Montag, 27. April 2015

AVRUPA PARLAMENTOSU'NA SORUYORUZ!

  AVRUPA PARLAMENTOSU'NA SORUYORUZ!

acıyarak yaşatan ve yöneten yüce TANRInın adıyla

(Dikkat! Bu bir proton bombasıdır; ölmüş ruhları di-
riltir, kötü ruhları öldürür...)

Bu bildirinin şifresi: Haklılar mağlûp olsa da galiptir.
Haksızlar galip olsa da mağlûptur.

İsrail'in kuruluşundan bugüne kadar 67 yılda İsrail'i
kuranlar ve yönetenler, 100 bin kadar Filistinliyi kat-
letti, milyonlarcasını da sürgün etti. Öldürülen Filis-
tinlilerin hepsi "terörist" değildi. (Biz onlara "savaş-
çı" diyoruz.) Çoğunluğu halktı. Çoğunluğu "halk" ol-
duğundan da, bu bir "soykırım"dır, "katliam"dır.
Çünkü bundaki hedef ve amaç, Filistinlilerin ellerin-
deki toprakları almak, vatanlarını işgal etmekti. Va-
tanları ellerinden alınan ve işgal edilen insanların
mücadelesine de, "terör" denemez. O halde de-
mektir ki, İsrail'in katliamları bir "soykırım"dır.

Şimdi Türkiye kalkıp: "İsrail soykırım yapmıştır. Bu
yaptıklarını tanımalı ve özür dilemelidir" diye bir da-
yatmada bulunup "soykırım dosyası" açsa, acaba
bu hareket, Avrupa Parlamentosu'nun ve ABD yö-
netiminin hoşuna gider mi ve Türkiye'ye destek ve-
rirler mi?

Ama Türkiye böyle bir dosya açmamıştır. Sadece
bir televizyon programında İsrail Cumhurbaşkanı'
na karşı bütün dünyanın gözü önünde "wan minut"
demiştir. Fakat: "Senin yaptıkların soykırımdır. Bu-
nu tanı" şeklinde bir dayatma da bulunmamıştır. İs-
rail'in katliamları göz önünde ve taze olduğu halde
Türkiye'nin ona karşı bir soykırım dayatması bulun-
mazken, Avrupa Parlamentosu nasıl oluyor da İsra-
il'in soykırımını görmeyip, Türkiye'nin bir asır önce-
ki tarihiyle ilgili haklı nedenleri olan bir olayın sonu-
cuyla onu mahkûm etmeye çalışıyor? Hem bu olay-
da Osmanlı yönetimi "saldırıya uğrayan"dır. Ama
Filistin konusunda İsrail, "saldıran"dır. Saldıranın
yaptığı "soykırım" olmuyor. Ama saldırıya uğraya-
nın yaptığı "soykırım" oluyor. Bunda bir terslik yok
mu ey Avrupa Parlamentosu?

Türkiye'ye yüz yıl önce geçmiş bir olay için soykı-
rım dayatmasında bulunmasını biliyorsunuz da,
gözümüz önünde katliamlar yapan, insanlık suçu
işleyen İsrail'den hesap sormayı niçin bilmiyorsu-
nuz?

Bu konuda dürüst olmadığınızı görebiliyor musu-
nuz ey Avrupa Parlamentosu?

İsrail'in Filistinlilerin vatanlarını ellerinden alabilmek
ve aldıklarını koruyabilmek için yaptığı katliamları
ve soykırımı bir yana bırakalım. BM'ce işgal kabul
edilen topraklardan çıkması için "şu tarihe kadar Fi-
listin topraklarını terket; terketmezsen, NATO gü-
cünü devreye sokacağız" diyerek niçin bir yaptırım-
da bulunmuyorsunuz?

Ama Türkiye'ye gelince dayatmanızdan vazgeçmi-
yorsunuz! O haksız, hukuksuz hakaret ve iftira dos-
yasını hâlâ kapatmayacak mısınız? Eğer kapat-
mazsanız, kendinizi nasıl, hangi ölçülerle savuna-
caksınız?

Ey Türkiye! Eğer Avrupa Parlamentosu, senin hak-
kında açtığı iftira ve hakaret dosyasını kapatmazsa
ve bu konuyla ilgili dayatmalarından vazgeçmezse,
Sen de, onların ülkeleri hakkında bir dosya aç. Bu
dosyaları açmak ve onlara dayatmalarda bulunmak
Senin de hakkındır. Ama bu hakkını, istersen kulla-
nırsın. Onlarla ilgili bir dosya açmaya kalkarsan, on-
ların dosyalarını işgal, katliam, engizisyon sömürü
ve soykırımlarla ilgili olarak çok kabarık bulacak ve
dehşette kalacaksın! Bu dehşet karşısında da on-
ların yakalarına yapışmak isteyecek ve "siz hangi
hakla benden hesap soruyorsunuz" diyeceksin. Bir
İtalya dosyası, bir Fransa dosyası, bir Britanya dos-
yası, bir İsrail ve ABD dosyası ve bir de Vatikan
dosyası açmaya hazır mısın?

Eğer Senin hakkında "Ermeni tasarısı"na okey ver-
miş olan ülkeler, okeylerini geri çekmezlerse, Sen
de onların dosyalarına bir okey çekebilirsin. Bu Se-
nin, en doğal hakkındır. Veya bu dosyaları açmak
yerine: "Biz, geşmiştekilerin hesabını gelmiştekiler-
den soracak kadar alçalamayız, zâlim olamayız" da
diyebilir, aleyhindeki delilsiz iddiada bulunan ülkele-
re bir medeniyet dersi verebilirsin.

Ey Avrupa Parlamentosu üyeleri! Madem Türkiye'
ye karşı haksızca bir dayatmada bulunmayı biliyor-
sunuz, o halde Suriye'de terörle ilgisi olmayan 222
binden fazla insanı katlettirmiş bulunan Esad rejimi-
ne de haklı bir dayatmada bulunun ve "şu tarihe ka-
dar iktidarı terketmezsen, sana savaş açılacaktır"
diye uyarın. Eğer uyarıyı dinlemezse, gerekeni ya-
pın. Yapabilir misiniz?

Ayrıca bütün dünyanın gözleri önünde terörle ilgisi
olmayan binlerce Mısırlıyı katlettirmiş ve binlercesi-
ni de mahkûm ettirmiş ve binlercesini de idam et-
tirmek isteyen Sisi diktatörlüğünü ne zaman söndü-
receksiniz? Söndürmeniz gerekmiyor mu? Ortado-
ğu'da İsrail'in keyfi için durdurduğunuz demokratik-
leşme sürecini tekrar başlatmanız lâzım değil mi?
O halde niye duruyorsunuz? Hem İsrail'in işgaline
daha ne kadar susacaksınız? Bir tarih vermeniz
gerekmez mi?

Yoksa; "biz bunlara karışmak istemiyoruz. Bütün
bunları Türkiye yapsın. Biz de ABD ile birlikte ona
destek olalım" mı diyorsunuz? Yani dünya liderli-
ğini Türkiye'ye devretmeye hazır mısınız? Hazır
değilseniz, gerekenleri yapmak göreviniz değil mi?
Yoksa tek göreviniz Türkiye'ye haksız, hukuksuz
dayatmalarda bulunmak mı? Haklı ve hukuklu ola-
mayacaksanız, dünya liderliğini Türkiye'ye bırak-
manız daha hayırlı olmaz mı?

Ve nihayet son sorumuz: İsrail'in Filistin halkını kat-
letmesine "terörle mücadele" derken (ki doğru de-
ğildir, çünkü topraklarını işgal ettikleri insanları kat-
lediyorlar), Osmanlı hükümetinin Ermeni teröristlere
karşı başlattığı "göçe zorlama"ya nasıl "soykırım"
diyebiliyorsunuz? Bunda bir terslik yok mu? Bu
tersliği düzeltmeyecek misiniz? Düzeltmezseniz,
dünyaya ters kalmaz mısınız? İsrail'in katliamları
"terörle mücâdele" olurken, Osmanlı'nın Ermeni
terörüyle mücadelesi nasıl "soykırım" olabiliyor?
Hangi hak ve hukukla konuşuyorsunuz? Türkiye'nin
yakasına yapışmadan önce hak ve hukuk anlayışı-
nızı doğrultmanız gerekmez mi?

Elbette gerekir! Öyle ise anlayışınızı doğrultunuz.
Doğrultunuz ki, haksızlık ve adâletsizliğiniz savaş
doğurmasın. Dünyanın bir "barış yurdu" olması,
hak ve adâlete teslim olmakladır. Sizin için de ge-
rekli olan bu değil midir?

O halde gerekli olanı yapın ve İsrail'in işgal toprak-
larında yeni yerleşim birimleri inşa etmesine engel
olun. Söz dinlemiyorlarsa, yaptırımlara geçmeniz
gerekir. Bunun için de yeterli NATO gücünüz de e-
linizde mevcuttur. İsrail'in işgali sonsuza kadar sü-
remez. Bu işgale en kısa zamanda son vermeniz
gerekir.

O halde bir asır öncesinin hukuksal dayanığı olma-
yan meselelerini sorun haline getirmek yerine, göz
önündeki sorunlara neden odaklanmazsınız? Ken-
dinize iş arıyorsanız, işte iş: Beşar Esad'ın katliam-
larını durdurun. Sisi'nin idamlarını engelleyin ve
diktatörlüğüne son verin. İsrail'e 67'li Barış'ı kabul
ettirin. Belirli bir süre içinde kabul etmezse, üzerine
NATO'yu sevkedin. Madem hak ve adâleti çok se-
viyorsunuz, işte size halledilmesi gereken işler!
Yoksa bu işler, işinize gelmiyor mu? Gelmiyorsa,
Türkiye'yle uğraşmaktan da vazgeçmelisiniz!

Eğer siz AB ve ABD üzerinize düşen görevleri yap-
mazsanız, dünya liderliğini Türkiye'ye devretmiş o-
lursunuz. Türkiye de gerekeni yapar!

(Görüyor musunuz, haksız surette Türkiye'nin yaka-
sına yapışmakla işi nereye vardırdınız, başınıza ne
işler açtınız?)

Elinde kesin bir delili olmaksızın Türkiye'nin yakası-
na yapışmayı bilen Papa Hazretleri'nin de İsrail'e,
Beşar Esad'a ve Sisi'ye söyleyecek sözleri olmalı,
gereken sözleri onlara söylemelidir. Meselâ: "Bak
oğlum Esad! Artık Demokrasi Çağı'ndayız. Bu dik-
datör kafalılığı bırak.Demokrasiye râzı ol ve iktidar-
dan çekil. Bu millete daha fazla zulmetme. Evlâdım
Sisi! Sen de, ülkende demokrasiye darbe vurmakla
hata ettin. Bu hatayı daha fazla sürdürmemelisin.
Bunun için de idamları durdurmalı ve demokrasi
mahkûmlarını hemen serbest bırakmalısın ve de-
mokrasiye dönüşü sağlamalısın. Aksi halde müs-
lümanlar, yaptıklarının hesabını senden sorar.Müs-
lüman Kardeşler hesap soramasa da, diğer müslü-
manlar birleşerek İsrail hesabına yaptığın darbenin
intikamını alırlar. Ey İsrail! Sen de, Filistin halkına
eziyetine son ver ve 67'li barışa râzı ol. Râzı ol ki,
ülkeni yok oluş tehlikesinden kurtar. Zira, müslü-
manların fazla sabrı kalmadı! Sana savaş açmak
için hazırlık yapıyorlar. Bu savaşta bizden yardım
görmeyeceksin. Aklını başına al. Yoksa çok geç
olacak!"

Filistin, Suriye ve Mısır'da cereyan etmekte olan,
yani gözönündeki soykırımları görmeyen bir Papa'
nın, o makamda oturmaya hakkı olabilir mi? O hal-
de o makamın hakkı verilmelidir! Veremiyecek o-
lan da, o makamdan gitmelidir.

Son sözümüz: Eğer "İsa, Musa ve Muhammed tek
Tanrı'nın elçisidir" deyip, Hak ve Adâlet'e teslim o-
lursanız, yanınızdayız. Teslim olmazsanız, karşı-
nızdayız. Yani: Hak ve Adâlet'e teslim olmuş bir AB
ve ABD'nin yanında; Hak ve Adâlet'e teslim olma-
mış bir AB ve ABD'nin de karşısındayız. Bu sözle-
rimiz, kendi içimizdeki AB ve ABD için de geçerli-
dir. Kararınızı veriniz!

Son sözümüzün son sözü: Ey soykırım inadından
vazgeçmeyen Avrupa ülkeleri! 1900-1915'lerde
kendi atalarınızın sebep olduğu bir "göçe zorlama"
nın acı sonuçlarını, bize "soykırım" olarak kabul et-
tiremezsiniz. NATO'yu alnımıza dayasanız da! Soy-
kırımcı küçücük İsrail'e söz geçiremeyen 22 ülkeli
dev bir Avrupa Birliği, koskoca bir Türkiye'ye nasıl
söz geçirebilir ki!?

(Ey müslümanlar! Şimdi inandınız mı, Hz. Mehdi'nin
geldiğine ve görev başında olduğuna?)

İsa'nın, Musa'nın ve Muhammed'in kitap gönderen
tek Tanrısı'na hamdolsun!

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: Ermeni tasarısıyla ilgili "soykırım" inadından
vazgeçmek istemeyen Alman Sosyal Demokratlar'
a uyarı! Osmanlı döneminde 100 yıl önceki Ermeni
Göçü'ne sebep olan işgalci ülkelerden ve Ermeni
tedhişçi ve komitacılardan hesap sormaya gücünüz
yeter mi? Madem yetmez, o halde bu inadınızdan
vazgeçmeniz gerekmez mi? Elbette gerekir! Eğer
vazgeçmezseniz, kendinizi "zâlim" etmiş olursunuz.
Geçmiş üzerinden zulüm kazanmak, iyi bir ticaret
midir sizce? Yoksa Sosyal Demokrat olmak bu mu-
dur? İsrail'in yaptıklarına da "soykırım" diyebilir mi-
siniz? Buna cesaretiniz yeter mi? Haykırılması ge-
reken yerde susmak, hakka teslim olunması gere-
ken yerde haykırmak, haksız iddiada bulunmak;
adamlık mıdır? İnsanlık mıdır?

Almanya yönetimi, Sosyal Demokratlar'ın baskısıy-
la hareket etmemelidir. Çünkü bugün "soykırım"
dersiniz, yarın söylediklerinizin utancını yaşarsınız.
Eğer iktidarınızı korumak için onlara boyun eğecek
olursanız, bunu da anlarız. Sizi mahkûm etmeyiz.
Veya "hakikat karşısında Sosyal Demokratlar'a bo-
yun eğmeyiz" diyerek, erkeklik de gösterebilirsiniz.
Fakat sayın Başbakanınız ne kadar erkek olabilir
ki?! Sonuçta o bir kadındır. Erkek Fatmalar da an-
cak Türkiye'den çıkar. İnşaAllah bizi bu düşünce-
mizde yanıltırsınız...

Not 2: “Hitler, Türkler Ermeni soykırımından cezâ-
landırılmayınca Yahudilere soykırım uyguladı" şek-
lindeki iddia neden saçmadır? Çünkü Hitler Alman-
ya'sı, bütün dünyayı yutacak ve her tarafa saldıra-
cak bir güç ve pozisyondaydı. Bu pozisyonda olan
bir Hitler ve Almanya'sı, Osmanlı devletinin ceza-
landırılmasından mı korkacaktı? Ne saçma şey!
Eğer Hitler'in bir korkusu olsaydı, bir Yahudi'nin ba-
şına konan bir sineği bile öldüremezdi. Oysa o, bü-
tün dünyayı pençesine alma derdinde ve Yahudileri
de yok etme düşüncesindeydi. Eğer Osmanlı'da
cezâlandırılacak bir şey olsaydı, bunu zaten işgal
kuvvetleri yapardı. Çünkü o zaman Osmanlı, onla-
rın ayağı altındaydı. Bu iddiayı yayınlayan Alman
Die Welt gazetesini ve diğerlerini ciddiyete dâvet
ediyoruz.

Not 3: 1915 olaylarında yapılan Ermenilerle ilgili
"göçe zorlama"yı, "soykırım" veya "katliam" olarak
niteleyemeyiz. Çünkü bu göçe zorlamada "Ermeni
soyunu kırmak, yok etmek" gibi bir amaç güdülme-
miştir. Bundaki amaç, on binlerce Türk ve Kürdü
katletmiş bulunan Ermeni terörist ve komitacıların-
dan bölgeyi kurtarmak veya Ermeni isyanını önle-
mekti. Fakat ne yazık ki bu göçe zorlamanın sonu-
cunda bir büyük acı yaşanmıştır. Dolayısıyla o
günkü yönetimin bu sürgünü gerçekleştirmek i-
çin haklı sebepleri olduğundan, olaya: "Soykırım"
veya "katliam" değil, ancak "Büyük Acı" denebilir.
Türkiye ve halkları da bu Büyük Acı'yı tanır ve kabul
eder. Bugünkü Ermenilerle de bu acıyı paylaşır ve
paylaşmaktadır. Ayrıca hükümet de, 24 Nisan'da
Ermenilerin gönlünü almak için "Büyük Acı'yı tanı-
yor ve onların acılarını paylaşıyoruz" şeklinde, bü-
tün parti liderlerinin katılacağı bir devlet töreni dü-
zenleyebilir. (Zaten Türkiye hükümeti de Ermeni
Patrikhanesinde bir tören düzenleneceğini açıkla-
mış bulunuyor.)

Not 4: Bu bildiri, uluslararası diplomatik platformda
paylaşılmıştır.

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, 21Nisan.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Sorgulama ve Hakka dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *







Keine Kommentare: