Dienstag, 21. Oktober 2008

TÜRKiYE NEREYE GiDiYOR?

(Bu bildiri, 2007 yilinda yayinlandi.)

TÜRKIYE NEREYE GIDIYOR?

($eriata mi, laikci fasizm ve diktatörizme mi?)
"19 Mayis Dindarlar Uyarisi/D-Uyari"

zalimlerden daha iyi tuzak kuran ALLLAHin adiyla

Basliktaki suallerin cevabina ulasabilmek icin bazi sualle-
rin sorulup cevaplarinin verilmesi gerekiyor. Öyle ise bas-
layalim sormaya:

Türkiye'de dindar kadinlarin son durumu nedir?

Bu sorunun cevabina gecmeden önce bazi aciklamalarda
bulunmak ve bir kac noktayi aydinlatmak gerekiyor:

"Türk Milleti"nin yüzde doksan dokuzu "Müslüman" kimli-
gini tasimakta, fakat ancak yüzde yetmisi bu kimlige sahip
cikmakta, geri kalani da bu kimlige ilgisiz kalmakta ve bir
kismi da belki ondan nefret etmektedir. Müslüman kimlige
sahip cikanlarin yarisi kadari da dindar insanlar, yani
"Islâmiyeti ya$ayan" kimselerdir. Bu kimseler grubunun
kadinlari da cogunlukla baslarini örtmekte ve bu örtünmeyi
de "siyaset geregi" degil, "dinin emri oldugu icin" yapmak-
tadirlar. Zaten kadinlar ya dindar olduklari, ya kocasi ve
babasi istedigi icin, ya da iklim ve bölge sartlari öyle ge-
rektirdiginden dolayi örtünürler. "Siyaset geregi örtünme"
ise, laikcilerin iftirasindan baska birsey degildir!

Bu kadinlarin cogunlugunun günlük ömürlerinin ücte biri de
okulda, i$ yerinde veya memuriyette gecmektedir. Bu yer-
ler de, "kemalist zihniyet" tarafindan "kamusal alan" yani
"dinsel ya$antinin sokulamayacagi yerler" ilân edilip, basi
örtülü dindar kadinlar kapi disari edilmektedirler. Ancak
basörtülerini cikardiklari takdirde bu alanlara girmelerine
izin verilmektedir.

Bu kanunsuz yasakcilik karsisinda da bazi dindar kadinlar:
"Benim dinsel ya$antim daha önemli, okulunuz sizin olsun"
deyip, i$ini veya okulunu terketmektedir. Kimisi de: "Hic
olmazsa kamusal alan disinda inancimi sürdürebilirim" diye-
rek ba$ini acmakta (yani kamusal alana girerken dininin
gereklerini terketmek zorunda kalmaktadir). Yani dinsel
ya$antiya önem vermeyen kadinlarin acilmasina dokunul-
mazken, dindar kadinlarin kapanmasina karisilmaktadir.

Türk Ordusu'ndaki subaylarin i$lerine (e$leri basörtülü
olduklari icin) son verilmektedir. Yine dindar bir siyasetci
(e$inin örtüsü sebebiyle) cumhurbaskani olamamakta ve
basbakan olmasi da engellenmeye calisilmaktadir.

Bütün bunlar gösteriyor ki, Türkiye'de Müslümanlar, bil-
hassa dindarlar, "laikciler"in baskisi altinda ya$amaktadir.
Dindarlar ise bu baskiyi "zulüm" ve "haksizlik" olarak gör-
mekte, buna karsi da demokratik ve hukuksal bir mücade-
le vermektedirler. Fakat 25 seneden beri bu mücadeleyi
kazanamadilar.

Bu mücadelenin öncesi de var. Yani seksen seneden beri
Türkiye'de Islâmî gelismeler "irtica-geri dönüs" sayilarak
"laikci kemalistler" tarafindan engellenmekte veya darbelen-
mektedir. Bu darbelemeler icinde Bediüzzaman Said Nursi'
nin, müslümanlari dinsizlikten korumaya calisan ve asli
"dinsel bilinclenme ve aydinlanma" olan "nurculuk hareketi"
nin söndürülmeye calisilmasi ve lider ve taraftarlarinin da
on yillar boyu hapis, iskence, esaret ve gözaltinda tutulma-
lari da vardir. Bununla birlikte müslümanlarin biraraya ge-
lerek dinî kitap okumalari ve Allah'i anmak icin toplanma-
lari da yasaklanmisti. Bu yasaklari cigneyenler siddetle ce-
zalandiriliyordu. Müslümanlarin ibadet cagrisi olan arapca
ezani bile (dindarlarin arzusu hilafina) türkceye cevirmisler
sonra da bunu tekrar aslina döndüren ve müslümanlari se-
vindiren ve onlari özgürlestiren Demokrat Parti lideri Ad-
nan Menderes'i ve arkadaslarini astirmislardi.

Simdi ise cogunlugu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) etra-
finda toplanmis olan laikci kemalistler eski zulümlerini,
basörtüsü yasagiyla ve dinsel kurs ve okullari kapattirmaya
calisarak ve dindarlarin politikaya girmelerini engelleyerek
sürdürmektedirler. Gelecekte -iktidara geldikleri takdirde-
müslümanlara yapacaklari büyük bir baski ve iskencenin
isaretlerini de "27 Nisan Muhtirasi"yla vermis bulunmakta-
dirlar.

Yani laikci kemalistler CHP catisi altinda türkcüler(MHP)
le birlesip iktidara gelecek olurlarsa, dindar müslümanlarla
Kürtler'e dünyayi dar edeceklerdir. Bu edeceklerini Genel
Kurmay Baskanligi'nin "Nisan Muhtirasi"ndan cikarmak
mümkündür. Bu muhtira (laikci-ulusalci-kemalist ihtar)da
"ne mutlu Türküm" demeyenler ve buna karsi cikacak olan-
lar "düsman" ilân edilmistir. Yani "ne mutlu Türküm" deme-
yen Kürtler simdiden düsman sayilmis ve gelecekte de
türkcülüge boyun egdirilecekleri ima ve ilân edilmistir.

Islâmî gelismeler ve müslümanlarin demokratik talepleri de,
"Atatürk ilke ve inkilâplari"na bir isyan kabul edilip, müslü-
manlarin hayatlarinin nasil bir iskenceye cevrilecegi haber
verilmis bulunuyor.

Bunun icin özgürlük ve demokrasi taraftari Avrupali ve A-
merikalilarin, gelecekte MHP ve CHP tarafindan olusturu-
lacak koalisyona ve bu koalisyondan cikacak iktidara dik-
kat etmeleri ve Kürtlerin ve Müslümanlarin özgürlesmesine
tahammül edemediklerinden Türkiye'yi Avrupa ve Amerika'
ya kapatacaklarini ve demokrasiyi de askiya alacaklarini
bilmeleri gerekiyor.

Bu durumda Türkiye'deki Müslüman ve Kürt halkinin da
AKP'den baska siginacak bir partisi kalmiyor. Fakat bu
partinin gelecegi de tehdit altindadir ve simdiden laikci ke-
malistler tarafindan kapatilmakla tehdit edilmektedir.

Tabi burada anlatilanlarla dindar Türk kadininin basörtüsü
yasagi yüzünden cekmekte oldugu sikinti ve iskenceyi anla-
mak mümkün degildir. Bunu anlatabilmek icin kitaplar do-
lusu söz gereklidir. Fakat Avrupa Insan Haklari Örgütü ve
diger teskilatlar bu gerekli bilgileri, Türkiye'deki "Mazlumlar
Dernegi"nden alip, basörtülü kadinlarin cekmekte oldugu
sosyolojik ve psikolojik iskenceyi görebilirler ve görmeli-
dirler.

Laikcilerin müslümanlarla bir sorunu yok mu?

Bazi laikciler, "müslümanlarla bir sorunlarinin olmadigini"
iddia etmektedirler. Fakat bu iddia, müslümanlar demokra-
tik bir talepte bulunmadigi, sessiz kaldigi, dinsel yasantilari-
ni kamusal alana sokmadiklari müddetce gecerlidir.

Müslümanlarin laiklikle bir sorunu var mi?

Müslümanlarin demokratik bir laiklikle sorunlari yoktur.
Onlarin sorunlari laiklikle degil, onlari baski altinda tutan
"laikci"lerledir. Demek catisma; laiklerle anti-laikler ara-
sinda degil, müslümanlarla laikciler arasindadir.

Laiklik elden gider, $eriat gelir mi?

Türkiye'de laikciler, "laikligin elden gidip $eriatin gelecegi"
korkusuyla kivranmaktadirlar. Bu kivranma seksen yildan
beri sürmektedir. Fakat o zamandan bu zamana $eriat diye
birsey gelmemistir, gelemezdi de. Cünkü böyle bir seyin ge-
lebilmesi icin, Müslüman kimlige sahip cikanlarin yüzde alt-
mis-yetmisinin dindar olmasi ve dine dayali bir yönetimi is-
temeleri gerekir. Bunun aksi ise, yani kücük bir azinligin $e-
riat dayatmasi, "diktatörlük" olur. Diktatörlük ise, Islâmda
yasaklanmistir.

Bugün Müslüman Türk Halki'nin yüzde altmisi dindar olsa
-bu oran simdi yüzde otuz kadardir- bile dine dayali bir yö-
netim isteyecekleri -bir avuc radikal dinci haricinde- mec-
hûldür. Cünkü Türkiyeli Müslümanlar yarim asirdan beri
cogulcu laik demokrasiyi benimsemis, bunun disindaki re-
jimleri hos görmemistir. Bunlarin icinde "biz de Iran gibi
yönetilelim" diyen bir cogunluk bulamazsiniz ve müslüman
Türkler'in tarihsel genetiklerinde de "$eriat" diye bir yöne-
tim bulunmuyor. Osmanli padisahlari dindar kimselerdi, fa-
kat yönetim tamamen mollalarin elinde degildi. Padisahlarin
arkasinda duran $eyhülislam(dinsel baskan)lar ise, padisah-
larin ülkeyi adaletle yönetip yönetmediklerine dikkat eder-
lerdi. Yani ülkeyi yöneten mollalar degil, padisahlardi. Bu-
radan anlamaliyiz ki, laikcilerin korkusu; $eriatin gelecegin-
den degil, daha cok mevkilerini kaybedecek olmalarindan
dolayidir. Demek Avrupali ve Amerikalilar, laikcilerin kor-
kularina ve söylentilere degil, bu gerceklere bakmalidirlar.

(Burada "Osmanli'daki yönetim" ile ilgili olarak bir parantez
acmamiz gerekiyor. Cünkü solcular, sosyalistler ve kema-
listler diyor ki: "Osmanli toplumu $eriatla yönetilirdi". Ama
bu iddianin yaninda önemli bir gercegi de gözden kacirma-
mak gerekir: Toplumun dinî bir otorite tarafindan yönetilme-
si ayridir, dinsel yasalarla yönetilmesi yine ayridir. Osmanli
toplumu dinî bir otorite tarafindan degil, bilindigi gibi padi-
sahlar tarafindan yönetiliyordu. Ama $eriatla yönetilmesi i-
se, o toplumun inanclariyla uygunluk icindeydi. Cünkü top-
lum "müslüman"di. Cogunlugu müslüman olan bir toplumun,
inanclarina zit olan bir yasayla yönetilmesi dogru olamazdi.
Onlar icin uygun olan hukuk, $eriat hukukuydu, roma hu-
kuku degildi. Ama onlar roma hukukundan da faydalanmis
olabilirler.

Türkiye'de ise kemalistler müslüman toplumu Avrupa huku-
kuyla yönettiler. Yani toplumun inanclarina zit yasalari onla-
ra dayattilar. Simdi ise $eriatla yönetilmek korkusuyla fer-
yad ediyorlar! Bosuna feryad etmesinler. Cünkü herkes
kendi inancina uygun yasalarla yönetilebilir. Müslümanlik-
tan uzak olanlar $eriatla yönetilemeyecekleri gibi, müslü-
manliga yakin olanlar da Avrupa yasalariyla yönetilemez-
ler.

Eger azinlik, cogunlugun yönetildigi yasalari kabullenirse
o baska. Aksi halde dayatma, zulüm ve haksizlik olur. E-
ger inanclari ve düsünceleri farkli iki toplum bir arada ya-
$amaya mecbur kalmissa, onlari idare edecek kanunlarin
da onlara uygun olmasi gerekir. Eger kanunlar sadece bir
tarafin inanc ve düsüncelerine göre düzenlenmisse, bu, ö-
teki taraftakilere zulüm olur. Basörtülü kadinlarin örtüsünü
zorla acmaya calisan laikciler bu noktalari iyi düsünsünler.
Ve kendileri basörtmeyi nasil "cagdisi" görüyorlarsa, kar-
silarindakilerin de acilip sacilmayi cagdisi gördüklerini unut-
masinlar. Burada kimin dogru yolda oldugu da ancak Tan-
ri'nin hakemligiyle anlasilabilir. Bunun icin de O'nun son Ki-
tab'ina bakmak gerekir. Bu halde uzlasma: "Sen benim ör-
tüme karisma, ben de seninkine karismayayim" seklinde
olabilir.

AKP'liler de, Türk toplumunun yüzde yetmisi dindarlasma-
dan, dindar olmayanlarin arzularina zit yasaklar getirmesin.
Ayrica müslümanlar da, eger adaleti tam sagliyorsa, Avrupa
yasalarini kabul edebilirler. [Sartlarin degismesi sebebiyle]
adaleti tam saglamayan dinsel yasalari da terkedebilirler.
Cünkü Allah, "adaletli" olmayi emreder. Yeni sartlar eski
hükümleri bozar. Adalet de, yasalarin yeni sartlara göre
düzenlenmesini emreder. Müslümanlar da bu emre uymak
zorundadirlar. Tabi bu, "baskalarin dayatmalarini kabul
edin" demek degil, "gereken yasalari kendiniz yapin" de-
mektir. Bu sekilde -müslümanlar icin- modern bir yasa
yani "$eriat" ortaya cikabilir. Adaletli ve baskalarina da-
yatilmayan bir yasadan da kimsenin korkusunun olmamasi
gerekir.

[Demek kimse, "gelecekte müslümanlarin ilkel ve korkunc
yasalarla yönetilecegi" kuruntusuna kapilmamalidir. Cünkü
onbes-yirmi yil sonra meydana getirilecek "modern $eriat"
ta hirsizlarin eli kesilmeyecek, zina yapanlar taslanarak öl-
dürülmeyecek ve kadinlarin basi Iran'daki gibi zorla örtül-
meyecek. Artik modern bir $eriat zorunlu hale geldi. Cün-
kü bugün Islâmiyet yanliz Arabistan cöllerinde degil, Av-
rupa ve Amerika metropollerinde de ya$anmaktadir. Bu-
ralarda ya$ayan milyonlarca insan da, kendi inanclarina
uygun yasalarla yönetilme ihtiyaci duyacaklardir. Bunun icin
de, sartlarin degismesiyle eski hükümleri ortadan kaldiran
ve tam adaleti saglayan bir yenilenme ile bir "modern $eri-
at"in vücuda getirilmesi gerekmektedir. Bu $eriatin ba$inda
da "halife" olarak önce Hz. Mehdi sonra da Hz. Mesih bu-
lunacaktir. Yönetim ise, "demokrasi" ile devam edecektir.]
Kücük azinliklar büyük cogunluga uyarlar. Ama Türkiye'de
müslümanlar "kücük azinlik" degil, "büyük cogunluk"tur. Bu
büyük cogunluk, kücük azinlik olan kemalistlerin dayatmala-
rina mahkûm kalamaz. Bu laikci tahakkümün kalkmasi ve
kaldirilmasi gerekir).

Laikciler korkmasin diye müslümanlar demokratik taleple-
rinden vaz mi gecsinler?

Kemalist laikciler, icinde bulunduklari korku nedeniyle müs-
lümanlarin demokratik ve dinsel taleplerini daima bastirmis
ve Kürtleri türklestirmeye ve müslümanlari da kemalistlestir-
meye calismislardir. Fakat seksen yilin sonunda gördük ki,
bu calismalari bosa cikmis ve iflâs etmislerdir. Bu iflâstan
sonra onlarin korkularinin bir anlami kalmamaktadir. Yap-
malari gereken sey, iflâs etmis fikirlerini dayatmaya devam
etmekten vazgecmek ve müslümanlarin dinsel ve demokra-
tik taleplerine "evet" demektir. Yoksa müslümanlar "onlarin
korkulari dinsin" diye daha on yillarca -simdi bastirilmakta
olan- dinsel ve demokratik taleplerinden vazgecemez, sessiz
kalamazlar ve inanclarini her alanda özgürce ya$amak da
haklaridir.

Hem, müslümanlar müslümanca bir ya$ayistan vazgecme-
dikce, o laikcilerin korkusunun gececegi görünmüyor. Bu
korkudan kurtulmanin caresi; ideolojik dayatmadan vaz-
gecmek, müslüman kimligin varligina ve taleplerine razi ol-
maktir.

Türkiye'de dinsel gelisme azalacak mi, cogalacak mi?

Türkiye'de elli yildan beri kemalizm gerilemekte, Islâmî
dinsel gelisme artmaktadir. Ve bu artis -bütün baskilara
ragmen- (baharda köklerin ta$i ve topragi delmeleri gibi)
devam etmekte ve edecektir. Cünkü "din günesi" onlari
toprak altindan cikmaya ve yükselmeye dâvet etmektedir.

Dinsel ve demokratik talepleri karsilanmayan dindar müs-
lümanlar ne yapar?

Bu durumda olan insanlar elbetteki baskiya, diktatörlüge,
esitsizlige razi olamaz ve devleti ele gecirmis bulunan laikci
kemalist elitlerin agalik ve zorbaligina son vermek isterler.
Bunun da demokratik yolu, siyaset sahnesine cikmak ve
basarili olmaktir. Fakat simdilik bu basari yetmemektedir.
Cünkü laikci kemalistler, ordunun gücünü kullanarak bu
basariyi baltalayabiliyorlar ve o gücü henüz kaybetmis de-
gillerdir. Ama kemalistlerin de bu gücün ebedî olmadigini
bilmeleri gerekiyor.

Türkiye'de cemaat liderleri devleti ele gecirmeye mi cali-
siyor?

Devlet zaten laikciler tarafindan ele gecirilmis vaziyettedir.
Cemaat liderlerinin gayreti ise, ele gecirilmis devleti laikci-
lerin elinden kurtarmaya calismaktan baska birsey degildir.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile uzlasilsaydi AKP 27
Nisan Muhtirasi'na maruz kalmaz miydi?

Belki maruz kalmazdi. Ama AKP ile CHP uzlasmaya mec-
bur mu? Bu sualin sorulmasi gerekiyor. Cünkü dindarlar,
N. Sezer gibi laikci bir cumhurbaskanina tahammül ettiler.
Peki laikciler dindar bir cumhurbaskanina nicin tahammül
etmiyorlar? Hem de demokratik bir cogunlukla iktidar ol-
mus bir partinin istedigi kimseyi cumhurbaskani secme hak-
ki bulundugu halde! Bu hakka saygi göstermeyenlerin, hak-
larina saygi gösterilme haklari kalmaz.

Eger CHP'liler üniversitelerde basörtüsünün kalkmasina ye-
sil isik yaksalardi, AKP de buna karsi bir tavizde bulunabi-
lir ve her iki tarafi memnun edecek bir cumhurbaskani ada-
yi gösterebilirdi. Fakat CHP'liler hicbir tavizde bulunmadan
durmadan taviz istiyorlar. Bu tavizi alamayinca da Genel
Kurmay eliyle demokrasiye darbe indiriyorlar, darbelenme-
yi hak ediyorlar! Bu darbeyi de Temmuz secimlerinde mut-
laka yiyeceklerdir.

Temmuz secimlerinde AKP iktidar olamazsa ne olacak?

AKP iktidar olamazsa, Türkcüler ve Halkcilar (MHP-
CHP) koalisyonu iktidar olacak demektir. Fakat bu iktidar-
da Kürtler ve Müslüman dindarlar büyük bir baski ve is-
kenceye ugrayacaklardir. Bunu, "Nisan Muhtirasi"ndan an-
lamak mümkündür. Bunun icin özgürlük ve demokrasi ta-
raftarlari bu koalisyona izin vermemek durumundadirlar.
ANAP ve DYP birlikteligine verilecek oylar da bu koalis-
yona hizmet olacagindan, dindarlar ve demokratlar bu bö-
lünmeye razi olmamali ve güclerini AKP etrafinda toplama-
lidirlar.

CHP iktidar olursa ne olur?

Ne CHP ne de MHP tek baslarina iktidar olamazlar. Bu-
nun icin koalisyona mecburdurlar. Bu koalisyonla iktidara
geldiklerinde de; Türkiye'yi Avrupa ve Amerika'ya kapatip
ice kapanacaklar ve, dinsel ve demokratik taleplerde bu-
lunan Kürtler'i ve Müslümanlar'i ezeceklerdir. Bu ezilmeye
ugramamak icin Kürtler ve Dindarlar oylarin bölünmeme-
sine ve CHP-MHP ortakligina akmamasina dikkat etmek
zorundadirlar. Bu iki partinin Kürtlere ve Müslümanlara
kucak acmasi mümkün degildir. Cünkü kucak acarlarsa,
onlarin taleplerini de karsilamak zorunda kalacaklardir.
Bu da, onlarin laikcilik ve ulusalciliklari acisindan mümkün
degildir.

Eger Türkcülerle Halkcilar iktidar olmayi basarirlarsa,
Kürtler'i ve Müslümanlar'i ezmeleri karsisinda Avrupa ve
Amerika ile catismaya gireceklerdir. Bu catisma basladi-
ginda laikciler dostumuz, Avrupalilar ve Amerikalilar da
düsmanimiz degildir. Müslümanlar bu noktayi iyi belleme-
lidir.

Nisan Muhtirasi'ni ve laikci muhalefetin yaptiklarini cok mu
abartiyoruz?

Bu sözlerimiz, yani "iktidara geldiklerinde Kürtler'i ve Müs-
lümanlar'i ezecekleri" ihbari, abartilmis gibi görünebilir. Fa-
kat CHP gibi bir muhalefet, muhalefetken bile, demokrasi-
ye darbe indirip cumhurbaskani secimini engelleyebiliyor
ve bu engelleme ile cumhurbaskani adayi sn. Abdullah
Gül'ün sahsinda bütün müslümanlara hakaret edip onlari
incitebiliyor ve onlari laikci generallerle karsi karsiya geti-
rebiliyor ve dindar kadinlarin aleyhine basörtüsü yasagini
koruyabiliyor ve bütün müslümanlari baski altinda tutabi-
liyor ve ayni zihniyetin medyatörleri bir cemaat liderini A-
merika'ya sürgün ettirebiliyorlarsa, bu parti iktidara geldi-
ginde onlara neler yapmaz? Bunun cok iyi düsünülmesi
gerekiyor! Zira bunun gecmiste cok aci örnekleri de var.
Bunun icin dindar müslümanlarin, CHP'li laikcilerin iktida-
rindan korkmalarinda yerden göge kadar haklidirlar. Dola-
yisiyla bu fasist ve despotik icerikli muhtirayi, laikcilerin ik-
tidar olduklari takdirde Kürtler'e ve Müslümanlar'a yapa-
caklari zulümlerin acik bir resmi ve isareti olarak görmek
gerekiyor.

Demek, dindarlar, bu gercekleri gözardi etmeden CHP'yi
iktidara getirecek hareketlerden kesinlikle uzak durmak
zorunda olduklarini asla unutmamalidirlar!

Nisan Muhtirasi ve AKP'nin kapatilmasi ihtimali karsisin-
da müslümanlar ne yapmalidir?

Böyle bir ihtimale cüret ederlerse, bunun bedelini cok a-
gir öderler. Fakat bu ödetme bizim elimizle degil, baska-
larinin eliyle olur. Bunun icin ve bu durumda müslümanlar
öfkelerini yutsunlar ve yutmaya devam etsinler. Eger yut-
mazlarsa, Türkiye Irak'a döner. Bunun icin dindar müslü-
manlar demokratik ve hukuksal mücadele disinda bir ey-
leme girismesinler. Aksine ic baris adina laikcilere son o-
yunlarini da oynamalari icin bir firsat versinler ve verelim.
Bu oyun sonunda mevkilerini mutlaka hem de sonsuza
kadar yitirecekler ve "kaybeden" olacaklardir, süphesiz.
Biz de kaybeden olmamak icin "savunma" mevziinde kal-
maliyiz. Yani Hz. Muhammed gibi, düsmanin saldirmasini
beklemeliyiz. Cünkü en iyi saldiri, savunmada kalmaktir.

AKP'yi kapatmak ne anlama gelecek?

AKP'yi kapatacak olanlar, Amerika ve Avrupa'yla catis-
maya girmeyi kabul etmis olacaklardir. Bunun direkt ve
global anlami budur! Avrupalilar belki catismaktan ceki-
nir, ama Amerika cekinmez. Cünkü onun gözü kara, kilici
keskindir... Demek AKP'nin kapatilmasiyla laikcilere gün
dogmayacak, kararacaktir!

Buradan, "AKP'nin, Amerika'nin bir truva ati oldugu" anla-
mi mi cikar?

Hayir! Bundan: "Demokrasinin hâkim kilinmasi dâvâsinda
iki fikirdasin birbiriyle yardimlasmasi" anlasilir. Bu yardim-
lasma olmazsa, Türkiye'de demokrasi yok olur. Eger din-
darlar demokratik dis destek alamazlarsa, kendi baslarinin
caresine bakmak zorunda kalirlar. Ama bu durumda Avru-
pa ve Amerika -gereken destegi vermedikleri takdirde-
ümit edilen olmaktan cikarlar ve bütün dünyada etkilerini
kaybetmeye baslarlar.

"Cumhuriyet Mitingleri"nin mânâsi nedir?

CHP'liler tarafindan organize edilen bu mitinglerin anlami,
millî irade ve demokratik cogunlugu baski altina alarak
müslümanlarin dinsel taleplerini susturma ve Islâmî gelis-
meleri durdurma gayretidir. Yani yetmis yildan beri yapa-
geldikleri seyin demokratikcesi!

Laikci nedir, kimdir?

Laikci, "laiklige ve Atatürk'e dayanip veya onlari kullanarak
müslümanlarin demokratik hak ve özgürlüklerini gasp eden
kimse" demektir. Daha net bir ifadeyle: Laikcinin, "laikligi
dindarlar aleyhinde kullanan kisi" oldugunu söyleyebiliriz.

Laikciler "müslüman" degil mi?

Müslüman demek; "Islâmiyet'i ya$ayan, Allah'in emirlerine
teslim olmus kimse" demektir. Böyle bir kimse, basörtüsü
düsmani ve yasakcisi olmaz; dindarlara kapali kamusal alan
icad etmez, Islâmiyetin gelismesinden rahatsiz olmaz. Olu-
yorsa, onun müslümanligi süpheli hale gelir.

Müslüman, "Allah'a teslim olmus kimse"dir. Allah'a inandigi
halde O'na teslim olmamis yani Islâmiyet'i ya$amayan kim-
selere "Müslüman" degil, "inancli" denir. Inanclilarla müslü-
manlari, Islâmiyet'i ya$ayanlarla ya$amayanlari bir tutmama-
liyiz. Laikciler, "Allah'a inanan kimseler" olabilir, ama müs-
lüman olup olmadiklarini ancak bu ölcüye vurarak anlaya-
biliriz.

Millî irade dis gücler tarafindan yönlendiriliyorsa demokrasi
engellenmeli mi?

Eger Kürtlerin ve Müslümanlarin demokratik talepleri karsi-
laniyorsa, böyle bir yönlendirmeye gerek kalmaz. Fakat bu-
nun aksine, demokratik ve dinsel talepler hem bastiriliyor
hem de demokrasi baltalanmaya calisiliyorsa, bu calisma
asla kabul edilemez. Bu halde dis güclerin yönlendirme ve
mudahalesi kacinilmazdir. Bu kacinilmaza sahip cikan ve
kabul edenler de hain olmaz, ajan olmaz. Asil hain, Kürt-
leri ve Müslümanlari ezmeye calisanlar olur. Hain olmak
istemeyenler icin yapilacak olan bellidir...

Avrupa ve Amerika laikcileri desteklemeli mi?

Eger Avrupa ve Amerika laikcileri desteklerse, demokra-
siyi terkedip diktatörizme sahip cikmalari gerekecektir.
Cünkü laikcilerin yolu ve hedefi bellidir. Demek bunun ak-
sine simdi ve gelecekte Avrupa ve Amerika'nin en önemli
muhatabi, cogunlukta olan "ILIMLI MÜSLÜMANLAR"
oldugundan, laikcileri degil, demokratistleri destekleyecek-
lerdir. Aksi halde Türkiye, Avrupa ve Amerika icin "kapali
ekran" haline gelecektir.

Amerika'nin destegi, demokrasiyi bagimli hale getirmez mi?
Eger bagimlilik kötüyse, bunu laikciler düsünsün. Cünkü
bu bagimliligi, devlet ve orduyu ellerinde tutan laikcilerin
diktatörist hareketleri meydana getiriyor. Demokrasinin
korunmasi acisindan ise, bu bagimliligin "kötü" oldugu
söylenemez.

Ilimli Islâm, Iran'in nükleer enerjisi hakkinda ne düsünüyor?

Türkiye ve Ortadogu'da Ilimli Islâm'in keyfî bir görüsü ola-
maz. Bu konuda Allah'in Mehdisi'nin görüsüne uymak zo-
rundadirlar. Allah'in Mehdisi ise, Iran'in, nükleer silaha gi-
den yollari kapatmasini istemektedir. AKP de bu politika-
nin disina cikamaz. Yani Iran'in nükleer silaha gidecek ha-
reketlerine "evet" diyemez.

Temmuz secimlerinden sonra CHP, iktidar olamayacak o-
lursa ne yapmalidir?

Bu halde CHP, Türkiye'nin yalnizca laikcilere degil, müslü-
manlara da ait oldugunu, onlarin da inanclari, fikirleri, kimlik-
leri bulundugunu ve demokratik haklari oldugunu bilip kabul
ederek, ideolojik dayatmalardan vazgecmeli, demokratik
secim sonuclarina razi olmali, iktidari devirmek icin orduya
müracaat etmemeli ve basörtüsü yasaginin kalkmasi icin
derhal gereken olumlulugu göstermelidir. Eger bunu gös-
termezse, Türkiye'nin cehenneme dönmesini kabul etmis
olacaktir. Bu da, hainlikten baska birsey olmaz!

Eger CHP'liler "biz de müslümaniz" derlerse, o halde insan-
ca ve müslümanca hareket etsinler. Ne basörtülülerin Ara-
bistan'a ne de laikci ve kemalistlerin Avrupa'ya sürgün edi-
lemeyecegini kabul etsinler. Bu insanlar Türkiye'de birlikte
ya$amaya mecbur ve mahkûmdurlar. Ama bu dogal mah-
kûmiyet ne laikcilerin ne de dindarlarin keyfine göre olmaz.
Basiaciklar kamusal alana nasil rahatlikla girebiliyorlarsa,
basikapalilar da öyle girebilmelidirler. Türkiye'nin bir "Iran"
olmadigi unutulmadigi gibi, bir "Fransa" olmadigi ve olama-
yacagi da unutulmamalidir. Bu sorun cözülmedikce ordunun
darbeleri de kâr etmez. Darbeler ancak kavgayi durdurur,
sorunlarin üzerini örter, ama problemi cözmez; darbe kalk-
tiktan sonra kavga yine baslar. Cikmaz bir dairede bocala-
nir durulur. Bu da ülkenin gelisme ve ilerlemesini önler.
CHP bu irticaya razi olmamali ve basörtüsü yasaginin kalk-
masi icin hemen dügmeye basmalidir.

Kamusal alanda basörtüsü serbest birakilirsa, bu serbest-
lesme bütün kadinlarin örtünmesi icin bir baskiya dönüsür
mü?

Böyle bir dönüsüme meydan vermemek icin "kimse kimse-
nin giyimine karisamaz" seklinde bir kanunun cikarilmasi
yeterlidir. Dindarlarin ise bu konuda bir baski yapmaya
haklari yoktur. Ancak dâvetci olabilirler. Cünkü Islâmiyet-
te "zorlama yoktur".

Secimlerden sonra AKP yeniden iktidar olacak olursa ne
yapmalidir?

Basörtü yasagi konusunda laikciler gereken yumusamayi
gösterdikleri takdirde, AKP de sayin Abdullah Gül yerine
(meselâ sayin Sami Selcuk'u) cumhurbaskanligi icin aday
gösterebilir. Ama CHP'lilerin: "A. Gül'ün aday gösterilmesi
ve secilmesi sizin demokratik hakkinizdir. Buna engel olma-
ya ve basörtüsü yasagini sürdürmeye hakkimiz yoktur" de-
meleri, dürüstlük ve hakperestlik olur. Yirmi milyon dindar
insan (yani yapilan 4 "cumhuriyet mitingleri"ndeki toplam
insan sayisinin 4-5 kati) da CHP'den ve laikcilerden bu
hakperestligi beklemektedir. Ic baris isteyenler bu bek-
lentiye hemen olumlu bir cevap vermeli ve Türkiye'yi dis
müdahalelerin pencesine düsmekten korumali ve kurtar-
malidirlar.

Söz ve uyari burada bitti. Ic baris isteyenler gerekli uzlas-
maya "evet" der, vatan ve millet severliklerini isbat ederler.
Bu isbati yapmayanlar halkci ve cumhuriyetci olamazlar.
Dindarlara oyun oynamaya ve tuzak kurmaya devam e-
denlerin, Allah'in daha iyi bir tuzak kurucu oldugunu unut-
mamalari gerekir.

Noktayi da "Demokrasi Marsi"yla koyalim:

DEMOKRASI MARSI

Diktatörlük; zulüm ve zorbaliktir,
Ey insanlar insanlar!
Insan olan insanlar,
Bu zulme razi olmazlar, olmazlar.
Öyle ise diyelim:
Devrilsin diktatörler,
Devrilsin diktatörler!
Essin her yerde artik
Demokratik rüzgârlar,
Demokratik rüzgârlar.
Büyük Lider yikarken
Diktatörlükleri birer birer
Sen üzülemezsin arkadas,
Sevinmelisin.
Üzülmek sana dert ve kederdir,
Sevinmelisin.
Kurulsun demokrasiler
Gelsin demokratistler
Yikilsin diktatörlükler!

(Bu siir, www.antoloji.com'dan alinmistir.)

Son terör olayiyla ilgili bir not: "Nisan Muhtirasi"nda ge-
cen "Ne mutlu Türküm demeyenler düsmanimizdir" anla-
mindaki sözler, büyük bir ihtimalle PKK'yi tahrik etmistir.
Dolayisiyla muhtiracilardan mutlaka hesap sorulmalidir. Bir
de radikal islamcilar tahrik olsalar, Türkiye'nin hali ne o-
lur, iyi düsünün! Laikciler cok büyük bir hata icerisinde-
dirler. Türkiye'yi ucuruma dogru götürmeye basladilar bi-
le! Allah, Türkiye'yi ve halkini onlarin iktidarindan korusun!

PKK'ya uyari: PKK'lilar masumlara zarar vermekten uzak
durmalidirlar. Alinamayan bir hak varsa, bu, siyaset yoluy-
la istenmelidir. Laikciler, ulusalcilar ve Türk Hükümeti de
bu yolu acmali, kapamamali ve siyaseten Kürtler'in soma-
gini sikmaktan vazgecmelidir. Herkes sucu önce kendinde
arar ve haksizliklarina son verirse, terör olmaz. Terörden
muhtiracilar sorumludurlar. Muhtiracilar hesap versinler!

Zaman: Yeni Cag'in yedisi, Mayis'in ondokuzu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Uyari.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: