Montag, 20. Oktober 2008

Ö T A N A Z i N A M E

ÖTANAZi HELÂL Mi HARAM MI?

Kur'andan hüküm cikarma bilgisine sahip olan günümüz müslüman-
larindan bir kisim fikihcilar ve bazi kurumlar, Islâm'in Kitabi'ndaki
"adam öldürme" ve "intihar" ile ilgili ayetlere dayanarak ötanazi'nin
haramligina hükmetmisler. Fakat bu hüküm dogru gözükmüyor. Cün-
kü konuyla ilgili olan Maide 32. ve Nisa 29. ayetler "mutlak" degil,
"kayitli" yani "sartli" ayetlerdir. Yani her adam öldürme cinayet de-
gildir. Ancak "haksiz yere" yapilan öldürmeler haramdir. Bunun da
karsiligi: "Bir can karsiligi olmaksizin" ve "bozgunculuk yapmamis
olmak"tir.

Intihar ile ilgili ayet de "kayitli"dir. Bunun da kaydi: "Kim bunu zulüm
ve haksizlikla yaparsa" (Nisa 30)dir. Yani bundan: "Zulüm ve haksiz-
likla olmayan bir intihar helâldir" hükmü cikar. Yani savasta düsmani
öldürmek ve cinayet islemis kimseyi idam etmek helâl oldugu gibi,
düsmani mahvetmek icin yapilan intihar saldirilari da helâldir, "haksiz
intihar" degildir. (Burada dikkat ediniz: "Teröristlerin intihar saldirilari
helâldir" demiyoruz.) Allah'in insanlara, haksiz bir saldiriya ugradikla-
rinda savasma izni vermesiyle, savasta ölmek ve öldürmek helâl edil-
mistir. Bu da demektir ki: "Allah'in izniyle ölmek" helâldir.

Sirasi gelmisken savasta "helâl intiharlar"in neler oldugunu da söyle-
yelim: Kurtarilmasi mümkün olmayan agir yarali bir askerin acilardan
kurtulmak icin ve düsman eline gecmek istemeyen veya iskenceye
ugramaktan kurtulmak icin ve savas sirlarinin düsman eline gecme-
mesi icin bir askerin kendini öldürmesi "helâl intihar"dir. Ayrica, bas-
kasinin zorlamasiyla veya cok insanlari ölüm ve zulümden kurtarmak
icin yapilan intiharlar da "helâl intihar" sayilir.

Simdi gelelim tedavisi mümkün olmayan bir hastalik veya sakatliga
griftar olmus ve hayati aci ve iskence icinde gecmekte olan ve bu si-
kintiya katlanacak durumda olmadigi icin ölmek isteyen ve ötanazi
talep eden bir kimsenin durumuna.

Simdi soralim: Bu durumda olan bir kisinin arzusu, "haksiz öldürme"
ve "haksiz intihar" ile bir tutulabilir mi?

Bunu cözebilmek icin de: "Allah, tedavisi imkânsiz veya vücudunun
yüzde yetmisten fazla bir kismi kötürüm ve sakat olmus bir hastanin
aci ve iskence icinde ölmesini veya yasamasini isteyecek ve zorlaya-
cak kadar merhametsiz midir" diye sormaliyiz.

Kur'andan alacagimiz cevap: "Allah, merhamet eden, aciyandir (Fati-
ha 2)", "Allah size kolaylik diler, zorluk dilemez. (Bakara 185)", Allah
size herhangi bir güclük cikarmak istemez. (Maide 6)" olacaktir. Bu
cevap da ötanaziyi "helâl" hükmüne getirmektedir.

Bu cevap ve cikan hüküm karsisinda eger; "onlar basa gelene sabre-
derler" ayeti karsimiza cikarilirsa, biz de: "Bu sabrin ölcüsü ve müd-
deti nedir?" sualini sorariz. Bunun cevabi da ya: "Iyilesene kadar sab-
ret", ya da: "Ölünceye kadar sabret" olacaktir.

Birinci cevaba tip: "Bu hastaligin (veya sakatligin) iyilesmesi, tedavisi
mümkün degildir" diyor.

Ikinci cevap ise: "Sen aci ve iskence icinde yasamaya mecbursun"
demektir. Bu da Allah'in adalet ve merhametine zittir.

Eger biz Allah'in merhametini görmezden gelirsek, O'nun dinini "mer-
hametsizlik dini" haline getirmis oluruz. O halde O'nun merhametini
görmek zorundayiz. Bunun icin de ötanaziyi "haram" yapmamaliyiz,
yapamayiz.

Bu cikan sonuca karsi; Hz. Peygamber(sav)in, savasta agir yaralan-
mis bir askerin aciya dayanamayarak kendini öldürmüs olmasi kar-
sisinda "o cehennemlik oldu" demesi öne sürülebilir.

15 asir önce savasta agir yaralanan askerlerin iyilesmesinin mümkün
olup olmadigini bilmiyoruz. Ayni zamanda o askerin kendini öldürme-
sini "Allah'in izniyle" mi, yoksa "izinsiz" mi yaptigini da bilmiyoruz.
Eger izinli yaptiysa, ceza görmez (Peygamber'in sözlerinden, "izinsiz"
yaptigi anlasiliyor. Burada ayrica o asker o eylemi yapmadan önce
intiharla ilgili bir ayetin inip inmedigini de sormaliyiz). Izinsiz yaptiysa,
yine de Allah adaletsiz degildir, adaletle hükmedecektir. Kendi yolun-
da savasmis ve yaralanmis bir askerin aciya dayanamayarak intihar
etmesini, Allah'in bagislamasi mümkündür. Tabii Peygamber'in sözle-
ri de yabana atilamaz. Buradan: "Peygamber yanlis mi söylemisdir?"
gibi bir anlam cikarmaya calismayalim. Gercegin bilinmesini Allah'a
havale edelim.

Bu olaydan cikaracagimiz sonuc ise, ötanaziyi haram etmez. Yani:
Ötanaziye muhtac bir adam, Allah'tan izin alarak (veya özür dileye-
rek) ölme hakkini kullanabilir. Bu sonuca itiraz etmek isteyenler o-
labilir. Ama itirazlarindan önce; "Islâmiyet'in baslangicinda düsman
eline düsmüs bir Müslüman'in, iskenceden kurtulmak icin yalancik-
tan din degistirmesine izin verilmis olmasi olayi"ni gözden gecirmeli-
dirler. Yani iskenceden kurtulmak icin bazi haramlar, helâl haline ge-
lebiliyor. Ötanazi taleplisi de icinde bulundugu aci ve iskenceden
kurtulmak ister. Onun bu istegi nicin haram olsun?

Buna cevap vermeden önce, hayvanlara dahi iskence etmeyi yasak-
lamis Islâmiyet gibi bir dinin, caresiz hastalarin iskenceli hayatina
nasil göz yumabilecegi de sorulmali ve cevaplanmalidir. Ayrica is-
kenceli hayat icindeki devâsiz hasta (Müslüman olsun, Hiristiyan
olsun veya ateist olsun) derdine sabredemiyorsa veya sabretmek
istemiyorsa, ne olacaktir? Bu halde onu iskence icinde yasatmaya
hakkimiz var midir? Buna da hakkimiz yoktur!

Birilerinin birilerini aci ve iskence icinde yasamaya mecbur etmeye
hakki olmadigina göre, ötanazi isteyenin hakki elinden alinamaz. Bu
hakki gasbedenler, "suclu" durumuna düserler.

Ötanaziye muhtac bir kimseden, "carmiha civilenmis bir Hz. Isa ol-
masini isteyemeyiz. Ancak o kimse, Allah icin sabredecek güce sa-
hipse, sabreder. O güce sahip degilse, (dinin ve devletin izniyle) öl-
me hakkini kullanir. Cünkü (bedenen) bir hayvan olmaktan dahi cikip
bitkisel yasam moduna düsmüs ve kurtulmasi da mümkün olmayan
bir kimsenin ölmek istemesi suc olamaz. Evet, merhamet, insani
yasatmaktir. Ama o insani (iyilesme umudu olmadigini bile bile) aci
ve iskence icinde yasatmak; merhamet degil, zulümdür.

Eger bir devlet (ve kurumlari), ötanazi talep edene maddî imkân ve
güvence veremiyor ve derdine devâ olamiyorsa, o taleplinin ölmek
hakkini elinden almamalidir.

Gelelim Türkiye'deki "Tugrul Cankurt" isimli omirilik felclisi sahsin
durumuna:

Bedenen degil bir hayvan, bir agacin durumundan dahi cok kötü du-
rumda olan bu adama, devlet ya maddî imkân saglayip hayatini ko-
laylastirmalidir, ya da onun ölme istegine dokunmamalidir. Dogru o-
lan tabii ki o muhtacin yardimina kosmaktir. Eger devlet bu adama
yardim etmedigi halde bir de onun ölme hakkini elinden alirsa, iki
türlü suc islemis, zulmetmis olur. Bu da kabul edilemez.

Böyle hallerde kadinin durumu ne olacaktir?

Bir kadinin kocasinin (kocalik yapamayacak derecede) omiriligi sa-
katlandiginda ve buna benzer durumlarda kadina otomatik olarak
bosanma hakki dogar. Cünkü onun kocasi, ona kocalik yapamaya-
cak ve gecimini saglayamayacak duruma gelmistir. Böyle bir du-
rumda devlet veya akrabalari, o hastaya bir bakici tahsis etmek
durumundadirlar. Kadin ise isterse bosanma hakkini kullanir, ister-
se kocasina kul köle olmaya devam edebilir. Ama bosanma hakkini
kullandiginda o kadin kinanmaz ve kinanmamalidir. Cünkü erkek,
hastaligi nedeniyle e$lik ve erkeklikten cikmis durumdadir.

Bu durumda kadinin bosanma hakkini kullanmasi "merhametsizlik"
olur mu?

Merhamet odur ki; bir tarafa merhamet yapilirken, öbür tarafa merha-
metsizlik yapilmasin. Burada her iki tarafa da merhamet edilmelidir.
Fakat kadinin haklari da gözardi edilmemelidir. Bu durum, erkegin
basina gelen, kadinin basina geldiginde erkek icin de gecerli olur.
(Yalniz burada, eger kadinlik görevlerini yapamayacak hasta veya
sakat kadin, kocasinin ikinci bir kadin almasina izin verirse, koca
o kadini bosamaktan vazgecebilir).

Biz din adamlari, Allah adina bir hüküm verirken (yani Kitabindan
hüküm cikarirken), adaletli ve merhametli olmak durumundayiz.
Cünkü, gercek dinin basi dogru inanc, ortasi; hak ve adalet ve
dürüstlük, sonu da; iyilik ve merhamettir. Bu özelliklere sahip ol-
mayan bir din, gercek din olamaz. Öyle ise biz de adaletli ve mer-
hametli olalim ve Allah'in dinini (bu din, Müslümanlik da olabilir,
Hiristiyanlik da) merhametsizlik dini haline getirmeyelim.

Dinin kitabindan bir hüküm cikarirken yalnizca kendi inanclarimizi
düsünmeyelim. Baska inanc veya inancsizlik sahiplerini de düsüne-
lim. Cünkü ülkemizde yalniz Müslümanlar veya yalniz Hiristiyanlar
yoktur. Baska dinlerin veya dinsizliklerin insanlari da vardir. Cikara-
cagimiz hükümler onlara da hizmet etmeli, dertlerini gidermelidir.
Sonuc olarak: Bu konunun kötüye kullanilmasini önleyecek gerekli
tedbirleri aldiktan ve lüzumlu kanunlar cikarildiktan sonra devlet,
ötanazi isteyene istedigi izni vermeli veya yardimini yapmalidir. Din
ve devlet izin verdikten sonra hastanin aile ve akrabalari (hasta da
kabul ettigi takdirde) ötanaziyi engelleyemezler. Din ve devlet izin
vermediginde ise, hastanin yakinlari ötanazi isteyemezler.

Kalbi calisan fakat bilinci kaybolmus ve bitkisel yasamdan cikmasi
mümkün olmayan hastalar icin (uzman doktor, "bunlarin kurtulmasi
mümkün degildir" dedigi takdirde) onun yakinlari caresizlikten kur-
tulmak isterlerse, ötanazi isteyebilirler. Eger imkânlari bolsa, o has-
tayi kendiliginden ölünceye kadar korumaya devam edebilirler. Öta-
nazi istediklerinde ise, suclu ve günahkâr olmazlar. Burada önemli
olan sey, hersey devletin kontrolünde yapilmali, suistimallerin önü
tikanmalidir.

Nasil hastalikli bir bitkiyi kesmek ve köklemek veya ayagi kirilmis
bir ati (kurtarilmasi mümkün olmadigi takdirde) öldürmek, suc ve
günah degilse, ayni duruma yani "bitkisel hayat"a düsmüs bir insa-
na ötenazi uygulamak da suc ve günah olmaz. Cünkü kurtarilmasi
mümkün degildir. Bu durumda olan bilinci acik bir insan ötanazi
talep ettiginde istegi yerine getirilmeli. Bilinci acik olmayanlarin da
varisleri, (kendileri kabul ettigi takdirde) gerekeni yapabilmelidirler.

Anne karnindaki bir cenin ise, birinci gününden ücüncü ayinin so-
nuna kadar "bitkisel varlik"tir. Gerekli görüldügünde bitkisel varlik
seviyesinde olan bir ceninin kürtaj edilmesinde bir günah yoktur.

Tecavüze ugramis bir kadin, tecavüzcünün cocugunu dogurmak
zorunda degildir. Ayrica, bir cocugun sakat dogacagi kesin bilini-
yorsa, aile onu istemediginde (kadin zarar görmeyecekse) kürtaj
ettirebilir. Burada, ana rahmindeki bitkisel varliga merhamet ettigi-
miz kadar, kürtaj isteyen kadin ve aileye de merhamet etmeyi u-
nutmamaliyiz. Din adamlari, ilimsiz ve delilsiz bir sekilde günahlar
uydurmaktan ve haramlar icad etmekten cekinmeli ve Allah'tan
korkmalidirlar. Bilimsiz ve akilsiz bir din, "eksik din"dir. Dinimizi
bu eksiklikten korumaliyiz.

Not 1: Verdigimiz hüküm; vücudunun yüzde yetmisten fazlasini
veya hic kullanamayacak durumda oldugundan hayati iskenceye
dönüsmüs devâsiz felcliler ve aci cekmekten kurtulmak isteyen
caresiz agir hastalar ve bitkisel yasama düsüp ondan cikmasi
mümkün olmayan kimseler veya bunlara denk olacak baska bir
hastalik ve sakatliga mahkûm bulunan sifasizlar icindir. Bu durum-
lara sahip bulunanlar, Allah'in izniyle (gerekiyorsa O'ndan af dileye-
rek) ve devletin kontrolü altinda ölme haklarini kullanabilirler. Böy-
le insanlari kendiliginden ölünceye kadar iskence icinde birakmak,
Allah'in merhametine sigmaz. Cünkü, "Allah zalim degildir".

Not 2: Burada verilen hüküm(ler), (Vatikan da dahil olmak üzere)
bütün dünya devletlerini baglar. Cünkü hic bir devlet haksizlik ve
adaletsizlik ve merhametsizlik üzerinde durmaz.

Not 3: Yeterli bilgi ve gecerli bir delile sahip olanlar, verdigimiz hük-
me itiraz edebilirler. Ancak itirazlarini yapmadan önce, "bu dinin
(Müslümanlik veya Hiristiyanligin) iyiligi, adaleti, merhameti ve ko-
laylastiriciligi nerededir" ve "ötanazi taleplisi bir insani din ve milli-
yet degistirmeye ve kâfirlige itmek sevap midir" suallerini cevapla-
malidirlar.

Not 4: Bu konuda daha önce bir hüküm vermis kisi ve kurumlar, ver-
dikleri hükmü tekrar gözden gecirmeli, hatalarini düzeltmelidirler.

Not 5: Bilimsel olarak tesbit edilmistir ki: Anne karnindaki cocuk,
ücüncü ayinin sonunda ruh ve bilinc sahibi olur. Bunu da, onun "i-
radî hareketler" yapmaya baslamasindan anlariz. Bu asamaya gel-
mis bir cocuk, "bitkisel dönem"ini bitirmis olur.

Not 6: "Dünya Kadinlar Günü", bütün kadinlara kutlu olsun. Bu gün
dolayisiyla tekrar bildiriyoruz: Türkiye kamusal alanindaki basörtme
yasagi ve Iran'daki basacma yasagi derhal kaldirilmalidir!

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Mart basi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hak ve Hukuk.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: