BALYOZ DÂVÂSI'YLA İLGİLİ ÇIKAN KARARDA
BİR HAKSIZLIK VAR MI?
"Balyoz Dâvâsı" kararı açıklandı ve emir alanların
da emir verenler gibi ağır cezalara çarpıldığını gör-
dük. Bu gördüklerimizde: "Emir alanlar neden bu
kadar ağır cezalara çarptırıldı? Yoksa onlara bir
haksızlık mı edildi?" suallerini sorduran bir görün-
tüyle karşılaştık. Bu karşılaşma karşısında şimdi
biz de sormaktayız: "Acaba emir alanlar bir haksız-
lığa mı uğradı?" Hürriyet Gazetesi yazarı Taha Ak-
yol'un 26 Eylül 2012 tarihli makalesi de, bizim sor-
gulamamızı destekler mahiyetteydi.
Bu dâvâya bakan hâkimlerin, verdikleri karar ile ilgi-
li gerekçelerini henüz bilmiyoruz. Bunun için, veri-
len kararda bir haksızlık olup olmadığını da ancak
karar gerekçesi açıklandıktan sonra anlayabilece-
ğiz.
Ama biz şimdilik çıkan karar ile ilgili olarak şunları
söyleyebiliriz:
Balyoz Dâvâsı'nda "emir alan"ların alacakları ceza
Hak ve Adalet'e göre şu şekilde olmak gerekir:
Eğer emir alan kişi aldığı emri, bir "emir eri" olmak-
tan çok bir "dâvâ arkadaşlığı" daha doğrusu (darbe
arkadaşlığı) şuuruyla aşkla, şevkle (emrin suç içer-
diğini bilmekle beraber) yerine getirdiyse, alacağı
ceza; (emri vereninki gibi) yüzde yüzdür.
Eğer emir alan kişi, aldığı suç içeren emri bir men-
faat karşılığı yerine getiriyor ve verilen emrin de
suç içerdiğini biliyorsa, cezası; yüzde yüzdür.
Eğer emir alan kişi aldığı suç içeren emri, işini kay-
betmemek gibi bir nedenle yerine getirirse, bu tak-
dirde o kişi bir "menfaat karşılığı" suça iştirak etmiş
olur ki, alacağı ceza yine yüzde yüzdür. Burada hâ-
kim söyle bir takdirde bulunabilir: "Sen, suç olan bir
emri menfaatin için (daha doğrusu işini kaybetmek
korkusuyla) kabul ettin. Bunun için sana yüzde elli
ve suçu ihbar etmediğin için de yine yüzde elli da-
ha ceza veriyorum" diyebilir ve bu şekilde o emir
alan kişinin cezası yüzde yüz olur.
(Buradan anlamalıyız ki; emir alanlar, amirlerinin suç
içeren emrini reddetmek ve onu devlete ihbar et-
mek zorundadırlar. Gerekeni yapmadıkları takdirde,
amirleri kadar suçlu sayılırlar.)
Eğer emir alan kişi, aldığı suç içeren emrin suç i-
çerdiğini gerçekten bilmiyorsa, yani "suç içerdiğini
bilseydim, emri asla kabul etmezdim" derse, bu
halde yerine getirdiği emirden dolayı (eldeki delil-
ler de onun sözünü destekliyorsa) ceza almaz.
(Meselâ; ordugâhtaki bir sekreter, amirinden bir e-
mir alır. Fakat bu emirin üzerinde darbeye, suça,
kötülüğe işaret eden bir belirti yoksa ve o sekreter
dahi amirinin neyin peşinde olduğunu bilmiyorsa,
bu halde o sekreterin verilen emri uygulaması suç
olmaz. Ama aksi halde yani verilen emrin suç içer-
diğini ve amirinin de bir kötülük peşinde olduğunu
bilirse, suçlu olur.)
Eğer emir alan kişi, aldığı emri; malı, canı ve ırzı
rehin alınarak zorla, baskı ve korku altında bırakıla-
rak uygularsa, bu durumda ona bir ceza verilemez.
Burada çıkan sonuca göre; "suç içeren bir emirde
emir alan kişi, emir verenin aldığı cezanın yarısını
alır" hükmü, iptâl olmaktadır.
Dâvâya bakan hâkimler, delillere bakarak ve zanlı-
ların mahkemedeki hal ve hareketlerinden ve sa-
vunmalarından o zanlıların, suçun hangi mertebe-
sinde bulunduklarını anlayabilir ve buna göre bir
hüküm verebilirler ve vermişlerdir.
Balyoz ve Darbe Dâvâsı Yargı'ya getirildiğinde, sa-
yın yargıçların bu noktaları göz önünde tutarak bir
hata yapmayacaklarını ve bir haksızlık yapılmışsa,
onu da ortadan kaldıracaklarını umuyoruz.
Not: Bu bildirimiz, Adalet Bakanlığı eliyle Balyoz
Dâvâsı'na bakan ve bakacak hâkim, savcı ve yar-
gıçlara iletilmelidir.
Zaman: Yeni Çağ'ın onikisi, Eylül sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hak ve Adalet.
Boyut: Muranizm.
YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *