Donnerstag, 30. Oktober 2008

KUR'ANSIZ HADÎS, HADÎSSiZ KUR'AN OLUR MU?

(Bu bildiri, yazarimiz Hüseyin Avdic'in, mustafaakyol.org
sitesinde tartismacilara verdigi bir konferanstir.)

KUR'ANSIZ HADÎS, HADÎSSIZ KUR'AN OLUR MU?

(Bu makale, hadîslerin "uydurma" oldugunu
ve "atilmasi gerektigi"ni iddia edenlere bir
cevaptir).

sorunlari cözdüren ALLAHin adiyla

(Bu konferansin müddeti 30 dakikadir. Kiymetli bilgiler
ve ölcüler kazanmak isteyenler buyursun).

"600 kadar hadîs bize yeter, gerisini atmak lâzim" diyen-
lerle birlikte "sadece Kur'anin yeterli oldugunu" iddia
edenler de bulunmaktadir.

Bu iddia sahipleri "hangi hak ve yetkiyle bu iddiayi yapi-
yorlar" diye sormadan önce onlarin bulundugu pozisyo-
nu tesbit etmek ve nereden nereye baktiklarini görmek ve
göstermek gerekiyor. Eger bu kimseler göremedikleri ve
hesaplayamadiklari noktalarin bulundugunu bilseler ve
kabul etseler bu iddiayi süphesiz yapamayacaklardir.
Bu iddia sahipleri, dogrudan dogruya yalniz Kur'an' oku-
yarak bu kanaate ulasmis degillerdir. (Meselâ bir Ilahiyat
profesörü) simdiki bulunduklari seviyeye, binlerce, on-
binlerce hadîs'in kaynaklik ettigi onlarca tefsiri ve yüz-
lerce kitabi okuyarak gelmislerdir. Biz bugün "atilmasi
veya bir kenara birakilmasi" istenen o hadîsleri, o kitap-
larin altindan cekip alsak, ortada ne o kitaplar kalacaktir
ne de tefsirler. Belki bir tefsir yazmak bile imkânsiz hale
gelecektir.

Fakat o iddia sahipleri simdi bulunduklari pozisyonu na-
sil kazandiklarini unutarak veya düsünmeyerek cok ko-
layca: "Bir cok hadîsler birbiriyle celisiktir, öyleyse uy-
durmadir, o halde atilmalidir" diyebilmektedirler.

Simdi o iddia sahiplerinin iddialarinin ne kadar cürük ve
gecersiz oldugunu anlayabilmek icin yukaridakinin ziddi
olarak bir ilahiyatcinin karsisina bir de dinden hic haberi
olmayan fakat Islâmiyeti ögrenmek isteyen bir kimseyi
koyalim. Ama bu kobayin eline Kur'an'dan baska bir ki-
tap vermeyecegiz. Bu kimse de, Kur'an'dan baska ne bir
hadîs ne de Islâmî bir kitap okumus olsun. Acaba bu
kimsenin Kur'andan anlayacagi ne olacaktir? Elbette bir
seyler anlayacaktir. Fakat anlayacagi seylerden cok anla-
mayacagi seyler olacak ve sorularina cevap verecek bir
merciyi arayacaktir. Eger Allah'in elcisini bilebilir ve
bulabilirse sorulari cevaplanacaktir. Yoksa, eger Allah
da elinden tutmazsa, sorulari cevapsiz kalacaktir. Tabii
bu zamanda böyle bir kimsenin cevapsiz kalmasi müm-
kün degil, kendisine cevap verecek bir cok kitap ve mer-
ci bulabilir.

Iste "hadîssiz, Peygambersiz Kur'an olur" diyenlerin ne
durumda oldugunu görüyorsunuz! Demek onlarin iddi-
alarinin bir anlami yoktur. Cünkü hadîsler, bugünkü Is-
lâmî literatürün yani onlarca tefsir ve binlerce kitabin
ruhuna nüfuz etmis, onlarin cani haline gelmistir. Bu
saatten sonra "hadîsleri bir kenara atalim" demenin bir
anlam ve faydasi kalmamistir.

"Peki, [uydurma hadîsler] ne olacak"?

Acaba, bazi hadîslerin "uydurma" oldugunu iddia eden-
lerin iddialarini isbatlayacak delilleri nedir? Hem o kim-
seler, bu konuda konusabilecek tek ve en yüksek yetkili-
ler midir? Böyle olmadiklari halde o iddialarinda nasil
israr edebiliyorlar? Cünkü meselâ bir ilâhiyatci, hadîs
sarrafliginda en yüksek otorite ve merci degildir. Cünkü
ilâhiyatcilarin üzerinde evliyalar vardir. Evliyalarin üze-
rinde de Kutup'lar ve Hz. Mehdi vardir. Bu durumda, bir
ilâhiyatcinin, kendi üzerindeki makamlarin önüne gecme-
ye bir hakki olabilir mi? Gecip de bazi iddialar ortaya at-
masinda ne deger bulunabilir? Demek, önce sormamiz
gerekiyor: Din veya hadîsler konusunda bir iddiasi olan
kimse, gercek uzman midir? Degilse, elbette onun sözü-
ne itibar edilmeyecektir. Fakat ne yazik ki, ortaligi uz-
man olmayan "uzmanlar" doldurmus bulunuyor. Ve ne
yazik ki, bir cok kimseyi yaniltip kendilerine baglayabili-
yorlar ve baglamaktadirlar.

Simdi gelelim kendilerini "uzman" görenlerin iddialarina.
Bu kimseler, bir cok hadîs'in "uydurma" oldugunu iddia
etmektedir. Bir kere -yukarida da degindigimiz gibi- bu
konuda söz sahibi olabileceginizi kanitlayan nasil bir bel-
ge var elinizde? Seviyeniz nedir? Bu konuda "gercek uz-
man" olmadiginiza göre, iddialariniz, iddia olmaktan öte-
ye gitmeyecektir. Ikincisi, gecmisin büyük hadîs âlimleri,
Peygamber sözlerini ve onun hayatiyla ilgili Sahabe nakil-
lerini toplarken ve eserlerini olustururken gerekli süzme
ve ayiklamayi yapmislardir. Onlarin bu cok titiz calisma-
sindan sonra hâlâ bir cok hadîsin uydurma oldugunu iddia
etmek, isbatlanmasi gereken büyük bir dâvâdir. Acaba bu
dâvâ basarili olabilir mi? Asagida görecegiz ve görelim:
Evet, bazi hadîsler "birbiriyle celisik" görünür. Fakat bir
hadîsin baska bir hadîsle celisik görünmesi, onun uydur-
ma olduguna delil olmaz.

Meselâ:

1. çelisik Hadis: "Kan aldirmak yapanin da yaptiranin da
orucunu bozar."
Tirmizi Oruç 60/Ebu Davud Oruç 28/Buhari Oruç 32

2. çelisik Hadis: "Peygamber’imiz oruçlu iken kan
aldirmislardir."
Ebu Davud Oruç 29-30/Tirmizi Oruç 59/Buhari Tip 11

( Burada hadîsin makamini yani "hangi halde" söylendi-
gini bilmek gerekiyor. Belki Hz. Peygamber, kan aldira-
cak kisinin kan aldirmakla sihhatinin bozulacagindan
korktugu icin böyle bir hükümde bulunmus olabilir.
Kendisi icin ise, sihhatini saglam gördügü ve kan aldir-
makla sarsilmayacagini bildiginden, kan vermenin de o
rucunu bozmayacagini düsünmüstür. Hem burada Kur'
an'in: Yemek, icmek ve cinsel iliskinin orucu bozacagini
bildirmesi yaninda bir de "yaratilisin yasalari"ni da dinle-
memiz icab eder. Yaratilis yasalarinin sözcüsü ise, "bi-
limler"dir. Bu halde kan aldiracak kisinin, tip ilminin
sözcüsü olan doktora da müracaat etmesi gerekir. Yani
sadece dinin yasalarini dinleyip, yaratilisin yasalarini es
gecmek, o kimseyi felâkete götürür. Iste bu yüzden "ce-
lisik" görünen bu hadîs, celisik degildir. Peygamber de,
"hale mutabik" hareket ederek dogru olani yapmistir).

1. çelisik Hadis: "Gerek küçük, gerek büyük tuvaletinizi
yaparken kibleye dönmeyin."
Hanbel 3/12

2. çelisik Hadis: "Peygamber’imiz bir takim insanlarin
küçük ve büyük tuvaletleri için kibleye dönmeyi hos
karsilamadiklarindan, bu bidati (hurafeyi) kaldirmak
için tuvaletini kibleye dogru yaptirdi."
Buhari 4/11

(Burada da Hz. Peygamberin hangi ruh halinde oldugunu
bilmek gerekiyor. Hz. Peygamber "tuvaletiniz esnasinda
kibleye dönmeyin" derken, Kâbe'ye saygisizlik etmemeyi
düsünmüstür. Ikincisinde ise, böyle bir saygi göstermenin
herkes icin zor olacagini görmüstür. Bugün dahi insanla-
rin büyük bir kismi kirada oturdugundan tuvaletlerini is-
tedikleri yöne dogrultamazlar. Dolayisiyla gücü yetenler
gereken saygiyi göstermeye calisir, gücü yetmeyenler ise
günahkâr olmaz. Demek bu hadîsde de bir celiski yoktur).

1. çelisik Hadis: " Peygamber oruçlu iken hanimlarini öptü."
Ibn-i Kuteybe- Hadis Müdafasi 372

2. çelisik Hadis: "Oruçluyken hanimini öpenin durumu
soruldugunda Peygamber; "Orucu bozulmustur" dedi."
Ibn-i Kuteybe Hadis Müdafasi 372

(Burada da yine "hali" bilmek gerekiyor. Yani Hz. Pey-
gamber, hanimini "$efkâtle" öpmüstür. Bu öpüs, orucu
bozmaz. Ikinci halde ise, öpen, "$ehvetle" öpmüstür.
Böyle bir öpüs ise elbetteki orucu bozar. Görüyorsunuz,
yine bir celiski yok, hale uygunluk var)!

1. çelisik Hadis:"Kim size Peygamberimiz’in ayakta küçük
tuvaletini yaptigini söylerse inanmayin. Süneni Nesei 1-2/25

2. çelisik Hadis:"Peygamber’imiz bir kavmin süprüntüsüne
varip ayakta küçük tuvaletini yapti." Buhari 1/167

(Tuvaletini oturarak yapmakta sihhat ve temizlikle ilgili
hikmetler vardir. Bu hikmetleri bilen Hz. Peygamber de
tuvaletini cogunlukla oturarak yapmistir. Ancak yolcu-
luk gibi oturacak bir yer ve hal bulunmayan durumlarda
da kücük tuvaletini ayakta yapmistir. Böyle durumlar
bir istisnadir. Istisnalar kaideyi bozmaz).

1. çelisik Hadis: "Peygamber ayakta su içilmesini yasakladi."
Ebu Davud 4/No:3717

2. çelisik Hadis: "Peygamber’i sizin benim gibi ayakta su
içerken gördüm."
Ebu Davud 4/No:3718

(Ayakta iken su icmenin bazi zarar ve tehlikeleri olabilir.
Ancak insan bazi durumlarda ayakta iken de su icmek
zorunda kalabilir. Hz. Peygamber de her iki hale örnek
olmustur).

1. çelisik Hadis: "Baldirlari açik olan bir sahabeye Pey-
gamber’imiz rastlamis ve ‘Baldirlarini ört. Baldirlar da
avret yerlerindendir.’ demistir."
Tehzibut Tezhip 2/69

2. çelisik Hadis: "Peygamber’imiz evde baldirlari açik yan
üstü yatiyorlardi. Ebu Bekir izin istedi Peygamber hiç
istifini bozmadan izin verdi. Ömer istedi ayni sekilde ona
da verdi."
Hanbel 1/71

(Özel hanede yapilabilen i$ler toplum icinde yapilamaz.
Meselâ siz, pilaj kiyafetiyle sahilde dolasabilirsiniz. Ama
ayni kiyafetle büroya veya carsiya gidemezsiniz. Hz. Pey-
gamber de cemiyet icinde erkegin acilip sacilmasini ya-
saklamis, kendi hanesinde ise samimi arkadaslari arasin-
da baldirlarinin acik olmasinda bir beis görmemistir. Me-
selâ sicak havalarda insanlar gömlek ve pantolonlarini ci-
karip kendi evlerinde arkadaslariyla birlikte oturabilirler.
Burada da iki ayri hal ve uygulama bulunmaktadir).

Demek, hadîslerin gercek olup olmadigini anlayabilmek
icin sadece Kur'an ölcüsüne sahip olmak yeterli degildir.
Kur'an ölcüsüyle birlikte bir Peygamberin ic dünyasina
da nüfûz edebilmek ve hangi halde ne yapip dedigini de
kesfetmek gerekiyor. Eger tam bir ölcü kaynagi verme-
miz gerekirse, onlar da:

1- Yaratan'in yasasi, (yani ilâhî kitaplar ve sonuncusu
olan Kur'an).

2- Yaratili$in yasasi, (yani bu yasanin sözcüsü olan bi-
limler ve o bilimlerin verileri).

3- Yaratilmi$larin yasasi, (yani o yaratilmislarin en üstü-
nü olan insan akli ve mantigi, ve akil ve mantikta en üs-
tün seviye olan Peygamberî akil veya o akli bu zamanda
temsil edebilecek kudrete sahip olan Hz. Mehdi ve Mesih).

Yani bu durumda: "Hadîslerin sihhat ve saglamligini mu-
ayene ederken ben yalniz Kur'ani ölcü alirim" demek, ha-
dîs uzmanligi degildir. Gercek bir hadîs uzmani yukarida
verdigim üc yasanin ölcüsünü kullanmak zorundadir. Ak-
si halde onun uzmanligi reddedilecektir ve reddedilmeli-
dir. Bu halde gercek bir uzman bir hadîs'i eline aldigi za-
man sormalidir: Bu hadîs; Kur'anla uyu$uyor mu, Bi-
lim'le uyu$uyor mu ve Peygamberî Akil'la uyu$uyor
mu?

Bu üc yasanin uygunlugunu aramaktan baska bir de o
söz ve hadîsin; "kime", "hangi halde", ve "ne icin" söy-
lenmis olduguna da bakilmalidir. Bir sözün hangi hal
ve makamda söylenmis oldugunu bilmemek, o sözün
iyi anlasilmamasina veya yanlis anlasilmasina sebep o-
lur. Bazi söz ve hadîsler de, "yorum" gerektirmektedir.
Yorumlama kabiliyeti olmayan kimselerin o hadîsleri
anlamasi mümkün degildir, fakat yanlis anlamasi pekâla
mümkündür.

Demek bu üc ölcüyü kullanabilmek büyük maharet ister,
her önüne gelen kullanamaz. Bu i$in gercek ehli olma-
yanlar, kendi kafalarina göre bu ölcüleri kullanmaya
kalktiklarinda büyük hatalara düsecektir ve düsmekte-
dirler. Meselâ, Kur'an ölcüsünü kullanirken her hadîsin,
her olayin karsiligi Kur'anda aranmaz ve bulunmaz. Ama
Kur'anin ruhuyla örtüsüp örtüsmedigini kontrol edebilir-
siniz. Kur'an da zaten Hz. Peygamber'in ve Sahabe'nin
bütün hayatini kare karesine almaz ve vermez ve gerek de
yoktur. Dolayisiyla her seyi Kur'anda aramak, abesle i$-
tigaldir. Cünkü Kur'anin gönderilmesindeki amac, her-
seyi inceden inceye anlatmak ve aciklamak degil; esas a-
mac, Yaratan'i tanitmak ve insana görevlerini bildirmek
ve hayat icin bir program sunmaktir. Ama Kur'anin: "Biz
her seyi ayrintili olarak acikladik" demesindeki anlam ve
maksat baskadir. Bunun anlami: "Biz, esas ve gerekli o-
lani acikladik" demektir. Yoksa "her ayrintinin karsiligi-
ni Kur'anda arayin" demek degildir.

Maalesef Kur'ani kendi akillarina göre yorumlayarak o-
nun ölcüsünü yanlis kullananlarin sonucta Hz. Peygam-
ber(sav)in mûcizelerini inkâra kadar gitmelerini (burada
linki verilmis olan mâlûm bir Islâmî sitede) üzüntüyle
görüyoruz. Yani bir evliyanin hattâ bir Hint fakiri ve
Budist'in onlarca mûcizesi olur, ama (onlara göre) Al-
lah, Hz. Muhammed(sav)e mûcize vermemistir! Hadîs
kitaplarindaki mûcizeler hep yalan ve uydurmadir! I$te
böyle bir neticeye ancak Kur'ani tersinden tefsir etmekle
varilabilir... Tabii bundan da, Müslümanlarin onbes asir-
dan beri hep uydurma seylere inanageldikleri ve Sahabe'
nin de "yalanci" oldugu ve âlim, evliya ve Imamlar'in da
hep yanildiklari ve dolayisiyla bizi de yanilttiklari sonu-
cu ortaya cikar! Bu sonucu kabul etmek mümkün mü?
Asla! Aslinda onlar da bu sonucu kabul etmez. Fakat
sonucta olan bu degil mi?

Bu konunun hafizamiza daha iyi nak$olabilmesi icin bir
örnek daha vermek istiyorum. Bir kitapta kaynagini sim-
dilik hatirlamadigim bir hadîs gördüm. Hz. Peygamber
demis: "Cinsel organina bakanin gözü kör olur". Simdi
bu hadîsi okuyan bir ateist veya ilahiyatci hemen itiraz
edip: "Biz her gün cinsel organimiza baktigimiz halde
gözümüze birsey olmuyor" der ve hadîsin uydurma ol-
duguna hükmedip inkâra gider. Halbuki burda hadîsin
hangi halde söylendigini ve sadece maddî gözle bakma-
mak gerektigini de bilmek gerekiyor. Buna göre hadîs:
"Cinsel organina $ehvetle bakanin 'mânevî gözü' kör o-
lur. Mânevî gözü körlesen de azginliga düser. Bu da
fuhsa götürür. Fuhus ve zina da, frengî hastaligini geti-
rir. Bu hastalik da tedavi edilmedigi takdirde, insanin
gözünün kör olmasi muhtemeldir. Bu da, tippin tesbi-
tidir". Görüyorsunuz, bu konuda kendilerini "uzman"
zannedenlerin iddialari, onlari nasil büyük bir hataya
düsürmekte ve nasil bir "hadîs ateisti" haline getirmek-
tedir!

Demek, akla ve Kur'ana zit veya celisik gibi görünen
bir hadîsle karsilastigimiz zaman ona hemen ilismeyip,
red ve inkâr etmeyip, Bediüzzaman gibi "bir tabiri, bir
yorumu vardir" diyerek onu önce bir uzmanina incelet-
meliyiz.

"Uydurma" kabul edilen önemli bir hadîs daha var. O da,
Hz. Peygamber'in mirac mûcizesiyle alâkali olan "namaz
indirimi" olayidir. Deniyor: "Allah, kullarinin 50 vakit
namaza takât getiremiyecegini bilmiyor mu ki, onlara bu
kadar agir bir yük yüklesin"? Allah elbetteki herseyi bi-
lir. Fakat bilgi ayridir, fiil ayridir. Ve bilgiyi fiile dökmek
daha ayridir. Allah bazi seylerin bilgide ve kaderde kal-
masini istemiyor. Onlari aciga cikarmak ve ortaya ser-
mek istiyor. Meselâ Allah ezelî ilmiyle herkesin herseyi-
ni bilir. Fakat: "Madem ben herseyi biliyorum, öyle ise
insanlari imtihan etmeme gerek yok" demez. Cünkü
Allah'in bildigini insanlar bilmez. O da bunu aciktan gör-
mek ve göstermek icin insanlari imtihana sokar ve onla-
ra bir derece kazandirir. Demek bilmek ayridir, yapmak
ayridir. Ve bunlarin hükümleri de ayri ayridir.

Namaz vaktinin indirimi olayinda yüce Allah demek iste-
mistir ki: "50 vakit namazi farz kilarak sizi zora sokabi-
lirdim. Fakat size acidigim icin Peygamberinizin aracili-
giyla onu size hafiflettim. O olmasaydi haliniz nice olur-
du"! Cünkü Allah insani "ibadet icin" yaratmistir. Bizim
bazi makinalari gece gündüz durmadan calistirttigimiz
gibi, Allah da insani (uyku disinda) her 15 dakikada iki
rekat namaz kilmaya mecbur edebilirdi. 15 asir öncesi-
nin insanlari da, bu zamanin insanlari gibi cok mesgul
degildi. O kadar namazi kilabilecek bol vakti vardi. De-
mek 50 vakit namazin farz kilinmasi imkânsiz degildir,
hikâye degildir. Allah da bu gercekleri gösterebilmek
icin öyle bir tablo meydana getirmistir. Yani Hz. Mu-
hammed(sav)in araciligi insanliga bir rahmet olmustur.

Gelelim 50 vakit namaz farzinin 5 vakte indirilisindeki
"pazarlik" meselesine. Hz. Musa da, Allah kendisine el-
cilik teklif edince bunu cok agir bir görev kabul edip,
altindan kalkamayacagini düsünerek, kardesi Harun'un
da ona yardimci verilmesini istemis. Yani Allah'a iti-
raz etmesini bilmis, (buna da pazarlik diyecekseniz) ve
O'nunla âdeta "pazarlik" etmistir. Yani bunun anlami:
"Bana yardimci vermezsen, elciligini kabul etmem" de-
mektir. Allah da bir diktatör olmadigi, bir aciyici oldu-
gu icin Hz. Musa'nin dilegini kabul etmistir. Tabii bur-
da ne Hz. Muhammed'in namaz indirimi icin cabasini,
ne de Hz. Musa'nin talebini bir "pazarlik" olarak nitele-
yemeyiz. Elcilerin Allah'tan bir talepte bulunmalarina
"pazarlik" degil, "rica" denir.

Bu olayda bir de itiraz edilen: Hz. Muhammed'in Hz.
Musa'nin katina inip cikarak ona "akil sormasi"dir.
Yani burada Hz. Muhammed'in akilsiz, Hz. Musa'nin
da cok akilli oldugu bir konumun meydana gelmesi,
rahatsizlik sebebi olmaktadir. Oysa bu konumdan ra-
hatsiz olmamak gerekir. Cünkü Hz. Muhammed o za-
man "yeni" peygamberdir. Hz. Musa ise, peygamberli-
gini bitirmis, "tecrübe sahibi" bir kimsedir. Dolayisiyla
bu durumda gecmis peygamberler, Hz. Muhammed'in
"ustalari" ve "üstadlari" mertebesindedir. Bu durumda
Hz. Peygamber'in üstadlarina akil danismasindan daha
dogal ne olabilir? Yoksa, onlara karsi $eytan gibi "ben
en üstünüm" diyerek kibir mi göstermeliydi?! Böyle bir-
sey kabul edilebilir mi? (Burada Hz. Peygamber'in "bir
talebe" gibi gecmis peygamberlerin hayatlarindan ders
ve ibret aldigini da unutmayalim).

Peygamber seviyesinde olmayanlarin hangi sema katinda
hangi peygamberin bulundugunu bilmesi mümkün olma-
yacagindan böyle bir hadîsin uydurulmasi da mümkün
degildir. Yani böyle bir hadîs ancak mûcize sahibi pey-
gamberlerin lisanindan aktarilabilir.

Hadîslerin sihhati hakkinda $üphe ve inkâr icinde olanla-
rin bir itirazi da $udur: "Altiyüz kadar hadîs Peygambere
ait olabilir. Geri kalani ona ait olamaz, yani uydurmadir.
Onbinlerce, yüzbinlerce hadîsi Peygamber ne zaman söy-
lemis ki, ona ait olsun. Yani onun yirmiüc senelik elci-
lik hayatina bu kadar söz sigamaz".

Cevap: Allah'tan bilgi ve i$ik alan Mevlâna Celâleddin
Rûmî; din, iman ve ilâhî a$kla ilgili 90 bin beyit (tam
sayisini bilmiyorum, belki daha fazladir) yazmistir. Yine
Allah'tan bilgi ve i$ik alan bir Bediüzzaman, alti bin
sayfalik bir imanî eser meydana getirmistir. Eger bu alti
bin sayfayi ortalama hadîs büyüklügünde paragraflara
bölsek, belki altmis bin hadîs paragrafi meydana gelir.
Günümüzün ilâhiyat profesörleri ciltler dolusu Kur'an
yorumu ve dinî eser yazmis ve yazabilmektedir. Simdi
koca bir Peygamber, hem de Allah'tan sürekli olarak
(ayetten baska) bilgi, i$ik ve ilham alan ve sahabesinin
binlerce sualiyle karsilasan bir Peygamber'in sözleri,
nasil 600 veya 6000 sözle sInIrli kalabilir? Elbette o-
nun söz ve hayatini anlatan onbinlerce, yüzbinlerce ha-
dîsi bulunacaktir. Büyük bir Peygamber, bir evliya ve
bir profesörden geri midir ki, söz ve eserde kisir olsun?
Onbinlerce hadîsi olmasin? Demek, hadîslerin sayisinin
kabarik olmasinda bir anormallik yoktur. Cünkü bu söz-
lerin bir kismi ona aittir, öteki kismi da sahabenin onun
hayati hakkinda aktardiklaridir. Bu halde, Hz. Peygamber'
e, birkac yüz bin hadîs maletmekte bir beis olmamalidir.
Sirf kendi akillarina güvenip derinligine inemedikleri ve
yüksekligine cikamadiklari ve ruhuna nüfûz edemedikle-
ri ve hem bu konuda konusabilecek tam yetkiye de sahip
olmadiklari halde bazi hadîslerin uydurma oldugunu id-
dia edip onlarin bir kenara atilmasini isteyen bilginlerin
ve kücük akillarina sigdiramadiklari bazi Kur'an ayetle-
rini ve Peygamber sözlerini de celiskili bularak dinde
süpheye düsen inanclilarin ve bu aksi ve eksi tabloya
bakarak "böyle din mi olur" deyip, inkârini derinlestiren
ve Islâmiyetten uzak duran ateistlerin ne kadar büyük bir
hata icinde olduklarini iyi görmeliyiz ve görmeliler ve
gercege dönmeliler.

Bütün bu gerceklerle birlikte ben yine de uydurma hadîs
bulunabilecegini kabul etmek istiyorum. Fakat bu kabul,
"bütün hadîsler uydurma olabilir" seklinde anlasilmamali,
aksine "hadîslerin cogunlugu sahihtir, ama iclerinde tek
tük uydurmalar da bulunabilir" seklinde anlasilmalidir.
O uydurma olanlari da ancak bu sahanin gercek bilgin ve
uzmanlari taniyabilir ve ayiklayabilir. Ayiklanamasa da
onlarin, Allah'in dinini ve Peygamber'in sünnetini cöker-
tecek azamette olmadiklarini kabul edip, hem Allah'in
kitabini hem Peygamber'in sözlerini sahiplenerek yolu-
muza devam etmeliyiz.

Hadîs uzmanliginda tam yetkiye sahip olabilmek icin
Peygamberî bir seviyeye sahip olmak gerekir. Böyle bir
seviye ise bu zamanda ancak Allah'in Mehdisi'nde bulu-
nabilir ve bu konuda son noktayi da yine ancak o koya-
bilir. Yoksa kendilerini uzman sananlarin, kücük akilla-
rina sigdiramadiklari, anlam ve yorumuna erisemedikleri
hadîsleri celisik bulup onlari uydurma ilân etmeleri, on-
larin hakki ve haddi degildir. Öyle ise bu hususta aceleci
olunmamalidir.

Madem hedefimiz, hakkin ve gercegin dünyamiza hâkim
olmasini saglamaktir, öyle ise $u hakikati iyi belleyelim:
Kelime-i $ehadetin iki cümlesi vardir. Biri: Allah'in tek-
ligine $ahitlik, ikincisi de; Muhammed(sav)in Allah'in
elcisi oldugunu tasdiktir. Bu tasdik ve $ahitlige göre; Al-
lah'siz Muhammed, Muhammed'siz Allah olmaz. Yani
Kur'ansiz Hadîs, Hadîssiz Kur'an olmaz. Bunlardan biri-
sini attiginiz zaman, dinin iki bacagindan birini kirmis
atmis olursunuz. Demek iki bacagi da korumak ve orta
yolu takip etmek zorundayiz.

Eger siz Islâm'i kurtarmak istiyorsaniz, bu kurtaricilik,
dinin bir bacagini kesip atmakla olmaz. Eger siz, "o ba-
cak kangren olmus, kesilmelidir" diyorsaniz, buna ancak
"büyük hekimler" karar verebilir. Belki sizin kangren de-
deginiz $ey kücük bir cibandir. Eger "Mehdilik makami
bizdedir" diyorsaniz, o zaman karar sizindir. Ama bunu
isbatlamaniz gerekir. Fakat isbatlayamazsiniz. Cünkü o
makam coktan doldurulmus bulunuyor. Tabii Mehdi ve
Mesih'i inkâr edenlerin o makami kimin doldurmus ol-
dugunu merak etmeleri gerekmez.

Bazi bilginlerin, Islâmiyeti kazandiktan sonra hadîs aleyh-
tari kesilmelerinin hali, yumurtadan ciktiktan sonra kabu-
gunu begenmeyen civcivin haline benziyor! Acaba civciv,
yumurtadan cikmadan önce kabugu aleyhinde konusabilir
miydi? Demek, hadîsler hakkinda ileri geri konusanlarin
ardindan gidilemez.

Ben burada sn. M. Akyol'un: "Dindeki anlasmazliklar ko-
nusunda 'lailaheillallah' kelimesi etrafinda birleselim ve
farkli görüslerde cogulculugu kabul edelim" önerisini
kabul etmekle beraber, yeni cagin Elcisi veya Imami ve-
ya Mehdisi etrafinda birlesmenin daha isabetli olacagini
düsünüyorum. Fakat onlarin kimligi ve neredeligi hak-
kinda bir tartisma acmak ve baslatmak ve ona girmek is-
temiyorum. Ancak Mehdi ve Mesih ile ilgili hadîslerin
inkârinin mümkün olmayacaginin da bilinmesini istiyo-
rum. Eger sn. Akyol, Mehdi ve Mesih'in gerekliligi hak-
kinda yeni bir tartisma acmayi düsünürse, bu tartismaya
katilabilirim. Aslinda onun bu konudaki görüslerini de
merak ediyorum...

Eger bu milletin yani ümmetin bir ba$i olmazsa, o mil-
let, inanc ve fikir ihtilafindan kurtulup birlik olamaz,
dirlik bulamaz. Ba$siz ve birliksiz kalan Kur'anlilarin
kurtulusu yoktur. Kurtuluslari, ancak Allah'in Mehdisi'
ne tabi olmakla mümkündür.

Not: Bu konferansi yazip bitirdikten sonra Hayri Kirbas-
oglu'nun "sünnet ve hadîs" hakkindaki görüslerini oku-
dum. Onun görüslerine katilmakla beraber $u noktanin
da aciklanmasinda yarar görüyorum: Sünnet, "Kur'an'a
ragmen" degil, "Kur'an hesabina" hüküm koyabilir. Yani
Allah Elcisi, bir devlet gibi zararliyi yasaklama ve fay-
daliya izin verme hak ve yetkisine sahiptir. Allah(cc)
bu yetkiyi Elcisi'ne vermistir. Buna göre Rabb'in Elcisi,
eger Kur'anca helâl edilen bir $ey o yer ve zamanda za-
rarli hale gelmi$se, o helâli yasaklayabilir. Ayni sekilde
haram edilmis bir $ey de, eger o $eyin haramligindaki
faydadan daha büyük zararlar doguruyorsa veya serbest
birakilmasinda daha büyük hayirlar varsa, Elci onu da
helâl yapabilir. Eger Elci'nin böyle bir yetkisi olmazsa,
büyük haksizliklar ve adaletsizlikler meydana gelir ve
toplum anarsiye mahkûm kalir. Allah'in adaleti de buna
izin vermez. I$te sünnet'in, Kur'an hesabina harami he-
lâl, helâli haram yapabilmesinin sirri budur. (Elcilerin
harami helâl yapabilecegine dair ayet: Ali Imran 50).

Bu sirra cok ileri ve cok modern bir örnek vermek gere-
kirse: Meselâ, genleriyle oynayarak bir domuzun eti si-
gir etine cevrilse, o etin yenmesi helâl olur. Ayni $ekilde
bir koyun veya sigirin eti de domuz etine cevrilse, artik
o hayvanlarin eti ne kadar helâl edilmis olsa da haramdir,
yenemez. Burada "yaratilisin yasasi", "Yaratan'in yasasi-
na" galip gelir. Galip yasanin hükmü uygulanir. Cünkü
Hakk'in adaleti bunu gerektirir. Bu zamanda bu konular-
da gerekli hükmü ancak Allah'in Mehdisi ve Mesih'i ve-
rebilir. Cünkü onlar bu hususta yetki sahibi kilinmislar-
dir. Kimse onlara engel olamaz, hakki da yoktur.

Not: Nasil Kur'anda da "celiskili" görünen ayetler var-
dir. Fakat Kur'an bilginlerinin incelemesi ile onlarin
celiskili olmadigi görülebiliyor ve isbatlanabiliyorsa,
ayni sekilde "celiskili" görünen hadîsler de, hadîs bil-
gini uzmanlarca onlarin celiskili olmadigi ortaya cika-
rilabilir. Demek, her celiskili hadîs, "celiskili hadîs"
olarak görülemez ve degildir.

Yukaridaki "celiskili hadîsler"le ilgili yaptigim yorumlar
tatmin edici bulunmazsa, Diyenet I$leri ve Ilahiyat
Camiasi'na $unu önerebilirim:

"Uydurma Hadîs" kabul ve zannedilen hadîslere "uy-
durma" damgasi basip atmak yerine; onlar, "celiskili
hadîsler" ve "$üpheli hadîsler" seklinde kategorilere
ayrilip, din bilginleri ve arastirmacilar icin muhafaza
edilsin. "Saglam" kabul edilen hadîsler de, uzmanlik
disinda olan siradan halka takdim edilsin.

(Bu not, 31 Ekim 2008 tarihinde sonradan konuldu.)

Gercekleri gösteren Allah'a hamdolsun

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Ekim ayi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: