Donnerstag, 9. Mai 2013

KENDİ KENDİNE OLUŞUM MÜMKÜN MÜ?

      KENDİ KENDİNE OLUŞUM MÜMKÜN MÜ?

her oluşum onun emrine dayanan ALLAHın adıyla

Toprağa dikilmiş bir çekirdeğin kendi kendine filiz-
lenip ağaç olduğu ve bir ağaçta yaprakların ve mey-
velerin yine kendi kendine meydana geldikleri ve
meyve içinde çekirdeğin de tekrar yine kendi ken-
dine oluştuğu görülmektedir. Acaba bu gördükleri-
miz doğru mudur? Varlıklar kendi kendilerine mi o-
luşmaktadırlar?

Gördüklerimiz hem doğrudur, hem yanlıştır! Doğru-
dur. Çünkü göz bize sadece görüntüyü gösteriyor.
Fakat görünen ne ise, o, o demek değildir. Çünkü
gördüğümüz şey üzerinde fikir yürütmüyoruz. Sade-
ce o şeye bakıp; "bu, budur" diyoruz. Meselâ: "Şu
portakal, ağaçta kendi kendine olur" deriz. Çünkü
görünüş böyledir. Ama bu görüntüyü irdeleyip biraz
fikir yürüttüğümüzde herşeyin göründüğü gibi olma-
dığını anlarız. Demek gördüklerimiz, aynen görün-
ğü gibi değildir. O halde görünüşe göre verdiği-
miz hüküm yanlıştır. Çünkü kendi kendine oluştuğu
görünen bir meyve, ağaçta kendi kendine oluşmaz;
böyle bir şey mümkün değildir. Yani gördüğümüz
doğrudur, ama hükmümüz yanlıştır.

Çünkü, eğer toprağa diktiğimiz bir çekirdek; hava,
su ve güneş olmadan ağaca dönüşebilseydi, biz
o zaman; "çekirdek kendi kendine ağaca dönüştü"
diyebilirdik. Ama o çekirdek hava, su, toprak ve gü-
neş olmadan ağaca dönüşemiyorsa, o çekirdeğe
"kendi kendine"lik yok demektir. Bir de o çekirdek,
sizin onu toprağa dikmenize bakıyorsa, artık o çe-
kirdeğe kendi kendinelik hiç kalamaz.

Bunlardan anlıyoruz ki; "kendi kendine oluşum" yok-
tur. Eğer bir şey bir başka şeyin etkisi altındaysa ve
eğer o başka şeyin varlığı ve etkisi olmadan o şey
başka bir şeye dönüşemiyorsa, "kendi kendine o-
luşum mümkün değildir" demektir.

Şimdi buradaki sözlerden kazandığınız dürbün ve
ölçüyle bir de yıldızlara ve galaksilere bakın. Aca-
ba hangi yıldız ve galaksi kendi kendine oluşabil-
miştir? Acaba o yıldızlar oluşum için gerekli enerjiyi
nereden bulmuşlardır? O enerji, irade ve akıl ve a-
maç sahibi olmadığına göre; bir yıldıza dönüşmeyi
nereden bilmiş, nasıl istemiş ve hangi maksatla bu
hedefi seçmiştir? İnsanın elindeki bir çekirdek, onu
toprağa dikecek bir çiftçi olmadan hiç bir şey olamı-
yorsa, acaba enerji, onu kullanacak bir irade ve akıl
sahibi olmadan bir çekirdekten öteye geçebilir mi?
Asla geçemez!

Çünkü bu evrende herşey bir üsttekinin etkisine
muhtaçtır. O bir üsttekinin etkisi olmadan hiç bir
şeye "kendi kendinelik" kalmıyor. Hiç bir şey ken-
di kendine olamıyor.

Bu durumda ya her şeyi gören, bilen ve hem irade
ve kudret sahibi olan evrenin yaratıcısı, yaşatıcısı
ve yöneticisi yüce tek Tanrı'yı kabul edeceğiz, ya
da bile bile cehâlet içinde yüzmeye devam edece-
ğiz! Seçim serbest...

Kendi kendine oluşumun mümkün olmaması şunu
da gösteriyor ki; Darwin'in evrim teorisi, bir bakış
ve görüş aldanmasının sonucundan başka bir şey
değildir! Yani Hawking'in sandalyesi ne zaman ken-
di kendine bir ufoya dönüşürse, işte o zaman Dar-
win'in maymunu da bir insana dönüşebilir...

Medeniyet yüzü görmemiş ve fabrika nedir bilme-
yen vahşî ve ilkel bir adamı alıp pilastik şişe üreten
bir fabrikaya getirsek ve ona üretim yapan makinayı
göstersek acaba o ilkel adam ne görür? Onun gö-
receği: Harıl harıl çalışan kocaman bir aygıt ve on-
dan "kendi kendine" çıkan ne olduğunu bilmediği
pilastik şişelerdir. Ve o adam bu işlerin "kendi ken-
dine" olduğunu düşünecektir.

Halbuki bu işler kendi kendine olmaz ve olmamak-
tadır. Çünkü o makina bir mühendisin planına göre
başka bir fabrikada üretilmiş ve plastik şişe fabrika-
sına yerleştirilmiştir. Onun çalışması elektrik ener-
jisiyle mümkün olmakta ve ona yerleştirilmiş bulu-
nan kurgu ve programa göre işlemekte ve üretim
yapabilmesi için de o makinanın deposuna pilastik
maddesi doldurulmaktadır. Bu doldurma işlemi de
başka işçiler tarafından yapılmakta ve fabrikanın
da bir patronu bulunmaktadır. O fabrika ve fabrika-
daki makinalar da ancak fabrika patronunun izin ve
emriyle çalışmaktadır.

Demek bir makina, "kendi kendine" işlemiyor ve
"kendi kendine" üretim yapmıyor.

İşte uzaydaki her bir yıldız ve gezegen ve yeryü-
zünde her bir bitki ve hayvan ve onlarda üretilenler,
o makina ve onda üretilenler gibidir. O makinanın
kendi kendineliği olmadığı ve kendi kendine üretim
yapmaması gibi, yukarıda yıldızlar ve gezegenler
ve aşağıda bitkiler ve hayvanlar, kendi kendilerine
var olmazlar ve çalışmazlar. Ancak evrenin sahibi
yüce Tanrı'nın izniyle var olurlar ve ancak O'nun
emriyle çalışırlar. Çünkü galaksiler onun içinde yüz-
ğü karanlık enerji okyanusu, yıldız yaratamayaca-
ğı gibi, yıldızlarda da yeryüzündeki canlıları yarata-
cak ve yaşatacak bilgi, istek, seçim, amaç ve acı-
ma bulunmamaktadır.

Yaratıcılık ve yaşatıcılık ve yöneticilik için gerekli o-
lan bütün fiil ve sıfatlar ancak evrenin tek sahibi yü-
ce Tanrı'da bulunmaktadır. Ve o yüce Tanrı da, ev-
renin ve içindekilerinin sahibi olduğunu İsa'nın, Mu-
sa'nın ve Muhammed'in ellerindeki İncil, Tevrat ve
Kur'anıyla insanlığa bildirmiştir. Bu bildiriye kalp ve
kafa verenler, inanç ve düşünce sapıklığına düş-
mekten kurtulurlar, dünya ve ötesinin mutluluğunu
kazanırlar.  

Konuyu özetliyelim: Bir çiçek, kendi kendine çiçek
olmaz. Çünkü bir çiçeğin hava, su, güneş yaratacak
bir gücü ve bilgisi ve yıldızları döndürecek bir kud-
reti, kâinatı işletecek bir büyüklüğü ve kabiliyeti yok-
tur. O çiçek, ancak bütün evreni ve içindekileri yara-
tıp yaşatabilecek ve yönetebilecek olan üstün kud-
ret sahibi, yani yüce Tanrı'nın; tüm yıldızları, ayı,
güneşi, havayı, suyu ve toprağı onun hizmetine ver-
mesiyle çiçek olabilir. Ancak bu büyük hizmetle ya-
ni üstteki ve alttaki varlıkların o çiçeğin yardımına
koşturulmasıyla o çiçek kendi kendinelik kazanabi-
lir. Yoksa o çiçeğin kendiliği olmaz, kendi kendine-
liği bulunmaz.

Demek bir çiçeğin varlık bulması ve kendi kendine-
lik kazanabilmesi, ancak onun yüce Sanatkâr'ının,
bütün evreni onun yardımına vermesiyle mümkün-
dür. Yoksa o çiçeğin, evrenin yıldızlarına, havasına,
suyuna hükmü geçmez. O cansız varlıkların da, bir
çiçeğe acıyacak merhameti yoktur. Merhameti olan,
ancak evrenin yüce tek sahibi Allah'tır. Nasıl insan
yeryüzünde maddenin üstünde ve ötesindeyse, o
maddesiz yüce Sahip de, kişiliğiyle bütün evrenin
üstünde ve ötesindedir. Ama icraatıyla yani; yaratı-
cılığı, yaşatıcılığı ve yöneticiliğiyle bir ruh ve ışık
gibi her şeyin yanındadır. Ressam, tablonun içinde
aranmaz. Tabloda ancak ressamın yaratıcılığı ve
sanatkârlığı görülür.

Bir tablonun ressamsız var olamayacağını bilenler
ve görenler, evrenin de yüce Tanrısız var olamaya-
cağını bilmeli ve kabul etmeliler. Bunu kabul etme-
yenler ise, önce Hawking'in sandalyesinin kendi
kendine bir ufoya dönüşebileceğini isbatlasınlar.
Madem isbatlayamazlar; o halde İsa'nın, Musa'nın
ve Muhammed'in yüce tek Tanrısı'na inanıp, teslim
olsunlar. Bu inanç ve teslimiyeti yerine getirmeyen-
ler ise, bir sivrisinek değerine dahi ulaşamazlar!

Gerçek gelince, gerçekdışı barınamaz. Onu kendi-
lerinde barındıranlar ise, insanlıklarına ihanet etmiş
olurlar.Bu ihanete düşmek istemeyenler, yüce Tan-
rı'nın Tevrat ve İncil'in de gerçek esasını içeren
Son Kitab'ının hakikatlarını akıllarına ışık yapsın-
lar, aydınlık kazansınlar. Bu kazanç ile de ebedî
hayat ve mutluluğun kapısı onlara açılır. Bu açılışı
aramayanlar ise, dünyada ebedî yokluk azabına
çarpılır ve öte dünyada da cehenneme atılır. "Ce-
hennem yok" diyenler ise, ölümü öldürmedikçe ve
kıyameti durduracak güçleri olmadıkça bunu isbat-
layamazlar. Madem isbatlıyamıyorlar, cennet ve
cehennem vardır ve onları beklemektedir. Akıllı ve
vicdanlı insan da cenneti seçer, saadete erer...

Zaman:  Yeni Çağ'ın onüçü, Mayıs başı.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Bilgilendirme.
Boyut:   Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *

Keine Kommentare: