Samstag, 25. Oktober 2008

H E S A P N A M E

H E S A P N A M E

herkesten hesap soracak ALLAHin adiyla

(Bu bildiri, yazarimiz Hüseyin Avdic'in, 2006 yilinda
mustafaakyol.org sitesinde tartismacilara verdigi
cevaplardir.)

HESAP SORACAK BIR TANRI VARDIR

"Tanri yoktur. Ben hesap vermem" diyen yorumcuya:

Sizden bir hesap sorulmayacagini nereden biliyorsunuz?
"Ben hesap vermem" derken, nasil bu kadar kendiniz-
den emin olabiliyorsunuz? Madem bilimin, Tanri'nin yok-
lugunu isbatlayamadigini kabul ediyorsunuz, o halde orta
bir yerde durup: "Benden hesap soracak bir Tanri cikabi-
lir" ihtimalini de neden elde tutmuyorsunuz? Cünkü Tanri'
nin yoklugu isbat edilmemistir! Öyle degil mi?

Bu evreni siz yaratmadiginiza ve yönetmediginize göre;
"ben hesap vermem" kesin yargisinda bulunmanizin da bir
anlami yoktur. Siz Tanri'ya inanmiyor veya inanmak iste-
miyor olabilirsiniz. Ama hesap vermeme konusunda bu
kadar aceleci olmamalisiniz. Cünkü bilim de henüz son
sözünü söylememistir.

Fakat sizin, bilimin son sözünü söyleyecegi vakte kadar
ömrünüz olmayabilir. Bu durumda sizi aydinlatacak baska
kaynaklara ihtiyac duyabilirsiniz. Eger böyle bir kaynak
varsa, ondan faydalanmamak akilsizlik olur.

Gelelim: Biz inanclilar, "Tanri'nin varligi bilimsel olarak
kanitlanmadigi halde nicin inaniyoruz" sualine.

Cünkü Tanri'nin varligi hakkinda tek merci "bilim" degildir.
Bilimden baska "ilham" vardir, "sezgi" vardir ve en önem-
lisi ortada "Kur'an" gibi Ilâhî bir "Kitap" vardir. Ve bunlar-
dan baska; "Allah vardir, hesap sorma hakikattir" diyen
mucizeler sahibi 124 bin Peygamber ve onlari her asir tas-
diklemis olan Allah'tan ilham alan yüz milyonlar Evliya var-
dir. Tabi sizin icin gecmisteki tasdikcilerin bir önemi olma-
yabilir. Fakat inanclilar icin bunun önemi coktur.

Cünkü nasil bir bilim adami cikip; "yer cekimi vardir", "i$te
düsen elma da bunun delilidir" dediginde onu inkâr etmek
mümkün olmazsa; bir Peygamber de cikip: "Ben Allah'in
Elcisiyim. Buna delilim i$te bu Kur'andir veya Incil'dir ve
bir de bakin bu mucizelerdir" dese ve denizi yarsa, ayi ikiye
bölse, havada ucsa, ölüleri diriltse, parmaklarindan akan
suyu susuz kalmis ordusuna icirse, tersane mühendisi olma-
digi halde koca bir gemi in$a etse ve daha yüzlerce hârikalar
gösterse, bunun inkâri olur mu? Elbette inanmak isteyenler
bunu tasdik edeceklerdir. Ama inanmak istemeyenler ise,
mucizeleri gördükleri halde inkâr edeceklerdir ve etmislerdir.

Ama siz: "Ben ne Peygamberi gördüm, ne de bir mucizesine
sahit oldum; nasil inanayim" diyebilirsiniz.

Bir bilim adami: "Atom vardir. Atomun cekirdegi ve parca-
ciklari vardir. Nükleer kuvvet vardir. Kuarklar ve kara delik-
ler vardir. $unlar vardir, bunlar vardir" dediginde, biz onlarin
dediklerini gözümüzle göremesek de inaniyor ve kabul edi-
yoruz. I$te bize nakledilmis olan Peygamber haberlerini ve
mucizelerini de bu sekilde inanabiliriz ve inaniyoruz.

Eger bu konuda size bilimden bir fayda yoksa, Kur'ani veya
onun cagin seviyesine göre yapilmis (ateistler icin Risalei-i
Nur önerilebilir) yorumlarini ve Peygamber hakkinda anlati-
lan güvenilir kaynaklari yeterli bulacaksiniz. Bunlari reddet-
tiginiz takdirde kazanacaginiz birsey olmayacaktir.

Inanc konusunda siz bunlari yeterli bulmadiginiz takdirde
kendi akliniz veya inancli bir kimsenin aklindan baska reh-
beriniz kalmayacaktir. Eger inancli bir akildan yardim almak
isterseniz, $u gelen sözlere -eger inanmak istiyorsaniz- kalp
ve kafa verebilirsiniz:

Bir ülke devletsiz, bir devlet de kanunsuz ve basbakansiz
olmaz. "Ama bu cok ince bilimlerle ve cok hassas ölcü ve
hesaplarla i$lemekte olan kâinatin, gökler üstünde veya
ötesinde bir Ilâhî Saltanati ve Dünyalilar icin Kur'an gibi bir
kanunu ve Allah gibi görünmez bir Basbakan'i yoktur!"
Öyle mi?

Bu evreni siz yaratmadiniz ve yaratamazsiniz. Böyle bir yara-
ticiligi yapabilmeniz icin aklinizdan baska her seyi bilen, her
seyi gören-duyan, herkese ve her atoma söz gecirebilen,
her seye kuvvet ve kudreti yeten ve ayrica ölümsüz ve do-
gumsuz olmak gibi ezelî ve ebedî yüce sifatlara ve daha
"yaratma", "ya$atma" ve "yönetme" kabiliyetine ve bu fiiller
arasinda gerekli olan yüzlerce fiile ihtiyaciniz vardir.

Simdi siz bunlara sahip olmadiginiz halde ve koca akliniz da
bir kâinat yaratip onu i$letebilecek degilken, nasil oluyor da
aciz ve akilsiz ve de acimasiz atomlarin kendi kendine veya
tesadüf ve evrimle bir evren kurduguna ve onu calistirmakta
olduguna inaniyorsunuz? Eger siz buna inaniyorsaniz, "aklin"
ve "akilli" olmanin ne anlami kaliyor? Eger "akilda bir anlam
aramaya gerek yoktur" derseniz, o zaman sizin inkârciliginiz-
da ne anlam kalir ve bu inkârciliktaki inadiniz nedendir? Ma-
dem inkârciliktan vazgecmiyorsunuz, demek bunda bir anlam
buluyor ve mücadele ediyorsunuz. Demek akilli olmakta bir
anlamsizlik yoktur. Demek akilli bir insanin yapamayacagi bir
yaraticiligi, akilsiz atomdan beklemek, kos koca bir akilsiz-
liktir. Insan ise, bu akilsizliga razi olamaz. Madem razi olamaz,
o halde madde ötesinde veya ruhaniyetiyle bütün varligi avuc-
lamis Ilâhî fiil ve sifatlara sahip gözle görünmez, fakat kalp ve
akilla anlasilir bir Yaratici, bir Allah olacaktir. Eger bir Allah
varsa, O'nun Kendini tanitmasi ve yarattigi insanlardan neler
bekledigini bildirecek bir Elcisi ve Kitab'i da olacaktir ve
olmustur. O büyük Yaratici, Kur'an vasitasiyla: "Kâinati Ben
yarattim, bütün kâinatlilarin sahibi Ben'im" demektedir. Bilim
adamlari Tanri'nin yoklugunu isbat edene kadar bu sözleri
ciddiye almalisiniz. Cünkü madde ve tesadüften, bu evreni
onlarin yarattigina ve yönettigine dair bir ses cikmamaktadir
ve cikmasi da mümkün degildir.

I$te Kur'ana ve Hz. Muhammed'e bir de böyle bakin. Ve bu-
rada yazilanlari bir daha düsünün. Ve "ya günün birinde karsi-
ma bir Tanri cikip benden hesap sorarsa ne yaparim" ihtimali-
ni de hesaba katarak, geleceginizi garanti altina alma akilliligi
icinde olunuz. Bu, sizin yarariniza olacaktir. Ama mutlak inkâr-
cilikta diretmenizin size hic bir faydasi olmayacagina inanabilir-
siniz. Cünkü ölümlüsünüz! Ebedî bir varlik degilsiniz. Ama kal-
biniz ölümsüz olmak istiyor. Acaba ölümsüzlük nerede? Bunu
arayip bulmak da herhalde sizin en önemli hedefiniz olmali. E-
ger böyle bir hedefiniz yoksa, ya$aminizi bir kez daha gözden
geciriniz: "Nicin ya$iyorsunuz?" Bunu ben sormuyorum. Siz
kendinize sormalisiniz. Ve size ebediyet kazandiracak tatmin
edici bir cevap buluncaya kadar da hedefinizden sasmamali-
siniz. Ama gec de kalmamalisiniz. Cünkü hayatiniz bitiyor ve
karsidan da ölüm geliyor! Eger ölümsüz olsaydiniz, belki bun-
lari yazmamiza gerek kalmayacakti. Ben bunlari yazdim ki,
günün birinde karsiniza bir Tanri cikip: "Bu gerceklerden haber
veren biri yok muydu" dediginde, bahaneniz kalmasin.

Ey insan! Sen, bütün kâinatla ve kâinatlilarla beslenen nazenin
bir varliksin. Seni besleyen ve büyüten, yaratan ve ya$atan; aci-
masiz madde ve kör tesadüf ve amacsiz evrim olamayacagina
göre, senin varligin icin cok büyük masraflarda bulunan bir
"Hesap Sorucu" mutlaka vardir ve olacaktir. Hal ve i$leyis diliyle:
"Benim büyük bir Sahibim vardir" demekte olan bu kâinat var
oldukca ve senin aklin da timarhaneye konmadikca bu gercegi
inkâr edemezsin. Öyle ise kendini, sorulacak hesaba göre hazirla
ve o hesap sorucu Zat'i tanimaya calis. Inkârcilikla insanliktan
cikma!

Hüseyin Avdic

***

TANRI NiCiN HESAP SORACAKTIR?

Bir i$ci bir fabrikaya calismak icin girmisse, o i$ci o fabrikanin
patronunu, $efini ve ustasini taniyacak, yapilan anlasmaya uyacak
ve verilen i$leri yapacaktir. Bu i$ci; "usta, $ef, patron da kimmis!
Ben kendi keyfimce calisirim veya calismam" diyemez. Dedigi an,
fabrikadan atilir.

Devlet dairesindeki bir memur da bu durumdadir. Bir ögrenci de
bu durumdadir. Bir ülkenin vatandasi da bu durumdadir. Yani o
da diyemez: "Devlet de neymis, Basbakan da kimmis, kanunlar-
dan da bana! Ben özgür bir vatandasim ve kendi bildigimce ya-
$arim!" Böyle dedigi takdirde ya hapsedilir, ya da o ülkeden ka-
pi disari edilir.

I$te kâinat ülkesinin Dünya memleketinde ya$ayan bir insan da
o i$ci, memur, ögrenci ve vatandas gibidir. Kâinatin Sahibi'ni ta-
nimadan kendi keyfince ya$ayamaz. "Ben Tanri'ya inanmak iste-
miyorum. O'na bir borcum ve zararim da yok. Verecek bir hesa-
bim da olamaz" diyemez. Dedigi vakit, masum görünüslü asî bir
$eytan olur! Cünkü bu kâinati siz (yani Tanri'yi tanimak istemeyen
ve Tanrisiz ya$amak dileyen kisi) yaratmadiniz. Evrenin sahibi siz
degilsiniz. Bu kâinat babanizin mülkü de olmadigina göre, siz bir
Tanri yaratigi ve misafirisiniz demektir. Bu misafir de, "Peygamber"
denen taniticilar vasitasiyla büyük ev Sahibini taniyip, yaratilisin ve
ya$atilisin tesekkürünü yapmakla mükelleftir. Bir insan: "Bu kâinati
ben yarattim ve ben yönetiyorum. Isbatim da i$te budur" diyeme-
digi müddetce, o bir "yaratik" ve "ya$atik"tir. Bir yaratik ve ya$atik
icin de Tanri'ya kul olmaktan baska care yoktur. Cünkü bu evrenin
bir Sahibi vardir. -Sizin inkârciliginiz O'nun varligini yok etmez.- Ve
sizi yaratmis ve ya$atmaktadir. Bu yaratma ve ya$atma ile de size
kâinat capinda büyük masraflar yapmakta ve bunlarla da sizin üze-
rinizde sonsuz haklari olusmaktadir. Bunun karsiliginda da sizden
sadece (inanc ve ibadet vasitasiyla) taninma ve tesekkür istemek-
tedir. I$te dinin özü ve gercegi budur. Siz bu tanima ve tesekkürü
yapmadiginiz takdirde elbette ki hesap vermekten kurtulamazsiniz.

Bu caresizlik karsisinda kimse: "Ben Tanri'dan, beni yaratmasini
istemedim ki!" gibi aptalca bir savunmaya kalkismamalidir. Cünkü
siz yaratilmadan önce bir "yokluk"tunuz. Yoklara ise sual sorula-
maz! Yapacaginiz i$, varliginiza ve varlik Sahibi'ne tesekkür etmek-
tir. Bunun icin de Vareden'in varligini kabul etmek gerekiyor. Tabi
insan olmak, insan kalmak istiyorsaniz.

***

INKÂRCILARIN CEZALANDIRILACAK OLMASI
"ADALETSiKLiK" MiDiR?

Bir kisim inancsiz ve inkârci kimseler: "Ben namuslu bir kimseyim.
Kimseye de bir kötülügüm dokunmamaktadir. Bu durumda benim
inancsizlik veya inkârciligimdan dolayi Tanri beni nicin cezalandir-
sin? Eger beni cezalandiracak olursa, adaletsizlik etmis olur. Tanri
ise adaletsiz olamaz. Öyle ise benden bir hesabin da sorulmamasi
gerekir" demektedirler.

Siz Tanri'ya inanmadiginiz veya O'nu inkâr ettiginiz veya O'na kul
olmayi kabul etmediginiz zaman, Tanri'yi yok sayarak kâinatin an-
lamini yok etmis ve bütün kâinatlilarin calismalarini bo$a cikarmis
oluyor ve dolayisiyla kâinatin Calistiricisi'na en büyük hakareti yap-
mis oluyorsunuz. Yani kâinatin anlamini ve Yaradan'in amacini yak-
mis, yikmis ve yok etmis olarak cok büyük bir katliam yapmis ve
cinayet i$lemis oluyorsunuz. Bu büyük cinayet ve katliamin karsi-
ligi da -adalet olarak- kâinat vüsatinde ebedî bir ceza oluyor. Dün-
yada bir kimse haksiz olarak bir insani öldürdügü zaman nasil ebe-
di hapis cezasina carptiriliyorsa, bir inkârci ve inancsiz da (inkârci-
ligiyla) bütün kâinat ve kâinatlilari katletmis bir cani olarak ebedî
cehennem hapsine atilacaktir. Dolayisiyla inkârciligin ne anlama
geldigini herkes iyi bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Ve kimse,
elinde Allah'in yokluguna dair kesin bir bilgiye sahip olmadan inkâr-
ciliga kalkismamalidir. Inkâra kalkan, (hesap sorulma ve cezalan-
dirilma gibi) sonuclara da hazir olmalidir.

Not: Bu yaziyi, ateizmi agnostizme tercih eden sayin Murat Belge
de okumalidir.

***

VAHIY VE ILHAM BIR HAKIKATTIR
PEYGAMBERLERIN PEYGAMBERLIGI
KENDI UYDURMALARI DEGILDIR!

Bir yorumcu da, vahyi inkâr etmis ve Peygamberlerin peygamber-
liginin "kendi uydurmalari" oldugunu iddia etmektedir.

Vahiy: (Insanin kalbine indirilen Tanri sözü) ve Ilham: (Insanlarin
ve hayvanlarin beyinlerine yapilan Ilâhî yayinlar) bir hakikattir. Bu
konuda ancak bu i$ten anlayan uzmanlar konusabilir. Dolayisiyla
vahiy ve ilhami inkâr edenlerin inkârlarinda bir kiymet yoktur.

Vahiy, Tanri sözünün ya direkt olarak bir Elci'nin kalbine indirilme-
si veya bir melek vasitasiyla Ilâhî sözün Elci'ye iletilmesiyle olur. Bir
de, Tanri'nin perde arkasindan konusarak Elci'ye hitap etmesi var-
dir. Bu bakimdan vahiy, safî Tanri sözüdür. Karisiksizdir. Peygam-
berlerin peygamberligi de vahiy ile gerceklesir. Bu i$e $eytanin ka-
rismasi mümkün degildir. Cünkü bütün i$lemler Tanri ile Elcisi ara-
sinda direkt olarak yapilmaktadir. Bunun icin vahiy "özel"dir.

Ilham ise, "genel"dir ve bir cok insanlar ve hayvanlar ilhama mazhar
olabilir. Cünkü ilham, hayvanlarin ve insanlarin beyinlerine yapilan
"Ilâhî yayinlar"dir. Bu yayinlar sayesinde bazi cahil insanlar bir anda
bir büyük bilgin veya sanatkâr olabilir veya bilimsel kitap yazabilirler.
Bu yayinlar sayesinde bir cok bilinmeyenler bilinir hale gelebilir, so-
runlar kolaylikla cözülebilir. Yine bu yayinlar vasitasiyla bir ari (kim-
ya fakultesinde ögrenim görmedigi halde) hârika bir sekilde bal yap-
mayi ögrenir ve bunun meyvesini insanlara yedirir. Bir cok hayvan
da bu Ilâhî yayinlarla, bilinemez ve bulunamaz yemlerini ve yollarini
kolaylikla bilir ve bulurlar. Bunun icin okuma yazma bilmeyen bir
Peygamberin "Kitap sahibi" olmasina $asilmamalidir.

Kendi varligimda ilham ve vahiy hakikatlerini bizzat ya$amis bir
kimse olarak ben, Peygamberlerin peygamberliklerini tasdik edi-
yorum.

Not: Sinan Bey'e! Kâinatin varligini, i$leyisini ve varliklarin yöne-
tilisini Tanri'nin varligi icin bir delil görmüyorsaniz, sizin karsiniza
Tanriyi cikaracak degiliz. Eger böyle bir sey olsaydi herkes ister
istemez inanckâr olurdu! Ya gönderilen Elcilere inanacaksiniz, ya
da inkâr edeceksiniz. Baska yol yok!

Hüseyin Avdic

***

TANRI MADDESEL BiR VARLIK DEGiLDiR
MANEVÎ BiR VARLIK GÖZ iLE GÖRÜLEMEZ!

Sinan Bey,

$u gelecek sözlerin aklinizda bulunmasinda fayda görüyorum:

Peygamber de olsa, Tanri'yi getirip sizin kucaginiza koyamaz,
gözünüze sokamaz. Bilimin de bu konuda zaten eli kisadir, bi-
liyorsunuz. Cünkü Tanri, maddî veya fiziksel bir obje degil, fi-
zik ötesi bir varliktir. Mânevî bir varligin göz ile görülemeyece-
gini de iyi bilirsiniz. Var olan, fakat göz ile görülemeyen bir sey
veya kimsenin varliginin varligi da, onun belirtileriyle anlasilir.

Dumani, alevi veya isisi olmayan bir ates olmaz. Dumani görün-
ce, atesin varligini anlariz. Tikir tikir i$leyen bir evren varsa,
"onu bir yapan ve i$leten de vardir" deriz. Aklin elinden bu ki-
yaslama alinirsa, insan bir cok seyi aciklayamaz hale gelir. Bu
halde insan, dumani görür, ama "ates yoktur" demeye baslar.
I$te inanc konusunda bu kiyaslamayi yok eden ateistler de,
i$leyen bir kâinati görürler, ama "onu i$leten bir Tanri yoktur"
veya "kendikendine kurulmus, kendikendine i$liyor" derler.

Medenî dünyanin fabrikalarindan habersiz ilkel bir adamin önü-
ne i$leyen bir bilgisayar koysak ve bu bilgisayardan da o adama
hitaben: "Ey adam! Senin yaraticin benim" diye sesler ciksa, eger
gercekler o adama bildirilmezse, o ilkel kimse belki o âleti ken-
dine Tanri yapacaktir. Fakat medenî dünyanin insani ise, o bilgi-
sayarin mühendisler elinde planlandigini ve büyük bir fabrikada
yüzlerce usta ve i$ci tarafindan imal edildigini ve fabrikanin da
cok büyük bir Patronu oldugunu pek iyi bilir ve o âlete tapmaz.

Bir inancli da, Peygamberler araciligiyla kâinatin kendikendine
olusmadigini, onun bir Yaratan'i oldugunu bilir ve kâinatin atom-
larina yaraticilik vermez.

Bir bilim adami, "atomun cekirdegi vardir" der, ama onu bize
gösteremez. Bize ancak onun belirtilerini gösterebilir. Biz de bu
sekilde atomun cekirdegine görür gibi inaniriz.

Tanrinin varliginin önemli bir belirtisi de, O'nun "konusmasi" ve
"Elci göndermesi"dir. Biz de bu sekilde evrenin madde tarafindan
degil, madde vasitasiyla Allah tarafindan yaratildigini ögreniyoruz.
124 bin Peygamber de hep: "Sizin yaraticiniz ve ya$aticiniz Allah'
tir, O'ndan baska Tanri yoktur; yaratiklar Yaratici olamaz" demis-
tir. Ve Allah'tan ilham alan milyonlarca Evliya da bu Peygamber-
lerin dâvâsini daima tasdik etmis ve milyarlarca insan da onlara
inanmis ve inanmaktadir. Tabi bu inanclilar karsisinda inancsizlar
da bulunmaktadir. Fakat inancsizlarin inancsizligi veya inkâri, Pey-
gamberlerin dâvâsini gecersiz kilmiyor ve kilamaz. Bu sekilde in-
sanlar inanmaya devam ediyor.

Inancsizlar karsisinda ise bize, dâvet ve uyaridan baska birsey kal-
miyor. Nasil medeni dünyadan habersiz ilkel bir adam Newyork'un
cok i$lek bir caddesine getirilse ve: "Bak, $u lambalara dikkat et.
Kirmizi i$ikta karsiya gecersen, arabalar seni carpar. Yesil i$ik yan-
digi zaman gecmen gerekir" dese, ve o ilkel adam da medenî adami
dinlemeyip, "carpilmak da neymis" diyerek kirmizi i$ikta karsiya
gecse, elbette kendi aklina güvenen o anlayissiz adamin bir trafik
kurbani olmasi ve otomobillerin altinda ezilmesi kacinilmaz olur.

I$te Peygamberleri dinlemeyenlerin akibeti de böyledir. Bunun icin
biz Hak Elcileri: "Aman dikkat! Inanc isiginda gec, inkâr isiginda
dur. Yoksa cehennem sizi carpar" diyoruz. Bu uyariyi yapmak da,
inanc dünyasinin trafik polisleri olan bizlerin bir görevidir. Biz de
görevimizi yapiyoruz ve yaptik!...

Hüseyin Avdic

***

GÖRMEMEK OLMAMAYA DELIL OLMAZ!

Sinan Bey,

"TANRI MADDESEL BiR VARLIK DEGiLDiR
MANEVÎ BiR VARLIK GÖZ iLE GÖRÜLEMEZ!"
demistim. Ve siz de:

"Peki siz bu görülemezi nasil gördünüz de bu kadar emin seyler
yazabiliyorsunuz görünemez yoklanamaz hakkinda?" demissiniz.

Yazabilirim. Cünkü Tanri'dan haber getiren "Elciler" var. O Elci-
ler, Tanri'nin; ruh, hayat, i$ik ve enerji sahibi oldugunu ve O'nun
her seyi bildigini, duydugunu, gördügünü; iradesi, kudreti, seckisi,
bulundugunu; ezelî ve ebedî, ölümsüz ve dogumsuz oldugunu Ki-
taplari ile (bkz: Kur'an) bize bildirmislerdir.

"Dumani, alevi veya isisi olmayan bir ates olmaz. Dumani görünce,
atesin varligini anlariz" sözüme karsi da:

"Bence iyi düsünün. Eger ates diye birseyi görmemis hissetmemis
olsaydiniz dumanin ne oldugunu bilemezdiniz, ve ates sonucuna
varamazdiniz! Ates duman iliskisini önceden saglam bir sekilde
gördügünüz için bu tür yargilara variyorsunuz. Karistirmayalim
lütfen. Anlattiginiz örnekteki gibi evrene bakip tanri dememizi
saglayacak bir iliskiyi görmediniz, ama görmüs gibi kesin olarak
inanabiliyorsunuz. Kusura bakmayin ama, bunlar gerçekten akilda
tutulmaya degecek seyler degil. Kendi kendimizi kandiririz böyle
benzetmelerle" diyorsunuz.

Tamam, atesi görmedik. Farzedelim ki, bir bilim adami ilk defa bir
duman gördü ve "acaba bu nedir" diye merak ederken birden ve
görünmez bir yerden ates dile geldi ve bilim adamina seslenip: "Bu
gördügün duman, benim yanmamdan meydana gelen bir isarettir.
Ben, kirmizi renkte ve yakici bir varligim. $u calilari tutusturursan
beni görür ve tanirsin" dese, bilim adami da söyleneni yaptigi tak-
dirde o "ates" denen varligin ne oldugunu bilecek ve dumanin neye
isaret ettigini anlayacaktir.

Ayni bu sekilde cok merakli bir insan veya bir Peygamber de:
"Acaba benim varligimi ayakta tutan ve ya$amami saglayan bu
âlemi kim var etti veya nasil olustu" diye düsünürken ve sahibini
merak edip görmek isterken birden bir ses duyup: "Ey insan! Me-
rak ettiklerinin sahibi ve senin yaraticin ve ya$aticin Benim. Ama
Beni göremezsin. Fakat $u daga bak. O dag yerinde durursa,
Beni göreceksin" dese ve daga göründügünde dag paramparca
olsa ve o merakli kimse de bu siddetli patlamaya dayanamayip
bayilip yere düsse, artik neyin ne oldugu ve Yaratan'in göz ile gö-
rülemeyecegi anlasilmaz mi?

(Evet, ates ele avuca sigar. Fakat Tanri, bir yaratik degildir. Yara-
tik olmadigi icin de bir sekil alamaz. Sekli ve maddesi olmayan bir
varlik da gösterilemez. Sizin yarattiginiz bir bilgisayar, sizi göremez.
Ama siz ona bir göz ve akil takarsaniz, o sizi görmeye baslar. Eger
siz bir ruhanî varlik olur veya bir perde arkasina gecer veya dünya
ötesine [meselâ baska bir galaksiye] giderseniz, sizin yaratiginiz ar-
tik sizi göremez olur. Fakat siz ona dünya ötesinden bir fax ceker
veya mesaj gönderir ve telefon ederseniz, o da sizin varliginizi bilir
ve anlar; sizin görünmemeniz, yoklugunuza delil olmaz.)

I$te "duman*" hükmünde olan kâinatin da "Tanri" denen bir varliga
i$aret ettigi, bize Peygamberler vasitasiyla bildirilmis, onlar da dog-
ruluklarini, yalanci olmadiklarini, ellerindeki kitap ve mucizeleriyle
ve inkârcilarin felâketlerle tokatlanmasiyla göstermisler.

O halde bir degil, iki degil, üc degil; tam 124 bin Peygamber Tanri
ile konussa ve varligina sahit olsalar, daha Tanri'nin varligini inkâr
mümkün olur mu? Siz buna ister inanir, ister inanmazsiniz. Bu, size
kalmis bir meseledir. Inanmamakta özgürsünüz, fakat "ben gözüm-
le görmedikce Tanri yoktur" dememelisiniz. Cünkü elinizde O'nun
yokluguna dair kesin bir delil yoktur. Ve bilim adamlari da bu de-
lili size hic bir zaman veremeyeceklerdir. Cünkü onlarin da akillari
kisa ve yetersizdir.

Akil, kendi ba$ina cok $eyi bilir ve görür. Fakat her seyi bilip göre-
mez. Akil gözü, dünya ve evreni görür, ötesini göremez. Evren öte-
sini görmek icin ise, "kalp gözü" gereklidir. Akil, i$igini kalpten alir.
Kalp ise, "din" ile aydinlanir. Dinsiz (yani Hak Din'den mahrum olan)
insanin ise, kalp ve akli kördür. Kalp ve akli kör olan bir insan ise;
dünyaya nereden geldigini, nereye gidecegini ve neci olacagini bile-
mez; bitkisel ve hayvansal bir ömür gecirir ve sonunda olür gider.

"Insanî bir ya$am" istiyorsaniz, bunu Peygamberlerin mesajlarinda
ve gösterdikleri yolda bulacaksiniz. Bunun disindaki yollarda insanî
bir ya$am yoktur. Cünkü onun "insanî" oldugunu tasdikleyecek bir
makam bulamazsiniz. Kendi kabullerinizin ise bir gecerligi yoktur.
Cünkü evrenin hâkimi siz degilsiniz!

Not: (Duman*): Benim bilimsel tesbitlerime göre evren; buhardan,
buluttan, gaz veya duman'dan yaratilmistir. Yani evren "Büyük Pat-
lama" ile degil, "Büyük Buharlasma" veya "Bulutlasma" ile yaratil-
mistir. Patlamalar, bu buharlasma ve bulutlasma'dan sonra meyda-
na gelmistir.

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Ekim ayi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Inceleme ve isbatlama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: