Freitag, 17. Juni 2016

NAMAZ KILMAYAN HAYVAN MIDIR?

          NAMAZ KILMAYAN HAYVAN MIDIR?

insanlara namaz kılmayı emreden ALLAHın adıyla

  Geçenlerde bir milletvekili; "namaz kılmayan hay-
vandır" deyince, büyük tepki gördü. Halbuki Bediüz-
zaman Said Nursi Hazretleri bu sözden daha ağırı-
nı,60 kadar milletvekilinin bulunduğu bir istişare
toplantısında, namazı hafife alan sözlerine karşılık
birkaç makul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve
hiddetle Atatürk'e iki parmağını ileri uzatarak; "Pa-
şa, Paşa! İslamiyette, îmandan sonra en yüksek
hakîkat namazdır. Namaz kılmayan haindir! Hainin
hükmü reddedilir" demiş. Hazret'in bu sözleri karşı-
sında da Atatürk, özür dilemek zorunda kalmıştır.

Şimdi şunun cevabını arayalım: Acaba namaz kıl-
mayan neden haindir?

Allah'a inanan bir müslüman, sahip olduğu inançla
Allah'a bağlanmış olur. Bu bağlanç da, Allah'ın in-
dirdiği Hakka teslim olmayı gerektirir.Bu teslim oluş
içinde de inançtan sonra en önemli emir ibadettir.
İbadetler içinde de en önemlisi namaz'dır. Nasıl
bir ülkenin vatandaşı o ülkenin kimliğini almakla
devletin kanunlarına teslim olmayı kabul etmiş olu-
yorsa ve bu kabul karşısında meselâ bir genç as-
kere gitmeyi reddettiğinde veya askerden kaçtığın-
da "hain" damgasını yiyor ve vatandaşlıktan atılı-
yorsa, aynı şekilde inanç yoluyla Allah'a bağlanmış
ve bu bağlılıkla Allah'tan "müslüman" kimliğini almış
bir inançlı da, Allah'ın indirdiği yasanın inançtan
sonra en önemli bir gereği ve "askerlik" hükmünde
olan İbadet'i ve o ibadetin en önemlisi olan Namaz'ı
reddederse veya ondan kaçarsa, bu kaçışla o kim-
se Allah katında "hain" damgasını yer. Hainin alaca-
ğı cezâ ise ya idamdır, ya da ülkeden sürülüp atıl-
maktır.

Şimdi sormalıyız: "Hainlikten nasıl kurtulabiliriz?"

Buna verilecek cevap şudur: Varlıkların ibadetlerini
görerek ve Yaratan'ın hakkını bilerek. Peki varlıkla-
rın yani yıldızların, bitkilerin ve hayvanların ibadetle-
rini nasıl görebiliriz?

Şu şekilde görebiliriz: Evrenin tek sahibi olan yüce
Allah son indirdiği "Kur'an" isimli kitabında "bütün
yaratılmışların O'na ibadet etmekte olduğunu" ha-
ber vermektedir. Varlıkların ibadetleri ise, onlara
yüklenilen görevlerdir. Meselâ yıldızların görevi;
ışık saçmak, meleklerin mekanı ve uzay gemisi
olmak ve kâinatın göğünü ayakta tutan ışıklı yüzen
direkler olmak ve hem dünyamızın göğünü ve ge-
cesini çirkinlikten kurtarmaktır. İşte bu görevleriyle
yıldızlar, Allah'a secde ve ibadet etmektedir.

Güneşin ibadeti ise; Yaratan'ın yeryüzündeki eser-
lerini gösteren avize olmak, dünyamızı aydınlatmak,
bitki ve ağaçlardaki gıdalarımızı pişirmek ve yerkü-
reyi ısıtmak, denizlerdeki yağmur oluşturacak suları
buharlaştırmak ve gezegenlere başkanlık etmektir.

Ayın ibadeti de; Güneşe elçilik ve aynalık edip,
dünyanın gecesine kandil olmak ve dünyanın bazı
görevlerine yardım etmektir.

Dünya'nın ibadeti ise; hayatın oluşumuna kimyaha-
ne, canlılar için ibadethane; bitkiler, hayvanlar ve
insanlar için barınak ve dayanak, cinlere ve insanla-
ra imtihan salonu olmak ve kendi etrafında dönerek
gece ve gündüzü, güneş etrafında dönerek de
mevsimleri üretmek ve üzerindeki varlıklara uzay
gemisi olup, onları Allah'ın evren ülkesinde seyahat
ettirmektir.

Dağların ibadeti; havayı taramak, suları toplamak,
madde ve madenlere depo olmak, yeryüzünün
dengesini sağlamak ve karaları denizlerin istilasın-
dan korumaktır. Yanardağların ibadeti ise; dünyamı-
za baca olmak ve yerkürenin merkezinde oluşan ve
sıkışan gazları atarak gezegenimize nefes aldır-
mak ve onu patlamaktan korumak ve kurtarmak.

Denizlerin ibadeti; en başta balıklara mekan, yağ-
muru oluşturacak buharlara kazan, gemilere otoban
ve insanların yüzmesine havuz ve plaj olmaktır. Gö-
rüyor musunuz, ne güzel ibadet ediyorlar?

Bitkiler âleminin ibadeti ise; meselâ otların görevi,
yeryüzüne halı olmak, hayvanlara gıda olmaktır. Bit-
kilerin padişahı olan ağaçların görevi ise; insanların
ilk muhtaç olduğu havanın oksijenini üretmek, zehirli
gazları toplamak, kurtlara-kuşlara barınak ve apart-
man olmak, meyve vermek, yeşillikleriyle şehirleri-
mize güzellik katmak ve gölgelik etmek ve en so-
nunda da odun yapılışıyla ısı sağlamak ve tahta o-
luşlarıyla da insanların ev ve mobilyalarında temel
madde olmaktır. Demek onların bilmeden ve dü-
şünmeden yaptıkları ibadetleri hep insana ve insa-
nın aşağısında olan hayvanlara yaramaktadır. Seb-
ze bitkileri de yine verdikleri domates, biber, patlı-
can, turp, patates gibi meyveleriyle ibadet etmekte
ve bu ibadetlerinden de en çok insanlar faydalan-
maktadır. Diğer bitkiler ise, insanın muhtaç olduğu
ilaçları üreterek ibadetlerini gerçekleştirmektedirler.
Demek bitkiler ibadetsiz değillerdir.

Çiceklerin ibadeti ise; yıldız yıldız parlayan renkle-
riyle ve çeşit çeşit koku ve şekilleriyle dünyamızı
güzelleştirmek ve evlerimizi süslemek ve hem arı-
lara bal madeni olmaktır.

Hayvanlar dünyasının ibadetleri ise; meselâ koyun,
keçi, sığır, inek gibi hayvanların ibadetleri süt üret-
mek ve sonuçta da insanlara et olmaktır. Tavuğun
ibadeti, bildiğiniz gibi yumurta üretmektir. Balıkların
ibadetleri, denizleri şenlendirmek ve renklendirmek
ve sonuçta insanlara gıda olmaktır. At, katır ve eşek
gibi hayvanların ibadetleri, insanların yüklerini taşı-
mak ve onlara "biyolojik otomobil" olmaktır. Kuşların
ibadetleri; yeryüzünü şenlendirmek, zararlı ve fazla
böcekleri toplamak ve Allah'ı zikretmektir. Vahşî
hayvanların ibadetleri ise; yeryüzüne renk katmak
ve ölü hayvanların leşlerini toplayıp dünyamızı ko-
kuşmaktan kurtarmaktır. Demek âlemimizde ibadet-
siz bir varlık bulunmamaktadır.

Şimdi sormalıyız: Bütün varlıklar ibadet halindey-
ken, akıllı varlık olan insan nasıl ibadetsiz kalabilir?
Eğer insan ibadetten kaçarsa, kendi aşağısında o-
lan akılsız varlıklardan daha aşağı bir mertebeye
düşmez mi? İşte yüce yaratıcımız ve yaşatıcımız
büyük ve eşsiz Allah, insana namaz kılmayı emre-
derek, onun mertebesini bitkilerin ve hayvanların
üstüne çıkarmak ve yükseltmek istemiştir. İnsan,
mertebesini yükseltecek bir ibadetten kaçarsa, hiç
insan olabilir mi? Elbette ki olamaz!

Hem varlıkların sultanı olan insan, ibadetsizliğiyle,
ibadetli varlıkların ibadetini hiçe saymış ve boşa çı-
karmış ve sonuçta da onların haklarını çiğnemiş ol-
maz mı? Bu hak çiğneme, adâletli Yaratan'ın hiç
hoşuna gider mi? Onların haklarını insandan sor-
maz mı? Sorması adâlet olmaz mı? Elbette ki olur!

Şimdi şu gerçeğe dikkat edelim: Biz insanlar; ça-
maşır ve bulaşık makinası, buzdolabı, televizyon,
fırın, uçak ve otomobil gibi teknolojik ürünleri, "bize
ibadet etsinler" diye yaratıyor ve üretiyoruz. Meselâ
bulaşık makinasının bize ibadeti, bulaşıklarımızı yı-
kamaktır. Yani ürettiğimiz makinaya hangi görevi
yüklemişsek, o görev, o makinanın ibadeti oluyor.

Şimdi bir çamaşır makinasını akıllı hale getirsek ve
o makina sahip olduğu akılla bize: "Hayır, ben senin
çamaşırlarını yıkamam" dese, biz ne yaparız? "Biz
seni, ancak çamaşırlarımızı yıkaman için yarattık,
isyan etmen için değil" diyerek, önce onun elektiri-
ğini keser, canını alır, sonra da onu çöpe atmaz
mıyız?

İşte insan da yaratıcısı ve yaşatıcısı olan ve "Ben
cinleri ve insanlari, ancak Bana ibadet etsinler diye
yarattim" diyen Allah'ın emri olan ibadet ve namazı
yerine getirmezse, isyankâr makinanın uğradığı a-
kibet, onun hakkı olacaktır. Acaba böyle bir insan
bundan başkasını hak ediyor mu, hak edebilir mi?

Çünkü yaratıcılık ve yaşatıcılıkla ve insanı yoktan
varetmekle acıyıcı ve rızıklandırıcı Allah insan üze-
rinde sonsuz bir hakka sahiptir. Bu sonsuz hakkı
karşısında yüce Allah, Kitab'ının anlamsal diliyle
insana şöyle diyor: "Emrettiğim ibadetimi yap, ü-
zerinde bulunan sonsuz haklarımı az bir şeyle öde-
miş ol, borçtan kurtul. Ben de bu kurtuluşunla sana
ödül olarak sonsuz saadetli cennetimi vereyim." Bu
söze ve teklife hiç "hayır" denebilir mi? Hayır diyen
ve ibadetten kaçan insan herşeyi kaybetmiş olmaz
mı? Böyle bir insana "hain" dense, az mı?

Cansız varlıklar, bitkiler ve hayvanlar ibadetlerini
hiç aksatmadan yaparlarken eğer insan Rabbisi
olan Allah'ın emrettiği ibadeti yerine getirmezse,
kendi aşağısında bulunan o ibadetli varlıklardan
daha aşağı düşmez mi? İnsanın aklının bir değeri
kalır mı? Allah'ın haklarını ödemeyen insan, bir "zâ-
lim" olmaz mı? Zâlimlerin hakettiği ebedî mekan
hiç cehennemden başka bir yer olabilir mi?

Madem olamaz, öyle ise ey insan! Gerçeğe teslim
ol, ebediyetini ve insanlığını kurtar. Bu kurtarışla da,
göğsünü gere gere: "Ben gerçek insanım" diyebil.
İşte senin Allah'a, âhiretine, meleklerine, peygam-
berlerine, kitaplarına ve kaderine inançtan sonra i-
kinci görevin budur. O halde ibadetlerini yap, na-
mazını kıl! Hainlikten, zâlimlikten ve bunların karşı-
lığı olan cehennemden kurtul!

Hem unutma; iman, senin yaratılışının; ibadet de,
yaşatılışının ücretidir. Bu ücreti ödemeye mecbur-
sun. Tabii "gerçek insan" olmak istersen...

Not 1: Bu bildirideki bilgiler, Allah'ın Mehdi Hazret-
lerine öğrettikleridir. Allah'ın Mehdisi, Mehmed Nur'
an'dır.

Not 2: "Namaz kılmayan hayvandır" diyen milletve-
kili, doğru sözü eğri yerde söylediği için hata et-
miştir. Ama Bediüzzaman Hazretleri, doğru sözü
doğru yerde ve doğru zamanda kullandığı için isa-
bet etmiştir.

Not 3: "Namaz kılmayan insan hayvandır" sözü,hay-
vanlara hakaret olur. Çünkü onlar ibadetlerini yerine
getirdiğinden, namaz kılmayan bir insanla eşitlene-
mezler. Bu yüzden; "namaz kılmayan insan hayvan-
dan da aşağıdır" demek gerekir. Fakat bu söz de,
bitkilere hakaret olur. Çünkü onlar da ibadetlerini
yerine getirmektedirler. Bu durumda; "namazsız in-
san bitkilerden de aşağıdır" demek gerekiyor. Fa-
kat bitkilerin aşağısındaki cansızlar da ibadetlerini
yerine getiriyor olduğundan; "namazsız insan can-
sızlardan da aşağıdır" demekten başka çare kalmı-
yor...

Not 4: Bu bildiri, yeryüzündeki bütün müslümanlara
iletilmeli ve bir benzeri de camilerde hutbe olarak
okutulmalıdır.

İmza: Mehdiyet Makamı.


                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onaltısı, Haziran ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama ve Hakka dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *



Keine Kommentare: