Montag, 20. Oktober 2008

Ş E R İ A T N A M E

(Bu bildiri, 2004 yilinda yayinlanmisti.)



$ E R I A T N A M E

adaletle yöneten Allahin adiyla

Türkiye'de muhalefet partisinin bir sözcüsü, $eriat
korkusuna kapilip, milletin oylariyla iktidar olmus
Erdogan Hükûmeti'ne karsi "gerilla savasi" verilmesi
gerektiginden bahsetmis.

Böyle korkular hakli bir korku mu, yoksa bir hastalik
midir? Cünkü gecmiste de böyle korkular yüzünden nice
zulümler islendi, islenmis. Meselâ 1930'lardan '60'la-
ra kadar "iktidari ele gecirebilir" veya "$eriati geri
getirebilir" korkusuyla Bediüzzaman Said Nursi otuz
yil boyunca göz hapsinde tutulmus, hapishanelerde sü-
ründürülmüs, yani acikca, zulmedilmis! Ama Said Nursi
ne parti kurmus, ne böyle bir seyle ilgilenmis, ne de
$eriat getirmis.

Yeni zamanda ise Necmeddin Erbakan basbakan olup ikti-
dari ele gecirdigi halde o da $eriati getirmemis veya
getirememis. Ama getirir korkusuyla malum bir darbe i-
le iktidardan uzaklastirilmis. Milletin oylariyla gel-
mis, antidemokratik darbeyle gitmis.

5-10 yil önceki sözlerinden dolayi mahkûm edilmek is-
tenen ve zoraki göcte tutulan Fethullah Gülen Hoca da
bir kaset darbesiyle yerinden yurdundan edilmis. So-
nucta o da $eriati getirmemis, getirememis. Getirmek
$öyle dursun, $eriat'in "$"siyle dahi ilgilenmemis.

Türk Hizbullah'i deseniz, o da cinayet islemekten bir
türlü vakit bulamiyor olacak ki, $eriat getiremiyor!

Cok eski zamanlarda da bir Firavun, medyumlarindan:
"Bir oglan cocugu cikacak, saltanatina son verecek"
haberini alinca, Israillilerin belirli bir zamanda do-
gacak bütün erkek cocuklarini kestirmis. Ama yine de
korkulan basa gelmis ve bir Hz. Musa cikip, Firavun'
un saltanatina son vermis.

"Iktidari ele gecirebilir" korkusuyla zulüm ve cina-
yet isleyenlerin hastaligina tip dilinde "paranoya"
deniliyormus.

Simdi ise gecmiste yapilan ayni seyler AK Partiye ya-
pilmaya calisiliyor. Bu calismalar ise acikca demokra-
siye güvensizlik ve düsmanliktir. Cünkü bu dünyada
hersey sizin istediginiz gibi olacaktir veya her za-
man siz egemen kalacaksiniz diye bir kaide yoktur. A-
ma siz, olmayan bir kaideyi, kaide haline getirmeye
calisiyorsunuz. Halk cogunlugu bu kaideyi bozunca da
onun partisine, iktidarina ve hükûmetine savas aciyor-
sunuz. Bu savas, haksiz bir savastir. Bu savastan vaz-
gecilmelidir. Cünkü iktidar, bir dindar liderin elinde
oldugu halde o da $eriati getirmiyor. $eriati getir-
mek bir yana, "Islâm ülkeleri demokratiklesmelidir,
modernlesmelidir" diye nutuklar cekiyor.

O halde sizin korkunuz daha neden?

"Ya gelecekte korktugumuz seyi getirirse?"

Gelecek onun elinde degil ki, korkuya gerek olsun!
Hem gelecekte sizin korktugunuz seyin ziddi da olabi-
lir. Yani bu dünyada, "Türkiye'ye $eriat gelecektir"
diye bir ilke yoktur.

Türkiye'ye $eriat neden gelmiyor?

Sosyolojik sartlar olusmadigi icin. 1600 yillarina ka-
dar Fransa'da "laiklik" diye bir sey yoktu. Ama Hiris-
tiyan din adamlarinin kurallari halki yönetmekte ye-
tersiz kalinca, yeni gelisen hayat sartlari laikligin
dogmasina izin verdi. Demek laiklik, toplumlar icin e-
zelî ve ebedî bir deger degildir. Eger bugün laiklik,
Hiristiyan din adamlarinin kurallari gibi, yeni geli-
sen hayat sartlari karsisinda yetersiz kalirsa, onun
yerine baska birseyin gelmesi sart olur.

Bugün Türkiye ve Fransa'da laiklik, dindarlasan halk-
larin yönetimi icin yeterli bir deger olmaktan cikma-
ya baslamistir. Hattâ bu siyasal deger, dindarlari ez-
mek ve onlara zulmetmek icin kullanilmaya calisildi-
gindan da onun varligina son verilmesi geregi hasil
olmaktadir yavas yavas. Bu durumda ya dindarlara ya-
pilmakta olan zulümlere son verilecek, ya da o siya-
sal aygitin yerine baska bir seyin gelmesine riza gös-
terilecek.

Cünkü Türkiye'de iki halk partisi, muhalefette olmasi-
na ragmen, din düsmani bir calisma grubuna dayanarak
ve laikligi, orduyu ve bazi ilahiyat hocalarini kulla-
narak, onüc yildan beri kamusal alani laiklik adina
parselliyerek dindar ögrenci ve kadinlarin inanc ve e-
gitim özgürlügünü gasbetmis ve onlari mânevî bir ce-
henneme hapsetmis ve halen onlarin özgürlesmesine en-
gel olmaktadir. Cünkü iktidar partisi ne zaman o ka-
dinlari özgürlestirmek istese, "laiklik elden gidiyor"
naralarini basmakta ve orduyu ayaklandirip, özgürles-
tirmeyi bastirmaktadir.

Görüyorsunuz: Bu sorunun cözümü, bu iki partinin ve
onlara destek veren laik ve kemalistlerin elindedir.
Ama "laikligin elden gidecegi" bahanesiyle cözüme ya-
nasmamakta ve var gücleriyle engellemektedirler. Simdi
o iki partiye ve onlara destek verenlere soruyoruz: Bu
zulmünüz ne zaman son bulacak? Bu zulmünüzün sürüp
gitmesine seyirci mi olmaliyiz? Eger bu zulmünüze son
vermezseniz, iste o zaman kendi ellerinizle $eriati
davet etmis olursunuz. Cünkü laiklik, din adamlarinin
zulüm ve noksanligi karsisinda gelmisti. Simdi de zul-
me dönüstürülen laikligin yerine baska bir seyin gel-
mesi lâzim geliyor. Söyleyin! Onun yerine ne gelsin?

Yine görüyorsunuz, asil savas acmasi gerekenler laik
halkcilar degil, haklari gasbedilen dindarlardir.Eger
halkcilar bir gerilla savasi acmayi düsünüyorsa, bu
savasi önce kendilerine karsi acsinlar da gasbettikle-
ri veya ettirdikleri haklari ödesinler, Filistinlile-
rin topraklarini gasbetmis Israilliler gibi gaspcilik-
larinda diretmesinler.

Basörtüsüne özgürlük vermekle laiklik elden gitmez. A-
sil verilmedigi takdirde elden gider. Basörtüsüne öz-
gürlük vermekten kactiniz da ne oldu? Iktidar tacini
dindar bir partiye kaptirmadiniz mi? Kazanan kim, kay-
beden kim? Eger gaspciliginiz devam ederse, bu demek-
tir ki, yakinda laikligin elden gitmesine de sebep o-
lacaksiniz. Cünkü zulüm ebediyen hegomanya olamaz.

Bu zulüm ve gasplar karsisinda bizim, laikligi yikmak-
mak icin gayret göstermemize gerek olmayacaktir. Bunun
icin calismayacagiz da... Nasil olsa, gerektigi zaman,
"zaman" onu yikacaktir. Bizim yapmamiz gereken $ey de,
dini ve dindari dislamayan, onlarin haklarini gözardi
etmeyen, bünyesinde demokrasi de bulunan yeni bir yö-
netimin plan ve programini hazirlamak olacaktir.

Dindarlarin aleyhine kullanilan bir laikligin kalmasi
veya gitmesi kararini demokrasi verecektir. Bundan
sonra siyasette yeni Imamimiz, Demokrasi'dir. Demek,
Türkiye'de bugün imamimiz, AK Parti degil, Demokrasi'
dir. Demokrasi imami, AK Parti'yi iktidar, CHP'yi de
muhalefet yapti. Halkcilar bu imama saygili olmalidir.
"Biz zaten saygiliyiz" demesinler. Cünkü demokrasi i-
mami, basörtüsünün özgürlügüne onay verirken, onlar
buna hayir cekmektedir.

Laiklik ve kemalizm, dinden ve dindarliktan uzaklasan
bir toplumun siyasal ihtiyaclarini karsiliyordu. Simdi
ise, dine yaklasan ve dindarlasan bir toplum var kar-
simizda. Bu yeni toplumun ihtiyaclarini karsilamada
kemalizm ve laiklikligin yetersizligiyle karsi karsi-
yayiz. Ne yapacagiz? Yetersizlige "evet" mi diyecegiz?
Sesimizi cikarmak, özgürlük istemek, demokrat olmak,
dogruyu göstermek ve izlemek hâlâ yasak mi olacak?

Bunun icin (yorum olarak) $anli Kur'an der: "Gecmis
atalarin izinden degil, gelmis Elci(Mehdi)nin izinden
gidin". Acaba kimin izinden gidilmesi daha cagdastir,
daha lâyiktir? Gelmisin mi, gecmisin mi?

Halkcilarin dindarlara saldirmaya hakki yoktur. Cünkü
Türkiye'de ilimli dindarlar, "siyasal denge ve toplum-
sal baris bozulmasin" düsüncesiyle oylarini götürüp
size, yani Ecevit'in partisine verdi. Size bir iktidar
sansi tanidilar. Siz ise bunun tesekkürünü bir kaset
darbesiyle yaptiniz. Az kalsin Fethullah Hoca'yi idama
gönderecektiniz. Ama demokrasi imami da bu yaptiklari-
nizin karsiligini, iktidari elinizden söküp almakla ö-
dedi. Simdi nicin saldirganlasiyorsunuz? Iktidar olma-
ya hakkiniz var mi sizin? Elbette ki, yok yok yok! Öy-
le ise, kusuru, günahi kendinizde arayin. Arayin da,
dindarlarin haklarini cignemekten ve cignetmekten vaz-
gecin. Ancak bu sekilde laikligi korumus ve kurtarmis
olursunuz.

Bundan sonra size "basörtüsü yasagini kaldirtin, din-
darlara zulmetmekten ve haklarini gasbetmekten vazge-
cin" diye yalvarmayacagiz. Isterseniz sokakta örtün-
meyi de yasaklatin. Ama bu yaptiklariniz, laikligin
yikilmasini hizlandirmaktan baska bir seye yaramaya-
caktir. Bundan sonra karsinizda; zaman, demokrasi ve
yaptiklarinizdan hoslanmayan cogunluklar olacaktir. E-
ger gücünüz yeterse, haydi onlara saldirin, isterseniz
"gerilla savasi" acin... Nasil bir sonucla karsilasa-
caksiniz, bilelim, görelim?

AKP'nin $eriat getireceginden korkuyorsunuz. Eger bir-
gün Türkiye'ye $eriat gelirse, bunu AKP degil; zaman,
yeni sartlar ve dindar cogunluk getirecektir.

Türkiye'ye $eriat ne zaman gelir?

Eger laiklik dindarlara karsi bir zulüm âleti olarak
kullanilmaya devam ederse, laikligin ya$amasi haram o-
lur, yani laiklik gider. Ama onun yerine hemen $eriat
gelmez. Cünkü sosyolojik sartlar olusmadan $eriatin
gelmesi mümkün degildir. Gerekli sartlarin olusabilme-
si icin laikligin dindarlara karsi zulüm âleti olarak
kullanilmaya devam etmesinden baska, Türkiye'deki din-
darlik oraninin da yüzde altmisi bulmasi gerekir. Bu
oran elde edildiginde eger dindar cogunluk $eriatla,
yani Islâmî bir idareyle yönetilmek isterse, iste o
zaman $eriat gelir. Bu da, demokrasinin bir geregi o-
lur. Ama bu oran elde yoksa, Türkiye'ye $eriat gele-
mez. Cünkü zorbalikla iktidari ele gecirmek marifeti
Islâmiyet'in bünyesinde yoktur. Ancak dindarlara yapi-
lan zulüm ve haksizliklara son verilmezse, dindarlarin
gücleri yettigi takdirde zulüm iktidarini devirmek,
onlarin hakki olur. Simdi Türkiye'de dindarlik orani
yüzde yirmi veya otuzdur. Bu oran onbes sene sonra
yüzde altmisa cikabilir. Eger cikarsa ve dindarlar da
$eriat isterse, iste o zaman $eriat gelir.

$eriat'tan korkulmali midir?

Bunu cevapliyabilmek icin $eriatin ne oldugunu bilmek
lâzimdir. $eriat: Islâmî kurallara göre yapilacak bir
yönetimdir. Bu yönetimin özeti ise: Hak ve Adalet ve
Namus'tur. Bir devlet ve yönetim icin de en gerekli üc
temel bunlardir. Bu yönetimde "HAKK'in GEREGI" olarak
yalniz Yaratici'nin yasasi degil, bilim ve aklin yasa-
si da söz sahibi olur. Cünkü yüce Yaratici, elciligi
gerekli gördügü ve kabul ettigi icin ve bu da bilim ve
akla tekabül ettiginden, bilimsiz ve akilsiz yönetim
olmaz. Eski zamanda Peygamberler, hem dini hem de bi-
lim ve akli temsil ediyordu. Yani Peygamberler hem
dinde, hem bilimde, hem de akilda en üstün kimselerdi.
Yeni zamanda ise yönetimde; din, bilim, akil yerine;
yine onlardan faydalanilmis Anayasalar konuluyor. Is-
lâmî bir anayasaya da yalniz Allah'in indirdikleri de-
gil, bilim ve aklin gerekleri de girer. Cünkü yüce Yö-
netici, Kur'an isimli son kitabinda (yorum olarak)
"bilimsiz ve akilsiz i$ yapmayin", "yaptiginizi da da-
nisarak yapin" diyor. Bunun icin Islâmî bir anayasa,
bilimsiz ve akilsiz, yönetim de danismasiz ve demokra-
sisiz olamaz. Din, bilim ve aklin gerekleriyle uyustu-
rulmus bir anayasa ise, en mükemmel bir anayasa olur.
(Bugünkü laik anayasalarda eksik olan ise, din'dir ve
dinin dislanmis olmasidir. Bu eksiklik giderilse, din-
darlarin ihtiyaclari da karsilanmis olur.)

"ADALET'in GEREGI" olarak Islâmî yönetimde herkes an-
cak sucu kadar ceza görür veya ugradigi kötülük ve za-
rar kadar mükafâtlandirilir. Buna göre bakkaldan ciko-
lata calan bir cocukla, devletin tirilyonlarini hor-
tumlamis bir memur ayni cezayi almaz. Yani bu cezalan-
dirmada -gecmiste oldugu gibi- el kesmek veya zina ya-
pani taslayarak öldürmek yoktur. Cünkü burada önemli
olan adaletle ceza vermektir. Adalet neyi gerektiri-
yorsa, ancak o kadar ceza verilebilir.

Eger "Kur'anda verilmis hükümleri ne yapacagiz?" diye
sorulursa, onun cevabi $udur: Eski zamanda verilmis
hükümler o zaman icin adil olurken, eger o hükümler
baska bir zamanda gayri adil oluyorsa, onlarin terke-
dilmesi farz olur. Cünkü yüce Allah, adalet ister ve
adaleti emreder. Hükümler sartlara göredir. Sartlar
degisince hükümler de degisir. Bu konuda Allah'in El-
cisinin veya Mehdisinin, faydaliya izin verme ve za-
rarliyi yasaklama hak ve yetkisi bulundugundan ve ada-
leti gerceklestirmek vazifesi oldugundan, gerekli dü-
zenleme ve degisimi yapar, adaletsizligi ortadan kal-
dirir. Bunun icin, uygulanmasi gayri adil sonuclar do-
guran Kur'an ayetlerinin degistirilmesine gerek yok-
tur. Burada yapilacak olan, adalet neyi gerektiriyor-
sa, ona uymak ve uygulamaktir. Buna göre Allah'in Meh-
disi, eski zaman cezalandirma usullerini Âllah'in iz-
niyle iptâl etmis ve yeni zaman cezalandirma usulerini
belirlemeyi de dindar hukukculara birakmis bulunuyor.
O hukukcularin belirlemeleri de; para veya hapis ceza-
si veya (gerektiginde) idam olabilir veya bu da müeb-
bete cevrilir.

Yine "Adalet'in geregi" olarak Islâmî bir yönetimde
halk diktatörlükle yönetilemez. Cünkü yüce Ya$atici
zulüm ve zorbaligi yasaklamistir. Buna göre yönetim,
en basta Hak ve Adalet ve Namus ile, sonra Allah'tan
baskasina kul olmamak olan Hürriyet ile, sonra hakta
olan cogunlugun sectigine uymak olan Demokrasi ile,
sonra dini devletten dislamayan ve din ve devleti ba-
risik tutmak olan Lâyiklik iledir. Demek Islâmî bir
yönetimde yönetici, halki kendi keyfine göre degil,
Hakk'in ve halkin isteklerini nazara alarak yönetir.
Yöneticiyi de halk cogunlugu belirler. Cünkü burada
yalniz Hak degil, halk da vardir. Yalniz burada halk
cogunlugu, Hakk'a uydugu müddetce cogunluktur. Hakk'a,
Adalet'e uymayan cogunluk, azinliktir. Yönetici de
Hakk'a uydugu müddetce yöneticidir. Yoksa yönetime
hakki yoktur.

"NAMUS'un GEREGI" olarak da Islâmî yönetim, Aile'yi
korur. Ahlâksizligi önlemeye calisir. Ama bunu yapar-
ken kadinlari zorla örtmek veya acmak gibi bir zorba-
liga basvurmaz. Zina suclularinin ilkel bir sekilde
cezalandirilmalarina izin vermez. Eski zamanda olan
uygulamalar, o zamanin sartlarina uygundu. Ama biz
simdi eski zamanda degiliz. Bu zaman hangi uygulamayi
gerektiriyorsa, ona uyariz. Burada temel almamiz gere-
ken ilke; Hak ve Adalet ve Namus'tur.

Görmektesiniz, Islâmî yönetim, bilim ve akli dislami-
yor ve zulme izin vermiyor ki, ona "teokrasi" densin
ve ondan korkulsun!

Eger Atanizin izinden gitmekte kararliysaniz, bakiniz,
Atatürk ne diyor:"Türk milleti daha dindar olmalidir."
Eger siz dindar degilseniz, bir de dindarligi kamusal
alandan disliyorsaniz nasil Atatürkcü olursunuz?

Islâmî bir yönetim olan $eriat'tan korkulmamalidir.
Cünkü: "$eriat" olan Islâmî Yönetim: Haksizliktan, a-
daletsizlikten, namussuzluktan; baski, zulüm, sömürü-
den; ilkellik ve medeniyetsizlikten arinmis; din, bi-
lim, akilla donanmis; fakiri korumus ve hürriyeti Hak
ve Adalet ve Namus'la sinirlamistir. Eger $erî sistem
en yüksek bir yönetim sistemi olmazsa, biz ona ne sa-
hip cikar, ne de baskalarina tavsiye ederiz. Iran ve
Taliban yönetimleri bizim icin örnek degildir.

$unlar unutulmamalidir: Laiklik, ezelî ve ebedî bir
sabit siyasal deger degildir. Ihtiyac varsa, sartlar
gerektiriyorsa kalir, yoksa gider.

Dindarlarin aleyhine isletilen bir laiklige dindarlar
sahip cikamaz, cikmaya da mecbur degildir, mecbur edi-
lemez.

$erî yönetim, korkulacak bir sistem degil, sevilecek
ve istenecek bir sistemdir ve dindar cogunluk icindir.
Azinlikta olan dindarlar, $erî sistemi cogunlukta olan
dindarliktan uzakta ya$ayanlara dayatamazlar, buna
haklari yoktur. Buna karsilik:

YÖNETIMDE DININ VE DINDARIN DA HAKKI VARDIR.
ÖYLE ISE:
YÖNETIMDEN DINI VE DINDARI DISLAYAN ANLAYISI KOVALIM


Zaman: Yeni Cag'in dördü, Ocak ayi sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Müdafaa.
Boyut: Muranizm.
YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: