Dienstag, 21. Oktober 2008

TEOLOJiK SORU VE SORUNLARA CEVAPLAR 2

TEOLOJIK SORU VE SORUNLARA CEVAPLAR 2

bilgilendiren ALLAHin adiyla

(Bu cevaplarimiz arasinda cok e$liligi gerektiren önemli
sebeplerin neler oldugunu ve örtünmenin nicin lüzum etti-
gini ve bazi erkeklerin kadinlarla tokalasmaktan nicin ka-
cindiklarinin izahiyla birlikte baska suallerin cevaplarini
da bulacaksiniz. Zevkli ve heyecanli okumalar dilegiyle...)

1- Müslüman Araplar Yahudilik'ten etkilenmis midir?

Cevap 1: Kitapli ve Peygamberli bütün dinler Allah'a ait-
tir. Islâmiyet'te bulunan bazi emir ve ibadetlerin önceki
dinlerde bulunmasi ve bulunmus olmasi, Islâmiyet'e nok-
sanlik getirmez. Cünkü (bozulmamis haliyle) bütün Kitap-
li dinler Allah'a aittir. Bununla birlikte son gelen dinin ön-
ceki dinlerden bir seyler icermesi, "önceki dinden yapil-
mis aktarmalar" olarak kabul edilemez. Cünkü her dinin
ayri bir Kitabi ve Peygamberi vardir. Hz. Muhammed;
namaz, oruc, kurban, hac, abdest gibi ibadetleri Yahudi-
lik ve Hiristiyanlik'tan degil, Allah'tan almistir. Kur'an da
bunun delilidir.

Eger siz Allah'a inanmiyorsaniz, O'nun Kitap gönderdigine
de inanmazsiniz. Kitaplar'a inanmazsaniz, elbetteki Son
Din'in "öncekilerden yapilmis taklit ve aktarmalar" oldugu-
na inanirsiniz; daha dogrusu "zannedersiniz". Zan ise, ger-
cegin yerini tutmaz.

Bir ülke varsa, o ülkenin bir Sahibi ve Basbakani da vardir.
Basbakani varsa, onun, milletvekillerine gönderdigi emirleri
de vardir. Ayni sekilde, ortada bir evren varsa, bu evrenin
bir Allah'i da vardir. Allah'i varsa, emir ve istekleri de vardir.
Emir ve istekleri varsa, "millet vekili" hükmünde Elci ve Pey-
gamberleri de olacaktir. Elci ve Peygamberleri olacaksa, on-
larin Allah'tan aldiklari emir, istek, tavsiye ve cevaplari ice-
ren bir Kitap'lari da olacaktir.

Eger siz Allah'i inkâr ediyorsaniz, otomatikman Kitaplari da,
Peygamberleri de inkâr edeceksiniz. Ama bu inkâriniz, sizin
aklinizin iflâs ve akilsizligi olur. Cünkü her seye gücü yeten,
gözle görülmez, fakat kalp ve akilla varligi anlasilir bilincli bir
Allah'i kabul etmezseniz, kâinatin her maddesine ve onun her
atomuna bir ilahlik vermek zorunda kalirsiniz. Cünkü her var-
lik, madde ve atomlarla yapilmaktadir. Yaratis onlara yüklen-
digi takdirde o atomlar her türlü yaratisi bilmek zorunda kalir.
Bir atom veya bir yildiz veya bir galaksi, bu kâinati yaratmak,
ya$atmak ve yönetmekten ne anlasin! En akilli insanlarin dahi
yapamadiklarini ve yapamayacaklarini, en akilsiz seylere ver-
mek, aklin akilsizligi olmaz mi? Bu akilsizlik icinde olanlarin
zan ve iddialari neye yarar? Onlara hic deger verilebilir mi?
Deger veren ve pesine takilanlar da, seytanin kucagina düs-
müs olmaz mi?

2- Cok e$le evlilik ve kölelik gibi uygulamalar "cagdisi"
midir?

Cevap 2: Islâmiyet cok e$le evlilige izin vermis ve sinirsizli-
ga bir sinir koymustur. Verdigi izin ve getirdigi sinir da, ge-
rekli sartlar olusmussa uygulanir ve e$lerin haklarini ödeye-
meyecek olan erkekler bu izinden faydalanamaz. Ikinci o-
larak; Islâmiyet, kölelik getirmemistir. Ama onu islaha ca-
lismis ve köleleri ezilmekten korumustur.

$imdi cok e$le evliligin "cag disi" olup olmadigina bakalim.
Bir ülke ve toplumda kadin sayisi erkek sayisindan fazla i-
se, bu fazlalik "dogal olarak" cok e$liligi gerektirir ve dâvet
eder. Eger o toplum ve ülke bu dâveti kabul etmezse, fahi-
seligi kabul etmek zorunda kalir. Cünkü o fazla kadinlar,
-bütün erkekler tek kadinla evli olduklarindan veya cok
e$liligi kabul etmediklerinden- ya bekârliga ve erkeksizlige
mahkûm olacaklar, ya da evli erkekleri ayartip yuva yika-
rak erkeksizlikten kurtulmaya calisacaklardir. Tabii olarak
olacak olan budur! Eger siz buna evet derseniz, toplum dü-
zeninin bozulmasina ve yikilmasina evet demis olursunuz.
Eger siz ailenin yikilmamasini, nesillerin bozulmamasini ve
neticede bir ülkenin geleceginin mahvolmamasini istiyorsa-
niz, bir erkegin birden fazla kadin almasina izin verirsiniz.
Böylece fazla kadinlari erkeksizlikten kurtararak onlara
adalet etmis, hem toplum düzenini de bozulmaktan koru-
mus olursunuz. Ama bunun suistimalleri ve yan tesirleri
olmaz mi? Elbette olur! Eger cok e$lilik bir büyük derde
devâ oluyorsa, o ilâcin yan tesirlerine katlanmak zorun-
dasiniz. Bir iyilik ve izni kötüye kullanani da, devletin veya
Allah'in cezasi yola getirebilir.

Bir yerde erkek ve kadin sayisi e$itse, erkegin birden fazla
kadin almasina izin verilmemeli midir?

Böyle bir durumda da cok e$lilik erkege yasak edilemez.
Cünkü, eger bir kadin sakatlanmissa veya dogurganligini
ve cinselligini kaybetmisse, bu durumda erkegin ikinci bir
kadin alma hakki dogar. Eger kusurlu kadin bu hakka ri-
ayet ederse, bosanip atilmaktan kendini korumus olur. E-
ger kadin, erkegine ikinci bir e$ alma izni vermezse, erkek
de o kadini bosama hakki kazanmis olur. Erkek bu hakki
isterse kullanir, istemezse kullanmaz.

Cok e$liligi gerektiren önemli bir durum da, kadinin erkege
"yaradissal e$itsizligi"dir. Yani, erkekle kadin yaradilisca e-
$it olmadigindan, bu e$itsizligin dogurdugu sonuc sebebiyle
erkek ikinci bir kadina ihtiyac duyabilir. Cünkü "cinsel aci-
dan" kadinla erkek e$it varliklar degildir. Cünkü bir kadin
kirkbes-elli ya$larinda cinsellik ve dogurganligini kaybeder.
Erkek ise, yüz ya$ina kadar cinsellik ve dölleyiciligini korur.
Bu durum da, tabii olarak erkege ikinci bir e$ alma izin ve
emri verir. Bu dogal emre erkek isterse uyar, isterse uymaz.
Fakat uymak istedigi zaman ona engel olmamak gerekir. Ya-
salar bu konuda halkina gerekli izin ve esnekligi göstermek
zorundadir. Aksi halde ya$li erkek bu cinsel ihtiyacini gayri
me$ru yoldan saglamaya calisacaktir. Bu da, fuhus kapisi-
nin acilmasi demektir.

Ayrica kadinlar, -elli ya$ina kadar olan genclik ve cinsellik
dönemlerinde- her ay "âdet görme" sebebiyle kocasindan
bir iki hafta, (hamilelik döneminde ve sonrasinda aylarca)
uzak kalmak durumunda olduklarindan, bu hale sabrede-
meyen erkeklerin de ikinci bir kadina ihtiyac duymalari
dogaldir. Eger siz ikinci bir e$ almayi yasaklarsaniz, gayri
me$ruluk yoluna izin vermissiniz demektir. Bu izin de, fu-
hus sektörünün dogmasina ve kadinin "aldatilmasi"na yol a-
car. Kadinin e$i tarafindan aldatilmasinin -ahlâksizlik disin-
da- en önemli sebeplerinden biri de budur. Bu dogal ger-
ceklere dogru yanitlar verilmezse, erkekler kadinlari kiya-
mete kadar aldatmaya devam edecekler ve fuhus sektörü
de o vakte kadar ya$amaya devam edecektir.

Demek, kadin ve erkegin yaradilisini tanimadan e$itlik türkü-
leri okumanin ve cok e$lilige "cag disi" damgasi basmanin,
topluma ve insanliga faydasi degil, zarari vardir!

Eger derseniz: "Ya erkek sayisi kadin sayisindan fazlaysa
ne olacak?"

Cevap: Allah böyle bir duruma düsürmesin!

Hz. Âdem'in tek evliligi, Incil gibi bir Kutsal Kitab'a örnek
yapilabilir mi?

Yapilamaz! Cünkü Hz. Âdem bir tek Havva'dan baska
bir kadin bulabilecek degildi. O, tek kadina mahkûmdu!
Eger kadinlarin bol oldugu bir zamanda ya$asaydi, onun
da birden fazla e$i olacakti. Incil'deki bir cok sözlerin Al-
lah'tan olmadigini, bu gerceklerden de anlayabiliriz. Eger
Allah sözü olsaydi, bu gercekleri görerek konusurdu.

3- Kur'anin örtünme emri, kadinin yaradilisina zit mi, uygun
mu?

Cevap 3: Kadin, yaradilisca zayif bir varlik oldugundan bir
erkegin korumasina muhtactir. Bu muhtaclik da, kadinin ör-
tünmesini gerektirir. Kadin da, acik-sacikligiyla baska er-
keklerin ilgi ve begenisini cekerek kocasini kiskandirmamak,
namusuna leke getirmemek ve yuvasini yikilmaktan korumak
icin yaradilisin bu emrine uyar veya uyma ihtiyaci hisseder.
Bu emri ve hissiyati hice sayan kadinlar ise, kendilerini bir
"toplum bozguncusu" haline getirmis olurlar. Bunun isbatla-
rindan biri ise, gecenlerde gazetelerin: "Bir subayin dekolte
giyimli karisina üc üniversiteli gencin sarkintilik yapmasi kar-
sisinda, kocanin da o gencleri önce uyarip sonra da taban-
casiyla vurmasi"dir. Bunun gibi haberleri sikca duyuyoruz.
Cünkü kadinin acik-sacikliginin erkekleri tahrik etmesi bir
gercektir. Ve her toplumda kendini zaptedemeyen serseri
erkekler bulunabilir. Herkesten de olgunluk ve terbiyelilik
bekleyemezsiniz. Bunun icin acik-saciklik varsa, taciz ve
tecavüz de olacaktir ve bu durum biz hoslanmasak da ne
yazik ki dogaldir!

Örtünmeden kasit, kadinin gögsünü, kollarini, bacaklarini
örtmesi ve cinselligini aciga vurmayacak bir giyinis icinde
olmasidir. Insanlari ve erkekleri olgunlasmamis bir toplum-
da tacize ugrayacak ilk kadinlar, acik-sacik kadinlardir.
Cünkü acik-saciklik icinde olan kadinlar; begenilmek, ilgi
görmek ve cinselliklerini sergilemek düsüncesinde olmasa-
lar bile, onlarin hal ve hareketleri: "Biz begenilmek, ilgi gör-
mek, seyredilmek istiyoruz" dediginden, onlarin bu hal sözü-
ne bazi ham ve serseri erkekler tacizle karsilik verirler. Ol-
gun erkekler de, onlara sahip olma arzusuna düserler, belki
de bunun icin yuvalarini yikarlar.

Tacize meydan vermemek ve yuvalarin yikilmamasini isteyen
kadinlar ise, Yaratan'in ve yaradilis'in "örtün" emrine uymakla
toplumun huzur ve asayisine hizmet etmis ve onu dejenere ol-
maktan korumus olurlar. Müslüman olmayan veya ondan u-
zak bulunan kadinlarin giyim-kusamina ise, Müslümanligin e-
gemen olmadigi laik toplumlarda elbette karisilamaz.

Ba$ örtme meselesi ise, eger bir toplumda kadinlarin namusu
güven icindeyse, o kadinlarin ba$larini örtmelerine gerek ol-
mayabilir. Eger durum bunun tersi ise, kadinin ba$ örtmesine
karismamak gerekir. Bununla birlikte kadinlarin yalniz namu-
sunu korumak icin degil, soguktan ve sicaktan korunmak ve
süslenmek ve yas tutmak veya sihhî nedenlerden dolayi da
ba$ örtme ihtiyaci duyulabilecegini unutmamak gerekir.

Eger dindar ve örtünmek isteyen kadinlar, kendi dinlerinin
egemen olmadigi bir toplum tarafindan eziyete ugruyor veya
ugrayacaklarsa, ba$ örtülerini birakmalarinda dinen bir mah-
zur yoktur. Bu durumda olan kadinlar, saclarini yatirip at
kuyrugu yaparak, erkeklerin begenisini engelleyebilir ve o
toplumun gözüne batmaktan kurtulur.

Dinini, namusunu ve yuvasini düsünen kadinlar icin en iyi
örtünme; gögsü, kollari, sirti, göbek ve bacaklari acikta bi-
rakmamak ve cinselligini sergilememektir. Dolayisiyla Müs-
lümanligin hâkim olmadigi yer ve ülkelerde dindar kadinlarin,
yüzlerini örtme ve pecelemelerini terk etmeleri gerekir.

$imdi de biraz, kafasini kadinin örtünmesine ve ba$örtüsüne
takanlara seslenmek istiyoruz: Acik-saciklik sizi tahrik etme-
yebilir ve sizler olgun ve terbiyelli erkekler olabilirsiniz. Fa-
kat bu bizi ilgilendirmez. Cünkü bütün erkekler sizin gibi de-
gildir ve olamaz. Bunun icin de bir ülke ve toplumun tüm er-
kekleri meleklesmedikce dindar kadinin örtünmesine ve ba$
örtmesine karismaya hakkiniz yoktur. Ne kamusal alanda,
ne de disinda!

Bazi dindar Müslümanlarin kadinlarla tokalasmaktan kacin-
malari, "geri kafalilik" veya "cag disilik" midir ve dinen haram
midir?

Kadinlarla tokalasmanin dinen bir haramligi yoktur. Fakat
bazi dindar erkeklerin kadinlarla tokalasmaktan kacinma-
larinin sirrini aciklayabilmek icin erkekleri iki gruba ayirmak
gerekiyor. Birinci grup erkeklerde sevgi ve $efkat hâkimdir.
Bu tür erkekler, kadinlarla yakinlasma ve icli-disli olmala-
rinda $ehevî bir elektiriklenme hissetmezler, cinsel uyariya
kapilmazlar. Kendilerinde öfke ve $ehvetin hâkim oldugu
grubun erkekleri ise cok hassastir. En kücük bir seye he-
men sinirlenirler ve bir kadina dokunduklarinda ve doku-
nacaklarinda da hemen cinsel uyariya carpilirlar. Bu gruba
dahil olan dindar erkekler de, kötü düsüncelere kapilma-
mak ve dindarliklarini koruyabilmek icin namahrem kadin-
lara dokunmaktan ve onlarla tokalasmaktan uzak durmayi
tercih ederler. Bu gruptaki erkekler kendi kiz cocuklarina
bile dokunmaktan rahatsiz olabilirler. Fakat bu durum yan-
lizca dindar ve Müslüman erkeklere özgü bir durum degildir.
Müslüman olmayan ve dindarliktan uzak bulunan erkekler
icin de gecerlidir. I$te insanlar arasindaki bu farkliliklardan
dolayi dinsel konudaki uygulamalarda bir ayrilma meydana
gelmekte ve bu da farkli mezhepleri meydana getirmektedir.
Meselâ kendilerinde sevgi ve $efkât hâkim olan grubun
Müslüman erkekleri bir kadina dokunduklarinda abdestleri
bozulmaz. Bu grubun erkekleri, dinsel ya$antilarinin gerekli
hükümlerini Hanefi mezhebinden alirlar ve bu mezhebe bag-
lidirlar. Diger grubun Müslüman erkekleri ise, kadina dokun-
duklarinda abdestleri bozulur. Bunlar da $afi mezhebine da-
hildirler. $afi mezhebi, köylülüge yakin olanlari; Hanefi mez-
hebi de $ehirlilige yakin olanlari toplar. O halde bütün Müs-
lümanlari ayni katagoride degerlendirmemek ve ikinci grup-
taki dindarlari da: "$ehvetlerine maglup zavallilar" olarak
görmemek ve lanse etmemek gerekir. Cünkü bu hâli onlar
kendileri kazanmamistir, dogustan öyledirler.

Bu gercekler göz önüne alindiginda kadinlarla tokalasma-
nin, bütün erkeklere helâl edilemeyecegi gibi, haram da e-
dilemeyecegini görürüz. Yani bu konuda herkes kendi hal
ve mezhebine göre seciminde hür birakilmali, kimse zorla
tokalasmaya veya tokalasmamaya mecbur birakilmamalidir.

4- Müslümanlarin ibadetlerinde haremlik-selamlik uygulama-
lari, onlarin dinlerinin "ilâhî" olmadigini mi gösterir?

Bir dinin ilâhî ve semavî olup olmadiginin en acik göstergesi,
o dinin Yaratici'dan inmis bir Kitab'inin bulunmasi ve bu Ki-
tab'in iceriginin de akil ve yaradilisla uyusuyor olmasidir. E-
ger gerekli tam uyusma yoksa, o Din'in ve Kitab'inin ilâhî
ve semavî olmadigina hükmedilebilir. Fakat gerekli uyusma-
nin olup olmadigi hakkindaki karari, ancak Ilâhiyat bilgin-
leri ve konunun uzmanlari verebilir. Yoksa bazi akli yetmez-
lerin hosuna gitmedigi veya aklina zit buldugu icin o din i-
lâhî olmaktan cikmaz.

Gelelim ibadette yapilan haremlik-selamlik meselesine.
Islâmi'in ilk dönemlerinde ibadetler kadin-erkek karisik
olarak yapilmis. Fakat kadinlari taciz etme gibi durumlar
görülmeye baslayinca bu uygulama zamanla terkedilmis.
Biz de, kadinla erkegin ayri ayri yerlerde ibadet etmelerini
daha dogru ve uygun görmekteyiz. Cünkü ibadette önemli
olan husus, huzuru bozacak ve dikkati dagitacak seylerin
bulunmamasi ve gönül rahatligi icinde ibadet edebilmektir.
Bir ibadete kadinlarin da dahil olmasi ise, erkeklerin kalbi-
ni ve kafasini karistirir. Bu duruma maruz kalan kimseler
ise, "aman seytana maglup olmayayim" cabasina girer, iba-
det huzurunu kaybeder. Bu durum kadinlar icin de gecer-
lidir.

Burada diyemeyiz: "Müslüman erkekler (veya kadinlar) bu
kadar aciz ve zayif midir ki, birlikte karisik olarak ibadetle-
rini yapamiyorlar?"

Cünkü bir ibadethaneye gelen insanlar icinde olgun kimseler
de bulunur, ham kimseler de bulunur. Ama olgunlasmamis
insanlar daima cogunlukta olur. Insan, nefis tasiyan bir varlik
oldugundan, seytanin da yardimiyla günahlara cok meyyaldir.
Bunun icin Müslüman cemaatin, onlari kolayca günaha düsü-
recek hallerden sakinmalari gerekir. Bu yüzden de (birbirine
mahrem olmayan) kadin ile erkegin ayri ayri ibadet etmele-
rinde cok hayir vardir.

Müslümanlarin maruz oldugu mânevî tehlikelere Hiristiyan
cemaatleri de maruzdur. Yani kiliseye giden kadin ve erkek-
lerin yalnizca ibadet icin gittiklerini düsünemeyiz. Bazi kadin-
lar elbisesini ve güzelligini göstermek ve bazi erkekler de gü-
zel bir kadin görebilmek veya degisik arzular sebebiyle de
kiliseye gidebilirler. Hiristiyan cemaatin "melekler gibi terte-
miz" oldugunu kim iddia ve temin edebilir? Ama derseniz:
"Gene de ibadetlerini birlikte yapabiliyorlar!" Bunun bize ne
faydasi var? Ve Müslüman cemaatin haremlik-selamlik iba-
detlerinde insanliga ne kötülük bulunmaktadir?

Ama bir Müslüman cemaat cikar da: "Biz kendimize güve-
niyoruz. Biz, ahlâksizliga meydan vermeden kadin-erkek
karisik olarak gönül huzuru icinde ibadetlerimizi yapabiliriz"
derlerse, onlarin ibadetlerine karismaya kimsenin hakki ol-
maz. Fakat bu uygulamayi ancak kendi ibadethanelerinde
yapabilirler. Ama bu cemaatin bazi kadinlari kalkar da sa-
dece erkelerin namaz kildigi bir camiye dahil olmak isterler-
se, o vakit bunlara ses cikarmak farz olur. Onlarin bu hare-
keti de "bozgunculuk" olarak algilanir. Kimsenin bozguncu-
luga hakki yoktur.

Ayrica kadinlarin kendi aralarinda bir cemaat olusturup i-
badet etme haklari da vardir. Bu haklarina da kimse ses
cikaramaz. Bunun disinda keyfî reformlara izin verilemez.
Gereken reformu (yani dinde yenilesme ve modernlesmeyi)
ancak Yaratan'in izniyle Allah'in Mehdisi yapabilir.

Dinin, bilim ve akilla; bilim ve aklin da din ile uyusmasi ve
uyusturulmasindan ne anlamaliyiz?

Bundan anlamamiz gereken $udur: Insan hayatinda uyulmasi
$art olan üc yasa bulunmaktadir. Birincisi, Yaratan'in yasasi;
ikincisi, Yaradili$'in yasasi; ücüncüsü ise, Yaradilmislar'in ya-
sasidir. Bu üc yasanin uyusturulmasindan cikacak sonuc da,
hayatimizin GERCEK YASAsidir.

Burada Yaratan'in yasasi, dini ve onun emir ve isteklerini; Ya-
ratilis'in yasasi, bilimin ortaya cikardigi gercekleri; ve Yaratil-
mislar'in yasasi da, en mükemmel yaratik olan insani ve onun
akliyla yapilan kanunlari temsil eder.

$imdi karsimizda bu üc yasa dururken kimse diyemez ki:
"Ben sadece dinin yasalarina uyarim, bilim ve aklin yasalari-
na uymam. Veya ben yalniz bilim ve aklin dediklerine bakar,
dinin yasasini takmam!" Dedigi takdirde o kimse mükemmel
bir hayat yasasindan mahrum kalir. Bu mahrumiyet de onu
bin türlü zarara ugratir ve mutsuzluga düsürür. I$te bu düsüse
ugramamak icin o üc yasayi birbiriyle uyusturup hayatimiza
temel yapmak zorundayiz.

5- Müslümanlarin egilip kalkarak ve yerlere kapanarak yap-
tiklari namaz ibadeti bir pagan âdeti veya köle zihniyetinin
efendiler önündeki alcalisi midir?

Namaz, Kur'anda onlarca defa Allah tarafindan emredilmis
ve onun sekli de bir melek tarafindan Hz. Muhammed'e ta-
rif edilmis ve Allah'a teslim olus sartlarinin en büyüklerinden
ilki olan bir ibadettir. Namaz, ayrica insani disipline sokan
ve harekete geciren bir ibadet olmasiyla da cok önem ve
kiymet kazanmaktadir. Bunun faydalarini anlatmaya kalkar-
sak bir kitap yazmamiz gerekir. Bunu da baskalari yapsin.
Biz yalniz $u noktaya da temas edip gececegiz.

Bir Müslümanin egilip kalkarak ve yerlere kapanarak namaz
kilmasi, bir kölenin efendisi önünde gösterdigi mutlak itaat ve
alcalisini gösteriyor. Bu kölelik alcalisi bir Müslüman icin de
gecerlidir. Cünkü insan da Allah'in kölesidir. Allah ise, onun
ve kâinatinin Sultani ve Padisahi'dir. Böyle büyük bir Padi-
sah'in önünde egilmek ve yerlere kapanmak ise, sereflerin
en büyügüdür! Amirlerinin, ustalarinin, $ef ve patronlarinin
önünde süklüm püklüm olan insanlar, eger Yaratici ve Ya-
$atici ve Yöneticileri olan Allah gibi en büyük Sultanlarinin
önünde egilmez ve secdeye kapanmazlarsa, nasil insan ola-
bilirler? Nasil "biz insaniz" diyebilirler?

Bir Müslüman Allah'in önünde egilip kalkmakla: "Allahim!
Ben Senin huzurunda hicligimi ve kücüklügümü kabul edi-
yor ve Senin yüce Büyüklügünü tasdik ve ilân ediyorum"
der, O'na teslim oldugunu aciklar. Baskalarinin tapilmaya
lâyik olmadigini görerek de büyük bir özgürlük ve bagim-
sizlik kazanir. Allah'a kul olan, kula kulluktan azad olur.

6- Hz. Muhammed, Hz. Isa'nin dinini nicin benimsememis-
tir?

Cevap 6: Hz. Muhammed (ruhuna selam olsun), Allah'tan
Kitap ve Elcilik almis bir Peygamber'dir. Incil'in hangi sözü-
ne inanip inanmayacagi kendisine bildirilmistir. O da bunun
ötesine gidemez, Hz. Isa'nin tanriligina ve tanri ogulluguna
inanamazdi. Ama bunun disinda Kur'anla catismayan kismi-
ni benimsemistir. Incil'i tümden reddetmemistir. Eger Allah
ona: "Isa Benim oglumdur, Bana degil ona tapacaksin" de-
mis olsaydi, o da caresiz olarak emredileni yerine getirmek
zorunda kalirdi. Fakat Allah tam bunun ziddini bildirmis ve
Isa'nin Tanrilikla ve Tanri ogulluguyla bir ilgisi olmadigini
duyurmustur. Bunun aksini isbatlayacak biri de yeryüzüne
gelmemistir. Biz de Hz. Isa'nin Tanri ve Tanri oglu olama-
yacagini bildirilerimizde defalarca kanitlamis bulunuyoruz.
Hz. Muhammed, Hz. Ibrahim'in dinini benimsemistir. Cün-
kü Ibrahim'in dini, Allah'i birleyen bir dindir. Gercek Din'
in asli da budur. Ama Hiristiyanlik ise, Tanri'yi ücleyen bir
pagan dini haline getirilmistir. Muhammed böyle bir dinin
tamamini nasil benimseyebilirdi? Evet Hz. Muhammed o-
kuma yazma bilmiyordu ve bu yüzden de diger Kutsal Ki-
taplari okumamis olabilir. Fakat bu Kitaplarin icerigi Al-
lah tarafindan kendisine bildirilmis ve daha mükemmeli
verilmis oldugundan, o Kitaplardan habersiz degildi.

7- Hz. Isa, Yahudi ve Ibranî geleneklerini red mi etmistir?

Cevap 7: Hz. Isa, kendinden önceki dinlerden ancak Allah'
in izin verdigi kadarini red veya kabul edebilir. Ama âdet ve
gelenekler konusunda zararli ve faydasiz olanlari reddetme-
sinde bir mahzur yoktur. Bu durum, Hz. Muhammed icin de
gecerliydi. O da Yahudilik $eriatindan uygun olanlari almis
veya kullanmis, gerisini reddetmistir.

8- Nasil olur da Allah Âdem'i yarattiktan sonra meleklere:
"Âdem'e secde edin" der. Üst asta secde eder mi? Allah'i
basiretsiz ve adaletsiz durumda gösteren Kur'an gibi bir
Kitap'a nasil "Ilâhî Kitap" diyecegiz?

Cevap 8: Allah, "Allah"tir! Istedigini istedigine secde ettire-
bilir. O, kimsenin keyfine göre hareket edecek degildir! Al-
lah Âdem'i, ona bütün bilgileri ögreterek meleklere üstün ge-
tirmistir. Bunun icin de Âdem'in onlardan daha yüksekte ol-
dugunu kabul etmeleri anlaminda melekleri secdeye dâvet
etmistir.

Ha, "kul kula secde eder mi"? Eger Allah emrederse, etmek
zorundadir. Nasil ki bir kislada ve bir devlet kurumunda me-
mur ve askerlerin, amir ve üstlerine: "En büyük Basbakandir,
biz size itaat etmeyiz" deme haklari yoksa, meleklerin de Â-
dem karsisinda itiraza haklari yoktu. Allah'in emrini yerine
getirmeleri gerekiyordu. $eytan ise, Âdem'in üstünlügünü
tanimayarak ve kabul etmeyerek Allah'in emrini cignedi. Al-
lah da ona hak ettigini verdi ve verecek! Bunun neresinde
basiretsizlik vardir ki?

Insan basiretsizligi kendinde aramalidir. Kur'andan üstün
bir Kitap getiremedigi ve hic bir zaman da getiremeyecegi
halde durmadan Kur'ana muaraza eder, Allah'in diniyle ce-
dellesir! Haydi, O'nun Dini'nden daha iyisini getirin, biz ona
girelim.... O zaman Kur'anin semâvî bir Kitap olmadigini
da isbatlamis olursunuz. Buna gücünüz yetecek mi? Hayir!
Hic bir zaman yetmeyecek. Bunun icin önce, kâinati yöne-
tebilecek ölümsüz bir Ilah olmaniz gerekir. Gercek insanlar,
nihayetsiz acizlik, fakirlik, muhtaclik ve ölümlülüklerini görür-
ler de, bütün noksanliklarini kapatacak nihayetsiz bir kudret,
zenginlik, ihtiyacsizlik icinde olan Allah gibi ölümsüz bir Sul-
tan'a teslim olurlar, ölümsüzlük bulurlar.

Sahte insanlar ise, bütün bu gerceklere göz kapayip, o Sul-
tan'in Dini'ni söndürmeye calisir, "tekerlekli zürefa" olmaya
razi olurlar. Bu rizalariyla da gelecekteki güzel ebediyetlerini
kaybedip, o yüce Sultan'in zindanina atilmayi hak ederler. O
zindani yok edebilecek güc ve kabiliyeti olmayanlarin bu söz-
lere gülüp gecmesi ise, elbette onlari gülünc ve acinacak hale
getirir.

Ömrü tükeniste oldugu halde ölümsüzlügü kazandiracak dog-
ru bir calismasi olmayanlar büyük bir kayiptadir! Kazancta
olanlar ise; ancak Allah'a inanip, O'na teslim olanlardir.
Biz Muranistler, $eytanin izinde degil, Hakk'in izindeyiz. Bü-
tün insanligi da, "Hakk'in izinde" yürümeye dâvet ediyoruz.
Yeni Cag'da Hakk'in temsilcisi ise: MURANIZM'dir.

Not: Verdigimiz CEVAPLARin "birinci bölümü"nü $u link-
ten temin edebilirsiniz:

http://forum.antoloji.com/uye/kisi.asp?kisi=214884

Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an'in sitesine ulasmak
icin de: ahiruzzaman.blogspot.com adresine tiklayiniz.

Zaman: Yeni Cag'in altisi, Ekim sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: