Donnerstag, 6. November 2008

ELiNDEN TUTULMAYAN BiR AKIL HiÇTiR!

(Bu bildiri, yazarimiz Hüseyin Avdic'in, mustafaakyol.org
sitesinde 2006 yillarinda ateist tartismacilara verdigi
cevaplardir.)

ELINDEN TUTULMAYAN BIR AKIL HICTIR!
VE... DINSIZ BILIM VE AKLIN SONUCLARI.

Sayin Gunka,

"Kuranin mucizevi bir kitap oldugunu görmek icin okumaya
karar verdigim zaman, hayal kirikligina ugradim. Cünkü eger
tarif edilemeyen yücelikte bir güc olan ve Tanri ya da Allah
diye adlandirilan bir varligin elinden ciktigi söyleniyorsa, ben
bu yüce varliga hakaret ediliyor derim... " ve

"Ama insan olarak sahip oldugumuz ve cok ufak bir bölümünü
kullanabildigimiz beynimizle neler basarabiliyoruz, su andaki
rahatligimizi ve lüksümüzü iste bu akila borcluyuz." ve

"Ahlak degerlerinin din tarafindan belirlendigine kesinlikle inan-
miyorum. Ahlakli bir insan olabilmek icin herhangi bir dine inan-
maniz gerekmiyor, öyle olsa idi bütün ateistler ahlaksiz ya da
bütün müslümanlar, hiristiyan ve yahudiler, ahlakli olurdu. Ama
tabii bunun böyle olmadigi bellidir..." demissiniz.

Ben de derim:

Insan, "bilgisiz olarak" dünyaya gelen bir varliktir. Eger bu bilgi-
sizce dünyaya gelen (veya gönderilen) varligin elinden tutan biri
olmazsa, insan "ilkel" bir mahlûk olarak kalirdi. Medenî dünya-
nin ögretimli insanlari ile ilkel âlemin ögretimsiz insanlari arasin-
daki fark, bunu isbatlar. I$te elinden tutulmadiginda ilkellige dü-
sen insanin bu halini bilen yüce Yaratici, onu vahsette birakma-
mak icin, ta ilk insandan baslayarak ilham ve vahiyleriyle onu
daima bilgilendirmis, egitmis ve ögretmistir. Bu egitim ve ögre-
tim icin de, insanligin baslangicindan bugüne kadar her kavim ve
kabileye, sonra da milletlere tam 124 bin "Peygamber" gönder-
mis. Tabii bu Peygamberler insanlara masal anlatmak icin gelmi-
yorlardi. Onlara Rablerini tanitmak, vazifelerini bildirmek, güzel
ahlâkli yapmak ve insanlastirmak icin geliyor ve gönderiliyorlardi.
Eger onlarin elindeki "Ilâhî Ögreti" olmasaydi, bugün insanlik, a-
ya cikmak $öyle dursun, ormanda ayilarla oynasiyor, maymunlar
gibi daldan dala atliyor ve belki iki ayak üzerinde dahi yürüyemi-
yor olacakti!

Cünkü insan, "mukallit" bir varliktir. Taklit ederek ögrenir. Eger
"Ilâhî Ögreti" insanin aklinin elinden tutmasaydi, insan tabiatiyla
ve dogal olarak cevresindeki hayvanlari "ögretmen" yapacak,
onlarin taklidiyle ya$ayacakti. Eger bugün insanlik uzaya gitmeyi
ba$armissa, bunun temelinde mutlaka "Ilâhî Ögreti" vardir. Bu
ögreti sayesinde dogru dinden nasibini alamamis Avrupalilar da-
ha düne kadar karanliklar icinde bogulurlarken, Müslümanlar ay-
dinlik icinde yüzüyor, bilimin temelini atiyor ve duvarlarini örüyor-
du. Sonra Avrupalilar, bozulmus dinlerini terkederek "Aydinlanma
Cagi"na girdiler ve o zamandan bugüne de, Müslümanlarin baslat-
mis oldugu bilim binasina bir cati kurup, onu oturulacak bir saray
haline getirdiler. Cünkü daha önce Avrupalilarin akillarina bozuk
dinliler, kilit vurmustu. Ancak bu kilidi kirarak "aydinliga" kavus-
tular. Onlarin bu aydinlanmasi, Kur'anin bir emriydi. Onlar da bu
emri yerine getirmis oldular. Cünkü Kur'an: "Akliniza kilit vurun"
demiyor, "aklinizi i$letin" diyordu. (A$agidaki *yildizli paragrafa
dikkat et.)

Demek bugün dinsizler ve ateistler "ahlâkli" olabiliyorlarsa, bu, in-
sanligin ilk gününden bu yana "Ilâhî Ögreti"nin, insan aklinin elin-
den tutmasinin bir sonucu olarak mümkün olmus ve olmaktadir.
Yoksa bugün dinsizler ve ateistler, -ahlâksiz kalmak bir yana- an-
cak "ilkel" ve "vah$î" bir varlik olabilecektiler.

Öyle ise, yagma yok!

Demek, bugün sahip oldugunuz "güzel ahlâk"in temelinde 124 bin
Peygamberin ve onlarin dâvâsini tasdik etmis milyonlar Evliya'nin
emek ve calismasi vardir. Yani bu temeli "maymunlar" atmadi! O
temel akil ile atildi, ama akil tek ba$ina atmadi. Cünkü elinden tu-
tulmayan akil, bir "hic"tir. Akil ancak kendine verilen bilgileri de-
gerlendirir ve bunlarla fikir üretir, ama ahlâk üretemez. Cünkü ah-
lâkin sahibi, "Tanri"dir. Tanri ögretisi olmazsa, insan ahlâksiz ka-
lir, kötülükcü olur, iyi ahlâkli olamaz.

Bunun icin ne zaman insanlik Ilâhî Ögreti'den mahrum kalmissa, o
zaman akil vah$ette kalmis, her türlü zulüm ve bozgunculugu yap-
mistir. Bunun son örnegi de, "Ortacag Avrupasi"dir. Gerci ortacag
Avrupasi aklin degil, akilsizligin daha dogrusu bilim ve akla kilit vu-
rulmuslugun kurbanidir. Fakat bu dahi, dogru bir elden tutucu olma-
diginda aklin iflâsini ve zavalliligini, ne hale düsecegini gösterir ve
göstermistir. Cünkü bugünün "Yenicag Avrupasi", aklini kullanmayi
henüz yeni ögrenmis, fakat daha "gercek insanlik"a ulasamamis, ama
onu bulmaya calismaktadir. Avrupa'nin bilim ve teknikte zirveye
cikmis olmasi, onun "gercek insanlik"a vardigini göstermez. Avrupa
hâlâ arayistadir. Fakat aradigini yakinda bulacaktir ve bulmak üze-
redir. Avrupa onu buldugunda, bir Osmanli'yi dogurmus olacaktir.

(*Avrupalilar "aydinlanma"yi yakalamis, fakat sapkin ideolojilerin
agina düsmekten kurtulamayarak, fasizm ve komünizm adi altinda
ve iki büyük "emperyalizm" savaslariyla son barbarligini da yapmis-
tir! I$te bütün bunlar dinsiz bilim ve aklin aci meyveleridir. Bu mey-
veleri yiyebilir misiniz? Avrupalilar bu boy aynalarina sevincle bak-
maya tahammül edebilirler mi? Bu gercekleri iyi görmeliyiz degil
mi?: Bilim ve akil neymis ve neredeymis! Bunlari düsünmüyor mu-
sunuz? Yoksa bunlar Avrupa'nin Kur'ansiz bilim ve aklindan cik-
madi mi? Tonlarca kitap okuyanlar bu gercekleri görmüyorsa,
cok yazik! Görmezlikten geliyorlarsa, ahlâksizliktir! Yoksa bu
mudur, "güzel ahlâkli" olmak? Bu gercekler karsisinda; Kur'anin,
"Allah'in lisanindan cikmis" olmasini söylemek, O'na nicin hakaret
olsun? Kur'anin indigi vakti iyi görmek lâzim. O zamanin insanlari-
na ancak öyle bir kitap yara$abilirdi. Ama bizim onu yorumlama-
miz ve ondan faydalanmamiz elbette ki daha farkli olacaktir. Bu
i$in uzmanlarina danistigimizda sorun cözülmüs olur. Öyle ise lüt-
fen, Kur'ani bir kere daha okuyun. Ama iyi okuyun ve bu konuda
rehbersiz ve ögretmensiz kalmamaya dikkat gösterin.)

$imdi tekrar akla dönelim ve aklin arkasindaki "Ögretici"yi görme-
ye calisalim.

Eger dinsizler ve ateistler; "sahipsiz bir kâinat", "ba$ibos kalmis bir
evren", "kendi kendine olmus ve olusmus bir âlem" fikrinden ve i-
nancindan kurtulmazlarsa, isabetsiz teorilerin mahkûmu olarak ka-
lacaklar, gercek insanligi bulamaycaklardir. Bundan sonra gercek
insanligi ve insanlasmayi arayanlarin onu nerede ve nasil bulacagi
artik belli olmustur. Bu firsat kacirilmamalidir. Cünkü insan icin
dünyada, sonsuz zaman ve sonsuz firsatlar yoktur. Firsat kacma-
dan, ölüm tirpanini vurmadan, yapilacak olan yapilmalidir. Yoksa,
"cok gec" olabilir!

Not: Cok az yazmayi düsünmüstüm. Ama söz sözü acti, damla
costu, deniz oldu! Iyi yüzme bilenler bogulmazlar... Bu arada
Kurban Bayrami da geldi. Bütün Müslümanlarin ve Müslüman-
liktan uzak olanlarin bayramlarini kutluyor, ebediyetli saadetlere
ermelerini diliyorum. Eger inancsizlar ve inkârcilar bir kurban
kesmek isterlerse, onlarin kesecegi kurbanlik; "inancsizlik" ve
"inkârcilik" olacaktir. O kurbanliklari kesenler, mutluluga ulasir...

Hüseyin Avdic

***

ALLAH'IN ELCI GÖNDERMESI
NICIN GEREKLI OLMUSTUR?

Bir ateist tartismaci: "Allah'in elci göndermeye ihtiyaci yok"
demisti. Yani bununla: "Elciye gerek yok. Gönderildigi söy-
lenen elciler bir uydurmadir" demek istiyor, Allah'i inkâr et-
tigi gibi, elcileri de inkâr ediyordu.

Evet, Allah inkâr edilince, O'nun "konusmasi" da olamaz.
Dolayisiyla "elci göndermesi" hic olamaz. Zincirleme olarak
Kur'an da olamaz, Yeniden Dirilis ve Hesap Veris de ola-
maz. Demek Allah'in varligi bilinmeden ve O'na inanilma-
dan meleklerine, kitaplarina, peygamberlerine ve âhiretine
inanc da mümkün olmuyor.

Bu durumda Allah'i kabul etmeyen bir dinsiz ve ateistle,
dinin diger temel sartlarini tartismanin da bir anlami kalmi-
yor. Fakat biz, bu mevzuda bilgi ve tatmin arayan inancli-
lari aydinlatmak icin $unlari söyleyebiliriz:

Allah'in hic bir seye ihtiyaci yoktur. Cünkü hersey O'nun-
dur ve O'nun elindedir. Maddenin elinde degildir. Fakat
"elci göndermek", Allah icin bir "ihtiyac" degil, "gereklik"
tir. Cünkü elci göndermezse, O'nun varligi gizli kalir; bilin-
mesi ve taninmasi mümkün olmaz. Insanlarin ise, O'nu bil-
meye ve tanimaya ihtiyaclari vardir. Bundan baska insanlar
dünyaya nereden gelip nereye gideceklerini ve ne vazife
göreceklerini de bilmek, ögrenmek isterler. Ilâhî taraftan
bir "ögretici" olmazsa, bilgisizlikte ve karanlikta kalirlar.
Akil ise, "akil ötesi" bir seyi kendi ba$ina bilemez ve bu-
lamaz. I$te bunun icin insanlara bir elci göndermek "gerek-
li" olmustur. Cünkü insanlar bu gereklige "muhtac"tirlar.

Burada $öyle bir sual sorulabilir: "Madem Allah'in herseye
gücü yeter, bu halde bir elci göndermek yerine, gerekli di-
ni ve bilgiyi herkesin aklina ilham etseydi. Bu i$i illâ bir el-
cinin görmesi $art miydi?"

Evet sartti! Cünkü Allah; saltanat sahibi, yücelik sahibi bü-
yük bir Varlik'tir. O'nun büyüklügü ve Ilâhlik Saltanati da,
Kendisi ile insanlar arasinda bir elcinin varligini gerekli ki-
liyor. Cünkü nasil bir Basbakan, sayginligini korumak icin
halkla olan iliskilerini, yardimcilariyla ve millet vekilleri va-
sitasiyla sürdürürse veya büyük bir sirketin patronu, i$ci-
leriyle olan alâkasini $ef ve ustalariyla hallederse; ayni sekil-
de saltanat sahibi yüce Allah da, yaratiklari olan insanlarla
ilgisini melekleri ve Peygamberleri vasitasiyla sürdürüyor.
Bu, O'nun sayginligini korumak icin gerekli oldugu gibi, i$-
leri "kisa yoldan" halletmis olmak icin de böylesi iyidir. Cün-
kü bir Peygambere gönderilen bir Kitap, herkese iletilebi-
lir. Ama her insanin aklina bir Kitap yayinlanirsa, bununla
uzun bir yola girilmis olur. Hem herkesin akli böyle agir bir
yükü kaldiramaz. Bu i$ icin "özel insanlar" lâzimdir. I$te bu
yüzden Peygamber gibi bir araci gerekli olmus.

Bir sual daha: "Kur'an, 15 asir öncesine gönderilmis bir Ki-
taptir. Neredeyse ilkel seviyede olan insanlarla yirmibirinci
asrin insani bir mi? Bu asrin [modern] insanina, {modern bir
Kur'an] gerekmez miydi?"

Bu anlamda sual sormakta olan bazi ateistler de bulunmakta-
dir. Dolayisiyla onlara da bir cevap vermemiz gerekiyor.

Insanlarin "sahibi" olan yüce Allah elbetteki insanlarin seviye-
sini dikkate alir, onlarin anlayisina göre konusur. Fakat halk
cogunlugunun akillari basit oldugundan, onlara yüksek ve in-
ce sözler söylememek gerekir. Onlara söylenecek sözün ko-
lay anlasilir olmasi lâzimdir. Eger modern insanin akillarina
göre bir hitap yapilirsa, bunu bir ülke ve dünyanin cogunlu-
gunu te$kil eden okuma-yazmasi az, siradan insanlarin kav-
ramasi güc olurdu. Cünkü ilkokul talebesine üniversite der-
si verilmez. Ama hitap, siradan insanlarin seviyesine göre
olursa, bunu hem onlar hem de modern insan kolaylikla
anlar. Burada modern insanin bir mahrumiyeti yoktur. An-
cak "bizim seviyemize nicin saygi gösterilmiyor" diyebilirler.
Yüce Allah da, her asirda bir imamini yani "dinî baskan"ini
görevlendirerek cagin anlayisina uygun bir Kur'an yorumu
ilham edip, onlarin bu sualini cevaplamistir.

Demek, bugün dahi modern insanin azlikta ve modern alti
insanin coklukta oldugu düsünülürse, Kur'anin harkese ye-
terliligi anlasilir. Ben bir bilimsel ve felsefik bir Kur'an yoru-
mu yazsam, bunu anlayabilecek insan sayisi cok azdir. Bu
halde yapilacak Kur'an yorumlarinin da, cogunlugun akil
seviyelerini nazari itibara almasi isabetli olacaktir.

Hüseyin Avdic

***

KUR'ANI YORUMLAMANIN BIR KURALI VARDIR

Emre Bey,

"Yorumun, yorumu yapilan kaynagi degistirdigini" söylemis-
siniz. Bu dogru olmakla beraber, bununla ilgili bir gercegi de
gözden kacirmamak gerekir. O da $udur: Kur'ani yorumla-
manin bir kural ve kaidesi vardir. Bu kural ve kaidenin en ö-
nemlisi de: "Verilmek istenen anlami bozmamak"tir. Eger yo-
rum, yorumu yapilan asil ve kaynagin gercek anlamini bozu-
yor ve degistiriyorsa, o yorum, yorum olarak kabul edilemez.

I$te Risale-i Nur'da da bu kural tam korunmus, Kur'anin ha-
kikatleri acilmis ve parlatilmistir. Onun aslina zit seyler söylen-
memistir. Yani Kur'an; Allah'in varligindan, birliginden, Pey-
gamberligin hak oldugundan, öte dünyanin gelecekliginden
bahsetmis ve o gerceklerin isbatlanmasina calismistir. O haki-
katleri iptâl edecek bir sey söylememis, dinsizlige karsi mücâ-
dele eden bir tefsir, yorum ve kitap olmustur. Zaten Kur'an
da, dinsizlik ve ateizme karsi savasan bir Kitap'tir.

Kur'ani ateistler de yorumlamaktadir. Fakat onlarin yorumu,
Kur'ani ziddina cevirdiginden, dogru yorum olarak kabul e-
dilemez. Kur'ani "dogru" yorumlamak isteyenlerin önce Be-
diüzzaman Said Nursi, Imam-i Rabbânî, Mevlâna Celâled-
din-i Rûmî, Imam-i Gâzâlî gibi büyük dinî önderlerin Kur'an
tefsirlerini ve eserlerini incelemesi gerekir. Allah'tan ilham
alan bazi özel kimselerin ise, böyle bir inceleme yapmasina
ihtiyac olmayabilir.

Hüseyin Avdic

***

Sinan Bey,

"Zaten Kur'an da, dinsizlik ve ateizme karsi savasan bir
Kitap'tir" sözleriminin üzerine atliyacaginizi hissetmistim.
Nitekim atladiniz... Ama benden bir sey koparamazsiniz!

Cünkü ben: "Zaten Kur'an da, dinsizlik ve ateizme karsi
savasan bir Kitap'tir" dedim. Ama "sadece savasan bir
Kitap'tir" demedim. Kur'an'da elbette baris da var, hos-
görü de var. Fakat Kur'an sadece savas kitabi olmadigi
gibi, sadece baris kitabi da degildir. O, bunlarin hepsini
birden icerir. Cünkü savas ve baris, hayatin ayrilmaz bir
parcasidir. Karsinizda barisi cigneyen, hosgörüden anla-
mayan kimseler varsa, onlara karsi elbette mücâdele e-
dilir; savas acmislarsa, savasilir. Bu durumda: "Kur'an sa-
dece baris ve hosgörü Kitabidir" demek dogru olmaz.
Ondaki, dinsizlige karsi söz ve kelimelerle yapilmakta
olan savas ve mücâdeleyi de görmek gerekir. Bunu gör-
dükten sonra: "Kur'an, esas olarak baris ve hosgörü Ki-
tabi'dir" diyebiliriz ve öyledir.

Hüseyin Avdic

***

Sayin Gunka,

Ben de: "Bugünkü bilimin temelinde sadece Islâmiyet vardir"
demiyorum. Islâmiyetten önceki zamanlarda da bilimsel ca-
lisma ve düsüncelerin yapilmis olabilecegini ve insanlik tarihi-
nin derinliklerinden gelen birikimler üzerine Müslümanlarin da
görünür seyler eklemis olduklarini ben de kabul ediyorum.
Yani, Müslümanlarin bilimi sifirdan baslattiklarini söylemiyo-
rum. Fakat bilimsel gelisme ve ilerlemeyi sadece akla dayan-
dirmanizi dogru bulmuyorum. Cünkü bilimin temelinde Hak din,
aklin temelinde de vahiy ve ilham oldugunu cok iyi görüyorum.
Tanritanimaz birisinin bunu görmesi mümkün olmayabilir. Ama
ben görüyorum! Bunun icin de diyorum: Akilsiz din bâtil, dinsiz
akil da sapikliktir.

O halde dini bilimsiz ve akilsiz, bilim ve akli da dinsiz birakma-
yalim. Simdiye kadar dinden ve bilimden gördügümüz zararlar
da hep; dinin "akilsiz", aklin da "dinsiz" birakilmis olmasindandir.

Islâmiyet ise, bu iki kanadi koruyan bir din'dir. Müslümanlar da
bu iki kanadi takabildikleri zamanlarda göklerde ucmayi bilmis-
lerdir.

Kur'an hakkinda bütün akillarin, sizin akliniz gibi düsünmedigini
de bilmenizi isterim.

Hüseyin Avdic

***

Sinan Bey,

Zaten dinsizler de: "Inancli akil sapikliktir" sözünü baska
sekillerde söylemektedir. Fakat ben: "Dinsiz akil sapikliktir"
derken, basit bir damgalama yapmiyorum. Cünkü dinsiz bir
aklin sapiklik ürettigini görüyorum. Bunun en büyük örnegi
de, gercek din'den mahrum kalmis dinsiz "Aydinlanma Av-
rupasi" aklinin imal ettigi komünizm, fasizm, ateizm, mater-
yalizm, naturalizm, satanizm, emperyalizm ve diger izmler'
dir. Bir de bunlarin sonuclaridir. Bunlar elbette ki, "dinsiz
aklin ürünleri"dir. Bir iki dinsizin güzel fikirler üretmis olma-
si bu gercegi degistirmez. Biz, "bütünsel sonuc"a bakmaliyiz.

Siz de buna karsi, Orta Cag Avrupasi'ndaki bilimi dislamis
ve bilimcileri de cezalandirmis olan din adamlarini gösterip,
"bu da inancli aklin sapikligidir" diyebilirsiniz. Hattâ bir Müs-
lüman da bilim ve akli dislasa, o da sapiklik etmis olur. (Din-
siz bilim ve akli dislamak ayri bir meseledir.)

Ama ben diyorum ki: "Dini bilimsiz ve akilsiz, bilim ve akli
da dinsiz birakmayalim". Siz de tabii "bilim ve aklin dinsiz
olmasi gerektigini" iddia edebilir ve isteyebilirsiniz. Fakat
herkes sizin fikrinize katilmayacaktir.

Biz Kur'anlilar, yaratilisi Allah'a verir, bilimi dinli yapariz.
Ama bir gün bilim adamlari cikar: "Yaratilisi baslatan Tanri
degildir" der, isbatlarsa; biz de "eyvah yanilmisiz" deriz. Fa-
kat biz $u anda o noktada degiliz. Cünkü bilim bunun zid-
dini da söyleyebilir. O halde biz de yolumuza devam eder,
"Yaratan Allah'tir" deriz. I$te bu söz: "Bilimi dinli yapmak"
tir. Siz ise, (ateizminizle) bilimi "dinsiz" yapmaktasiniz.

Hüseyin Avdic

***

http://www.sorularlarisaleinur.com/subpage.php?s=show_qna&id=11379

***

DÜNYA; DÜZ MÜ, YUVARLAK MI;
DÖNÜYOR MU, DURUYOR MU?

Kur'an, Dünya'nin döndügüne ve yuvarlakligina kapali bir
sekilde isaret etse de, bunlari acikca söylemez. Eger Kur'
an acikca: "Dünya dönüyor ve yuvarlaktir" demis olsaydi,
o zamanin insanlari bunu hemen inkâr edeceklerdi. Cünkü
Dünya'nin "döndügünü" degil, "durdugunu" ve "yuvarlak"
oldugunu degil, "düz" oldugunu görüyorlardi. Daha dört
asir öncesine kadar engizisyon hâkimlerinin, Dünya'nin
"döndügünü" söyleyen bir gök bilimci olan Galileo'nun
sözlerini inanclarina aykiri bulup onu cezalandirmaya calis-
malarini düsünecek olursak, onbes asir evvelinin okuma-
yazmadan uzak ve neredeyse ilkel seviyedeki insanlarinin
neler yapabilecegini cikarabiliriz.

Yani o zamanin ateistleri Kur'an ile alay edecekler, "Mu-
hammed bize masal okuyor" diyeceklerdi. Bu zamanin a-
teistleri de Kur'anin: "Allah vardir, birdir; ölümünüzden
sonra sizi diriltip hesap soracaktir" sözlerini inkâr etmiyor-
lar mi? I$te bu sözler de Dünya'nin dönmesi ve yuvarlakligi
gibi bir sirdir. Simdi Dünya'nin döndügünden haber veren
bir bilim adami yerine, Allah'in varligindan ve yeniden diri-
lisden haber veren bir Kur'an vardir. Kur'andaki haberleri
inkâr eden günümüzdeki ateistler, dört asir önce Dünya'nin
"döndügünü" inkâr eden Avrupali din adamlarinin seviyesine
düsmüyorlar mi?

Eger ateistler bu durumdan kurtulmak isterlerse, Allah'in var-
ligini ve birligini hemen inkâr etmek yerine, O'nun varliginin
mümkün olabilecegi ihtimalini de hesap dahilinde tutup, ate-
izmden agnostizizme gecsinler. Sonra da teizme gecip, Kur'
anizme dogru yol alsinlar.

Hüseyin Avdic

***

DÜNYA MI ÖNCE YARATILDI EVREN MI?

Emre Bey,

Kur'ana göre Dünya ve Kâinat birlikte yaratilmistir. Bu ya-
ratilisi ayetlerle $u sekilde siralayabiliriz:

Hud 7: "Calisma bakimindan, en güzel kim oldugu hususun-
da, sizi imtihan etmek icin, gökleri ve yeri alti günde yaratan
O'dur. Bundan önce O'nun yönetim tahti (yani AR$'I) su ü-
zerinde idi." (AR$ ile ilgili $u linke bakabilirsiniz):
http://www.sorularlarisaleinur.com/
subpage.php?s=show_qna&id=11379

(Bu ayete göre kâinat yaratilmadan önce "su" halindeydi.)

Enbiya 30: "O inkârcilar görmediler mi ki göklerle yer bi-
tisik iken biz onlari ayirdik. ..."

(Bu ayete göre, Dünya ve Kâinat iciceydi.)

Fussulet 11: "Sonra buhar halinde olan gögü yaratmayi kas-
detti de ona ve arza: [Ikiniz de istiyerek veya istemiyerek
gelin, meydana cikin] dedi. ..."

(Bu ayete göre, Dünya ve Kâinat sonradan ayristirildi.)

Fussulet 12: "Böylece gökleri, yedi kat gök olarak iki gün-
de yaratti. ..."

(Bu ayete göre de; kâinatin tamamlanmasi, Dünya'nin or-
taya cikisindan sonra olmustur.)

Hicir 16: "Gercekten Biz, gökte burclar yarattik ve gögü,
bakan kimseler icin yildizlarla süsledik."
Hicir 17: "Ve gögü ta$lanan seytandan koruduk."
Hicir 19: "Arzi da dösedik ve oraya yerli yerinde daglar
koyduk, orada amaclica ölcülmüs her seyden bitkiler bi-
tirdik."
Naziat 29: "Gecesini karanlik yapti, gündüzünü aydinlik."
Naziat 30: "Bundan sonra arzi dösedi."
Naziat 31: "O arzdan suyunu ve otlagini cikardi."
Naziat: 32: "Daglari yerlestirdi."

(Bu ayetlere göre de; Dünya'nin dayanip dösenmesi ve ha-
yata elverisli hale getirilmesi, Kâinatin tamamlanmasindan
sonra olmustur.)

Siz isterseniz bu bilgileri "Big Bang" teorisiyle karsilastirabi-
lirsiniz. Yalniz bu karsilastirmayi yaparken Big Bang teorisi-
nin bir "teori" ve "gecici bilgi", yukaridaki ayetlerin de yakla-
sik onbes asir önce söylenmis "Tanri"ya ait (cünkü Muham-
med fizik, kimya, astronomi, biyoloji ve kozmoloji okuma-
misti) "kesin bilgi" oldugunu unutmamalisiniz.

Burada $öyle bir sual sorabilirsiniz: "Biz bugünkü bilimsel
sonuclarin verilerine göre biliyoruz ki, Dünya, Günes etra-
finda dolasan 12 gezegenden biri. Kur'an ise bu kücücük
gezegeni terazinin bir kefesine, koca evreni de terazinin ö-
bür kefesine koyup ikisini bir degerde tutmaktadir. Bunda
bir yanlislik ve esitsizlik yok mudur?"

Esitsizlik yoktur! Cünkü hayatli olusuyla ve akil sahibi insan-
larin mekani olmasiyla, bir meyvenin kendi agacina denk gel-
mesi gibi, Dünyamiz da kâinata esit olmustur. Dünyayi, kâi-
nat agacinin bir meyvesi olarak görebiliriz. Kâinatta bu mey-
ve gibi baska bir meyve bulunmaz. Dünyamiz bütün evrende
"biricik"tir. Yildizlar ise, melekler tarafindan doldurulmus
"i$ikli dünyalar"dir. Galaksi ve yildizlarin "akillilar"i melekler-
dir. Gökyüzünde meleklerden baska akilli varlik ve "uzayli"
yoktur. Karanlik Dünya'mizin i$igi ise "hayat" olmaktadir.
Dünyamizdaki canlilik ve hayat, ucsuz bucaksiz evrende
yildizlar gibi parildamaktadir. Bilim adamlari ne kadar aras-
tirirlarsa arastirsinlar, dünyamizdaki gibi hayatli bir baska
dünya ve gezegen bulamayacaklardir. Zaten Bilim Dünya-
si'nin da yetmis yillik bir ömrü kalmistir. Belki seksen yil
sonra "Bilim Dünyasi" diye bir dünya kalmayacaktir. Cünkü
113 yil sonra kiyamet kopacaktir. Yani son yüzyilimizi
ya$amaktayiz. Tabii bunlar da benim iddialarimdir.

Hüseyin Avdic

Zaman: Yeni Cag'in sekizi, Kasim'in ilk haftasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Aydinlatma.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: