Mittwoch, 22. Oktober 2008

ANTi-ANTiDiYALOG-NAME

(Bu bildiri, 2006 yilinda yayinlandi.)

ANTI-ANTIDIYALOG-NAME

baristiran ALLAHin adiyla

(Dikkat! Bu namede Hiristiyanlara, Iranli ve Filistinlilere de
mesaj var.)

Ne yazik ki; barisa, birlige, iyilik ve kardeslige hizmet edecek
bir gayret olan Kur'anlilar ve Incilliler âlemi arasindaki diyalog
calismalari bir takim malûm cevrelerce baltalanmak istenmektedir.
Bunun sebebi de; -yapilan yayinlardan anlasildigina göre- bazi
Müslümanlarda "Hiristiyanlasmak-Protestanlasmak korkusu" dur.
Insan bilmedigi ve eli yetismedigi seye düsman oldugu ve ondan
korkacagi gibi, basedemedigi sorun ve belâlara da düsman kesilir.
Yanlis ve yarim bilgi ve bilgisizlik, düsmanligi besleyebilecegi gibi;
korku, kuruntu, vehim ve paranoya da düsmanliga düsürebilir; onu
besleyebilir ve beslemektedir. Sonucta diyalogculara karsi bir
düsmanlik ve kamplasma meydana gelmis durumdadir.

Simdi, Müslümanliga zit olan bu ikiligi, gayriligi, sürtüsme ve
bogusmayi ortadan kaldirmak zorundayiz. Bunun icin de bazi
suallerin sorulmasi ve cevaplanmasi gerekmektedir. Diyalog,
Müslümanlari Hiristiyanlastirir mi? Her seyden önce bilmeliyiz ki
diyalog; iki dünya arasinda görüsme, konusma ve bundan istenen
de; anlasma, yakinlasma ve kaynasmadir. Yoksa diyalog,
Müslümanlarin Hiristiyanlastirilmasi veya Hiristiyanlarin da
Müslümanlastirilmasi degildir. Böyle bir ard niyet olsa bile bu
mümkün degildir. Bunun isbati ise $udur: Türkiye'de Kemalist
ideolojinin baskisi ve zorlamasiyla seksen yildan beri Türk halki
kismen Avrupalilastirilip Islâmiyetten uzaklastirilabildi. Ama asla
Hiristiyanlastirilamadi. Evet, bugün Türk halki büyük bir cogunlukla
"diristiyan" olmayi, yani Islâmiyetten uzaklasip dünyevîlesmeyi kabul
etmistir. Fakat "Hiristiyan" olmayi kabul etmemistir ve edemezdi.
Cünkü son ve mütekâmil dini reddedenler, ondan öncekileri kabul
edemezler. Yeniyi kabul etmeyenler, eski'ye dönemezler. Bugün
en son ve en yeni din, Islâmiyet'tir. I$te Türkiyelilerin Hiristiyan-
lasamamasi ve Avrupa'da Hiristiyanliktan uzaklasmis olanlarin
süratle Müslümanlasmasi bunun icindir. Cünkü insanlik, yaratilisi
itibariyle yeni'ye mü$tak ve meyyaldir. Yeni doganlar elbette
yeniyi arayacaklardir. Bu arayis da onlari elbette Islâmiyetle
karsilastiracaktir ve karsilastirmaktadir. Dolayisiyla -cogunluk
itibariyle- "diristiyanlasmis" olan Türk halkinin Hiristiyanlasmasi
mümkün degildir. Diyalog da olsa, kâr etmez, bunu degistirmez.
Seksen yildir Hiristiyanlasmamis Türk halki bundan sonra mi
Hiristiyanlasacaktir? $a$mak gerektir böyle bir vehim ve
korkuya! Demek bu korkuya kapilip diyaloga engel olan bazi
Müslümanlar ancak radikal laiklere hizmet etmis olurlar. Cünkü
Türkiye'de radikal laikler, iki dünyanin birlesmesini ve
kaynasmasini istemezler. Eger Hiristiyan dünyasi ile Islâm dünyasi
(AB'ye girme veya baska yollarla) birlesip yakinlasacak olurlarsa,
Türkiye daha fazla demokratiklesecektir. Türkiye'nin daha fazla
demokratiklesmesi demek, Türk halkinin bilhassa dindar
Müslümanlarin daha fazla hak elde etmesi ve dolayisiyla
dindarlasmasi demektir. Bu da radikal laikligin sonu ve onun
temeli olan kemalist ideolojinin cöplüge atilmasi demektir.

(Laikler, kemalizmin i$levini yitirmis olmasina üzülmemelidirler.
Cünkü her asrin yeni bir ideolojisi vardir. Yeni Cag'in yeni ide-
olojisi de, KUR'ANIZM'DIR. Ilericilik, yeniyi kabul edip, ona
gecebilenlerdedir.) Iste bu yüzden Türkiye'de radikal laikler,
Müslüman-Hiristiyan diyalogunu istemezler ve onu bütün
gücleriyle baltalamaya calisirlar. Zaten seksen yil boyunca
bütün gayretleri de, Türkiye'de dindarligi önlemek olmustur.
Eger böyle degilse, basörtü yasagini nicin savunuyorlar, nicin
onu üniversitelerden kaldirmiyorlar? Cünkü Türk halkinin
dindarlasmasina tahammülleri yoktur. Cünkü Türk halki
dindarlastigi gün onlarin egemenligi ve diktatörlügü son bulur.

Bugün Türkiye'de AK Parti hükümetinin basörtüsü yasagini
kaldirmaya güc ve yetkisi vardir. Fakat AKP bu güc ve yetkiyi
kullandigi gün, dindar Müslümanlarla radikal laikler arasinda
savas cikar. Bu da AKP'nin sonu olur. Bunun icin AKP,
elindeki yetkiyi kullanamaz ve kullanamamaktadir. Yani
dindarlasmak isteyen Türk halkinin özgürlügü, radikal laikligin
elinde rehindir. Radikal laikligi ya$atanlarin ise hangi baskan,
hangi parti, hangi kurum, hangi hoca ve hangi üniversiteler
oldugunu da iyi biliyorsunuz... (Türkiyeli dindarlar bu esaretten
kurtulus zamanlarinin coktan gelmis oldugunu unutmamalidirlar.
Fakat bu kurtulusu önce barisci yollardan gerceklestirmeye
calisacagiz. Eger basaramazsak, tekrar düsünecegiz... Artik
seksen yillik zulüm sona ermek zorundadir. Türkiye gibi Islâmli
bir ülkede koskoca bir Cumhurbaskani tarafindan basörtülü
kadinlarin ikinci sinif insan muamelesi görmesi ve itilip kakilmasi
yenilir yutulur birsey degildir. Müslümanligin dindar kadinlara
bazi alanlarda yasak edilmesi kabul edilemez!) Bütün bunlar
böyle iken bazi Müslümanlarin suursuzca radikal laiklerle,
irkcilarla ve halkcilarla kol kola girip anti diyalogcu kesilmeleri
nasil hos görülebilir? Kur'anca "Ehl-i Kitap yani (kitap sahipleri)"
kabul edilen Hiristiyan ve Musevîlerle diyalog yapmak, dostluk
kurmak, görüsüp-konusmak Kur'an'a zit mi? Diyalog, ILIMLI
Müslümanlarla ILIMLI Hiristiyanlar ve Yahudiler arasinda yani
Müslümanlara dostluk gösteren ve onlarla yakinlasmak isteyen
Kitap Ehliyle yapilmaktadir. Yoksa, Müslümanlara düsmanlik
besleyen radikal Hiristiyanlarla degil. $imdi yapilmakta olan
diyalog calismalari da Kur'anca te$vik edilmis ve izin verilmistir.

Unutmayalim! Bugün ne Hiristiyanlar müslümanligin egemenligi
altinda ne de Müslümanlar hiristiyanligin egemenligi altindadir.
Tam aksine ikisi de laikligin egemenligi altindadirlar. Durum
böyle olunca her ikisinin de birlesip, dini vicdanlara hapsetmeye
calisan laikcilige karsi mücadele etmeleri gerekmektedir. Bu
dahi diyalogu gerektirir.

Radikal laikler Türk halkinin dindarlasmasindan korkmali midir?

Radikal laikler belki: "Biz Türk halkinin ve inanclilarin dindarlas-
masindan degil, radikallesmesinden korkariz. El-kol kesen ve
kadinlari carsafa sokan bir seriatciligi da istemeyiz" diyebilirler.
Evet, Türk halkinin dindarlasmasindan korkmamalisiniz. Cünkü
bir halkin dindarlasmasi demek -tabii dogru bir dindarligi
kasdediyoruz-, onun insanlasmasi demektir. Insanlasma ise;
birlik, baris, huzur ve kardeslik demektir. Bu da her milletin,
özellikle Türkiye'nin özledigi bir hedef degil midir? Eger onun
dindarlasmasina engel olursaniz, o halki anarsizme itelemis
olursunuz. Bu durumdan ise siz de fayda görmezsiniz, aksine
zarar görürsünüz, varliginizi koruyamazsiniz. Eger dindarlasmaya
engel olmaya devam ederseniz, onlarin anarsistlesmesine hizmet
etmis olursunuz. Son günlerde ögrencilerin birbirlerini bicaklayip
bogazlamalarini düsünürseniz, bunun ne demek oldugunu iyi
anlarsiniz. Bu ögrencilerin, dinî egitimin degil, laik egitimin
mahsülleri oldugunu da unutmamalisiniz.

"$eriat tehlikesi" ise? Korkmamalisiniz! Cünkü Türk halki
gecmiste dindar olmustur. Fakat Seriatci olmamistir. Osmanlilar
döneminde de, Iran ve Ortadogu' daki gibi kati bir Seriatcilik
benimsenmemis ve uygulanmamistir. Bunun aksi söylense bile,
biz gelecege bakmaliyiz. Cünkü biz, yani ILIMli dindar cogunluk
buna izin vermeyiz. Dinin radikallestirilmesini, ilkellestirilmesini,
diktatörlestirilmesini ve irkcilastirilmasini kabul etmeyiz. Hem
Islâmiyetin görevi de, ilkel bir toplumu medenî bir toplum haline
getirmektir. Yoksa medenî bir toplumu ilkellige döndürmek
degildir ve olamaz. Hem zaten Türkiye halkinin $u an yüzde
otuz kadari dindardir, yani Islâmiyeti ya$ayandir. Bunlarin da
ancak sifir onda besi radikaldir. Gelecekte Türk halkinin yüzde
doksani dindarlassa, radikallerin orani ancak yüzde birbucuk
olabilir. Bu orandan korkacaksaniz korkun... Ama bunlarin
Türkiye'yi bir Iran'a ceviremiyeceklerini ve onlara asla izin
verilmeyecegini de bilmelisiniz. Cünkü Islâmî anlayis yenilesecek
ve Türkiye'ye radikal bir Islâm degil, normal bir Islâm egemen
olacaktir. Sizin anlayacaginiz, gelecekte Türkiye'ye bir
"Demokratik Kur'anist Düzen" gelebilir, fakat Ortadogu
ülkelerindeki gibi kati bir seriat, bir Taliban rejimi, bir El-Kaide
anlayisi gelip yerlesemez. Böyle bir seye hicbir surette izin
vermeyiz. Bunun icin Türkiye hicbir zaman bir Iran olmayacaktir.
Korkmamalisiniz!

Sorulabilir: "Bu zamanda Islâmiyeti vah$î bir kiliga sokan
Kur'andaki el kesme cezasi gibi konulari ne yapacaksiniz"?

Bu tür cezaî hükümler o zamanin sartlarina uygun olarak
verilmistir. Eger o cezalar bu zamanda uygulandiginda haksizlik
ve adaletsizlige sebep olacaksa ve oluyorsa, o hükümlerin de
sartlara uygun hale getirilmesi gerekir. Cünkü Allah, adaleti
emreder, insanlarin haksizliga ugramasini istemez. Bu konuda
da gerekli ictihadi yapmak ve haksizligi ortadan kaldirmak
Allah Mehdisi'nin görevidir. O da gerekli düzenlemeyi yapacak
ve adaleti saglayacaktir. Yani o tür cezalar hapis cezasina
cevrilecek ve kadinin mirastaki payi da yeniden düzenlenecektir.
Bu düzenlemeyi yapmakta Allah'in Mehdisi, gereken hak ve
yetkiye sahiptir. I$te bu sekilde Ortadogu'daki din anlayisi da
modernlesecek ve gelecekte Müslümanlasan Avrupalilar, dine
dayali bir devlet kurmak istediklerinde, hirsizin elini kesmek ve
zina edenleri taslayarak öldürmek zorunda kalmayacaklardir.

Türkiye Protestanlasacak midir?

Türk halki seksen yil boyunca Kemalizmin baski ve zorlamasiyla
dinsizlestirilmeye calisildi ve sonucta bu halkin Islâmiyetten
uzaklastirilmasi ve sekülerlestirilmesi yani dünyaya tapar hale
getirilmesi yani "diristiyan"lastirilmasi basarildi. Fakat Hiristiyanlas-
tirilmasi basarilamadi. Bu halk Avrupaciligi kabul etti, ama Hiristiyan
olmayi kabul etmedi. Hiristiyanligi kabul etmemis, Hiristiyanlasmamis
ve Hiristiyan olmayan bir milleti, Protestanlastirmak da mümkün
degildir. Eger Protestanlastirmaktan kasit, Islâmiyeti ve bagimlisini
özünden koparmak ise, bu da mümkün degildir ve izin verilemez.

Cünkü Islâmiyeti ilkellestirmek, radikallestirmek, diktatörlestirmek
ve vahsilestirmek nasil bir a$iriliksa ve kabul edilmesi mümkün
degilse, onu özünden koparmaya calismak, onu kendine zit hale
getirmek, onu tamamen dünyevîlestirmek de bir a$iriliktir. Bunlar
ise kabul edilemez ve hicbir a$iriliga da izin verilmeyecektir.
Bununla birlikte Islâmî anlayisin da bir modernizeye muhtac
oldugunu, onun yenilesmesi gerektigini de kabul etmek zorundayiz.
Gereken modernizasyonu yapmak da Allah'in Mehdisi'ne düser.
O da vazifesini yapacaktir ve yapmaya baslamistir.

Diyalogun yapilip yapilmamasi konusunda kim karar verebilir?

Bütün Müslümanlar hakkinda karar verebilecek Halife ve Büyük
Imam gibi yüksek bir merci olmadigi zamanlarda -simdi oldugu gibi-
bazi Müslüman grup ve cemaatler kendi kanaat ve reyleriyle
Islâmiyet hesabina bazi icraatlara girisebilirler. Bu girisimden de
bazi kimseler hoslanmayabilir. Sonucta da kavga ve bogusma
cikar ve cikmaktadir. Simdi bu bogusmayi önleyecek tek kuvvet
var. O da: Allah'in Mehdisi'dir.

Allah'in Mehdisi kimdir?

Bazi Müslümanlarin; gecmiste (ve belki simdi de) Musevîlerin
Hz. Isa'yi, Isevîlerin de Hz. Muhammed'i inkâr ettikleri gibi
Mehdi'yi de inkâr edeceklerini ve etmekte olduklarini biliyoruz.
Fakat Hz. Mehdi ve Mesih'i inkâr etmek, Müslümanlara bir hayir
kazandirmaz. Neyin nasil yapilacagi konusunda da isabetli bir
karara varamazlar ve daima bogusup durmak zorunda kalirlar.
Bundan kurtulmanin tek caresi de, Mehdi'yi kabul etmektir.
Aksi halde, nasil bir ülkenin basbakani olmazsa o ülkenin kurum
ve kuruluslari ve teskilatlari gecersiz kalir ve icraat yapamazsa;
Mehdi olmadigi ve kabul edilmedigi zaman da, Müslümanlarin
kuracaklari bütün organizasyonlar tesirsiz ve fonksiyonsuz kalir
veya gecersiz ve sakincali sayilarak faaliyetleri engellenir,
darbelenir. Bunlarin ya$anmamasi icin Mehdi'nin bulunmasi ve
kabul edilmesi ve emirlerinin dinlenilmesi gerekmektedir. "Mehdi'
nin kim oldugunu" ise gecmiste ilân etmistik. Dileyenler $u siteden
onun kimligine ulasabilirler: www.ahiruzzaman.blogspot.com
Önemli olan, onun verdigi emirlerdir. Onun emirlerini de
bildirilerimiz vasitasiyla size iletmekteyiz.

Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an, diyalog hakkinda ne demektedir?

Onun diyalog hakkindaki fikirlerini bildirilerimiz araciligiyla zaten
ögrenmektesiniz. Özel olarak söyledigi ise $udur: "Islâmiyet, ice
kapali bir din degil; disa acik bir dindir. Binaenaleyh Kur'anli ve
teslimci olmak da 'diyalogcu' olmayi iktiza eder. Bugün insanligin
cözüm bekleyen mânevî sorun ve problemleri, dünyanin globalles-
mesi neticesi ve insanligin ic ice girmesiyle sorunlari da ortak hale
getirmis oldugundan, bu durum farkli dinlerin bilhassa Müslüman
ve Hiristiyan cemaatlerinin dindarlarini birlige ve bütünlesmege
dâvet etmektedir. Diyalog da i$te bu dâvete icabet etmenin ilk
kapisidir. Artik insanligin cogunlukla dinden uzaklastigi ve
dinsizligin de tam alt edilemedigi ve mânevî dertlerine derman
arayan milletlerin gercegi sordugu ve bilmek istedigi bir dönem
ve vakitte iki dünya arasinda duvar örmenin ve örülmüs duvarlari
yikmamanin ve onlari daha da yükseltmeye calismanin bir anlami
yoktur ve kalmamistir ve olamaz. Dolayisiyla, diyalog faaliyetlerini
yürüten cemaatler, engellenmeye degil tebrike ve desteklenmeye
lâyiktir".

Uluslararasi camia elbette Allah'in Mehdisi'ni dinlemeyen Islâmî
örgüt, cemaat, kurum ve kuruluslari degil, önce bizi yani Mehdiyet
Makami'nin dediklerini dinleyecektir. Insaallah Kuranlilar Islâm
dünyasi disindaki camiadan geri kalmazlar. Allah'in Mehdisi'ni
dinlemeyerek yanlis yollara sapmazlar...

ILIMLI Müslüman olmak kötü mü?

Islâmiyet, a$iriliklardan arinmis mutedil yani ILIMLI, normal ve
ölcülü bir dindir. Fakat onun ILIMLI olusunu "suya sabuna dokun-
mayan bir din" gibi vasfetmek de mümkün degildir. Islâmiyet; ölcü
getiren, dünyaya denge ve düzen veren bir dindir. Buna göre
Islâmiyet hale göre hareket eder; savas gerekiyorsa savasir, baris
gerekiyorsa barisir. Lâkin, ne yazik ki, ba$siz kalmis bir kisim
Müslümanlar kendilerini ba$ yaparak Islâmin ölcüsünü tersine
cevirip barisilacak yerde savasa, savasilmayacak yerde saldiriya
gecerek dini radikallestirmektedirler. Bu radikallesme de bir
11 Eylül'ü dogurmus ve bu da radikalizme karsi bir savasi
baslatmis bulunuyor. Bu savasta Müslümanlarin yeri elbette
radikallerin yani olamaz. Bu da, radikallerle ILIMLI Müslümanlari
birbirinden ayirmaktadir. Hak ve dogru olan da budur. Aksi halde
Islâmiyete büyük bir zulüm olur. Cünkü El-Kaide demek, Islâmiyet
demek olmadigi gibi; Islâmiyet demek de, onun ziddi olan terörizm
demek degildir. Bunun icin Islâmiyeti terörizmle esitlemek mümkün
olmadigi ve olamayacagi gibi, bir Usame Bin Laden'la Fethullah
Gülen Hoca'yi da bir tutmak mümkün degildir ve olamaz. Aksi ise
zulümdür. Bu zulme düsmemek icin radikalle ILIMLIyi ayirmak,
onlari bir tutmamak ve esitlememek zorundayiz. Dolayisiyla, ayrilik
ve gayrilik ve bölünmeden hoslanmayanlar, radikalizme son vermeli
ve ILIMLI dindar cogunluga teslim olmalidirlar. Bu teslimiyeti yerine
getirenler, Allah'in Mehdisi'ne biat etmis olurlar. Aksi halde ona
muhalefet etmis olacaklardir. Bu muhalefet de Müslümanlarin birlik
ve dirligini daima bozacak, onlari basariya götürmeyecektir. Bunun
sonucu da -Allah korusun- ezilmek ve yok olmaktir! (11 Eylül'ü
doguran sebepleri elbette unutuyor degiliz. Fakat o sebepleri ortadan
kaldirmanin caresi, El-Kaideci olmak degildir.)

"El-Kaide gibi örgütler neden Hiristiyanlarin icinden cikmiyor da
Müslümanlarin icinden cikiyor" $eklinde bir sual sorulabilir. Bircok
sebeplerinden önemli bir sebebi $udur: Cünkü Müslümanlarin, bir
kanayan Filistin'i vardir. Ama Hiristiyanlarin ve Avrupalilarin kanayan
bir Filistin'i ve Kudüs gibi I$gal altinda bulunan kutsal bir $ehri yoktur.
(Eger olsaydi, onlarin da bir El-Kaidesi olacakti).I$te bu gibi sebepler
karsisinda ba$siz kalmis bazi Müslümanlar Kur'ani öfke ile yorumlamak-
tadir. Öfke ile yorumlanan Kur'an da "11 Eylül" olarak dogmaktadir.
Allah ise Müslümanlara "öfkelerini yutmalarini" emretmektedir. Öfke-
lerini yutamayan bazi Müslümanlar ise öfkeleri yerine Kur'ani yutmakta
ve "11 Eylül" olarak patlamaktadirlar. Bu tür patlamalar ise, "Birisinin
günahindan bir baskasi sorumlu olmaz" ayetince zulümdür. Bu zulmü
i$leyenlerin de, Allah'a verecekleri hesaplari vardir. Tabii bir de siyasî
hirs ve hesaplar da Kur' anin keyfî yorumlanmasina sebep olabiliyor.
Bu tür yorumlamalar elbetteki bir zulümdür. Zulüm kazananlar da
cezalarini mutlaka göreceklerdir.

Bu münasebetle bütün Müslümanlar $unu iyi bilmelidir: Din adina veya
baska bir sebeple masumlari öldüren, katliam yapan "sözde Müslüman-
lar"i sevmek, korumak ve onlarla birlik olmak zorunda degiliz. Bu
kimseler "bizden" olamazlar. Böylelerine meyledenler, "zulme ve zalime
meyletmek" yüzünden ceza göreceklerdir. Bu mücrimleri aramizdan
dislamak asla bölücülük degildir! (Ruhuna selam olsun) Hazret-i
Peygamber de, Islâmiyete zit hareket eden Müslümanlari "bizden
degildir" diyerek dislamayi bilmistir.

Söz radikalizme gelmisken Iran ve Filistin icin de bir parantez acmak
istiyoruz: Radikalizm Iran halkina bir hayir getirmez. Eger Iran yönetimi
bir hayir istiyorsa, Dünya Liderligi'yle uyum icinde olmali ve "ben iste-
digimi yaparim, kimse bana karisamaz" havasina son vermelidir. Bunun
icin de Iran yönetiminin, nükleer enerji üretiminden belirli bir müddet
icin uzak durmasi gerekmektedir. Nükleer enerjiye sahip olmak
Iranlilarin elbette hakkidir. Fakat Iran yönetimi bu hakki kullanabilecek
bir olgunlukta görünmüyor. Bunun icin Iranlilar nükleer enerji arzularini
ondört yil kadar ertelemek zorundadirlar. Eger Iran yönetimi bu
arzusundan vazgecmezse, ülkesinin vurulmasina davetiye cikarmis
olacak ve Ahmedînecad rejimi yikilincaya kadar Iran vurulacaktir.
Eger Iran ordusu saga sola saldiracak olursa, bu saldirilara karsi da
nükleer silah kullanilabilecektir. Ne yazik ki, Iran Cumhurbaskani ve
digerleri $imdiye kadarki söz ve tavirlariyla, Iran'in vurulmasindan
baska bir opsiyon birakmamis bulunuyorlar. Eger Iran yönetimi bu
tavrini en kisa zamanda degistirmezse, bunun sonucuna katlanmak
zorunda kalacaktir. En kisa zaman ise Mayis ayinin sonudur. Bu son,
Iran yönetiminin de sonu olacaktir. Bunun icin Iranli bakanlar son bir
kez daha iyi düsünmelidirler: Dünyanin ABD gibi bir lideri varken,
Ortadogu'nun düzeni Iran yönetiminin keyfine birakilmaz. Eger Iran
yönetimi Allah'in Mehdisi'ni dinleyip nükleer faaliyetlerini on yil daha
geriye atarsa cok kazancli cikacaktir. Aksi halde kazanci sadece
ABD'ye meydan okumak olarak kalacak, ama bunun karsiliginda
yüzmilyarlarca dolar zarara ugramaktan baska hem nükleer arzulari
yine onbes yil geriye atilacak, hem Iran harab olacak, hem iktidarini
kaybedecek, hem belki ülke bölünmeye ugrayacak, hem de binlerce
masum Iranlinin katline sebep olup, Allah'a karsi sorumlu tutulacaktir.

Allah'in Mehdisi'ni dinlemek, ABD'ye boyun egmek midir?

Asla! Iran'a teklif edilenler, dünya barisini korumak icin gerekli olan
tedbir, siyaset ve stratejilerdir. ABD'ye boyun egmis olmamak icin
bütün Islâm "dünyasi"ni ayaga kaldirip onlari savasa sevkederek
insanligi topyekün atese atamayiz. Buna izin verilemez ve vermeyiz.
Biz, yorgan icin bitlerin mahvina riza gösterebiliriz, ama bir bit icin
yorganin yakilmasina razi olamayiz. Cünkü bizim icin insanligi baris
icinde Isa' nin, Musa'nin ve Muhammed'in Allah'ina yöneltebilmek
daha önemlidir. Bunun icin de ba$imiz Allah'a, barisa, insanliga ve
iyilige egilmistir. Iranli yöneticiler ve onlari takip edecek olan
Müslümanlar da bu hassasiyete sahip olurlarsa, Allah'in sevgisini
kazanmis olurlar. Allah'in Mehdisi yalniz Iran'in ve Müslümanlarin
saadetini degil, bütün insanligin saadetini düsünür, buna göre hareket
eder. Demek ona itatte rahmet var. Hem nükleer bir güce sahip
olmak isteyen Müslümanlar, gercek gücün, Allah'a ve Mehdisi'ne
itaatte oldugunu bilip kabul etmelidirler.

Gelelim Filistin'e: Iran icin radikalizm hakkinda söylenenler, Filistinli
örgütler icin de gecerlidir. Yani intihar saldirilariyla Filistin'i isgalden
kurtaramazsiniz ve kurtaramadiniz. Islâmiyeten me$ru olmayan bu
eylemler, Filistin halkina zarardan baska bir sey kazandirmiyor.
"Ya hep ya hic" siyasetiyle de bir basari elde edemezsiniz ve
edemediniz. Filistin'in kurtulusu hakkinda $u iyi bilinmelidir ki,
beklenmedik bir mucize olmazsa ondört yildan önce Filistin isgalden
kurtulamaz. Bunun icin Filistin halki bir müddet daha sabretmek ve
örgütleri de silahli eylemlerine son vermek zorundadirlar. Masum
sivillere yönelik saldirilar "mesru müdafa" degil, katliamdir, zulümdür!
Ancak bunun bir istisnasi vardir. O da: Eger hayatlari tehlikede olan
milyonlarca masumu öldürülmekten kurtaracaksa, kurtarilmasi
imkansiz olmus olan bir kisim sivil masumlar bunun icin feda edilebilir.
Cünkü feda edilmezlerse, onlarla birlikte milyonlarcasi da ölecektir.
Amerika'nin Japonya $ehirlerine attigi atom bombalari yüzbinlerce
insani mahvetmistir, fakat savasa son verdirerek belki milyonlarca
masumu da savas katliamindan kurtarmistir. Fakat Filistinli örgütlerin
intihar saldirilari bu kurtariciliktan uzaktir. Cünkü onlarin saldirilari
masumlari kurtarmiyor, yok ediyor! Cünkü bu saldirilar daha fazla
Filistinlinin ölümüne ve isgalin pekistirilmesine sebep oluyor. Bunun
icin Filistinli örgütler intihar saldirilarina ve silahli eylemlerine derhal
son vermelidirler. $imdilik Filistin'i isgalden kurtaramayacak olsa da
bu sorun, demokrasinin gereklerine uyarak siyasetle idare edilmeye
calisilmalidir. Bu calisma Filistin'i isgalden kurtarmaz, ama Filistinlileri
daha fazla perisan olmaktan korur. Eger Iran yönetimi ve Filistinli
örgütler Allah'in Mehdisi'ni dinleyip on yil kadar nükleer enerjiden ve
silahli eylemlerden uzak dururlarsa, Ortadogu'yu cehenneme
dönmekten kurtarmis olacaklardir. Aksi halde dünya kendilerine
tam bir zindan olacak ve iktidarlarini -Saddam ve Taliban gibi-
kaybedeceklerdir.

Amerika Israil'in isgaline son veremez mi?

Hem verebilir, hem veremez. Türkiye'de AKP güclü bir iktidara sahip
oldugu halde "Radikal Laiklik Lobisi"ni a$ip basörtüsü sorununu
cözebiliyor mu, hemen cözebilir mi? Bugün dünyada bir cok hükümet
bazi kurum ve kuruluslarin etkisi altindadir. Hicbir hükümet bu kurum
ve kuruluslari hice sayarak ülke sorunlarini halletmis degildir. Meselâ
AK Parti bir TÜSIAD'a ne kadar meydan okuyabilir? I$te Amerika
da, sorun cözücülükte bundan farkli degildir. Eger gelecek on yil icinde
Amerikan yönetimine, Yahudi Lobisi'ne meydan okuyacak ve onun
etkisini a$abilecek milliyetci bir iktidar gelirse, bunlar Israil isgalini
ortadan kaldirabilir veya kaldiramayacak olsalar da Israil'e destek
olmaya son vererek buna yardimci olabilirler. Fakat simdiki Amerikan
yönetimi malum lobinin etki ve tesirinden kurtulup da Filistinlilere bir
iyililik yapacak durumda degildir. Böyle bir firsat ancak 7-8 yil sonra
dogabilir. Bunun icin de Filistin halkinin bir müddet daha sabretmesi
gerekmektedir. $u anda Filistin sorununu Filistinliler lehinde cözmesi
icin Amerika'yi zorlamak, dünyayi bugünkünden daha iyi bir hale
getirmez, aksine daha kötü ve daha dehsetli bir hale getirir. Eger
Filistinli örgütler bu sözleri dinlemeyip zulümlerine devam edecek
olurlarsa, Islamli Ülkeler Hamas'a yardim etmekten, ta o iktidarini
kaybedinceye veya hizaya gelinceye kadar uzak durmalidirlar.
Hamas da, buradaki gercekleri hesaba katarak ve Allah'in Mehdisi'ni
dinleyerek Israil'i "siyaseten" tanimali (I$gali kabul etsin demiyoruz),
silahli eylemlerine son vermeli ve intihar saldirilarini gayri me$ru
kabul ederek ondan uzak durmalidir. Aksi halde, bunlari kabul
etmeyen ve demokrasinin gereklerine uymayan bir Hamas'in iktidar
olma hakki kalmaz. Bu durumda Mahmud Abbas, Hamas'i iktidardan
dü$ürmek zorundadir. Böylece Filistin halki ekonomik buhrandan
kurtarilmis olur. Hamas'in, Filistin halkini ekonomik sikintida
birakmaya hakki yoktur.

Avrupa'nin Hamas yüzünden Filistin'e yardimini kesmesi,
Hiristiyanligin Islâmli Ülkeler'e bir saldirisi midir? Degildir!
Cünkü Avrupa ve Amerika bugün Hiristiyanligin egemenligi
altinda degil, tam aksine Hiristiyanlik sekülerizmin, dünyevîles-
menin, dinden cikmis ve uzaklasmisligin egemenligi altindadir.
Bu durumda bulunan ve hem üce dörde bölünmüs bir Hiristiyanligin,
aralarinda ciddî bir düsmanlik da olmadigi halde Müslümanlara
saldirmasi düsünülemez. Bati'nin Hiristiyanligin egemenligi altinda
olmadigina dair bir delil de, Amerikan yönetiminin, Irak'a saldiri
konusunda Papa'yi dinlememis olmasidir. Eger Islâm Dünyasina
yönelik haksiz bir saldiri emri Papa tarafindan verilmis olsaydi,
bu halde El-Kaide hakli olurdu. Ama bazi radikal Hiristiyan
örgütlerin Müslümanlara ve müslümanliga düsmanlik göstermesi
bütün Hiristiyanlik âlemine te$mil edilemez. O halde Müslümanlar
ve Hiristiyanlar El-Kaide'nin ve diger radikallerin ve kiskirticilarin
$eytanî propagandalarina kapilmamalidirlar.

Radikal Hiristiyanlar Müslümanliktan korkmali midir?

Bizdeki radikallerin Hiristiyanlasmaktan korktuklari gibi,
Hiristiyan radikalleri de Müslümanliktan ve Müslümanlasmaktan
korkabilirler veya böyle bir korkuyu yaymak isteyebilirler.
Bunun icin de El-Kaide ve Hamas ve Irak direniscilerinin ve
benzerlerinin eylemlerini "Islâmiyetin neticesi ve kendisi" olarak
gösterip kendilerini korumak ve kollamak yolunu secebilirler.
Ama bu yol, onlari kisa bir müddet kurtarir. Bununla da hem
kendilerini kandirmis hem de Müslümanlara haksizlik etmis
olurlar. Bu haksizliga düsmek ve düsman kazanmak istemeyenler,
Islâmiyet'in ve Müslümanligin ne oldugunu El-Kaide'ye bakarak
degil, Kur'ana ve Peygamberinin hayatina bakarak görmelidirler.
Bu görmeyi yaparken de, $eytanin gösterdigini degil, melegin
gösterdigini görmelidirler. Dostluk ve insanlik arayanlar elbette bu
görmeyi sececeklerdir. Bu müsbet secimi yapanlara süphesiz
gereken yardim eli uzatilacaktir.

Islâmiyetten korkmamalisiniz! Cünkü Islâmiyet, hem "gercek din"dir,
hem de "gercek Isevîlik"in devamidir. Cünkü Islâmiyet yani oglu ve
ortagi olmayan tek Yaratici'ya teslim olus dini, insanlari gercek
Tanri'ya götürür, yaratiklara kul olmaktan kurtarir, yaratiklarin
tanrilastirilmasina izin vermez. Hem teslimcilik dini, Isa da dahil
bütün peygamberleri kabul eder, onlari sevdirir. Onun kabul
ettigi medeniyet ise, bütün insanliga saadet olacak, hic degilse
cogunlugunu mutlu edecek bir medeniyettir. Onun da icerigi ve emri
özetle:

1-Dayanak noktasi; kuvvete degil, Hakk'a dayanmaktir.
Bunun geregi ise esitlik ve adalettir.

2-Hedefi; menfaatcilik degil, Allah rizasi ve iyilikciliktir.
Bunun da geregi, sevgi ve yakinlasmadir. Bu da,
diyalogculugu gerektirir.

3-Birlik ve bütünlük yönü; irkcilik ve ayrimcilik degil,
dindaslik, vatandaslik ve sinifdasliktir. Bunun da geregi;
baris ve kardeslik ve düsman saldirisina karsi sadece
savunmaktir.

4-Hayat ilkesi; carpisma ve bogusma degil, yardimlasmaciliktir.
Bunun da geregi; birlik ve dayanismadir.

5-Hayatin gayesi ise; nefse taparlik degil, Hakk'a taparliktir.
Bunun da geregi; insaniyeten yükselme ve ilerleme ve
olgunlasmadir. $imdi böyle bir medeniyetten ve onun dininden
korkup kacmak size ne kazandiracaktir? Kazandiracagi $ey
sadece $eytanin kucagina düsmek olur! Yani sapikliklara kul
olup bunalimlar icinde kisa bir hayat sürmek ve sonucta da
suclu olarak Yaratici'ya dönüp cezasina carpilmak!

Demek Hiristiyanlar ve Avrupalilar bu gerceklere bakmali,
yoksa El-Kaide'ye ve onun yaptiklarina degil. Cünkü El-Kaide
Islâmiyetin temsilcisi degildir.

Hiristiyanlar, Avrupalilarin Müslümanlasmasindan rahatsiz olmali mi?

Avrupalilarin yüzde doksani Hiristiyanliktan cikmis veya uzaklasmistir.
Hiristiyanlikla bir ilgisi kalmamis Avrupalilarin ayni zamanda süratle
Müslümanliga yaklastiklarini ve Müslümanlastigini görmekteyiz.
Bunun gayet dogal bir olay oldugunu anlamak zorundayiz. Cünkü
Avrupalilar bilim ve akla önem veren, arastiran insanlardir. Eger
Hirirstiyanlik bilim ve akli disliyorsa, bu durumda Avrupalilar elbette
bilim ve akli icleyen Müslümanliga yöneleceklerdir. Bu halde
Hiristiyanlar ancak bilim ve akli dinlerine icleyerek ve Hz. Isa'yi
tanrilastirma fikrini Hiristiyanliktan dislayarak Hiristiyanligi
Müslümanliga benzer hale getirebilirler. Aksi halde Hiristiyanlarin,
Avrupalilarin Müslümanlasmasindan rahatsiz olmaya haklari kalmaz.

Hem bazi Hiristiyanlar Avrupalilarin Müslümanlasmasindan rahatsiz
olmamalidir. Cünkü Müslümanlik insanlara yanliz Muhammed
sevgisini degil, Isa ve Musa sevgisini de kazandirmaktadir. Hem
dinden maksat nedir? Insanlari Isa, Musa ve Muhammed vasitasiyla
Allah'a ulastirmak degil midir? Eger Müslümanlik bunu gayet
mükemmel basaran bir din ise, insanlarin ona yönelmesinden
rahatsiz olmak bir $eytanlik olmaz mi? Eger bazi Hiristiyanlar,
Avrupalilarin ve Amerikalilarin Müslümanlasmasina engel olmaya
kalkarlarsa, bu durumda Hiristiyanliga geri dönmesi mümkün
olmayan kendi milletlerini mânevî aclik sebebiyle binler sapikligin
ve anarsinin kucagina atmis olmayacaklar midir? Bu da, Avrupa
ve Amerika'nin vaktinden önce batisi olmaz mi? Bütün bunlardan,
Avrupa ve Amerika'yi mânevî batistan kurtarabilecek olan dinin
ancak Müslümanlik, ve bilim ve akli icleyen ve Isa'nin Tanri veya
Tanri oglu oldugu fikrinden arinmis gercek Isevîlik oldugunu
anliyoruz. Bu sonuctan da, Avrupa ve Amerika'nin mânevî batistan
kurtulabilmeleri icin Müslümanlarla Hiristiyanlarin elbirligi etmeleri ve
birlesmeleri gerektigini cikariyoruz.

Müslüman ve Hiristiyan dünyasi daha baska ne icin birlesmelidir?

Son ekonomik veriler onbes yil icinde Amerika' nin dünya liderligini
kaybedebilecegini gösteriyor. Böyle bir kayip karsisinda dünya
liderligini kim omuzlayacaktir? Bu i$ icin Müslümanlar tek baslarina
bilimsel ve ekonomik ve siyasal yönden zayif görünüyorlar.
Avrupalilar da kendi baslarina kuvvet ve mâneviyat yönünden
zayif bulunuyorlar. Bu halde iki zayif kuvvetin birlesmesinden
baska care kalmiyor. Demek gelecekte dünya liderliginin tehlikeli
ellere gecmemesi icin bu iki zayif kuvvetin birlesmesi ve dünya
liderligini omuzlamaya hazir olmalari gerekiyor. Aksi halde her iki
dünya ve Amerika büyük zarar görecektir. Dünya liderligi, dinsizlerin
ve inancsizlarin ve radikal unsurlarin eline birakilmamalidir.

Son olarak Avrupali ve Amerikalilara $u mesaji vermekte yarar
görüyoruz: Bugün ve bu zamanda Avrupalilar ve Amerikalilar icin
en önemli ve en gerekli hakikat, oglu ve ortagi olmayan tek Tanri'ya
teslim olu$tur. Ona teslim olu$un en önemli iki $arti da: (Inanc ve
tanimadan sonra) Allah'a ibadet ve fakirlerin yardimina ko$maktir.
Ibadet, hayatin te$ekkürü; fakirlere yardim ise, sosyal dengeyi
korumadir. Hakiki bir insan olmak ve ebedî bir saadeti kazanmak
isteyenler bu ibadet ve yardimla$mayi yapmak zorundadirlar.
(Buna göre bütün ülkelerde zenginlerden fakirlere aktarilacak bir
"zenginlik vergisi" konulmalidir.)

TANRI TEKTIR MEHDI VE MESIH ALLAH'IN KULU VE
ELCISIDIR!

Zaman: Yeni Cag'in altisi, Nisan ba$i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru.
Boyut: Muranizm
.
YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: