Montag, 30. Juli 2012

ATOM, DÖRT KUVVETLE DEĞİL, BİR TEK KUVVETLE İŞLEMEKTEDİR.

                       ATOM, DÖRT KUVVETLE DEĞİL,
                   BİR TEK KUVVETLE İŞLEMEKTEDİR.

      atomu yaratılışın mürekkebi yapmış olan ALLAHın adıyla


de; Güneş'in, uzay okyanusunda dönerek büyük bir girdap meydana
getirdiğini ve bu "Girdap Kuvveti"yle etrafındaki gezegenleri hem ite-
rek hem de çekerek kendine bağladığını ve onları, hem kendi etrafın-
da, hem de onların etrafında döndürdüğünü söylemiş ve sonuçta şu-
nu da eklemiştik: "Eğer bu teoriyi atoma tatbik edersek göreceğiz ki,
atom, dört kuvvetle değil, bir tek kuvvetle işlemektedir."

Evet! Atom, dört kuvvetle değil, bir tek kuvvetle işlemektedir. O kuv-
vet de: Girdap Kuvveti'dir. Yıldızların çoğunluk atomu, Hidrojen ato-
mu'dur. Bu atomun bir protonu ve bir de elektronu vardır. Bu atom,
güneş gibi enerji neşreden ve kendi etrafında dönen bir çekirdeğe sa-
hiptir. Proton denen bu çekirdek, boşlukta değil, kendinden daha in-
ce, ona varlık kazandıran bir enerji denizinde yüzmektedir. Proton
da, güneş gibi kendi etrafında dönerek, içinde bulunduğu enerji de-
nizinde bir girdap meydana getirmekte ve bu girdabın itme ve çek-
mesiyle de, elektronu hem kendi etrafında hem de onun etrafında
döndürmektedir. Böylece hidrojen atomunun, birden fazla kuvvetle
değil, sadece bir tek kuvvetle işlediğini görürüz. O kuvvetin adı da:
"Girdap Kuvveti"dir.

Peki, birden fazla meselâ iki protonu olan helyum atomunda ve da-
ha fazla protonu olan olan atomlarda durum ne olacak? Onlara da
bir tek kuvvet yeterli midir?

Onlara da bir tek kuvvet yeterlidir. Çünkü atom çekirdeğinde bulu-
nan protonlar, kendi etraflarında dönerek meydana getirdikleri gir-
dap kuvvetiyle, hepsi birbirini iter. Fakat bu kuvvet, aynı zamanda
onları birbirine çeker. Çünkü girdap kuvveti, tek yönlü bir kuvvet
değil, çift yönlü bir kuvvetdir. Bu da, aynı anda itme ve çekmedir.
Bu itme ve çekilmeyle, hepsi yani bütün protonlar birbirine yapış-
madan belirli bir mesafede birlikte dönmeye başlarlar. Bu birlikte
dönüşün meydana getirdiği ikinci büyük girdap kuvvetiyle de, etraf-
larındaki (atomun gezegenleri olan) elektronları, kendilerine bağlar-
lar.

Girdap Kuvvet'nin özelliği şudur ki: Dönerken savurur, yani iter. Bu-
lunduğu yere baskı yaparak da çeker. Böylece bir dönüş, iki kuvvet
doğurur.

Hüseyin Avdıç

        EVREN NASIL YARATILDI VE FORMÜLÜ NEDİR?

"Okyanus Kaynaması Teorisi"

Allah varsa, "kendikendine" oluşum yoktur. Kendikendine oluşum
yoksa, her şey, bilgili Biri'nin emir ve isteği altında demektir. Ger-
çek bir sanatkâr olan Allah ise, yaratıcılıkta uzun yolları değil, kısa
yolları seçer. Yani bir emirle bir şeyden birdenbire çok şeyi yarata-
bilecekken, milyonlar yıl gerektiren bir "evrimsel sürec"e yönelmez.
Bunun için Allah "evrimle" değil, "birdenlik"le yaratmıştır. Bu "Bir-
denlik Teorisi"ne göre Allah, kâinatı da "Büyük Patlama" ile değil,
"Okyanus Kaynaması" ile yaratmıştır. Yani O'nun yaratıcılık, yaşa-
tıcılık ve yöneticilik tahtını taşıyan ve kâinatın temelini oluşturan ve
adına "esir" veya "sicim" denen "kozmik yaratış okyanusu"na, Al-
lah, kâinatı yaratmak istediği zaman bir emir ve enerji vererek onu
ısıtmış. Bu ısınma sonucunda meydana gelen buharlaşmalardan da
bir anda trilyonlarca yıldızı meydana getirecek gaz bulutları oluşmuş.
Bu gaz bulutlarından da, -buluttan şimsek ve yağmurun çıkması
gibi- on milyar trilyon yıldız meydana gelmiş ve gelmektedir. Bu
meydana geliş de Allah'ın hesabınca sadece "iki gün" yani "kırkse-
kiz saat" sürmüştür. Sonsuz bir kudretle iş gören bir yüce Yaratıcı
için bu sür'atli yaratış imkânsız değildir. Kâinattaki "genişleme" ise,
yaratılan yıldızların kozmik okyanusa verdiği "baskı" ve "ağırlık"
tan meydana gelmektedir. Her yeni bir yıldızın yaratılışında genişle-
me artmaktadır. Ve bütün yıldızlar boşlukta değil, kozmik yaratış
okyanusunda "yüzmekte"dir.

EVREN NASIL YARATILDI?

"BÜYÜK PATLAMA"YLA MI YOKSA
"BÜYÜK BUHARLAŞMA"YLA MI?

Evrenin yaratılışı kabaca ve kısaca şöyledir:

Herşeyden önce Allah ve O'nun serveti olarak su bulunuyordu.
Allah'ın "yönetim tahtı"nın altındaki suya Allah, evren olması için
emir ve enerji verince, su okyanusu buharlaşmaya başladı. Yük-
selen buharlar gaz bulutuna dönüştü. Bulutlaşan gazlar, sıcaklığın
etkisiyle sıkışmaya ve içinde bulunan zıt kutuplarla çarpışmaya
başladı. Bu sıkışma ve çarpışmalardan yıldızlar oluşmaya başladı.
Yıldızların kümelenmesiyle galaksiler meydana geldi. Galaksilerin
kümelenmesiyle ve çoğalmasıyla da evren oluştu. Güneşten kopa-
rılan bir parçayla veya söndürülen yıldızlardan biriyle de yeryüzü
ve dünya meydana getirildi. Evrenin oluşumu Allah'a göre iki gün
sürdü. Dünya'nın meydana getirilmesi de iki gün ve iki gün de o-
nun döşenmesi için harcandı. Böylece dört günde yeryüzü ve iki
günde de evren ve toplam olarak altı günde hepsi yaratılmış oldu.
Allah'ın sonsuz kudretine göre evrenin altı günde yaratılması zor
ve imkânsız değildir. Ama biz aciz insanlara göre böyle kısa bir
müddette bir evren yaratmak mümkün değildir!

Sonuç: Evren, "büyük patlama"yla değil, "büyük buharlaşma"yla
yaratılmıştır. Bilim de yakında bu gerçeğe ulaşacaktır. Az kaldı!


EVREN SUDAN MI YARATILDI?

Dünya, evren (ağacı)nın hem meyvesi hem de çekirdeğidir. Yani
evren "su"dan yaratılmıştır. Bu iddiamı, aşağıda geçen gazete
haberindeki yeni keşif de desteklemektedir.

Geçenlerde gazeteler, "NASA'lı bir bilim adamının, dünyadan 12
milyar ışık yılı ötede, dünya okyanuslarının içerdiği toplam su küt-
lesinin 140 trilyon katı büyüklüğe sahip, buhar halinde su kütlesi
bulunduğunu keşfettiğini" haber verdi. Bakınız:

http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=217781

Bu haber, "evrenin temelinin su olduğu"na işaret etmektedir. Yuka-
rıda; "dünya evrenin hem meyvesi hem çekirdeğidir" demiştim. Yer-
yüzünün yüzde sekseninin sularla kaplı olduğunu düşünürsek, bah-
settiğim çekirdeğin ne olduğu da anlaşılır. Yani: Evren, sudan yara-
tılmıştır.

Kur'andaki Zümer 67: ... "Halbuki kıyamet günü yer, tamamen O'
nun avucunun içindedir, gökler de sağ elinde dürülmüştür. ..." ayeti
de; dünyanın, evrenin hem meyvesi hem çekirdeği olduğunu göster-
mektedir.

"O nankörler görmediler mi ki göklerle yer bitişik idi, biz onları ayır-
dık ..." (Enbiya 30) ayeti de; dünyanın, evrenin meyve ve çekirdeği
olduğunu açıkça bildirmektedir.

"Gökleri ve yeri altı günde yaradan O'dur. O zaman Arş'ı (Allah'ın
yönetim tahtı) su üzerinde idi. (Bu kâinâtı yarattı) ki, hanginizin da-
ha güzel iş yaptığınızı denesin. ..." (Hud 7) ayeti de, evrenin temeli-
nin "su" olduğunu haber vermektedir.

Yeni yapılan keşfi bu üç ayet ile birleştirdiğimizde, evrenin "sudan
yaratılmış olduğu" kanaatine varabiliriz.

Bakınız, yeni keşfin sahibi bilim adamı Bradford ne diyor: "Yeni
keşif bir kez daha gösterdi ki su, evrende oldukça yaygın ve hatta
evrenin en erken zamanlarından beri var"

Anlayacağımız, bu yeni keşif karşısında, evrenin ortaya çıkışıyla il-
gili "büyük patlama" teorisinin sulara gömülmekte olduğudur. Koz-
moloji bilimi yakında "evrenin sudan yaratıldığını" bildirirse, şaşır-
mayalım ve, Kur'anın "evrenin yaratıcısı Allah tarafından indirilmiş
mûcize bir Kitap" olduğunu bir kere daha anlayalım.

Hüseyin Avdıç


EVRENİN FORMÜLÜ NEDİR?

acıyanALLAHınadıyla

Evrenin formülü: "H*9b=E"dir. Yani: Hidrojen atomu/Açılım/
Dokuz boyut/Eşittir/Evren. Bu formüle nasıl ulaştım?

Bu formülü gençliğimde yani yirmibeş sene önce şiirsel ve matema-
tiksel olarak: "Bir eşittir dokuz, dokuz eşittir bir./ Bir şey herşey,
herşey bir şeydir" şeklinde tanımlamaya çalışmıştim. Fakat ben o
zamanlar bu sözleri söylerken "kâinatın formülü" peşinde değildim.
Ama sonradan bilim adamlarının evrenin formülünü aradıklarını
öğrendim. Bundan sonra tabi ben de bu formülün ne olduğunu
merak etmeye başladım ve onu bulmak için kolları sıvadım. So-
nuçta yukarıdaki formülü geliştirdim. Fakat bu yeni formüle ulaş-
madan önce onu daha basit şekilde (matematiksel olarak) şöyle
ifade etmeye çalışmıştım: 1=9/9=1. Burada 1 rakami, kâinatın
temel maddesini; 9 rakami da, "herşey"i yani kâinatı simgeliyordu.
Bunu bir de fiziksel ve matematiksel olarak: "H=9/9=H" şeklinde
göstermiştim. Ama sonra bunun eksik olduğunu görüp yukarıda
verdiğim formülü geliştirdim.

Şimdi bu formülün sembolleri hakkında biraz açıklamada bulunmak
istiyorum.

Formül, "H" yani hidrojen atomunun sembolüyle başlıyor. Bunun
anlamı, kâinatın yaratılışının hidrojen atomuna dayanmasıdır. Bilim
adamları da, galaksi üyeleri olan yıldızların yapılısının temel madde-
si olarak hidrojen atomunu göstermektedirler. Hidrojen atomu da,
"su"yun ana atomu olarak bilinmektedir.

İkinci sembol, "açılım" işaretidir. Bu da, "her şeyin bir seyden" ya-
ratıldığını gösterir.

Üçüncü sembol, "9b"dir. Bu da, "dokuz boyut" olarak "herşey"i
hem de kâinatı ayakta tutan direkleri ifade eder.
Burada 9 boyutu nereden bulduğum ve kâinatta sadece 9 boyut
mu var olduğu sorulabilir.

Bilim adamları bize; birinci, ikinci ve üçüncü boyutlar olarak "en",
"boy" ve "derinlik"i göstermektedirler. Ancak ben bu üç boyutu
(birbirine benzer ve tamamlar oldukları için) "geometrik boyut"
olarak isimlendirip tek boyuta indirgiyorum. Bu "geometrik boyut"
a bütün geometrileri de dahil ediyorum. Yani "doğru çizgi" olarak
"birgen", "kırılmış düz çizgi" olarak "ikigen", üçgen (bunu biliyor-
sunuz), dörtgen (diktörtgen ve kare), beşgen, altıgen, yedigen,
sekizgen ve dokuzgen'i.

Bu geometrik genleri bir küre veya elipsel küre elde edinceye ka-
dar çoğaltabilir ve bunlara da "eğrigen"i yani (dalgalı çizgiden bir
dairesel çizgiye kadar bütün eğriler), pirizma, küp, yıldızgen ve
kargen'i (kar'ın geometrisini) de ekleyebilirsiniz.

(Birinci boyuttaki en, boy, derinlik'e bir de "kıvrılma" ilâve edilse,
fena olmaz diyorum.)

Demek "birinci boyut"a; başta en, boy, derinlik olarak bütün ge-
ometriler dahildir. Ve bütün geometriler bir küre içindedirler. Ya-
ni temel geometri: "Küre"dir. Ay, Dünya ve diger gezegenler de
birer küre şeklindedirler. O halde birinci boyutumuz: "Geometrik
Boyut"tur. Bunu da: "Gb" şeklinde gösterelim.

İkinci boyut; "uzay", "zaman" ve "hareket" boyutudur. Zaman, ha-
reket'in bir rengi olduğu ve uzay'dan ayrılamayacakları için, üçünü
tek bir boyut olarak zikredebilir ve onları "U-Z-Hb" harfleriyle kı-
saltabiliriz.

Üçüncü boyut, "madde" ve "enerji" boyutudur. Madde, enerjinin
yoğun hali, enerji de maddenin açılımı olduğu için ikisi de bir bo-
yut olarak toplanabilir ve "M-Eb" şeklinde tanımlayabiliriz.

Dördüncü boyut, "kuvvetler boyutu"dur. Bu boyutta itim-çekim
kuvvetiyle beraber diğer dört kuvvet yani "zayıf kuvvet", "nükleer
kuvvet", "elektro manyetik kuvvet" ve "güçlü kuvvet"ler bulunmak-
tadır. (Aslında bütün kuvvetlerin temeli, "itim" ve "çekim"dir). Do-
layısıyla bütün bu kuvvetleri de bir boyut olarak kabul edip, buna
da "dördüncü boyut" diyelim ve "Kb" olarak kısaltalım. (Sonradan
bu dört kuvveti, yeni bulduğum "Girdap Kuvveti"nde teke indirmiş
bulunuyorum.)

Beşinci boyut, "cansızlar boyutu"dur. Bütün madenler ve element-
ler bu boyutta toplanmıştır. Bu boyutu "Cb" harfleriyle tanıyalım.

Altıncı boyut, "canlılar boyutu"dur. Bu boyutta ise; bitkiler, hay-
vanlar ve insanlar bulunmaktadır. Bunun tanımlanması, "C2b" ol-
sun. (6. boyut, -Dünya ile beraber- "kâinatın kalbi ve merkezi"
makamındadır.) Dolayısıyla bu boyut, "boyut dışı" sayılamaz.

Yedinci boyut, "görünmez şuurlular boyutu"dur. Bu boyutta; (ışın-
dan yaratılmış) cinler, melekler ve şeytanlar bulunmaktadır. Bu
boyuta "ışınsal boyut" da diyebilir ve "Gb" veya "Ib" olarak gös-
terebiliriz.

Sekizinci boyut, "Güneş Sistemi" ve Samanyolu Galaksisi"dir. Bu
boyuta, "galaktik boyut" diyebiliriz. Bunu da, "GAb" olarak gösteri-
riz. (Bir galaksinin dışına çıkabilmek için dünyamızın 7 katlı atmos-
feriyle beraber Güneş Sistemi ve Samanyolu Galaksisi'nin 2 kat'ını
yani 9 "kat"ı aşmak gerekiyor.)

Dokuzuncu boyut, "esir boyutu"dur. Bu boyut, bütün yıldız ve ga-
laksilerin içinde yüzdüğü ve evrenin meydana getirilişinin temel
maddesi olan "yaratılış okyanusu"dur. Bu boyutu da, "Eb" harfle-
riyle kısaltabiliriz.

İşte bütün kâinat bu dokuz boyuttan meydana gelmiş ve getirilmiş
ve bu boyutlarla ayakta durmaktadir. Bunlarin temelinde de "hid-
rojen atomu" bulunmaktadir. Hidrojen atomu, suyun ana atomu
olduğundan, kâinatın "su"dan yaratıldığını söyleyebileriz. Yani kâ-
inat, "bir maddenin patlamasıyla" değil, "suyun buharlaştırılmasıyla"
meydana gelmiştir. (Burada "Big Bang" teorisi temelini kaybetmek-
tedir. Bu teorinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.) Demek
"bir şeyden herşey" yaratılmıştır ve yaratılmaktadır.

Bu dokuz boyut; evrende içiçedirler, daima birbirlerini tamamlar-
lar, birbirlerinden ayrılamazlar. Bir tanesi ayrılacak olsa, kâinatın
denge ve düzeni bozulur. Meselâ bir gezegenin geometrisini boz-
sak, o gezegen dengesini kaybeder. Evrenden kuvvetler boyutunu
çıkarsak, evren yıkılışa gider. Hareket'i durdursak, kâinat çöker.
Yani hangi boyutu çıkarsak veya bozsak, değiştirsek, elimizde
"evren" diye birşey kalmayacaktır.

"9" rakamının matematiksel bir anlamı olduğu için bütün boyutları
9 rakamına kodladım ve dokuzla sınırladım. (Çünkü "9"dan son-
raki rakamlar, "tekrarlar"dır). Ama bu saydığım 9 boyuta, "boyut"
denilip denilmeyeceği tartışılabilir. Eğer "boyut" denemezse, "kâi-
natı ayakta tutan 9 sütun" da diyebiliriz.

Bir şeyden herşey, her şeyden birşey yaratılabilir mi?

Buna cevabım: "Yaratılabilir" olacaktır. Örnek olarak bir çekirdek-
ten bir ağacın, bir yumurtadan bir hayvanın ve bir damla meniden
de insanın yaratılışını ve "her şeyden birşey" olarak da bir koca a-
gaçtan onun meyvesindeki çekirdeğin yaratılışını gösterebilirim.

Demek kâinat da bir tek su'dan yaratılabilir. Gaz ve toz bulutla-
rından yıldızların meydana gelmesi veya bulutlardan şimşeğin çıka-
rılması gibi, suyun buharlaştırılmasından da bir kâinat yaratılabilir
ve yaratılmıştır. Bu da gösterir ki, koca kâinat; -büyük bir ağacın
çücük bir çekirdeğe sığdırılabilmesi gibi-, (programik olarak)
bir su molekülüne sığdırılabilir. O halde bu açıklamalarla yukarıda
takdim ettiğim kâinat formülü de gerçeklik ve geçerlik kazanır.

Matematikte dokuz rakamı, matematiğin "evreni"dir. 9, 1'in açılımı-
dir. 1 rakamı ise, matematiğin temelidir. 1 rakamı olmadan, mate-
matik olamaz. Aynı şekilde su olmadan da evren olamaz. Allah ol-
madan da su olamaz ve hiç birşey yaratılamaz.

Bu işe Yaratıcı'yı da katmalı mıyız? Katmalıyız! Zira bu evreni ken-
di kendine bırakamayız. Çünkü herşey bir üsttekinin etkisi altında
olduğundan, kâinatta kendi kendinelik yoktur. Tesadüf de yoktur.
Çünkü kâinatta çok hassas bir denge ve düzen vardır. Bu denge
ve düzeni akılsız ve bilinçsiz, hem hedefsiz ve iradesiz raslantılar
kuramaz. O halde bu evreni ya her şeye gücü yeten eşsiz bir Ya-
ratıcı'ya vereceğiz, ya da bu evren yok olacaktır. Madem ortada
tıkır tıkır işleyen bir evren bulunmaktadır; onu işleten irade, kud-
ret, bilgi, seçki ve; yaratış, yaşatış, yönetiş Sahibini de kabul et-
mek zorundayız. Aksi halde bilimle ugraşmanın bir anlamı kalmaz.

Zira; agaç, meyvesiyle anlamlı olduğu gibi, kâinat da insan ile an-
lamlıdır. İnsan da, kalp ve aklıyla anlamlıdır. Kalp ve akıl da, Ya-
ratan'ı bilmek ve inanmakla anlamlıdır.

Aklın çok önemli bir özelligi de; yöneldiği şeylerde bir anlam ara-
ması ve anlamsız şeylere değer vermemesidir. Anlamsızlığa razı
olan insan ise, insanlık yönünü kaybeder, hayvanlığın dahi altına
şer.

Biz şimdi tekrar formülümüze dönelim. 9 rakamı, 1'in açılımı oldu-
gu gibi, Evren de, su'yun ve onun temel atomu olan hidrojenin açı-
lımıdır. Su olmadan, evren inşa edilemez. Kur'an da (Hud suresi 7.
ayetiyle) evrenin, var olmadan önce "su halinde" bulunduğunu bil-
dirmektedir.

Tabi bu suyun, "bildiğimiz su" olması gerekmez. Nasıl suyun "bu-
lut hali", "buhar hali", "kar hali", "dolu hali", "yağmur" ve "buz ha-
li" varsa, bunun bir de "esir hali" vardır. Suyun bu (her şeye nüfuz
eden) "esir hali"ne, siz "süper sicim" de diyebilirsiniz. O zaman
formülümüzdeki yeri de: "H" değil, "E" veya "SS" olur.

Bu halde evrenin formülünün de: "SS*9b=E"dir. Yani: "Süper
Sicim/Açılım/Dokuz boyut/Eşittir/Evren" olması gerekmektedir.

Bu formüle Yaratıcı'yı da katarsak, formülümüz: "SS*9b=E(B)Y"
olacaktır. Yani: "SüperSicim/Açılım/Dokuz boyut/Eşittir/Evren/
Bağımlılıdır/Yaratıcı'ya".

Fakat bu formüle insan'ı da katmazsak, formülümüz eksik kalacak-
tir. Çünkü kâinatın basit fakat gerçek formülü: "Bir şeyden herşey,
her şeyden birşey"dir. Buna göre formülümüzün de:
"SS*9b=E(S)=İ" olması gerekmektedir. Yani: "SüperSicim/Açılım/
Dokuz boyut/Eşittir/Evren/Sağılım/Eşittir/İnsan. Yani SüperSicim
açılıp dokuz boyutlu evren olmuş, evren de sağılıp insan meyvesini
vermiş. Yani bir su maddesinden veya atomsal çekirdekten veya
SüperSicim'den kâinat ağacı yaratılmış. Bu ağaç da "Dünya" mey-
vesini vermiş. Bu meyvenin çekirdeği de "İnsan" olmuş.

Bu formülü bulmamda yirminci yüzyılda inançsal aydınlanmanın ön-
cüsü olan Bediüzzaman'ın bir eserinde geçen: "Meselâ: Hesapsız
sikkelerinden hayat üstünde koyduğu sikkeye bak ki: BİR ŞEY-
DEN HER ŞEYİ YAPAR, HEM HER ŞEYDEN BİR ŞEY YA-
PAR. Evet, bir içilen su'dan, hesapsız âza ve cihazat-ı hayvaniyeyi
yapar. Hem ekl' edilen bütün muhtelif et'imeden, hayvanî olsun,
nebatî olsun, bir cism-i has ve belki bir cild-i mahsus, belki bir
cihaz-ı basit yapar. Evet, sen de aklın varsa anlarsın ki: BİR ŞEY-
DEN HERŞEYİ YAPMAK; VE HER ŞEYDEN BİR ŞEY YAP-
MAK herşeyin Saniine has ve Hâlik-ı külli şey'e mahsus bir sikke-
dir" şeklindeki sözlerinin, bana bir ip ucu gösterdiğini belirtmem
gerekir.

Hüseyin Avdıç

Bir önceki bilimsel bildirimiz:

GÜNEŞ, NASIL DÖNER; NASIL İTER VE ÇEKER?

Zaman:  Yeni Çağ'ın onikisi, Ramazan ayı ikinci haftası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Bildirme.
Boyut:   Muranizm.

                                                                 YAYINLAYAN
                                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                             *   *   *