINDA YAYINLANMIS BILDIRILERIMIZ:

2009 yilina ait
OCAK (JANUAR) AYINDA YAYINLANMIS BILDIRILERIMIZ:

FILISTIN SORUNUNUN CÖZÜMÜ VE HAMAS'TAN SORULACAK HESAP VE FRIEDMAN'IN ÖNGÖRÜSÜ

(YAHUDİ LOBİSİ'NE MEKTUP)

ATEİSTLERİN İLÂNI HAKKINDA

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NE VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÖRGÜTÜ'NE DUYURU!

TÜRKİYE VE ORTADOĞU'NUN GELECEĞİ VE BAZI SORULARA CEVAPLAR

Ş E Y H Y A S İ N N A M E

MÜSLÜMANLARA UYARI!/ X N A M E

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÜYELERİNE VE SAYIN BUSH'A A Ç...

B E Y A N N A M E

HÜSEYİN AVDIÇ ATEİSTLERE CEVAP VERİYOR!

MEHDİ VE MESİH GELECEK Mİ?


Bu bildirilerimizi, sol taraftaki "2009"
linkine veya (Januar)a tiklayarak görebilirsiniz.
En alttaki (Ältere Posts) linkine tiklayarak da
eski sayilara ulasabilirsiniz.


Avrupa Muranistleri