Sonntag, 22. Februar 2015

TÜRKİYE'DE İDAM TEKRAR GELMELİ Mİ? ÖZGECAN'IN KATİLİNE NE CEZA VERİLMELİ?

    TÜRKİYE'DE İDAM TEKRAR GELMELİ Mİ?
ÖZGECAN'IN KATİLİNE NE CEZA VERİLMELİ?

          hak ve adâleti emreden ALLAHın adıyla


Türkiye'de Özgecan Aslan isimli genç kızın vahşi-
ce katledilmesi, idam konusunu tekrar gündeme
getirdi. Şimdi gerekli suali soralım ve cevabını bul-
maya çalışalım: İdam cezâsı geri gelmeli mi?

Katil yüzde yüz suçlu olduğunda onun cezâsı dinen
ve doğal olarak, "idam"dır. Fakat şartlar, hükümleri
değiştirir. Şartlar değiştiği halde hükümler değiş-
mezse, adâletsizlik doğar ve zulüm meydana gelir.
Adâleti gerçekleştirirken zulme düşmemek için
sosyal şartları göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Türkiye'nin bugünkü sosyolojisi nedir? Yani aile ve
okul, iyi insan yetiştirmede yüzde altmışlık bir ba-
şarı gösterebiliyor mu? Türkiye toplumunda iyi in-
sanlar çoğunlukta mı? Eğer bu çoğunluk mevcut
değilse, idam cezâsı hak olmaz. Çünkü insanları
suça iten bir ortam harıl harıl çalışıyorsa ve durum
düzelmiyorsa, katilleri idamla yok etmek, o toplu-
mun iyileşmesine hizmet etmeyecektir.

Bu yüzden idam cezâsının tam hak olabilmesi için
o toplumda yüzde altmışlık bir iyileşme ve düzel-
me bulunmalı. Gerekli düzelme ve iyileşme sağlan-
dığında da suç oranları azalacak ve suçlulara veri-
lecek cezâlar da haklılık bulacaktır.

Türkiye halklarının çoğunluğu ismen "müslüman"
dır. Fakat yaşayışça çoğunluk İslâmiyetten uzaktır.
Eğer İslâmiyeti yaşama oranı yüzde altmış-yetmişi
bulursa,bu takdirde Kur'anın buyurduğu katile kısas
uygulanması yani idam cezâsı getirilebilir. Böyle bir
cezâ, böyle bir toplumda uygundur. Ama İslâmiyeti
yaşayanların azınlıkta olduğu bir ülkede Kur'anî bir
cezâya yönelmek, adâlete tam uygun değildir. Bu
uygunluk ancak,meselâ bütün İstanbul halkı dindar-
ca bir hayat yaşıyor olsalar, onlar için geçerli olur.
Böyle bir toplumun idam cezâsını istemeleri, onla-
rın hakkıdır.

Türkiye'deki halkların çoğunluğu dindarca bir hayat
yaşamadığına göre, idam cezâsını istemek, hakka
tam uygun olmaz. Ancak demokrasi gereği olarak
halkın yüzde altmışı idam cezâsına evet derse, o
cezâyı getirmek gerekir. Ancak bu isteğin âdil ola-
bilmesi için de siyasî iktidar, idam cezâsı isteyen
çoğunluğun önüne şu şartı koyabilmelidir: "Bu ce-
zâyı getiririz ama, meselâ suçların azalmasını sağ-
layacak bir eğitime ve tecavüzleri önleyecek şu şu
düzenlemelere de râzı mısınız?" Gerekli rızâyı ver-
diklerinde istekleri yerine getirilir. Halk çoğunluğu
istemediği takdirde de o cezâ gelmemelidir.

Eğer Türkiye toplumlarının sosyolojisi Avrupa Bir-
liği ülkelerinin sosyolojisiyle eşitse, Türkiye de AB'
nin cezalandırma ölçülerine uyar. Sosyolojisi onun-
la eşitlik göstermediği takdirde de onun ölçülerine
uymak zorunluğu yoktur.

Sosyolojisi idam cezasına uygun olmayan ülkeler,
suçluları cezalandırmada daha âdil sistemleri ara-
yabilir ve aramalıdır. Meselâ "yaşa göre cezalandır-
ma" sistemi, daha âdil olabilir. Bu sistem şöyledir:
Bir katil maktülün kaç yıllık ömrünü yok etmisse, o
katile de o kadar yıl hapis cezâsı verilir. Meselâ
öldürülen Özgecan Aslan 20 yaşındaydı. Türkiye'
de insanların ömür ortalaması da 60'dır. Bu yaş or-
talamasına göre katledilen Özgecan'ın 40 yıllık öm-
rü, Suphi Altındöken tarafından yok edildi. Buna gö-
re katilin alacağı hapis cezâsı da 40 yıldır. Eğer ka-
tilin ortalama ömrü, verilecek 40 yıllık cezâyı karşı-
lamıyorsa, o katil idam edilmelidir. Çünkü ortalama
ömür yaşı 60'tır. Katilin alacağı cezâ 40'tır. Katil de
26 yaşında olduğuna göre; 40'la 26'yı toplarız= 66
eder. Ortalama ömür 60 olduğundan, 66'dan 60'ı
çıkarırız= 6 kalır. Katilin cezâsı ortalama ömrü 6 yıl
aşmış bulunduğundan katilin de idamı gerekir. An-
cak maktulün sahipleri; "40 yıllık cezâ yeterli olsun,
idam edilmesin" derlerse, idam cezâsından vazge-
çilir. Eğer katil; "ben idamımı istiyorum" derse, dev-
let o şahsı idam eder.

Yalnız bu sistemde çocuk öldürenler çok cezâ,yaş-
lı öldürenler de az cezâ alacaktır. 60 ve üzeri yaşta-
kileri öldürenlere de bir yıl ağır hapis cezâsı verilir.
Yaşlıları korumak için ortalama ömür yaşını 70, 80'
ne çıkarmak da mümkündür.

En iyi çözüm ise, Allah'a vereceği hesabı düşünen
insanların çoğalmasını sağlamaktır. Öyle ise onla-
rın çoğalmasını sağlayalım.

Ey insanlar!

Bu dünyada sabit bir ömrünüz yoktur.Bunun için çok
yakında kendinizi kabirde bulacaksınız. Fakat dün-
yanın son durağı olan kabre girmeden önce bu
dünyaya kim tarafından ve niçin gönderildiğinizi ve
görevlerinizin neler olduğunu bilmeniz ve uygula-
manız gerekiyor. Çünkü sizler, kendi yarattığınız bir
âlemde değil, yaratıcınız ve yaşatıcınız olan yüce
Allah'ın mülkünde bulunuyor ve onun verdiği ruh ve
bedeni taşıyorsunuz. Dünyanızın ve bedeninizin
sahibi Allah olduğundan da, O'nun koyduğu kurallar
çerçevesinde yaşamak zorundasınız. Eğer bu zo-
runluğu kabul eder, gerekeni uygularsanız, ölümü-
nüzden sonra size ebedî bir cennet var. Yüklenme-
niz gereken sorumluluğu reddettiğiniz ve çiğnediği-
nizde ise, size içinde sonsuza dek kalacağınız bir
cehennem var.

Yüklenmeniz gereken zorunluk ve sorumluluk ise
özetle şudur: Allah'ın tekliğine ve âhiretine inanarak
haklı olmak, adâletli olmak ve namuslu olmaktır.

Haklı olmak; Allah'ın emir ve isteklerine uymaktır.
Allah'ın emir ve istekleri dairesinde yaşayanlar, hak-
sızlıktan kurtulmuş olur. En önemli göreviniz de
kendinizi haksızlıktan kurtarmaktır. Haklıca bir hayat
yaşamak, birinci hedefiniz olmalıdır.

Adâletli olmak; haklıya hakkını ve haksıza da cezâ-
sını vermektir. Bu ilkeye göre, üzerinizde hakkı bu-
lunanlara haklarını ödemek ve çiğnememek zorun-
dasınız. Haksızlık edenleri de, hak ettikleri kadar
cezâlandırmalısınız. Cezâlandırmada en yakınları-
nız olsa dahi adâleti yerine getirmekten kaçınma-
malısınız. Bir yakınınız meselâ anneniz, babanız,
kardeşiniz veya ergen çocuğunuz bir suç işlediğin-
de, onların haksızlığı arkasında değil, adâletin ya-
nında olmalısınız. Bu, Allah'a olan borcunuzdur.
Bunlarla birlikte doğru şahitlikten de kaçmamalı ve
bir suçlunun cezâsını başkasına yüklememelisiniz.
Suçlunun cezâlandırılmasını da devlete bırakmalı-
sınız. Adâlet ilkesine göre haksız bir tokadın karşı-
lığı bir tokattır. Haksız bir küfrün karşılığı onun ka-
dar bir küfürdür. Haksız bir öldürmenin karşılığı da,
katili idam etmektir. Ancak kavgayı büyütmemek i-
çin karşılık vermekten vazgeçebilirsiniz. Haksız öl-
dürmelerde de, maktülün velisi idam yerine başka
cezâlar verilmesini veya diyet isteyebilir. Tecavüz-
ün cezâsı, içinde hem zina hem de zorbalık bulun-
duğundan idamdır. Tecavüzle birlikte öldürme de
varsa, cezâsı yine idamdır. Birden fazla kişiyi hak-
sızca öldürmüş olanın hakkı, kesinlikle idamdır.
Böyle bir kimseye sınırlı veya sınırsız hapis cezâsı
vermek, haksızlık ve adâletsizliktir. 77 kişiyi acıma-
sızca öldürmüş bir katliamcıya 25 yıllık bir hapis
cezâsı vermek, o katliamcıyı mükâfatlandırmaktan
başka birşey değildir; bunun adı da, zulümdür!

Namuslu olmak; meşru olmayan ilişkilere girmemek
ve nikâhlanmaktır. Bu ilkeye göre; zina, tecavüz ve
eşcinsellik, sahibiniz olan Allah tarafından yasaklan-
mıştır. Bu yasağa uyanlar, nesillerin geleceğini ve
temizliğini korumuş olurlar. Bu yasağı çiğneyenler
ise, nesillerini kesmiş ve kirletmiş olurlar. En büyük
çevre kirliliği de işte budur.

Haklı, adâletli ve namuslu olmayı kabul ettiğinizde,
dünyanız cennete dönecektir. Aksi halde kendinizi
bir cehennem içinde bulacak ve huzur ve mutlulu-
ğunuz yok olacaktır. Demek, dünyanızı cennete çe-
virmek de, cehenneme çevirmek de kendi elleriniz-
dedir. O halde dünyanızı cennete çevirin, bu çeviri
için çalışın. Asıl göreviniz budur.

Eğer öldükten sonra dirilmeyi ve Yaratan'a hesap
vermeyi inkâr edip bu insanlaşma görevini redde-
derseniz, cehenneme atılmaktan kurtulamazsınız.
Çünkü yeniden diriltilmeniz ve Yaşatıcınız'a hesap
vermeniz kaçınılmazdır. Çünkü ölümü öldüremez-
siniz. Diriltilmeyi de engelleyemezsiniz.Çünkü sizin,
dünyaya gelmeyi engelleyecek gücünüz de yoktu.
Bu güçsüzlüğünüz de sizi, (Rabbinizin söz vermiş
olması ve adâleti nedeniyle) büyük hesap gününde
Allah'ın huzuruna getirecektir. Allah'ın huzuruna
insanlaşmış olarak gelirseniz, size korku yoktur.
Yeriniz de cennettir. Ama o hesap Görücü'nün önü-
ne insanlıktan çıkmış ve şeytanlaşmış olarak gelir-
seniz, cehenneme atılmak hakkınız olacaktır. İşte
size iki yol! İstediğinizi seçmekte özgürsünüz...

Özgürlük, insanca yaşamayı seçmek ve insanlıktan
çıkmayı engellemektir. Eğer insanca yaşamayı se-
çerseniz, insanlaşmanın özeti şudur: Allah ve âhire-
ti hesabına haklı, adâletli, namuslu, ibadetli, güzel
ahlâklı ve iyilikçi olmaktır. Size bundan daha iyi bir
din yoktur. Bu dini ve dindarlaşmayı kabul etmek,
insanlık borcunuzdur. Madem bu evrenin bir sahibi
bulunmadığına dair elinizde kesin bir delil yoktur ve
hiç bir zaman da olmayacaktır, öyle ise bu borcunu-
zu ödeyiniz. Çünkü ortada bu evrene ve içindekile-
re sahip çıkan Allah'ın indirdiği bir Kur'an var. Allah'
tan kendilerine ilim verilmiş olanlar da, Kur'an'ın Al-
lah'tan indirilmiş olduğuna şahitlik etmektedirler. Bu
şahitlik karşısında da kör, sağır ve aptal kalamazsı-
nız ve kalmamalısınız. Madem dünyada ebedî bir
hayatınız yok ve madem kalbiniz tükenmez bir ha-
yat ve mutluluk istiyor ve madem Kur'an bu istekle-
rinize cevap vermektedir, o halde Kur'ana kalp ve
kafa vermek sizin için en kârlı iştir, en isabetli dâvâ-
dır. O halde bu dâvâya yapışmayan neyi kazanmış
olur?

Ey insanlar! Yüce Sahibiniz size hergün yirmi dört
saatlik bir hayat vermektedir. İçi rızk ve nimetlerle
dolu bu hayat, Allah'ınızın size yapmakta olduğu bir
iyiliktir. Bu çok muhteşem iyilik karşısında görgü-
süzce vahşî ve ilkel bir kimse gibi kalmamalısınız.
Medenî bir insan gibi gereken teşekkürü yapmalı-
sınız. Bu teşekkürün vasıtası da zikir ve ibadettir.
İbadetiniz olmazsa, Allah katında hiç bir değeriniz
olmayacaktır. Eğer değerli olmak istiyorsanız, gün-
de beş vakit namaz ve dua ile bu değeri kazanınız.
Doğru, adil, namuslu, güzel ahlâklı ve iyilikçi olmak
da sizi, yalnız yüce Allah katında değil, insanlar ka-
tında da değerli yapacaktır. Öyle ise "değerli olma"
nın yoluna girmeli ve bu yoldan sapmamalısınız.

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Şubat ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama ve Hakka dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *