Freitag, 27. Mai 2022

ALLAH'IN MEHDİSİ İNKÂRCILARA DİYOR Kİ!

ALLAH'IN MEHDİSİ İNKÂRCILARA DİYOR Kİ!

 

gerçekleri gösteren ALLAHın adıyla

 

Ey evrenin yaratıcısı, işleticisi ve yöneticisi Allah'ı inkâr edenler! Diyorsunuz ki: "Siz ey Allah inançlılar! Demektesiniz ki: 'Kitap yazarsız, ülke başkansız, evren Tanrısız olmaz.' Evet biz insanlar bu dünyada kitabın yazarsız yazılamayacağını, bir ülkenin başkansız olamayacağını gözümüzle görüyor ve biliyoruz. Ama evrenin veya ilk insanın bir Tanrı tarafından yaratıldığını gözümüzle görmedik. Gözümüzle görmediğimiz bir yaratılışın bir Tanrı tarafından yapıldığına nasıl inanalım? Evren ve insan Tanrısız da oluşmuş olabilir!"

Cevap: Herşeyden önce göz herşeyi göremez. Gözümüzle göremeyeceğimiz çok şey vardır. Bu sebeple "bir şeyin varlığını veya nasıl oluştuğunu anlamak için göz ile görmek şarttır" diye bir kaide konmamıştır ve konamaz. Eğer sizin felsefenize göre hareket edip göz ile görülmeyene inanmayacak olursak bu halde çok şeyi inkâr etmek zorunda kalırız. Çünkü göz herşeyi göremez. Göz ile ancak gelmişteki, gözönündeki, yakındaki ve açıktakileri görebiliriz. Geçmiş ve gelecektekileri, uzaktakileri, derindekileri ve perde arkasındakileri göremeyiz. "Göz ile görülmeyenin varlığı yoktur" felsefesine göre çok şeyi inkâr etmek gerekir. Bu inkâr eğri yoldur, doğru yol değildir. Sizi doğru yola götürmeyen bu felsefeyi terketmek zorundasınız. 

İkincisi: İnsan gözden ibaret bir varlık değildir. Onun bir de aklı vardır. Göz ile görülmeyen şeyler akılla görülür ve anlaşılır. Gözünüz ile görmeniz mümkün değilse, aklı işletmek zorundasınız. Akıl, mantıklı çıkarımlar yaparak göz ile görülmeyeni görünür hale getirebilir.

Dünyada "bir eser ustasız olamıyor, o halde evren de Tanrı'sız olamaz" şeklinde bir çıkarım yapmak gayet normaldir ve isabetlidir. Çünkü aklın vazifesi çıkarım ve hesap yapmaktır. Herşeyi göz ile görmek zorunda değiliz. İnsanları böyle bir zorunluğa koşmak, aklı gereksiz hale getirir. 

Üçüncüsü: Biz insanların, evrenin ve ilk insanın yaratılışını görmemiz mümkün değildi. Çünkü dünya ve evrenin yaratılışını görebilmekten önce onların yaratılması gerekti. Onlar yaratılmadan insan yaratılamazdı. İlk insanın yaratılışını da göremezdik. Çünkü o yaratılmadan biz yaratılamazdık.

Dördüncüsü: İnsan çok küçük bir varlıktır. Dünya ve evren ise çok büyük şeylerdir. Dünya ve evrenin yaratılışına veya oluşumuna şahit olabilmek için onları kuşatmak ve kapsamak gerekir. Meselâ Dünya'nın oluşumuna şahit olmak istesek, onu kuşatacak büyüklüğümüz olmadığı için onun nasıl oluştuğunu göremeyiz. Uzaktan baksak da göremeyiz, anlayamayız. Yakından görmek de mümkün değildir. 12 bin 700 km çapı olan Dünya'nın oluşumunu göz ile görmek nasıl mümkün olsun? Onun oluşumuna şahit olabilmek için ancak Tanrı olmak gerekir. Tanrı'dan başkası şahit olamaz. Bunun için evrenin sahibi Allah Kur'anda der: "Onları ne göklerin ve yerin yaradılışına ve ne de kendi nefislerinin yaradılışına şahit tutmadım."

Beşincisi: Siz inkârcılar: "Biz evrenin bir Tanrı tarafından yaratıldığını gözümüzle görmedik" diyorsunuz. Ama "bir Tanrı tarafından yaratılmadığını" da görmediniz. Evrenin bir Tanrı tarafından yaratılmadığını gözünüzle görmediğiniz için yaratılışın bir Tanrı tarafından yapıldığını inkâr etme hakkınız kalmıyor. Eğer evrenin bir Tanrı tarafından yaratılmadığını göz ile görebilseydiniz, bu takdirde evrenin bir Tanrı tarafından yaratıldığını inkâr etme hakkınız doğacaktı. Ama bu hakka sahip olamıyorsunuz. Çünkü evrenin bir Tanrı tarafından yaratılmadığını göz ile görmüş ve şahit olmuş değilsiniz. Yani evrenin bir Tanrı tarafından yaratıldığı veya yaratılmadığı göz ile görülemediğinden bu hakikat eşitlik kazanıyor. Bu eşitlik sebebiyle "evren bir Tanrı tarafından yaratılmamıştır" diyemezsiniz. Çünkü evrenin "bir Tanrı tarafından yaratılmadığını" da gözünüzle görmediniz. Gözünüzle görmediğiniz için de inanç getiremediğiniz gibi, inkâr da edemezsiniz. Çünkü bu hakikatin eşitliği var. Fakat evrenin sahibi Allah gönderdiği elçi ve kitapla bu eşitliği: "Evreni ve içindekileri Ben yarattım, herşeyin sahibi Ben'im" diyerek bozuyor. Size de bu Tanrı ilânına inanmak veya onu reddetmek kalıyor. İstediğiniz seçimi yapmakta özgürsünüz.

Fakat bu özgürlüğü kullanırken çok dikkatli olmalısınız. Çünkü bu dünyada ebedî kalmanız mümkün değildir. Çünkü karşınızdan sizi bu dünyadan alıp götürecek bir ölüm gelmekte. Sizin ise bu ölümü öldürecek bir gücünüz ve bilginiz yoktur. Kalbiniz ise ebedî bir hayat istemekte. Bir Yaratıcı'nın varlığına inanıp inanmama özgürlüğünü kullanırken, kalbinizin isteğine göre hareket etmeniz, sizin çıkarınızadır.

Kur'andaki; "inkârcıların ebedî olarak cehenneme atılacağı" duyurusunu da yabana atmamalısınız. Çünkü ölümü öldüremeyenin, kıyameti durduramayanın ve tekrar diriltilişi engelleyemeyecek olanın -Yaratan'ı inkâr ettiği takdirde- cehenneme atılıştan kurtuluşu yoktur. Kurtuluş, ebedî bir hayata sahip olabilmektedir. Bunun için de evrenin Sahibi'ni bilmek, inanmak ve O'na teslim olmak gerekiyor.

Altıncısı: "Evren ve insan Tanrısız da oluşmuş olabilir!" dediğinizde bu oluşumun nasıllığını açıklamak ve kanıtlamak zorunda kalırsınız. Kanıtınız nedir? Meselâ bir enerji noktası kendi kendine bir evrene nasıl dönüşür? Veya bir kaya parçasının ve bir toprak yığınının kendi kendine insana dönüşmesi mümkün mü? Gösterebilecek bir örneğiniz var mı? Nerede?

Eğer kendi kendine oluşum mümkünse, insanlar madde ve madenleri ortaya getirip de istedikleri ürünü onlardan kendi kendine oluşumunu niçin beklemiyorlar da gidip, koca koca fabrikalar kurup, makinalar icad edip istedikleri ürünü onlarda üretiyor, zahmetlere giriyor? Bu insanlar kafayı mı yemiş?

Allah'a götüren yolları kapamaya çalışmakla nasıl zor bir duruma düşğünüzü görebiliyor musunuz? Varlığın sahibi Allah'a kul olmanız gerekirken yoldan çıkarıcı ve cehenneme götürücü şeytana kul ve hizmetkâr olmak yükseliş midir?

Bunların cevabını önce kendinize vermelisiniz!

İmza: Allah'ın Mehdisi (doğruluğa götürücüsü) Mehmed Nur'an

 

Not 1: Ey evrenin bir Sahibi olduğunu inkârda diretenler! Ey ateistler! Evrenin bir Tanrı tarafından yaratıldığına veya yaratılmadığına şahit olmanız mümkün olmadığından sizin hakkınız: "Evren bir Tanrı tarafından yaratılmış da olabilir, yaratılmamış da olabilir" demektir. Fakat Kur'andaki: "Evrenin ve içindekiklerinin tek sahibi ve yaratıcısı Benim" şeklindeki Tanrı duyurusu, sizin bu hakkınızı ve tarafsız kalışınızı elinizden almakta ve sizi Tanrı'nın varlığına inanmaya mecbur bırakmaktadır. Size de bu mecburiyeti yüklenmek kalmaktadır. Bu mecburiyeti yüklenirseniz, mükâfatınız ebedî bir cennettir. O mecburiyeti reddederseniz, hakkınız ebedî bir cehenneme atılmak olacaktır. Evrenin sahibi siz olmadığınız için keyfî hareket etme ve sorumsuz olma özgürlüğüne sahip değilsiniz. Eğer evrenin sahibi sizseniz, ölümü öldürecek ve kıyameti durduracak gücünüz varsa, bu takdirde keyfinizce yaşayabilirsiniz. 

Not 2: Ey evrenin bir sahibi, işleticisi ve yöneticisi olduğunu inkârdan vazgeçmek istemeyen ateistler! Evren yaratılmadan insan yaratılamazdı. Bu sebeple insanın, evrenin bir Tanrı tarafından yaratıldığına veya yaratılmadığına şahitlik etmesi mümkün değildi. Bu mümkün olmayış sebebiyle de Tanrı'nın insanlığa Elçi ve Kitap göndermesi zorunlu idi. Bu zorunluk nedeniyle de en son olarak Hz. Muhammed elçi olarak görevlendirilmiş ve ona Kur'an indirilmiş. Evrenin bir Yaratıcı'sı olup olmadığını da ancak bu Son Kitap'tan öğrenebilirsiniz. Bu Kitabı reddettiğinizde evrenin Kim tarafından yaratıldığı veya yaratılmadığı konusunda bilgisiz kalırsınız veya yalan-yanlış bilgiler üretmeye kalkarsınız. Ürettiğiniz Kur'an dışı bilgiler ise gerçeği göstermez. Uydurulan bilgiler bir zan olmaktan öteye gidemez. Zan ise gerçeğin yerini alamaz. Gerçekten gerçeği arıyorsanız, işte gerçeğin kitabı Kur'an! Ondan üstün bir kitap getirip ortaya koymadığınız müddetçe Kur'anı reddetme hakkınız yoktur. Bu hakkı çiğnediğinizde suç işlemiş olacak ve gerekli cezânızı da ölüm ve kıyamet sonrasındaki Büyük Yargılama Günü'nde alacaksınız ve ateşe atılacaksınız. Bu ebedî ateşe düşmemek şimdi sizin elinizdedir. Elinizdeki sınırlı zamanı çok iyi değerlendirmek zorundasınız. Tabii ateşe düşmemek isterseniz!

Dünyada adâletli olmak görevinizdir. Adâletli olmak da Tanrı'nın hakkını çiğnememeyi gerektirir. Sizin bir hakkınız çiğnense ne yaparsınız? Hemen mahkemeye koşmaz mısınız? Siz de Tanrı'nın hakkını çiğnediginizde tekrar diriltilişten sonra kurulacak Büyük Mahkeme'de yargılanacaksınız. Dünyada doğmaya engel olamadığınız gibi, tekrar diriltilişe de engel olamayacak ve kendinizi çok yakın bir zamanda Büyük Mahkeme'de bulacaksınız. Bu Mahkeme'ye iyi hazırlanınız! Ama ömrünüz tükenmeden! Çünkü zaman geçiyor, ömür bitiyor. Dünyada ebedî kalamazsınız!

Not 3: Madem dünyada ebedî kalamazsınız, o halde size ebediyet vaadeden Kur'ansal mesaja kalp ve kulak vermeli, ebediyeti bulmaya ve kazanmaya çalışmalısınız. Çünkü ölümü öldürmeye ve kıyameti durdurmaya yetecek gücünüz yoktur. Madem gücünüz yoktur, o halde Tanrısal gerçeği örtmek, inkâr etmek ve reddetmek için gösterdiğiniz çaba ve gayreti bırakıp; evrenin Sahibi'ni bilmek, bulmak ve O'na inanmak çalışmasına girmelisiniz. İşte bu çalışma sizi ebediyete götürecek, ölümle son oluştan ve yokoluş acılarından da kurtaracaktır.

Hem yaratma, yaşatma ve yönetme ile üzerinizde hakları oluşan ve bulunan evren Sahibi'nin haklarını da ödemek zorundasınız. Bu zorunluğu yerine getirmekle yeryüzünde "meşru yerleşimciler" olursunuz. Bunun zıddı ise; "gayrimeşru istilacılar"dır. Gayrimeşru bir istilacı olmak, uygar insanlara yakışmaz!

İlkellikten çıkıp insanoluşa yükselmek ancak evren Sahibi'ni bilmek, inanmak ve O'na teslim olmakla mümkündür. O'nu bilmemek, en büyük cehâlet; O'na inanmamak, en büyük zulüm; O'na teslim olmamak ise, en büyük şeytanlıktır! Bu şeytanlığı, bu zulmü ve bu cehâleti kabul etmemek ve gerekeni yapmak görevinizdir.

Not 4: Kur'an yakanlara mesaj! Kur'an yakılmakla ışığı sönmez. Karanlıkları aydınlatmaya devam eder. Batmakta olan Kur'an Güneşi, 60 yıl daha insanlığı aydınlatacaktır. Onun batışından bir müddet sonra da kıyamet kopar. Kıyametin kopmasına da sadece 101 yıl kalmıştır.

Not 5: Tanrı habercisi Peygamberleri inkâr edenlere mesaj! İşleyen bir evren ve hayat üretilen bir dünya olsun da; o hayatın üreticisi ve evrenin bir işleticisi olmasın, acaba mümkün mü? (Çünkü kendikendine oluşum mümkün değildir.) Evren varsa, onu yapan ve işleten de vardır. Onu yapan ve işleten varsa, o Yapıcı ve İşletici'yi tanıtan Elçisi de vardır. Elçisi varsa; insanların dünyaya nereden geldiklerini, nereye gideceklerini ve görevlerinin neler olduğunu bildiren Kitabı da vardır. Bu Kitabı, bu Elçi'yi ve evrenin İşleticisi'ni inkâr edenler, dünya medeniyetindeki bütün eserlerin ustalarını, bütün kitapların yazarlarını ve bütün ülkelerin başkanlarını inkâr etmek zorunda kalır. Bu inkârı yapamayanların ise, evrenin İşleticisi'ni ve gönderdiği Elçilerini inkâr etme hakkı kalmaz. Bu hakkı çiğneyenler, adâleti çiğnemiş olurlar. Adâleti çiğneyenlere de "zâlim" denir! Zulmü terketmeyenler için yaşasın cehennem! Zulmü terkedenler için de varolsun cennet!

Not 6: Duamız: Allah'ım! Şu insanlığı doğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiğin İsa, Musa ve Muhammed'in yoluna. Senin öfkene uğramış ve sapıtmışların yoluna değil. Amin.

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Allah'tan başka ilah yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiikisi, Mayıs'ın ikinci haftası.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka dâvet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

                        *   *   *

 

Keine Kommentare: