DÜNYA YÖNETİMLERİNE AFGANİSTAN MESAJI!
evrenin tek egemeni ALLAHın adıyla
Amerika Birleşik Devletleri
ordusu geçtiğimiz günlerde Afganistan'dan çıktı. Çünkü çıkmak zorundaydı. Çıkmasaydı orada batabilirdi. Bu çıkışıyla tamamen batmaktan kurtuldu. Bu kurtuluş için bütün Amerikalılar sevinmelidir. Çünkü Afganistan, Amerikan'ın trilyon dolarlarını yutan bir
karadelikti. Bu karadelikten kurtulmasaydı daha
trilyonlarca dolarını kaybedebilirdi. ABD'nin ise trilyonlarca
dolarını daha kaybetme lüksü kalmamıştır. Bu
sebeple Afganistan'ı terketmek ABD için bir batış değil, kurtuluş olmuştur. Bu kurtuluş kutlanmaya değer. Şimdi Amerikalı askerler ne kadar bayram etse azdır... Onların kurtuluş bayramı kutlu olsun!
Ama "ABD Afganistan'da battı"
iddiasında bulunanlar ise,
yanılmaktadırlar. Çünkü bu iddia sahipleri: "Amerika
dünyaya egemen olmak ve hep egemen
kalmak zorundadır" şartlanmışlığını kabullenmiş kimselerdir. Ama artık bu şartlanmışlığı terketmek gerekmektedir. Çünkü ABD dünyaya egemen olmak ve egemen kalmak zorunda degildir. Çünkü kıyamet yaklaştı. Elimizde
ise çok iyi değerlendirmemiz gereken son bir 40-50 yıl kaldı. 2060'tan itibaren kıyamet olayları başlayacak. Bu
olaylar 2123 yılına kadar devam edecek. 2123 yılı ise,
"kıyametin başlangıcı"dır.
Bu sözlerden anlamalıyız ki, dünyaya egemen olma vakti bitmiştir. Artık bundan sonra Rusya, Çin, AB ve ABD dünyaya egemen olma
arzusundan vazgeçmelidir. Bu büyük
ülkeler kendi bölgelerinde kalmalı ve kendi ülkeleriyle
ilgilenmelidirler. Bu yeni ilkeye en başta ABD
uymalıdır. Çünkü ABD dünyaya egemen kalabilmek için trilyonlarca dolar harcamakta ve borçlanmaktadır. Ve ABD şu anda geri ödeyemeyeceği kadar büyük bir borca batmıştır. Bu borçtan kurtulması gerekmektedir. Bu gereklik için de, dünyaya egemen olma ihtirasından vazgeçmesi gerekiyor. Aksi halde borç batağından kurtulamayacaktır.
ABD bundan sonra trilyonlarca dolarını egemenlik
için harcayacağına, bu harcamayı Amerika'nın eskimiş altyapısını yenilemeye ve 30 milyonluk fakir halkı kalkındırmaya
yöneltmek zorundadır. Bu zorunluğu yerine getirmeyen ve getirmeyecek olan
ABD yönetimleri, Amerika'ya ve Amerikalılara
kötülük etmiş olurlar. Bu
kötülük son bulmalı, devam
etmemelidir.
Dolayısıyla ABD yönetimi Ortadoğu'yu da terketmelidir. Çünkü ABD'nin bu bölgede kaybettiği bir hak yoktur. Hem bu bölge sahipsiz
değildir. Türkiye bu
bölgeye sahiplik edebilir. ABD bu bölgede ancak İsrail'i korumak için bir müddet daha kalabilir. Ama bu
müddet içinde de İsrail-Filistin sorununu çözmek zorundadır. Bu zorunluğu da iki devletli ve adaletli bir çözümle halledebilir. ABD bu çözümü İsrail'e en kısa zamanda kabul ettirmelidir. Bu çözüm kabul edilmezse, İsrail devletini yıkmaktan başka çare kalmayacaktır. İsrail teklif
ettiğimiz adaletli çözümü kabul etmediği takdirde ABD: "Ben artık senin arkanda duramam" deyip
Ortadoğu'yu terketmelidir.
ABD ayrıca Suriye'de bir
terör devleti kurmaktan da vazgeçmelidir. Çünkü Suriyeli
Araplara ait yüzde yirmiikilik topraklarda Kürt teröristler için bir devlet kurmanın meşruiyeti yoktur. IŞİD'in Suriye'de devlet kurmasına izin vermeyen ABD, YPG'li ve PKK'lı Kürt teröristlerin de devlet kurmasına izin veremez ve vermemeli.
Şu soruyu
sormak zorundayız: "ABD'nin
Afganistan'da yaptığı yıkım ve
katliamın bedelini kim
ödeyecek? Bu bedeli ABD yönetiminin ödemesi gerekmez mi?"
Gereken bedeli ABD'nin ödemesi gerekiyor. Çünkü geçmişteki Bush
yönetimi 11 Eylül Terör Olayı'nın üstlenicisi El Kaide liderini
Taliban'dan isteyince, Taliban da: "Usame Bin Laden uluslararası bir mahkemede yargılansın." dedi. Ama Bush yönetimi bu
teklifi kabul etmeyip Afganistan'a saldırdı. Bu saldırı, hukuksuz
bir saldırıdır. Bush
yönetimi hukuk yolunu tutmadığı için Afganistan'a
yaptığı saldırı bir suçtur. Bu suç cezasız kalamaz. Bu sebeple ABD, Afganistan'da
yapılan katliam ve yıkımın bedelini ödemek zorundadır. Taliban, isterse bu konuda uluslararası bir mahkemede ABD aleyhinde dava açabilir. Bu dava açılmalıdır. Çünkü ABD ordusu Afganistan'da onbinlerce
masum sivili katletti. Bu katliamlar cezasız kalabilir mi? Biz Hilafet Makamı: "Kalmamalı" diyoruz!
11 Eylül Olayı'nın yeni yıldönümü yaklaşırken, dünya devletleri liderleri bu saldırıyı kimin yaptırdığını merak edebilirler.
Onların merakını İtalya'nın eski Cumhurbaşkanı
gidermektedir.
İtalya eski
Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga, Aralık 2007’de Corriere dela Serra gazetesine
aynen şöyle demiş:
“11 Eylül 2001
saldırılarının Amerikan İstihbarat Teşkilâtı ve MOSSAD tarafından
yapıldığı gerçeği, dünyadaki bütün istihbarat örgütlerince biliniyor.
11 Eylül, İslam
dünyasını suçlamak ve Batılı güçleri Irak’a ve Afganistan’a müdahaleye tahrik
etmek için planlanıp gerçekleştirilmiştir...”
Biz ise, bu saldırıyı
müslümanların yaptığını sanıyor, suçluluk altına giriyor ve El Kaide'ye düşman oluyorduk. Ama aldatılmışız! Bütün dünya aldatılmış! Şimdi artık Araplar Amerika'ya nükleer bomba atsa
dahi inanmayız.
Afganistan ve Afganistanlıların durumuna gelecek ve bakacak olursak:
Afganistan'ın savaşçı güçleri olan Taliban, işgal gücü olan Amerika Birleşik Devletleri ordusunu Afganistan'dan çıkarmayı başararak bir
zafer kazandı. Bu zaferi
kutlamak ve işgalden kurtuluş gününü bayram yapmak onların hakkıdır.
Şimdi
Afganistan'ın kurtarıcıları olan Taliban'ın önünde, Afganistan'ı ve Afgan halklarını yönetmek
gibi ağır bir vazife
bulunuyor. Bu vazife ise ancak hak ve adalet ve namus ve bu üç temele dayalı özgürlükle yüklenilebilir. Eğer Afganistan'ın koruyucu ve kurtarıcıları olan Taliban bu yükü omuzlamayı kabul etmek istiyorsa, Afganistan'ı ayakta tutacak ve Afgan milletini ve
halklarını iyi yönetecek şu dört temeli iyi tanımalı ve
uygulamaya koymalıdır.
Afganistan'ı ve halklarını yönetecek
4 temel direk şunlardır:
1- Hak. 2- Adalet. 3- Namus. 4- Özgürlük.
Bu 4 temelin açılımı ise şunlardır:
HAK: Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların hak ve yasalarına itaattir. Ülke ve millet yönetecek
olanların bu üç hakkı kabul etmeleri ve onları korumaları şarttır. Bu üç haktan birisini kabul edip diğerlerini reddetmek veya ikisini kabul
edip birisini reddetmek kabul edilemez. Kanun ve Anayasa yapacak olanların bu üç hakkı kabul etmeleri gerekiyor. Bu kabulde
yaratılışın ve yaratılmışların yasası, Yaratan'ın yasasıyla uyumlu olmak zorundadır. Yaratan'ın yasası da adalet'e dayanır. Yani yüce Yaratıcı, yönetilme
ve yönetme isteyenlerden adaletli olmalarını ister. Bu isteğe göre de eğer ondört asır önce o dönemin şartlarına uygun verilmiş Tanrısal hükümler bu zamanın şartlarında adaletsizlik doğuracaksa, bu zamanın adaletli hükmünü bulmak ve ona uymak gerekir.
Bunu da Allah'ın Mehdisi halleder.
(Allah'ın Mehdisi, Mehmed
Nur'an'dır. Allah onu bir
Kadir Gecesi'nde ilim ve ışık sahibi yapmış ve kendisine elçilik vermiştir. Ona verilen elçilik, İslâmiyet'i yenilemekle ilgilidir,
peygamberlik değildir.)
"Yaratılmışların yasasına itaat"te şunlar vardır: Yaratılmış varlıkların bir yasası vardır. Yani onlara konulmuş bir yasa bulunuyor. Bu yasayı da din ve dünya bilginleri bilir, temsil
eder. Bu temsilcilerin isbatlanmış bilgilerini kabul etmek gerekir. Dünyamızı ve içindekileri de ancak bu kabulle
koruyabiliriz. Çünkü dünya
bilginleri, yaratılmış varlıkların nasıl yapılıp işlediklerini ve onların işleyiş yasalarını iyi bilir.
Bitkilerin fayda ve zararlarını, varlıklarla ilgili bir işlemin nasıl sonuç vereceğini onlardan öğrenebiliriz. Bu sebeple isbatlanmış bilgi reddedilemez. Bu da, bilginlerin
sözünü dinlemeyi ve onlara danışmayı gerektirir. Bu danışmada din bilginlerinden ise, varlıklardan dine uygun faydalanmanın yolu öğrenilir.
"Yaratılmışların yasasına itaat"te ise şunlar vardır: Bitkiler hayvanların, bitkilerle beraber hayvanlar da
insanların yardımcısıdır. Ayrıca su, toprak, madde ve madenler de bu üç canlı varlığa hizmet eder. Bitki ve hayvanların ve cansız varlıkların haklarını korumak
ise akıllı İnsan'a düşer. Onların haklarını korumak da
bir yasa ile olur. Bu yasa ise hakkı, adaleti,
namusu ve bunlara dayalı bir özgürlüğü temel almalıdır. Bu dört
temele dayanmış bir yasayı bütün millet kabul etmek zorundadır.
ADALET: Adalet, haklıya hakkını, haksıza da cezasını hakettiği kadar vermektir. Bu ödeme ve cezalandırmada Adalet'in İlkeleri'ne uymak gerekir. Adalet'in İlkeleri şunlardır:
1- Kanun koymadan suç olmaz, cezalandırma yapılmaz.
2- Suçu kim işlemişse cezayı o çeker. Suç suçsuza yüklenemez. Günahkârların suçu İsa, Musa ve
Muhammed peygamberlerden sorulmaz.
3- Hiç kimse işlemediği bir suçla suçlanamaz
ve cezalandırılamaz.
4- Şüphe üzerine ceza verilemez. Suçun
isbatlanması şarttır.
5- Sevdikleriniz olsa dahi suçluyu adaletten
kaçırmaya hakkınız yoktur. Yani bu kaçırma suçtur.
6- Şahitlikten kaçmamalı ve şahitliği doğru
yapmalısınız.
7- Geçmişte olanlar için cezalandırıcı yasa
yapılamaz. (Yani şimdiki işler için cezalandırıcı bir yasa yoksa, gelecekte de
geçmiştekiler için cezalandırma yapılamaz.)
8- Herhangi bir ırk renginden dolayı suçlu
ilan edilemez.
9- Düşünce suç değildir. Suç içeren düşünce,
uygulanmadıkça suç sayılmaz.
10- Hak, adalet, namus ve bunlara dayalı
özgürlüğü çiğnemeyen dinsel veya
seküler yaşam engellenemez.
11- Hakaret, ifade özgürlüğü değil, suçtur.
12- İşlenilen suçun aynısıyla karşılık vermek
haktır. Fakat bu hakkı para ve hapis cezasına çevirmek veya affetmek de
mümkündür.
13- Haksızlıkla bir kimseyi öldürenin hakkı
idamdır. Fakat suçluluk oranı yüzde yüzün altındaysa, hapis cezası verilir.
Yüzde yüz suçluysa, idam edilir.
Tanrı'nın yenileşmiş dininde hırsızın eli
kesilmez. Çünkü hükümler şartlara göredir. Şartlar değişince hükümler de değişir
ve değişmiştir. Bu değişikliğe göre, hırsız veya
soyguncu ancak çaldığı değerin karşılığının tutarı kadar cezalandırılır. Mesela bir hırsız bin
dolarlık bir para veya
esya çaldıysa, çalınan bu değeri ortalama bir işçi kaç günde kazanıyorsa, o kadar müddet hapis cezası verilir. Bu cezaya mahkeme masrafları da eklenir. Eğer hırsız işlediği suçun boyuna göre uzun bir ceza alacaksa ve
bu ceza karşısında: "Ben hapis yatmak istemiyorum,
elimin kesilmesini istiyorum" derse, devlet bu isteği, isterse ve el kesme yeterli olacaksa
kabul edebilir.
NAMUS: Namus, aileyi korumadır. Bu koruma
için de nikahsız cinsel birleşimi, eşcinselliği ve ensest ilişkiyi kesmek gerekir. Müslüman kadınlar da seksi bir kıyafetle sokağa çıkamaz. Ama başörtüsü takıp takmamakta özgür bırakılmalılar. Müslümanlığın çoğunlukta
olduğu bir ülkede kadının makyaj
malzemesi kullanmasına kocası izin veriyorsa, kadın kendini makyajlayabilir. Eğer erkek karısının makyajlanmasını istemiyor,
peçe takmasını ve burkaya
girmesini istiyorsa, bu isteğini kadınla nikâhlanırken bildirmeli. Kadın bu istekleri kabul etmezse, nikah gerçekleşmez. Veya bu istekler karşısında kadın boşanmaya gidebilir. İstekleri yerine getirilmediği takdirde erkek de boşanma isteyebilir. Kadının başını örtme veya
açma, burkaya girme
veya girmeme meselesi devlet zoruyla olmaz ve olmamalı. Çünkü İslâmda zorlama yoktur. Çünkü baskı altında kabul edilen bir dinin ve yapılan ibadetin geçerliği yoktur. İran'da kadınların belki yüzde yirmisi kendi isteğiyle başını örtmekte.
Geri kalanı ise devlet baskısıyla
örtünüyorlar. Baskı altında örtünenler ise bir sevap kazanmıyor. Taliban, İran devleti gibi yapmamalıdır. Atatürk
gibi de yapmamalıdır. Çünkü Atatürk, şapka kanunu çıkararak müslüman milleti şapkaya mahkûm etmiş, bu mahkûmiyeti tanımayanları ve direniş gösteren âlim ve imamları astırmıştır. Taliban böyle
olmamalıdır!
ÖZGÜRLÜK: Özgürlük; hak, adalet ve namus temellerine dayanmalıdır. Bu üç temel çerçevesinde halklar özgür bırakılır. Haksızlık ve
adaletsizlikle halkların özgürlüğünü kısıtlamak
haramdır ve insan haklarına aykırıdır. Çünkü özgür olmak her insanın yaradılışsal hakkıdır. Ama bu hak ölçüsüz olmaz.
Yukarıda geçen dört temeli kabul ettiği takdirde Taliban'ın yönetimi meşruiyet kazanır.
Afganistan'da yönetim nasıl olmalıdır? Yani
demokrasiyle mi, yoksa halifelikle mi?
Bu konuda müslüman halka sorulabilir ve çoğunluğun isteğine göre hareket edilebilir. Ama
demokrasinin bir değerinin kalmadiğını da
görmeliyiz. Çünkü Amerika'nın çıkarlarına uymayan demokrasileri ABD yönetimi
devirmektedir. Onun çıkarlarına uyan diktatörlükleri de yaşatmaktadır. Bu zorbalık karşısında
müslümanların çoğunlukta
olduğu bir ülkede
Halifelikle başkan seçmek ve yönetim yapmak tercih edilebilir.
Fakat bu tercihle seçilecek Halife, eğer ABD'nin çıkarlarına uymazsa, ABD yönetimi tarafından öldürtülebilir. Bu durumda sorun şudur: ABD'nin kötülüğünü nasıl durdurabiliriz? Bu konuda bütün
müslümanların ve İslâmlı ülkelerin ABD yönetimine karşı birleşmekten başka çareleri kalmıyor. Bu birleşme olmazsa müslüman ülkelerin ne
demokrasisi, ne de hilafeti ayakta ve hayatta kalamaz. ABD yönetimi Mısır'ın demokrasisini yıktığı gibi, şimdi de Türkiye'nin
demokrasisini yıkmaya çalışıyor. 15 Temmuz 2016'daki yıkım girişimini başaramamıştı. Şimdi ise Türkiyeli muhalifleri harekete
geçirerek başarı sağlamaya çalışıyor. Bunun için de PKK terör örgütünün siyasal partisi HDP ile muhalefeti birleştirerek AK Parti hükümetini devirmek
istiyor. Fakat bu gayri meşru birleşim kabul edilemez. Türkiye Cumhuriyeti,
PKK'nın partisi HDP'yi
kapatmak zorundadır. ABD yönetimi de
bu gayrimeşru birleştirmeye destek vermekten uzak durmalıdır. Eğer uzak durmazsa, demokrasiye ihanet etmiş olur. Bu ihanet son bulmalıdır!
ABD yönetimi kararını vermelidir: "40 bin Türk ve Kürt
vatandaşını katletmiş olan PKK, terör örgütü müdür, değil midir?" Eğer "terör örgütü değildir" derse, bu takdirde IŞİD ve El Kaide de terör örgütü sayılmazlar. ABD yönetimi bu sonucu kabul
edebilir mi? Madem kabul edemez, o halde PKK'nın bir terör örgütü olduğunu kabul etmek zorundadır. Bunu kabul ettiği takdirde, PKK'nın partisi HDP'yi de reddetmek zorundadır. Bu durumda Türkiyeli muhalifler ile
HDP'yi birleştirmenin bir meşruiyeti de olamaz. Çünkü demokrasi ile terör birleşemez. ABD yönetimine, demokrasiye ihanet
etmemek düşer. Türkiye
Cumhuriyeti, PKK'nın partisi HDP'nin
oylarıyla kazanılmış Belediye Başkanlıklarını da iptal
etmek zorundadır.
Türkiye'nin demokrasisini yıkmak için PKK terör örgütünün partisine destek
veren ABD yönetimine de soruyoruz: "IŞİD veya El Kaide ABD'de bir parti
kurabilir mi? Buna izin verir mi?" Madem vermez, o halde PKK'nın partisine hangi hakla destek veriyor? IŞİD ve El Kaide liderlerini yok ederken
PKK'nın elebaşlarını niçin yok etmiyor? PKK'nın elebaşlarını yok etmeli ve HDP'yi PKK'dan arındırmalı ki, HDP meşruiyet kazansın! Eğer HDP PKK'dan arınmak istemiyorsa, ona meşruiyet verilemez!
ABD yönetimi, kendi çıkarlarını ilahlaştırmayı ve bu ilaha tapmayı sonlandırmalı, Tanrı'nın adaletine
uymayı kabullenmelidir.
Aksi halde insanlığı ve müslümanları kendine düşman yapmış olur. Bu milyarlarca düşman ise birleşerek Amerika'yı yıkabilir. Bu
yıkımda Rusya ve Çin de onlara yardım edebilir. Böyle büyük bir düşmanlık karşısında Amerika
var olabilir mi? Eğer Amerika var
olmak istiyorsa, çıkarlarına tapmayı ve bu tapınma neticesinde çıkarına uymayan
demokrasileri yıkma isteğini sonlandırmalıdır. Çünkü temel alınacak ilke: Haktır, adalettir, namustur. Bu üç ilkeyi çiğneyen bir
devletin varlık hakkı yoktur. O halde ABD yönetimindekiler
kendilerine gelmelidir. Kendilerine gelmezlerse ve insanlık da onları durduramazsa, bu takdirde Tanrı'nın gazabı Amerika'ya iner ve onu yok eder. Amerika
halkları bu yokoluşa izin vermemelidir. Çünkü ABD dünya ülkelerine egemen olmak
zorunda değildir. Onların haklarını çalmak ve onları kendine esir etmek ise çok büyük kötülüktür. Bu kötülük son
bulmadığı müddetçe yeryüzünde barış olmayacaktır. Ama bu barış gerçekleşmelidir. Çünkü kıyamete çok az bir zaman kaldı ve elimizde de çok iyi değerlendirmemiz gereken sadece 40-50 yıl kadar bir zaman var. Bundan ötesi kıyametli yıllar olacaktır.
Afganistan'daki Taliban'a karşı silahlı direniş doğru mu?
Bu direniş doğru değildir. Çünkü bir direnişin doğruluğu olmalı ve bu da hakka ve adalete dayanmalıdır. Bu
dayanca sahip olmayan bir direnişe meşruiyet verilemez. Taliban'a karşı silahlı direniş gösterenler hak ve adaleti temel alarak
silahlı direnişi bırakmalı, eğer hakları varsa, siyasal direnişe geçmeliler ve geçebilirler. Direnişçiler için doğru yol budur. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri'nin Afganistan'da yaptığı yıkım ve katliam yeterlidir. Buna bir de
direnişçilerin kötülüğü eklenmemeli, Afgan halkı daha fazla perişan edilmemelidir. Dolayısıyla direnişçiler taleplerini Taliban'a bildirerek ve
onlar da bu talepleri hak ve adalet ve namus ilkeleri çerçevesinde değerlendirerek barış yoluna gidilmeli, silahlı direniş derhal durmalıdır.
Afganistan gibi İslâmlı bir ülkede müzik yasaklanabilir mi?
Yasaklanamaz! Çünkü Kur'anda müziği
yasaklayan ne açık, ne de dolaylı bir emir yoktur. Eğer Allah müziği yasaklayacak olsaydı, önce Hz. Davut Peygamberin lir çalmasını, şarkı ve ilahi
söylemesini yasaklardı. Böyle bir
yasaklama olmamıştır. Olamaz da! Çünkü müzik insanı hem Allah'a çıkarabilen ve hem de O'ndan uzaklaştırabilen bir
etkiye sahiptir. Bu durumda müslümanın yapacağı iş, onu
faydalı yönde kullanmaktır. Bu kullanımda nefsin dünyalık hakkı da unutulmamalıdır. Çünkü insan sadece kalpten, ruhtan ve akıldan ibaret bir varlık değildir. Onun nefsi de vardır. Dolayısıyla insan
hep dini müzik dinlemek zorunda değildir ve
böyle bir şeye mahkûm
edilemez.
Taliban'a haklı, adaletli, namuslu
ve özgürlüklü yönetiminde başarılar diliyoruz.
Müslümanların demokrasisini
baltalayan ve baltalatan ABD karşısında haykırıyoruz:
Yaşasın Kur'anist Hilafet! Ölsün bütün
diktatörlükler!
İmza:
Mehdiyet ve Hilafet Makamı.
Not 1: İsrail-Filistin
sorununun çözümünde toprak
paylaşımı şöyle
olacaktır: BM'ce de kabul
edildiğine göre İsrail 1967 sınırlarına dönüp Filistin'in yüzde yirmiikilik
topraklarını iade etmek zorundadır. Bu durumda şöyle bir çözüm uygulanabilir: Kudüs ikiye bölünür.
Kudüs'ün doğusu (yani Kudüs'ten
itibaren bütün doğu tarafı) Filistin'e, batısı da İsrail'e bırakılır. Filistin topraklarında bulunan İsrailliler batıya, İsrail topraklarında bulunan Filistinliler de doğuya geçer. Yer değiştirmek
istemeyenler ise bulundukları devletin
yönetimi altında kalmayı kabul eder. Her iki tarafı da memnun edecek daha iyi bir çözüm varsa, ortaya konsun. Fakat her iki
tarafı da memnun etmek
mümkün olmayabilir. Bu durumda adaletli çözüm neyse, ona uymak zorundayız.
Not 2: ABD'nin hukuksuz Afganistan saldırısına alet olan NATO ve Avrupa Birliği de Afganistan'da yapılan yıkım ve
katliamın hesabını vermek
zorundadır. Taliban, NATO ve
ABD ordusunun katlettiği masum sivillerin
kan bedelini ve Afganistan'da yapılan yıkımın karşılığını istemeye hak
sahibidir.
Not 3: ABD yönetimi, ülkesinde bulunan 30 milyonluk fakir tabakayı kalkındırmak ve
onların durumunu iyileştirmek zorundadır. Bu zorunluk da, sosyal yardımı gerekli kılar. Bunun için de zenginlere servet vergisi koymak
gerekir. Bu vergiler de fakirlere aktarılır.
Not 4: Müslüman bir ülkede bazı dindar kadınların makyajlanmak istemesinin sosyolojik ve
psikolojik açıklaması şudur:
Dindar kadınlar, dindarlığı olmayan kadınlarla birlikte yaşamak zorunda kalıyorlar. Yani dindarlığı olmayan kadınları ülkeden atamazsınız. Birlikte
yaşamaktan başka çareleri yoktur. Hepsini eşitlemek mümkün değildir. Bu durumda dindarlığı olmayan kadınların makyajlanması karşısında dindar
kadınlar da kocalarının kalp ve
nazarı o makyajlı kadınlara kaymaması ve o kadınlar nazarında çirkin düşmemek için makyajlanmak isteyebilirler ve
istiyorlar. Bu durum, aileyi koruma ve bir savunmadır, kocayı kaybetmemek içindir. Makyajlanma ihtiyacı hisseden dindar bir kadın, başörtüsünü çıkarmak zorunda kalabilir. Çünkü başörtüsüyle makyajlanma birbirine zıttır. Dolayısıyla
makyajlanan ve başörtüsünü bırakan dindar kadınlar kınanmamalıdır.
Bu zamanda kadınları sürekli olarak evde tutmak mümkün değildir. Çünkü ihtiyaçlar çoğalmış olduğundan bir erkeğin çalışması yeterli olmuyor,
kadın da çalışmak zorunda kalıyor. Hem
kadınların yapacağı işi erkekler
yapamaz veya yapmak istemez. Bu da kadınların dışarıda çalışmasını gerekli kılabilir ve kılıyor. Başörtüsünü bırakmak isteyemeyen dindar kadınları iş hayatından dışlamamak gerekiyor.
Bugünkü şartlarda müslüman
bir kadının kollarını, bacaklarını ve göğsünü örtmesi, vücut hatlarını belli eden
dar ve içi gösteren ince veya şeffaf elbise giymemesi yeterlidir. Başını örtüp
örtmemek ve peçe takıp takmamak tercihi ona bırakılmalıdır. Eğer başörtüsü takacaksa makyajlanmamalı, makyajlanacaksa başörtüsü takmamalıdır. Hem başörtüsü takmak hem de makyajlanmak isteyen
kadınlar ise hiç olmazsa kıpkırmızı ruj
kullanmamalıdır. Ev içinde, mahremler arasında bulunacaksa kullanabilir. Sokağa çıkarken kullanmamalı.
Not 5: Bu bildiri, Türkiye Cumhuriyeti yönetimi eliyle Taliban'a ulaştırılmalıdır.
Not 6: Bu bildiri uluslararası diplomatik
platformda paylaşılmıştır.
Özel Not:
Duamız: Ey acıyarak yaşatan ve yöneten
Allah'ım!
Ey âlemlerin yüce Başbakanı, Sana şükrolsun. Ey acıyarak Yaşatan! Ey bizi
dünya fabrikasında âhiret işçileri yapan ve bu fabrikada ebedî saadet için çalıştıran yüce İşveren, ey en
büyük Başbakan! Biz ancak Senin yönetiminde Senin için çalışır; ancak Senden,
Senin yönetiminden medet bekleriz. İsteriz ki; bizi akılda, öfkede, şehvette doğruluğa götür, barışa erdir. Aklımızı hak ile,
öfkemizi adaletle, şehvetimizi namusla dizginle. Bizi diktatörlerin eline düşürme. Düşmüşsek kurtar. Amin.
İmza:
Mehdiyet ve Hilafet Makamı.
Allah'tan başka ilah yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.
Zaman: Yeni Çağ'ın yirmibiri, Eylül başı.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hakka dâvet ve uyarı.
Boyut: Muranizm.
Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.
*
* *
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen