MÜLTECİ DÜŞMANLIĞI YAPMAKTA OLAN ÜMİT ÖZDAĞ'A, MERAL AKŞENER'E, K.KILIÇDAROĞLU'NA, TÜRK IRKÇILARINA VE
ONLARIN ARKASINDAKİLERE UYARI!
ırkçılığı ve mülteci düşmanlığını yasaklamış olan ALLAHın adıyla
Siz ırkçı başları olan Ümit, Meral, Kemal, Bengi Başer, Sinan Ogan ve seslerini çıkaramayan Ali, Ahmet ve Temel'giller
"Sessiz İstila" isimli bir kısa film çekerek ve bu çekiminizde;
"Suriyeli göçmenlerin çoğalıp Türkiye'ye hâkim olacaklarını, örf ve âdetlerinizi değiştirip sizleri
kendilerine benzeteceklerini, batılılaşmışlığınızı yokedip sizi ortadoğululaştıracaklarını veya Araplaştıracaklarını işlemiş ve bu dehşetli sonucun sizi
büyük bir korku ve endişeye düşürdüğünü belirtmiş ve bu düşüşten kurtuluş için de göçmen düşmanlığının hak olduğu yargısına varmış ve bu yargıya göre de Suriyeli göçmenlerin Türkiye'den atılması gerektiği"
propagandasını yapmaktaymışsınız.
O halde gelin, sizinle bir hesap yapalım, gerçekte sizi korku
ve endişeye düşürecek bir durum var mı, yok mu görelim.
Türkiye'deki Suriyeli göçmenlerin sayılarının 4 milyon olduğunu ve şartlar elvermediği için de onların ebediyen
Türkiye'de kalacaklarını farzedelim.
Sayıları şimdi 4 milyon olan Suriyeli göçmenler 20 yıl sonra 3 milyon çoğalarak 7 milyona
yükselecekler. Bir 20 yıl daha sonra yani 2060'ta ise bir 3 milyon daha artarak 10 milyon
olacaklar.
Onlar 10 milyon olurken, siz Türkiyelilerin sayısı da (10 yılda 10 milyon artış hesabı üzerinden 40 yılda 40 milyon
artarak) 120 milyon olacak. Bu durumda Suriyeli göçmenlerin nüfus
oranı da sizin 12'de biriniz olacak. Sizin 12'de biriniz kadar çok küçük bir azınlık 120 milyonluk
bir Türkiye'ye nasıl hâkim olabilir ve sizleri kendilerine nasıl benzetebilir
ki?
Tabii durum bundan ibaret değil! Bir de Kürt vatandaşlar gerçeği var. Onların da şimdi 20 milyon
olan sayıları, 40 yıl sonra 50 milyon olacak. Yani Suriyeli göçmenlerin 5 katı. Gelecekteki 10
milyonluk Suriyeli göçmen sayısı sizi çok korkuttuğuna göre, 50
milyonluk Kürtleri ne yapacaksınız? Onlar size daha yakın değil mi ve daha
büyük bir tehlike olmayacak mı? Onları ne yapacaksınız? Ya Türkiye'ye
hâkim olurlarsa, ya sizi kendilerine benzetirlerse ve sizi kürtleştirirlerse ne
olur? Şimdi onlar 50 milyona yükselmeden onları yoketmeniz mi
gerekecek? Onları nereye süreceksiniz? Var mı bir soykırım planınız? Yoksa bu işi Türkiye'yi
bölerek mi halledeceksiniz?
Öyle ya, gelecekte sizin 12'de biriniz olacak çok küçük Suriyeli göçmen azınlık sizi korkuttuğuna göre, sizin
4'te biriniz olan Kürt çoğunluk sizi daha çok korkutacak ve
bu korkuyla da belki soykırım planları yapmaya başlayacaksınız. Belki Türkiye'yi bölmeye gideceksiniz. Zaten
siz Türklerin faşistleri ve ortaklığa aldığınız hdp denen
faşist Kürtler bunu çok istiyorsunuz değil mi?
Eğer "biz asla böyle bir şey düşünmüyor ve istemiyoruz" derseniz, bu
halde Suriyeli göçmenleri rahat bırakmanız gerekmez mi? Niçin rahat bırakmıyorusunuz? Niçin düşmanlıktan vazgeçmiyorsunuz?
Evet, siz kemalistler, türkçüler ve CHP'liler 1923'ten 2000 yılına kadar Kürtleri
ve müslümanca yaşamak isteyen dindarları ezdiniz. Kürtleri ezmeniz, PKK meyvesini ve
dindarları ezmeniz de FETÖ meyvesini verdi. Ama şimdi bu iki terör
örgütüyle ortaklık içindesiniz. Kürtleri ve Dindarları sevmiyorsunuz. Onlara düşmanlık içinde olan terör
örgütlerini çok seviyorsunuz. Bu sevginiz sebebiyle de onları meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz. Bu
gayrimeşru aşkınızı, ilişkinizi ve çalışmanızı sonlandırmanız gerekmez mi?
Ne yazık ki iktidarı ele geçirme hırsı, sizi gayrimeşru aşk ve ilişkilerden vazgeçiremiyor. Kötülükte kalmaya ve kötülük içinde yüzmeye
devam edeceksiniz. Bu durumda bizim de sizi uyarmamız gerekiyor.
Ey ırkçılar, ey göçmen düşmanları, ey kemalistler, ey CHP'liler! Suriyeli göçmenleri
"Sessiz İstilacı" olarak nitelemektesiniz. Ama asıl sessiz istilacıların sizler olduğunuzun farkında mısınız? Farkında değilsiniz elbette!
Ama farkına varmanın zamanı geldi.
Ey asıl sessiz istilacılar olan kemalistler, ırkçılar, göçmen düşmanları ve CHP'liler!
Sizler şu an Allah'a ait bir yeryüzünde yaşamakta ve mekan ve toprakları O'na ait bir
Türkiye'de bulunmaktasınız. Üzerinde bulunduğunuz mekan ve topraklar size ait değildir. Fakat size
ait olmayan bu topraklara Allah'tan izinsiz olarak yerleşmiş bulunuyorsunuz
ve gerçek mülk sahibi Allah'a bir kira ödemiyorsunuz ve ödemekten de kaçıyorsunuz. Yani
bir "kaçak"sınız. Bu kaçaklığınız, yani gayrimeşru yerleşimciliğiniz sizi bir "gizli istilacı" haline getirmiş durumdadır. Ama bu gizli
ve sessiz istilacılığınızın son bulması gerekiyor. Suriyeli göçmenlerin sessiz istilacılığından rahatsız olduğunuza göre, sizin
de gizli ve sessiz istilacılığınızın son bulması gerekmez mi,
gerekmiyor mu? Madem gerekiyor, o halde siz de bu gizli ve sessiz istilacılığınızı sonlandırınız. Bu sonlandırma için de mülkün gerçek sahibi Allah'a
kira bedelini ödeyiniz.
Ödeme şekliniz şöyle olacaktır: Mülk ve evren sahibi Allah'a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine ve ötedünyasına inanıp, O'na teslim olmalısınız. O'na teslim
olma şartları şunlardır: Haklı olmak, adâletli olmak, namuslu olmak, ibadetli olmak, ahlâklı olmak ve iyilikçi olmak.
Bu şartları yerine getirmediğiniz takdirde "kaçak kiracı" sayılacak ve
ölümünüzden sonra diriltilip cezâlandırılacaksınız. Cezâlandırılmanız ise cehennem
ateşi içinde olacaktır. Eğer Allah'a kira bedelini ödemeyi kabul ederseniz, bu takdirde de içinde ebediyen
kalacağınız ve mutluluk içinde yaşayacağınız cennetle mükâfatlandırılacaksınız.
Allah'a teslim olmayı ve teslim oluş şartlarını kabul ediyor
musunuz?
Eğer kabul ederseniz, "haklı olmak"ın gereği olarak Suriyeli
göçmenlerin Türkiye'ye sığınma hakkını çiğnemez ve onlara iyi muamelede bulunursunuz. Çünkü "haklı olmak",
Yaratan'ın yasasına itaat etmeyi gerektiriyor. Çünkü mülk O'nundur. Suriyeli göçmenler de Allah'ın misafiridir. Mülk Allah'ın olduğuna göre, Allah'ın misafirlerini kovma hakkınız olamaz.
"Adâletli olmak"ın gereği olarak onlara haksızlık etmezsiniz. Bir
mülteci bir suç işlediği zaman bütün mültecileri suçlamazsınız. Çünkü suçun şahsiliği vardır, suçlunun akraba ve
milleti sorumlu tutulamaz. Suçu kim islemişse, sorumlu odur.
Meselâ bir öğretmen bir öğrencisine tecavüz ettiği zaman bütün öğretmenler suçlanamaz. Böyle
bir suçlama, adâletsizliktir. Adâleti bilmiyorsanız,
kabullenmiyorsanız ve onu uygulayacak gücünüz yoksa, yönetim hakkınız olmaz,
siyasetten uzaklaşmalısınız.
Siyaset yapmak ve bir milleti yönetmek istiyorsanız önce adâleti öğrenmeli ve onu
kabullenmelisiniz. Eğer kabullenemeyecekseniz, siyaset yapmaya hakkınız kalmaz, kendinize
başka bir iş aramalısınız.
"Namuslu olmak"ın gereği olarak aileyi
bozmaz ve onu bozmaya götürecek kılık ve kıyafet dayatmacılığından vazgeçer, gayrimeşru cinsel
ilişkilere de meşruiyet tanımazsınız. Buna
hakkınız yoktur. Sizin hakkınız ve göreviniz
aile'yi korumaktır. Bunun için de namuslu olmak şarttır.
"İbadetli olmak"ın gereği olarak günde 5 vakit namazınızı kılar ve (eğer zenginseniz) yılda bir kere mal
ve servetinizin yüzde beşini fakirlere dağıtır ve Ramazan'da da bir aylık açlık ibadetini
yerine getirirsiniz. (Namaz, size hergün verilmekte olan 24 saatlik hayatın ve içinin rızkla dolduruluşunun teşekkürüdür. Size
yapılan iyiliğin teşekkürü nerede?)
"Ahlâklı olmak"ın gereği olarak sizin ırk ve inanışınızdan olmayan Kürtleri ve Müslümanları ve diğer azınlıkları ezmez, onlara
iyi muamelede bulunursunuz. Sizin hakkınız, kardeşlik ve vatandaşçılıktır, ırkçılık değildir. Çünkü hepiniz Âdem ve Havva'dansınız. Irklarınız Âdem ve
Havva'dan geldi. Güneşin renkleri gibi
gibisiniz. Birbirinizden farklısınız, ama
üstün değilsiniz. Sizin değeriniz, sizi yaratan Yaratıcı'dadır. Yaratıcı'sına saygılı olan
üstündür. Yaratan'a inancı ve saygısı olmayanın hiçbir üstünlüğü yoktur. Sizin değer verdiğiniz şeyin ebedî bir dayanağı yoksa, onun bir değeri ve üstünlüğü kalmaz. Ebedî dayanak ise ancak sizi
yaratan ve yaşatmakta olan
Allah'tır. Yani yerin ve
göklerin tek sahibi eşsiz Zât'tır, Kimse'dir.
"İyilikçi olmak"ın gereği olarak iyi işler yaparsınız ve bütün kötülüklerden el çekersiniz. Zulümden kaçmış göçmenleri zulmün
kucağına itmezsiniz, onları korursunuz. Çünkü insanlık bunu
gerektirir. Medeniliğin esası da insanoluştur. İnsanı insanlıktan çıkaran bir medeniyeti reddetmelisiniz.
İşte bu şartları yerine getirdiğiniz takdirde "gizli ve sessiz istilacı" ve
"kaçak" olmaktan kurtulacak, "meşru kiracılar" ve
"haddini, hududunu bilen misafirler" olacaksınız.
Evet sizler yeryüzünde ve onun "Türkiye" isimli parçasında bir
"misafir"siniz. Misafir, misafirliğini bilmek
zorundadır. Misafir kimin misafiri olduğunu bilmezse, çok büyük cahillik
ve medeniyetsizlik etmiş olur. Mülk sahibi Allah'a karşı yapılan bu medeniyetsizlik ise hoş görülmez. Hoş görülmek
isterseniz, ev Sahibi'nizi bilmek, tanımak ve O'nun kurallarına uymak zorundasınız.
Kuralsız yaşam bir bozgunculuktur. Ev Sahibi Allah ise bozguncuları sevmez.
Bozgunculuktan vazgeçmeyenleri de doğal felâketlerle helâk eder. Bir helâke uğramak
istemezseniz, bozgunculuğunuza son verirsiniz. Bunun için de en başta Allah'ın misafirleri
olan mültecileri rahat bırakır, onları ezmekten ve zâlimin kucağına itmekten uzak
durursunuz.
Şimdiye kadar Kürtleri ve Dindarları ezdiniz. Çok büyük günahlarınız var. Bu
günahlarınıza tövbe etmeli, yeni günahlar kazanmamalısınız. Aksi halde
helâkiniz yakındır. Eğer helâk edilmiyorsanız, bu mühlet verilişiniz, ibadetli
müslümanların hatırı içindir. Onların varlığı olmasa, sizin varlığınız da olmaz. Dünya Evi'nin sahibi Allah'ın bozgunculara
bir borcu yoktur. İnkârcılara ise hiç borcu yoktur. Yeryüzünde varlık ve yaşam isteyenler Ev Sahibi'nin iznini alarak yaşamalıdırlar. "Biz
Ev Sahibi'ni tanımıyoruz, tanımak da istemiyoruz, biz cehenneme râzıyız" diyen
inkârcılar ise, saldırı ve bozgunculuk yapmamak şartıyla yaşamaya devam edebilirler. Hakettikleri cezâ,
onlara ötedünyada ödenir. Ama saldırı ve bozgunculuğa kalkışacak olurlarsa,
helâk edilirler. Helâk olmak istemeyenler haddini, hududunu bilmelidir!
Haddini hududunu bilenler, mülteci düşmanlığı yapmazlar.
Kürtleri ve müslümanları ezmezler.
Ey ırkçılar ve inkârcılar! Ey Türkçü ve Atatürkçüler! Ey CHP'liler! Bir diktatörün zulmünden kaçmış ve ülkenize sığınmış çaresiz insanlara
düşmanlık etmek, onları ezmeye kalkmak sizin medeniyetinize nasıl sığıyor? Sizin
medeniyetiniz ve medeniliğiniz bu mu, bu kadar mı? Eğer medeniyetinize
hak, adâlet, namus, ibadet, ahlâk ve iyilikçilik hâkim
olmazsa, sizin medeniyetinize Suriyeli mülteciler veya Kürtler değil, ancak şeytan hâkim olur.
Şeytanın egemenliğine râzı mısınız? Eğer râzı gelmezseniz, Ev Sahibi Allah'ın ve Kitabı Kur'anın Medineleşme şartlarını yaşamınıza geçirir, insanlık kazanırsınız. Bu insanlaşma da sizi
dünyada barışa, ötesinde de cennete götürür. Siz ölümlü insanlar için cennet
gereksiz midir? Gereksiz olabilir mi? Madem gereksiz olmaz, o halde çaresizi ezmez ve
üzmezsiniz. Size düşen, onları kollamak ve korumaktır. O halde gerekli kollama ve korumayı yaparak şeytanla dostluğunuzu sonlandırınız. Şeytanla dostluğunuzu sonlandırdığınızda Ev Sahibi
Allah sizi dostluğuna kabul edecek, yeryüzünde yaşamaya devam etmenize izin verecektir. Bu güzel
izni kaçırmamalı, "meşru kiracı" liyakatini kazanmalısınız ve "kaçak kiracı" veya
(sizin tabirinizle) "sessiz istilacı" olmaktan da kurtulmalısınız. Şu anda Dünya
denen Allah'ın Büyük Evi'nde bir "sessiz istilacı" veya
Allah'ın evrenini sömüren bir emperyalist durumundasınız. Bu durumdan çıkmak ve kurtulmak
boynunuzun borcudur. O halde çıkın, kurtulun!
Ey Türkiye'nin ırkçıları! Siz mültecilerden rahatsızsanız, Allah da sizden rahatsızdır. Ya mülteci düşmanlığını bırakırsınız, ya da Allah'a
ait Türkiye topraklarını terkedersiniz. Seçim sizindir!
Ama şunu unutmayın: Türkiye dışındaki topraklar da Allah'a aittir.
Ey ırkçılar! Türkiye sadece Türklerin değildir, bütün Türkiyelilerindir! Bunların içinde Kürt de vardır, müslüman da vardır. Yani Türkiye'deki gerçek Türkler'in oranı yüzde 30'dur. Geri kalan yüzde 70'i diğer ırklarla karışmıştır. Yani siz ırkçılar bir azınlıksınız. Yüzde 30
Türk'ün yüzde doksanı da ırkçı değildir,
müslümandır. Sizin oranınız yüzde 5
veya 10'dur. Türkiye'de söz hakkınız da bu kadardır. Sizin sözünüz dinlenir, ama Türkiye
sizin keyfinize göre yönetilmez.
Partinizin
adını da yanlış koymussunuz. Siz ırkçılar "İyi Parti" olamazsınız.
Partinizin adını: "Irkçı Parti" olarak değiştirmelisiniz.
Azınlık olduğunuz ve hakiki Türklerin oranı da yüzde 30 olduğundan demelisiniz: Türkiye
Türkiyelilerindir.
(Eğer göçmen düşmanlığından vazgeçmezse, Cumhuriyet Halk Partisi'nin adı da: Cumhuriyet Irk Partisi olarak değişmelidir.)
İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.
Not 1: Mülteci düşmanlığı yapmakta olan ırkçılar ve partililer
mülteci sorununun çözülmesini gerçekten istiyorlarsa bir ordu kursunlar ve
Suriye diktatörlüğünü devirsinler. Zira oradaki diktatörlük devrilmediği müddetçe ve oraya
demokrasi yerleşmeden mülteci sorunu çözülmeyecektir. Bu konuda o diktatörle
yapabileceğiniz bir anlaşma yoktur ve olmayacaktır. Çünkü Suriye diktatörlüğünün geri
gönderilmek istenen mültecilere vereceği ne aşı, işi ve ne de mekanı vardır. Hem Suriyeli sığınmacıların toprakları da ABD ve YPG
tarafından işgal edilmiştir. Bu işgalci güçler mültecilerin geri gönderilmesine izin vermeyecek ve kabul
etmeyeceklerdir. Rusya ve İran Suriye'de olduğu müddetçe de diktatör
Esad rejimine savaş açılamayacaktır. Ona savaş açabilmek için önce Rusya ve İran'ın yenilgiye uğratılması gerekiyor. Bunu
da ancak ABD ve Avrupa yapabilir. Dolayısıyla ve araya girecek başka savaşlar sebebiyle
2030 yılına kadar mülteci sorunu çözülemeyecektir. Türkiye'de bir iktidar değişikliği olsa bile yeni
gelen iktidar bu sorunla yaşamaya devam edecek ve 8 yıl içinde de 2 milyon
göçmen Türkiye'ye tamamen yerleşmiş olacaktır.
O halde mülteci düşmanlığı sona ermeli. Bu düşmanlığı körükleyenler
ancak Türkiye'ye zarar vermiş olur. Türkiye'ye zarar vermekten kaçınmayan partiler,
Türkiye'nin partisi olamaz! Türkiye'ye ait olmayan partiler de ancak bir ihanet
partisi olur! Türkiye'nin ve Türkiyeli çoğunluğun ihanet
partilerine ihtiyacı yoktur.
Not 2: Ey
ihanet partileri! İhanet partisi
olmaktan vazgeçecek misiniz? Vazgeçmeniz gerekmiyor mu? Ama vazgeçemezsiniz! Çünkü iktidarı ele geçirebilmenizin yolu ihanetten geçiyor. İktidarı ele geçirdiğinizde mülteci sorunu sizin için sorun olmaktan çıkacaktır. Onunla ilgilenmeyeceksiniz bile. Ama şimdi bu sorunu büyütüyorsunuz ki, meşru iktidarı devirebilesiniz. Yani şeytanlık peşindesiniz. Yani şeytanla dostluk ve ortaklık kurmuş durumdasınız. İktidara geldiğinizde de şeytan sizin ortağınız olacaktır. Türkiye'yi şeytanlıkla yöneteceksiniz. Şeytanı, yani Fetö ve Pkk'yı ortaklıktan çıkarmanız gerekmiyor mu? Gerekiyor ama, siz bunu
yapamazsınız. Çünkü siz demokrasiyi sevmiyorsunuz!
Not 3: Siz
ihanet partileri olan Millet İttifakı, demokrasiyi sevemezsiniz. Çünkü millet çoğunluğunun oyunu alabilecek liyakat ve
kabiliyet ve kapasite sizde yoktur. Bu sebeple demokrasiyi sevmeniz mümkün değildir. Bu yüzden de diktatörlere sevgi ve
selam yolluyorsunuz. İçyüzünüzün onlarla
uyuştuğunu gösteriyorsunuz. Millet çoğunluğunun seçtiği lideri
sevemiyor, ama halkının yarısını ülkeden atmış ve yirmide birini de katliamdan geçirmis bir Suriye diktatörünü
sevebiliyorsunuz! Bu sevginizle de demokrasi tarafında olmadığınızı açıkça gösteriyor, kendinizi ele veriyorsunuz!
Yani sonuçta iktidarı ele geçirdiğinizde müslüman millet, siz diktatör
sevdalıları ve demokrasi düşmanları tarafından yönetilecektir. Siz demokrasiye dost
olamazsınız! Çünkü sizi seçecek bir millet çoğunluğu yoktur. Bu sebeple de onun seçimini ve seçtiğini
kabullenemezsiniz. Millet iradesinin sizin katınızda bir değeri yoktur ve olmayacaktır! Dolayısıyla millet çoğunluğuna düşmanlığınız
sürecektir. İktidara gelebilmek
için onları aldatmaya çalışacaksınız. Çünkü doğrulukla onların karşısına çıkamazsınız.
O zaman şunun cevabını
vermelisiniz: Onlarla uyumlu olamayacağınız bir müslüman
milleti yönetmeye ne hakkınız var? Türkiyelilerin yüzde doksanının
"müslüman" olduğunu unutmayınız! Ya
müslüman olunuz (müslümanca yaşamıyorsanız müslüman olduğunuzu söyleyemezsiniz), ya da siyasetten
el çekiniz! Yönetime
onlarla uyumlu olanlar gelsin. Doğru olan bu
değil mi? O halde doğruluğunuz nerede? Doğruluğunuz yoksa, insanlığınız yoktur!
Not 4:
Sorulabilir: "Gelecekte neler olacak?"
Cevap:
Siyasal gelecekte olacak olan şudur: 2023
seçimleri siz ihanet
partilerinin patronları tarafından satın alınacak (veya Biden'ın yaptığı gibi çalınacak.) Bu şekilde iktidarı ele geçirmiş olacaksınız. Ama siz
bu yönetimde sadece bir kukla olacaksınız. Yönetimin ipleri Fetö ve Pkk'nın elinde olacak. Yani Türkiye terör
örgütleri tarafından yönetilecek,
yani sizin vasıtanızla yönetim onların eline geçecek. Ama vatansever generaller bu
yönetime el koyacak ve sizi devirecek. Hepiniz hapse atılacaksınız. Avrupa
ve Amerika da sizi hapisten kurtarabilmek için Türkiye'ye savaş açacak ve İstanbul'u işgal edecek. İBB'ye alınan teröristler de İstanbul'un işgalinin kolaylaştırılmasında vazife görecekler.
Siyasetten
el çekmezseniz veya Biden'ın sizi gayrimeşru yollarla iktidara getirecek olmasını
reddetmezseniz, felâketinize hazır olun! Ve
Türkiye'yi felâkete yuvarlamaktan uzak durun! Vatan ve milletini sevenler
Türkiye'yi felâkete uğratmaktan uzak
durur. Ama sizde vatan ve millet sevgisi yoktur. Sizdeki sevgi sadece iktidar
olmak ve gayrimeşru yollarla iktidarı ele geçirmektir! Çünkü şeytan tarafından ele geçirilmiş durumdasınız.
Göreviniz, AB ve ABD isimli şeytanî
efendilerinize hizmet etmektir!
Size düşen ise, şeytana hizmetten vazgeçip, Türkiye yönetimini müslüman milletle
uyumlu olan siyasetçilere bırakmaktır. Şeytanla
ortaklık kurup gayrimeşru yollarla yönetimi ele geçirmeye çalışmanız, Türkiye
siyasetine ihanettir. Hainliği kabul
etmemelisiniz!
Not 5:
Türkiye siyasetinde eğrilikler var. O eğriliklerden biri şudur: Yönetenlerle yönetilenlerin
uyumsuzluğudur. Bu uyumsuzluğun giderilmesi gerekir. Bunun için de, Türkiye'yi yönetecek olanlar,
kendilerini müslüman milletle uyumlu hale getirmelidir. Uyumlu olmayan ve
olamayacak olanlar siyasetten el çekmelidir. Müslümanlığı olmayan bir siyasetçinin müslüman milleti yönetmeye kalkması, yaratılışa zıttır. "Haklı olmak"ın bir şartı da,
"yaratılışın yasasına itaat"tir. Siyasette uyumsuzluk,
bu yasaya isyandır. Bu isyan,
devlet-millet barışını bozar. Gerekli barışı sağlayamayacak
siyasetçiler ya siyasetten
uzaklaşmalı, ya da kendilerini milletle uyumlu hale
getirmelidir. Kargaların bülbülleri
yönetmeye kalkması uygun olmadığı gibi, müslümanlıkla ilgisi olmayanların da müslüman bir milleti yönetmeye talip
olması uygun değildir, kabul edilemez! Marksist ve
terörist HDP'lilerin, Irkçı İP'lilerin, İslâmiyetten uzak CHP'lilerin müslüman bir
milletin başına geçmesi, felâketten başka birşey getirmez. Buna izin verilmemelidir.
Siyasal yönetimde uyum, liyakat, doğruluk ve
adâlet şarttır. Bu dört şart birbirinden ayrılamaz. Bu dört şarta sahip olmayanlar siyasetten uzaklaşmalıdır. Türkiye siyasetinde yüz yıldır devam
eden uyumsuzluk hatası artık sona ermelidir.
(Kargalar
bülbüllerin yönetimine geçse, reis karga bülbüllere der: "Ben sizin gibi olamam ve ötemem,
ama hepiniz benim gibi olacak, benim gibi öteceksiniz. Aksi halde boynunuzu
vururum." Bülbüller de karga gibi olamaz ve ötemez. Reis karga da
bülbüllerin boynunu vurur veya onları kendine
köle yapar. Yani uyumsuzluk diktatörlük doğurur. Bu diktatörlüğü Türkiye siyasetinin geçmişinde
görebilirsiniz.)
Not 6:
Siyaset dünyasına uyarı! Çoğunluğu sağlayamayan oy oranı düşük
partilerle ittifak kurup çoğunluk oluşturma çalışması bir sahtekârlıktır. Çünkü meselâ A partisinin oy oranı yüzde 20, B'nin yüzde 12, C'nin yüzde
10, D'nin yüzde 7, E'nin yüzde 5, F'nin yüzde 2 olsun. Toplam olarak yüzde 56
ederler. Fakat bu altı partinin hiç biri gerçek çoğunluğu temsil etmiyor. Bunların birleşerek çoğunluk
olusturmaları sahte çoğunluktur.
Bu sahte çoğunluğa meydan vermemek için ittifak kurmak ve koalisyon oluşturmak yasaklanmalıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki yüzde 51 sınırı da kaldırılmalı, "en çok oyu alan kazanır" ilkesi getirilmelidir. Bu ilke
ile gerçek çoğunluk oluşur ve sistem doğruluk kazanır. Bu doğrulukla yapılan seçim meşrudur. Dolayısıyla çok partili sistem kaldırılmalı, bir kurul tarafından belirlenmiş ve testten geçirilmiş 3-4 başkan adayı milletin seçimine sunulmalıdır. En çok oyu alan da başkan ilân edilir.
Gerçek çoğunluğun hakkını yiyen
ittifaklı ve koalisyonlu
adâletsiz sistem mutlaka kaldırılmalıdır.
Ayrıca, Türkiye çok partili sisteme mahkûm edilmemeli.
Daha iyi sistemler aramak Türkiyelilerin hakkıdır.
Not 7: ABD'li bir Başkan'ın Türkiye siyasetine el uzatması ve gayrimeşru yollarla yönetimi değiştirmeye çalışması, milletin
iradesine tecavüz etmesi kabul edilemez! Türkiye siyasetçileri, Türkiye siyasetine uzatılan yabancı elleri kırmalı, kesmeli ve koparmalıdır. Koparmayıp kabul edenler haindir!
Milletin
iradesine güvenmeyen siyasetçiler siyasetten çekilmeli, gayrimeşru
yollardan iktidara gelmek isteyenler de siyasetten atılmalıdır.
Not 8: Ey
"müslümanım" diyenler!
Mehdiyet dönemi artık başlamıştır. Bundan sonra
mânevî reisiniz, Allah'ın Mehdisi Mehmed
Nur'an'dır. Mehdi'yi Allah
seçer. Siyasal
reisiniz, sizin seçtiklerinizdir.
Allah'ın râzı olacağı kimseyi seçmek ve müslüman milletin yönetimini şeytana ve şeytanlaşmış siyasetçilere bırakmamak görevinizdir. Seçiminizi dikkatli yapınız. Allah'ın Mehdisi'ne muhalefet edenler, Allah'ın rahmetinden mahrum kalır.
Gökleri ve
yeri yaratan Allah büyüktür! Evreni işleten ve
yöneten Allah büyüktür! Kendinden başka ilah
olmayan Allah büyüktür!
İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.
Allah'tan başka
ilah yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.
Zaman: Yeni
Çağ'ın yirmiikisi, Mayıs'ın ilk haftası.
Mekan:
Avrupa.
Makam:
Hakka dâvet ve uyarı.
Boyut:
Muranizm.
Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.
*
* *
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen