Montag, 23. August 2010

ATEİSTLER SORUYOR KUR'ANİSTLER CEVAPLIYOR 9

ATEISTLER SORUYOR KUR'ANISTLER CEVAPLIYOR 9

(Dikkat! Burada gecen agir sözler, gercegi arayan ve dine saygili
olan ateistlere degil, Islâmiyet'e karsi mücâdele veren ateistleredir.)

Ey ateistler!

Zeus sizi soylu yapamaz, ebediyet veremez. Kendinize, ebediyet
verebilecek bir Tanri bulun. O da, Allah'tan baskasi olamaz!

***

Ateistler Nicin Cehennemlik Olacak?

Işte Allah ve Âhiret inkârcisi bütün ateistler, ölüme karsi koya-
mayarak birer birer öldüler ve kabre girdiler. Bedenleri cürümeye
baslarken, ruhlari da, onlari vareden Allah'a götürüldü. Allah ise
görevli melege: "Alin bunlari, lâyik olduklari yere götürün" dedi.
Görevli melekler de onlari alip kabirlerine getirdi. Kime ait olduk-
larina dair kimlik tesbiti yapildiktan sonra ötedünyaya gecis tüne-
lindeki hücrelerine yerlestirildiler. Bu yalnizlik hücrelerine de gele-
cegi gösteren birer havaî ekran koydular. Bu ekranda ise onlara,
gidecekleri yer gösteriliyordu. Gidecekleri yer ise: "Cehehennem"di!
Cünkü onlar, onlari yaratan ve yaşatan yüce Allah'a inanmiyorlardi.
O'nun gönderdigi Elci ve Kitaplar icin de: "Allah hic bir sey indirme-
mistir" diyorlardi. Artik suclarini anlamislardi. Ne yazik ki, kurtulus
icin cok gecti! Simdi ugrayacaklari cetin azabin korkusuyla tir tir
tiremeye basladilar, kiyameti bekliyorlar. Ve zaman geldi, bütün
ruhlari şoke eden cok büyük bir sarsinti ve gümbürtüyle kiyamet
koptu, dünya yikildi. Ölen bütün insanlarin ruhlari, yeniden diriltilme-
yi bekliyorlar. Cok kisa olduklarini zannettikleri uzunca bir zaman
gectikten sonra diriltici melegin "uyanin" borozanini öttürmesiyle iş-
te yeniden dirilmeye basladilar. Bütün insanlar yeniden bedenlene-
rek kabirlerinden cikti ve düzlestirilmis dünya üzerindeki büyük mey-
danda toplanmaya basladilar. Din Günü'nün "Büyük Meydan"i yüz
milyarlarca insanla doldu tasti. Onlara uzaydan bakildiginda, sanki
kelebek sürüleri gibi görülüyorlardi. Bütün insanlar, bu günün cok
cetin bir gün oldugunu anlamisti. Neler olacagini büyük bir merakla
bekliyorlardi. Sesler, soluklar kesilmisti. Nihayet yüce Rab büyük
bir hasmetle insanligin toplanti meydanina geldi. Meydan, O'nun
isigiyla aydinlandi. Herkesin sevap ve günah defterleri acildi. Herkes
büyük kücük bütün günahlarindan hesaba cekildi. Cehenneme atila-
cak olanlarin alinlari damgalandi. Allah inkârcilari en önde olmak ü-
zere cehenneme sevkiyat basladi. Cehennem hapsinin gardiyanlari
da, alinlari damgali günahkârlari, damgalarindan taniyip bir bir atese
atmaya basladi. Atese atilanlar ise feryatlar kopararak lâyik olduk-
lari azaba giriyordu. Ateistler de azabin en siddetlisine atildi. Cünkü
onlar büyük Allah'i inkâr ediyorlardi. "Âhiret yok, cennet-cehennem
yalan" diyorlardi. Ancak atese atildiklarinda "yalan" dediklerinin,
"gercek" oldugunu gördüler. Gördüler ama, iş işten gectikten sonra
görmenin ne faydasi vardi. Halbuki onlara, bu gercegi görmeleri icin
yeterli zaman ve gerekli Kitap da verilmisti. Fakat onlar, bu gercegi
inkâr etmeyi secmisti. Bu secimlerinin karsiligi da etesti! Bugün
onlara, icinde bulunduklari aci azaptan cikmak yoktur! Onlar azap
icinde inlerlerken, Allâh'a inanmis olanlar da hakettikleri cennete
buyur edildiler. Onlar da: "Bize bunu ihsan edene hamdolsun" dedi-
ler. Böylece bütün insanlik, dünyada yaptiklarinin karsiligina göre
ebedî bir hayata basladi. Cennetlikler hayatlarindan memnun,
cehennemlikler ise yaptiklarindan pisman. En pismanlari ise
ateistler oldu!

Cünkü onlar; yaraticilari ve yaşaticilari olan Allah'a inanmayi reddet-
mislerdi. Allah'a ait olan yaraticilik ve yaşaticiligi; maddenin gözle
görülmez aciz ve acimasiz atomlarina ve onlarin kör ve şaşkin hare-
ketlerine vermislerdi. Herseye kudreti yeten, gören, duyan, bilen gö-
rülmez Allah yerine, yaratici ve yaşatici olarak; kör, sagir, iradesiz
ve kudretsiz, şaşkin ve hedefsiz varliklari koymuslardi. Ama onlarin
"Tanri" olduklarina dair kesin bilgileri de yoktu. Cünkü madde ve te-
sadüf, onlara bir "Kitap" indirmemisti. Indirecek hali de yoktu. Cok
uzak devirlerde yaşamis Hititler'e ait tabletlerdeki belli belirsiz yazi-
lara inaniyorlardi da, cok yakinlarindaki gercek gercegi gösteren
Allah indirmesi Kur'ana da inanmiyorlardi. Bu Kitab'in her sözünde
bir kusur arayip buluyorlardi. Bulduklari kusur ise; aslında "kesin
gercek"ti. Ama seytan onlara bunu "akildisi"lik olarak gösteriyordu.
Onlar da, "seytanin gör dedigi"ne inaniyorlardi. Bu "seytanî bakis"
ile, Allah Elcisi Hz. Muhammed'in meşru evliliklerine bile "gayri
meşru" dediler. Halbuki, bir seye meşruluk tanimak hakki onlarin
degil, onlari Yaratan'in hakki idi. Ama onlar bu hakki da gasbetti.
Hem onlar, insanligin üzerine "meşruluk hâkimi" olarak da gönderil-
memisti. Ama onlar, bu sınırı da tanimadi; herseye haklari varmis
gibi eşcinsellerin cirkin ve gayri meşru evliliklerine bile meşruiyet
tanimak icin cirpindilar da, bir Peygamberin nikâhli eşlerine "cok
kadinla evlilik" gerekcesiyle tahammül edemediler; cumhuriyet Tür-
kiyesi'nin köylerindeki cocuk evliliklerini gördüler de, ondörtbucuk
asir öncesinin kavim ve kabile sartlarina uygun düsebilecek olan o
Peygamberin aile rizasiyla yapilmis kücük yaştaki bir kiz cocugu-
nu nikâhlamasini hazmedemediler ve o dünyanin en temiz insanina
"sübyanci", "haremci" diyerek, o kahrolasicilar, iftiralarin en büyü-
günü attilar! Allah da onlarin bu pisliklerine karsi onlari tuttu atese
atti, bununla da onlara "yalanci" olduklarini gösterdi ve gösterecek.
Ölmesinler de, görmesinler! Doğmaya engel olamayarak dünyayi
gördüler. Tekrar diriltilmeye engel olamayarak da âhireti ve ondaki
cehennemi görecekler. Görmekle kalmayacak, ona girecekler. Za-
man binegi de onlari ondan baska bir yere götürmemektedir. Zaman
atından inemezler ki, oraya gitmesinler! Cünkü onlar, Allah'i inkârla-
riyla oraya gitmek istemektedirler. Zaman atı da caresiz, onlari, on-
larin istedigi yere götürmektedir. Biz de onlarin "cehenneme gitme
özgürlügü"ne dokunmuyoruz. Ne yapalim? Isteyen istedigi yere gi-
der! Ama ancak "akli olanlar" cennete yönelir... Bu dünya da; akil-
lilar ile, akilsizlarin yaris yeridir.

Gelmisin gectigini gör de, gelecegi gelmis bil. Bize göre "gelecekte"
olan cennet ve cehennem, Allah'a göre "gelmis"tir. Madem gelecegi
durduramazsin, gelecekte olan, gelmis demektir. Kurtulus da, ancak
Allah'a inanc iledir.

***

Ateist demis: "Cansız varlıktan canlı üretilince Tanrı bir adım
GERİYE ÇEKİLDİ. Tarih boyunca bilim Tanrı'yı hep adım
adım geri itti; hala farkında değil misiniz? Bilgimizin bittiği
noktaya Tanrı diyorsunuz. Ve her yeni buluşta, henüz
bilemediğimize gönderme yapıp, 'bak işte Tanrı' orda
diyorsunuz."

Tanri, her zaman heryerdedir ve her zaman heryerde olacaktir.
Bilim ise, ne kadar ilerlerse ilerlesin, Tanri'nin ögrettiginden fazla-
sina sahip olamayacaktir. Bu itibarla bilimin hic bir zaman Allah'in
üstüne cikmasi, O'nu gecmesi veya O'nunla esit hale gelmesi söz-
konusu olmayacaktir ve olamaz.

Cünkü bugün bilim adamlari bir hücre veya insan yaratmayi başar-
salar, bu başari onlari "Yaratici" veya "Tanri" mevkiine cikarmaz.
Cünkü onlarin yaptiklari ve yapacaklari iş, "Tanri'nin yaptigini yap-
mak" yani "kopye etmek"ten baska bir şey olmaz. Cünkü kendileri
zaten bir "yaratik"tir. Yaratik olduklari icin, Allah'in yaptigini yap-
makla, Allah'la eşit olmazlar. Cünkü ilk yaratişı Allah yapmistir. Bi-
lim adamlari ise, Allah'in yaptigini taklit etmistir. Bunun icin hic bir
bilim adami "ilk yaratis"i yapabilecek mevkide degildir ve olmaya-
caktir. Cünkü kendisi zaten bir "yaratik"tir. Ve bunu geriye dön-
dürmek mümkün degildir. Bunun icin bilim hic bir zaman Tanri'yi
silemez ve silemeyecektir.

Ateistlerin, bilim adamlarini Tanri'yla yaristirmaya kalkmasi, sey-
tanî bir gayrettir. Bu gayretin sonucu ise, cehennemdir! Akli olan,
bu sonucta israr etmekten vazgecer.

Hem bilim adamlarinin Allah'in yaratisina el atmalarindaki basari-
lari, Allah'in mülkünde ve yine O'nun verdikleriyle kazanilmis ba-
sarilardir. Dolayisiyla bu basarilar karsisinda, bilim adamlarinin
simarmaya haklari yoktur. Allah ise, "simaranlar"i sevmez; tesek-
kür edenleri sever.

Ateist demis 2: "Siz 'senin dinin sana, benimki bana' dendiği kadar
'putperesti öldür, Yahudi/Hıristiyan ile dost olma' 'ateist hayvandan
da aşağıdır' da diyen bir dine mensupsunuz. Kuran'ın ÇELİŞKİLİ
ifadeleri içinden beni suçladığınız gibi iyi olanlarını cımbızla çekip
çifte-standart uygulamak yoluyla Kuran'ı özgürlükçü ve demokra-
tik öğreti içeren bir kitapmış gibi pazarlamaya çalışarak entelektüel
ahlaksızlığa savrulmayın!"

Allah'a inanmamakta direten bir ateist, (Kur'anin ifadesiyle): "Hay-
vandan da asagi bir mahlûk"tur. Cünkü ateistler akillarini seytana
satmislardir; seytanin emriyle oturur kalkarlar. Akillarini ters yönde
kullanirlar. Akillariyla akilsizlik ederler. En sonunda da cehenneme
girerler. Hayvandan asagi bir mahlûk olmasalardi, cehenneme gir-
mezlerdi!..

Eger ateistler Allah'in dinine savas acmissa, müslümanlar onlarla
"dost" olamaz. Eger ateistler müslümanlara karsi silahli bir savasa
girisirlerse, müslümanlar da kendilerini savunmak zorunda kalir ve
"onlari nerede bulursa" öldürmeleri gerekir. Tabii bu hüküm, "sa-
vas hali"nde gecerlidir.

Kur'an insanlari, Allah'a inanip inanmamakta özgür birakir. Fakat
özgürlügün bir bedeli vardir. O bedel de: "Inananlar icin cennet,
inancsizlar icin de cehennem bulunmasi"dir. Bu karsiligi vermek,
Allah'in hakkidir. Cünkü bu evreni ve icindekileri O yaratmis ve O
yaşatmaktadir. "Hayir! Evren O'na ait degil, bana ait veya filana
aitdir" diyebilecek ve dedigini isbatlayabilecek biri varsa, ciksin
ortaya! Dolayisiyla, Kur'andaki özgürlükten daha üstün bir özgür-
lük olamaz dünyada. Gercek özgürlük isteyen, Allah'a teslim olur.

Insanlarin uydurdugu bir özgürlük anlayisinin ise, Allah katinda
bir degeri ve gecerligi yoktur. Akilli olan bir insan, degeri ve
gecerligi olana yönelmelidir.

Ateist demis 3: "Peygamberin bazı yaptıklarının İŞLEVSEL
amaçları vardır diyerek savunuyorsunuz. Size sorarım: Evlilik
gibi karşılıklı sevgi ve güvene dayalı bir müsesseseyi işlevsel
amaçla kullanmak AHLAKSIZLIK değil midir? 70'lik
erkeklerle parası için evlenen 20'lik genç kızların İŞLEVSEL
amaçlı evliliklerini onaylıyor musunuz? Bu yaşlı erkek ve genç
kızlar para karşılığı, alın teriyle yapılan fahişelikten hangi
anlamda daha onurludurlar?"

Hz. Muhammed'in evlilikleri, rizaya dayali "meşru evlilik"lerdir.
Ve Allah'in onayina aykiri degildir. O'nun iznine uygundur. Do-
layisiyla, Hz. Peygamber'in evliliklerinde bir kusur aramak ve
bulmak mümkün degildir. Ateistlerin uydurduklari kusurlar ise,
bir "iftira" ölmaktan öteye gidemez. Öte tarafta ise onlarin bu
iftiralarinin hesabi sorulacaktir. Cünkü "ateistin keyfine göre din
olmaz."

Hem, Allah'a inanmayi kabul etmedikleri icin, ateistlerin meşru
kabul edilen evlilikleri dahi gayri meşru iliskilerle esittir. Yani on-
larin evlilikleri bir "zina" ve "tecavüz"dür. Bu zina ve tecavüzden
ancak Allah'a inandiklari ve evliliklerini O'nun hesabina yaptiklari
takdirde kurtulurlar. Bunun icin biz de onlari: "Allah'tan baska
(gercek) ilah yoktur" demeye dâvet ediyoruz. Bu dâvetimizi kabul
etmedikleri takdirde, onlarin evliliklerini "gayri meşru iliski" olarak
görmek zorunda kalacagiz...

Zaman: Yeni Cag'in onu, Temmuz basi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: