Freitag, 31. Oktober 2008

LAiKÇiLER iSTEMESE DE!

(Bu bildiri, 9 ay önce yayinlandi.)

LAIKCILER ISTEMESE DE!

Dünya islerinin düzenli yürümesi icin herkes kendi meslegiyle
ilgilenmeli. Meselâ bir politikaci, politikaciligini yapmali. Ama
gidip ihtisas görmedigi bir sahaya el atmamali. Eger atacaksa,
ancak o dalda tam ihtisas sahibi olduktan sonra konusmali. Bu
konusmayi da, politikacilik elbisesini soyunduktan sonra yap-
mali. Eger bu elbisesini soyunamiyorsa, baskasinin sahasini,
sahibine birakmali, onun sahasina tecavüz etmemeli.

Türkiye'nin bir "Diyanet Isleri" vardir. Din islerine bu kurum bakar.
Basörtmenin Kur'andaki hükmü hakkinda gerekli olani söylemek
de, bu kurumun vazifesidir. Bu kurum, gereken vazifesini de yap-
mis ve basörtmenin bir "dinsel görev ve gereklilik" oldugunu söy-
lemistir. Bu söylenenden sonra bir politikacinin kendi keyfine gö-
re hükümler cikarmasi, Diyanet'in ve Müctehidler'in sahasina te-
cavüzdür. Türkiye toplumu, "ehliyet sahasi tecavüzcüleri"nin do-
gurduklari ve dogurttuklari gayri mesru hüküm ve fikirleri sahip-
lenmek zorunda degildir.

Diyanet'ten veya Müctehidler'den baskasi Allah'in Kitabi'ndan
hüküm cikaramaz mi? Eger ilim ve kabiliyeti varsa elbette cika-
rabilir. Fakat bu cikardigi hüküm ancak kendisini baglar, bunu
baskasina dayatamaz. Yani bir politikaci kendisi veya esi icin
basörtmemeyi tercih edebilir. Ama bu tercihini baskalari icin
seriat ve yasa haline getiremez. Bir kisim kadinlar Diyanet'in
veya Müctehidler Birligi'nin verdigi hükme bakarak basörtmeyi
kendileri icin tercih yapmislarsa, kimse onlarin tercihine karisa-
maz. Eger karisirsa, onlara sizin tercihlerinize karisma hakki
verilmis olur. Meselâ onlar da sizin basiacikliginiza müdahale
edebilir. Bu müdahalenin yapilmasini istemeyenler, baskasinin
tercihine karismamali.

Dindarlar ve basörtülü kadinlar, basörtmenin bir "kelime-i sehadet"
oldugunu iddia etmiyor. Fakat Ilâhî bir emir veya tavsiyenin uygu-
lanabilmesi icin onun illâ bir kelime-i sehadet kuvvetinde olmasi
gerekmez. Allah'in emir ve tavsiyelerine uymada sadece O'nun
emir ve tavsiye buyurmus olmasi yeterlidir. "Basörtme, kelime-i
sehadetten kücüktür" diye, o emir ve tavsiyenin terkine gidilmez.
Bir kadin, namusunu veya aile saadetini korumak istiyorsa ve bu
korumanin da basörtme ve örtünmeyle olacagina inaniyorsa, Al-
lah'in tavsiyesine uyarak basini örter. Basini örtmek istemeyen
dinli bir kadin da, Allah'in affina siginarak basörtüsünü terkedebi-
lir. Fakat örtünmek isteyenin tercihine kimse karisamaz.

(Buradaki hüküm, Islâmiyetin temel sartlari altinda kalan tavsiye-
ler icindir. Emirleri terkedenler günah kazanir."Basörtme Allah'in
emridir" seklinde hüküm cikaran kimselerin ictihadina da saygili
olmaliyiz.)

Türkiye'de hic bir kadin, basini "siyasî semboldür" diye örtmez.
Basörtmeyi ya Allah'in emir ve tavsiyesi oldugu icin; ya kocasi,
babasi, agabeyi istedigi icin, ya da yaratilisi öyle gerektirdigi i-
cin örtünür. (Süs olsun diye veya baska maksatlar icin yapilan
örtünmeler bahsimizden harictir). Basörtmenin; "siyasî sembol"
veya "Amerika'nin Türkiye'yi bölme planinin bir parcasi(!)" oldu-
gu iddialari, tamamen dindarlarin yasam alanlarini daraltmak is-
teyen laikcilerin, ulusalci cetelerin ve bozguncu komünist artikla-
rinin uydurmasidir. Bu uydurmalar son buldugu gün, Türkiye hu-
zura kavusacaktir.

"Basörtme, laiklik ilkesine aykiri" degildir. Cünkü laikligin dogdu-
gu ve ciktigi yer Avrupa'dir. Avrupa'daki laiklik uygulamalari orta-
dadir. Türkiyeliler bu uygulamalari görmezden gelemez. Eger
"Türkiye'nin kendi sartlari vardir" deniyorsa, onun "Müslümanlik
Gercegi" de unutulmamalidir. Bu gercege göre, bugün Avrupa
kamusal alaninda basörtme yasaklansa bile, Türkiye kamusal
alaninda yasaklanamaz.

Cünkü Türkiye'nin sartlari "baska"dir. Yeni sartlar da, "yeni hü-
kümler"i gerektirir. Yeni hükümler de, basörtme yasaginin kalk-
masini gerektirir. Demokratik ilkeler de, bu gerekligin yerine gel-
mesine kapi acmakta ve basörtüsünü mesrulastirmaktadir. Bu
mesruluk yolu zorla kapatilirsa, gayri mesruluga kapi acilmis
olur. Bu da, bozgunculuk ve halka zulümdür. Laikciler artik bu
zulüm ve bozgunculugu terketmeyi bilmelidir. Bilmeyenler ve ge-
regini yapmayanlar, hem insanliklarini kaybederler, hem de Ilâ-
hî bir belâya hedef olabilirler. Zaten bu yüzden laikciler bir kere
"Marmara Depremi"ne bir kere de "siyasal yüzde 46 felâketi"ne
carpildilar. Ücüncü bir felâket de kapidadir. (Artik bu felâket bir
Ankara-Istanbul büyük depremi mi olur, yoksa laikcilerin tepe-
sine veya tapinagina bir gök ta$i mi düser bilemeyiz). Bu felâkete
ugramak istemeyenler zulümlerine son vermelidirler. (Marmara
Depremi, zavalli Marmaralilara degil, o zamanin laikci zalim hü-
kümetine bir tokatti. Zarar gören masumlarin mükafâti, Allah ta-
rafindan onlara verilmistir.)

Basörtme yasagini zorla korumak ve sürdürmek isteyen laikci
dernek, kulüp, kurum, kurulus ve örgütler; basörtme yasaginin
kalkmasinin, "laikligi zedelecegini" iddia etmektedirler. Bu yasa-
gin kalkmasi belki laikligi "zedeleyecek"tir, ama kalkmamasi ise
onu bicaklayip öldürecektir ve öldürmektedir! Cünkü Avrupa'daki
uygulamayi görüp durmaktayiz. Bunu görmek istemeyenler ise,
"laikci âmâ" olmustur. Bu laikci körler, Aprupa'ya gidip gözlerini
tamir ettirmelidir. Gözlerini tamir ettirmeyip, elindeki bastonlariyla
yol bulmaya calisan ve onunla basörtülülerin kafasini yarmaya
devam eden laikcilerin karsisina ise yakinda demokratik yasalar
cikacak ve onlarin hakettigi cezasini verecektir ve vermek zorun-
dadir. Cünkü Türkiye Devleti, bir "hukuk devleti"dir! Hukuk Devleti
olmanin geregi olarak da, basörtme yasagi -laikciler istemese de-
kalkacaktir.

Basörtme yasagi zulmünün sürmesi icin yürüyüs ve eylem yapan
ve yapmak isteyen laikciler sunu unutmamalidir: Türkiye halkinin
yüzde yetmisi bu zulmün sona ermesini istemektedir. Yani zulüm
tarftarlarinin 500 binlik yürüyüs kalabaligi karsisinda 50 milyonluk
büyük bir kitle vardir. Laikciler, bu büyük kitlenin sessiz cigliklari-
ni veya demokratik gümbürtüsünü dinleyerek, zulümlerinin sesini
kesmelidirler. Kesmeyenler ve halkin demokratik gümbürtüsüne
kulak tikayanlar, kendilerini "körler" ve "sagirlar" zümresine dahil
etmis ve bu zümreye dahil olanlar ve gerceklere karsi kör ve sagir
kesilenler de, "zalimler sinifi"na kaydedilmis olurlar. Allah ise, za-
limlerin zulmüne sessiz ve seyirci kalmaz. O ancak mühlet verir.
Bu mühlet de dolmus durumdadir.

Iktidar partisinin basörtmeyle ilgili yapmak istedigi yasal ve anayasal
degisiklikler karsisinda pek sayin muhalefet lideri: "Ya ihtilâl yapar
seriati getirirsiniz, ya da darbeye ugrar idam edilirsiniz" gibi sözlerle
Basbakan'i hem tehdit etmekte hem de ihtilâle tesvik etmektedir!
Suc iceren bu tehdit ve tesviklere ne gerek var, sayin alti oklu ve
eli kilicli muhalefet Padisahi? Ülkenin sorunlarini cözecek bir laiklik,
demokrasi ve hukuk yok mudur? Vardir ama, siz bunlari yeterli
görmüyor ve hükûmeti "ya hep ya hic yokusu"na sürüyorsunuz!
Basörtme sorununu cözmek icin yasal düzenlemeye gerek olmaya-
bilirdi. Ama siz bu sorunun cözümüne asla razi olmadiniz. Daima
cözümsüzlük icin calistiniz. Halbuki bir tek isaretinizle YÖK ve üni-
versiteleri basörtüsü yasagindan vazgecirebilirdiniz. Ama siz sürekli
olarak bunun tersini yaptiniz. Din karsitlari kapi iceriyken, dindar kiz
ögerencilerin dinsel tercihini üniversiteden kapi disari ettiniz. Türkiye'
nin "müslümanlik gercegi"ne inadla göz kapadiniz. Bu inad ve tavriniz
ise, laikligi "laiklik adina" yaraliyordu. -Cünkü Avrupa'daki uygulama
ortadadir!- Iktidar ise, (yüzde kirkyedilik kuvvetine ragmen) laikciligin
kalesi haline getirilmis üniversitelere söz gecirebilecek durumda
degildi. (Basbakan'in "millî gecmisi"ni bahane ederek) Millî Irade'ye
boyun egmeyen laikcilerin inadi karsisinda caresiz kalan hükûmet
de, simdi yasal düzenlemeye gitmek ve sorunu kökünden halletmek
zorunda kaldi, kaliyor.

Bu hareketiyle hükûmet, laikligi mi zedelemis oluyor? Hayir ve asla!
Laikcilerin on yillardan beri yaralayip öldürmekte olduklari laikligin
yaralarini sariyor. Zulüm ve haksizliga ugrayan kiz ögrencilerin hak-
larini ve ögrenim özgürlüklerini iade ediyor. Ya siz ne yaptiniz,
onlarin hak ve özgürlüklerini gasbetmekten baska? Bu muydu halkcilik?
Bu muydu cumhuriyetcilik? Bu muydu insanlik? Sonunda halki ve cum-
huriyeti ayaklarinizin altina almayi ve onu ezip cignemeyi basardiniz!
Zaten simdiye kadar da bundan baskasini mi yapmistiniz ki! Iste bütün
basariniz budur sizin! Bu basariniz sizi yakinda söndürecektir ve
söndürmektedir. Artik bundan sonra yapacaginiz sey, herhalde sönme-
mek icin cirpinmak olacaktir...

Laikci bir politikaci tarafindan "yeni bir Peygamber mi geldi" pole-
migi yaratilmaktadir. Bu polemigi yaratanlar bilmelidirler ki: Allah
her toplum ve millete bir elci göndermis ve her asra da bir "Imam",
"Mehdi" ve "Ögretici" tayin etmistir. Buna göre yirmibirinci asrin bir
Mehdisi ve Mesihi vardir. Bu gercek, hem Kur'anin ayetleriyle hem
de Hz. Muhammed'in sözleriyle sabittir. Bu sabitligi, "hadis yalan-
layicilari"nin inkâr edecegini ve etmekte olduklarini elbette biliyoruz.
Fakat inkârcilarin inkâri bizi baglamaz. Ancak Allah'in dedigi olur!
Biz Kur'anlilar icin önce "Allah'in emri", sonra "yaratilisin emri",
sonra da "aklin emri" gecerlidir. Aklin emirleri, Yaratan'in ve yaratili-
sin emirlerine muhalefet ediyorsa, o emirlere itaat edilmez. Eger o
emirlerle uyusuyorsa, itaat etmek sart olur.

Özetle: Laikciler icin dogru yol, icinde bulunduklari zulme derhal
son vermektir. Son vermeyenlerin sonunu, (demokrasi ve hukuk
yeterli olmadigi takdirde) "Ilâhî Güc" getirecektir.

Not 1: "Kadinin basinin acik olmasinin erkekleri tahrik ettigi" düsün-
cesini, kendilerine "hakaret" sayan bazi yazarlar bulunmaktadir. Fakat
bu algilama ve incinme dogru degildir. Cünkü bu gibi bir kac yazar,
kadinlara karsi "meleklesmis" olabilir. Fakat bütün erkekler onlar
gibi degildir. Ne zaman "Türkiye'deki bütün erkekler meleklesmistir.
Onlardan sonra dogacak olan erkekler de [melek erkek] olarak doga-
caktir" seklinde bir mucize meydana gelirse veya getirilebilirse, iste o
zaman kadinin basörtmesine de, örtünmesine de gerek kalmayabilir.
Erkegin yaratilisini degistirmek mümkün olmadigina göre, kadinin basi-
acikligindan veya aciksacikligindan etkilenen ve tahrik olan bir erkek-
ler cogunlugu daima bulunacaktir ve bulunmaktadir. Bu gercekler karsi-
sinda kadinlarin basörtmesinin "erkeklere hakaret" veya "kadinlara esa-
ret" oldugu iddiasinin bir kiymeti kalmiyor.

Not 2: Basörtüsü Hakkinda Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an'in Hükmü
$udur:

Kur'anda kadinlar icin verilmis acik bir basörtme emri yoktur. Nur sûre-
si'nin 31. ayeti ise; ne basörtmeyi ne de basacmayi emreder. Bu ayet
ikisinin ortasinda kalmis olmakla beraber, zaten var olan basörtüsünü
korumus bulunmaktadir ve korumaktadir. Bu ayette Allah'in istedigi,
kadinlarin erkekleri cinsel yönden tahrik edebilecegi hal ve hareket-
lerden sakinmalari ve boyun, gögüs, kol ve bacaklarini acikta birak-
mamalaridir.

Diger ayetleri de nazara aldigimizda; cinsel uyari yapabilecek bölge-
lerin namahrem erkeklere gösterilmemesi, Allah'in bir "emri" olmakta-
dir. Ama basörtme ise, (Ahzap sûresi 59. ayetine göre) O'nun, kadin-
larin erkek tacizinden korunabilmeleri icin yaptigi bir "tavsiyesi"
olarak karsimiza cikmaktadir. Yani basörtme, "Ilâhî Farz" kabul edil-
mezse, "Ilâhî Sünnet" olur. Yani sartlar gerektiriyorsa kadin basini
örter, gerektirmiyorsa örtmez. Yani bu ayet; namaz, oruc, zekat gibi
mutlak emirlerden degildir. Dolayisiyla, basini örtmeyen Müslüman bir
kadin dinden cikmaz, inkârci olmaz. Yeter ki bu eylemini, O'na isyan
etmek icin yapmis olmasin. "Müslümanim" dedigi halde acilip sacilan
kadinlarin yargilanmasi Allah'a birakilir. Cünkü onlarin, kücük günah-
larini örtecek büyük sevaplari bulunabilir. Genel ahlâki bozan haller
ise, kanunlara havale edilir. Türkiye halki tek kültürlü ve tek kimlikli bir
halk olmadigindan ve laik ve demokratik bir rejimle yönetildigi icin her-
kes birbirinin farkliligina tahammüllü olmak zorundadir.

Allah'in emirlerine uymak sarttir. Tavsiyelerde ise, kadin bunu gerekli
görüyorsa, o tavsiyeye uyar. Gerekli görmedigi takdirde o tavsiyeyi
terkedebilir. Eger bir kadin basörtmeyi tercih etmisse, onun tercihine
kimse karisamaz. Dolayisiyla kadinin basi zorla örtülemeyecegi gibi,
zorla acilamaz da. Bu hükme göre Türk Hükûmeti, kamusal alandaki
zorla basacma uygulamasina ve Iran Yönetimi de kadinlarin basini zor-
la kapama tatbikatina son vermek durumundadirlar. Son vermeyenler,
halka karsi zulüm islemis olurlar ve olmaktadirlar. Bu zulme son veril-
medigi takdirde, halkin bu zulme karsi mücâdele hakki dogar. (Bu pa-
ragraf, Iran halkina ve Yönetimi'ne iletilmelidir).

Buradaki hükme sunlari da eklemekte fayda var: Yüce Allah kadinlar i-
cin acik bir basörtme emri vermis ya da vermemis olabilir. Fakat insan-
lar "yaradilisin emirleri"ni de nazara almak durumundadirlar. Buna göre
kadin ve erkegin yaradilislari kadina basörtmeyi emrediyorsa, kadin bu
emri yabana atamaz. Bu emre uymak isteyen kadina da kimse dokuna-
maz.

Nasil, yaradilis, bir astronata: "Astronat elbisesi giymezsen, uzaya cika-
mazsin" derse ve astronat da yaradilisin bu emrine uymaya mecbursa;
ayni sekilde kadinin yaradilisi da kadina emreder: "Allah'in tavsiye ettigi
bicimde giyinmez ve örtünmezsen, topluma cikamazsin. Cikarsan, uza-
ya uzay elbisesi giymeden cikmis bir astronatin akibetine ugrarsin. Yani
toplumsal hava seni bogar ve bozar, seni insanliktan cikarir."

"Uzay Cagi"ni ya$amakta olan günümüz insani bu gercekleri de görmeli
ve kamusal alanda basörtülü olarak varolmak isteyen kadinlara dokunma-
malidir.

Yani, artik "Atatürk Türkiyesi"nden "Uzay Türkiyesi"ne gecme zamani
gelmistir. 1920'ler Türkiyesi, "kurulus" ve "kurtulus Türkiyesi"dir. 2020'ler
ise, "Uzay Türkiyesi" olmalidir. Bunun icin de basörtüsüyle okumak ve
calismak isteyen kadinimiz kamusal alandan ihrac edilmemelidir. Bu ihrac
yapildigi an, Türkiye 1920'lere geri dönmüs olur. Yani "kurtulus Türkiyesi"
ne! Ama biz, "Uzay Türkiyesi"ne gecmeliyiz ve gecmek istiyoruz. Türkiye
kadini uzay rampasina kadar belki basörtüsüyle gelecektir, ama ondan
sonrasi icin astronat elbisesi giymesini de bilecektir. Dolayisiyla basörtülü
kadini üniversiteye ve kamusal alana sokmayanlar, ona "uzaya cikma ya-
sagi" koymus olurlar ki, bu da onlari "dünyanin en gericisi" haline getirir.
Bu hal ise kabul edilemez.

Not 3: "Müslüman kadinin özgürlügü" meselesine gelince: Müslüman
bir kadin; özgürlügü, kendi veya baskalarinin keyfine göre degil, Allah'
in emir ve tavsiyelerine göre belirler. Dolayisiyla Islâmiyet'in icinden
olmayanlarin, Müslüman kadini özgürlestirme iddia ve cabalarindan
vazgecmeleri gerekir. Bas örtme ve örtünmenin bir "özgürlük" mü,
yoksa "esaret" mi oldugu da yine Kur'anli kadinin inanciyla belirlenir.
Bu noktadan, Islâmiyet'in disindakiler icin bir "esaret" olarak gözüken
basörtme ve örtünme, dindar bir kadin icin bir "özgürlük"tür. Düsman-
lari tarafindan öldürülme tehlikesi bulunan bir mahkûmun hapiste olma-
si, ona disarida olmaktan daha faydalidir, daha özgürcedir. Eger "dün-
yadaki bütün erkekler iclerindeki sehvet kuvvetini öldürmüs ve melek-
lesmislerdir" seklinde bir kanit getirilirse, o zaman kadinlarin örtün-
mesine ve erkeklerden sakinmasina gerek kalmaz. "Kadinlarin güven-
ligini saglayan kanunlar vardir" iddiasi da yeterli degildir. Cünkü kanun-
larin giremedigi ve göremedigi yerler vardir. Ve her kadina bir koruyucu
polis veremezsiniz. Dolayisiyla müslüman kadin kendini, dinin göster-
digi sekilde korumak zorundadir. Bu zorunluk karsisinda kamusal alan
ona kapatilamaz. Kimse onun dinine "hadi disari" diyemez, dememelidir.
Dedigi an; laikligi idam etmis, demokrasiyi katletmis ve hukuku da yok
etmis olur!

Not 4: Basörtmenin "Türkiye'yi böldügü" iddialarina söylenecek söz: Tür-
kiye'yi bölen, kadinlarin basörtmesi degildir. Cünkü Türkiye'deki kadin-
larin yüzde yetmisi zaten basini örtmektedir. Demek Türkiye'yi bölen,
basörtmenin kamusal alana yasak edilmis olmasidir. Yani bölücülügü
laikciler yapmakta ve yasatmaktadir. Bu bölücülük ancak, haksiz ve hu-
kuksuz basörtme yasaginin kaldirilmasiyla son bulabilir. Demek Türki-
ye'yi bölmekte olan laikciler, zulümsel yasaklarina son vermek duru-
mundadirlar. Son vermek istemiyorlarsa, demektir ki Türkiye'nin bölün-
mesini onlar istiyorlar ve onlar sürdürüyorlar. Dolayisiyla laikciler, kamu-
sal alan tekelciligine son vermek durumundadirlar.

Not 5: Basörtüsü yasaginin kaldirilmasina muhalefet partisi itiraz mi
etmelidir? Bizce etmemelidir! Cünkü laiklik, inanclara ve inancsizlik-
lara esit olmak zorundadir. Buna göre; basiacik inanclara acik olan
kamusal alan, basikapali inanclara da acik olmak durumundadir. Bu
alan basikapalilara kapatildigi takdirde, laiklik laikligini kaybeder. An-
lamini kaybetmis bir laikligin muhafazasina ne gerek var? Eger muha-
lefet partisi veya baska bir kurum, yasal olarak kaldirilmak istenen
basörtme yasaginin islerlik kazanmasina engel olursa, bu halde millî
irade anayasayi tepeden tirnaga bütün haksizliklari ortadan kaldiracak
sekilde degistirmek ve yeniden düzenlemek zorunda kalacaktir. Belki
böylesi daha iyi olur. O zaman laikciler de laikligi kendi amaclari dog-
rultusunda kullanamaz hale gelirler. Yani, laikcilerin her aksi hareketi,
kendi kuyularini kazmak olacaktir! Yasa degisikligini anayasa mahke-
mesine götürmeye hazirlanan laikciler iyi düsünsünler...

Not 6: Cumhurbaskani, basörtme yasaginin kaldirilmasi icin yapilan
yasa degisikligini onaylamali mi, onaylamamali mi?

Demokrasilerde cogunluk azinligin haklarini korur, fakat onlarin hak-
sizliklarina teslim olmaz. Hükûmet, basörtme yasagini kaldirmakla ya-
sak taraftari azinligin bir hakkini gasbetmis olmuyor ki, o haksiz yasagi
kaldirmak isteyen yasa degisikligini geri ceksin! Millî Irade'yi temsil e-
denler, haksiz azinligin haksizligina yardim ederek, cogunlugun evetle-
rini bosa cikarmazlar.

Eger üniversiteyi isgal etmis olan laikci rektörler ve diger ögretim üye-
leri kendiliklerinden basörtme yasagini kaldirmayi taahhüt ederlerse,
sayin Cumhurbaskani da önüne gelecek yasa degisikligini veto etmeyi
düsünebilir. Eger laikci rektörlerden 3 gün icinde olumlu bir cevap gel-
mezse, Cumhurbaskani da önüne gelecek yasa degisikligini tasdikle-
mek zorunda kalir. Cünkü Millî Irade öyle istiyor! "Laikciler kavga cikar-
masin" diye, Cumhurbaskani haksizliga ve laikcilerin tehditlerine boyun
eger mi hic? Cumhurbaskani, "barisi saglamak icin" haksiz bir yasagin
kalkmasina engel olarak cogunlugu küstürmez. Cünkü haksiz azinligin
keyfi icin hakli cogunluga zulmedilmez! Bu zulüm yapildigi takdirde;
laikligin de, demokrasinin de, hukukun da anlami yok olur.

Not 7: Basörtme yasaginin kaldirilmasindan korkulmali midir?
Korkulmamalidir! Cünkü:

A- Bu yasagin kaldirilmasindan sadece basörtmek isteyenler yararlana-
caktir. Basörtmek istemeyen kadinlara basörtme dayatilmasi yapilamaz.
Bir kanun olmadan da böyle birsey mümkün degildir. (Gerci laikciler
böyle bir seyi mümkün hale getirdiler) ama dindar demokrat cogunluk
onlara benzemez.

B- Türkiye üniversitelerindeki kiz ögrenciler ve dindar secmenler siya-
sal cogunluk teskil etmiyor. Siyasal cogunluk teskil edenler sadece
onlara destek veren halktir. Eger iktidar partisi "kamusal alanda bü-
tün kadinlar örtünmek zorundadir" seklinde bir kanun cikarmak istese,
buna Türkiye'nin yüzde doksanbesinden fazlasi karsi cikar ve en basta
biz dindar demokratlar da böyle bir kanuna gecit vermeyiz. Bu da, Tür-
kiye'nin demokrasi yolunda oldugunu ve baska yollara sapmasinin
mümkün olmadigini gösterir.

C- Üniversitelerdeki kiz ögrenciler, kara carsaf yerine, "türban" takmak-
tadir. Bu da, Türkiye'deki Islâmiyet'in "modernlesmekte" oldugunu
göstermektedir.

D- Dindar cogunluk, Türkiye ve diger Islamli ülkelerdeki Islâmî anlayisin
reforme edilmesinden yanadir ve biz Avrupali Dindarlar da bunun icin
calismaktayiz.

E- Türkiyeli dindarlar, ugradiklari zulümlerden dolayi laikcilerden intikam
almayi düsünmemekte ve onlari Allah'a havale etmis durumdadirlar.

F- Türkiye'deki Islâmî cemaatler ve dindar cogunluk, Iran'daki gibi bir
dinsel devrim pesinde degildir ve Türkiye hic bir zaman bir Iran olma-
yacaktir.

G- Laikciler ne zaman korkmalidir? Dindarlar aciz düsürüldügü zaman
korkmalidir. Cünkü onlarin arkasinda bilegi bükülmez bir Allah vardir.
Allah ise, zulüm gören dindarlarin intikamini dogal felâketlerle her
zaman alabilir.

Not 8: Laiklik, Fransa'da dogdu; Türkiye'de tersine cevrildi (yani müs-
lümanlarin aleyhine kullanildi) ve Avrupa'da da ölecektir. Laikligin ö-
lümü, herhalde Hz. Mesih'in kralligiyla olacaktir. Hz. Mesih, "Vatikan
Devleti"ne de son verecektir.

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Subat ayi ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Yol gösterme ve mücadele.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: