Mittwoch, 22. Oktober 2008

ABD'NiN IRAK ZAFERiNE ÜZÜLMELi MiYiZ?

(Bu bildiri, 2003 Mayisi'inda yayinlandi.)

ABD'NIN IRAK ZAFERINE ÜZÜLMELI MIYIZ?

zafer veren Allah'in adiyla


Saddam'in akibetini alti ay öncesinden haber vermis-
tik. Ve sonunda haber verdigimiz gibi Saddam devrildi
ve Irak halki bir diktatörden kurtuldu. Bu kurtulus i-
cin sevincliyiz ve sevinmeliyiz.

Fakat, bizim bu sevincimize karsilik üzülenler de var.
Onlar da: "Amerika Ortadogu'nun bagrina geldi, yerles-
ti" diye üzülmektedir. Acaba bu üzülme dogru mudur?
Biz, dogru bulmuyoruz. Cünkü..

BIRINCI OLARAK:
Nasil bir devlet basbakansiz olmazsa, globallesmis
bir dünya da basbakansiz olmaz. Bütün dünya ülke ve
devletlerine baskanlik edecek bir lider gereklidir.
Her cagin bir imparatoru vardir. Yirmibirinci Asrin
imparatoru da ABD'dir. ABD, Tanri inanciyla, güc ve
bilgisiyle ve zenginligiyle dünya liderligini hak et-
mis durumdadir. Dünya lideri kimse, dünya devletleri-
ne de nizamat vermek onun hakkidir.

Simdi ABD bu hakkini kullanarak gayri mesru yönetimler
olan örgüt ve diktatörlüklere son vermek istemektedir.
Bu istegine de Irak diktatörü Saddam Hüseyin'i devire-
rek baslamis bulunuyor. Eger Saddam, Kâbe kiymetinde
bir lider olsaydi, o zaman onun devrilmesi suc sayilir
ve ABD cezalandirilmayi hak ederdi.

Denebilir: "Daha on yil öncesine kadar diktatörleri
besleyen ve destekleyen ABD degil miydi?"

ABD gecmiste diktatörlükleri besleyip büyütmüs olabi-
lir. Fakat dün, dün idi. Simdi ABD yönetiminde baska-
lari var. ABD'nin gecmiste "diktatörleri devirmek" gi-
bi bir düsüncesi yoktu. Simdi bu fikir onun kafasina
yeni girdi ve sokuldu. "Mehdiî ve Mesihî plan" geregi
dünyadaki "kötü rejimler"e son verilecek. Bu da, yir-
mi birinci asri bir "mutluluk cagi" yapmanin geregi-
dir.

Yine denebilir: "Her ülke kendi kaderini kendi cizse
olmaz mi?"

Eger dünyamiz bir melekler yurdu olsaydi o zaman her
ülkeyi kendi kaderine terkedebilirdik. Fakat bu dünya,
iyilerle kötülerin savas alani oldugundan ve kötüler
iktidari ele gecirebildiginden ülke halklarini kendi
kaderlerine birakmak mümkün degildir. Ama dünyaya Hak-
ka ve Adalete dayali yeni bir düzen yerlestikten sonra
ülkeler kendi kaderine terkedilebilir. Siz bugün ABD'
yi yok etseniz, onun yerine bir baskasi belki daha kö-
tüsü gelecektir. Cünkü hayat bosluk kabul etmiyor.

IKINCI OLARAK: Ortadogu'dan cikan ve "Müslüman" kim-
likli olan bir terör var. Bu terörün ortadan kaldiril-
masi gerekiyor. 11 Eylül Olayi'na kadar Amerika bu te-
röre, petrolün yüzu suyu hürmetine ve Ortadogu ile si-
yasal iliskilerin bozulmamasi askina "yumusak" davran-
di, yani sert olmadi. Fakat 11 Eylül Dehseti, ABD'ye,
teröre yumusak davranmanin "zararlari"ni ögretti. Eger
ABD, 11 Eylül Olayi'nda da Ortadogulu teröre yumusak
davransaydi, acaba bu terör durur muydu? Durmazdi.Cün-
kü bu teröristlerin amaci, "Amerika'yi yikmak"tir.Cün-
kü, Amerika'yi yikmak icin ugrasan teröristler: "Ame-
rikan halki kâfirdir, bu halkin imhasi vacibtir" gibi
sapik bir düsünceyle hareket ettikleri icin yumusaklik
onlari durdurmaz, daha da cesaretlendirir.

Hiristiyanlarin icinden olabilecegi gibi, Müslümanlar-
in icinden de sapik fikirli kimseler cikabilir. Bunun
icin Müslümanlar, 11 Eylül Olayi'ni "ABD'nin kendi
kendini vurmasi" gibi isbatlanmasi mümkün olmayan
komplo teorilerine siginmamalidir. Olmus ve olabilecek
gercegi görmeli, kabul etmelidirler. Bir de Müslüman-
lar, radikal islamcilara uyup,terör sebebiyle Amerika'
nin islamcilarin radikallerine karsi baslattigi sa-
vasi, genellestirip, bütün Müslümanlara karsi acilmis
bir savas seklinde görmemelidir, görülmesi yanlistir.

Dis barisa zarar veren bu terörden baska bir de Orta-
dogu'da ic barisi tehdit eden bir terör daha var. Is-
rail-Filistin barisini baltalayan bu terörün de orta-
dan kaldirilmasi gerekiyor. Bunun icin Hizbullah, Ha-
mas ve I.Cihad gibi örgütler, kendi keyf ve akillari-
na göre yaptiklari eylemlerine son verip, devletin or-
dusu veya kumandasina katilmayi kabul etmeliler ve
devlet baskaninin talimatiyla hareket etmeliler, basi
buyruk olmayi terketmelidirler. Aksi takdirde eylemle-
ri terör hesabina gececek ve tasfiye edilmeleri gere-
kecektir. I.Cihad ve Hamas gibi "ya hep ya hic" zihni-
yetiyle hareket eden örgütler simdiye kadar Ortadogu
barisini sabote etmisler ve Filistin liderinin baskan-
ligini islemez hale getirmislerdir. Bu konuda yalniz
Israil'i suclamak dogru degildir.

Noksanliklari olsa da simdi ortaya sürülen baris kabul
edilmeli. Bu baris, Filistin'i güclendirir ve Ortado-
gu'ya huzur getirir. Sonra daha iyi barislara gidile-
bilir. Bu barisin kapisi artik acilmalidir. Baris ol-
mazsa, Filistin halkinin kazanacagi hicbir sey yoktur.
Öyle ise bu barisa engel olunmamali ve bu barisa engel
olacak örgütler tasfiye edileceklerini bilmeli, eylem-
lerine son vermeli ve devletin emrine girmelidirler.

Hamas ve I.Cihad'a aylar öncesinden gereken uyariyi
yapmistik. Fakat dinlemediler ve intihar eylemlerine
devam ettiler ve Filistin halkinin bin türlü zarara
ugramasina sebep oldular. Bu, son uyarimiz olsun. Bu
uyariya uymayanlar, akibetlerinin Taliban ve El-Kaide'
ninki gibi olacagini unutmasinlar.

(Bu son uyarimizla birlikte o mâlum örgütler, Haziran
ayinin sonuna kadar silahlarini biraksinlar. Eger bi-
rakmazlarsa, gereken yapilmalidir. Filistin meselesi,
o örgütlerin keyf ve akillarina birakilamaz.)

Eger Hamas ve I.Cihad gibi örgütler: "Filistin bizim-
dir. Biz, istedigimiz gibi hareket ederiz. Kimse bi-
zim isimize karismasin!" derlerse, biz de deriz: "Fi-
listin, sizden önce Allah'a aittir. Bu konuda da ilk
ve son söz sahibi de Allah'in Mehdisi'nindir. O halde
Allah'in Mehdisi'ni dinlemeniz gerekir."

Eger yeterli gücünüz varsa, düsman ordusuna karsi sa-
vasirsiniz. Gücünüz yoksa, i$i Allah'a ve Mehdisine
birakmalisiniz. Yoksa vatan savunmasi icin masumlari
katletmek Islâm disidir, Insanlik disidir; hakkiniz
da yoktur.

Filistin tarafinda baris yaklasimlari gerceklestiri-
lirken, Israil de, Filistinlilerin haklarinin ödenme-
sinde ayak diretmesin. Eger gerekeni yapmazlarsa, Fi-
listinlilere artik, on yedi yil icinde, Hz. Mesih'in
ordusunun eliyle Israilli zalimlerin cezalandirilmasi-
ni beklemekten baska care kalmayacak. Filistin halki
biraz daha sabretsin.

ÜCÜNCÜ OLARAK: Islâm ülkelerinin önünü kapatan, ge-
lismesini ve ilerlemesini önleyen diktatörlük gibi
kötü yönetim ve düzenler var. Bu yönetim ve düzenler-
in de ortadan kalkmasi gerekiyor. Fakat Müslümanlar-
in bu iki terörle ve diktatörlüklerle bas edecek gü-
cü ve gayreti olmadigindan ve bulunmadigindan, Ameri-
ka'nin, Ortadogu'nun göbegine gelip yerlesmesinde
hem Amerika icin, hem insanlik icin ve hem de Müslü-
manlar icin pek cok hayirlar ve faydalar var.

ARAP ÜLKELERININ SILAHSIZLANDIRILMASINA GELINCE:
Israil, Arap ülkelerinden güvende olmak icin silahla-
niyor. Arap ülkeleri de, Israil'den korunmak icin si-
lahlaniyor. Bu silahlanma hareketi dogaldir. Amerika'
nin, -terör sebebiyle- Arap ülkelerini silahsizlandir-
mak istemesi de dogaldir. Cünkü Araplarin silahlari A-
merika'yi tehdit ediyor. Ama Israil'in silahlari teh-
dit etmiyor. Fakat simdi Amerika Ortadogu'ya yerlesti-
gine göre, eger Amerika Araplari silahsizlandirmak is-
terse, buna -adalet olmasi icin- Israil'i de dahil et-
mesi gerekir. Cünkü Amerika Irak'ta oldugu icin Isra-
il'in Arap ülkelerinden korkmasina gerek kalmadi. Ame-
rika kendi güvenligini saglamaya calisirken Araplarin
güvenligini de düsünmelidir. Cünkü Araplarin da Isra-
il'in silahlarindan korkusu vardir. Korkulari olmasa
bile kendilerini güvende hissetmek isterler.

11 EYLÜL'ÜN PATRONU KIM?
Müslümanlar 11 Eylül'ün patronlarini ararken, Müslü-
manlar icinde de inanci dogru, fakat fikri sapik kim-
selerin bulunabilecegini hesaplamali ve Hz. Peygamber'
in halife ve torunlarinin katillerinin Müslümanlar i-
cinden ciktigini da unutmamalidir.Peygamber halifesini
öldürebilecek bir zihniyete sahip olan benzeri kimse-
ler, Müslüman olmayanlari daha rahatlikla öldürebilir-
ler. 11 Eylül'le ilgili yakalananlara baktigimizda, bu
olayin emredicilerinin, "sahte mehdiler" yani sahte
din kurtaricilari oldugunu görürüz. Suc, Müslümanlarda
ve Müslümanlikta degil, zihniyeti bozuk kimselerdedir.
Bu da, Kitab'in yanlis yorumlanmasindan cikiyor.Bu da,
gercek Mehdi'yi bilmemekten veya dinlememekten kaynak-
laniyor.

ÖNEMLI BIR KONU: Irak'ta ve Islâm ülkelerinde yönetim
nasil olmali?

Islâm ülkelerine lâyik bir yönetim, elbette "Islâmî"
bir yönetim olabilir. Fakat böyle bir yönetimin gele-
bilmesi icin önce $u sualin sorulmasi gerekir: "Bu
ülkeler ne kadar Islâmîdir?" Yani, eger bu ülkelerde
dindarlik orani yüzde 60-70'i buluyorsa, o ülkelerin
yönetiminin Islâmî olmasi haktir ve uygundur. Aksi
halde o yerlere Islâmî bir yönetim getirmek uygun de-
gildir, hak olmaz. Simdiki Islâm ülkelerinin dindar-
lik oranina baktigimizda, bu oranin yüzde yirmiyi gec-
medigini veya zor buldugunu görürüz. Dindarligin bu
kadar düsük oldugu bir yere Islâmî yönetim getirmek,
halkin yüzde sekseninin benimsemedigi bir rejimi hal-
ka dayatmak olur ki, bu da bir diktatörlüktür. Dikta-
törlük ise, zulümdür.

Iste bunun icin dindarlik oraninin yüzde altmisi bul-
madigi yerlerde Islâmî yönetim kurulamaz. (Ancak bu-
nun bir istisnasi vardir. O da: Eger halk cogunlugu
kabul ederse, dindarlik orani yeterli olmasa da o ye-
re Islâmî yönetim getirilebilir.) Demek hem Irak'ta
hem Irak gibi Islâm ülkelerinde en iyi rejim sekli
-simdilik- demokrasi olabilir. Bunun icin Islâm ülke-
lerinin önce demokratiklesmesine calismaliyiz. Dindar-
lik orani bu ülkelerde yüzde elliyi gectigi takdirde
o ülkelerin Islâmî bir yönetime gecmeleri hak olur.
Adi Islâmî olan, fakat ya$ayisi gayri Islâmî olan bir
millet, Islâmî bir yönetime lâyik olmaz. Elbette -yu-
karida degindigimiz gibi- bunun bir istisnasi vardir.
Yani Müslüman bir azinlik, dindarligi olmayan bir co-
gunluga yönetici olabilir. Eger o Müslüman yönetici-
ler, kendilerini halka sevdirip güvendirebilirlerse
ve halk da Islâmî bir yönetimle yönetilmeyi kabul e-
derse, o kimselerin arzusu yerine getirilir, Müslüman
bir azinlik yönetime gecer.

Simdi, meselâ Iran'da dindarlik orani tesbit edilme-
li. Eger bu oran yüzde elliyi gecmiyorsa, o halkin Is-
lâmî bir yönetimle yönetilmesi hak degildir. Eger
halk cogunlugu da kabul etmiyorsa, o yerde derhal de-
mokrasiye gecilmesi gerekir.

Dindarlik orani tesbit edilirken, bu dindarligin kali-
tesi de tesbit edilmeli. Yani bu dindarlik, yobazlik
ve yozlasmadan arinmis midir? Hic olmazsa orta bir
dindarliklari var mi? Bunlar var degilse, o yerde dog-
ru bir dindarlik yok demektir. Demek Müslümanlarin,
Islâmî bir yönetim getirmeden önce dinde yenilesme ve
modernizeye önem vermeleri daha isabetli olur. Iste
Müslümanlarin bu zamanda en büyük cihadi da bu olabi-
lir. Yoksa Müslümanlar cok kaybeder ve cikmazdan kur-
tulamazlar.

Buraya kadar yaptigimiz tesbitlerden ve gördügümüz
gerceklerden anliyoruz ki, Ortadogu ve Islâm ülkele-
rinin demokratiklestirilmesi eyleminde Amerika, dogru
yoldadir ve yoluna devam etmelidir.

Türkiye de, Ortadogu'nun demokratiklestirilmesinde A-
BD'ye yardimci olmali ve yanlis adimlar atmamalidir.
Ayrica Ortadogu'ya dinde ve demokraside model olabil-
mek icin de, dindarlari esir eden tersinden laiklik
uygulamalarina da son vermelidir.

Radikal Islamcilar da, kendi keyf ve akillarina uyma-
yi birakip, Allah'in Mehdisi'ne tabi olmalidir.

Ve yine Amerika da, burada verilen ölcülere dikkat e-
dip, her isteyene her istedigini vermemelidir.

Zaman: Yeni Cag'in ücü, Mayis ayinin ba$i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru ve Aydinlatma.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: