Montag, 5. Januar 2015

EY AVRUPA IRKÇILARI!

                    EY AVRUPA IRKÇILARI!

    birbirlerini tanımaları için insanları ırklar halinde
                 yaratan yüce TANRInın adıyla


Ey Avrupa ırkçıları! "Avrupa'nın müslümanlaşma-
sından korktuğunuzu" söylüyorsunuz.Acaba sizi bu
korkuya düşüren;El-Kaide, IŞİD, Taliban gibi İslâm-
lı teröristler midir? Eğer sizi korkuya düşüren onlar
ise, peki, sizin onlardan farkınız nedir? Siz de onlar
gibi değil misiniz?Çünkü siz de onlar gibi kendi ırkı-
nızdan veya zihniyetinizden olmayan insanları düş-
man bellemişsiniz ve acımadan katlediyor ve evle-
rini ve ibadethanelerini yakıyorsunuz. Önünüzde
devlet ve kanun engeli olmasa, belki bütün yabacı-
ları yok edeceksiniz.

Hem siz ırkçılar, faşist atalarınızın cinayetlerini nor-
mal buluyorsunuz değil mi? Öyle ise İslâmlı terö-
ristlerin cinayetlerini de normal bulmalısınız. Çünkü
biri, kendi ırkından olmadığı için, diğeri de kendi
zihniyetinden olmadığı için katlediyor. O halde İs-
lâmlı teröristler sizin için sorun olamaz. Ama onla-
rın yaptıklarını, İslâmiyetle eşitleyemezsiniz. Çünkü
İslâmiyet, teröre izin vermez. Çünkü o, haksız öldür-
meyi yasaklamıştır. Demek, terörle İslâmiyeti eşitle-
meye hakkınız yoktur.

Şunu da görmelisiniz ki; İslâmlı teröristler, sizin
Hitler ve Mussolini gibi faşist atalarınıza yetişemez-
ler. Çünkü İslâmlı teröristler yüzlerce, binlerce mâ-
sum insanı suçlu ilân edip katlettiyse, sizin ataları-
nız, on milyonlarca suçsuz insanı kendi ırkından ol-
madıkları için yok etti. Bunun için İslâmlı teröristler
sizin atalarınız yanında çocuk kalıyor! O halde siz
asıl, kendi atalarınızdan ve o acımasızların yolunda
yürümek isteyenlerden korkun! Ama gerçekte si-
zin korkunuz, Avrupa'nın müslümanlaşması falan
değil, kendi ırkınızdan olmayanlara tahammülsüz-
lüktür. Bu tahammülsüzlük ise sizi, cehenneme gö-
türür. Cehenneme gitmek istemezseniz, yabancıla-
rı insani kardeş olarak görmek zorundasınız. Çünkü
yüce Tanrı, ırkları,"insanlar birbirini tanısın" diye ya-
ratmış. Yoksa birbirlerini yok etsin diye değil. O hal-
de yabancıları kucaklamak zorundasınız. Tabii cen-
netlik olmak istiyorsanız! Bunun zıddına gidişte ise,
cehennemlik olmak vardır. Şimdi çok iyi düşünün:
Cehennemlik olmak mı daha korkunçtur, yoksa Av-
rupa'nın müslümanlaşması mı? Avrupa'nın ırkçıla-
şıp milyonlarca insanı katletmesi mi korkunç, yoksa
müslümanlaşıp birbirini kucaklayan, seven, yardım-
laşan insanlar olması mı korkunç? Çünkü İslâmiyet'
in kitabı Kur'an,insanlara bütün kötülükleri terketme-
yi ve iyileşmeyi emrediyor. Müslümanlar da, bu yo-
lun, yani "insanlaşma"nın yolcusudurlar. İyileşmeyi
kazanmış insanlardan da ancak şeytan ve şeytan-
laşmış insanlar korkar. Demek, müslümanlarla te-
röristleri bir tutmak, en büyük adâletsizliktir! Kendi-
nizi bu adâletsizlikten kurtarmak zorundasınız. Bu
kurtuluş için de, ya Hz. İsa'nın gerçek dini olan:
"Tanrı tektir. İsa O'nun kulu ve elçisidir" diye özet-
lenen dinine girip yüce Tanrı'ya teslim olacaksınız,
ya da müslümanlaşacaksınız. Size bu iki yoldan
başka yol yoktur. Eğer her ikisini de reddederse-
niz, insanlıktan çıkmış ve cehennemi kazanmış ola-
caksınız. Bu da, sizin için akıllı bir seçim olmaz. E-
ğer Hz. İsa'nın gerçek dinini kabul ederseniz, ırkçı-
lığı terkedip, müslümanları ve yabancıları bağrınıza
basmak zorundasınız. Çünkü yabancılar da Tanrı'
nın kulu ve müslümanlar da Tanrı'ya inanmış ve
teslim olmuş insanlardır; yani Tanrı katında "iyiler-
den"dirler.

Biz müslümanlar, Avrupalıları, önce Hz. İsa'nın ger-
çek dinine dâvet ediyoruz.Eğer İslâmiyeti daha mü-
kemmel buluyorlarsa, müslümanlığa geçebilirler. A-
ma bu geçiş için bir zorlamada bulunmayız.Sadece
dâvetçi oluruz. Çünkü dinde zorlama yapmak, İslâ-
miyetçe ve bu dinin sahibi olan yüce Tanrı tarafın-
dan yasaklanmıştır. O halde müslümanlıktan kork-
maya, haklı ve geçerli bir neden yoktur.

Eğer daha hâlâ korkmaya devam ederseniz, hak-
sızlık etmiş olursunuz. Eğer bu haksızlığa dayana-
rak müslümanlara ve yabancılara bir kötülük ede-
cek olursanız, bu takdirde de zulmetmiş olursunuz.
Siz Avrupalı ırkçılara düşen ise, zulmü terketmektir.
Şayet zulmünüzü terketmezseniz ve Avrupa hükü-
metleri de sizin zulmünüze engel olmazlarsa, bu
durumda da müslümanlara ve yabancılara, zulmü-
nüze karşı savaşmaktan başka çare kalmaz. Çünkü
yüce Tanrı müslümanlara, bir saldırıya uğradıkların-
da savunma ve savaşma izni vermiştir. Bu izin ge-
reği olarak da, siz saldırgan ırkçılara karşı gerekeni
yaparlar. Bu yapım da, bütün Avrupa halklarının hu-
zurunu bozar. Bu sebeple bütün Avrupa hükümet-
leri, ırkçılığı ve ırkçı saldırganlığı engellemek zo-
rundadırlar.

Demek;"biz, müslümanlara ve yabancılara saldırıda
bulunursak, onlar da çeker giderler" diye düşünme-
melisiniz. Müslümanlar Avrupa'dan çekip gitmezler.
Çünkü yüce Tanrı, yeryüzü topraklarını, "iyiler"e mi-
ras bırakmıştır, "kötüler"e değil. İyiler ise, Hz. İsa,
Musa ve Muhammed'in elçilikleriyle Tanrı'nın tekli-
ğine inanıp, O'na teslim olanlardır. Kötüler de, bu
inanış ve teslim oluşu reddedenlerdir. Bu sebeple
Avrupa topraklarını terketmesi gerekenler, müslü-
manlara ve yabancılara kötülük eden ırkçılardır.
Hem Avrupa toprakları, Avrupalılardan önce yüce
Tanrı'ya aittir. Bu aitlik ve gerçek sahiplikten dolayı
da müslümanlar ve yabancılar, Avrupayı terketmez-
ler ve terketmeyeceklerdir. O halde herkes hakkını,
haddini ve hududunu bilmelidir.

Eğer sorununuz ekonomik sıkıntıysa, bunun da ça-
resi, sabır ve yardımlaşmadır. Yoksa kovma ve sal-
dırganlık değildir. Müslümanlar yardımlaşmaya ha-
zırdır. Siz de hazır mısınız? Buna hazır değilseniz,
insanlıktan uzaksınız! Avrupa halkları da,insanlıktan
uzak olan ırkçılara destek veremezler. Onlarla bir
olamazlar. Onlarla bir olup da medeniyetsizliğe ve
modernleşmenin gerisine ve insanlıktan çıkışa gi-
demezler. Bunun için Avrupa halkları, faşizme geri
dönmeyeceklerdir ve dönemezler. Çünkü döner-
lerse, kendilerini yok oluşa itmiş olurlar. Aklı başın-
da olan Avrupa halkları, böyle bir yok oluşa râzı ol-
mayacaklardır!

Ey Avrupa'nın ırkçıları! Eğer Avrupa topraklarında
oturma hakkı kazanmak istiyorsanız,kendinizi iyileş-
tirmelisiniz. Bunun gereği olarak da, ırkçılığı terke-
dip, müslümanları ve yabancıları kucaklamalısınız.
Bunu yapmadığınız ve kendinizi iyileştirmediğiniz
takdirde ise, oturma hakkına sahip olamazsınız. E-
ğer oturma hakkınız olmadığı halde oturmaya de-
vam eder ve yabancılara düşmanlıkta bulunursanız,
yüce Tanrı katında "zâlim" sayılacak ve cehennem-
de cezâlandırılacaksınız.

Cennet ve cehenneme inanmıyor olabilirsiniz. Fa-
kat sizin bu inançsızlığınız, cennet ve cehennemin
varlığını ve cezâlandırılmayı yok etmez. Çünkü bu
evrenin herşeye gücü yeten bir Sahibi var. O yüce
Sahip, Kendisine inanmayan ve teslim olmayanları
cehnnemle cezâlandırmayı vadetmiştir. Bu vaad
gereği olarak -isyanda olduğunuz takdirde- cehen-
nemden kurtuluşunuz mümkün değildir. Sizin de
zaten ölümü öldürecek ve ölümden sonra diriltilip
Tanrı'ya hesap vermeyi engelliyecek bir gücünüz
yoktur. Bu güçsüzlüğünüz sebebiyle Tanrı'nın aza-
bından kurtulamazsınız. Tek çareniz, yüce Tanrı'ya
inanıp teslim olmak ve bunun gereği olarak da, ya-
bancılara düşmanlık etmeye son vermektir. Öyle
ise, son veriniz, kurtulunuz!

"Barış" isteyen Avrupa halkları, bu kurtuluşa muh-
taçtır.

Dinimizle alay etmeyen, İslâmiyete karşı savaşma-
yan ve barış isteyen Avrupalılar ve Amerikalılar
dostumuzdur.

Güzel gelecek, yüce Tanrı'ya inanan ve O'na teslim
olanlarındır.

Not 1: Ey Avrupa ırkçıları!"Vatansever" olduğunuzu
söylüyorsunuz. Gerçekten vatansever misiniz? Va-
tanseverseniz, vatanınızın gerçek sahibi yüce Tan-
rı'yı da sevmelisiniz. O'na sevginiz yoksa, gerçek
vatansever olamazsınız. Çünkü "vatan" dediğiniz
topraklar; babanızın, dedenizin malı değil,Tanrı'nın
mülküdür. O'nu da bilmek, tanımak ve sevmek zo-
rundasınız. O'nu severseniz, içinde bulunduğunuz
vatan size helâl olur. O vatanda oturmak da hakkı-
nızdır. Eğer vatanınızın gerçek sahibi yüce Tanrı'yı
seviyorsanız, O'nun sevdiklerini de sevmeli ve ken-
dinizi iyileştirmelisiniz. Bu sevgi ve iyileştirmenin
gereği olarak da, yabancılara düşmanlık etmeye
son vermelisiniz. Düşmanlığa son vermezseniz,
sizin vatanseverliğinizin bir anlam ve kıymeti yoktur.
Kıymeti olmayan şeyler de, size, yabancılara düş-
manlık etme hakkı kazandırmaz.

Yabancılardan rahatsız olabilirsiniz. Fakat yabancı-
lar, sizin ülkenize zorla girmedi. Hükümetinizin dâ-
vet ve kabulüyle kimisi işçi gücü, kimisi göçmen ve
kimisi de sığınmacı olarak geldi ve girdi. Onların
gelmesine ve girmesine izin veren hükümetinizin
partisi de, halk çoğunluğunun oylarıyla iktidara gel-
di. Bu da demektir ki, yabancıların ülkenize girmesi,
halk çoğunluğunun kabulüyle olmuştur. Siz yabancı
düşmanları ise, azınlıkta olanlarsınız. Sizin istediği-
nizin olabilmesi için de, partinizin çoğunluk oyuyla
iktidara gelmesi gerekir. Partiniz iktidara gelinceye
kadar da yabancı düşmanlığından uzak durmalısı-
nız.

Hem bu düşmanlığa hakkınız yoktur. Çünkü bütün
ırklar Âdem Peygamber'in evlâtları olduğu için hep-
si birbirinin kardeşidir. Kardeş ise, kardeşini sever,
ondan nefret etmez. Demek, yabancılara düşman-
lığınız, insanlık dışı bir harekettir. Yüce Tanrı da,
bu zâlim harekete izin vermemektedir.Madem yüce
Tanrı'nın mülkünde oturuyorsunuz, o halde O'nun
kullarına düşmanlıktan vazgeçmelisiniz. Eğer ülke-
nizdeki yabancılardan rahatsızsanız, kendinize ya-
bancıların olmadığı başka bir vatan arayabilirsiniz.
Düşmanlık ettiğiniz yabancılar bu hususta size en-
gel olmaz. Madem vatanınızı terketmek size zor
geliyor, o halde yabancıların varlığına tahammül
etmeye mecbursunuz. Unutmayınız; bütün ırklar,
Âdem Peygamber'in soyundan olduğundan, her
ırk sizin kardeşinizdir. Bu kardeşliği kabul edebilir-
seniz, sorun kalmaz. Öyle ise bu kardeşliği kabul
ederek, yabancılara düşmanlığınızı yenmeye çalış-
malısınız. Aksi halde Tanrı katında "kötüler" olarak
damgalanacak ve kendi vatanınızda oturma hakkı-
na sahip olamayacaksınız.

Not 2: Avrupa hükümetlerinin dikkatine! Filistin hal-
kının haklarını ödememek amacıyla, İsrail istihbara-
tı ve Yahudi lobisi, müslümanlarla Avrupalıların ara-
sını bozmak için terör örgütü icad edebilir ve Avru-
pa topraklarına "islâmcı" etiketli terörist sürebilir.Bu
hususta çok dikkatli olunmalı ve bilinmelidir ki; te-
röristlerin eylemlerinden müslümanlar sorumlu tu-
tulamaz. Eylemi kim yapıyorsa, kimler yaptırıyorsa,
sorumlular da onlardır. Çünkü Kur'an, hiç bir müs-
lümana, terör eylemi yapma hakkı tanımaz. Ama
gerektiğinde savaş açma izni ise, böyle bir izin
ancak Allah'ın Mehdisi'nin emriyle olabilir. Yoksa
kimse kendi keyfine dayanarak savasa kalkışamaz.
Allah'ın Mehdisi de, Avrupa hükümetleri gerekeni
yaptığı ve hükümetler de ırkçıların eline geçmediği
müddetçe savaş izni vermez.

Not 3: Eğer PEGİDA'yı Alman istihbaratı kurdurt-
tuysa ve ırkçıları destekliyorsa, Almanya kendine
kötülük ediyor demektir. Çünkü ırkçıların müslü-
manlara saldırıları, El-Kaide gibi terör örgütlerine
iş çıkarır, bahane yaratır ve fırsat kazandırır. Onlar
da, ırkçı saldırıları kendilerine dâvâ yapar; giderler
Roma'yı da vururlar, Paris'i de vururlar, Berlin'i de
vururlar. ABD'yi vurmayı becermiş bir El-Kaide, Av-
rupa'yı kolaylıkla vurur. Irkçılara destek vererek,
Almanya kendine kötülük yapmamalıdır. Nazi sal-
dırılarıyla yabancıları ürkütüp kaçırmayı düşünmek,
çok yanlış, çok zararlı ve çok tehlikeli bir politikadır.
Alman politikacıları, akıllarını başlarına almalı ve bu
"Almanya'nın kuyusunu kazma politikası"nı terket-
melidirler. Aynı zamanda "dönerci cinayetleri"ni ve
"yabancıların evlerini, dükkanlarını, ibadethanelerini
yakma eylemleri"ni aydınlığa kavuşturmalı, örtbas
etmemelidirler. Etmemelidirler ki, demokrasinin
gereği yerine getirilmiş olsun. Aksi halde Avrupa
Birliği'nin, Türkiye'nin üyeliği konusunda ileri sürdü-
ğü şartların bir anlamı kalmaz.

Not 4: Alman hükümetine teklif ediyoruz: Almanya'
da yabancılara karşı her yıl yüz ırkçı saldırı gerçek-
leşiyormuş. Bu saldırı oranı mutlaka sıfırlanmalıdır.
Fakat ırkçıların içlerindeki nefret ve düşmanlık, on-
ları daima saldırganlığa sevkedecektir. Onların sal-
dırılarına karşı yabancıları korumak için ya özel kuv-
vetler devreye sokulmalı,ya da yabancıların saldır-
ganlara karşı silahlanmasına izin verilmeli ve bir sal-
dırı anında kendilerini savunurken bir yaralama ve-
ya öldürme olayı meydana geldiğinde cezâ alma-
maları sağlanmalıdır. Aynı zamanda ırkçı saldırıda
bulunanlar da, ya sınır dışı edilmeli veya yirmi yıl
hapis cezâsıyla cezâlandırılmalıdırlar. Yaralama da
olursa, cezâları otuz yıl, öldürme de olursa, cezâla-
rı kırk yıla çıkarılmalıdır.

Not 5: Yüce Tanrı'nın tekliğine inanmayı ve O'na
teslim olmayı reddeden ırkçılar ve inkârcılar, Avru-
pa topraklarında oturma hakkı kazanamazlar, ama
şartlı olarak oturmaya devam edebilirler. Bunun
şartı da; Hıristiyanlara, Müslümanlara, Yahudilere
ve yabancılara zarar vermemektir. Zarar verenler,
yurt dışı edilmeyi hak kazanmış olur. Avrupa hü-
kümetleri de, bu hakkı yerine getirmekle yükümlü-
dür.

Not 6: Ey Avrupa'nın yabancı düşmanları! İslâmlı
teröristleri İslâmla eşitlediğiniz takdirde, cinayetkâr
faşist atalarınızı da İslâmla eşitlemiş olursunuz.
Hem kendinizi de onunla eşitlemiş olursunuz. Çün-
kü iktidara geldiğinizde, siz de atalarınız gibi ola-
caksınız. Yani cinayet işleyecek, katliam yapacaksı-
nız. Bu takdirde sizin İslâmdan korkmanızın bir an-
lamı kalmaz.Fakat İslâm, ne Ortadoğu'nun terörist-
leriyle, ne de sizin faşist atalarınızla eşitlenemez.
O, böyle bir eşitlenmeden arınmıştır, temizdir, yü-
cedir.

İslâm öyle bir dindir ki; haksızlığı, adâletsizliği, na-
mussuzluğu, ahlâksızlığı, ırkçılığı ve bütün kötülük-
leri yasaklamıştır. Terör, bu yasakların neresinden
İslâma girip yerleşebilir? Ve İslam öyle bir dindir ki;
haklı, adâletli, namuslu, güzel ahlâklı, ibadetli ve iyi-
likçi olmayı emretmiştir. Acaba bu emirlere uyma-
yan insanlar, hiç hakiki insan olabilir mi? İyi düşü-
nün! İyi düşünün ki, terörle İslâm'ı eşitleme şeytan-
lığına düşmeyin. Kendinizi, insanı insan eden bir
mükemmel dinden mahrum etmeyin. Eğer kendinizi
bu dinden mahrum ederseniz,insanlıktan çıkarsınız
ve ya hayvanlığa, bitkiliğe; ya da şeytanlığa düşersi-
niz. Bu düşüş ise, size hakiki medeniyeti değil,alçak
medeniyeti kazandırır. Bu kazanç da sizi, cehenne-
min dibine gönderir.Çünkü kazançları karşılıksız bı-
rakmayan bir yüce Tanrı vardır ve o Tanrı, yakında
kıyameti koparacak,sizi,siz istemeseniz de yeniden
diriltip hesabınızı görecek ve lâyık olduğunuz yere
sizi gönderecektir. Eğer cenneti isterseniz; "Tanrı
tektir. İsa, Musa ve Muhammed, Tanrı'nın kulu ve
elçisidir" deyip, O'nun emir ve isteklerine teslim
olursunuz.

Not 7: Ey Fransa! Baş örtülülerle baş örtüsüzleri,
baş örtüsüzlükte eşitlemişsin. Peki, bunun tersini
niçin yapmadın? Yani, bütün kadınları baş örtülülük-
te eşitleseydin ya! Gerçek eşitlik, yüce Tanrı'nın
dinine uymakla olur. Eğer sen; "ben dinsiz kalmak
istiyorum" diyorsan, bu halde bütün kadınları inanç-
larında özgür bırakmalısın.İnançlı kadınların özgür-
lüğüne niçin tecavüz ediyorsun?Senin medeniyetin,
inançlı kadınlara tecavüzcülük müdür? Bu tecavüz-
cülüğe son vermelisin!

Not 8: PEGİDA'ya yüz vermeyen ve inançlı kadınla-
rın baş örtüsüne tecavüz etmeyen Almanya Başba-
kanı Bayan Angela Merkel'i tebrik ediyoruz.

Not 9: Ey müslümanlar! İslâmlı dünyanın kontrolü,
artık Hz. Mehdi'nin elindedir. O halde terör örgütle-
rinin saflarına katılarak Allah'ın Mehdisi'ne ihanet
etmeyiniz. Ona ihanet edenlerin, Allah'a verecek
hesapları vardır. Sizin yanınız, Allah'ın Mehdisi'nin
yanıdır, terör örgütlerinin safları değildir. Terör ör-
gütlerine katılan müslümanların İslâmiyeti, geçer-
siz hale gelir.

Ey Avrupalı ve Amerikalı müslümanlar! Terör örgüt-
leri, kendi zihniyetlerine göre hesap yaparlar.Bu he-
saba göre de, mâsum insanları suçlu ilân eder, kat-
lederler. Suçsuz bir insanı kasten öldürmek ise, si-
zin İslâmiyetinizi yakar. Bakınız! Taliban, Pakistan'
da bir okulu basıp yüzlerce mâsum ögrenciyi kat-
letti. Bunu da Allah için değil, kin ve intikam için
yaptı. İslâmiyette böyle bir şey yoktur. Savaş, düş-
man askerlerine karşı yapılır. Bir müslüman: "Alla-
h'ım! Bu mâsum insanları Senin için öldürüyorum"
diyemez. Çünkü yüce Allah, mâsumların öldürül-
melerini haram etmiştir. Bu haramı işleyenlere de
cehennem vadetmiştir. O halde dikkatli olunuz.

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Aralık başı.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *




Keine Kommentare: