Dienstag, 30. Dezember 2008

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK'E MEKTUP

YASAR NURI ÖZTÜRK'E MEKTUP

Kuranisthaber'den Yasar Nuri Öztürk'e Mektup

dogruyu gösteren ALLAHin adiyla

30 Aralik 2008 tarihli ve "İslam dünyası hangi günahın
faturasını ödüyor?" baslikli Hürriyet Gazetesi'ndeki ma-
kalenizde: Hz. Isa'nin geri gelecegi ile ilgili hadîslere i-
nanan müslümanlarin, "$irk müzigi" calmakta olduklarini
ve dolayisiyla onlari "mü$riklik"le sucladiginizi gördük...

Fakat bu iddia ve suclamalarinizda sizi hakli bulmamiz
mümkün degildir. Cünkü hadîslerde bildirilmis olan Meh-
di ve Mesih'in gelecekligiyle ilgili haberlere inanabilmemiz
icin onlarin illa Kur'anda da bulunmasi gerekmez. Cünkü
Kur'an, gelecekle ilgili her olayi ayrintisiyla bildiren bir
kitap degildir ve buna da gerek yoktur. Kur'anda sizin
müslümanliginizi bildiren bir ayet olmadigi halde, biz sizin
müslümanliginiza inaniriz. Bu inanc, Kur'anda bildirilme-
mis olmasina zit degildir. Aksi halde sizin müslümanliginizi
inkâr etmemiz gerekecekti... Cünkü Kur'anda sizin müs-
lümanliginizi bildiren bir ayet yoktur!

O halde Mehdi ve Mesih'in kiyamete cok yaklasmis oldu-
gumuz $u asirda gönderilecegiyle ilgili hadîslerin "uydurma"
oldugunu nasil iddia edebiliyorsunuz?

Unutmayiniz! Hz. Isa, babasiz bir sekilde "mucize cocuk"
olarak dogdu. Besikte iken yine "mucize" olarak konustu.
Ve "mucize" olarak ölüleri dirilti, hasta ve sakatlari iyilestirdi.
Ve göge kaldirilmasi da bir "mucizeyle" gerceklesti. Henüz
ölümü tatmamis böyle mucize bir varligin yine mucize olarak
tekrar dünyaya gönderilmesi nicin mümkün olmasin? Yüce
Allah gerekli görürse pekâlâ gönderir. Hadîslerde de geci-
yorsa, inanmamak mümkün degildir. Bu bahisle ilgili hadîs-
lerin "uydurma" oldugunu isbatlayabilmeniz icin elinizde Al-
lah'tan gönderilmis kesin bir ayetin bulunmasi gerekir. Eli-
nizde böyle bir ayet bulunmadigina göre, o hadîslere inanan
kimseleri "mü$riklik"le damgalamaya da hakkiniz yoktur.
Unutmayiniz: "Mehdi ve Mesih gelmeyecektir" diye bir ayet
de yoktur!

$irk ve inkârciliga karsi savasmanizi alkislariz, ama haksiz
suclamalariniza tahammül göstermemiz mümkün degildir.
Lütfen, müslümanlara karsi yapmakta oldugunuz haksiz sal-
dirilarinizin "müslümanca" bir i$ olmadigini görmeye calisiniz
ve haksizliklariniza son veriniz. Dikkat ediniz! $irkle suclar-
ken, $irke düsebilirsiniz... Allah korusun!

VE SORUYORUZ:
ÖNÜNE GELEN, MÜSLÜMANLARIN TEPESINE BIR
YUMRUK INDIRIYOR!
NE OLUYORUZ?

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Aralik sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Uyari.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Sonntag, 28. Dezember 2008

İSRAİL YÖNETİMİ'NE AÇIK UYARI!

ISRAIL YÖNETIMI'NE ACIK UYARI!

(Bu bildirimizi, sayin Barack Hüseyin Obama, Islâm Konferansi
Örgütü ve Birlesmis Milletler üyeleri dikkatlice okumalidir.)

adaleti emreden ALLAHin adiyla


Hamas'in Israil'e attigi tokada Israil Yönetimi, Gazze'yi vur-
makla bir karsilik verdi. Ama bu karsilik vermede adaletin
gözetilmedigini görüyoruz. Kur'an ise bize (yani insanliga)
güzel bir adalet ögretmekte ve ölcüsünü de vermektedir:
"Onlarin size saldirdigi kadar siz de onlara saldirin". (Baka-
ra 194) Yani size bir tokat atildiysa, siz de size atilan tokat
siddetinde bir tokat atin. Ve Kur'an devamla: "SINIRI a$ma-
yin" der. Yani, "bir tokat atma hakkiniz varken, bunu, birden
fazlaya, ona, yirmiye cikarmayin". Israil ise, Hamas'in attigi
bir tokada, 20-30 misli siddetinde bir tokatla karsilik verdi ve
vermeye devam ediyor.

Hz. Isa: "Size bir tokat atana, öbür yüzünüzü de uzatin" der
ve insanligi yücelige dâvet eder. Ama bu yüceligi yerine geti-
rebilecek insan sayisi cok azdir yer yüzünde. Fakat Kur'anin
adalet emrine uymak cok daha kolaydir ve sarttir. Biz de bu-
nun icin Israil'den, yücelik degil, adaletli olmasini bekliyoruz.

Savasta adaleti gözetmenin akillilik mi, akilsizlik mi olacagi
tartisilabilir ve bazilari bunu bir "akilsizlik" olarak görebilir. Fa-
kat güclü olan taraf savasta adaleti gözetse, fazla bir sey kay-
betmez ve insanlik önünde büyüklük ve itibar kazanir. Adaleti
gözetmeyen ise, tepkiyle karsilanacaktir. Bu yüzden bizim de
Israil'i adalete dâvet etmemiz, isabetlidir ve hakkimizdir.

Israil Yönetimi, savasla ilgili adaleti uygularken $una da dikkat
etmeli ve sormalidir: "Bana bir tokat atildi. Benim de bir tokat
atma hakkim var. Fakat, bu atilan tokat, bana niye atildi? Aca-
ba bir haksizlik mi ettim?"

Evet, Israil Devleti bu sorgulamayi yapmali ve 1967 SINIRLARI'
na geri dönmek icin gayret göstermelidir. Eger Israil Yönetimi
gereken gayreti göstermezse, bu, "Israil'in sonu" olacaktir. Is-
rail Yönetimi'ni daha önce uyardigimiz gibi, o uyarimizi tekrar-
liyor ve 2019 yilina kadar gerekeni yapmasi icin mühlet verdi-
gimizi hatirlatiyoruz. Bu mühlet dolana kadar Israil halkinin
mânevî koruyucusu olmaya devam edecegiz. Bu tarihten son-
ra ise, günah bizden gitmis olacak ve "adaletin geregi" olarak
yapilmasi gerekeni yapacagiz. Cünkü vazifemiz: "Adalet'i dün-
yaya yerlestirmek"tir.

Hamas'a gelince... Bu tarihe kadar Filistinli örgütler, Israil'e
hic bir saldirida bulunmamalidir. Eger bulunurlarsa, cezalarini
cekerler ve onlara arka cikmayiz.

Hamas, Israil'e atacagi bir tokat karsisinda 30 tokat yiyecegi-
ni bildigi halde nicin geri durmuyor ve Filistin halkini göz göre
göre atese atiyor? Hamas, halkina karsi i$ledigi sucu görmeli
ve bizim gösterdigimiz tarihe kadar saldirilarina son vermelidir.

Birlesmis Milletler örgütünü de, Israil'i adalete ve ödemesi ge-
rektigi haklari ödemeye dâvet etmesi icin göreve cagiriyoruz.

Gerisayim devam ediyor ve 2019'a az kaldi...

Kur'anli milletlerin de sabirlarinin bir sonu oldugu unutulmamali-
dir!

YERYÜZÜNDE VARLIGINI SÜRDÜRMEK ISTEYENLER
HAKK'IN VE ADALET'IN GEREGINE UYMALIDIR!

Not: Islâm Konferansi Teskilâti bu bildirimizi Hamas'a iletme-
lidir.

Konuyla ilgili bildirilerimizi: www.kuranisthaber.blogspot.com
isimli adresten takip edebilirsiniz.

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Aralik sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hak ve Adalet.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Samstag, 27. Dezember 2008

ARİEL ŞARON'A GÖNDERİLMİŞ BİR MEKTUP

(Israil basbakani iken Avrupa Kur'anistleri tarafindan
Ariel $aron'a gönderilmis bir mektup.)

Sayin Ariel Saron,

Zulüm ve haksizlik icindesiniz. Cünkü Filistinliler
sizin vataninizi elinizden almis degil, tam tersi siz
onlarin vatanlarini ellerinden almissiniz. Bu durumda
onlarin size karsi savas acmak haklaridir. Sizin ise,
onlara savas acma hakkiniz olmadigi gibi, onlarin,
vatanlarini geri almak icin verdigi mücadeleyi "terör"
le nitelendirmeye de hakkiniz yoktur.

Sizin yapacaginiz dogru is; Hakk'a uyup hakki teslim
etmek ve gasbettiginiz Filistin topraklarini iade et-
mektir. Siz ise,gerekli iadeyi yapmadiktan baska, bir
de, vatanlarini geri almak icin mücadele eden Filis-
tinlilerin bir karis kalmis yurt ve topraklarini is-
gale kalkiyorsunuz, suc üstüne suc isliyorsunuz. Suclu
olan sizsiniz, onlar degil!

Islediginiz sucun cezasini cekmek zorundasiniz. Bunun
icin derhal Birlesmis Milletler Teskilâti'nin savas
suclari mahkemesine teslim olmalisiniz. Eger teslim
olursaniz, halkiniza iyilik yapmis olursunuz. Cünkü
biz sizi, bu kâinatin yüce Yaraticisi'na havale etmek
istemiyoruz. Eger O'na havale edersek, Firavun'u helâk
ettigi gibi, sizi de helâk eder. O zaman Israil halki
zarar görür, bir zalimin yüzünden bütün halk mahvolur.
Biz ise, Israil halkinin mahvolmasini istemiyoruz.
Cünkü bütün insanligin saadeti icin calisiyoruz. Bunun
icin de bütün dünyada baris istiyoruz, baris icin ug-
rasiyoruz. Fakat ne yazik ki, biz bu ugrasi verirken
ve tam "isler düzeliyor" derken, bir zalim cikiyor,
bizim calismalarimizi baltaliyor. Ama bu baltalamalar,
Israil halkinin gelecegini tehlikeye sokar. Eger Isra-
il halkini seviyorsaniz, barisi baltalayan islere son
veriniz. Zulüm ve haksizlikta diretmeyiniz.

Sizin yaptiklariniz; "soykirim" degil, "katliam" de-
gil, "zulüm"dür, sayin Saron, "zulüm"dür!

Filistin'de yaptiklariniz ve sürdürmekte oldugunuz is-
gal, süphesiz Filistililerin hincini bileyliyecek ve
onlari intikam almaya sevkedecektir. Bu da, yeni inti-
har saldirilari demektir. Bu durumda ne yapacaksiniz?
Yoksa Filistin halkini toptan imha mi edeceksiniz!
Yanlis ve cikmaz sokaktasiniz, sayin Saron, cikmaz
sokakta! Eger cikar bir yol ve sokak isterseniz, yuka-
ridaki yapilmasi gerekenleri yerine getiriniz. Eger
Israil halkinin, gelecekteki hâkim gücler tarafindan
asagilanmasini, horlanmasini ve ezilmesini istemiyor-
saniz. Simdi Hakk'a ve Adalet'e boyun egerseniz, gele-
cekte Israil halkinin koruyucusu oluruz.

Unutmayiniz! Bu dünyada hic bir irk, "üstün irk" de-
gildir. Ancak Hakk'a, Adalet'e ve Namus'a uyan ve bo-
yun egen irklar ve milletler, yüce Yaratici nazarinda
üstünlük kazanirlar. Eger üstün irk olmak istiyorsa-
niz, önce zulme son vermeli ve Filistinlilerin hakla-
rini ödemelisiniz. Yoksa hem bu dünyada alcalacaksi-
niz, hem de ötedünyada!

Öyle ise geliniz, sayin Ariel Saron! Hakk'a ve Adalet'
e teslim olunuz! Sizin ve halkinizin güzel gelecegi
ancak bu teslim olustadir.

Not:Basina iletildi.

GÖNDEREN:
AVRUPA KUR'ANISTLERI

* * *

Donnerstag, 25. Dezember 2008

(YILBAŞI KUTLAMALARI İMANDAN ÇIKARIR MI?)

Y I L B A S I N A M E

(YILBASI KUTLAMALARI IMANDAN CIKARIR MI?)

gercekleri gösteren ALLAHin adiyla


Cevap: Cikarmaz! Cünkü imandan cikarmanin gerceklesebil-
mesi icin bir iman sartinin kasden, bilerek inkâr edilmis ol-
masi gerekir. Dinden cikarmanin gerceklesebilmesi icin de
bir Islâmî sartin red veya inkâri gerekir. Eger yilbasi kutlama-
larinda, Imaniyetin veya Islâmiyetin sartlarindan biri iptâl e-
dilmeye calisilmiyorsa, dinden veya imandan cikma olmaz.

Kur'anlilar, yilbasi kutlamasi yapabilir mi?

Anadolu'da eski zamanin müslüman olmayan milletleri ve
Arabistan'da da gayri müslimler yilbasi kutlamasi yapmis o-
labilir, yapabilir. Ama müslümanlar, milâdî yilbasi kutlamasi
yapmak mecburiyetinde degildir. Eger günümüzün modern
müslümanlari yilbasi kutlamasi yapmak isterlerse, bunu, o
kutlamayi "müslümanlastirarak" yapabilirler.

"Yilbasini müslümanlastirmak" nedir?

Yeni Yil kutlamasi'na haramlari sokmayarak ve giren yil'i iba-
detle acarak onu müslümanlastirabilirsiniz. Bunun icin de
alkollü icki yerine alkolsüz icecekler konulabilir ve Yeni Yil'a
giris saat ve dakikasinda iki rekat gece namazina durmak ge-
rekir. Bu namazin duasi da: "Allah'im! Bu yeni yilimizi hayirli
eyle, bizi iyilik ve mutluluklara ulastir" seklinde olabilir. Bu
namaz ve duadan sonra da eglenceye günahsiz bir sekilde
devam edilebilir.

Hz. Isa'nin dogum gününü kutlamak müslümanlara yasak e-
dilebilir mi?

Yasak edilemez! Cünkü Hazret-i Isa da, Allah'in elcisi ve pey-
gamberidir. Allah'in peygamberlerine inanc sarttir. Ama onla-
rin dogum gününü kutlamak mecburî degildir. Fakat güzel bir
âdet ve yüceltme olarak peygamberlerin dogum günü kutlana-
bilir. Dinlerarasi dostluk ve diyalogu gelistirebilmek icin de
müslümanlarin, Hz. Isa'nin dogum gününü kutlamalarinda di-
nen bir sakinca yoktur. Isteyen müslümanlar, hem Hz. Mu-
hammed'in, hem Hz. Isa'nin, hem de Hz. Musa'nin dogum
günlerini kutlayabilirler, "onlari anma günü" tertipleyerek dinî
bir atmosfer yaratabilirler.

Müslümanlar, kendi iyi ve dogrularini koruyarak, insanlikla
entegrasyondan kacinmamalidirlar.

Yilbasi gecesinde icki icen müslümanlarin hali ne olacak?

Bu durumda olan bazi müslümanlar eger ickiyi, ibadetlerine
engel olmayacak ve sihhatlerini bozmayacak miktarda Allah'
tan af dileyerek kullanirlarsa, Allah'in da onlari affetmesi ve
hosgörmesi mümkün olur. Bu yüzden bir kisim ickici müslü-
manlar, dinden tamamen cikmak yerine, Allah'in affina sigin-
sinlar ve ölcüyü kacirmasinlar.

Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an diyor ki: "Eger cübbeli veya
cübbesiz hocalar, Allah'in Mehdisi'ni dinlerlerse, milleti sap-
tirmaktan, yanlisa sevketmekten kurtulmus olurlar. Kimsenin,
Islâmiyet'i; "ölcüsüz, adaletsiz ve vah$i bir din" olarak göster-
meye hakki yoktur".

Kur'anlilar'in hem hicrî, hem de milâdî YENI YIL'lari kutlu olsun!

Bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Aralik'in ücüncü haftasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Ictihad.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Dienstag, 23. Dezember 2008

Yazarımız Hüseyin Avdıç, Cinlerin Mekanını Açıklıyor!

Cinlerin Yer Ve Yurdu

Topraktan yaratılmış insan, yaşar toprak üstünde.
Ateşten halkedilmiş cin de, yaşar ateş üstünde.
Allah'ın saltanatı da kurulmuştur evren üstünde.
İnsanın mekanı olmuşsa yeryüzü ve yerüstü,
Cinlerin yurt ve vatanı da olur mağma tabakası!

Hüseyin Avdıç

Not: Yazarımız ve şairimiz Hüseyin Avdıç'ın
şiirlerini www.antoloji.com'dan takip edebilirsiniz.

Zaman: Yeni Cağ'ın sekizi, Aralık ortası.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *

Sonntag, 14. Dezember 2008

AVRUPA INSAN HAKLARI ÖRGÜTÜ'NE VE ISLAMLI ORTADOGU ÜLKESI HÜKÜMETLERINE DUYURU!

AVRUPA INSAN HAKLARI ÖRGÜTÜ'NE VE ISLAMLI
ORTADOGU ÜLKESI HÜKÜMETLERINE DUYURU!

(Kasdî öldürmelerde yeni bir cezalandirma sistemi ve ölcüsü):

"YA$A GÖRE CEZALANDIRMA"

adaleti gözetenleri seven ALLAHin adiyla


Günümüzün ceza kanunlarinda on yasindaki bir cocugu öldü-
renle altmis yasindaki bir ihtiyari kasden öldüren bir kimseye
ayni ceza verilmekte ve cezasi da bazi ülkelerde müebbed,
bazi ülkelerde de idam olmaktadir. Simdi sormaliyiz: Acaba
bu tür cezalandirma ne kadar adildir? Ve bu cezalar hangi öl-
cülere göre verilmektedir?

Bu sorma ve sorgulamayi mutlaka yapmaliyiz. Cünkü meselâ
10 ve 20 veya 30 yasindaki bir kimseyi kasden öldürmüs bir
sahis, (ortalama ömür 60 ya$ üzerinden) o kimselerin 50 veya
40 veya 30 yilini yok etmektedir. Bu durumda katile verilecek
cezanin da, "yok ettigi ya$a göre" olmasi, daha adaletli olmaz
mi?

Yani bir katil ortalama ya$ üzerinden meselâ maktülün gelecek
bir 50 yilini yok ettiyse, 50 yil; 40 yili yok ettiyse, 40 yil; 30 yi-
li yok ettiyse, 30 yil; 20 yili yok ettiyse, 20 yil; 10 yili yok ettiy-
se, 10 yil ve nihayet 1 yili yok ettiyse, 1 yil ceza almasi gerek-
mez mi?

Insanlarin dünyada ebedî bir ömürleri olmadigi; aksine 60, 70,
80 yil gibi bir ortalama ya$am süreleri oldugu nazara alinirsa,
bu sorgulamanin mutlaka yapilmasi gerekmektedir. Allah'in
Mehdisi Mehmed Nur'an da bu sorgulamayi yapmis ve bu ko-
nuda $u hükmü vermistir:

"Haksiz öldürmelerde ise, [haksiz yere can alanin cani alinir]
ilkesi hak olmasina ragmen bu ilke herkes icin gecerli olamaz.
Eger bütün insanlar ya$ ve rütbece esit olsalar ve ayni kalsa-
lardi o zaman haksizlikla insan öldürenlerin alacagi ceza ayni
olurdu ve (dogal adalet olarak) can alanin cani alinirdi. Fakat
i$in icinde ya$ ve rütbe farki da vardir. Bu fark hesabedilmeden
ölcüsüz bir sekilde ceza vermek adaletsizliktir. Bu adaletsiz-
ligi önlemek icin haksizlikla adam, kadin veya cocuk öldüren
bir kimse, ortalama ömür olan altmis veya yetmis yil hesabi
üzerinden, öldürülenin altmis veya yetmise kadar geri kalan
kac yillik ömrünü mahvetmisse, o kadar yil hapse atilir. Bu
cezaya "rütbe farki" da eklenir. Kücük rütbeli veya rütbesiz bir
kimse, büyük rütbeliyi öldürürse, öldürenin cezasi ikiye kat-
lanir veya telef edilen o rütbe kac yilda kazaniliyorsa, o kadar
yil cezasina eklenir. Büyük rütbeli, kücük rütbeliyi veya rütbe-
sizi öldürürse, onun cezasina rütbe farki eklenmez. Ancak bü-
yük rütbeli, sucu, rütbesini kötüye kullanarak i$lemisse, onun
da cezasi ikiye katlanir veya kücük rütbeliyle kendi rütbesi a-
rasindaki rütbe farki kac yilda kazanilmissa, o kadar yil ceza-
sina eklenir. Eger öldürenin ömrü verilen cezayi karsilamiya-
caksa, o zaman öldüren sahis idam edilir. Emekli olmus rüt-
beliler icin rütbe farki hesaba katilmaz."

(Not: Ögretmen, doktor, profesör, mühendis, subay ve üst ka-
demedekiler, cami imami disindaki büyük din adamlari, millet-
vekili, basbakan ve cumhurbaskani ve bu düzeylerdeki deger-
lere malik kimseler, "rütbe sahibi" kabul edilir.)

"Bir sual: Ya$ ve rütbe farkina göre cezalandirmada bir genc bir
ihtiyari öldürse, az ceza alacak. Fakat bir ihtiyar bir genci öldür-
se, cok cezaya carpilacak. Bu tablo, [genclerin adam öldürmesi,
ihtiyarlarin adam (veya kadin) öldürmesinden daha kârliymis] gi-
bi bir adaletsizlik ortaya cikarmiyor mu?

Cevap: Cikarmaz! Cünkü her ikisi de heder ettigi ömür kadar ce-
zaya carpiliyor. Hem her genc, ihtiyar adam öldürecek veya her
ihtiyar, genc adam öldürecek diye bir kaide yoktur. Pekâlâ bir
genc baska gencleri de öldürebilir. Bir ihtiyar da, kendi gibi ihti-
yarlari katledebilir."

"Eger her insan ayni ya$ta olsa ve ayni ya$ta kalsaydi ve rütbe-
leri de esit olsaydi o zaman haksizlikla her adam öldürene ayni
ceza verilebilirdi. Fakat bir genc bir ihtiyari öldürse, onun (gele-
cek) bes-on yillik bir ömrünü mahvetmekte. Bir ihtiyar bir genci
öldürse, o gencin (gelecek) yirmi-otuz yillik ömrünü mahvetmek-
tedir. Simdi bunlarin ikisine de ayni cezayi vermek adaletsiz-
liktir. Adalet olan ceza ise, kim kimin kac yillik ömrünü mahvet-
misse, o kadar yil ceza almali."

"Irz ve akil can degerindedir. Kim bunlara kasdederse (yani de-
lirtme ve tecavüz fiilinde bulunursa), o kimsenin canini almis gi-
bi olur. Cezasi da, haksiz öldürmeye verilen ceza kadardir."

Yeni adalet sistemine (fayda ve zararlari iyice hesab edildikten
sonra) "diyet" ve "bagislama" da konulmalidir.Yani buna göre:
Eger maktülün veli veya yakinlari katili bagislarlarsa veya diyet
talep ederlerse, devlet de bu talebi kabul etmeli ve katili affetme-
lidir. Fakat bu durumun "suca te$vik" olacagindan korkulursa
veya suc i$lemenin kolaylastirilmasini önlemek icin bagislanmis
ve diyet ödemis katile ek olarak bir yil agir hapis cezasi verilebilr.
Kasdî olmayan öldürmelerde ise, eger katil diyet ödemisse, bir
yillik agir ceza düsürülmelidir. Sucluyu affetme hususunda ise,
bu hakka öldürülenin velisi sahip olmali, fakat devletin sucluyu
affetme hakki olmamali ve yoktur. Devlet ancak, devlete karsi
i$lenmis suclarda affedici olabilir.

Bir sual daha: "Peki, bir kimse ortalama ya$ haddi üzerindeki
bir $ahsi haksizca öldürürse ne olacaktir, o kimse cezasiz mi
kalacaktir? Yani meselâ ortalama ya$ "yetmis" kabul edilirse,
yeni sisteme göre, yetmisbir yasindaki bir kimseyi haksizca
öldüren bir kimsenin hic ceza almayacagi ortaya cikiyor.

Cevap: Kabul edilen ortalama ya$ haddi üzerindeki bir kimseyi
haksizca öldüren bir katile, ihtiyarlarin öldürülmesini kolaylas-
tirmayi önlemek icin bir yil agir hapis cezasi verilmeli, cezasiz
birakilmamalidir.

Bu sisteme göre, (meselâ 40 yasindaki bir kimse); 20, 30 ve
40 yaslarindaki üc kisiyi birden haksiz yere öldürse, cezasi
ne olur?

Cevap: Eger ortalama ya$ "70" kabul edilirse, katil, birinci
sahsin 50, ikinci sahsin 40 ve ücüncü sahsin 30 yilini mah-
vetmis oldugu icin, toplam olarak 120 yil ceza almasi gerekir.
Fakat 40 yasinda olan katilin ortalama ya$ hesabina göre 30
yillik bir ömrü kalmis olacagindan ve bu 30 yillik ömür de al-
digi cezayi karsilamayacagindan, bu sahsin derhal idam e-
dilmesi gerekecektir. Bu kimsenin hak ettigi gercek ceza
ise; bir idam ve 50 yil hapistir! Eger dâvâmiz "adalet etmek"
ise, böyle bir kimsenin idamini önlememeli, gerceklestirmeli-
yiz. Eger önlersek, hak sahiplerinin hakkina tecavüz etmis
oluruz.

(Bu durumda olan bir suclu icin ikinci $ik $udur: Bu sahis,
önce 30 yil hapis yatar. Yetmis yasina geldiginde de "eger
ya$arsa" idam edilir veya hapis yatmadan da idamini iste-
yebilir. Tercih ona birakilmalidir ve birakilabilir.)

Simdi bir de "hirsizlik suclari" hakkindaki adalete deginelim.

Alman ve Italyan kaynakli Türk Ceza Kanunu'nda hirsizlik suc-
larina 1 ilâ 5 yil arasinda bir hapis cezasi verilmektedir. Eger
bu cezalandirmada bir evden 500 ytl calanla, bir i$ yerinden
250 bin ytl calan ayni cezayi aliyorsa, bunda da bir adaletsiz-
lik var demektir. Cünkü bir kimsenin 500 ytl'sini calan bir hir-
siz, o kimsenin (meselâ) yarim aylik bir ömrünü heder etmis
olur. 250 bin ytl calan kimse ise, parasi calinanin 20 yilini
heder etmis olur. Cünkü bir i$cinin ortalama kazanci ayda bin
ytl kadar olsa, bu da 20 yilda (yuvarlak hesap) 250 bin ytl eder.
Bu durumda meselâ 500 ytl calanla 250 bin ytl'yi calan hirsiza
ayni cezalari vermek, apacik bir adaletsizliktir!

Bu adaletsizligi önlemek icin, "calinan miktara göre" bir ceza-
landirma yapilmasi gerekmektedir. Bu sisteme göre, bir hirsiz,
bir i$cinin ortalama günlük kazanci (mesela 50 ytl veya Avrupa'
da ise 50 Euro)'nin altinda olan hirsizlik suclarinda (18 ya$indan
itibaren olan) hirsiza uyari ve caldigini geri ödeme cezasi verilsin.
Sucu tekrarladiginda, eski sucu yenisine eklenerek hapis ceza-
sina gidilsin. 50 ytl üzerinde olan hirsizliklarda ise alti aylik te-
mel hapis cezasi uygulansin. Bu alti ayin üzerine de hirsizin
caldigi miktar eklensin. Buna göre meselâ 1000 ytl calan bir
hirsiza verilecek ceza: 1000 ytl, bir i$cinin ortalama bir aylik
kazanci oldugundan ve o i$ci o kadar parayi kazanabilmek
icin 30 günlük ömrünü ve gücünü sarfettiginden, hirsiz, mali
veya parasi calinanin bir aylik ömrünü mahvetmis olacaktir.
Bu yüzden alacagi ceza da; 30 gün caldigi deger icin+ 6 ay
temel ceza= 7 ay eder. 250 bin ytl calan bir hirsizin cezasi ise;
20 yil caldigi deger icin+ 6 ay temel ceza= 20,5 yil veya 20 yil
6 ay edecektir. (Yalniz burada bu cezayi verirken dikkatli ol-
mak ve suclunun ya$ini nazara almak zorundayiz: Eger (me-
selâ) 20 yillik bir ceza almis bir hirsizin ya$i 20'yse, bu hirsi-
zin ortalama ömrü, aldigi cezayi karsilamaya yeter ve 40 ya$i-
na kadar hapis yatar. Fakat o hirsizin ya$i (meselâ) 60'sa,
onun ortalama ömrü, aldigi cezayi karsilamayacagindan, yani
10 yil borclu kalacagindan, onu idam etmek gerekecektir. Bu
idamdan da ancak 10 yillik borcunun maddî bedelini ödeye-
rek kurtulabilir. Ödeyemezse veya ödeyemeyecekse, idam-
dan kurtulamaz.)

Bu 6 aylik temel ceza, hirsizin suc i$leme meylini kirmak icin
mutlaka konulmalidir. Eger hirsiz caldigi degeri harcamamissa
ve hemen geri verir öderse, ona alti aydan fazla ceza verilme-
melidir. Eger hirsiz sucu tekrar i$lerse, eski aldigi cezanin
miktari yeni cezaya eklenir ve 12 ay hapis yatar. Tekrar i$ler-
se, cezasi 18 ay olur. Tabii bu ceza, temel ceza'dir. Bu ceza-
ya caldigi deger miktari da eklenecektir. Bu sekilde bir artirma
ile hirsizin suca meyli kirilabilir, caydiricilik saglanabilir.

Eger ekonomik sistem "paylasma ve yardimlasma" üzerine
kurulursa, hirsizlik suclari da ortadan kalkar veya cok azalir.

Hapishanelerdeki mahkûm sayisinin kabarikligini azaltabilmek
icin, alti ayin altinda kalan bütün cezalar icin suclular, mecburî
kamu hizmetlerine sürülebilir ve varlikli olanlar icin de para ce-
zasi düsünülebilir..

Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an, hirsizlar icin el kesme ve zina
edenler icin de ta$layarak öldürme cezasi uygulayan Islâmli
Ortadogu Ülkeleri'nin Hükümetlerini uyariyor:

"Bu cezalar, bu zamanda adaleti karsilamaktan uzaktir. Dola-
yisiyla Allah'in Mehdisi ben Mehmed Nur'an, Allah'tan aldigim
bilgi, i$ik ve elcilik görevine dayanarak, bu tür cezalandirmalari
iptâl ettigimi ve o suclari i$leyenlerin cezasinin hapis cezasina
cevrilmesi gerektigini duyuruyor ve bu duyurumu dinlemeyen
hükümetlere de, BM ve NATO yardimiyla savas acmak zorun-
da kalacagimi bildiriyorum. Ben sizin dininizi, imaninizi, ibadeti-
nizi ve adaletinizi degistiremem, iptâl edemem. Buna hakkim
yoktur. Fakat adaletsizlikleri ortadan kaldirmak hakkim ve gö-
revimdir. Sizler de bu görevimde bana yardimci olmali ve yeni
sartlarin eski hükümleri bozdugunu ve adaletsiz cezalandirma-
larin da bir zulüm oldugunu ve yüce Rabbimizin de bizleri zu-
lümden men ettigini unutmamalisiniz."

(Ara not: Tirnak isareti arasindaki paragraflar, Allah'in Mehdisi
Mehmed Nur'an'in henüz yayinlanmamis olan "Nesriye-i
Hayatiye" isimli ana kitabindan alinmistir ve ona aittir.)

Not 1: Bazi Islâmli ülkelerde hirsizlar icin uygulanmakta olan
"el kesme" cezalari bu zaman ve sartlarda adaleti karsila-
maktan uzaktir. Cünkü, eger bu cezalandirmada bir koyun
calanla bir sürüyü calan esit tutuluyor ve ikisinin de elinin
kesilmesi gerekiyorsa, bu halde sürüyü calan, bir koyun ca-
landan daha kârli yani az bir ceza almis olacaktir. Halbuki
bunlara tam adalet uygulamak istedigimizde, bir koyun ca-
lanin bir elini, (meselâ yüz koyunluk) bir sürüyü calanin da
yüz elini kesmemiz gerekecektir. Bir adamda yüz el olama-
yacagindan, bu halde onu idam etmek gerekiyor. Cünkü bir
koyun calan bir hirsiz, bir iscinin bir haftalik kazancini yok
eder. Ama sürüyü calan hirsiz ise, mali calinanin yüz hafta-
lik kazancini yok eder. "Her hirsiz ancak bir tek koyun calar"
diye sabit bir hakikat olmadigindan, her hirsiz esit tutulamaz
ve ayni cezayi alamazlar. "$eriat" denen Islâmî Hukuk'taki
kisas uygulamalari da, el kesme cezasinin hükmünü bozar.
Cünkü kisasta: "Göze göz, dise dis, kulaga kulak, yaralama-
ya yaralama'dir. Yani "bire bir" ceza. Yoksa "bire iki" ceza
degil. Yani bir kimsenin gözünü cikarmis olanin ancak bir tek
gözü cikarilabilir, iki gözü cikarilamaz. Bu kisastaki "dogal
adalet"in, hirsizlik suclarinda da uygulanmasi gerekmez mi?
Yani hirsizin caldigi deger ne kadarsa, o kadar ceza verilmesi
daha adaletli olmaz mi? Elbette olur! Bunun icin el kesme ce-
zalarinin derhal kaldirilip, bizim teklif ettigimiz "calinan degere
göre cezalandirma" sistemine gecilmesi ve bu cezanin, "hapis
cezasi"na cevrilmesi gerekiyor.

"Kisas uygulamalari" üzerinde de durmaliyiz. Cünkü kisas uy-
gulamalari eski zamanda ve o günkü sartlarda adaleti karsila-
mis olabilir. Fakat bu uygulamanin bu zamanda tam adaleti
her zaman karsilamasi mümkün degildir. Cünkü bir kimse bir
kimseyi yaralamissa, (kisas olarak) yaralayan kimseyi yara-
layabilmek icin, suclunun yüzdeyüz suclu, sucsuzun da yüz-
deyüz sucsuz olmasi gerekir. Eger suclu kimse, bu sucu bir
hakaret veya tahrik sebebiyle kendine hakim olamayarak i$le-
misse, bu ki$inin sucluluk orani yüzdeyüz'ün altina düser. Bu
takdirde o kimsenin de daha az bir ceza almasi ve ona yarala-
madan baska bir ceza vermek gerekir. Bunun icin de o suclu-
nun cezasi, hapis veya dayak veya para cezasina cevrilir ve
alacagi ceza da ancak sucunun miktarinca olabilir. Aksi halde
o kimseye adaletsizlik edilmis olacaktir.

"Zina cezasi" olan "recm (ta$layarak öldürme) uygulamasini
da sorgulamaliyiz. Acaba zina sucu i$leyenler bu sucu hangi
sebeplerle i$lemislerdir? Onlari o duruma düsüren ne olmustur?
Cezalarini hafifletecek bir nedenleri yok mudur? Gercekten yüz-
deyüz suclu mudurlar? Suc oranlari yüzdeyüz'ün altina düsü-
yorsa, onlarin öldürülmeleri nasil helâl olabilir? Bir kadin, haksiz
yere dayak atan veya sevmedigi bir adamdan kolaylikla bosa-
nabiliyor mu? Veya bir adamin ikinci bir e$ alma hakki var mi-
dir? Bu tür sorunlar halledildigi halde mi zina vak'alari meydana
gelmektedir? Bu tür sorunlarin halledilmedigi bir yerde zina suc
olamaz ve zina edenin öldürülmesi de büyük bir haksizlik olur!
Kur'an, zina edene yüz kirbac veya ev hapsi cezasi vermisken,
recm uygulamasi, nasil medenî ve insanî bir cezalandirma yön-
temi olabilir? Yüz kirbacin karsiligi bu zamanda "yüz gün hapis"
eder. Yüz gün hapsedilmesi gereken suclulari öldürmek, hangi
dinin ve adaletin karsiligidir? Bu adaletsizligi terketmeyenler
zalim ve dinsiz olmaz mi?!

Bu gercekler karsisinda Avrupa Insan Haklari Örgütü ve buna
benzer bütün kurum ve kuruluslar, el kesme ve kisas ve recm
cezasi uygulamakta olan bütün devlet ve hükümetlere gereken
uyarisini yapmali, hak olan adaleti gerceklestirmelidir.

Not 2: Günümüzün adalet sisteminde, 20 yasindaki bir genc
haksiz yere bir öldürmede bulundugunda ömür boyu hapis
cezasi almaktadir. Bu durumda o genc 70 yasina kadar ya-
$ayacak olursa, 50 yil hapis yatmis olacaktir. Ayni sucu me-
selâ 60 yasindaki bir ihtiyar islerse ve 70 yasina kadar ya$ar-
sa, 10 yil hapiste yatmis olacaktir. Bu halde gence cok ceza,
ihtiyara az ceza verilmis olmakta ve âdeta adalet tersine dön-
dürülmektedir.

Bu suclulara idam cezasi verenler ise, iki sucluyu da esitle-
mis olmakla önceki cezalandirmadan daha adaletli gözükü-
yorlar. Ama bizim sistemde yani "yok edilen yillara göre ce-
zalandirmada" tam adalet gerceklesmektedir.

Not 3: Vurma, yaralama, dövme gibi suclarda af:

Karsi tarafin tahrik, hakaret ve benzer sebepleriyle vurma,
yaralama, dövme ve benzeri suclari i$lemis olanlar, yani
tek tarafli ve kasdî olmayan suc sahipleri, cezalarinin yarisini
cektikten sonra, haksizliga ugramis olan hak sahiplerinden
özür ve af dilesinler. Eger hak sahipleri, yazili ve imzali
olarak affettiklerini aciklarlarsa, o suclular daha fazla hapis
tutulmasinlar.

Avrupa Insan Haklari Örgütü'ne duyuru!

Avrupa Insan Haklari Örgütü'nün, bu bildiride aciklanmis olan
yeni adalet sistemi'ni hukuk uzmanlarina inceletmesini, hak ve
adalete uygun görüldügü takdirde de onu hemen uygulamaya
koymasini rica ve teklif ediyoruz.

Ileride kurulacak ve kurulmasi düsünülen "Yeni Dünya Devleti"
nin, yeni bir yönetim sistemine ve yeni bir adalet sistemine ve
yeni bir ekonomik sisteme ihtiyaci vardir. Bu devlet, yönetimde
Hak ve Adalet ve Namus; hukukta (yukarida zikredilen) "mura-
nist adalet sistemi" ve ekonomide de "paylasma ve yardimlas-
ma" temelleri üzerine oturtulmalidir. Bu oturtma ile yeni cagi-
mizi bir "mutluluk cagi" yapmamiz mümkün olacaktir. O halde
hepimizin gayreti bu misyonu gerceklestirmek olmalidir.

OGULSUZ VE ORTAKSIZ ALLAH HEPIMIZI EN KISA ZAMANDA
"ALTIN CAG" OLAN MUTLULUK CAGI'NA KAVUSTURSUN!

Bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Aralik ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hak ve Hukuk ve Ictihad.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Dienstag, 9. Dezember 2008

Ç Ö Z Ü M N A M E

(Bu bildiri, 2006 yilinda yayinlandi.)

(Basörtüsü sorunu hakkinda)

C Ö Z Ü M N A M E

sorunlari cözdüren ALLAHin adiyla

(Dikkat! Bu yazinin sonunda Avrupa ve A-
merika'ya da mesaj var).

Türkiye'nin radikal laikleri, kendi laiklik anla-
yislarini deldirmemek ve cignetmemek icin
üniversiteli dindar ve basörtülü kiz ögren-
cilerin, Iran veya Arabistan gibi ülkelere
sürgün edilmelerini istemektedirler. Sayin
Süleyman Demirel de bu istege katilanlar-
dan olmus, fakat son aciklamalarina göre
onun istegi, radikal laiklerin istegi gibi bas-
kici bir niyetle degil, "care gösterme" niye-
tiyle imis. Gercek niyeti bu ise, Sn. Süley-
man Demirel'e fazla yüklenmemek gerekiyor.
Basörtüsü sorununun gercek sorumlusu da
o degildir. Fakat bu sorunun caresi de, din-
dar kiz ögrencileri yurtdisina göndermek
olamaz. Bunun caresi, lakligi yeniden yo-
rumlamak, fakat bu yorumu adil ve demok-
ratik bir sekilde yapmak ve geregine uymak-
tir. Öyle ise, laikligi bir kere daha yorumlaya-
lim:

Laiklik nedir?

"Ne din devlete karissin ne de devlet dine
karissin" olan laiklik; "dindarlar laikcilere,
laikciler de dindarlara hükmetmesin; her
ikisi de bir uzlasma icinde ya$asin"dir. Eger
laikligin anlami yani gercek laiklik bu degilse,
yani "laiklik, laikcilerin dindarlara hükmetme-
sidir"se, bu anlayis ve uygulayis bir savas
sebebidir. Baris icinse, bu sebebin ortadan
kaldirilmasi gerekir. Bunun icin de "gercek
laiklige" dönülmeli ve "ne dindarlar laikcilere
hükmetsin, ne de laikciler dindarlara hükmet-
sin, ikisi de Hak ve Adalet ölcüleri icinde ve
Demokratik ilkeler cercevesinde ya$asinlar"
anlayisi getirilmelidir. Eger bu anlayisa gecil-
mez ve kabul edilmezse, Türkiye bundan bü-
yük zarar görür ve görmektedir.

Bu zararin ortadan kaldirilmasi icin, radikal
laik olan laikcilerin demokrasiye boyun egme-
leri gerekmektedir. Fakat laikciler, basörtü
yasagina sahip cikarak, onu savunarak ve ya-
sagin kalkmasina yardim etmeyerek ve yardim
edenleri engelleyerek demokrasiye ba$kaldir-
makta ve isyan etmektedirler.

Acaba radikal laikler, demokrasiye karsi yaptik-
lari bu isyani, Türk Silahli Kuvvetleri'ne güve-
nerek mi yapmaktadirlar? Bu konuda TSK'ya
güvenmek dogru mudur?

Her seyden önce TSK, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nin ve Milleti'nin ordusudur. Türk dev-
leti ve milleti de, Millet Meclisi'nin kurulus ve
acilisindan bu yana Cumhuriyet'i benimsemis
ve 1950'lerden bu yana da Demokrasi'yi kabul
etmistir. Bu halde TSK, bir kisim laikcilerin
kolluk kuvveti degildir ve onlarin despotik ar-
zularinin güven kaynagi ve dayanagi olamaz.
Ancak TSK'da da az veya cok sayida laikci
general ve subay bulunabilir. Fakat bu gene-
ral ve subaylarin komuta ettikleri ordunun er-
lerinin yüzde otuzu, dindar ailelerin cocukla-
ridir. Yüzde altmisi da (dinden uzak ya$asa-
lar da) kendilerini "Müslüman" olarak kabul
etmektedirler. Bu yüzde altmisin icinde yüzde
otuz kadar laikciligi benimseyen Halkci Parti
taraftarlarinin evlatlari da bulunmaktadir.

$imdi ordusundaki askerlerin yüzde doksani
Müslüman olan bir ordunun askerlerini, bazi
laikci subay ve generaller, basörtüsü yasa-
ginin kalkmasini isteyen Müslümanlara karsi
kullanabilirler mi, o ordunun Müslüman as-
kerleri böyle bir kullanima itaat edebilirler mi?
(Cok azi müstesna) elbette etmeyeceklerdir!

Demek, laikcilerin orduya güvenmelerinde ve
bazi general ve subaylarin da istediklerini
yapabileceklerini sanmalarinda bir kiymet
yoktur. Demek, Türk ordusu laikcilerin des-
potik arzularina ram olamaz ve edilemez. Bu
konuda laikcilerin orduya güvenmeleri büyük
bir hatadir.

O halde, laikcilere, demokrasiye itaat ederek
despotik arzularina son verip basörtüsü
yasaginin kaldirilmasina engel olmaktan ce-
kilmekten baska care kalmiyor. Demek Tür-
kiye'de örtü yasagini kaldirmak isteyen par-
tilerin ve iktidarin bu konuda bir engel ve
sorunlarinin olmamasi gerekiyor. Öyleyse
Türkiye partileri hâlâ neden korkuyor! Böy-
le bir korkuyla o devlet ve millet demokra-
tik olabilir mi? Bu korkuyla millete sahiplik
yapilabilir mi?

Artik bütün bu gercekler karsisinda laikci
partiler ve kurumlar ve hem de Türk Ordu-
su'nun bazi generalleri, dindarliga ve bas-
örtüsüne taraftar olmasalar da, ic baris icin,
hic olmazsa bu yasagin kaldirilmasina engel
olmayarak, Türkiye'nin ayibi ve günahi olan
bu sorunun cözümüne yardimci olsunlar. Bu
onlarin insanlik görevidir.

Bu sorunun cözümüne yardimci olacak $u
gercekleri de görmekte fayda var:

1- Sn. Süleyman Demirel demis: "AK Parti
Türkiye'de oylarin yüzde 26'sini almistir. Bu
oranla AKP basörtüsü sorununu cözemez".
Biz burada yalniz AKP'nin hangi orani aldi-
gina degil, bu konuda Türk Halki'nin ne diye-
cegine de bakmaliyiz. Yapilan istatistiklere
göre Türk Halki'nin yüzde yetmisi, basörtüsü
yasaginin kalkmasindan yanadir.

Bu konuda referandum yapmaya bile gerek
yoktur. Cünkü durum ortadadir
.
2- "Üniversitelerde bir kisim ögrencilerin bas-
örtüsü takmalari, takmayanlar üzerinde baski
olusturur" düsüncesi dogru degildir. Cünkü
baslarini örten ve örtmek isteyen ögrenciler de,
basi acik ögrencilerin baskisi altinda olduklari
halde, bu baskiya aldiris etmeyip Kur'anin em-
rine uyuyorlar. Demek basi acik ögrenciler de
kendi laiklik anlayislarinin emirlerine uyarak,
basörtüsü görüntüsünün meydana getirecegi
sanilan (sözde baski)ya aldiris etmeyebilirler.
Eger her iki tarafin birbirlerine karsi sözle ve
hareketle zorbaliga dayanan bir baskisi olur-
sa, bu halde o ögrenciler uyarilir. Söz dinle-
meyenler ise cezalandirilir veya okuldan uzak-
lastirilir.

3- Eger dindarlarin kendi haneleri disinda par-
tileri, örgütleri, kurum ve kuruluslariyla mil-
letin ba$ini zorla örteceklerinden korkulursa,
buna karsi da Anayasa'ya "kimse kimsenin
ba$ini zorla acamaz da kapatamaz da" seklin-
de bir kanun maddesi konabilir.

4- Türkiye'nin okul ve sokaklarinda seksî
kiyafetle dolasan bazi kizlar ve kadinlar,
acik-sacikliklariyla erkekleri gayrimesru arzu-
lara düsürüp onlarin kalp ve kafalarini yarala-
diklari halde bir ceza görmüyorlar ve suclu
kabul edilmiyorlar. Buna karsi da, laikcilerin
göz zevkini bozmak ve onlari güzel ve ciblak
kadin görme arzusundan mahrum etmekten
baska kabahat(!)leri olmayan basörtülü kiz
ve kadinlar da, ne sokakta ne de kamusal a-
landa suclu muamelesi görmemelidirler. Iti-
lip kakilmamalidirlar.

5- "Kur'an'da basörtme emri vardir-yoktur"
tartismalarina son verilmelidir. Cünkü Kur'
an'da dolayli dolaysiz böyle bir emir ve tav-
siye vardir. Bu emir ve tavsiyeler zorlama
yorumlarla kabul edilmese bile, bu anlasmaz-
ligi ortadan kaldiran bir de "yaratilis emirleri"
vardir. Bu emirler de kadinin örtünmesini ge-
rekli kiliyor:

Buna göre kadin, erkege nisbeten zayif ve
nazik ve korunmaya muhtac bir yapida ve
yaratilistadir. Bu halde olan kadinlarin cogu,
cogu erkeklerin bakislarindan SIKIlir. Bu si-
kintiya meydan vermemek icin kendilerini
örtü altinda saklanmaya mecbur bilirler. Böy-
lece namuslarina laf getirmeyerek kocalarina
sadakatini korumus ve namussuzluk ithamin-
dan da kurtulmus olurlar.

Hem yine kadinlarin yaridan cogu "ya ihtiyar-
dir ya da cirkindir", cirkinliklerini göstermek
istemez, saklamak isterler. Bu istek de onlari,
cogunlukla örtünmeye götürür ve bu sekilde
noksanliklarini kapatirlar. (Tabi büyük sehir-
lerde böyle kadinlar güzellik merkezlerine
kosarak sorunlarina care aramakta ve acilip
sacilmaktadirlar. Fakat büyük sehirlerdeki ka-
dinlarla köy, kasaba, ilce ve kücük sehirlerdeki
kadinlar bir tutulamaz. Büyük sehirlerde rahat-
ca yapilabilen seyler diger bölgelerde yapila-
maz. Yapildiginda büyük felâketler meydana
gelir ve gelmektedir).

Demek Anadolu kadininin durumu, büyük sehir-
lerdeki kadinin durumu gibi degildir. Ikisini bir
tutamayiz. Cünkü Anadolu kadini, büyük sehir-
lerdeki kadinlar gibi hem ba$ini ve bacagini acip
hem de kendilerine laf atip, taciz eden erkeklerle
bogusacak durumda degildir.

(Anadolu'nun örtünen kadini, namusunu
"örtünerek" savunur. Büyük sehirlerin acik-
sacik kadinlari ise, namuslarini "savasarak"
korurlar. Cünkü acik-saciklik bazi erkeklerin
saldirisini ceker ve dâvet eder. I$te iki tarafin
arasinda böyle enteresan bir fark bulunmak-
tadir).

(Bu konuda Türkiye ve Islâmli ülkeler ile Avru-
pa bir tutulamaz ve kiyaslanamaz. Cünkü Av-
rupa'nin din ve namus anlayisiyla Türkiye'nin-
ki bir degildir. Cünkü Avrupa'da din ve namus-
un etkisi neredeyse tamamen ortadan kalkmis
oldugundan erkekler cinsel ihtiyaclarini bolca
ve kolayca ve sorunsuz olarak karsilayabilmek-
tedirler. Bunun icin kadinlarin acik-sacikligi
-iklimlerin fazla sicak olmamasiyla da- Avru-
pali erkek üzerinde fazla bir etki meydana ge-
tirmemektedir. Fakat Türkiye'de dinin ve gele-
negin getirdigi yasaklarla birlikte bir de devle-
tin koydugu "birden fazla kadinla evlenemez-
sin" yasagi, Türk erkeginin bir kismini cinsel
tatmin noktasinda büyük sikintilara sokmakta-
dir. Yani din: "Harama bakamazsin, ama bir-
den fazla kadin alabilirsin" deyip kolaylik gös-
terirken, devletin laik yasasi buna izin verme-
mektedir. Bu engel karsisinda cikmaza giren
Türk erkegi de büyük bir cinsel tatminsizlik
ve ihtiyac icine düsmekte ve bir de buna
kadinlarin acik-sacikligi eklenince, tehlikeli
hale gelmekte ve büyük sikintilar ya$amakta-
dir. Böyle bir yerde hem de [Avrupa'ya na-
zaran] sicak bir ülkede acik-sacikligin ne
kadar tehlikeli ve örtünmeninse ne kadar
yerinde oldugu iyi hesaplanmalidir. Demek
Avrupa ile Türkiye bir tutulamaz).

Demek bu gercekleri gözardi ederek ve insa-
nin sosyolojik ve psikolojik hal ve ihtiyaclarini
bir kenara atarak ve dini ve inanci hice saya-
rak bu sorunlar cözülemez.

Ayrica bölge ve iklim sartlarinin da kadinlari
örtünmeye zorlayabilecegini görmeli ve kabul
etmeliyiz. Insanligin cogunlugunun kutuplarda
ve Afrika cöllerinde ya$amadigini da unutma-
maliyiz.

I$te ve o halde yaratilistan gelen bu emirler se-
bebiyle büyük sehirler disindaki Anadolu kadi-
ninin yüzde yetmisi basini ve vücudunu iyice
örter, acik-sacikligi sevmez. Kimse bunlarin
"zorla" örtüldüklerini iddia edemez. Bu kadin-
larin yarisi dinden gelen emirlerle, diger yarisi
da yaratilistan gelen emirlerle örtünmektedir.
Bugün bir oylamaya gidilse, onlardan üniver-
sitelerdeki basörtüsü yasaginin kalkmasina
karsi bir oy alamazsiniz. Oylari, süphesiz o
yasagin kalkmasi icin olacaktir.

Demek, sözde Basörtüsü sorununu cözmek
adina Kur'an'daki örtü emri ve tavsiyesini
inkâr etmek ve ettirmek icin meseleyi tâ Pey-
gamber sözlerinin birbiriyle celistigine veya
onlarin uydurma oldugunu isbatlamaya ka-
dar vardirmanin bir anlam ve faydasi yoktur.

6- Radikal laikler basörtmeyi bir "gericilik"
olarak görebilirler. Fakat buna karsi dindar
kadinlar da acilip sacilmayi (kendi hesapla-
rina) Allah indinde bir gericilik, bir seytan-
lasma, bir cirkinlesme olarak görmektedirler.
Bu gericilige, bu seytanlasmaya, bu cirkin-
lesmeye düsmemek icin de severek örtün-
mektedirler. Onlarin bu sevgisine kimsenin
taarruz etmeye hakki yoktur.

7- Radikal laiklerin: "Biz kadinlarin evdeki
ve sokaktaki örtünmelerine karismiyoruz.
Ama üniversitede ve diger kamusal alanlarda
örtünemezler" savunmasi, antidemokratik-
tir. Cünkü bireylerin din ve inancina yasak
koymaya kimsenin hakki yoktur. Günün
ücte birini veya onun yarisini okulda, ka-
musal alanda, i$ yerinde gecirecek dindar
bir insana: "Dinini $u yerde ya$ayabilir, $u
yerde ya$ayamazsin" veya "$u kadar saat
dindar olabilir, $u kadar saat de dinsiz olma-
lisin" demek, tam bir despotizmdir! Ne ya-
zik ki Türkiye'de basörtüsü yasagiyla bu
despotizm acikca uygulanmaktadir. Böyle
laiklik ve demokrasi olmaz. Hem de milletinin
cogunlugu Müslüman olan bir ülkede dine
SINIR koymak, tahakkümden baska birsey
degildir. Bu tahakküm derhal kalkmalidir.

8- Türkiye'de ba$ta laikci partilerin ve diger-
lerinin: "Basörtüsü sorununun, iktidar par-
tisinin oy toplamak icin icad ettigi bir oyun"
oldugunu iddia etmeleri, hakli bir iddia ola-
maz. Madem böyle bir iddialari var, cözsün-
ler bu sorunu, cözümün getirisine onlar da
ortak olsun. "Biz de bu sorunun cözümüne
yardim ettik" deyip, oy toplasinlar. Aslinda
bu sorunun, oy malzemesi yapilmadan cö-
zülmesi gerekir. Cünkü dindar kadinlara ezi-
yet ederek ve i$kence cektirerek toplanilan
oylar, gayrimesrudur. Dolayisiyla bu soru-
nun cözümüne yardim etmeyen ve engel o-
lan ve geciktiren partiler, Türk kadinina
özellikle dindar kismina ihanet icindedirler!
Bu ihanet en kisa zamanda sona erdirilme-
dir, erdirilmek zorundadir.

9- Türkiye'de dindarlarin laikleri, laiklerin de
dindarlari ezmemesi hususundaki dengenin
saglanabilmesi icin Avrupa ve Amerika'nin,
Türkiye üniversitelerindeki basörtüsü yasa-
ginin kaldirilmasinda gereken yardim ve des-
tegi yapmalari gerekmektedir. Madem Avru-
pa ve Amerika, Türkiye'nin demokratik olma-
si ve kalmasindan yanadir, o halde kendi ül-
kelerinde yasak koymadiklari basörtüsünün
Türkiye'de de özgürlesmesini saglamalari
boyunlarinin borcudur.

YA$ASIN DEMOKRASI
ÖLSÜN LAIKSEL DIKTATÖRLÜK!

Zaman: Yeni Cag'in altisi, Nisan sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Yol gösterme.
Boyut: Muranizm

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Sonntag, 7. Dezember 2008

EY DÜNYA IRKLARI!

(Bu bildiri, 1996 yilinda yayinlandi.)
(Bu bildiriyi, Abdullah Öcalan da okumalidir.)

EY DÜNYA IRKLARI! EY TÜRKLER VE KÜRTLER
VE EY DIGER IRKTAN OLANLAR!

bütün irklari bir tek atadan türeten ALLAHin adiyla


Nasil bir evdeki bes on cocuk bir tek anne ve babadan türe-
diyse ve türeyebiliyorsa, $u büyük dünya evindeki bütün irk
ve insanlar da bir tek anne babadan türemislerdir. Yani yara-
tilisca bütün insanlar kardestir. Kardeslik ise dostlugu gerek-
tirir, düsmanligi reddeder. Dostluk da, bizleri birlesmeye ve
bütünlesmeye dâvet eder. Insanlarin farkli irklar olarak yara-
tilmasindaki amac, insanlarin birbirlerini tanimalari, birbirle-
rine ayna olmalari icindir. Yoksa birbirlerini inkâr etmek, bir-
birini imha etmek icin degildir. Madem anne babamiz bir ol-
dugu gibi Yaraticimiz da birdir, hem gecici vatanimiz olan
dünyamiz da birdir.. demek aslimiz bir birlige dayaniyor. Öy-
le ise, biz de birlik olmaliyiz. Madem aslimiz bir birlikten ha-
yat aliyor, öyle ise bizi birlestirecek nokta da inancimizdir,
inancimiz olmalidir. Demek bizim gercek irkimiz, inancimizdir.
Inancimiz ise, bütün insanlari kardes sayan "Kur'anistlik"tir.
Öyle ise, irksal devlet altinda degil, Kur'anist devlet altinda
toplanmaliyiz. Kur'anist bir devlete bagimliliktan kacmamali,
ondan kopmamaliyiz. Demek bütün irklari kardes yapan bir
devletimiz olmali. Inkârciliga dayanan bir irkcilik hesabina,
hem de irkci bir devlet kurmak adina anarsi ve terör yapmak,
kan dökmek; en alcak, en zulümlü vah$îce bir eylemdir! Ya-
pilacak i$, anarsi ve terör degil, irklari dost ve kardes yapan
bir devlet kurmak veya devletleri Kur'anistlestirmektir. Insan
olarak sizin ve bizim hakkimiz budur. Yolumuz ve hedefimiz
de bu olmalidir.

Hem, haksizlik ile hak aranmaz. Anarsi ve terörle hak alinmaz,
ancak hak kaybedilir. Öyle ise, Yaradicimizin izin verdigi ku-
rallar ile ve O'nun koydugu ölcüler icinde haklarimizi aramali-
yiz. Hak ararken de önce Yaradan'imizin hakkini vermeliyiz.
O'nun hakkini vermeden hak istemek, hak arayisina cikmak
haksizliktir, zulümdür! Zulüm icinde olanlarin bu dünya mül-
künde ne haklari olabilir? Öyle ise dünya elimizden cikmadan
gercek mülk Sahibi'ni taniyip, mülkü Sahibi'ne teslim edelim
ve bu mülkte ancak O'nun izniyle, O'nun hesabina tasarruf
edelim ve ancak O'nun hesabina tasarruf edilebilir.

Hem unutmayalim, bu dünya mülkü ne Türk'e kalir, ne de Kürd'
e kalir. Kime kalir bu dünya mülkü? Ancak Allah'a kalir! Cünkü
mülk O'nundur. Biz de, cocuklariniz da, cocuklarinizin cocuk-
lari da bu dünyayi terk edeceklerdir. Herkes vatanini en fazla
altmis yil sahiplenebilir. Ondan sonra o, onun elinden cikar.
Madem dünya mülkü gecicidir, elde kalmiyor.. öyle ise ebedî
bir mülkü aramak gerektir. Bunu elde etmenin caresi de, kâi-
nat mülkünün gercek Sahibi'ni tanimak ve O'nun ebedî öte dün-
yasina inanmaktir. Ve o inancin gereklerine uyup sartlari dog-
rultusunda ya$amaktir. Bu ya$ayis da bu zamanda Kur'anizm
ile olabilir. Öyle ise Kur'anist olalim, Kur'anist ölelim. Irkciliga,
inkârciliga son verelim. Irksal devlet degil, Kur'anist devlet ku-
ralim veya devletimizi Kur'anist yapalim. Cünkü bütün dünya
irklari kardestir! Bu dünya, hepimizin dünyasidir. Öyle ise bü-
tün dünya bizim vatanimizdir! O halde kücük irksal vatan icin
degil, büyük küresel vatan icin mücâdele verelim. Bütün dün-
yayi kendimize vatan yapalim.

Hem, Hakk'a dayanmayan dâvâlar bâtildir, gecersizdir. Irkcilik
ise, hakcilik degildir. Demek irkcilik icin güdülen dâvâlar, dâvâ
degildir. Dâvâ olsa da, "bâtil dâvâlar"dir. Öyle ise, irkci liderle-
rin pesinden gidemeyiz. Irkciligi dâvâ yapamayiz. Irklari birbi-
rine düsman eden liderler, bizim önderimiz olamaz. Onlarin
dâvâsini dâvâ edinemeyiz. Bizim dâvâmiz, ancak irklari kardes
yapan bir dâvâ olabilir. Böyle bir dâvâ bu zamanda ancak Kur'
anizm'dir. Bizim gercek milliyetimiz de ancak Kur'anistlik o-
labilir. Bütün üstünlügümüz Kur'anizmdedir, Kur'anizm iledir.
Öyle ise ya$asin Kur'anizm! Ya$asin Kur'anistler! Ya$asin
Kur'anistlesen milletler!

GERCEK MÜLK SAHIBI ALLAH ORTAKSIZ VE TEKTIR
BÜTÜN DÜNYA IRKLARI KARDESTIR

KARDESLIGIN GEREGI OLARAK
TÜRK HANGI HAKKA SAHIPSE, KÜRT DE AYNI
HAKKA SAHIPTIR, SAHIP OLMALIDIR!

Zaman: Yeni Cag'a dört kala.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hitap.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANISTLERI
* * *

Mittwoch, 3. Dezember 2008

KADININ MiRASTAN ALACAĞI PAY HAKKINDA

KADININ MIRASTAN ALACAGI PAY HAKKINDA

ALLAH'IN MEHDISI HÜKMÜNÜ BILDIRIYOR!

adaletle bölüstüren ALLAHin adiyla

Kur'an, anne babasi ölmüs kiz ve erkek cocuklara miras olarak
erkege tam, kiza yarim pay vermistir. "Evi gecindirme yükü er-
kegin üzerinde oldugu" gercegi nazara alinarak yapilmis bu bö-
lüstürmede bir adaletsizlik yoktur.

Fakat sartlar degisince hükümlerin de degismesi sart ve hak o-
lur. Sartlar degistigi halde hükümler degismezse, haksizlik ve
adaletsizlik meydana gelir. Bu haksizlik ve adaletsizligi önlemek
icin sartlarin ne oldugunu gözetmek durumundayiz.

Günümüzde Islâmiyet artik yalniz Arabistan'da degil, Avrupa'da
da ya$anmakta ve cogu Müslümanlar da Avrupaî bir hayat icinde
bulunmaktadir. Bu bulunus ve ya$anti da onlarin hayat sartlarini
degistirmistir ve degistirebilir.

Sartlar degistiginde Kur'anin yukaridaki hükmü $u olur:

(Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an'in hüküm ve aciklamasi):

"Eger erkek evlât, evlenmeyecekse ve kardeslerinin gecimini yük-
lenmeyecekse, anne-baba mirasindan, kiz evlâda verilecek pay
kadar pay alir.

Eger kiz evlât evlenmeyecekse, kendi gecimini kendisi saglamak
durumundaysa veya kendi ba$ina bakmak zorunda oldugu cocuk-
lari varsa ve kocasi yoksa veya olmayacaksa, bu halde o, erkek
evlâda verilecek tam payi alir.

Eger hem erkek evlât ve hem de kiz evlât ayri ayri ev gecindirmek
durumundaysalar, böyle bir halde onlarin alacagi pay e$it olur.

Belirsiz hallerde ise Kur'andaki hükme uyulur ve eger ileride yuka-
ridaki haller meydana gelirse, cok pay almis olan, az pay almis
olana yardim eder, hakkini öder".

Buradan anlamaliyiz ki, sartlar gözetilmeden -gerek dinsel yasa-
larca gerek medenî yasalarca- yapilan ve yapilmakta olan pay-
lastirmalar adaletsiz olacaktir. Günümüzün medenî yasalari da,
bu farklari dikkate alarak adaletsizlikleri gidermelidir.

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Aralik ba$i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Ictihad.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

HELLO AMERICAN! HER RESCUE IS IN KORANISMUS!

HELLO AMERICAN! HER RESCUE IS IN KORANISMUS!

Hello American! Their(her) rescue is in Koranismus.

If you want, at last, from the crisis, you must read these
announcements:

"INANC VE BILINC REHBERI", "DÜZENNAME",
"DEGISIMNAME", "KURTULUSNAME", "KURANISTNAME",
"ISANAME", "TANRINAME", "FAKIRNAME", "ZENGINNAME"
"ÖTANAZINAME 2", "TERÖRNAME" and the others.

All announcements are in Turkish language.

Time: new Milenium 0008, begin December.
Place: Europe.
Subject: rescue.
Dimension: Muranistmus.

Publish from
EUROPEAN MURANISTEN
* * *

Dienstag, 2. Dezember 2008

PAPA KUR'ANLILARA BiR ÖZÜR BORÇLANMIŞTIR

(Bu bildiri, 2006 yilinda yayinlanmistir.)

PAPA KUR'ANLILARA BIR ÖZÜR BORCLANMISTIR
BORCUNU ÖDEMELIDIR

merhametliAllahinadiyla

Papa 16. Benedickt Hazretleri'nin Islâmiyet hakkindaki söz-
leri, iki din ve dünya arasinda kin ve düsmanlik doguracak
sözlerdir. Hazret-i Isa'nin ögretisine uygun olmayan bu söz-
lerin Papa Hazretlerinden cikmis olmasi, biz modern Kur'an-
lilar olan Muranistler'i fazlasiyla üzmüstür. Hz. Mesih'in dini-
ne uygun olarak Papa Hazretleri de, Kur'anlilarla Incilliler a-
rasinda barisi koruyacak bir kelam etmeliydi ve bundan son-
ra da bu noktaya dikkat etmekle yükümlü oldugunu unutma-
masi gerektigini bilmesini istirham ediyoruz.

"Adalet" ile "Yücelik"i birbirine karistirmamaliyiz. Inancli olan
herkesin adaletli olmasi dinen sarttir. Fakat herkesin yüce ol-
masi sart degildir ve insanligin cogu da buna kadir olamaz.
Bu halde bizim insanliktan bekleyebilecegimiz en büyük sey,
yücelik degil, adalet olmalidir. Adaletin geregi ise, saldirgana
karsi, kötülügü miktarinca karsilik vermektir. Karsilik verme-
mek ise, (yerine göre) yücelik olur. Fakat herkes bu yücelige
mecbur degildir ve buna zorlanamaz. Dogru bir dinin insanli-
ga gösterebilecegi "orta yol" budur. Bu yolun üstüne cikan
veya altina düsen yollara uymak zorunda degiliz. Dolayisiyla
Kur'an, zulüm ve kötülüge karsi savas ve saldirgana karsi da
savunma emri ve izni (cihad) vermekle isabet etmistir. (Tabi
burada bu gercege dayanarak El-Kaide türü örgütlerin "dog-
ru yolda" olduklarini iddia etmiyoruz ve edemeyiz). Dolayi-
siyla bazi dinsel örgütlerin Kur'anin "cihad emri"ni kötüye
kullanmalariyla, Kur'an kusurlu olmaz ve o emirlerin ortadan
kaldirilmasi gerekmez. Eger gerekseydi, bir devletin teröre
karsi savasma hakki da ortadan kalkardi.

Kur'an'da Allah'in, saldiriya karsi savunma ve zulüm ve kötü-
lüge karsi da savasma hakki vermis olmasi, "Kur'anin siddet
icermesi" degildir ve olamaz. Bunun tersini iddia edenler, in-
san ruhunu ve tabiatini bilmediklerini ve anlamadiklarini gös-
termis olmakla birlikte, Allah'a da zit düsmüs olurlar. Allah'a
zit düsenlere ise, dogru yolu bulmalari icin dua etmekten
baska care kalmaz. Biz de bunun icin gereken duayi yapma-
liyiz ve yapiyoruz.

Papa Hazretleri'nin sözlerine karsilik Türk Diyanet Isleri
Baskani Sayin Bardakoglu'nun cevabi da cok sert olmus-
tur. Halbuki Müslümanlar, "öfkelerini yutmakla" emrolun-
muslardir. Yüksek mevkide olanlarin da bu hususta cok
daha titiz davranmalari gerekmektedir. Iyilik, baris ve kar-
desligi emreden bir dinin mensuplari olan Müslümanlar da,
bundan sonra öfkelerine hakim olmak zorunda olduklarini
unutmamalidirlar.

Eger Papa Hazretleri, "Islâmiyet'in siddet icerdigi" iddiasi
yerine, Kur'an adina terör yapan dinsel örgütleri elestirseydi,
isabet etmis olurdu. Ne yazik ki o, bunu tersinden yapmis ve
tepkiyi haketmistir. Simdi bu haksizlikla Kur'anlilara bir özür
borclanmistir. Eger Papa Hazretleri "benim dinim, BARIS
DiNi"dir diyorsa (ki biz bunun öyle olduguna inaniyoruz), o
halde bu özür dilemeyi mutlaka yerine getirmelidir. Ama bu
özür dileme, Müslümanlari avutmak icin degil, Allah ve Isa
aski icin gayet samimiyetle olmalidir.

Kur'anlilar ve Incilliler sunu unutmamalidir: Iki din arasinda
barisi korumak zorundayiz. Eger biz barisi koruyamazsak,
bu dünyada hic kimse baris yüzü göremez. Bu da Allah'i
öfkelendirir. Buna ise, "dindarlik" denemez. Öyle ise vazi-
femiz, Yaradicimiz ve Ya$aticimiz'i hiddetlendirecek hare-
ketlerden uzak durmak ve O'nun sevgisini cekecek i$ler
yapmaktir.

Biz herseye ragmen, hatalarini görüp düzeltecegini umdugu-
muz Papa Hazretleri'ni saygiyla selamliyoruz.

Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an

Zaman: Yeni Cag'in altisi, Eylül ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Dogruluga dâvet..
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Montag, 1. Dezember 2008

KURBANLA iLGiLi BEYiTLER

KURBANLA ILGILI BEYITLER

canlilarin sahibi Allah'in adiyla


Kurban

Allah icin her $eyi feda edebileceginin
ifadesidir Kurban.
Nefsini feda ettiysen Allah'a,
helâl olsun sana kesecegin hayvan!
* * *
Nefsi Allah'a Kurban Etmek

Hazret-i Ibrahim'in kurbaniyla "ilah"(lar)a
insan sunmak son buldu.
Islâmiyet'in gelmesiyle de,
nefsi Allah'a kurban etmek farz oldu.
* * *
Kurban Haram Edilemez!

Müslüman; nefsi icin degil,
Allah icin kurban eder hayvani.
Canlilar Rahman'in, izin de Onun'sa,
kim haram eder kurbani!
------------------------------------
Rahman: Acimasi, insanlarin acimasindan
cok olan ve herkese
cok aciyan, hayat veren, riziklandiran,
ya$atan e$siz Allah.
* * *
Kurban Ne Zaman Katliam Olur?

Ibadettir, eger kesersen hayvani Allah icin.
Katliamdir, kesilmezse kurbanliklar lillah icin.
--------------------------
Lillah: Allah icin.

* * *
Kurban Et Nefsin Olan Hayvani

Inanc ve iyilikciliginin bir ücreti olarak,
Rabb'in sana verdi Kevser'i.
Sen de bunun $ükran ve sevinci olarak,
O'na kurban et, nefsin olan bir hayvani.
------------
Kevser: Cennet, cennet irmagi, cok hayir.
* * *
Kurban Allah Icin Olmazsa

Mülk Allah'indir, izin Onun'dur, kurban lillah
icin.
Katil olur kesim, kesilmezse hayvan Allah icin.
* * *
Kurban Kesmek

Olmak istersen gercek insan ey insan!
Allah'a, Kitabina, Mehdisi'ne teslim ol.
Teslimci'ysen eger, cenneti kazandin say;
bunun $ükrü de Kurban kesmektir, emin ol.
* * *
Kurban Hatalari Düzeltilebilir

Kurbanda kesim ve muamele hatalari kullara ait.
Hatalar düzeltilebilir, kusursuzluk Allah'a ait.
* * *
Zarari Da Olmasin Diye Hayirdan Vazgecilmez

Hatalar olmasin diye, hayirdan vazgecilmez.
"Zarari da var" diye, su ve ate$ yok edilmez.
* * *
Bayram

Bayram, fakire derttir, eger yardim görmüyorsa.
Zengine de sevinctir, muhtaci gözetiyorsa.
* * *
Kurbaniniz Kutlu Olsun!

Mutlu olur bayraminiz, fakir ve muhtaci
umursarsaniz.
Feda ettiyseniz benligi Hakk'a, kutlu olsun
Kurban'iniz!
* * *
antoloji.com'dan şairimiz Hüseyin Avdic'a ait $iir
ve beyitler.


Zaman: Yeni Cag'in altisi, Ocak ayinin ilk haftasi.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

ATEiSTLER KUR'ANI NiÇiN YORUMLAYAMAZ?

ATEISTLER KUR'ANI NICIN YORUMLAYAMAZ?

(Bu bildiri, yazarimiz Hüseyin Avdic'in, 2006 yilinda,
"mustafaakyol.org" sitesinde bir ateist tartismaciya verdigi
cevaptir.)

Sayin Sezgin Kiroglu'nun: "Diger dinlerden olan insanlarla
konusulmasi bile ayetlerle yasaklanmistir..." $eklinde Kur'
andan "hükümler cikararak" Kur'ani kusurlu göstermeye
calismasi, Kur'ana ve Kur'anlilara bir tecavüzdür. Bu teca-
vüz de, Kiroglu'nun "cehalet"inden ve kalbinin "kirliligi"nden
cikmaktadir. Fakat Kiroglu bu sözlerden hemen alinmamali
ve tepkiye kalkmamalidir. Cünkü her insan her dalda uzman
olamaz. Uzman olmadigi dalda da o kimse cahildir. Cahil
oldugu bir dalda ise insan, uzmanlik alani olmadigi konularda
hükümler veremez. Verirse, cehâletini ilân etmis olur. Bu
cehâlete, yani bilgisizlige düsmemek icin Kiroglu gibilerin
önce: "Kur'an ve tefsir bilginleri, Müslümanlarin Yahudi ve
Hiristiyanlarla dostluk kurmasi hakkinda ne demis, bu konu-
daki ayet ve hadisleri nasil yorumlamis" diye sormasi ve aras-
tirmasi gerekir. Kiroglu bu arastirmayi yapsaydi ve Kur'ana
"dostlukla" yaklassaydi, elbette yukaridaki duruma düsme-
yecekti.

Hic süphesiz Kiroglu'nun "Kur'an yorumu" ve ondan cikar-
digi "hükümler" yanlis ve isabetsizdir. Dogru ve isabetli olan
yorum ve cikarilmasi gereken hüküm M. Akyol'unkidir. S.K'
nin yorum ve hükmü ise ancak kendisini baglar, Müslüman-
lari baglamaz. Yani S.Kiroglu cikardigi hükme göre ve Müs-
lümanligi kabul ettiginde isterse Yahudi ve Hiristiyanlarla
dost olmayabilir. Ama bu hareketini Kur'anlilara $art ko$a-
maz. Fakat bir Müslümanin, Kur'an bilginlerinin ortak görü-
sünü terk edip kendi keyfine uymasi da ayri bir sapiklik olur.
Bazi radikal Müslümanlarin Kur'ani ateistler gibi yorumla-
masi da bu sapikliga dahildir.

Kur'an, Turan Dursun'un Islam hakkindaki $üpheleri ve
Ilhan Arsel gibi materyalist ve ateistlerin fikir ve inkârlari
temel alinarak yorumlanamaz. Aksi halde yapilacak yorum-
lar, Kur'ana bir tecavüz ve onu tahrif etmek olarak kabul
edilir.

S. Kiroglu gibi ateist ve materyalistlerin en büyük hatasi,
Müslüman olmadiklari halde Müslümanlarla Islâmî konu-
lari tartismalaridir. Yani ne Müslümanliklari vardir ne de
Islâmî uzmanliklari! Fakat buna ragmen tartismaktan geri
durmuyorlar...

Islâmî konularda tartismaya katilmak isteyen ateistler ve
gayri müslimlerin bundan böyle bazi kural ve kaidelere
uymalari gerekiyor. Bazi basamaklari cikmamis ve a$ma-
mis tartismacilar, Islâmî tartismalardan uzak tutulmalidir.
Meselâ S. Kiroglu gibi bir kimsenin Islâmî konularda tar-
tisma hakki kazanabilmesi icin cikmasi gerektigi ilk basa-
mak, bu evrenin Sahibi'ni yani kâinati yaratan, ya$atan ve
yöneten mânevî büyük Güc'ü bilmesi ve tanimasi ve O'
nunla "dost" olmaya calismasidir. Ancak bu basamagi
a$tiktan sonra o kimse; "Müslümanlar, Yahudi ve Hiristi-
yanlarla dost olabilir mi, olamaz mi" gibi Kur'anî konular-
rin tartismasina katilabilir. Aksi halde ancak bir seyirci
olabilir ve soru sorabilir. "Müslümanlar, Yahudi ve Hiris-
tiyanlarla dost olamaz" gibi hükümler icad etmeye kalkar-
sa, ona "HOP! DUR BAKALIM!" denir ve denmelidir.
Aksi halde faydasiz ve neticesiz bir tartismanin icine gi-
rilmis olacak ve bir sürü gereksiz söz sarfedilecek ve
zaman israfi olacaktir. Hem bu sitede yapilan tartismala-
rin kalitesini yüksek tutmak icin de zikrettigim kural ve
kaidelerin uyulmasinda ve uygulanmasinda büyük yarar-
lar bulunmaktadir.

Evet, sayin Sezgin Kiroglu! Bu âlemin e$siz Sultani ile
dostlugunuz ne derecededir? Yoksa hâlâ bu evrenin
yaratilis, ya$atilis ve yönetilisini; aciz ve akilsiz, görmesiz
ve duymasiz, vicdansiz ve konusmasiz rastlantiya, doga-
ya veya amacsiz ve hedefsiz kendikendilige veya hâkim-
siz yasalara mi vermektesiniz. Bu sonucsuz ve faydasiz
vermeleriniz devam ettigi müddetce Kur'anî konularin
tartismasindan uzak durmak zorunda kalacaksiniz. Bi-
rinci basamagi cikabilmek ve a$abilmek icin kalbinizi
ateizm ve materyalizm mikrobundan temizlemeniz gere-
kiyor. Bu mikroplar kalbinizde ve kafanizda durdugu
müddetce gercek insanliga da ula$amayacaksiniz. Ger-
cek insanlik, bu âlemin hiddetli ve merhametli Sultani'yla
dostluktadir. O'nunla dost olmayanlarin "insanlik"indan
bahsedemeyiz. Insanlik istiyorsaniz, i$te yol! Bu yola
girenler sonunda mutlaka gercek insanliga eri$irler. Gir-
meyenlerin ise, onlarin insanligini tasdikleyecek bir Tan-
rilari olmaz. Tasdikcisi olmayanlarin da insanligi gecersiz
kalir.

Eger siz bu kâinatin gercek Yaratici'sini yani ortaksiz
Allah'i tanimaya calismak yerine O'nu inkârda yani ate-
izm ve materyalizmde israr ediyorsaniz, bu israrinizla
bütün kâinatlilarin "elini" degil, (mânen) "kafasini" kesmis
olursunuz. I$te ateizm ve inkârcilik böyle büyük bir
zulümdür. Ilk tartisilmasi gereken de i$te bu zulümdür,
yoksa Kur'andaki el kesme cezasi degil!

(Hem el kesme cezasi sizi fazla endi$elendirmemelidir.
Cünkü siz, dine dayali bir devletin ülkesinde ya$amiyor-
sunuz. Sizin ülkenize teokratik bir rejimin gelmesi ise
mechuldür. Siz Müslüman olsaniz bile, hirsizlik yaptiginiz-
da kimse sizin elinizi kesecek degildir. Cünkü siz, $eria-
tin uygulandigi bir Ortadogu ülkesinde degil, Türkiye'de-
siniz. Hem bu cezalandirma $eklini, yimibirinci yüzyilin
Mehdisi, "Allah'in izniyle" hapis cezasina cevirebilir.)

Ateist zulüm, nasil zulüm oluyor? Nasil bir vatandas, ülke-
sinin Basbakan'ini red ve inkâr ederek keyfî ya$amaya
kalksa, vergisini vermese ve kanunlarini hice saysa, böy-
le bir kimse "zalim" ve "terörist" olarak hapse atilip ceza-
ya carpilirsa; bu evren ve kâinatin yüce Basbakani olan
Allah'i red ve inkâr eden bir ateist ve materyalist de "in-
kârci vatandas" gibi ayni hükmü alir ve ayni muameleyi
görür. Cünkü bu evreni ateistler yaratmamistir. Bu evre-
ne ilahlik yapacak gücleri de yoktur. Aksine onlar bir
Ilah'in yönetimi altindadirlar. Üstteki'ni tanimak isteme-
yen veya dogrudan dogruya O'nu red ve inkâr eden veya
O'nun yerine yaratilmislari Ilah Koltugu'na oturtan kimse-
ler elbette (mânen) "zalim" sifatini kazanmis olurlar.

Bir ülkeyi yönetmek icin cok akilli ve bilgili bir Ba$bakan
gerekir, ama ateist ve materyalistlere göre bu evrenin
yaratilmasi, ya$atilmasi ve yönetilmesi icin serseri tesadüf
ve aciz-acimasiz madde ve sahipsiz-Allahsiz yasalar ye-
terlidir! Basit bir sanatli eser ustasiz olmaz, ama bir agac,
bir hayvan, bir insan gibi cok bilimli, cok hesapli ve cok
sanatli eserler icin bir Tanriya gerek yoktur! Öyle mi?

Allahsizliktan ve inkârcilik zulmünden kurtulmaya calismak
gercek insanliktir. Bu insanliga yanasmayanlar ise, zulüm-
lerinin cezasini bir baska âlemde mutlaka göreceklerdir.
Ancak ölümü yok etmeye gücü yetenler hesap vermekten
kurtulur. Ölümü öldürmeye gücü yetmeyenlerin ise, Allah'i
ve Ötedünyasini kabul etmekten baska careleri yoktur. Bu
careye sarilmayanlar, 60-70 yillik ortalama ömür hesabi
üzerinden BÜYÜK HESAP GÜNÜ'nün baslangicina kac
dakikalarinin kaldigini hesaplayabilirler. Ateizmin en büyük
suc kabul edildigi bir âleme gitmeden önce ateistler ve ma-
teryalistler hesaplarini cok iyi yapmalidir.

Not 1: Resim varsa, ressam da vardir. Ayni sekilde dünya
varsa, Allah da vardir. Eger dünya dönüyor, kâinat i$li-
yorsa, Allah da yönetim ve faaliyettedir. Ilahsiz yönetim
ve faaliyet olmaz. Allah da elcisiz olmaz. Elci de kitapsiz
olmaz. Ben, Allah'tan aldigim bilgi ve i$iga dayanarak
Kur'anin, "Allah Sözü" oldugunu, Hz. Muhammed'in sözü
olmadigini tasdik ediyorum.

Not 2: S. K'ye göre Mustafa Akyol: "Ben humanist degil,
teistim" demis. Bunun anlami: "Ben, insan veya insancil
degilim" demek degildir. Aksine: "Ben, ateistler gibi bir
insancil degil, Allahlilar (yani Müslümanlar gibi) bir insan-
cilim" demektir. Tabi, sayin Akyol böyle bir söz sarfetmis-
se, o sözle ne demek istedigini de, o daha iyi anlatabilir.
S. Kiroglu ise, teistlerin insan olamayacagindan bahsetmis!
(Bu notum, a-teist: Allahsiz, teist de: Allahli demekse ge-
cerlidir. Cünkü TDK Sözlügünde teist'in karsiligini bulama-
dim.)

(Ben bu notu yazdiktan sonra M.Akyol'un da bu konuda
bir cevap yazdigini gördüm. Siz de okumussunuzdur...)

Not 3: Kur'andan cimbizlama bir ayet cekip sonra bu aye-
tin diger ayetlerle olan bagtlantisini keserek yapilan yorum
ve hüküm cikarmalarin bir gecerligi yoktur. Böyle tefsir ve
ictihadda bulunanlarin yaptiklari keyfîdir, cahilânedir. Eger
inadla yapiyorsa, zalimliktir, düsmanliktir. Buraya yorum
yazan arkadaslar bu hususu nazar-i itibara alarak kendile-
rini hizaya sokarlarsa, kavga biter ve bitmelidir.

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Aralik ba$i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Samstag, 29. November 2008

KURANiST HABER'DEN HABERLER

KURANiST HABER'DEN HABERLER

Yazarimiz Hüseyin Avdic, "yoga'nin haram
edilmesi"ni degerlendirdi:

Müslüman Edin Yoga'yi

Haram edeceginize, Müslüman edin yoga'yi.
Faydaliya sahip cikmak, medeniyetin geregi.

Berlin, 24 Kasim 2008.
***
Faydaliya Yasak Koyan

Medenîdir Islâmiyet; faydaliyi alir, zararliyi atar.
Faydaliya yasak koyanlar da, insanî medeniyetten cikar.

Berlin, 24 Kasim 2008.
***
Dünya Reddedilmez

Faydali bir spordur yoga, yasaklanmasi gerekmez.
Dinin önüne gecirilmeyen bir dünya, reddedilmez.

Berlin, 24 Kasim 2008.
***

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Kasim'in ücüncü haftasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Ictihad.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Sonntag, 23. November 2008

İ Ş G A L N A M E/S I R A İ R A N' D A

(Bu bildiri, 2005 Aralik'inda yayinlandi.)

I $ G A L N A M E

düzen veren ALLAHin adiyla

"Israil haritadan silinmelidir" sözleriyle
2005'e damgasini vuran Iran Cumhurbaskani
Mahmud Ahmedinecad, bu sözleriyle Amerika'
ya da meydan okumus oldu. Tabii bu sözler
yabana gitmez, "Padisah'in kulagi"na gider.
Bu sözleri duyan Padisah ise: "Sen kim
oluyorsun, ey haddini bilmez! Bekle, ben
sana haddini bildiririm" der.

Padisahligin da bir yasasi vardir. Bu yasaya
göre:

1-Padisaha kafa tutanin kafasi kirilir.
2-Padisahlik, ortaklik kabul etmez.
3-Padisah kendini tek egemen bilir.
Egemenligine göz dikenlere göz actirmaz.
4-.....

Iran Cumhurbaskani'nin, dünyanin bir
Padisahi yokmus gibi veya ona meydan
okurcasina hareket etmesi, büyük bir
hatadir. Padisahi bulunan bir dünyada
bu hatayi i$leyenler, elbette
cezasiz kalmazlar...

$imdi, Iran'i bekleyen bir "ceza" var.
Bu ceza ise, Iran'in vurulmasi ve
i$gal edilmesidir.

Iran bu cezadan nasil kurtulabilir?

Iran'in bu cezadan kurtulabilmesi icin
Iran Cumhurbaskani'nin, sözlerini geri
almasi ve nükleer enerji sevdasindan
vazgectigini ilân etmesi gerekir. Bu
ilâni yapmadigi takdirde gereken sürec
i$letilecektir.

Cünkü Iran Cumhurbaskani'nin Israil hakkin-
da sarfettigi sözler, duymazdan gelinecek
sözler degildir ve nükleer enerji ve silah
konusunda da Amerika'ya rest cekmesi,
cevapsiz birakilamaz. Cünkü bu sözlerle
Ahmedinecad $unlari demektedir:

1- Ben, dünya Padisahi olan Amerika'yi
tanimiyorum, Amerika da kim oluyormus!

2- Nükleer silahlara sahip oldugum gün,
Israil'in i$i bitmistir.

3- Ortadogu'nun lideri benim. Bu bölgede
demokratiklesmeye izin veremem. Burayi
ben ancak kendi bildigime göre düzenlerim.

Güven vermek $öyle dursun tamamen güvensiz-
lik fi$kiran bu sözler, yanliz dünya Padi-
sahi icin degil, insanlik icin de büyük bir
tehdittir. Iran Cumhurbaskani'na dü$en ise,
güven verici olmak ve adaletli ve itaatli
davranmaktir. Ahmedinecad ise tam bunlarin
ziddini yapmis bulunmakta ve bu halinden de
vazgecmeye niyetli görünmüyor.

"Islâmli bir ülkenin Müslüman bir lideri,
Hiristiyan bir Padisaha itaat etmeye
mecbur mudur"?

Eger Hiristiyan bir Padisah veya Kral, bir
ülkeyi zorla hiristiyanlastirmaya kalkarsa,
Müslüman bir lider o Padisaha itaat etmeye
mecbur olmaz. Fakat dünyanin düzenini ilgi-
lendiren bir konuda Padisahin emrine uymak
gerekir. Padisah ne diyor?: "Sen henüz 18
yasini doldurmadin ve ayni zamanda cok teh-
likelisin. Bu yüzden sana nükleer silah izni
veremem". Bu emre itaat etmek zorunludur.
Ancak Padisahi devirebilecek güce sahip olan
biri bu emre itaat etmez. Iran bu güce sahip
olmadigina göre, itaatten baska secenegi
yoktur. Bu secenegi kabul etmezse, vurulmaya
razi olmu$ demektir.

Nükleer silahlara sahip olmak isteyen bir
lider ve ülke önce rü$dünü isbatlamali ve
güven verici olmalidir. "Israil haritadan
silinmelidir" diyen bir lidere ise elbette
nükleer silah izni verilemez. Bu yüzden
Iran'a nükleer enerji izninin verilmesi de
mümkün degildir. Iran lideri $imdi bu hakki
da kaybetmis bulunuyor.

Iran lideri, Israil hakkinda: "Israil'in
Filistin topraklarini i$gali, kangrenlesmis
bir uzuvdur. Bu uzvun hemen kesilip atilmasi
gerekir" deseydi, adaletli bir söz etmis
olurdu. Fakat: "Israil haritadan silinmelidir"
dediginiz zaman, adaletsizlige düsüyorsunuz.
Birincisinde i$galin sona erdirilmesi, ikin-
cisinde ise bütün Israil halkinin yok edilmesi
isteniyor. Israil'den istenecek $ey, I$galin
sona erdirilmesidir. Bu nüanslara dikkat etme-
yen ve tahriklere kapilip tehlikeli sözler
sarfeden bir lider, liderligini kaybeder.

Mehdi Hazretleri'nin, Ortadogu'nun
demokratiklestirilmesi hakkinda kesin
emri var. Cünkü bu bölgenin güzel gelecegi,
onun demokratiklesmesindedir. Iran da bu
yeni düzenlemenin disinda kalamaz. Hem bu
bölgeye liderlik etmede Türkiye Iran'
dan daha ehildir. Amerika da, Türkiye'nin
Ortadogu'ya liderligini daha uygun
görmektedir. Iran'in nükleer silahlara
sahip olmasi ise yanliz Israil'in
güvenligini degil, Ortadogu'nun
demokratiklestirilmesi hedefini de
baltalar ve Türkiye'nin liderlik hakkini
da gasbeder. Bu yüzden Iran'a nükleer
enerji ve silahlanma izni verilemez
ve verilmeyecektir.

"Her ülke nükleer silahlara sahip olmali
midir"?

18 yasindan kücüklere, delilere, sapiklara
ve tehlikelilere silah ruhsati verilemeye-
cegi gibi, bu durumda olan ülkelere de
nükleer silah izni verilemez. Rusya, Cin,
Israil ve K.Kore'nin nükleer silahlara
sahip bulunuyor olmasi ise, Amerika'nin
dünya padisahligindan öncesine ait oldugu
icin ve (Israil haric) herhangi bir ülkeyi
tehdit edici bir hareketleri görülmedigin-
den ve Amerika'nin kontrolünde olduklarin-
dan onlarin silahlarina dokunulmayabilinir.
Fakat Iran lideri gibi hareket edecek olur-
larsa, onlara da bir yasaklama getirmeyi
düsünmek mümkündür.

"Müslüman ülkeler nükleer silaha sahip
olamaz" diye bir kaide yoktur. Pakistan'in
da nükleer silahi vardir. Mesele, "güvenilir"
olup olmama meselesidir. Iran bu konuda
güven vermiyor. Tam aksini yapiyor. Totali-
ter bir rejime sahip olmasi da onun nükleer
silaha sahip olma hakkini engelliyor. Bu
durumda Iran, demokratiklesmedigi müddetce
ve cevresine "güvenilir" oldugunu isbatlama-
dikca nükleer silahlara sahip olamayacaktir.
Gereken sartlara haiz olmadigi halde o silah-
lari israrla elde etmeye calisirsa veya bu
arzusundan vazgecmezse, Iran vurulmaktan
kurtulamayacaktir.

"Iran ne zaman vurulacaktir"?

Iran lideri Necad, nükleer konusunda "geri
adim" atmayacagini bildirmis bulunmaktadir.
Bu durum da, "Iran'in vurulmasi gerektigini"
gösteriyor. 2006'nin ilk cegregi veya yarisi
da, "Iran'in vuruldugu yil" ve vakit olacaktir.

(Not: Buradaki öngörümüz gerceklesmedi. Fakat
bu öngörü, 2009'un Mart sonuna kadar gercekle-
secektir. Irak'ta i$lerin iyi gitmemesi, Iran'in
zamaninda vurulmasini engelledi. Iran'a verilmis
olan mühlet coktan dolmus durumdadir. Cok yakinda
Iran'in vurulus filmini hep birlikte seyretmek
zorunda kalacagiz. Not tarihi: 23 Kasim 2008)

"Iran nasil vurulacaktir"?

Iran son kez nükleer tesislerini kapatmaya
ve onlari yok etmeye dâvet edilir. Bu dâvete
olumlu cevap vermezse, Israil Iran'i vurur.
Iran'in bu vurusa "sert cevap" vermesini
önlemek icin de, Amerika Iran'i i$gal eder.
Bu i$galde NATO, BM ve Avrupa Birligi de
Amerika'ya destek vermek zorunda kalacaklar-
dir. Türkiye ise bu destegin önünde duramaya-
cak ve o da Cezalandirici'nin yaninda yer
alacaktir. Eger Iran vurulursa, bu vurus,
"Iran Müslüman bir ülke oldugu icin" degil,
"suc i$ledigi icin" olacaktir.

"Amerika Iran'i i$gal edebilir mi"?

Ahmedinecad: "Amerika Irak'ta bataga
saplandi. Bana hic bir halt edemez"
$eklinde bir kuruntuya kapilmamalidir.
Amerika'nin Irak'tan asker cekmeye ba$lamasi,
Iran'in i$galinin ba$langici olacaktir. Iran'i
i$gal etmek, Ahmedinecad'in zannettigi gibi
hic de zor degildir. Kolayligi $urada:
Amerika Iran'in ba$kentini veya baska
önemli büyük bir $ehrini ele gecirir.
Bütün devlet erkanini da esir alir.
Böylece bütün Iran i$gal edilmi$ olur.
Bu i$galde Rusya ve Cin, Iran'in arkasinda
durmayacaklardir. Amerika onlari uzaydan
kontrol altinda tutabilecektir. Zaten Rusya
ve Cin, nükleer konusunda ABD'nin hakli
oldugunu bilmekte ve kabul etmektedirler
veya edeceklerdir. Ahmedinecad'in onlara
güvenip Dünya Padi$ahi'na ba$ kaldirmasi
büyük bir hata olacaktir.

"Rusya ve Cin kimin yaninda olacaklardir"?

Rusya ve Cin'in, Iran'in arkasinda olmalari
demek, Ortadogu'nun demokratikle$mesine engel
olmak demektir. Ortadogu'nun demokratikle$me-
sine engel olunmasi halinde neler olacagini
El-Kaide New York'ta isbatlamis bulunuyor.
Cünkü El-Kaide'nin Rusya, Cin ve Hindistan'la
da bir hesabi bulunuyor. Sonucta, Ortadogu'nun
demokratikle$mesine engel olmak demek, teröre
destek vermek demektir. Rusya, Cin ve Hindistan,
bu destekcilige razi olmayacaklari icin de, Iran'
a arka cikmayacaklardir. Bunun icin Rusya ve Cin,
Iran yüzünden Amerika'yla bozu$mayacaklardir.

"Amerika, Türkiye'yi de i$gal edecek midir"?

Türkiye, Amerika'nin yaninda oldugu, yani
onun kar$isina dikilmedigi müddetce i$gal
edilmez. Fakat gelecekte Türkiye'nin
Ahmedinecad gibi radikal bir yöneticisi
i$basina gelirse, Türkiye de i$galden
kurtulamayacaktir. (Gelecekte Istanbul
Türkiye'nin ba$$ehri olacak ve Ba$$ehrin i$gali,
Türkiye'nin i$gali sayilacaktir). $imdilik AKP
ve Erdogan Hükümeti Türkiye icin büyük bir
avantajdir. Ne yazik ki yakin gelecekte AKP'nin
yerine gececek olan iktidarlar Türkiye'nin
i$galine sebep olacaklardir. Ahmedinecad gibi
yöneticiler; milliyetciler veya halkcilar'in
icinden cikabilecektir. In$aAllah Türk halki
öyle yöneticilerin iktidara gelmesine firsat
vermez.

"Müslümanlar ve Islâmli ülkeler, Israil-Filistin
sorununa nasil yaklasmali"?

Ahmedinecad'in: "Israil Ortadogu'dan Avrupa veya
Amerika'ya sürülmelidir" $eklindeki sözleri
tutarli degildir. Cünkü Israil halki, Ortadogu
topraklarini "Kutsal Mekân" saydiklari icin
orada yerlesmis bulunuyorlar. Eger Avrupa
irkcilarindan zarar görmeselerdi belki Ortadogu'
yu mekân tutmayacaklardi. Bu saatten sonra ise
ba$ka yerlere göcmeleri mümkün degildir. Bu hal-
leriyle Israilliler Ortadogu'da âdeta Müslümanla-
ra siginmis durumdadirlar. Müslümanlara dü$en ise,
"koruyucu" olmaktir. Gerci Israil'in Filistin
topraklarini i$gal ettigi BM'ce tasdik edilmistir.
Fakat, bu i$gal hatasinin, bari$ci yollarla
düzeltilmesi gerekiyor. Zaten Filistinli
örgütlerin saldirilari olmasa, Israil'in
de $iddete dönük cevaplari belki olmaz ve
olmayacaktir.

Ortadogu'da bari$in saglanabilmesi icin,
Israil'e de, gecmiste yapilan hatalari
düzeltmek dü$üyor. Israil'in Müslümanlarca
"kutsal" sayilan Kudüs'ten ve Bati $eria'dan
da cikmasi ILimli Müslümanlari cok sevindirir;
radikal Müslümanlarin ve Filistinli örgütlerin
de büyük ölcüde öfkesini kirar. Israil, üzerine
dü$en görevi yapmalidir. Müslümanlar ise;
Allah'in Dini'ni Filistin'e feda edecek
hareketlere giri$memelidir. Cünkü Filistin,
Allah'in Dini'ne fedâ edilebilir. Fakat
Allah'in Dini, Filistin'e fedâ edilemez.
Müslümanlar bu ölcüyü bilmek ve korumak
zorundadirlar.

"Iran ne yapmalidir"?

"Ben Padi$ah tanimam" mantigi, globalle$mi$
bir cagda gecersizdir. Bunun icin Iran'in,
radikal söylemleri birakip, Ortadogu'nun
demokratikle$tirilmesi hareketinin önünde
durmaktan, yani ona engel olmaktan vazgecmeli
ve bu harekete yardimci olmalidir. Bunun icin
de Iran demokratikle$meye yönelmelidir.
Demokratikle$inceye kadar da nükleer
konulardan uzak durmalidir.

Ortadogu'nun kurtulu$u, onun demokratikle$-
mesindedir. Bu yüzden Iran da demokratikle$mek
zorundadir. Fakat bugün Iran tam demokrasinin
ziddinda bulunuyor ve nükleer tehdit kiliciyla
da onun kar$isinda duruyor. Bu zid tarafta duru$
ve bulunu$, gayrime$ru bir durumdur. Cünkü Iran'
daki teokratik ve totaliter rejimi, Iran halkinin
ancak yüzde otuz ilâ yüzde kirki sahip cikmaktadir.
Halkin yüzde altmi$-yetmi$i ise bu rejimden memnun
degildir. Bu durum, Islâmiyet'e de uygun degildir.
Cünkü dinde zorlama yoktur ve cogunlugun kabul
ettigi ki$i veya grup yönetici olur. O halde Iran
demokratikle$mek zorundadir ve kadinlarin ba$ini
zorla örtmek uygulamasina da son verilmelidir.
Dindar kadinlar zaten örtünürler. Fakat dindar
olmayan kadinlarin ba$ini zorla örtmek haksiz-
liktir, gayri demokratiktir ve dine de uygun
degildir.

(Türkiye üniversitelerinde de ba$örtülü kiz
ögrencilerin ba$ini zorla acma uygulamasi da
son bulmali veya buldurulmalidir. Demokrasinin
ve gercek laikligin geregi de budur. Amerika da,
Türkiye'de "Fransiz Laikligi"ne izin veremez.
Türkiye'de ancak "Amerikan Laikligi" gecerli
olabilir. Cünkü dünya imparatoru, Fransa degil,
Amerika'dir. Dünya imparatoru kimse, dünya
ülkelerinde onun laikligi gecerlidir.
Türkiye'de Fransiz laikligi ne ariyor)?

A.Necad kendi gurur ve inadini, Iran halkinin
mutluluguna feda etmelidir. Iran halkini mutlu
edecek tek neden ve arac, nükleer silah ve enerji
degildir. Meselâ, Iran'i bir hedef tahtasi yapma-
mak ve sava$ alanina cevirmemek, Iran halkini daha
cok mutlu eder. Eger "Iran halkinin gurur ve onuru
ne olacak" denirse; Iran halkinin yüzde altmistan
fazlasi A.Necad'i desteklemeyecektir ve destekle-
yemez. Demek burada sadece A.Necad'in gururu söz
konusudur. Bu gurur da, Iran halkinin mutluluguna
feda edilmek zorundadir.

"Türkiye ne yapmali"?

Türkiye Amerika'nin kar$isinda duramaz.
Iran'in yaninda da olamaz. Eger Türkiye
Ortadogu'ya liderlik etmek istiyorsa, Iran'in
kar$isinda olacaktir. Zaten Ahmedinecad'in sert
radikal söylemleri kar$isinda -zannimizca-
Türkiye yerini coktan belirlemi$ durumdadir.
Cünkü Türkiye, dünya politikasinda egri adim
atan Müslüman liderlerin yaninda degil, ancak
dogru adim atan Müslüman liderlerin yaninda
olabilir. Dünya politikasinda egri adim atan
Müslümanlara Allah da yardim etmez. Egri adim
nedir? Egri adim, demokrasiye engel olmak ve
dinci radikalizme arka cikmaktir. Allah ise,
a$iriliklardan arinmi$ligi ve "orta yol"da
olmayi-gitmeyi önerir.

Erdogan Hükûmeti tabiiki bütün bu gercekleri
arkasina atip, "ben Islâmli bir ülkenin kar$isinda
durmam ve onunla sava$mam ve ona saldirilmasina
yardim etmem" de diyebilir ve iktidardan
cekilebilir. Bu durumda milliyetciler veya
halkcilar iktidari devralir. Milliyetciler icin
Iran'a kar$i sava$mak bir sorun yaratmaz. Cünkü
onlar icin önce kendi milletlerinin zarar görmemesi
önemlidir. Halkcilar icin de fazla bir sorun olmaz.
Cünkü onlar da, Iran'in hem rejiminden hem de
nükleer kuvvete sahip olacak olmalarindan rahatsiz-
dirlar. Bunun icin Iran'in maglûbiyetine pek üzül-
mezler. Fakat muhalefetteyken söylemleri bunlarin
ziddi olabilir.

Ama Erdogan Hükûmeti kendini önce ABD
yerine koyup bu meseleye öyle bakabilirse,
ABD'nin hakli oldugunu görecek ve gereken
uyumu gösterecektir. Aksi halde kaybetmekten
ba$ka bir$ey eline gecmeyecektir. Türkiye'nin
bu carpismada "tarafsiz" kalmak istemesi
halinde ise, "tarafsiz olan, bertaraf olur"
hükmünce, Türkiye bundan sonra o bölgede
belki bütün etkisini kaybedecek ve hice
sayilacaktir.

(Türkiye kendini Amerika yerine koyarken
meselâ $öyle dü$ünebilir: "Türkiye bir
Imparatorluk olsaydi ne yapardi? Acaba Iran'a,
'al sana nükleer silah, git Israil'i vur!' mu
derdi, yoksa 'sen oturdugun yerde otur! Bu
sorunu cözmek benim meselem. Ben ne diyorsam
onu yap. Sana nükleer izni veremem!' mi derdi?
Acaba üzerinde Yahudi Lobisi'nin büyük etkisi
oldugu halde Israil'e: 'I$gal ettigin topraklari
derhal terket. Yoksa seni vururum!' diyebilir
miydi? Israillileri bütün dünyanin gözü
önünde Avrupa'ya sürebilir miydi?")

"Müslümanlar ne yapmalidir"?

A.Necad'in nükleer enerjiye sahip olmak
istemesi, masum bir hak olarak görülemez.
Cünkü bu arzunun altinda büyük belâlar
yatmaktadir. Bunun icin Müslümanlar,
A.Necad'in mazlum pozundaki radikal
söylemlerine kapilmayacak ve onun ardindan
gitmeyeceklerdir. Iran lideri, Müslümanlari
dogruluga ve kurtulu$a götürebilecek bir adam
olmaktan cok uzaktir. Cünkü o, Allah'in
Mehdisi degildir.

"Amerika ne yapmalidir"?

Dünya ülkeleri, Amerika'yi "Dünya Liderligi"ne
secmis degillerdir. Fakat onun sahip oldugu bilgi,
güc, zeka ve zenginlik; hem zaman ve Yeni Cag'in
$artlari, bugün ABD'yi "imparatorluk koltugu"na
oturtmu$ bulunuyor. Bu büyük koltuk ve tahtta
hükmetme mevkiinde bulunan ABD, sorumluluklarini
bilmek ve imparatorlugun gereklerini yerine
getirmek zorundadir. ABD'nin sorumluluklari ise:
Yeryüzüne Hakkin ve Adalet'in yerlestirilmesine
yardimci olmak ve dünyayi güzel bir düzene sokmak
ve diktatörlükleri ortadan kaldirip demokrasiyi
kurmaktir. Amerika bu sorumluluklarini yerine
getirmedigi takdirde ise, Dünya Liderligi'ni
kaybedecektir. Öyle umuyoruz ki, ABD bu kayba
riza göstermeyecektir ve göstermez.

"Sonuc ne olacaktir"?

Iran lideri son bir defa daha haketmedigi
nükleer silah ve enerji üretiminden vaz gecmeye
dâvet edilecek. Fakat Ahmedi Necad bu dâveti
reddedecek, kabul etmeyecek. Dünya Imparatoru da
üzerine dü$en görevi yerine getirecek ve
Iran'i vuracaktir. Etrafa saldirmamasi icin
de i$gal edilecektir. Ve bu i$gal, Iran
demokratikle$inceye kadar sürecektir. Padi$aha
itaat etmezler ve demokrasiye yönelmezlerse,
Necad'in ve Esad'in sonunun, Saddam'in sonu
gibi aci olacagini görebiliriz...

Sizin anlayacaginiz, Iran ve Suriye her
yandan sarilmi$ durumdadir. A.Necad'in gururu
ve "ben her$eyden vazgecerim, ama nükleerden
asla vazgecmem" diyen nükleer inadi, Iran'in
ba$ini yiyecektir!

Bakalim, Iran lideri bu kaderinin önüne
gecebilecek midir?

(Bizce gecebilir ve kendisi icin ikinci
bir kader yaratabilir. Zira Allah bazi $eyleri
yazar, bazi $eyleri de bozar. "Insanlarin kaderi
illâ böyle olacaktir" diye bir zorlamada bulunmaz.
Cünkü insanlar istedigini secmekte hürdür
ve neyi secerlerse, Allah onu yaratir. O,
insanlarin neyi sececegini önceden bilir.
Fakat bu bilme, insanin secimine engel
degildir).

Bize de, insanligin ve inanclilarin mutlu
gelecegi icin (Iran liderinin sececegi)
bu aci kadere katlanmaktan ba$ka care
kalmayacaktir.

Söz $imdi Iran lideri Sayin Ahmedinecad'da.
Bakalim o ne diyecek, ne yapacak?..
Sava$i mi sececek, bari$i mi sececek?
Görecegiz...

ALLAH DIKTATÖRLERE DOGRU YOLU GÖSTERSIN!

Zaman: Yeni Cag'in be$i, Aralik ayi sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Yol gösterme.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Ö T A N A Z i N A M E 2

(Bu bildiriyi, Italyan Hükümeti, Papa Hazretleri ve Türk Diyaneti
dikkatlice okumalidir.)

ÖTANAZiNAME 2

insanlik icin zorluk degil, kolaylik dileyen ALLAHin adiyla

Italya'da, 16 yildan beri bitkisel ya$amda bulunan bir kadinin,
bu ya$antisina, ailesi tarafindan son verilmesi istegine Papa'nin
karsi cikmakta oldugunu gazetelerden ögrendik.

Burada sormak istiyoruz ve sorulmalidir: "Papa Hazretleri bu
ölüme hangi ölcülerle karsi cikmaktadir?"

Evet, "insan hayati kutsaldir". Fakat bu kutsalligin ölcüsü nedir,
ne olmalidir? Bunun bir ölcüsü olmazsa ve bilinmezse, pek cok
yanlislara düser, bir kisinin hayatini koruyalim derken baskala-
rinin hayatini mahvedebiliriz. Bu da, dinin kabul etmeyecegi bir
durum ortaya cikarir.

Demek, insan hayatini korumada elimizde saglam bir ölcünün
bulunmasi sarttir.

Bu ölcü nedir, ne olmalidir?

Insan hayatini korumada ve ona yön vermede "din", esas ölcü-
dür, fakat tek ölcü degildir. Cünkü dünya hayati, yalniz Ilâhî Ya-
salar üzerinde degil, bu yasa ile birlikte "Yaratilis"in ve "Yaratil-
mislar"in yasalariyla ayakta durur. Bu yasalardan biri cekilip
alindiginda dünya hayati ayakta duramaz, devrilir. Bu devrilmeye
meydan vermemek icin o üc yasanin birbirleriyle uyusturulmasina
ve korunmasina ve baris icinde tutulmasina gerek vardir.

Yaratan'in yasasi olan "Ilâhî Yasa"nin sözcüsü "din"dir. "Yaratilis
Yasasi"nin sözcüsü "bilim"dir. "Yaratilmislarin Yasasi"nin sözcüsü
de "akil"dir ve onun kurumsal hali olan devlet'tir.

Bu yasalardan birisi dislandiginda hayatiniza saglam bir ölcü ka-
zandiramazsiniz. Cürük ölcüler ise, insan hayatini cikmaza sokar,
zehirler ve yasanmaz hale getirir.

Demek hayatimiza yön vermede ve sorunlarimizi cözmede bu üc
yasanin sözünü ve sözcülerini dinlemek zorundayiz.

Simdi kendi aktuel sorunumuza dönüp, onu cözmeye calisalim.
Ve soralim: Insan hayatini korumada "birinci yasa"nin sözcüsü
olan "din" ne diyor?

Dogru dinlerin ve onlarin sonuncusu olan Islâmiyet'in söyledigi
$udur: Haksiz yere insan hayatina kastedmeyin. Yani dogru
dinler insan hayatinin korunmasina sartli ve ölcülü bir destek
vermistir. Buna göre bir insan haksiz yere öldürülemez. Fakat
haksiz yere öldürmede bulunmus bir katilin devlet eliyle öldürül-
mesine, yani idamina izin vermistir. Ayrica savastaki ve saldiri
karsisindaki kendini korumadaki öldürmeler de me$rudur. Bu,
Islâmiyette böyledir. Herhalde Hazret-i Isa'nin dini de buna karsi
cikamaz.

Sonuc?: Hakli öldürmeler haram degildir!

Simdi "ikinci yasa"nin sözcüsü olan "bilim"i dinleyelim. Bitkisel
ya$amdaki bu hasta icin bilim ne diyor?

Eger tip bilimi: "Bu hasta kurtarilamaz" diyorsa, onu dinlemek
gerekir.

Simdi de, "ücüncü yasa"nin sözcüsü olan "akl"i ve akillarin din
ve bilimden yararlanarak meydana getirdikleri "devlet yasasi"ni
dinleyelim.

Devletin yasasi da herhalde din ve bilim adamlarinin o konudaki
görüslerini nazara alarak gerekli yasasini yapmis ve cikarmistir.
Eger devlet de: "Eger bu hastanin tip bilimince kurtarilmasi müm-
kün degilse, hasta ailesi de istedigi takdirde, hastasina ötanazi
yaptirabilir" derse, mesele kalmaz.

Bu durumda hasta yakinlari ne yapacaktir?

Ya din, bilim ve devletin onay verdigi yetkiyi kullanacaktir, ya da
hasta kendiliginden ölene kadar bu duruma katlanacaktir.

Yalniz bu durum ve katlanmada bir sorun var. Eger hasta ailesi
zenginse, bir bakici bulup hastasini baktirabilir ve hastane ve ilac
masraflarini karsilayabilir.

Fakir bir aile ise -eger devlet destegi alamazsa-, hastasinin mas-
raflarini karsilayamaz. Bu durumdaki bir ailenin ötanazi istemekten
baska bir caresi kalmaz. Bu halde olan aileye devlet ya yardim
edecektir, ya da ötanazi istegini kabul edecektir.

Zengin bir aile de, eger tip biliminden "hastaniz kurtarilamaz" hük-
münü almissa, bo$ bir bekleyis icine girmeyerek hastasina ötanazi
talep edebilir.

Eger tip bilimi: "Bu bitkisel ya$am hastasi kurtarilamaz" teshisini
koymussa, hasta ailesi de caresiz olarak ötanazi istiyorsa, dinin
buna karsi koyacak bir hali kalmaz. Cünkü din, haksiz öldürme-
lere karsidir. Kurtarilmasi mümkün olmayan bir bitkisel ya$am
hastasina ötanazi istemek ise, "hakli öldürme"dir.

Bu hakli öldürmeye kendi keyfimizce bir yasak koyamayiz. Cünkü
Allah Kur'an diliyle der: "Allah âlemlere zulüm istemez", "Allah
size kolaylik diler, zorluk dilemez". Herhalde Hiristiyanlar kalkip
bunun ziddini, yani "Tanri âlemlere zulüm ister", "Tanri size zor-
luk diler, kolaylik dilemez" diyemez.

Yani Allah bu sözleriyle: "Kurtarilmasi mümkün olmayan bir hasta
icin hayatinizi cehenneme cevirmeyin. Ben sizden böyle birsey
talep etmiyorum. Bilim ve aklin geregi neyse onu yapin" demekte-
dir.

Bilim ve aklin geregini dinlemeyen bir din ise, "dogru din" olmaktan
cikar. Dinlerinin "dogru din" olarak kalmasini isteyenler, bilim ve
aklin din ile uyusan verilerini kabul etmek zorundadirlar.

Dikkat edelim: Siz burada sihhatli ve masum bir insanin degil,
kurtarilmasi mümkün olmayan bir bitkisel ya$am hastasinin
hayatina son vereceksiniz. Cünkü buradaki hasta; insanî hayat
mertebesinde degil, hayvanî hayat mertebesinde de degil, "bit-
kisel hayat mertebesinde"dir ve insanî hayat mertebesine dön-
mesi de mümkün degildir. Eger bu durumdaki hastalarin yüzde
elliden fazlasi cok uzun yillar sonra uyaniyor ve $uur kazaniyorsa,
ancak bu sartla o hastanin korunmasina bakilabilir. Aksi halde
koruma, bo$ bir bekleyis olacaktir. Tabii bu bekleyis de size
tonla masraf cikaracaktir. Bu masrafi karsilamaya razi olanlar,
istedikleri kadar bekleyebilirler. Ama beklemek istemeyenlere
engel olunmamalidir. Cünkü "Allah size kolaylik diler, zorluk
dilemez".

Sayin Papa Hazretleri ve diger Din Adamlari!

Eger "insan hayati kutsaldir" diyorsaniz -ki diyorsunuz-, o halde
geliniz önce, dünyamizda hergün aclik ve fakirlikten zenginlerin
gözü önünde ölmekte olan onbinlerce insanin hayatini kurtaralim.
Bir bitkisel ya$am hastasini kurtarmak mümkün degildir, ama
acliktan ölmekte olanlari kurtarmak mümkündür. Birinci hastanin
durumu istisna bir olaydir. Ama ikinci hastanin, yani acliktan öl-
mekte olan onbinlerin durumu, kaide cinsinden insanligin cogun-
lugunu ilgilendiren cok daha önemli bir olaydir. Farz emirler du-
rurken sünnetlerle vakit gecirmek, büyük bir hatadir ve dine iha-
nettir!

Öyle ise lütfen, asil kurtarilmasi gerekenleri iyi görelim ve geregini
yapalim. Dini, (bilimsizlik ve akilsizlikla) insan hayatini cehenneme
cevirecek bir vasita haline getirmekten uzaklasalim. Dinin gercek
gercegine yaklasalim. Böylece dogru dini bulmus ve kurtarmis
oluruz. Bu da insanlik hayatini cennete cevirir. Biz de bunun icin
variz ve var olmaliyiz, degil mi?

Not 1: "Kürtaj" konusunda da bilimsel veriler dikkate alinmak
zorundadir.

Not 2: Bu bildiri, Allah'in Mehdisi "Mehmed Nur'an" tarafindan
tasdiklenmistir.

Not 3: Bu Ötanaziname'nin birinci bölümünü,
www.kuranisthaber.blogspot.com isimli sitemizin "oktober"
linkinden bulabilirsiniz. Veya asagidaki linke tiklayarak da
dogrudan dogruya ulasabilirsiniz:
http://kuranisthaber.blogspot.com/2008/10/t-n-z-i-n-m-e.html

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Kasim'in ücüncü haftasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hüküm cikarma ve yol gösterme.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *