Samstag, 25. Oktober 2008

DiN, BiLiM VE AKIL KONULARI

DIN, BILIM VE AKIL KONULARI VE DINDE YENILESME

her asirda dinini yenileyen ALLAHin adiyla

(Bu bildiri, yazarimiz Hüseyin AVdic'in, 2006 yilinda
mustafaakyol.org sitesinde tartismacilara verdigi
cevaplardir.)


Sayin Efegil,

"Din" ve "Inanc" meselesine sadece "bilimsel aci"dan ba-
kinca kendinizi hakli görebilirsiniz. Fakat bu konunun bas-
ka acilari da bulunmaktadir ve bizim acimizdan meseleye
bakildiginda, hakli görünmüyor ve isabet etmiyorsunuz.

$imdi sizin iddia ve argumanlarinizdan bazi kesitler aktara-
rak, haksizlik, yanlislik ve isabetsizliginizi göstermeye ca-
lisacagim.

"Peki ezeli olarak neyi atayacagiz? Böyle bir atama
yapmaya yetkimiz yok" diyorsunuz. Dogru diyorsunuz.
Cünkü bizim kendi aklimiza ve bilgimize dayanarak böy-
le bir atama yapmaya yetkimiz yok. Fakat "Ilâhî taraf"tan
gönderilmis bilgiler ve Elciler sayesinde kimin veya neyin
"ezelî" oldugu bilinmis ve kesinlesmis durumdadir. Bu da,
"inkâr" veya "inanc"a bakar. Isteyen inanir, isteyen inkâr
eder. Fakat kimse "inkâr dogrudur" veya "belirsizlige inan-
maliyiz" diyemez. Cünkü böyle diyenler ve diyecek olan-
lar, konunun uzmani degildirler. Dünyevî bilim adamlari da,
inanc alaninin uzmanligi disindadirlar. Onlarin görüsü bu a-
landa gecersizdir ve bilirkisi olarak kabul edilemezler. Ama
bir de inanc alaninin (Peygamberlerden baska) bilgin ve Ev-
liyalari vardir ki, din ve inanc hakkinda asil sözleri dinlenme-
si gereken onlardir. O bilgin ve Evliyalar ki, dünyevî bilgin-
lerin evrenin derinliklerine dalabilmesi gibi, onlar da mânevî
âlemlerin derinliklerine dalabilen ve nüfuz edebilen kimseler-
dir. Yüzbinlerce Peygamber ve milyonlarca Evliya; kendi a-
rastirma, inceleme, ke$if ve tesbit ve Yaratan'dan aldiklari
sadik ilhamlara dayanarak, "Ezelî ve ebedî olan yalniz Allah'
tir" demis ve diyorsa, onlarin söz ve tasdiklerini red ve inkâr
etmenin ne kadar büyük bir akilsizlik olacagi iyi anlasilir.

Dünyevî bilginlerin tesbit ve tasdiklerini inkâr eden sözde
Tanri inancina sahip bir yobazin: "Dünya düzdür ve dönmü-
yor" demesi ne kadar sacma ise, dinsel Bilgin ve Evliyala-
rin tesbit ve tasdiklerini inkâr ederek: "Tanri diye bir varlik
yoktur veya varligi belirsizdir" diyen kimselerin de red ve
inkârlari o kadar sacma ve kiymetsizdir. Demek, "Tanri'nin
varligi meselesi"ni "belirsizlik"e mahkûm etmeye kimsenin
hakki yoktur. Ama herkes inkâr ve inancsizlikta serbesttir.

"Tanri, cennet, cehennem, ruh, melek... Bu kavram-
larin hepsi bilinmeyene yapilan atamalardir. Bunlar-
in var olup olmadigi hakkinda kesin bir kani edinme-
nin bir yolu yoktur" demissiniz. Ama yanlis demissiniz.
Cünkü bunun bir yolu vardir. Yukarida gösterdik. Herse-
yi dünyevî bilim ve akla ve onlarin ihata alanina indirgeye-
mezsiniz.

"Yok yani, benim söyledigim, [cehennem korkusunun
insanlari kötülükten alikoyacagi ve cennet düsüncesi-
nin iyilige tesvik edecegi] argümanina karsi, islerin
hiç de öyle gitmeyebilecegi... Nasilsa yaptiginiz, bilin-
meyene atama olduktan sonra, atamalarinizi gönlünü-
zün çektigi biçimlerde degisikliklere ugratabilirsiniz"
diyorsunuz.

Bir inanclinin (yani Kur'anlinin) nazarinda cennet ve cehen-
nem inancinin büyük etkileri vardir. Bir inancli kimse de
hayatini din üzerine oturtur ve korku ve ümidle de hayatini
dengeler. Bu denge ile de a$iriliklara kacmaktan ve sapik-
liga düsmekten kurtulur ve korunur. Tabi bunun bir istisna-
si da var. O da, bazi radikal dincilerin gerekli dengeyi tut-
turamamis olmalaridir. Onlarin sapkinlik ve a$iriligi bütün
inanclilara tatbik edilemez ve "bütün inanclilar onlar gibidir"
denemez. Kimsenin, dinin Kitabini kendi aklina ve keyfine
göre yorumlama hakki yoktur. Bu haksizliga girenler, ya
dinden cikarlar, ya da sapitmis olurlar. Herkes kendi Pey-
gamberine, Peygamber yoksa, asrinin Dinsel Baskan'
ina, o da yoksa, din Bilginleri'nin ortak görüsüne uymak
zorundadir.

"Yanlis davranislari inançlarla önleyemez ve baskilaya-
mazsiniz, onlari ancak ortak aklin bilinci ile bastirabilir
ve evrensel adaletin yaptirimlariyla önleyebilirsiniz" Bu
sözünüz kismen dogru, kismen yanlistir. Cünkü yanlis dav-
ranislari önlemede din büyük bir etkendir. Eger inancli veya
inancsiz bir fert kendi ba$ina terkedilirse, onlarin inanclarin-
daki etkenlik etkisiz kalabilir. Bunun icin inanctan baska or-
tak aklin bilincine ve evrensel adaletin yaptirimlarina ihtiyac-
lari vardir. Demek, dünyanin düzenini saglayabilmek ve top-
lumu iyi yönetebilmek icin o üc etkeni birbirinden ayirmamak
ve laikligi de buna göre yorumlamak gerekmektedir. Onlari
birbirinden ayirdiginiz takdirde dünyanin düzenini bozmus,
insanligi da anarsi ve teröre itmis olursunuz.

"Sonuç olarak [cennet ve cehennemin var olup olma-
diklari sorunu] diye bir sorun yok. Var olabilir veya
olmayabilirler. Bu konuda kesin yargiya varamayiz"
Bu sözlerinizin yanlisligi da yukarida isbat edildi. Yüce Ya-
ratici'nin bazi Peygamberleri Kendi Saltanatina dâvet etme-
siyle cennet ve cehennemin varligi Peygamber Gözü ile gö-
rülmüs, Vahiy ile bilinmis ve tatmin olunmus ve Evliya ve
büyük Imamlarin derin sezgileriyle de inkâr edilmez bir sa-
bitlik kazanmistir.

"Ne var ki sözlerinin kendi düsüncelerinden ne derece
etkilendigini, ne derece vahiy oldugunu bilemeyiz. Za-
ten vahiy diye bir sey gerçekten var mi, tanri var ve
insanlara bilgi gönderir mi, bu konular da belirsizlik
alaninda kaliyor" Bu sözlerinizin de yanlisligini görüyor-
sunuz ve görmelisiniz. Cünkü bu âlemin tek gören gözü ve
tek bilgini siz degilsiniz. Güvendiginiz bilim adamlari da i-
nanc sahasinda naehil kimselerdir. Kozmoloji okumus bir
bilginin, tipta cahil ve gayriehlivukuf sayilmasi gibi...

"Trans halleri, halisünasyonlar ve insan beyninin diger
askin bir çok halleri oldugu biliniyor. Eger varsa [salt
vahiy] durumunu bunlardan ayirt etmenin bir yolu yok"
Peygamberler, "cin ve $eytana carpilmis" kimseler degildir.
Onlarin eserlerine ve yaptiklari i$lerine bakan kimseler, on-
larin bilgi ve akilda en üstün olduklarini ve dogru ile yanlisi,
Ilâhî olanla $eytanî olani ayirdedemiyecek kadar aptal olma-
diklarini görür ve anlar. Anlamayanlar ve anlamak isteme-
yenler kusuru kendilerinde aramalidir.

"Belirsizlik alanina yapilan atamalarla dünyayi ve top-
lumlari sekillendirmeye kalkismak, karmasadan baska
bir sey getirmez. Bunu ancak pozitif bilim ve hukuka
dayali olarak yapabiliriz" Bu sözlerinizde de yaniliyor-
sunuz. Cünkü dinde (yani Islâmiyette) belirsizlik yoktur.
Belirsizlik, dine bakanlarin bilis ve bakislarindaki yetersiz-
liktir. Bunu yukarida pekâla gördünüz. Göremediginiz ise
$udur: Eger toplumlari sadece dine veya sadece bilim ve
akla dayandirarak $ekillendirmeye ve yönetmeye calisir-
saniz, onlari karma$aya düsürmüs olursunuz. Cünkü ha-
yat yalnizca din veya yalnizca bilim ve akil temelleri üzerin-
de duramaz. Bunlardan birini cikaranlar ve eksiltenler ha-
yat apartmaninin enkâzi altinda kalirlar. Asya'da, Avrupa
da ve Ortadogu'da bunun pek cok örneklerini görebilirsi-
niz. Biz "yeni ve modern Kur'anlilar"in önerisi ise, "hayati-
mizi Din, Bilim ve Akil temelleri üzerinde kuralim" dir.
Bunlari birbirinden ayirdigimizda hayatimiz mahvolacaktir.
Demek bize (yani "modern Kur'anlilar" olan "Muranistler"e)
uyan inanclilar, dinlerini ve dünyalarini yenilemis ve modern-
lestirmis olurlar.

"[Iman] gibi [inkar] da bir çikis yolu degildir. Iman
edince sadece inanmis olursunuz, inkar edince de
sadece inanmamis olursunuz, bunun ötesinde bir
sey degismez. Dünyayi ve toplumlari degistiren,
bilimdir" Bu sözlerinizin de yanlisligina biraz evvel kani
oldunuz. Cünkü ilk önce, iman ile inkâri e$itlemeye hak-
kiniz yoktur. Iman, cikis yoludur. Inkâr ise, cikmaz sokak
ve cikmazda kalistir. Dünyayi ve toplumlari degistiren sa-
dece bilim degil; DIN, BILIM ve AKIL'dir. "Degistirici
Gücler" katagorisine Din'i de katmaniz ve ilâve etmeniz
gerekiyor. Aksi halde eksik bir kanatla ya$amaya mah-
kûm kalacak ve göklere ucamayacaksiniz. Tabi bunlar,
bilim ve akli dislayan ve "din bize yeter" diyen kimseler
icin de gecerlidir.

Öyle ise ey insanlar! Eger mutlu edici bir gelmis ve gelecek
isterseniz, dünya ve hayatinizi din, bilim ve akil (yani felsefe)
temelleri üzerine bina ediniz. Eger eksik bir temelle ya$a-
mak istiyor ve dinden hoslanmiyorsaniz, bu sizin bileceginiz
bir i$tir. Fakat ba$kalarin, özellikle Kur'anlilarin dinine do-
kunmayiniz.

Elinde olmayarak dogan ve kisa bir hayat ya$ayan sonra da
ölmeye mecbur ve mahkûm kalan aciz insanlarin, Kur'ansal
inanci inkâr etmelerinde ve kabul etmemelerinde dünya ha-
yatindan baska bir kazanclari yoktur. Bu kazanclari da, ö-
lümün getirdigi yok olusla yok olmakta ve bu kayipla da i-
nancsizlar ve inkârcilar dünya ve hayatin gercek anlamini
katletmis olmaktadirlar. Fakat dünya ve evrenin yaraticisi
olmayan insanlarin bu katliami, Evrenin Sahibi nazarinda
büyük bir suc sayilmaktadir. Ölmemeye ve tekrar dirilme-
meye gücü yetmez olan insanlarin bu suctan uzak kalmalari
ve inanca yönelmeleri akillilik olmaz mi?

Ey inanc hakkinda belirsizlikte kalanlar! Allah "ya varsa"
$ikkini nazar-i itibara almak, inancsizlarin ve inkârcilarin
meselesidir. Inanaclilarin ise, "ya varsa-ya yoksa" gibi bir
$üpheleri yoktur. Onlar (yani Kur'anlilar), inandiklarina
"kesinlikle" inanirlar. Allah ve Âhiretin varligindan $üphe
etmezler. $üphesi olanlar, dinde kalamaz veya noksan ka-
lirlar. Cünkü din, $üphe üzerinde durmaz. Kat'î inanc
$arttir.

Ey insanlar! Allah ve Âhiret, "ya varsa" olanlardan degil,
varligi "kesin" ve "mutlak" olanlardandir. Bunlarin $ahidi de,
yüzbinlerce Peygamber ve milyonlarca Evliyadir. Asrinizin
Dinsel Baskan'i da, Allah'tan bilgi ve ilham alan "canli" bir
$ahittir. "Elciler ve Evliyalar ölmüs gitmistir" deseniz de, on-
larin eserleri ölmemistir, diridir. Öyle ise ey akli iyi i$leyen
insanlar! "Ben, lezzeti ve mutlulugu, ilericiligi ve insanlasmayi,
kendime göre, Allahsizlik ve Âhiretsizlikte ve dünyaperest-
likte ve özgürlükte ve kendine güvenmekte görüyorum, ha-
yatima karisma, kafami bulandirma" demeyiniz. Allah'in El-
cisini, Kur'anin gerceklerini ve asrin Dinsel Baskani'ni din-
leyiniz. Gercek mutluluk ve kurtulusunuz bu dinlemededir.
Öyle ise dinleyiniz ve Yaratan'a inanc ile yaradili$inizin te-
$ekkürünü, O'na ibadetle de ya$atilisinizin te$ekkürünü
yapiniz. "Ben herseyi kendi bilgi ve gayretimle kazaniyo-
rum" deyip, nankörlük etmeyiniz. Cünkü bu âlemi siz ya-
ratmadiniz ve onu siz döndürmüyorsunuz. Herseyin gizli
bir EL tarafindan size hizmet ettirilmekte oldugunu unut-
mayiniz. Gerekli te$ekkürü yapmak, "insanlik"inizin gere-
gidir. Gercek insanliga ula$mak isteyenler icin i$te budur
DOGRU YOL!

Ateizm ve materyalizmde kurtulus olmadigi gibi, Agnosti-
sizm'de de kurtulus yoktur. Dolayisiyla ateizm ve materya-
lizmden agnostisizme kacanlar kurtulamazlar. Kurtulus is-
teyenler, KUR'ANIZM'E kacmali ve kosmalidir.

Not: Dini folklorle$tirmekten önce yapilacak isabetli i$,
dogru yol'a girmektir. Hem dinin, "folklorlestirme"ye degil,
"modernlesme"ye ihtiyaci olabilir. Dinin modernlestirilmesi
i$ini de, asrin Dinsel Baskani yapar, o i$i ona birakmak
gerekir.Yani dinin di$inda kalanlarin, tavsiye ve tekliflerde
bulunmaktan baska bu alana müdahale etme haklari yoktur.

Dinin modernestirilmesine hizmet etmek ve katkida bulun-
mak isteyenler, önce dine girmeli ve bu sahada ihtisas ka-
zanmalidirlar. Ancak bundan sonra söz hakkina sahip ola-
bilirler. Meselâ; Türkiye'den Ali Bulac, Hayreddin Kara-
man, Süleyman Ates, Fethullah Gülen gibi "dinin icinde"
olan kimselerin söz haklari vardir. Bunlarla birlikte gerekli
modernlesme, asrin Dinsel Baskani'nin kontrolü altinda ya-
pilir. Zaten Allah tarafindan görevlendirilmis bir Baskan
olmadan bu i$ler yürütülemez. Yani bu i$ler, "Allah izin
vermisse" olabilir. Yoksa, bazi kimselerin ortaya cikip:
"Gelin, bu dini folklorlestirelim veya modernlestirelim"
demelerinin bir anlami yoktur. Allah, "yenileyen"dir ve
yenilestirmeyi sever. Bunun icin de her yüzyilda bir,
bir dinsel Baskan (yani Büyük Imam) vasitasiyla dinini
yenilestirir. Bu Yeni Cag'da da öyle olacaktir.

***

Demirkan Bey,

"Bu dinleri gerçekten yaratici teblig ettiyse, neden [son din]
ile bagladi ve bitirdi, anlam veremiyorum" diyorsunuz.

Insanligin bir gelisim süreci vardir. Bu sürec dolduysa, ondan
sonra meyve verme dönemi baslar. Meselâ insanligin egitim
ve ögretim dünyasinda dört a$ama bulunuyor. Bunlar da;
ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite'dir. Bundan sonrasi icin
de fert ve ögrenci kendini istedigi kadar gelistirmeye devam
edebilir. Fakat ulasmak istedigi hedefe göre bu dört a$ama-
dan birini veya hepsini kazanmasi gerekiyor.

I$te bunun gibi, binlerce seneden beri insanliga gönderilen
Ilâhî Kitap ve Elciler, insanlik aklini yeterli bir erginlige ula$-
tirmis bulunuyor. Bundan sonrasi icin durmadan Kitap gön-
dermeye gerek kalmiyor. Cünkü son kitap Kur'an ile dogru
yol'un ne oldugu ve nasil olacagi bildirilmis ve aciklik kazan-
mistir. Insanligin geri kalan sorularinin cevaplanmasini ise,
din bilgini ve feylesoflari halledebilmektedir.

"Belki de yaratici insanlarin dindar olmalarini filan ne istiyor,
ne umursuyor, ne dersiniz?" diye soruyorsunuz.

Bir fabrika olsun da, onun bir patronu olmasin ve i$cileriyle
ilgilenmesin! Hic olur mu? Veya bir Sultan veya Basbakan
olsun da, milletinin gelmis ve gelecegiyle alâkadar olmasin;
yatsin, kendi keyfine baksin, millet de kendi halinde kalsin,
ne yaparsa yapsin! Hic olabilir mi?

Bunun gibi, binlerce fiil ve milyonlarca faaliyet iceren bir ya-
ratili$, ya$atilis ve yönetilise sahne olan bir Evren olsun ve
bu evrenin Dünya Kenti'nde milyarlarca insan, trilyonlarca
hayvan ve trilyarlarca bitki milleti bulunsun da, bunlarin bir
"Sahibi" bulunmasin ve o Sahip herseyi kendi haline birak-
mis olsun ve akil sahiplerinden istedigi ve bekledigi "tesek-
kür" gibi bir ibadeti olmasin! Hersey hiclikten gelip, hiclige
gitsin! Hic mümkün mü?

Kendi kendine olmasi ve kalmasi mümkün olmayan bir â-
lem varsa, onun Sahibi de vardir. Sahibi varsa, bir amaci
da vardir. Amaci varsa, akil sahiplerinden bir istegi de var-
dir. Istegi varsa, bunu bildirmek icin Elcisi de vardir, Kita-
bi da vardir. Birisini inkâr ettiniz mi, hepsini ve herseyi in-
kâr etmeniz gerekecektir. O zaman, akla da gerek kalmi-
yor tabii! Akil, kendini inkâr etmek icin mi? Elbette degil!

"Bu tereddüt ve ikilemlerin en kestirme (ve bir çoklarinin uy-
guladigi) çözümü, sorgulamadan, süphelenmeden inanmak.
Bunu ise ben hayatta hiç yapamadim, yapamam da..."
Güzel demissiniz...

Bir bilgi ve inanca ulasabilmeniz icin $üphe ve tereddütleri-
niz ve sorgulamalariniz elbette olacaktir. Bunlar olmadan
dogru bir bilgi ve inanca ulasamazsiniz. Biz de, "bunlar olma-
sin" demiyoruz ve diyemeyiz. Fakat o $üpheler ilânihaye
sonsuza kadar gidemez, ancak yeterli kaniti elde edinceye
kadar sürebilir. Ama siz gerekli kanitlari elde ettiginiz halde
onlari kabul etmek istemezseniz, bu halde kendinizi körlüge,
sagirliga ve aptalliga salmis olursunuz. Bu da insan icin büyük
bir sapkinliktir. Ama sizin böyle bir sapkinligi kabullenecegi-
ze ihtimal vermek istemem.

"Evren yaratilmissa yaratici nasil ortaya çikti sorusu hiç bir
zaman yanit bulamaz, bu da iki..." diye sormus ve kesin bir
hükümde bulunmussunuz. Sorunuz güzel, fakat hükmünüz
yanlis. Cünkü sizin akliniz herseye hâkim ve temel olamaz.
Zira aklin da bir kapasitesi vardir. Bu kapasite doldu mu,
artik ondan ötesi icin "Ilâhî Bilgi ve Aklin" yardimina muh-
tacsiniz. Bu yardimi red ve inkâr ettiginiz takdirde sorula-
riniz cevapsiz kalacak, belki kendi uydurdugunuz yanitlarla
bir yol buldugunuzu sanip, onun dogruluguna inanacak ve
onunla kendinizi avutacaksiniz. Böyle bir avunmaya razi
olmamalisiniz.

Evreni yaratabilmek icin, Yaratici'nin evrenden önce "var"
bulunmasi gerekiyor. Tipki bir kitabin yazilabilmesi icin
Yazar'in "kitaptan önce" var olmasi gerektigi gibi. Böyle
bir varolus ise, Yaratici icin "ezelî" ve "ebedî" olmayi gerek-
tirir. Ilâhî Taraf'tan bildirilmis olan bu gereklik kabul edil-
mezse, sorunuz cevapsiz, cevaplariniz da gecersiz kalacak-
tir. Cünkü sizin akliniz bu evrene direk olamaz. Kapasitesi
belli olan aklinizin ötesindeki Gizli Akl'in yardimiyla ancak
sorulariniz bir yanit bulabilir. Cünkü bilim ve felsefenin de
sInirlarini biliyor, onlardan istediginiz tam cevabi alamiyor-
sunuz. Üstelik onlarin ulasacagi nihaî yanitin alinmasini bek-
liyecek kadar da uzun ve sonsuz bir ömrünüz de yok. Si-
zin icin din bilginlerinden yardim almaktan baska care ka-
lir mi? Bu careye ba$vurmayan insan nereye ba$vuracak-
tir. Yoksa ba$ini ta$lara mi vuracak, yoksa herseyi unut-
mayi yegleyip oyun ve eglenceye dalarak herseyi unutacak
mi?

Siz yaratilmis oldugunuz icin, Yaratici'nin da "yaratilmasi"
gerektigini düsünebilirsiniz. Bu düsünce mantikî görünme-
sine ragmen mantikî degildir. Cünkü Yaratici hakkinda
böyle bir mantik yürütülemez. Cünkü Yaratici da yaratilirsa,
o Yaratici, "Yaratici" olmaz.Yaratici'nin Yaraticisi olacagini
kabul ettiginiz takdirde, sonsuz bir Yaratici silsilesini kabul
etmek zorunda kalirsiniz ki, bu da sizin icin cikmaz sokak
olur. Bu cikmaza girmemek icin Yaratici'nin yaratilmayaca-
gini kabul etmeli ve Ilâhî Taraf'tan bildirilen: "Allah öncesiz
ve sonrasiz (yani ezelî ve ebedî), ölümsüz ve dogumsuzdur"
nihaî hakikatini yeterli görmelisiniz. Bunun disinda uydurulan
fikirler sizi dogru yola götürmeyecektir. Hem Beyaz Hanim'
a verdigim cevaplar icinde bulunan "Yaratici'nin tek olmasi
gerektigi" ilkesi ve hakikatini de unutmamalisiniz. Demek,
Yaratici hakkinda mantikî fikir yürütmenin de bir sIniri ve
istisnasi varmis...

Not: Gerekli olmadikca yazilarima bir cevap vermeniz ge-
rekmez. Benim icin meselenin anlasiliyor olmasi yeterlidir.

Hüseyin Avdic

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Ekim ayi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: