Donnerstag, 12. März 2009

A T O M N A M E/ Bilim ve düsünce dünyasina duyuru!

(!Dikkat! Nükleer sözler!)

Bilim ve düsünce dünyasina duyuru!

A T O M N A M E

tabiati kalem, atomlari mürekkep yapip, varliklari yeryüzü
ve gökyüzü sayfalarina yazan ALLAHin adiyla

(Bu bildiride; ateizmin, materyalizmin ve darwinizmin beyni
paramparca edilmekte ve onlarin iddialari cürütülmektedir.)


Bu Atomname, $u kâinati ve kâinatlilari yaratan, ya$atan ve
yöneten tek ve e$siz, ortaksiz ve benzersiz olan büyük Ya-
ratici ve Yönetici'yi inkâr eden, inanmayan veya yanlis tani-
yan inkârci ve yanlisci bir kimse ve nefis ve toplum ve mil-
letle, inancli bir kimse ve nefsin ve toplum ve milletin mücâ-
delesidir. Bilim ve düsünce adamlari bu mücâdeleye sahit
ve tanik olsunlar. Kimin hakta ve hakikatta, kimin sapiklik-
ta ve hakikatsizlikta olduguna karar versinler. Bu kararla,
kâinatin gercek Sahibi'ni bilsin ve tanisinlar. Cünki insanin
daima hedef yaptigi gercek saadeti kazanmasi, bu bilme ve
tanima ile mümkündür. Cünkü nihayetsiz bir acizlik ve fa-
kirlik ve muhtaclik icinde olan ve nihayetsiz belâ ve düsman-
lari bulunan bir insan, ancak ve ancak Gercek Sahib'ine da-
yanmak ve O'nun yardimini ummak ve almakla ayakta kala-
bilir, sahsî iktidarini ancak bu umut ve dayanak ile koruyup
ayakta tutabilir. Her seyle ilgi ve âlâkasi bulunan, fakat kâ-
inata gücü yetmez olan ve genel felâketlerde hicligini cok
iyi gören ve anlayan ve yalniz kendine ve hemcinsine gü-
venmenin yetersizligini bilen ve gören insanlar, her seye gü-
cü yeten bir Sahiplerinin olmasini ve bulunmasini cok ister-
ler ve ararlar ve bu istek ve arayisin kiymetini pek iyi takdir
ederler. I$te biz, bu takdirin gerektirdigi Gercek Sahib'imizi
bilmeye, bulmaya ve O'nu tanimaya calisacagiz.

Bir ülke, devleti; devlet, yasayi; yasa, yasa Koyucu ve Yö-
netici'yi gösterdigi gibi; $u kâinat Ülkesi de, kâinat capinda
büyük bir devleti ve saltanatini; bu devlet ve saltanat da, bu
saltanata lâyik bir yasayi; bu yasa da, kâinata hükmeden
bir yasa Sahibi ve Sultan'i ve cok büyük bir yönetici ve Bas-
bakani akillara gösterir. Evet, $u kâinat ülkesinde ve bu ül-
kenin memleketi olan yeryüzü ve dünyada nereye baksak
cok hassas bir denge ve hic $asmaz bir düzenle karsilasi-
yor ve görüyoruz. I$te ilmimizle kavradigimiz bu denge ve
düzen, gayet mükemmel bir idare ve adalete i$aret eder.
Bu i$aret, o adalet ve idarenin devletini, o devlet de kanun-
lariyla birlikte kanun Sahibi'ni gösterir ve gösteriyor. Yeryü-
zü ve gökyüzünde $ahit olunan denge ve düzeni inkâr ede-
miyen bir adam, bu denge ve düzenin yapildigi yüksek sal-
tanati ve kanunlarini ve onun tek ve e$siz Sultan'ini inkâr
edemez. Etse, o insana insan denmez ve nihayetsiz sa-
pikligini göstermis olur. Ve nihayetsiz bir ilim, irade ve kud-
ret gerektiren ve nihayetsiz bir denge ve düzenin neticesi
olan atomlarla yapilmis hersey, o inkârcinin yalanciligini
ve sapikligini onun yüzüne carpar! Evet, insan o Sultan'i
inkâr edemiyecegi gibi, o sultanligi, nihayetsiz acizlik ve
esirlik icinde bulunan atomlara da veremez. Veren, her var-
ligin önünde egilmeye mecbur kalir! Sapikliktan baska bir
sey kazanmaz...

Madem ilim ve aklimizla bu kâinata hükmeden bir Sultan'
in varligini görüyor ve anliyoruz ve öyle bir Sultan'in gerekli
oldugunu inkâr etmek aklen ve vicdanen mümkün görün-
müyor, o halde ve herhalde o varligi gerekli ve muhakkak
olan kâinat perdesi arkasindaki gizli ve görünmez Sultan,
kendini bildirmek ve tanitmak isteyecektir ki, görünmez
bir el tarafindan bu dünyaya getirilen ve hic bir seyden ha-
beri olmayan insanlar, Sahip'lerini tanisin ve nicin buraya
gönderilmis ve getirilmis olduklarini bilsin ve ögrensinler.
Cünkü cok yüksey ve görünmez bir saltanatin geregi, ken-
dini tanitmak ve taninmak oldugu gibi, insanin akli da an-
cak o Saltanat'in ögretisiyle ve saltanat Sahibi'ni tanimakla
tatmin olur, mükemmellik bulur ve sapikliktan kurtulur. Yok-
sa kendini bildirmeyen bir saltanatin varliginda ve yaratilis
sebebini bilmeyen bir aklin sahip olunmasinda hic bir anlam
kalmaz, her sey hiclige inkilâp eder. Bu da mümkün degil-
dir ve olamaz. Cünkü agac meyvesiz olmaz. Meyve de, can-
lilari beslemek icindir. Yani herseyde bir gaye güdülmekte-
dir. I$te meyve ve eserleriyle kendini gösteren bu gaye gü-
düs yani amaclilik, kâinatin hiclige inkilâbini degil, aksine
heplige gidis ve dönüsünü gösteriyor.

Yani kâinat agaci, Dünya meyvesini vermis; Dünya da, In-
san cekirdegini meyvelemis; bu cekirdek ve meyveden de
Kalp ve Akil meyvesi cikmis; bu cikandan da daha baska
kâinati a$an ve kucaklayan binler arzu ve hayalleriyle His
ve Duygular meyvesi cikmakta ve cikmak kabiliyetindedir.
Demek, kâinatta hiclige inkilâp edis yoktur. Her sey, güzel
veya cirkin bir neticeye dogru yürümekte ve yürütülmektedir.
Demek o Yürütücü'nün saltanatinda bir anlamsizlik bulun-
mamaktadir. Bunun isbati da ancak Kendini bildirmek ve
tanitmakla mümkün olur. Öyleyse Kendini tanitacaktir ve
tanitmis ve tanitmaktadir.

I$te bu tanitma geregi olarak insanliga indirdigi son Kitabin-
da Kendini tek ve ortaksiz olarak tanitan bu kâinatin Ya$ati-
cisi'nin "din" denen ya$am ve yönetim kanununu yikmak i-
cin yazdiklari tahripkâr kitaplarinda kendi akillarini tanrilas-
tirip kâinatin Gercek Sahibi'ni taniyamaz hale gelmis olan
inkârcilar: Kâinatin, "fiziksel ve kimyasal olaylarin neticesi
oldugunu" yazmislar. Ve bu bilis ve görüsleriyle kâinatin
Gercek Sahibi'ni dislamak istemisler. Acaba nedir bu kim-
yasal ve fiziksel olaylar? Bunun cevabini bir de biz, "haki-
kat"tan soralim. Hakikat diyor ki: "Atomlarin hareketi, fizik-
sel olay; dönüsümü ise, kimyasal olay'dir". Peki bu olay-
larin "Faili" kim'dir? Bu olaylarin meydana Getirici'si, her-
halde atomlar cinsinden olmayan $uurlu bir Zat olacaktir.
Yoksa o olaylar kendi kendine dayandirilmis olur ki, o za-
man meselâ: "Daktiloyu yapan, daktilonun atomlaridir ve-
ya kimyasal ve fiziksel olaylardir" denmis olur. Oysa dak-
tilo, daktilo cinsinden olmayan bir insan tarafindan yapil-
maktadir. Daktilo atomlarla yapilmakta, fakat bu yapici, a-
tomlar degildir. Bu yapimda fiziksel ve kimyasal olaylar
-kücük capta- fakat evrensel kanunlara bagimli olarak yine
bir insan tarafindan meydana getirilmektedir. Simdi bu a-
tomlari ve olaylarini kâinat capinda ele aldigimizda o olay-
larin meydana Getirici'si de kâinat capinda büyüyecektir.
O zaman bu kâinat, o meydana Getirici'nin ilim ve kudret
elinde bir kompüter kadar kücülüyor demektir ki, bu kâina-
ti ve icindekileri, bir bilgisayarin tuslarina dokunmak kolay-
liginda yaratiyor, ya$atiyor ve yönetiyor!

Atomlar olmadan fiziksel ve kimyasal olaylardan bahsetmek
mümkün degildir. Demek fiziksel ve kimyasal olaylar atom-
lara dayanmakta ve onlarin dönüsüm ve hareketlerine: "Kim-
yasal ve fiziksel olaylar" denmektedir. Bu olaylarda tutsaklik
icinde bulunan atomlarin Hâkimi'nin "kim" oldugunu bilme-
yen, görmeyen ve düsünmeyen inkârcilar; kainatin ortaya
cikisini atomlara dayandirip, onlari tanrilastirmislar. Yani on-
larca, kâinati, atomlar yaratmis! Yani atomlar ezelî ve ebediy-
mis! Fakat o inkârcilar atomlara ezeliyet vermekle, atomlari
ve atomlarla yapilmis olan kâinat ve icindekileri hem bir yara-
tici hem bir yaratik durumuna sokmus olduklarini görememis-
ler. Acaba atomlar yaratici midir, yoksa yaratik midir? Onlar,
"yaraticidir" diyorlar. Halbuki biz, onlarin "yaratik" oldugunu
görüyoruz. Sanayide atomlar bizim elimizde cesit cesit tek-
nik araclar olarak yaratiliyor. Atomlarin yaraticiligini degil,
yaratisa materyal olduklarini görüyoruz.

Simdi o kabul edilmesinde sapiklik bulunan atomlarin tanri-
liginin imkânsiz ve olanaksizligini göstermeye gecmeden
önce ilahligin, tanriligin ve bu kâinatin Yaraticisi, Ya$aticisi
ve Yöneticisi olabilmenin sartlarinin neler oldugunu görelim:
Bu kâinati ve onun icindeki varliklar olan kâinatlilari yaratip
ya$atacak ve ya$atip yönetecek bir Tanri'nin, bir Ilah'in; her
seyden önce ezelî ve ebedî olmasi gerekir. Demek dogan-
lardan ve ölenlerden Tanri olmaz. Insanin kendine bakip, ken-
disi gibi Tanri'nin da dogurucu ve dogurulmus olacagini san-
masi, cok yanlis ve hatali bir kiyaslamadir. Cünkü "Yaratan
yaratilana benzemez ve yaratilan Yaratan'a erisemez" ger-
ceginden baska eser dogurulmaz, yaratilir ve Eserci eseri
yaratir, dogurmaz. I$te insanla Tanri arasindaki durum da
budur. Meselâ insanlar robot yaparlar. Robot insanin oglu
mudur, kizi midir? Yoksa onun dogurmasi midir? Ayni se-
kilde insan da Yaratici'nin ne ogludur, ne kizi! Sadece bir
eseri ve kuludur. Eger O'nun haberlerini duyurmakla görevli
bir kimse ise, o ancak O'nun "elcisi" ve "habercisi" yani
"Peygamberi" olabilir.

Eger bu gercek bu sekilde kabul edilmezse, o zaman bu
kabulsüzlük: "Tanri'yi kim dogurdu" sualini sordurur. Bu so-
ru ise insani, icinden cikilmaz bir sapikliga sokar. Millet dev-
lete, devlet de Basbakan'a baglidir. "Basbakan kime bagli-
dir" diye sorulmaz. Basbakan baska bir basbakana bagli
olsa, ona "Basbakan" denmez. Demek Tanrilik icin ezeli-
yet sarttir. Ezeliyeti olanin dogum ve ölümü olmaz. Dogum
ve ölümü olmayan bir ezeliyet Sahibi'nin doguruculugu de-
gil, yaraticiligi olur. Bir kimsenin dogabilmesi veya ilk insa-
nin yaratilabilmesi icin kâinatin ortada olmasi lâzim. Bunun
icin de kâinati yaratacak Yaratici'nin hazir bulunmasi gerek.
Demek bir Tanri'nin, bir Dogdurucu'nun; ezelî olmasi, her
seyden önce hazir bulunmasi sarttir. Demek doganlardan
Tanri olamaz. Ancak dogduran Tanri olabilir, doguran ve
dogurulan degil. Dogmamak ve ölmemek, dogurmamak-
dogurulmamak tanriligin esasidir. Evrenbilimciligin son te-
orisine göre bu kâinat alti veya onalti veya yirmialti milyar
yil önce "dogmus" oldugundan, bu dogdurulmus olan kâi-
natin tuglalari olan atomlarin ve o tuglalarin tozlari olan esir
maddesinin tanrilikla hicbir ilgisinin olmadigi kendiliginden
ortaya cikiyor. Cünkü dogdurulmus olanlardan Tanri olmaz.
Tanri, bu kâinati dogdurmus olandir. Atomlar ise, dogdurul-
mus olan kâinatin ve icindekilerinin yapilisinda kullanilan ve
kullanilmakta olan bir malzemedir, "Malzemeci" degildir.
Heykele bakinca Heykeltras'i görmek gerek. Heykeltras
görülmez veya inkâr edilirse, heykelin "kendi kendine" ya-
pildigina inanmak gerekir. O zaman heykelin her atomunda
bir heykeltraslik bulunmak gerekecek. Bir heykeltrasi kabul
etmeyen, sayisiz heykeltraslari kabul etmek zorunda kalir.
Kâinatin yaratilisi, kendinden baska tanri bulunmayan tek
Tanri olan Allah'a verilmezse, kâinatin atomlari sayisinca
atomlarin ilahligini kabul etmek gerekir. Bunu kabul eden,
onlarin ilahligini isbat etmege mecbur olur. Simdiye kadar
hic bir inkârci, atomlarin (olamaz olan) ilahligini isbat ede-
memistir ve edilemez. Cünkü var'in inkâri, yok'un isbati
mümkün degildir.

Ezelî ve ebedî olmaktan sonra Tanri olmanin yedi sarti var-
dir. Bunlar da yedi ki$isel sifatlardir: Hayat, ilim, irade ve
kudret. Sonra görme, duyma ve konusma'dir. Ezeliyetli ve
ebediyetli hem de nihayetsiz olarak bu sifatlardan mahrum
olan bir varligin tanrilikla bir ilgisi olamaz. Yani bu kâinati
yaratip ya$atacak ve yönetecek Zat'in, hayat verebilmesi
icin hayatli olmasi lâzim. Yaratabilmesi icin sanattan anla-
masi, secip istemesi, her an herseyi bilmesi, her seye gücü
yetmesi gerekir. Bundan baska her seyi görmeli, her seyin
sesini duymali, herkesle konusmali; emir ve isteklerini du-
yurabilmelidir. Demek bu sifatlara ezelî ve ebedî hem niha-
yetsiz ve mutlak bir sekilde sahip olmayan, bu kâinata Rab
olamaz, evrene sahip cikamaz. Demek bu kâinati yaratip,
ya$atip ve yönetecek Olan'in; ölü ve ölümlü, bilgisiz ve ca-
hil, seckisiz ve istencsiz, aciz ve gücsüz, cansiz ve acima-
siz, görmez ve duymaz ve konusmaz olmasi mümkün de-
gildir. Atomlar ise, negatif sifatlarla (daha dogrusu sifatsiz-
liklarla) yüklenmistir ve pozitif sifatlar sahibi bir Yönetici'nin
ilgisine muhtactir. Deniz yüzündeki su kabarciklarinin ve
kücük dalgaciklarin parlamak icin Günes'e muhtac olmalari
gibi.

Demek bu kâinatin her seyi gören, her seyi bilen, her sesi
duyan, her seye güc yetiren, ebedî hayatli, arzu ve istekleri
olan, her seye ve herkese hitap edebilen, konusan, onlari
duyan, $uurlu bir Sahibi var. I$te bir cicek, bir agac, bir hay-
van, bir insan, bir ay, bir yildiz, bir dünya, bir günes, bir cin,
bir melek, bir seytan; tek olsun, toplu olsun hepsi, o yedi
sonsuz sifatlar Sahibi'nin eserleridir. Demek o sifatlardan
mahrum olan aciz, cansiz, acimasiz, kör, sagir, suskun;
varlik ve yokluga, hareket ve durgunluga mahkûm bulunan
atomlarin, tanriliga ait yaraticilik ve ya$aticilik ve yönetici-
likle bir atomcuk kadar dahi ilgileri yoktur. Onlarin tek ilgi-
leri, kâinattaki eserlere hamur olmak, hammadde ve mürek-
kep olmaktir. Vazifeleri esirliktir, sultanlik degil. Sanayi ve
teknolojide insanlarin elinde istenilen her sekle sokulabilen
madde ve maden halindeki atomlara bazi sebeplerle tanrilik
yakistiranlarin acaba bir atomcuk kadar dahi akli kaliyor mu!
Ve atomlarla kurulmus olan kâinati bir ilah gibi görenlerin
görmesinde atomun topragi (daha dogrusu suyu) olan bir
esircik kadar dogruluk var midir?

Kâinat ve maddeye ve tabiata ilahlik vermede sayisiz olamaz-
liklar vardir. O olamazliklardan en önemlileri ise sunlardir: Kâ-
inattaki atomlar ve onlarin hareket ve faaliyeti bir Allah'a yani
kâinati kapsayan kisilik sifatlarina sahip kendinden baska
tanri olmayan ezeliyetli ve ebediyetli bir tek Tanri'ya verilme-
digi takdirde her bir atoma bir tanrilik verilmis olur. Eger bu
verilgi reddedilmeyip böyle kabul edilirse, o zaman her bir
atomun bir ilah gibi kisilik sifatlarina sahip olmasi ve bu si-
fatlarin bütün kâinat ve kâinatlilari kapsamasi icap eder. De-
niz yüzündeki kabarcik ve dalgaciklarin i$ikli parlamasi, gök-
teki günese verilmedigi vakit, her dalgacik ve kabarcikta,
renkleri ve i$igiyla bütün gezegenleri kapsamis koca bir gü-
nesin varligini kabul etmek gibi.

Verilemez olan fakat yanlislik ve bilgisizlikle kendilerine i-
lahlik verilmis bulunan nihayetsiz eksi sifatli atomlarin -ilah-
lik icin sart olan- bütün kâinati kapsamis arti kisisel sifat-
larla birlikte en azindan kâinatin ömrü kadar uzun bir ömür-
leri olmazsa, hâkimiyet kuramazlar. Kimyasal reaksiyonlar-
da cok az ömürlü o atomcuklarin kâinat kadar bir büyüklügü
ve ebedî bir ömürleri olmazsa, onlarin bir hâkimiyeti kalmaz,
egemenligi dogmaz.

Olamaz olarak onlara bir egemenlik verilmis olsa dahi, o za-
man bu egemenligin geregi olarak her atomun her atomla
ilgilenmesi, birbirine dikkat etmesi geregi dogar. O zaman
her atomun, atomlar sayisinca gözü, kulagi, lisani bulunma-
si veya o duygularin kâinat kadar büyüklügü gerek! Yoksa
o atom hâkimiyetini kuramaz, egemenligini sürdüremez.
Gerekene gerektigi gibi sahip olduklari varsayilsa bile, bir-
birleriyle ugrasmaktan bir türlü hâkimiyete ulasamazlar.
Cünkü hâkimiyetin en önemli geregi ve birinci sarti, teklik
ve ortaksizliktir. O zaman bunun geregi olarak bütün atom-
larin bir hâkimiyet savasina girismesi ve sonunda bir tek a-
tomdan baska bütün atomlarin imha veya esir edilip sadece
bir tek atomun zafer kazanmasi gerekir. Veya -hâkimiyete
zit olarak- bütün atomlarin anlasip bir ortaklik kurarak bir tek
atom haline gelmeleri gerekecek. Kâinattaki birden fazla
atomlarin coklugu ve parcalanabilir olmalari, hem ayri ayri
i$ler görmeleri gösteriyor ki, atomlar arasinda herhangi bir
hâkimiyet savasi gecmemis!.. ve gecemez. Acaba atomlar
böyle bir savasin kötü neticesini görüp ilahlik icin -hâkimi-
yete zit olan- bir ortaklik anlasmasi mi yaptilar! Fakat kâinat-
ta atomlarin ayri ayri tekligi ve baska baska i$lerde bulunma-
lari gösteriyor ki, böyle bir ortaklik kurulmamis ve kurulamaz.
Kurulmus veya kurulabilir olsaydi o zaman bütün atomlarin
parcalanmaz bir bütün halinde birlesmis olduklarini görecek-
tik (pardon, göremiyecektik! Cünkü o zaman gözlerimizin
olusmasi da mümkün olmayacakti!..) Yüzondört element,
onlarin ortakligina degil, ayriligina i$arettir. Bu ayriliklari ol-
masaydi, kâinat ortaya cikamazdi. Bilhassa hidrojen ve ok-
sijen, karbon ve azotun birbirinden ayri kimlik icinde olmala-
ri hayat icin ne kadar lâzim!

Atom ilahlik yüklenemez. Eger yüklenirse, o zaman bir tek
atomun yalniz bir vazifesini yapabilmesi icin, kâinatin ömrü
kadar bir ömre ve büyüklügü kadar bir büyüklüge ihtiyaci o-
lacaktir. Cünkü atoma ilahlik yüklendigi zaman ona hâkimi-
yet verilmis olur. Bu hâkimiyetin geregi olarak her bir atom-
un bütün atomlarin toplam ömrü kadar uzun bir ömrü olma-
li ki, diger atomlari yönetebilsin. Fakat bütün atomlar hâki-
miyet noktasina gecince yönetilecek atom kalmaz. O za-
man kim kimi yönetecektir ki, atomlar hâkim olabilsin! Hem
birbirlerine hükmetmeye calisan onca atomlardan bir ikti-
dar cikamaz ki, onlardan bir hâkimiyet ciksin! Demek atom-
larin hâkimiyeti olamaz. Olsa bile bo$tur, hic bir i$e yara-
maz. Demek atomlara ilahlik verilemez. Atomlarin kazana-
madigi ilahlik, kâinattan ve tabiattan beklenemez. Cünkü
onlar atomlarin bütünleri, bunlar onlarin parcalaridir.

Kendilerine ilahlik verildiginde hâkimiyetin geregi olarak cok
kisa zamanda vazife görmesi gereken bir atomun, sayisiz
denecek kadar cok olan diger atomlarla olan kâinat kadar
uzun zamanlardaki sayisiz vazifelerini yapabilmesi icin her
atomun ebedî bir ömre, kâinat kadar bir genislige ihtiyaci
vardir! Bu ihtiyacin geregine sahip olmadiklarindan, o za-
man bir tek atomun, sadece bir tek vazifesi icin kâinatin
ömrü kadar beklemek gerekecek! Bu, kâinatin yokluktan
cikamamasi demektir. Sayisiz atomlarin sayisiz vazifeleri
icin ise, sayisiz kâinatlarin sayisiz zamanlari kadar zaman
ve mekan lâzim! Yani atomun ezelî ve ebedî hem madde
ve kâinat ötesi bir varlik olmasiyla ancak bu olabilir, eger
olabilirse! Ezelî ve ebedî olabilmesi icin de, dogmaz ve öl-
mez olmasi, yani kimyasal ve fiziksel reaksiyonlara esir
olmamasi gerek. Oysa atomun ne ezeliyeti vardir, ne de
ebediyeti! Ne bagimsizligi vardir, ne de egemenligi! Onlar
icin varolan sey; dogmak, ölmek, varolmak, yokolmaktir.
Hem nihayetsiz eksi sifatlar icinde oldugundan ezeliyet,
atomlarin i$ine yaramaz. Kimyasal ve fiziksel reaksiyon-
lara esir ve mahkûm bulunduklarindan da atomlar ezelî
olamazlar. Madde ve kâinat ötesi birer varlik olabilmeleri
ise, kendilerinin elinde degildir. Ancak baska Biri'nin eliy-
le ve emriyle enerjiye dönüsüp madde ötesi bir kimlik ka-
zanabilseler de, daima bu kimlik icinde kalmalari i$lerine
yaramiyacagindan, madde ötesi olamazlar. Kâinat ötesi
olabilmek ise, ancak bu kâinatin yüce Sahibi'ne has bir
özelliktir. O'ndan baskasi, O'nun mutlak sifat ve özellikle-
rine sahip olamaz.

Evet, ilahliktaki hâkimiyet ve hâkimiyetin geregi olarak her
atomun kâinat kadar genisligi icin atomlarin madde degil,
madde ve kâinat ötesi birer varlik olmalarinin gerekligi gös-
teriyor ki, bu kâinatin Sahibi, madde ve mekana ve zamana
muhtac olmayan madde ötesi ve ruh sahibi gözle görülmez
bir Var'dir. I$te biz, bu varligi kendinden olan ve Kendisi her
seyden önce hazir bulunan görünmez Var'a, "Allah" diyoruz.
Ey inkârcilar! Eger kâinati Allah'a vermeyip veya kâinati Al-
lah yerine koyup, atomlara ilahlik yüklerseniz, onlarin muh-
tac oldugu o kadar zaman ve kâinatlari nereden bulup da
atomlara vereceksiniz? Sizin verginize muhtac olan o atom-
lardan ilahlik beklenebilir mi? Sizin gibi akillilar bu kâinata
ilah olamazken, sizin vücudunuzdaki akilsiz atomlar nasil
ilah olabilir? Evet, size, madde ötesi, mekânsiz ve zaman-
siz, ruh sahibi, gözle görülmez, fakat akilla anlasilir bir Ya-
ratici'ya inanmaktan baska care kalmiyor. Care varken ca-
resizlige kacmak care degildir. Hem biliniz ki, görülmeze
inanmak, yok'a inanmak degildir. Siz, varligi kâinati avucu-
na almis maddesiz hem nihayetsiz bir büyüklügü olan gö-
rünmez bir Var'a inanacaksiniz. Yoksa, yok olan bir var'a
degil. Bu görünmezlik, büyüklükten ve maddesizliktendir,
yokluktan degil. Kâinat ve kâinatlilar, o görünmez Var'in
varligina apacik bir delil degil midir? Siz de bu büyük delil'
in görünmez Sahibi'ne inaniniz. Yalniz, o delili, ilah yerine
koymayiniz. Koyulamayacagini da gördünüz ve anladiniz
ve anlamalisiniz. Cünkü kendinden kacilamaz olan ölüm
gerceginin meydana getirdigi dünyadaki icsel cehennem-
lerden kurtulusunuz ve inkârcilik ve yanliscilikla cignemek-
te oldugunuz kâinatlilarin hukukunun zulmünüzden kurtulu-
su, bu anlayisiniza ve o anlayisa olan müsbet inanciniza
baglidir.

Onlar (yani ateistler) bu inanca yanasir veya yanasmazlar.
Biz atomlar bahsine devam edip, inkârciliga karsi inancimizi
güclendirelim: Materyalist inkârcilarca ilahlikla yüklenmis a-
tomlar, hâkimiyet noktasinda kâinat kadar büyük ve yine o-
nun kadar uzun ömürlü olmasi ve vazife görebilmeleri icinse,
bütün atomlarin bütün atomlara tutsak kalmasi gerekiyor.
Cünkü e$yanin ve bir canlinin vücud bulabilmesi, atomlarin
birlesmesiyle mümkün olur. Bu olabilme icin de bütün atom-
larin kücük kalmasi ve kisa ömürlü olmasi icabeder. Kücük
kalmali ki, her yere girip calisabilsin. Kisa ömürlü olmali ki,
canliligi ve cesitliligi ve tazeligi temin etsin. Tazelik ve hare-
ketlilik, canlilik ve cesitlilik ancak atomlarin kisa ömürlü ve
kücük oluslariyla mümkündür. Demek, olamaz olan hâkimi-
yetleri icin ölümsüz ve ebedî.. hem de nihayetsiz büyük;
mahkûmiyetleri icin de ölümlü ve gecici.. hem de nihayetsiz
kücük olmalari gerekiyor. Böyle iki zitligin bir arada bulunma-
si atoma varlik hakki tanimaz. Ya mahkûm olacaklardir, ya
hâkim. Ve atomlar hâkim degil, mahkûmdur. Kâinat ve kâi-
natlilarin varligi icin de bu mahkûmiyet sarttir.

Bu sart kabul edilmez ve maddeye ilahlik vermekten vazge-
cilmezse, o zaman kâinat ilahlastirilmis olur. Kâinat ilahlas-
tirilinca, kâinatin kendi kendine olustuguna inanmak gerekir.
Fakat bir seye olusmalik girince, o seye kendi kendinelik
kalmaz. Kendi kendine olustugu görülenler, baska Biri'nin
olusturmalaridir. Hic bir sey kendi kendine olusamaz. Yüce
Yaratan'in ise olusumu yoktur; O'nun, "her seyden önce bu-
lunusu" vardir. Her seyden öncelik kabul edilmezse, kendi
kendine olusumu kabul etmek gerekir. Bu gerek ise nihayet-
siz olamazliklari gerektirir. Yani o zaman atomlarla in$a edil-
mis bu kâinatin kendi kendine olusabilmesi icin atomlarin
hem ölümlü, hem ölümsüz; hem nihayetsiz kücük, hem ni-
hayetsiz büyük; hem bilgili, hem bilgisiz; hem kör, hem gö-
rür; hem akilli, hem akilsiz ve bu sekilde sürüp gitmekle im-
kânsiz bir zitlik icinde olmalari gerekecek. Cünkü ilahliktaki
hâkimiyet icin ezeliyetle beraber sonsuzluklu arti kisisel si-
fatlar gereklidir. Yaratilistaki mahkûmiyet icin de yokluksal
olmakla birlikte sonsuzluklu eksi sifatsizliklara gerek vardir.
Oysa zitlar birbirleriyle bütünlesemez, zitlar birbirlerini iter-
ler. Zitlarin bogustugu yerde varlik olamaz. Zitlarin bogus-
masi ancak yokluk dogurur. Veya, hakli olan varlik bulur,
galip gelen hâkim olur. Eger -olamaz olarak- zitlar düsman-
ligi birakip birbirleriyle bütünlesirse, o zaman iki hakikattan
birisi söner, bir tek hakikat ortaya cikar. O zaman meselâ
bir atom ya hâkimiyete cikar, ya da mahkûmiyete düser.
Bu da, istenen seyin ortaya cikmasina imkân vermez. Yani
kâinat kendi kendine olusamaz. Cünkü atomlar hâkimiyete
ciktiginda yaratilis icin atom kalmaz. Mahkûmiyete düstü-
günde de -zaten olmayan ve olmamasi gereken- yaraticilik-
lari olamaz. Oysa kâinattaki kâinat kadar büyük $u varlik,
kâinatin büyüklügü kadar bir büyüklükle atomun ilahligini
reddediyor; onlarin mahkûmiyetini isbat ve hâkimiyetini is-
kat ediyor! Demek, kâinat kendi kendine olusamaz! Kâinat,
"olusmus" degil, "olusturulmus"tur.

Kâinatin olusturulmuslugu kabul edilmezse, o zaman kâina-
tin her atomuna bir ilahlik verilmis olur. Bu kadar ilah(!)in bir-
birine celme takip birbirlerine ilahliga meydan vermeme ger-
ceginden baska, oysa ilahlikta yaraticilik icin her an her se-
yin yaninda olabilmek de gerek ve her seyin her herseyle ir-
tibatini saglayabilmek icin de hic bir seyin yaninda olmamak
ve her seyin ötesinde bulunmak da sarttir. Bunlar icin de,
kâinat ötesi bir büyüklüge ve her an her seye nüfuz edebilir
madde ötesi gözle görünmez bir etkinlik gücüne ve maddesiz-
lige gerek var. Simdi bir de, kendisine ilahlik verilmek istenen
ve ilahlastirilan sayisiz (yani on üzeri seksen) atomu göz önü-
ne getirin. Nihayetsiz aciz, cansiz, cahil, acimasiz, kücü-
cük ve insanin avucunda hiclige düsen, âdeta yokluk icin-
de ve gözle dahi görülmesi mümkün olmayan maddesel
atom nerede.. kâinata ilah olmak nerede!

Kendi kendine olustugu iddia edilen kâinatin atomlarina ilah-
lik verildiginde; o atomlardan bir atoma meselâ bir canli veya
cansizin vücudunda mahkûmiyet icinde bir i$ci gibi calistigi
ayni anda bütün kâinati yönetecek bir hâkimiyet noktasinda
da bulunmasi gerekecek. Âdeta bir "kendi kendine oluyor"
demek yüzünden atoma ilahlik vermek gerekince nihayetsiz
imkânsizliklarin imkân haline gelmesi geregi dogmaktadir.
Kendi kendine oluyor dendiginde her atomun bir ilah kesil-
mesiyle veya bütün atomlarin ortakligiyla bu kâinat ortaya
cikabilir, görünüste. Fakat gercekte, mahkûmiyetleri olmaz-
sa, gene olamaz. Mahkûmiyetleri olursa, hâkimiyetleri kal-
maz. Sirf hâkimiyetleri olsa, o zaman bütün kâinatlilar bir
tek ilah kesilir, yaratilisa malzeme kalmaz. Ortakliklari ise,
ilahliktaki hâkimiyetin sartina zittir. Sirf mahkûmiyetleri olsa,
o zaman da, baska, görünmez, maddesiz bir ilaha muhtac
kalirlar; kendilerinde -zaten bulunmayan ve bulunumaz olan-
ilahlik kalmaz. I$in dogrusu da budur. Yani onlarda ilahlik
yoktur. Gözle görülmez bir ilaha muhtactirlar. Demek atom,
ilahlik yüklenemez. Atoma ilahlik verildiginde atom hem ya-
ratici, hem yaratik; hem ilah, hem mahlûk durumuna sokul-
mus olur. Bu da olamaz ve olamiyor. Olmasi da mümkün
degildir. Ne zaman bir heykel, heykelken ayni zamanda hey-
keltras da olabilirse, i$te o zaman bu kâinat da kendi kendi-
nin ilahi olabilir! Demek, atomlara ilahlik vermek veya kâinati
ilah yerine koymak, heykele heykeltraslik vermek veya hey-
kelin atomlarini heykeltras kabul etmek gibi bir ahmaklitir,
dehsetli bir düsünce vah$etidir! Bu vahsetten kurtulup düsün-
ce uygarligina ermek isteyenler, maddesiz bir Allah'in varligini
kabul etmek zorundadirlar.

Ey inkârcilar bakin, bir atoma ilahlik vermek yüzünden o aciz
ve kücücük varligi ne kadar zor ve gülünc durumlara düsürü-
yorsunuz, imkânsizliklara sokuyorsunuz. Eger atomun akli
ve $uuru olsa, iktidari da bulunsaydi, onu düsürdügünüz ha-
karetin intikamini sizden mutlaka alirdi. $ükredin ki, bir de
ilahlik gibi bir kabiliyetleri yok! Fakat biz onlarin hakkini Ya-
raticilari adina sizden dâvâ ediyoruz. Kâinatin ve icindeki var-
liklarin yaratilisinda vazife gören o cok caliskan nazenin var-
liklar, sizin hakaretinizi hak etmis degillerdir. Güya onlari yü-
celtirken cücelttiginiz övgünüzden rahatsizdirlar. Onlarin hak-
kini ancak onlarin hakiki sahibi olan Allah'a iman etmekle ö-
deyebilirsiniz. Hakikaten haksizliga razi degilseniz, atomla-
rin hakkini derhal ödeyiniz.

Ey materyalist inkârcilar, görünüz ve görüyorsunuz: Dinin
temel ve esasi Allah'tir. Kâinati yikamiyan, Allah'i yikamaz.
Allah'i yikamiyan, kâinati yikamaz. Kâinati yikamiyan, dini
söndüremez. Ancak göz göre göre inkâr etmekle dininizi yi-
kabilirsiniz. Dinini yikan bir insan, kendini sahipsiz ve i$iksiz
hem de anlamsiz ve dayanaksiz birakmis olur. Sahipsiz ve
i$iksiz bir insan, $u dünyada öksüz bir cocuk ve zindanda
bir mahpus durumuna düser. Anlamsiz ve dayanaksiz bir
insan, degersiz bir pul ve boslukta yuvarlanan bir ta$ seviye-
sine iner ve yokluga düser. Bu kâinatin her seye gücü yeten
ve yetmekte olan büyük bir Sahib'i varken, öksüzlüge ve mah-
pusluga razi olmayiniz. Degersiz bir pul ve boslukta yuvarla-
nan bir ta$ olusa riza göstermeyiniz, yokluga düsmeye isyan
ediniz. Bu dünyada sirtinizi dayadiginiz ölümlü kimseler size
gercek sahip olamaz. Sizin ebediyet arzunuzu saglayamaz.
Eger o büyük Sahib'i dislarsaniz, ebedî saadetinizi de sön-
dürmüs olursunuz. Bu cinayeti i$lerseniz, kalbinizin sönüm-
süz mutluluk arzusunu nasil susturacaksiniz? Alkol ve uyus-
tutucu ile mi! Yoksa cocuk oyunu i$lerle mi!? O arzunun ar-
zusunu yerine getirmemek, sizin icin tam bir cehennemdir.
Cünkü o zaman, ölümü, bir "yok olus"a döndürmüs olacak-
siniz. Inkârla ölümü yok olusa döndürmek, ebedî varlik iste-
yen insan icin cehennemin ta kendisidir! Demek dininizi sön-
dürmek, kendinizi cehenneme atmak demektir. Demek bu
dünyada da sizin icin bir yokluk ve yok olus cehennemi var-
dir. Eger bu ugursuz cehenneminizi bu dünyada gercek Sa-
hibiniz'i bilmek ve O'na baglanmakla yikmazsaniz, dünya ö-
tesinde de sizi bir baska cehennem bekliyor! Ölümü öldüre-
miyen, o cehennemden kurtulamaz. Ve bu dünya bo$u bo-
$una dönmüyor, dolu doluya dönüyor. Bu dönüsüyle de cen-
net ve cehennemi dokuyor! Öyleyse kendinize geliniz. Ce-
hennemin degil, cennetin mimarlari olunuz. Bu kâinatin ger-
cek Sahibi'ni gercekle bilmek, sönmez bir aydinliktir. Bilme-
mek ise, ebedî bir karanlik ve zindanliktir! I$te bilginin ger-
cek yönü ve yolu budur.

Simdi gelelim atomlarin olamaz olan ezeliyeti bahsine: Fi-
ziksel olaylarda harekete mahkûm, kimyasal olaylarda ise
kisiligini kaybeden atomlarin ilahligindan bahsedilemeyece-
gi gibi, ezeliyetinden de bahsedilemez. Eger atom ezelî ol-
saydi, kâinatta dogum ve ölüm olmayacakti; atomun ilk do-
gu$undan (yani inkârcilarca var zannedilen fakat bizce ve
hakikatca olamaz olan ezeliyetinde) itibaren kâinat hemen
âhirete dönüsecek, ebedî bir hal alacakti. Oysa görüyoruz
ki, kâinatta dogum ve ölüm var. Ve bu dogum ve ölüm, ato-
ma ezeliyet vermemis ve vermez. Atom, ezeliyet sahibi ol-
saydi, ölüm ona ulasamayacakti. Eger atom ezelî olsaydi,
kâinatta hareket kalkacak, kâinat sabit bir hal alacakti. Ya-
ni o zaman günes dogmayacak, bahar gelmeyecek, cicek
acmayacakti. Veya bunun tam tersi olacak; insanlar ölme-
yecek, dogduklari andan itibaren ebedî olacaklardi. Kâinat
ebedî bir hal alacak, âhireti ya$iyor olacaktik. O zaman gü-
nes hic batmayacak, bahar hic sönmeyecek, cicekler hic
solmayacakti.

Günesin dogmasi, dünyanin dönmesi, baharin gelmesi gibi
faaliyetler, atomun hareketi demektir. Bu hareket icin atom-
un dogmasi ve ölmesi gerekiyor. Yani ezelî olmamasi icap
ediyor. Var edilip yok edilebilir bir konumda kalmasi gereki-
yor. Yani bir harfin harf olabilmesi, ancak Yazar'inin elinde
adi gecen gereklikler icinde bulunmasiyla mümkün oldugu
gibi, atomun da atom olabilmesi, o gerekliklerle mümkün-
dür. Eger atom ezelî olsaydi, o zaman atomdan hareket
kalkacak; hareket eden degil, hareket ettiren bir varlik ola-
cakti.

Günesin günes olabilmesi, enerji verebilmesi icin günesteki
hidrojen atomlarinin ölüp, helyum atomlari olarak dogmalari
gerekiyor. Demek, atomlarin hareket ve ya$ami, "fiziksel o-
lay"; dogum ve ölümleri de, "kimyasal olay"dir. Demek ölüm,
bir hayat degistirmedir. Baska bir hayattan baska bir hayata
gecistir. Demek atomlarin ötesinde bu hayati baslatan, atom
lar cinsinden olmayan, ezelî ve ebedî, dogumsuz ve ölümsüz,
varligi kendinden olan ve her seyden önce hazir bulunan bir
hayat sahibi var ki; o da: "Kendinden baska tanri olmayan
Allah"tir. Atomlara verilmek istenen ezeliyet, Allah'a verilirse
hersey kolaylasir. Zaten ezeliyet O'nundur ve O'nun hakki-
dir. O'ndan baskasinin olamiyor.

Canli ve cansizlarin yaratilisi, atomlarla kurulmus olan ve ha-
va, su, i$ik, ates ve topraktan meydana getirilen tabiata ve
ya basibos hareket olan tesadüfe veya biraraya getirilmedik-
ce kendi ba$ina birlesemeyen ve birisinin eksikliginde bir i$e
yaramiyan sebeplere verildiginde: "Her sey kendi kendine
oluyor" denmis olur. Böyle dendigi zaman: O seyler atom-
larla yapildigindan, her atomun kendini hem öldürmesi, hem
dogdurmasi gerekir. Eger böyle olmazsa, kâinat dogamaz.
Cünkü kâinat, bir hareketin neticesidir, bir hareket Ettirici'
nin eseridir. Ve kâinat, bir hareket'tir, hareket ettirici degil-
dir.

Acaba ezeliyeti olmayan bir sey kendini yokluktan nasil ci-
karabilir, öncesinde yokluk bulunan bir sey nasil ezelî olabi-
lir, ezelî olmayan kendi kendine nasil dogabilir? Kendi kendi-
ni öldürünce onu bir daha -ezelî Bir'i olmazsa- kim dogdura-
cak? Atomun kendini öldürmemesi gerekiyor. Cünkü ilahli-
gin sarti, ölümsüz ve dogumsuz olmaktir. Atomun ölmesi
olmazsa, varliklarin dogmasi olmaz. Demek atomlar, ölmez
ve dogmaz bir ezeliyet ve ebediyet sahibi görünmez bir
Fail'in dogduruculuk ve öldürücülügüne maruzdur ve muh-
tactirlar. Böyle olmazsa, öyle olamazlar. Demek, atomlarin
varligi icin onlardan önce, öncesiz ve sonrasiz bir Allah'in
varligi sarttir. Heykelden önce Heykeltras'in bulunmasi sart
oldugu gibi.

Sebeplerin ve tabiatin ve tesadüfün esasi atomlar oldugun-
dan, atomlarin ölümü, sebeplerin ve tabiatin ve tesadüfün
olamaz olan yaraticiligini ortadan kaldirmis olur. Yani atom-
un dogum ve ölümü; hem sebeplerin, hem tesadüfün, hem
tabiatin ve bu ücünün ortak neticesi zannedilen kendi ken-
dine olusun asilsiz ilahligini ortadan kaldiriyor, onlara ilah-
liga bir yer, bir delik birakmiyor, o uydurma ilahlari birer bi-
rer idam ediyor. Bu sekilde her atom, ölümlü ve dogumlu
olusuyla, onlari dogduran ve öldüren Allah'in varlik ve birligi-
ne, hem O'nun ezelî ve ebedî olduguna sahitlik ediyor ve
ettiriyor. Her atom, her an hal diliyle ve hareket sözüyle:
"LAILAHE ILLALLAH-YOKTUR ALLAH'TAN BASKA ILAH"
diyor ve dedirtiyor. Atom, ölmek ve dogmakla: "Ben ezelî
degilim. Ezelî olan Allah'tir. Ve ezeliyet O'na yarasir. Ben,
Allah'in ölümlü ve dogumlu minicik bir i$ci ve askeriyim"
deyip, e$siz $ef ve Kumandan'ini birliyor ve O'nun tekligine
sahitlik ediyor. Atomlarin ilah olamadigi yerde hic bir sey
kendi kendine olusamaz, hic bir sey kendi kendinin degil-
dir. Demek: Her sey Allah'a aittir.

Atomlarin dogum ve ölümleri, onlarin bir hareket ve hareket-
sizlige mahkûm oluslari demektir. Yoksa canlilarin sahip
oldugu hayat gibi bir hayatlari yoktur. Fakat hayatin madde-
sine malzeme yapilmaktadirlar. Malzeme oluslari esnasin-
daki hareketlerini, biz, onlarin "hayati" olarak görüyoruz ve
görülebilir. Yoksa kendilerine dayanan bir hayatlari yoktur.
Hayatin hâkimi degil, mahkûmudurlar. I$te atomlarin bu mah-
kûmiyeti, kimyasal ve fiziksel olaylarin gercek adidir. Niha-
yetsiz mahkûmiyet icinde bulunan atomlara, atomun atomu
olan bir esircik kadar dahi hâkimiyet kalmiyor ki, atoma hâ-
kimiyet verilebilsin! Nihayetsiz bir hâkimiyeti olmayan bir sey
kâinata ilah olamaz ki, nihayetsiz mahkûmiyet icindeki atom-
lara bir tanrilik verilsin! Hem kâinata ilah olacak bir Tanri'nin
sey degil, $ahis yani insan ötesi bir kisilik sahibi olmasi ica-
beder. Yani; hayat, ilim, irade, kudret; görme, duyma, konus-
ma gibi sifatlari ve acimak, sevmek, affetmek hem rizik ver-
mek gibi ezeliyetli mutlak fiil ve isimlerinin bulunmasi gerekir.
Atomda ise $eylik vardir, $ahislik yoktur.

$ahsi $ahis yapan, isim ve sifatlari, i$ ve fiilleri kâinati kapsa-
miyan, kucaklamiyan ve avuclamiyan bir zat, insan ötesi bir
$ahis, kâinata Rab olamiyacagindan, ne derse densin atom
ilahlik kazanamiyor ve onu kazanmasi asla mümkün degildir.
Artik geriye kalan sey ve $ahislarin ilahlik koltuguna oturtu-
lup oturtulamayacagina "biz bilimli ve akilliyiz" diyenler karar
versin. Bu kararin geregi de, tek bir Allah'in varlik ve birligini
kabul ve tasdik etmektir. Yoksa bilim ve akil, nihayetsiz bir
bilmezlik ve sapikliga düsürülmüs olur. I$te "Lâilahe illallah-
Yoktur Allah'tan baska ilah" diyen Kur'anin ve biz Kur'anist-
lerin düsman oldugu, dost olamadigi en büyük hata ve ka-
bahat bu düsme ve düsürülmedir. Bilim ve akli sevenlerin,
bize ve Kur'ana dost olmalari, düsmanligi birakmalari gerek-
miyor mu?

Ey inkârcilar bakin! Atoma ilahlik vermekten vazgecmedigi-
niz takdirde bir atomu kâinat kadar büyütmege ve her atom
icin bir kâinat yaratmaya gücünüz yetecek midir? I$i, sizin
gibi acizlerin gücüne kalmis atomlardan ne hayir gelir? I$te
bu kâinatin hakiki Sahibi'ni bilmemek veya yanlis tanimak
veya inkâr etmekteki güclük ve zorlugu görüyorsunuz. Öyle
ise Kur'anin tarif edip tanittigi isimler ve sifatlar sahibi tek
Allah'a inanmaktaki kolayliga girmeniz; ilim ve aklin, kalp
ve vicdanin, hak ve adaletin, namus ve serefin, iyilik ve in-
saniyetin geregi degil mi? I$te buradan anlayiniz ki, Kur'an
nasil bir ilimdir, nasil bir i$iktir, nasil bir $ifadir, nasil bir rah-
met ve merhamettir, nasil bir dogruluktur. Görünüz ve gö-
rüyorsunuz. Ve o Kur'anin yirminci ve yirmibirinci asirdaki
mirascilari ve Kur'anin en önemli ve en birinci dâvâsinda
birlik olan Isa ve Musa ve Muhammed Hazretleri'nin bu dün-
yaya bir günes kadar lâzim olduklarini anlarsaniz anlayiniz.
Anlamazsaniz, ya akliniz yok, ya da seytanlasmis bir in-
sansiniz!

I$te Kur'an'i ve onun dini olan ilke ve yasalarini iptâl etmek
icin Kur'ana karsi actiklari savasi inkârcilar daha savasin
ba$inda iken Allah'i dislayarak madde ve tabiatcilik hesabi-
na: "Kâinat, kimyasal ve fiziksel olaylarin neticesidir" de-
mekle kaybetmis olduklarini herhalde görüyorlardir. Inkâr-
cilar, Kur'anin en önemli dâvâsinda bize karsi savasi kazan-
mis degillerdir ki, bu dâvânin yani "Lâilahe illallah-Yoktur
Allah'tan baska ilah" hakikatinin disindaki konu ve ayrinti-
larda bizimle savasmaya hak kazanabilsinler! Kur'anin ilk
dâvâsinda bizi maglûp edemiyenler, Kur'anin diger konu-
larinda bizi hic maglûp edemezler ve savas acmaya da hic
haklari yoktur. Bütün sahip olduklari sey, haksizliktan i-
barettir. Haksizlik ise, zulümdür! Insan olmak isteyenler
kendilerini bu zulme düsürmemelidir. Düsürmüsse, cikar-
malidir.

Ey atoma ilahlik veren Allahbilmez maddeciler ve Tanrita-
nimaz tabiatcilar! Atomun o olmayan ilahligindan size fayda
yoktur. Cünkü atomlarla meydana getirilmis olan madde ve
tabiatin, sizi dogru yola götürecek ve yolunuzu aydinlatacak,
nicin ve nasil ya$amaniz gerektigini bildirecek bir Kitab'i yok-
tur. Var sandiginiz onlarin asilsiz ilahligi, ölümü öldüremez.
Size ölümsüzlük veremez. Sizi ebedî saadete götüremez.
Öyle ise kendinize, onlari size verebilecek bir tanri aramali
ve bulmalisiniz. Onun da kim oldugunu ve kim olmasi gerek-
tigini ögrenmis bulunuyorsunuz. Öyle ise, ölüm size ulas-
madan önce bu ögrenimin geregini yerine getiriniz. Cünkü
bu dünyada ebediyen kalamazsiniz. Ebedî kalinacak yeri
simdiden bulmali ve onu kazanmalisiniz. Hayat da bunun
icindir. Bundan baskasi icin olamaz. Ölüm de bunun deli-
lidir.

Netice: Kâinat, yalnizca kimyasal ve fiziksel olaylarin netice-
si degildir. Evet, kâinatta kimyasal ve fiziksel olaylar vardir.
Fakat bu olaylarin meydana getirilebilmesi icin kâinat capin-
da bir yaraticiliga, ya$aticiliga ve yöneticilige gerek var. Bu
geregin Sahibinde de yine kâinati iceren bir hayat, ilim, irade,
kudret ve bunlarla birlikte görme, duyma, konusma sifatlari-
nin bulunmasi lâzim. Bu sifatlar da, binlerce fiil ve isimleri
gerektirir. Bütün bu gereklere sahip maddesiz ve mekânsiz,
ölümsüz ve dogumsuz, ezelî ve ebedî, dogurmaz ve dogurul-
maz, tek ve ortaksiz ve hic bir yaratiga benzemiyen bir ruh
ve hayat ve i$ik ve enerji sahibi yüce bir Zat olmadan, o olay-
lar olamaz, meydana gelemez. Kâinatin meydana gelisi ve
getirilisi yaninda o olaylar, devede bir kil gibi kalir. Bir kili bir
deve yapmak ve deveyi bir kila indirmek, aklin körlügünden
ve kitapsizligindandir. Her seyden önce Gercek Yaratici'nin
Kur'an isimli son kitabiyla kitaplanip aklin körlügünü, kalbin
görmezligini gidermekten baska care yoktur. Cocuk, anne-
siz; akil, kitapsiz olmaz. Kitap da, Gercek Yaratici'ya götü-
rürse kitaptir. Bu kitaba ulasmak ve onu ya$ama aktarmak
bu zamanda ancak Kur'anizm ile mümkündür. Cünkü, ög-
retmensiz bir kitap, anlamsiz bir hitaptir.

ALLAH'TAN BASKA ILAH YOKTUR
KUR'ANIZM ALLAH'IN ELCISIDIR

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

ATOMNAME'NIN EK VE TAMAMLAMASI'DIR

Imkânsiz olarak atomlarin ilahliga bir kabiliyeti olsa ve ilah ol-
maya kalksalar, o zaman kâinattaki bütün atomlarin birlesip
tek bir atom haline gelmeleri gerekecek. O zaman bir put gibi
kâinat büyüklügünde veya kâinattaki madde miktarinca bir
heykel ortaya cikacak. Bu cikistan sonra kâinatta diger var-
liklarin yaratilisi icin madde ve belki mekân da kalmayacak.
Hem yeryüzündeki canlilar kalipsiz in$a edildigi icin, bir can-
linin vücudunu in$a edibilmek icin meselâ bir sinegin vücudu-
na, hattâ ta hücrecigine kadar girilmesi gerekiyor. Kâinata zor
sigan bir heykel, bir sinegin bir hücresine nasil girecek! Ama,
atomlari asker ve mürekkep gibi kullanabilen madde ötesi, ruh
sahibi bir Yaratici olsa, onlara olan hâkimiyetiyle onlari bir as-
ker gibi kullanip, uzaktan kumandali olarak onlari istedigi sek-
le sokabilir. Fakat i$, maddî bir ilaha kalirsa, hic bir seyin ya-
ratilisi mümkün olmaz veya maddesel ilahimiz kendini yara-
tikliga indirmek zorunda kalir, ilahligi da ortadan kalkar. Nere-
den bakilirsa bakilsin, ne yapilirsa yapilsin atoma ilahlik ver-
mek, insani icinden cikilmaz cikmazlara sokuyor. Ve bu kâi-
nata, atom cinsinden olmayan madde ötesi fakat maddeye
hâkim bir ruh sahibi yaratici Zat'in varlik ve birligini gerekli ve
mecbur kiliyor.

Kâinattaki maddenin toplami, kâinatin genisligine nisbeten
deniz yüzündeki bir su kabarcigi kadar kaldigina bakilirsa,
bir su kabarcigi kadar hükmü kalan cansiz bir madde kirinti-
sina hic ilahlik kalir mi?

Eger denilirse: "Tirnak kadar bir elektronik cips, koskoca
makinalarin calismasinda bir ruh gibi yöneticilik yapiyor. O
cips gibi, incecik bir su kabarciginin incecik atomlarinda
nicin ilahlik bulunmasin? Hem ruh, maddeden daha görün-
mez ve agirliksiz oldugu halde yaraticiligi bulunur da, ruhtan
daha görünür olan atomlarda yaraticilik bulunmaz mi?

Buna cevap: Atomlara ilahlik verilemiyecegini, eger verilirse,
icinden cikilmaz cikmazlara düsülecegini gördük. Evet, tir-
nak kadar bir elektonik cips ve beyin, cok büyük makinalarin
calismasinda ruh gibi yöneticilik yapiyor. Fakat bu beyinin,
insanin elinden ciktigi ve makina olmazsa o beyinin bir i$e
yaramiyacagi, hem o beyin kendi ba$ina o makinayi yapami-
yacagi ve o makinanin calismasinda o beyinin bulunmasinin
binlerce sarttan biri oldugu unutulmasin. Ve maddeden iba-
ret ceset halinde ölü bir insan o elektonik beyini yapamaz.
Onu ancak, ya$iyan ruh sahibi bir insan yapabilir. Demek ya-
raticilik, maddenin degil, ruhun'dur. Maddenin bir yaraticiligi
yoktur. Ruh sahibi insan da, kâinata hükmeden baska bir ruh
Sahibi tarafindan yaratilmaktadir. Demek hakiki varlik, ruh'tur
ve ruhundur ve ruh sahibi olan kâinat Sultani'na aittir. Ruhun
elinde madde, agizdan cikan bir söz gibidir. Maddenin varligi
ruha baglidir ve ruhun elindedir. Madde, yüce Ruh Sahibi'nin
serveti; atomlar da, o ruh Sahibi'nin eseri ve esiridir. Bu itibar-
la atomlar bir harf gibidir. Harf, Yazar olamayacagi gibi, atom-
lar da ilah olamazlar.

Yaraticilik, görünür veya görünmez olmakta degil, görünürlü-
gü veya görünmezligi olan varligin hayat, ilim, irade, kudret
ve görme, duyma, konusma gibi sifatlar toplamina sahip olan
kisiligindedir. Eserleriyle varligi anlasilan bir Yaratici, gözle
görünmüyorsa, bu, gözün kabiliyetsizliginden veya görmedeki
sInIrli olusundandir. Bir de Yaratici'nin madde dI$Iligi ve niha-
yetsiz büyüklügü varsa, göz bunu elbette göremez. SInirli o-
lan bir yaratik, Yaratici'nin büyüklügüne sInIr koyamaz. Bu-
nun icin bir yaratigin gözünde Yaratici'nin büyüklügü sInIrsIz-
dir. Balik, denize sInIr koyamaz! Hem, sInIrLI olmak, madde-
ye özgüdür. Madde ötesi olana sInIr yoktur. Bir harf, varedilip
yokedilebilir bir konumda oldugundan, harf sInIrLIdir. Ama o-
nun Yazari, harfe nazaran sInIrsIzdir. Cünkü harf, yokluktan
gelip yokluga gidebildiginden bir "yok" hükmündedir. Yazar'
inin ise -hic olmazsa bir müddet- yoklugu olmadigindan har-
fe nazaran daima "var"dir. Daima var olan ise, sInIrsIzdir. I$te
insan ile Yaratici'si arasindaki fark da bu misâldeki gibidir.
Yalniz insan ötedünyada ebediyetlidir.

Insan, ruhu ile (aynada) gözünü görebilir. Fakat gözü ile ruhu-
nu göremez. Bunun gibi Allah da insani görebilir. Ama insan,
Allah'i göremez.

Kâinata ve atomlarina sigismayan bir ilahlik, insana hic sigis-
maz. Demek putlara, atalara, peygamberlere ilahlik vermede
veya onlari Tanri'ya e$it tutmada nihayetsiz bir sapiklik vardir.
Ama kâinata sigmayan bir Allah'in, insanin kalbine sigmasi
ise, baska bir meseledir. Ve bu sekildeki sigis, kisisel degil,
görüntüseldir. Nasil bir ülkenin basbakani televizyona ciktigin-
da herkes kendi evindeki televizyonda Basbakan'i görebiliyor
ve o Basbakan, görüntüsüyle her televizyona sigabiliyorsa,
Allah da ruhsal ve i$iksal tecellisiyle televizyon gibi olan kalp-
lere sigar ve o insanlarin ruhlarina hâkim olmakla, o insanlarin
bedenlerinde emir ve istekleriyle faaliyet gösterebilir. I$te bu
faaliyet neticesi evliyalar keramet ve peygamberler mucize
sahibi olur. Bir evliya veya bir peygamber, Tanri'nin böyle bir
tecellisine mazhar olmussa ve oldugu zaman, o peygamber
ve evliyaya "Tanri oldu" denilmez, "Tanri tecellisine mazhar
oldu" denilir. Demek Tanri, zatiyla yani kisiligiyle ne insana,
ne de kâinata sigmaz, onlarla bütünlesemez. Ama i$ ve fiil-
leriyle, isim ve sifatlariyla, emir ve istekleriyle onlarda tecelli
edebilir, görünebilir. Böyle bir görüntü ve tecelliye mazhar ol-
mus olanlara tanrilik verilemez; verilmesi, sapikliktir. Demek
hic bir peygamber ve evliya, ata ve insan Tanri olamaz. Tan-
ri'nin ezeliyeti ve maddesizligi oldugundan ve bu ezeliyet ve
maddesizlik geregi, dogurmasi ve dogurulmasi olmadigindan
da Tanri'nin oglu, kizi olamaz. I$te bunun icin Tanri'nin baba-
likla ve peygamberin Tanri ogulluguyla ilgisi yoktur. Bu ger-
cek, bütün inanc dünyasina ilân edilmeli ve ilân ediyoruz.

Izzetli ve saygin bir insan eksik, noksan, yanlis sifatlarla a-
nilmaktan hoslanmadigi gibi, bu kâinatin Gercek Kusursuz
Yaratan'i da eksik, noksan, yanlis sifatlarla anilmaktan hic
hoslanmaz. I$te bunun icin insanlari ikâz eder, uyarir. Din-
lemeyenleri, O'na ortaklik verip coluk cocuk isnad edenleri
cehennemle tehdit eder. Ve bu tehdit edisi de gayet yerinde
ve O'nun büyüklük ve sayginlik hakkidir.

Kâinat ötesi nihayetsiz bir büyüklügü ve madde ötesi niha-
yetsiz bir görünmezligi olan bir Yaratici, gözle görülmeye
calisilmaz. Ve gözüyle görmedigi icin Yaratan'i inkâr etme-
nin bir mantigi yoktur. Cünkü, var olmak icin görünür olmak
sart degildir. Fakat ilah olmak icin kâinat ötesi maddesiz bir
büyüklüge ve madde ötesi bir görünmezlik ve nüfuziyete
sahip olmak sarttir.

Atomda o sartlarin bulunmasi $öyle dursun, kendisi zaten
nihayetsiz bir yokluk icindedir. O sartlari nihayetsiz yokluk
icinde bulunan atomlarda aramaya kalkmak, nihayetsiz
gülünc ve ahmak olmaya e$tir.

Deniz icindeki balik, denizi seyredemez. Koca deniz baligin
gözüne nasil girsin; olsa, aklina nasil sigsin! Yeryüzü deni-
zindeki insan da balik gibidir. Gözüyle dünyayi bir bütün
halinde göremiyen insan, kâinati nasil görsün! Bundan da
öte, kâinat ötesi bir Yaratici'yi gözle görmek hic mümkün
olur mu? O'nun büyüklügü hic akla sigar mi?

Bu kâinatin Allah isimli gercek Yaraticisi, insanliga gönder-
mis oldugu son Kitab'inda ayet denen bir Tanrisal Söz'ünde
Kendi büyüklük ve kudretini $öyle göstermis: "Kiyamet kop-
tugu, kâinat yikildigi gün yeryüzü tamamen O'nun avucunun
icindedir. Gökler de sag elinde dürülmüstür".

Dikkat ediniz, koca kâinat O'nun büyüklügü yaninda nasil
kücülmüs! Maddenin hicligini görünüz... Böyle büyük bir Ya-
ratici elbette gözle görülmez, akla sigmaz. Cünkü varligi ve
büyüklügü madde ve kâinati a$iyor. Günes, kâinat kadar bü-
yütülse, görünmez olur. I$te Tanri da, kâinat kadar büyük
bir günes gibidir. Biz, ilim ve bilmemizle ancak bu kadarini
kavrayabiliriz. Bunun ötesine gidilmez. Giden, Allah'i gözle
görmek isteyen Hz. Musa gibi zarar görür.

Ama Yaratici'nin yukaridaki Tanrisal Söz'de Kendini bir $ahis
gibi göstermesi, insanlara Kendini tanitabilmesi icindir. Yoksa
insan gibi maddesel bir $ahisligi yoktur. O'nun $ahisligi, ruh-
sal ve i$iksaldir. Ruh ve i$igin ise sekli yoktur. Bunun icin
Tanri hic bir sekle sokulmaz.

Bu kâinat ve kâinatlilari ya$atan ve yöneten Yaratici; ruh ve
i$ik, hayat ve enerji sahibidir. Fakat O, yalniz onlarda biri de-
gildir. Yani O, sadece ruh degildir. Sadece i$ik degildir. Sa-
dece enerji ve hayat degildir. O, bunlarin hepsine sahip e$siz
ve benzersiz, madde ve mekân ötesi, zamansiz yüce bir Zat'
tir. O'nun zatinin bilinmez kalmasi, sayginligina daha uygun-
dur. Zat'i hakkinda bildigimiz kadarini yeterli bulmak büyük
bir edeptir. Bu edep perdesi ancak Cennet'te kalkabilir ve O'
nu orada ancak O'nu sevenler ve sayanlar görebilir. O'nu gö-
züyle görmek isteyenler, Cennet'i kazanmaya calissinlar. Bu
zamanda cenneti kazanabilmek de, Kur'anizm'in elciligini
kabul etmek ve ona uymakla mümkündür.

Eger: "Dünyada Allah'i görmeyen göz, Cennette Allah'i nasil
görecek?" denirse: Özel bir gözlük takilinca ciblak gözle gö-
rülmeyen bazi i$inlar görülebildigi gibi, cennette de insanlar
yepyeni bir yaratilisla yaratilip gözleri de Allah'i görebilecek
bir kabiliyette donatilinca Allah'i görebilecekler, O'nu görmek
mümkün olacak, insaAllah...

Not: Bu Atomname, yazilisindan üc yil sonra (1998)de yayin-
landi ve sadece gazetelere gönderilmisti. 11 yil sonra (yani
2009'da) internet sayesinde onu bütün insanlar okuyabilecek
ve bu sekilde sizlerin de elinize gecmis oluyor. Ateist darwi-
nistlerin dindarlara taarruzu, 11 yildir uykuda kalmis olan bu
Atomname'yi uyandirmis oldu...

Not 2: Ateistler, materyalistler ve darwinistler, acikca atoma
ilahlik vermezler. Fakat Allah'i inkâr ettiklerinden, dolayli ola-
rak atom ve maddeyi, tabiat ve tesadüfü ve kendikendineligi
tanrilastirmis oluyorlar.

Bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Cag'a bes kala Haziran'i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Atomlar ve Ilahlik.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANISTLERI
(Simdi: Avrupa Muranistleri)
* * *

Keine Kommentare: