TEMELİ 70 MİLYON KIZILDERİLİNİN ET KAN VE KEMİKLERİYLE ATILMIŞ AMERİKA'NIN YÖNETİMİNE UYARI!
hak ve
adaleti gözetenleri seven tekTANRInın adıyla
ABD Başkanı Sayın Joe Biden,
24 Nisan 2020’de yaptığınız yazılı açıklamada “Seçilirsem, Ermeni Soykırımı’nı
tanıyan kararı destekleme sözü veriyorum. Evrensel insan hakları bir numaralı
önceliğim olacak” demiştiniz.
"Sözde
Ermeni Soykırımı"nı tanıma kararını
desteklemek istiyorsanız, bu desteklemede
önce "haklı" sonra da
"adaletli" olmak zorundasınız. Sizde haklılık ve
adaletlilik yoksa, o desteği
veremezsiniz. Madem sözde soykırıma destek vermek istiyorsunuz, o halde bu
konuda haklılığınızı isbatlamanız gerekir. Bunun için de önce kendi atalarınızın soykırımını tanımanız gerekir.
Bu tanıma için de Amerikalılara şöyle hitabetmelisiniz: "Çok değerli Amerikalılar! Şu üzerinde yaşadığımız Kuzey Amerika kıtası,
Avrupa'dan gelen atalarımızın yok ettiği 70 milyon kızılderilinin
et, kan ve kemikleri üzerine kurulmuştur. Yani
atalarımız bir ülke dolusu masum insanın soyunu kırarak bu vatanı oluşturmuştur. Bizler de ne yazık ki bu kutsuz oluşum üzerinde yaşamaktayız. Amerika'nın gerçek sahibi olan Kızılderililerin
soyunu kurutan ve yok eden atalarımız, çok büyük kötülük etmişlerdir. Onların yaptığı bu kötülüğün bedeli olarak Avrupalı atalarımızı lanetlemek zorundayız. O halde onları lanetleyelim: Lanet olsun Avrupalı atalarımıza! 70
milyon kere lanet olsun! Onların
ahiretteki yeri cehennem olsun!"
Evet, Başkan Biden ve yardımcısı Kamala Harris! Bu açıklama ve lanetlemeyi yapmadığınız müddetçe başka milletlerin sözde soykırımını tanıma ve destekleme hakkınız olmaz.
Haklı olmak istiyorsanız, soykırımcı atalarınızı lanetlemek zorundasınız. Medya ve
basın yoluyla bunu
hemen yapmalısınız. Bu
lanetlemeden başka, bir de 106 yıl önceki Osmanlı Hükümeti'nin Hitler gibi kasıtlı bir soykırım yaptığına dair elinizde kesin bir kanıt olmalı ve o kanıtı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde tasdikletmiş olmalısınız. Böyle bir delil ve tasdik yoksa
elinizde, sözde soykırım'ı tanıma hakkınız olmaz. Eğer gerekli delil ve tasdik elinizde
olmayacaksa ve lanetlemeyi de yapamayacaksanız, Türkiye'ye haksızlık yapmaktan
uzak durmalısınız. Uzak
durmadığınız takdirde Türkiye'nin size iftira davası açma hakkı doğacaktır.
Madem
"insan hakları"na çok önem verdiğinizi söylüyorsunuz, o halde 83 milyon
Türkiyelinin haklarını çiğnemekten
uzak durursunuz. Uzak durmadığınız takdirde haksızlık ve
adaletsizliğinizi bütün dünyaya
ilan etmiş olursunuz. Bu ilan
da, sizin ve devletinizin haydutlaştığını gösterir. Çünkü yöneticilerin adaleti çiğnemesi bir
haydutluktur. Sizin bu haydutluğa
yönelmeyeceğinizi ummak
istiyoruz. Umudumuzu boşa çıkarmamanız dileğiyle sizi selamlıyoruz.
İmza: Mehdiyet ve
Hilafet Makamı.
Not 1: Sayın Biden, haklı olmaktan başka, adaletli de olmalısınız. Bunun gereği olarak da ülkenizdeki Ermeni vatandaşlarınıza şunları söyleyebilmelisiniz: "Ermeni
vatandaşlarımız! Sizin
Osmanlı dönemindeki bir kısım atalarınız Rusya'nın vaadlerine kanarak çeteleşmiş ve Türkiye'nin
Doğusu'ndaki
topraklarda çoğunluğu Kürt olan 510 bin Osmanlı Türk vatandaşını katletmiş. Bu katliamlar lanetlenecek bir suçtur. Adaletin gereği olarak bu katliamcı atalarınızı lanetlemek durumundasınız. Eğer bu lanetlemeyi yapmazsanız ve yapmayacaksanız, sözde soykırım iddialarından vazgeçmelisiniz. Eğer vazgeçmezseniz, iddianızı
isbatlayacak kesin bir kanıt getirmeli
ve bunu AİHM'de
tasdikletmelisiniz. Bu tasdikletme esnasında Tabii
ki Türkiye de kendi savunmasını yapacaktır. Bu savunmaya hazırsanız, kesin delilinizi getiriniz. Ancak bu
delilin gösterilmesinden sonra biz de sözde soykırımı tanıyabiliriz. Aksi halde sizin keyfinize
göre bir harekette bulunamayız. Osmanlı Türkleri sizin atalarınızın soyunu kırmamıştır. Çünkü Dünya üzerinde 'Ermenistan' diye bir
ülke var. Ama atalarımız tarafından soyları kurutulan kızılderililerin
'Kızılderilistan' diye bir ülkeleri ve
devletleri yok. Bu gerçekleri görmenizi ve adaletli vatandaşlar olmanızı sizden
rica ediyoruz."
Not 2: Sayın Biden,
"insan haklarına çok önem verdiğinizi" söylüyorsunuz. Eğer bu sözünüz gerçekse, 15 Temmuz Darbe girişiminde 251 masum insanı katleden ve 2200 kisiyi de yaralayan
ülkenizdeki FETÖ darbe suçlularını Türkiye'ye iade ediniz. Bu iadeyi yapmak
istemiyorsanız, öldürülen ve
yaralanan o masumların kan bedellerini
ve darbecilerin meydana getirdiği tahribat ve zararın karşılığını ödeyiniz. Bunu
yapmadığınız takdirde 83 milyon Türkiyelinin haklarını çiğnemiş olacaksınız ve çiğnemektesiniz.
Bu haksızlık artık son bulmalı! "Biz adaletli bir devletiz"
diyorsanız ve
diyebilecekseniz, gerekeni yapmalısınız.
Not 3:
Size: "Atalarınızın katlettiği 70 milyon kızılderilinin
ruhlarından özür
dileyin" demiyoruz. Çünkü atalarınızın kötülüğünden siz sorumlu değilsiniz. Çünkü adaletin bir ilkesi olarak: "Suçu kim işlemişse, cezayı o çeker. Bir suçlunun cezası başkasına ödetilmez." Eğer bu ilke olmasaydı, o zaman 70 milyon Amerikalıyı idam etmek
gerekecekti. İşte katliamcı ataların torunları olan siz de, adaletin bu ilkesi
sayesinde kurtuluyorsunuz. Adalet ne güzel bir şeymiş değil mi?
Not 4: Bugünkü Amerikalıların ataları 400 yıl boyunca Kızılderili katliamı yapmışlar. Bu dört asır boyunca süren
katliamlar sonucunda 70 milyon Kızılderili yokedilmiş. Eğer bu Kızılderililer yok
edilmeseydi, bugünkü Amerikalıların yerinde 350 milyon Kızılderili yaşıyor olacaktı. Şimdi ise 5 milyon
kadar Kızılderili kalmış.
Bir de dört asır üç kıtaya hükmetmiş Osmanlı İmparatorluğu'na bakalım: Osmanlı'nın hükmettiği bütün milletler varlıklarını sürdürüyorlar ve hemen hemen hepsinin bir
devleti var. Dillerine ve dinlerine de dokunulmamış. Kızılderililerin ise
kendilerine ait bir devleti yok, ama Osmanlı'nın egemenliği altında yaşamış Ermenilerin var! Demek ki Ermenilerin durumu Kızılderililerin
durumundan çok iyi! Çünkü bugün dünyada 10 milyon Ermeni yaşıyor.
Şimdi söyleyin: Kızılderililer mi daha kötü durumda, yoksa Ermeniler mi? Acaba hangisi
"Büyük Felaket"e uğramıştır? İsbatı olmayan sözde Ermeni soykırımına
"Büyük Felaket" deme hakkınız var mı? Herşey ortadayken bu hakkı nasıl çiğneyeceksiniz?
Bu hakkı çiğnediğinizde sizin devletinize
"devlet" denebilir mi?
Sayın Biden ve Kamala Harris! Bu bildirimizi bütün dünya devletlerinin
liderleri okuyacak. Bu sebeple sözde Ermeni soykırımı'ndan bahsederken
dikkatli konuşunuz. Yoksa bütün dünyaya rezil olursunuz!
Rezil olmamak için şunu da bilmelisiniz: Eğer Osmanlı'nın son döneminde
Rusya'nın bozgunculuğu ve Avrupa ülkelerinin işgal saldırıları olmasaydı, yani Osmanlı Hükümeti çaresiz bırakılmasaydı "Ermenileri
göçe zorlama" olayı da yaşanmayacaktı. Hem bu göçe zorlamanın o zamanki Alman
komutanlar tarafından onaylandığı da unutulmamalıdır. Eğer bir suçlu aranıyorsa, Avrupalı liderler kendi atalarının yaptıklarını da masaya yatırmalı, asıl suçluyu
görmelidirler.
Eğer "atalarımızın Osmanlı topraklarını işgale kalkışmaları bir suçtu ve Ermeni çetecilerin katliamları da onaylanamaz" diyorsanız, mesele kalmamıştır. Yani Osmanlı Hükümeti'nin
Ermenileri göçe zorlamak mecburiyetinde kalmış olması, hata değildir.
Eğer atalarınızın işgalini ve Ermeni çetecilerin saldırılarını suç olarak
görmüyorsanız, göçe zorlama olayı da suç sayılamaz.
Eğer "5 milyon Kızılderili hâlâ yaşamaktaysa, onların soyu kırılmış sayılmaz"
derseniz, biz de deriz: "10 milyon Ermeni yaşamakta olduğuna göre, sözde
Ermeni soykırımı da olmamıştır." Yani: Kendi soykırımınızı kabul etmedikçe ve onu lanetlemedikçe, başkalarının sözde
soykırım iddiasına yardım edemezsiniz.
Sonuç: Yahudiler ve Kızılderililer
soykırıma uğramıştır, ama Ermeniler
soykırıma uğramamıştır. Eğer "uğramıştır" diyorsanız, getirin delilinizi, AIHM'de isbatlayın!
Not 5: Şimdi biraz da Avrupa yönetimlerine hitapetmemiz gerekiyor: Siz Avrupa
yönetimleri, 106 yıl önceki Osmanlı döneminde elinizde mercekle "soykırım" arıyor ve delilsiz
bilgilerle Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorsunuz. Bununla
da "insan hakları"na çok değer verdiğinizi göstermek istiyorsunuz. Bu durumda biz de soruyoruz: "İnsan haklarına gerçekten değer veriyor
musunuz?"
Cevabınız evetse, o halde Ermenilerin soykırımlarını da görünüz ve Ermenistan ordusu tarafından çok yakın geçmişte yapılmış Hocalı Katliamı'nı da hesaba katınız. Bunun için de Ermenistan
hükümetini bu katliam için Azarbeycan'dan özür dilemeye ve
katledilenler için de kan bedeli ödemeye davet ediniz. Ayrıca Azarbeycan
topraklarının Ermenistan tarafından işgal edilmiş olmasını kınamalı ve halen işgal altında toprak
bulunuyorsa bu topraklardan da çekilmesini istemelisiniz. Bunları yapmazsanız, insan hakları savunuculuğu yapmanız bir yalan olur.
Yalancı çıkmak istemiyorsanız, gerekeni yaparsınız.
(Avrupa ülkeleri şunu mutlaka yapmalıdır:
Ermenistan ordusunun Azerbeycan topraklarına ektiği mayınların temizlenebilmesi için mayın ekilen yerlerin haritasının
Azarbeycan'a verilmesi gerekiyor. Fakat Ermenistan Hükümeti yapılması gerekeni yapmamaktadır. Ama siz bu konuda Ermenistan
yönetimine uyarıda bulunabilir,
yüzlerce masum insanı mayınların yol açacağı ölümden kurtarabilirsiniz. Tabii insan hakları sizin için çok önemliyse! Masum bir insanı katliamdan kurtarmanın, bütün
insanları kurtarmak kadar kıymetli olduğu unutulmamalıdır!)
Not 6: Avrupa yönetimlerine tekrar soruyoruz: İnsan haklarına önem veriyor
musunuz?
Cevabınız evetse, size bir soru daha yöneltiyoruz: Soykırım mı daha kötüdür,
yoksa soysömürü/m mü? Eğer "ikisi de kötüdür" derseniz, biz de o zaman deriz:
Afrika'da sürdürmekte olduğunuz soysömürü/m'ü sonlandırınız. Yani Afrika
ülkelerini ve insanlarını sömürmeye son veriniz.
"Biz Afrika'yı sömürmüyoruz" falan diyemezsiniz. Çünkü geçenlerde Uluslarası
Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde akademisyenlik yapan ünlü ekonomist Howard
Nicholas bir konferansta: Afrika'yı sömürmekte olduğunuzu, bu
sömürünün niçin devam etmesi gerektiğini şu sözlerle açıkladı, şimdi iyi
dinleyin:
"Afrika, gelişmiş ülkelerin refahı için temel gerekliliktir. Onları
fakir tutmak için herşeyi yapacağız.
Batı'nın refahı için bu hayati önem taşıyor. Afrika'nın yoksullaştırılmasına,
sudan ucuz hammadelerine ihtiyacımız var. Eğer Afrika farklı birşey yapsa sizi
temin ederim Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika'daki herkesin hayat standardı düşer.
Büyük bedel öderiz. Kaynaklarını kullanıyoruz. Onlara birşey kalmıyor. Batı,
Afrika'nın fakirlikten kurtulmasına asla müsaade etmez.
Üniversitelerde, akademik kurumlarda biz de bu olayın suç ortağıyız.
Çünkü Batılı akademisyenlerin işi Afrika'yı yaptığı işin doğru olduğuna inandırmak."
(Aşağıdaki linkten o videoya ulaşabilirsiniz):
https://www.dailymotion.com/video/x809ere
Geçtiğimiz günlerde de İtalya
Temsilciler Meclisi Üyesi Giorgia Meloni şunları söylemişti: "Fransa Afrika'yı sömürmeye devam
ediyor."
Şimdi siz Avrupa yönetimlerine
soruyoruz: Bu soykırım kadar kötü olan soysömürü/m'ü sonlandırmanız gerekmez mi? Siz Avrupa'nın koca bencilliğini gösteren bu soysömürü/m bitmeli değil mi? Çünkü adaletli olmanın ve insan haklarına önem vermenin ve onu korumanın gereği bu değil mi? Madem "budur"
diyorsunuz, o halde kendi refahınız için yapmakta olduğunuz sömürüyü sonlandırıp elde ettiğiniz zenginlik ve refahı Afrikalılarla adaletli bir şekilde paylaşınız. Sosyal
adalet bunu gerektirir. Onları aç ve fakir bırakarak zenginleşmeye devam etmek bir insanlık suçudur, adaletsizliktir, insan haklarını çiğnemedir.
Artık sömürü devri kapanmalı, adaletli paylaşım dönemi başlamalı değil mi?
Ey sözde
Ermeni soykırımına çok önem veren Fransa ve onu yönetenler,
size söylüyoruz: Afrikalıların haklarını çiğnemeye ve orada soysömürü/m yapmaya ne
zaman son vereceksin? Afrika halkları ayaklanınca mı? Afrika halkları ayaklandığında onların da soyunu kıracak mısınız; Ruanda'da, Cezayir'de yaptığınız gibi?!
Cevap ver,
Fransa! Cevap ver, Avrupa! Cevap ver, Amerika!
Not 7: Muhammed Peygambere hakaret eden ve ettiren Fransa CumhurBaşkanı Macron ve
yönetimi için Muhammed Hazretleri ilhamlar yoluyla bir cevap gönderdi. Diyor ki:
"Onları insanoluşa davet edin. İnsanoluş İslamdadır."
İslamın ne olduğunu bilmek ister misiniz Sayın Macron? Eğer bilmek
isterseniz, size kısaca açıklayalım.
İslam: Herşeyden önce evrenin ve içindekilerinin Sahibi'ni bilmek, tanımak, inanmak ve
O'na teslim olmaktır. Evrenin Sahibi'ni bilmemek en büyük bilgisizliktir. Evrenin Sahibi'ni
bilmelisiniz. Çünkü O'nun yarattığı bir evrende yaşıyorsunuz. Eğer O'nun varlığını inkar ederseniz,
en büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Bu kötülüğü yapmaya hakkınız yoktur. Çünkü içinde yaşadığınız bir evren
varsa, onu yapan bir Yaratıcı da vardır. Çünkü eser ustasız, ülke sultansız olmaz. Ayrıca o Usta ve
Sultan, elçiler ve kitaplar göndererek Kendini tanıtmış durumdadır. Bu En Büyük
Usta ve Sultan'ın kim olduğunu bilmek isterseniz, O'nu Kur'anda bulabilirsiniz.
Bu bilgiyi kazandıktan ve O'na inandıktan sonra O'nun
meleklerine, elçilerine, kitaplarına, ahiretine ve kaderine de inanmalısınız. Bu inançtan sonra da
evrenin Sahibi'ne, Sultanı'na teslim olmalısınız.
Teslim oluşun şartları şudur: Haklı olmak, adaletli olmak, namuslu olmak, ibadetli olmak, ahlaklı olmak ve iyilikçi olmak.
Şimdi bu şartları kısaca açıklayalım.
Haklı olmak: Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların yasasına itaat etmek, yani onların haklarını çiğnememek. Eğer Yaratan'ın hakkını çiğnerseniz, cezası cehennemdir.
O'nun haklarını öderseniz, cenneti kazanırsınız. Yaratılışın yasasını çiğnerseniz, başarısızlık ve felakete uğrarsınız. İtaat ettiğinizde ise başarı ve mutluluk
kazanırsınız. Yaratılmışların yasasını çiğnerseniz, haksızlık ve kötülük yapmış olur, cezalanırsınız. İtaatinizde ise
barışı kazanır, huzur içinde yaşarsınız.
Adaletli olmak: Haklıya hakkını, suçluya cezasını hakettiği kadar
vermektir. Adaletli olabilmek için onun ilkelerine uymak gerekiyor. Bu ilkeler
ise:
1- Kanun koymadan suç ve ceza olmaz. 2- Suçu kim işlemişse cezayı o çeker, başkasına yüklenmez. 3-
Hiç kimse işlemediği bir suçla suçlanamaz ve cezalandırılamaz. 4- Şüphe üzerine ceza
verilemez. Suçun isbatlanması şarttır. 5- Sevdikleriniz olsa dahi suçluyu adaletten kaçırmaya hakkınız yoktur. Yani bu
kaçırma suçtur. 6- Şahitlikten kaçmamalı ve şahitliği doğru yapmalısınız. 7- Geçmiste olanlar için cezalandırıcı yasa yapılamaz. (Yani şimdiki işler için cezalandırıcı bir yasa yoksa,
gelecekte de geçmiştekiler için cezalandırma yapılamaz.) 8-
Herhangi bir ırk, renginden dolayı suçlu ilan edilemez. Üstünlük renkte ve ırkta değil, Tanrı'ya saygıdadır. 9- Düşünce suç değildir. Suç içeren düşünce, uygulanmadıkça suç sayılmaz. 10- Hak,
adalet, namus ve bunlara dayalı özgürlüğü çiğnemeyen dinsel yaşam engellenemez.
(Yani "irtica" damgası vurularak dinsel yaşamı engellemek haksızlıktır. Bu haksızlık ortadan kalkmalıdır.) 11- Hakaret,
ifade özgürlüğü değil, suçtur. 12-İşlenilen suçun aynısıyla karşılık vermek haktır. Fakat bu hakkı para ve hapis cezasına çevirmek veya affetmek de mümkündür. 13- "Her insan, bütün
insanlar kadar kıymet ve değere sahiptir; dolayısıyla fert topluma feda
edilemez." Fert ancak kendi rızasıyla kendini
topluma feda edebilir. 14- Kuvvet Haktadır, hak
kuvvette değil. Yani haklı olan güçlüdür. Güçlü olan haklı sayılmaz. 15- Haksızlıkla bir kimseyi
öldürenin hakkı idamdır. Fakat suçluluk oranı yüzde yüzün altındaysa, hapis cezası verilir. Yüzde yüz suçluysa, idam
edilir. Tanrı'nın yenileşmiş dininde hırsızın eli kesilmez. Çünkü hükümler şartlara göredir. Şartlar değişince hükümler de
değişir ve değişmiştir. (Tanrı'nın dini değişmez. Ama yasası, yani hükümleri, asırların şartlarına göre değişir.)
Namuslu olmak: Aileyi korumaktır. Bu koruma için de gayri meşru cinsel ilişkiyi ve eşcinselliği terketmek
gerekiyor. Yani: Zina ve eşcinselliğe meşruiyet verilemez.
(Müslüman olmayı kabul etmiş bir kadın göğsünü, kollarını ve bacaklarını örtmek zorundadır. Seksi bir kıyafetle sokağa çıkma hakkı yoktur. Dindar bir kadın isterse başını da örtebilir.
Ama örtmeye zorlanamaz, açmaya da zorlanamaz. Dindarlarla dinden uzak
olanlar birarada yaşamaya mecbur oldukları için tutulması gereken adaletli
yol budur. Yani örtünenlere de örtünmeyenlere de baskı yapılamaz. Bilimsel sosyolojik-psikolojik sebeplerle
müslüman bir kadın bugünkü şartlarda başörtmeye zorlanamaz. Tercih ona bırakılır. Mehdi Hazretleri'nin kadınlarla ilgili hükmü budur. Eğer dindarlarla dinden uzak olanlar
birarada yaşamaya mecbur
olmasalardı, hüküm daha başka olacaktı. Buradaki hükümden anlamalısınız ki, başını örtmek
isteyen bir kadının başını zorla açmaya hakkınız yoktur. İlkokul kız çocuklarına -ortaokula kadar- başını örtme
zorunluğu yoktur.)
İbadetli olmak: Günde 5 defa müslümanlar gibi Tanrı huzuruna çıkıp O'nu anmak ve
yüceltmek (çünkü yüce Yaratıcı her insana hergün 24 saatlik bir hayat vermektedir; bunun teşekkürünün yapılması gerekiyor),
Ramazan ayında 30 gün oruç tutmak, yılda bir kere (zengin
ise) servetinin yüzde üç kadarını fakirlere dağıtmak, kurban ayında bir hayvanı kurban etmek,
ömürde bir defa Mekke'ye gidip hacı olmak, ve Allah'tan başka tanrı olmadığına ve İsa, Musa ve
Muhammed peygamberlerin Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmektir.
Ahlaklı olmak: Gurur, kibir, cimrilik, çıkarcılık, hasetlik, kıskançlık, yalancılık, gıybetçilik gibi kötü huy ve hasletleri
terkedip tevazu, cömertlik, doğruluk gibi hasletleri kazanmaya çalışmak.
İyilikçi olmak: Acizlerin, fakirlerin ve muhtaçların yardımına koşmak ve yapılan yardımı da Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için karşılıksız yapmak ve başa kakmamaktır. Daima iyi işler yapmak ve
kötülüğü terketmektir.
Şu da iyi bilinmelidir: Şimdiye kadar insanlığa: "Hayatın mücadele olduğu" öğretildi. Fakat bu
bilgi eksiktir. Çünkü hayatın yarısı kötülüklere karşı mücadele ve hayatı kazanabilmek için çabalamak, yarısı da yardımlaşma'dır. Bu yardımlaşmanın yaradışsal delili ise:
Toprağın bitkilere, bitkilerin hayvan ve insanlara ve insanların da tüm canlılara yaptığı yardımlardır. (Tabi insanlar
doğaya ve canlılara kötülük de yapabilmektedir. Fakat bu ayrı bir konudur.)
Ayrıca yağmur, güneş ve rüzgarın da bütün canlı ve cansızlara yaptığı yardımlar unutulmamalıdır.
Demek,
hayatı tamamen kavga ve
savaş olarak görmek yanlıştır. Bu yanlışlığı düzeltmeli ve insanlığın yardımına koşmalıyız. Bu yardımlaşma ile
hayat kavga olmaktan çıkar. O
halde siz de sömürü ve çıkarcılığa son vererek insanlığa barış getirebilirsiniz
ve getirmelisiniz. Tanrı da sizden bunu
istemektedir. İslamiyet de bu barışın adıdır. Biz de
sizi barışa davet ediyoruz.
Sayın Macron! Şimdi 40 yaşlarındasınız. 60-70 yıl olan ortalama ömür
hesabına göre siz 20-30 yıl içinde bu dünyayı terkedeceksiniz.
Öldükten sonra yok olmayı mı, yoksa kıyametten sonra
Tanrı'nın sizi tekrar diriltip cennete koymasını ve orada mutlu
ve ölümsüz bir hayat sürmeyi mi istersiniz? Cenneti istersiniz değil mi? Eğer cenneti
isterseniz, Tanrı'ya teslim olup O'nun istekleri doğrultusunda bir yaşayışı kabul
etmelisiniz. Eğer bunu reddederseniz, hakkınız cehenneme atılmak olacaktır. Ölümü
öldüremediğiniz ve tekrar diriltilişi durduramadığınız için bu iki seçenekten biri
mutlaka sizin karşınıza çıkacaktır. Yani ölümü öldüremediğiniz için Tanrı'yı ve elçileriyle gönderdiği haberleri inkar
etmenizin de bir kıymeti yoktur. O halde seçiminizi çok iyi yapınız. Geri kalan
ömrünüzün saniyeleri süratle eksilmektedir, unutmayınız!
Not 8: Bu bildiri Avrupa dillerine çevrilip bütün
siyasetçilerine iletilmelidir.
Not 9: Bu bildiri uluslararası diplomatik platformda paylaşılmıştır.
İmza: Mehdiyet ve
Hilafet Makamı.
Tanrı tektir. İsa, Musa ve
Muhammed tekTanrı'nın elçisidir.
Zaman: Yeni Çağ'ın yirmibiri, Nisan ortası.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hakka davet ve uyarı.
Boyut: Muranizm.
Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.
*
* *
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen