Samstag, 18. September 2010

ATEİSTLER SORUYOR KUR'ANİSTLER CEVAPLIYOR 16

ATEISTLER SORUYOR KUR'ANISTLER CEVAPLIYOR 16

(Bu bildiride, yazarımız Hakkı Hakperest'in, www.mustafaakyol.org
sitesinde ateist tartışmacılara verdiği cevapları bulacaksınız.)

Emre dedi:

"Curuk aksiyom şöyle olur:

Aksiyom: Insanoglu Adem ve Havva ile baslamistir, ve bunlarin
cocuklari ensest yoluyla cogalmistir. Allah ensesti secmistir.

Emir: Allah ensesti yasaklar.

Ya emirde bir hata var, ya aksiyom yanlis. Bunun gibi bir cok
tutarsizlik var. Oradan buradan araklayip bir de kendi kafana
gore vahiy uydurursan varacagin nokta budur."

Emre'ye Cevap:

Sağlam aksiyom şöyledir: İnsanoğlu Âdem ve Havva ile başlamış-
tir. Ve bunların çocukları yakın kardeş evliliğiyle değil, uzak kar-
deş evliliğiyle çoğalmıştır. (Yani: İlk senenin ikizleri birbiriyle değil,
kız ve oğlan olan bu ikizler ancak ikinci senenin ikizleriyle evlene-
biliyorlardı.) Allah bu evliliğe "İZİN" vermiştir. O'nun izin vermesiy-
le de bu evlilik "HELÂL" olmuştur.

Emir: Allah, ensesti dilediği zaman helâl, dilediği zaman da haram
yapar. Allah, ensesti Âdem'e helâl, ondan sonrakilere de haram
yapmıştır.

Allah, ateistlerin keyfine göre hareket etmez. Allah'ın yasasını ka-
bul etmeyen ateistler, kendi kafalarına göre din ve yasa uydurmak
zorunda kalır. Uydurulan yasalar ise, Allah katında "geçersiz"dir.

***

Emre demiş:

"Ustelik bunlar kendi anne ve babalari (Adem ve Havva) ile bile
cinsel iliski kurmus olabilirler. Bu kesinlikle helal degildir!"

Cevap: Delilin nedir? Delilin olmadığından, iddian boştur! Ayrıca
Tanrı mısın ki, helâllik-haramlık getiriyorsun? Hem Tanrı'yı kabul
etmiyorsun, hem de Tanrı'ya ait izin ve yasaklarla konuya müdahil
oluyorsun!? Yani: İşine gelmeyince red, işine gelince kabul... Güya
meseleleri kendine yontuyorsun. Ama yontulduğunun farkında de-
ğilsin. Şeytanın sahasında top koşturan, kazansa da kayıptadır.

Emre demiş:

"Bu kadar akla zarar bir ahlak yaklasimi olabilir mi? Bir gun en-
sest helal, ertesi gun haram. Bir gun soykirim helal, ertesi gun ha-
ram. Asil ahlaksizlik budur iste; sabit bir kural tanimayip gerek
gordukce kurallari cignemek. Bu yapan bir tanrinin kullarindan
ahlak beklenir mi?"

Cevap: Tanrı senin keyfine göre hareket etmez. Fakat kendini
Tanrı yerine koyduğun için bu gerçeği kabul edemezsin.

Emre demiş:

"Adem ve Havva’nın yasadigini ispatlamadikca, bu iddia daya-
naksizdir, inanmak enayiliktir. Dayanaksiz iddialara cocuklar ve
bunaklar inanir."

Cevap: Allah'a inanmayana delil göstermek gerekmez.

Emre demiş:

"Âdem'in kemiklerini göster."

Cevap: Âdem'in kemikleri, senin kemiklerindir. Bunu kabul etmez-
sen, "maymun soylu" olduğunu kabul etmiş olursun. Biz Kur'anlılar
ise, "Âdem soylu"yuz. Siz Darwinistler ve ateistler, Âdem'in çocuk-
larından üremeyi "ensest" yani "haram ilişki" kabul ettiğiniz için, siz;
haram ilişki ürünüsünüz veya maymun soylusunuz. Biz ise, bu ço-
ğalmayı "helâl" kabul ettiğimiz (daha doğrusu Allah işin başında bir
haramlık koymadığı) için, "helâl ilişki" ürünüyüz ve Âdem soyluyuz.

Helâli haram, haramı helâl yapma hakkınız olmadığına ve yapsanız
da geçersiz kalacağına göre, Kur'anın sözü hak, sizinki de gerçek
dışıdır!

Ve sonuçta siz de Âdem'in soyundansınız. Kabul etmek istemese-
niz de! Çünkü buna karşı koyacak kesin bir deliliniz yoktur. Ama
"maymun soylu" olduğunuzu inanmaya devam etmek de hakkınız-
dır...

Emre demis:

"Bir anne ve babanin yakin ve uzak cocuklari olur mu ? Hepsi ayni
derecede yakinliktadir."

Cevap: Sen Tanrı mısın ki, senin "olmaz" dediğin şey olsun? Tanrı
yerine oturmuş bir şeytancık olmaktan kurtulmalısın. Senin vazifen,
yaratılmışlığını bilmek ve Yaratan'ı tanımaktır. Yaratan'ı inkâr edeni
de, Tanrı'nın kodesi beklemektedir. Tanrı'nın cennetini isteyen, cen-
netlik bir inanç getirmelidir. Gerçek Tanrı; bu evreni ve evrenlileri
yaratacak, yaşatacak ve yönetebilecek olandır. Beş, on, onbeş yıl
içinde bu dünyayı terkedeceksin. Gerçeği görmek ve kabul etmek
için bundan fazla vaktin yok.

Emre demiş:

"Hakki beye de soyledigimi size de soyluyorum: cikarin su kemik-
leri de gorelim; masallarla karin doymuyor."

Cevap: Kendi kemiklerine bak, görürsün. Âdem olmasaydı, senin
kemiklerin de olmazdı. Yoksa sen kemiklerini "Pirimat"tan mı mi-
ras aldın? Âdem'i inkâr eden, "pirimat soylu" olmayı kabul etmiş
demektir... Senin soyunu senin elinden kim alır!

Emre demiş:

"Iki kisiden bir milyar kisinin ciktigina inaniyorsan haliyle herkes
herkesle yatti. Bunun baska bir yolu yok. Insanogluna ensesti
yakistirmis bir Allaha tapiyorsunuz."

Cevap: Neye inanıyorsan, sen osundur. İnsan, inandığıdır. Dola-
yısıyla; sen, "ensest ilişki" ürünüsün. Biz de, "helâl ilişki" ürünüyüz.
Çünkü Allah, Âdem'in çocukları birbirleriyle evlenirlerken, onla-
ra "yasaktır" demedi. Biz, bize "helâl ilişki"yi yakıştırmış bir Allah'
a tapıyoruz.

***

Emre'ye,

Eğer yarınki güneşi batıdan doğdurabilecek olsaydın, laflarına
değer verirdim. Güneşi batıdan doğduramayacağından anlaşılıyor
ki, bir evrende iki ilah olmaz. Yani: "Allah'tan başka ilah yoktur."

Madem Allah'tan başka ilah yoktur; benim nazarımda senin lafları-
nın da bir değeri yoktur. Bu halde ben, ancak Kur'anı dinlerim.

Allah'ın huzuruna getirildiğiniz ve Âdem'in kemiklerini gördüğünüz
gün, inkâra çareniz kalmayacaktır. Sizin "O GÜN"kü perişanlığı-
nızı şimdiden görebiliyorum.

Ey yakında masal olacak olan inkârcı ateistler! Siz bu sözlerimi
"masal" olarak okumaya devam edin.

Ey ölümü öldüremeyen, doğumları durduramayan aciz inkârcılar!
Dünyadaki misafirliğiniz bitmek üzere. İsterseniz başka bir dünya-
ya hazırlanın, isterseniz mezardaki böceklere.

***

Ey inançlı insan!

Sen, ateistlerin inkârına üzülme. Onlar, gözlerin dehşetten donup
kalacağı bir günün gelmesini bekliyorlar. O gün geldiğinde veya
azrailin tırpanını yediklerinde, inkâra çareleri kalmaz. Onların ne
kıyameti engellemeye, ne de tekrar diriltilmemeye güçleri vardır.
Onların durumu, anne karnındaki çocuğun durumuna benzer.
Anne karnındaki çocuk dünyadan habersiz olduğu gibi, inkârcı
ateistler de âhiretten habersizdirler. Dünya karnındaki bu bebele-
rin tek yapabileceği şey, "inkâr"dır. Fakat inkâr, gerçeği yok et-
mez. Şimdi sen onları, dünya karnında, taptıkları hayalleriyle baş-
başa bırak. Nasıl olsa dünya karnından çıktıklarında kesin gerçe-
ği göreceklerdir. Anne karnından çıkan çocukların anne-babasını
görmeleri gibi... Onlar da karşılarında Allah ve Âhireti bulacaklar-
dır! Anne karnında, anne-babalarını inkâr edecek bebelerin inkâ-
rından ne çıkar? Hiç! Onların talihsizliği, Allah'ın gönderdiği elçile-
ri dinlememeleridir. Çünkü; onlar "var"dır. Ama Allah "yok"tur!
Çünkü; eser ustayı gerektirmez... Çünkü; şeytan onların mantığını
tersine çevirmiştir. Bunun için doğru düşünemezler! Dolayısıyla,
onlar istemedikçe, siz onları doğrultamazsınız. Mantık ve felsefe de
onları kurtaramaz! Çünkü akıl ve mantıkları şeytan tarafından tecâ-
vüze uğramıştır...

***

Emre demiş:

"Âdem'in kemiklerini göster."

Biz onun kemiklerinin varlığından eminiz. Kur'an da delilimiz. Eğer
o kemikleri görmek seni tatmin edecekse, Arabistan'ı kaz. Mutla-
ka bulursun. Eğer senin ömrün yetmezse, çocuğun bulabilir. Onun
da ömrü yetmezse, torunun mutlaka o kemikleri bulacaktır. Haydi
Emre! Başla kazmaya. Kaz Emre, kaz! Yakında bulacaksın. Ara-
yan bulurmuş... Ha, kazılarını Kudüs'de, Mina'da, Arafat'da baş-
layabilirsin.

Yalnız bir hatırlatma: O kemikleri bulduğun gün, peygamberin Dar-
win'in Kur'amı çok büyük bir darbe daha yiyecektir. Eğer o dar-
beye katlanabileceksen, kazmaya devam et. Kaz Emre, kaz. Ke-
mikler seni bekliyor. Hem de oniki milyar gözle!

***

Emre demiş:

"...Yuce Rabbimiz popomuza bir kuyruk kemigi koyarak ne
demek istemistir? Bizim bir kuyrugumuz yok ki …"

(Yani, ateist tartışmacı demek istiyor ki: "İnsanda kuyruksokumu
kemiği varsa, bu, maymundan türediğimizi; kuyruksuz oluşumuz
da, evrimleştiğimizi gösterir.)

Cevap: İnsanda kuyruksokumu kemiğinin bulunması, maymundan
(veya primattan) türediğimizi göstermez. Çünkü bir radyonun da
haporleri vardır, bir televizyonun da. Şimdi bu demek olur mu ki;
televizyon, radyodan türetilmiştir? Olmaz! Çünkü televizyonu icad
eden tekniker ve mühendis, televizyonu mustakil olarak yapabile-
cek bir ilim ve sanatkârlığa sahiptir. Bunun için televizyon, "radyo-
dan türetilme" değil, "radyodan sonra" yapılmış olandır.

Aynen bunun gibi; herşeyin bilgisine sahip olan Allah da, insanı
primattan, maymundan veya gorilden türetmiş değil, "onlardan
sonra" mustakilen yaratmıştır. Yani: Pirimat, maymun ve goril;
"insan" eserine geçişte bir "müsvedde" olarak kullanılmıştır.

Tabii, sanatkârı dışlayıp "kendikendine oluşum"(?)u Tanrı haline
getirirse ateistler, bununla "maymunsoylu"luğa varacaklardır.
Onlar istedikleri yere varmakta serbesttirler!... Ama biz; "Âdem
soylu"yuz. Bizim soyumuza karışmasın ateistler, Darwinistler!

Şair demiş: "Beşer ben-i Âdem'den türemiştir ezelî. / Buna itiraz
eden, olur maymundan biri!"

***

Emre demiş:

"Tanri isini bilmiyor mu ki musveddelere ihtiyac duyuyor?"

Cevap: Tanrı işini elbette ki çok iyi biliyor. Çok iyi bildiği için de
önce müsveddeleri yapıyor. Müsveddeler olmasaydı insanın mü-
kemmelliğini görebilecek miydin? Her bir sanatkâr işe basitten
baslar. Allah da böyle yapıyor. Ama bu, acizlik ve noksanlıktan
değil, güttüğü amaç sebebiyledir.

Emre demiş:

"Ustelik 'mukemmel' eserinde ise yaramayan cisimler birakiyor…"

Cevap: Sen bu itirazını, ancak O'nun yarattığından daha mükem-
melini yapıp ortaya koyduğun zaman yapabilirsin. Hani daha mü-
kemmel eserin?

Senin işin çoktan bitti Emre! Sür eşeğini kemikli köye...

***

Kemikli köyden size selam getirdim dostlar! Kemikli köydeki
dostlar diyor ki: "Biz Emre'yi çok özledik. Gelsin artık. Kemiksiz
kentte o ne yapıyor? Gelsin de biraz da bize komedyenlik yapsın.
Bize evrim masalını anlatsın, biz de ona Âdem'in kemiklerini gös-
terelim. Kemiksiz kentte göremedigi gerçeği, kemikli köyde mut-
laka bulacaktır. Gel artık Emre! Gel de, hem aradığın gerçegi gör,
hem de bizi hasretlikten kurtar. Seni cok özledik. Buraları sensiz
çok neşesiz. Gel de bizi neş'elendir, sevindir; karanlık köyümüze
aydınlık ol."

***

Nilgün demiş:

"Onlar Atatürk’ü Tanrılaştırmışlar ama Tanrı yok ki Olmayan
Tanrı peşinde ne komik bir yarış…"

Cevap: Tanrı yok. Çünki Nilgün O'nu gözüyle görmüyor. Ben de
Nilgün'ü görmüyorum. O halde Nilgün de "yok"tur!

"Ya Mustafaakyol sitesindeki yazıları ne olacak?"

Ne olursa olsun! Onun yazıları, onun varlığını bildirmez. Çünkü
ben onu gözümle görmüyorum! Gözümle görmediğim bir şeye
niye inanayım? Nilgün seni inkâr ediyorum! "Nilgün" diye bir
kimse bu dünyada "yok"tur!

Tanrı "yok"sa, Nilgün de "yok"tur.

Ama ben "var"ım. Ben varsam, Tanrı da "var"dır. Ben "yok"sam,
evren "var"dır. Evren "var"sa, Tanrı da "var"dır. Evren "yok"ken,
Tanrı yine "var"dı. Çünkü, Tanrı olmasaydı, evren olmazdı.

Ey inkârcılar! Tanrı bir gün yüzünü size gösterince ne yapacaksı-
nız?

***

Senyör Grand,

Sözlerimin devamını da okuyun: "Ben “yok”sam, evren “var”dır.
Evren “var”sa, Tanrı da “var”dır. Evren “yok”ken, Tanrı yine
“var”dı. Çünkü, Tanrı olmasaydı, evren olmazdı.

Hermes,

"Ey inkârcılar! Tanrı bir gün yüzünü size gösterince ne yapacak-
sınız?"

Bu sözden kastım; âhiretteki karşılaşmadır. Uyarınız için yine de
teşekkür ederim.

Nilgün demişti:

"Tanrı yok!"

Cevap: Tanrı yoksa, Nilgün de yoktur. Çünkü ben onu gözümle
görmüyorum.

"Sitedeki yazıları ne olacak?"

O yazılar belki "tesadüfen" oluşmuştur. Belki de "uzaylılar" yazmış-
tır. Veya, bilgisayarın tuşları yazıvermiştir. Gözümle görmedikçe
ne onun yazdığına, ne de onun varlığına inanırım. Gözümle görme-
diğim için, "Nilgün" diye birisi "var" olamaz...

Eğer "var"sanız, bu aynada kendinize iyi bakın, Nilgün Hanım!

***

Senyör Grand demiş:

"Yavv Hakperest! sen icinde “akl” kelimesi gecen cumleler kur-
madan once soyle Kur’an’i bir gozden gecirsen ve gorsen Allah
bu kelimeyi hangi ayetlerde nasil kullanmis – insanlara ornek
olsun diye – ola ki aklederler…nasil olur? Ha nasil olur?
“ilm” kelimesi gecen ayetleri her aksam yatmadan once bir kere
olsun okuyor musun? Okumuyorsan yuff olsun sana;-"

Cevap: Söz, "hâle göre" söylenir. Bir ilim adamı ilmiyle cehâlet
üretiyorsa, ona karşı "ilim" ile "cehâlet" kelimelerinin bir arada
kullanılması gayet doğaldır ve bir araya gelmeleri mümkündür.
(Bu durum, "akl" kelimesi için de geçerlidir.)

Allah da hâle göre söz eder. Geçmiş hâl ile şimdiki hâl bir değil-
dir. Geçmiş hâldeki hüküm, gelmiş hâle ancak her iki hâl aynıysa
hüküm olabilir. İki hâl birbirine uymuyorsa, hüküm de farklı ola-
caktır.

Hem Allah'ın sözleri de Kur'andan ibaret değildir. Allah, âlimleri-
nin ağzıyla da dilediğini söyler, söyletir. Yani: Allah, geçmiş hale
mahkûm kalmış bir İlah değildir.

Oku Senyör'üm oku. Senin okuman daha yetmemiş. 30 milyon ki-
tap daha okursan, belki âlim olursun. Bunun için oku, oku, oku!
Bunu Kur'anımız da söylemiş. Ama kendi hesabına değil, Allah he-
sabına oku. Allah hesabına olmayan okumaklar ve düşünmekler,
cehâlet üretir. Hawking ki gibi...

Şu da aklında bulunsun: Allah'ın öğrettigi kimsenin ilmiyle, kitaplar-
dan ögrenmiş kimsenin ilmi bir değildir.

***

"Allah'tan başka yoktur ilah"tır, ateiste cevabım. Bu cevaba inan-
mak lâzım. Sen inanmayabilirsin, ama ben inanırım. Çünkü ben
bir "insan"ım. Çünkü beni ben yaratmadım. Beni Yaratan'ı bilmek,
tanımak isterim. Çünkü "akıl" sahibiyim. Aklım ise kısadır. Kendi
başıma gerçeği bilemem. Aklımın elinden tutulması lâzım. Aklımın
elinden tutacak olan da ancak Tanrısal Kitap'tır. Madde ve tesa-
düf gibi şeyler Kitap indirmediğine ve indiremeyeceğine göre,
Kur'ana inanmak lâzım. Kur'ana inanmazsan, aklın uydurduklarını
din yapman lâzım. Sen de işte uydurduklarına inanmaktasın! Ama
o uydurduklarının "gerçek" olduğunu nasıl kanıtlarsın? Bilimle mi?
Bilim de aklın bir ürünüdür. Bugün doğruyu buldum sanırsın, yarın
"öyle değilmiş böyleymiş" dersin, yeni bir teori doğurursun. Yarın
bir başka bilgin gelir, senin doğurduğunu öldürüverir! Ve bizim
"gerçek" dedigimiz şey, buhar olmuştur! Siz, buharlarınızın peşinde
koşmaya devam edin... Ama karşınızda "ölüm canavarı" var, dik-
kat edin! Bu canavarın eliyle yok edilmek istemiyorsanız, "yoktur
Allah'tan başka ilah" deyin, kurtulun. Bu kâinatın Sahib'i de, size
ebedî bir cennet versin. Aksi halde, eğer bana ebedî bir hayat,
yani ölümsüzlük ve ölümsüzlükle beraber bütün evreni yönetecek
nihayetsiz bir güç ve bunlarla da beraber karşıma hesap soracak
bir Tanrı çıktığında O'nu altedecek bir çare gösterirsiniz, ben de
ateist olurum... Eğer bunu gösteremiyor ve garanti edemiyorsanız,
sizin de ateistliği terketmeniz gerekir. Yoksa, haliniz duman! Çün-
kü sizi tekrar diriltip hesap soracak bir Allah sizi bekliyor. Sizin
inkârınız O'nu yok edemez, edemedi ve edemiyecek! Demek:
ALLAH'TAN BAŞKA İLAH YOKTUR!

***

AKLedersen görürsün; Allah var'dır, bir'dir, eşsiz'dir.

MANTIKlıysan, iyi düşünür anlarsın; Allah'tan başkası olamaz ilah.

BİLİMliysen; kendini ve seni sen Eden'i bilir, kurtulursun en büyük
cehâletten.

VİCDANlıysan; Allah'tan başkalarını Rab yapmaz, teslim olursun
O'na hemen.

TESLİM'e ulaşmamışsan, demektir ki: Yoktur sende henüz; AKIL,
MANTIK, BİLİM ve VİCDAN!

İnanmadığın halde Allah'a, "onların hepsi bende vardır" diyorsan;
demektir ki; sen onları tersinden işletiyorsun o zaman!

Akıl, mantık, bilim ve vicdanını düzünden işletmelisin, eğer insansan.

Hakkı Hakperest

Zaman: Yeni Çağ'ın onu, Eylül sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *

Keine Kommentare: