Samstag, 25. September 2010

RİSALE-İ NUR ALLAH TARAFINDAN MI YAZDIRILDI?

RİSALE-İ NUR ALLAH TARAFINDAN MI YAZDIRILDI?

(Bu bildiride, yazarımız Hakkı Hakperest'in, mustafaakyol.org
sitesinde bir kaç tartışmacıya verdiği cevapları okuyacaksınız.)

Merhaba Cengiz Bey,

Dediniz ki: "...Çok ama çok önemli bir eser olduğuna inandığım
Risale-i Nur Külliyatı’nı Çok değerli üstad Said Nursi’nin söyle-
diği-yazdığı gibi kendisine yazdırılmadığına inanıyorum. Bunun
böyle olması ne Risaleleri küçültür ne de Said Nursi’yi. Allah’ın
doğrudan veya dolaylı olarak bir kulla irtibatının Resulullah ile
birlike kapandığına inanıyorum. Risaleye Kur-ani bir değer
yükleyen düşüncenin İslamın temel değerleriyle çeliştiğine
inanıyorum ve bu yüzden bu hareketten uzak durdum, ..."

Ben de diyorum ki: Risale-i Nur külliyatının, Bediüzzaman Haz-
retleri'ne "yazdırılmış" olduğuna inanmalısınız. Çünkü yüce Allah'
in sözleri Kur'andan ibaret değildir. Çünkü yüce Allah yalnız Pey-
gamberlere değil, gerekli gördüğü zaman Hz. Musa'nın annesine
(Kasas 7) de, bal arısına (Nahl 68) da, yeryüzüne (Zilzal 5) de
"vahy"eder. Ve Allah(cc), bazı kimselere "ilim" vermistir (Anke-
but 49 ve diğer ayetler).

Allah(cc)in ilim vermesi ise, çoğunlukla "ilham etmek" suretiyle ol-
maktadır. İnsanlığa verilmiş ilmin çoğunluğu da Allah'ın ilhamıdır.
Allah'ın ilhamı ise, O'nun, yarattıklarıyla bir "genel konuşma"sıdır,
iletişim vasıtasıdır. Allah bu vasıtayla insan aklının elinden tutmak-
ta, ona yol göstermekte ve onu "bilgilendirme"ktedir. Bu bilgilen-
dirme ile de "Âlimler", "Evliyalar" ve "İmamlar" ortaya çıkmakta-
dir. Bediüzzaman da onlardan biridir. Bediüzzaman öncesinde de
her yüzyılın başında bulunmuş Ahmed İsferanî, İmam Ebu'l-Hasan
el-Eş'arî, İmam Şâfiî, Ömer b. Abdulaziz, Imam-iGazalî, Fahrud-
dîn Razî, Takyuddin b. Dakîki'l-Iyd, Mevlâna Halid, Celâleddin-i
Rumî, Imam-i Rabbânî, İmam Bulkînî (Bulukkînî) gibi kimseler
vardır. Bu kimselerin ellerindeki çok yüksek eserler ise, onların
kendi zihinlerinin mahsülü değil, Allah ilhamıdır. Allah ilhamıdır,
çünkü o kimselerden bazılarının (meselâ Bediüzzaman gibi) çok
kısa bir tahsil hayatı olmuştur. Bu durumda meselâ ilkokuldan
başka okul yüzü görmemiş, binlerce kitap okumamış bir kimse
bir gün bilim dünyasını şaşkınlıkta bırakan bir eser yazıp ortaya
koysa, diyebilir miyiz ki; "o eser, onun kendi zihninin ürünüdür"?
Diyemeyiz! Çünkü o kimsenin o eseri yazacak bilgisi yoktur. Bu
halde o eser ancak "Allah'in ilhamı" olabilir.

İste her asrın başında bulunmuş İmamlarin da eserleri böyledir.
Kendi zihinlerinin ürünleri değildir. Allah, onlara ilham ettiği Kur'
anî eserlerle Kur'anını korumaktadır. Bu koruma olmasaydı, bu-
gün belki elimizde "Kur'an" diye bir kitap olmayacaktı. Çünkü sa-
hip çıkılmayan bir Kitap, varlığını kaybeder. Cahillerin eline düşen
bir Kitap ise, bozulmaya uğrar. En iyi koruma ise, ancak İmam ve
Âlimlere ilham edilen bilgiler ile mümkündür. Kur'anın bugüne ka-
dar bozulmadan gelmiş olması, o İmamların bilgileriyle mümkün
olmuştur. Yoksa herkes, kendi keyfine göre yorumunu "Kur'an"
yapar, ortada "Kur'an" diye bir Kitap kalmazdı. İncil'in başına
gelen, Kur'anın da başına gelirdi.

Bugüne kadar hiç bir Âlim, hiç bir Evliya, hiç bir Asfiya ve hiç bir
İmam; "Kur'an, Allah'ın sözü olamaz" dememiştir. Tam aksine:
"Bu Kitap, Allah'tan başkasının sözü olamaz" demiştir. Acaba bu-
nu nasıl diyebilmişlerdir? Elbette ki kendilerine ilham edilen ilim
sayesinde! Bu ilim ve ilham olmasaydı, Kur'an bir tasdikçi bula-
mazdı. Bakın, yüce Allah Kitabında ne diyor: "Kur'an kendileri-
ne ilim verilen insanların kalplerinde parıldayan apaşikâr
âyetlerdir." (Ankebut: 49) Acaba Kur'an o kimselerin kalplerin-
de nasil parıldamaktadır? Elbette onların kalplerine nakşedilmiş
Kur'an özetleriyle. Bu nakış ise ancak "Allah'ın vahyetmesi"yle
yani "kalbe indirme"siyle olabilir. Ve bazı özel kimselerin ilham-
dan ayrı olarak vahye mazhar olması imkânsız değildir ve Kur'
ana zıt olmaz. Çünkü Allah gerektiğinde (Kasas 7, Nahl 68, Zil-
zal 5) ayetlerinin gereğince yalnız Peygamberlere değil, onların
dışında bazı özel kimselere de vahyeder. Bu özel kimselerin için-
de Âlim ve Evliyalar da bulunmaktadır. Bir bal arısının bile vahye
mazhar olması düşünülürse, bazi Âlim ve Evliyanın vahye mazhar
olması imkânsız değildir ve inkâr edilemez. Bu yüzden Mevlâna,
Mesnevi'sinin, "vahiy" olduğunu açıkça söylemiştir.

Bu Âlim ve Evliyaların eserlerindeki çok yüksek ve derin bilgiler,
üniversitelerde tahsil edilerek veya binlerce kitap okuyarak elde
edilemez. Bunun için Bediüzzaman'ın, Mevlâna'nın ve diğerlerinin
eserlerinin "Allah ilhamı" olduğunu, yani "O'nun tarafından yazdırıl-
dığı"nı ve bazı kimselerin kalblerinde de (Allah'ın nakşetmesiyle)
Kur'anın "parildamakta olduğu" (Ankebut 49) nu kabul etmeliyiz.

Bunu kabul etmediğimiz takdirde, Allah'ın sözlerinin sadece Kur'
anla sınırlı olduğunu ve O'nun sadece ondört buçuk asır öncesin-
deki Araplar'a hitap ettiğini ve ondan sonraki asır insanlarını ilgisi
dışında bıraktığını ve bu gelmiş asrın insanlarına ilgi göstermediğini
kabul etmek zorunda kalırız. Böyle bir Allah, "Allah" olarak kabul
edilebilir mi? Elbette edilemez! İşte bunun icin Allah, bu asrın muh-
taç olduğu bilgiyi de indirecek ve onu "Mehdi" ve "Mesih"inin eline
verecektir, belki de vermiştir... Çünkü Allah, bütün çağların Allah'ı
ve bütün insanların İlahıdır. Ve O'ndan başka İlah yoktur. O'ndan
başka İlah olsaydı, Kur'andan üstün başka bir Kitap ortalıkta do-
laşacaktı. Var mı Kur'andan üstün bir Kitap? Asla yoktur ve ol-
mayacaktır!

Ateistlerin ona "masal" demesi ise, Allah'ı kabul etmediklerindendir.
Bu kabulsüzlükleriyle de onlar kendilerini bir masal haline getirmek-
tedir! Dolayısıyla, onların Kur'ana "masal" demeleri, masal olmak-
tan öteye gidemez. Çünkü dünyada, Kur'andan üstün bir Kitap ge-
tirecek bir kimse yoktur ve olmayacaktır.

***

Bay Erdem,

Diyorsunuz ki:

"...Cengiz Han da yaptıklarını Tanrı’nın isteği ile olduğunu, ken-
disinin bir cezalandırıcı olduğuna inanıyordu."

Cevap: Cengiz Han'la Bediüzzaman'ı bir tutamazsınız. Çünkü
Bediüzzaman, Allah'ın bir hizmetkârı; Cengiz Han ise, nefis ve
benliğinin kulu olmuş bir Firavun'dur. Bunun için onun inanışının
bir geçerliği yoktur.

Demişsiniz: "Yarın bir gün bir bilim adamı labda kafayı sıyırıp
tüm insanlığın soyuna kibrit suyu dökecek bir virüs yaratsa ve
bunu bana tanrı emretti dese, eyvallah mı diyeceğiz."

Cevap: Hakk'ın yolunda olanların sözü dinlenir. Şeytanın yolunda
olanların sözü dinlenmez.

Demişsiniz: "Onun için yeryüzünde kendinize yeni putlar yaratma-
yın zaten yeterince put var."

Cevap: Put yaratmıyoruz. Sadece Hakkı görmeye ve göstermeye
çalışıyoruz. Allah'tan başkasını "Rab" yapmayız. Fakat Allah da
"elçi"siz olmaz. ("Peygamber" denilsin, denilmesin) her asrın bir
elçisi vardır. Çünkü Allah, bütün zamanların Allah'ıdır. Dinin bo-
zulduğu ve öldürülmeğe çalışıldığı bir yerde bunu kim durduracak
ve düzeltecektir? Elbette ki Allah'ın görevlendirdiği İmamlar! Be-
diüzzaman da işte o İmamlar'ın sonuncusudur. Ama "en sonuncu-
su" değildir. Onun boş kalan yerini de "Mehdi" ve Mesih" doldu-
rur.

Zaman: Yeni Çağ'ın onu, Eylül sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *

Keine Kommentare: