AK PARTİ VE BAŞBAKAN
KENDİNİ AKLAMALIDIR!
doğruları seven ALLAHın adıyla
İnternete
konmuş
olan ve Başbakan
Erdoğan
ile
oğlu arasında geçen ve bazı paraların kaçırılması-
nı konu eden telefon görüşmeleri, "gerçek" gibi gö-
rünüyor.
Fakat pek tabii "düzmece" olması da
mümkündür.
Bu da, ortaya büyük bir "şüphe" ser-
mekte ve
bu da, halkı
ikilemde bırakmaktadır. Şim-
di
Türkiye halkının bu ikilemden kurtarılması gere-
kiyor. Bu
gereklik yerine getirilmelidir ki, seçmen,
çok
yakında
yapılacak
olan seçimlere
şüphesiz
bir
şekilde
gidebilsin. Türkiye seçmenini şüpheden
kurtaracak
olan da, AK Parti'dir.
Öyle ise
AK Parti hemen harekete geçmeli, kendini
aklayacak
çalışmalara başlamalıdır. Bu konuda AK
Parti,
"hiç
bir şey
olmamış"
gibi hareket edemez.
Böyle bir
hareketsizlik "dürüstlük" olmaz. AK Parti,
ismine
yaraşır
bir şekilde
dürüst olmalı
ve yapılma-
sı gerekeni hemen yapmalıdır.
Yapılması gereken şudur: Önce konuyla ilgili devle-
tin savcısı, Başbakan'ın ve oğlunun ifadesini alır. A-
lınacak ifade şudur: Savcı sorar: "Bu görüşmeler,
gerçek mi, değil mi?" Ve: "Bu görüşme saatlerinde
nerede ve
kimlerle bulunuyordunuz?" Verilen ifade-
ler,
tutanaklara geçirilir
ve gizli tutulur.
Bu
ifadeden sonra savcılık gerekli görürse, o saat-
lerde o
telefon görüşmelerinin
yapılıp yapılmadığı-
na dair
telefon şirketinden
bilgi alır
ve yapılan
ko-
nuşmaları incelemeye gönderir. Bu inceleme
sü-
rerken,
Başbakan
da kendi inceletmesini hemen
yapmalıdır. Bunun için konuyla ilgili yurt içinde veya
dışında güvenilir bir kurum bulunur. Ses
kayıtları bu
kurumda
analiz ettirilir. Analiz yapılırken; bir uzman
iktidar
kanadından,
bir uzman da muhalefet kana-
dından şahit ve gözlemci olarak hazır bulundurulur.
Bütün
sonuçları kayda geçirecek bir noterin de ora-
da olması gerekir.
Yapılacak analizde önce ses karşılaştırmaları yapı-
larak,
kayıtların tonlarından "taklit" olup olmadıkları
tesbit
edilir. Bu tesbitten sonra da "montaj" olup ol-
madıkları belirlenir. Kayıtların "sahte" çıkabilmesi i-
çin;
tek tek bütün görüşmelerin "montaj" ve sesle-
rin de
"taklit" olması gerekir. Aksi halde o görüşme-
ler,
"gerçek"
demektir. Eğer
sesler "gerçek",
görüş-
meler
"montaj" ise; bu durumda da o kayıtlar "düz-
mece"
sayılır. Eğer sesler "gerçek", görüşmeler de
"orjinal"
ise, bu halde de o kayıtlar "sahte" değildir.
AK Parti
ve Başbakan
sayın
Erdoğan
hiç
vakit ge-
çirmeden
iki hafta içinde
bu incelemeyi hemen yap-
tırmalı ve kendini aklamalıdır. Aksi halde AK Parti
ve sayın Başbakan Erdoğan'ın seçimlere katılması
meşru olmaz.
Eğer sayın Başbakan bu konuda kendini "günahsız"
görüyorsa,
gerekeni hemen yaptıracaktır ve yaptır-
malıdır. Eğer bunlardan kaçmak istiyorsa veya par-
tisinin yıpranmamasını isterse, "istifa" etmek
de bir
çıkış yolu olabilir.
Ama yapılması en isabetli iş, sayın Başbakan'ın bu
konuda
günahsızlığını ortaya sermesidir.
Öyle ise
sayın
Başbakan,
günahsızlığını ortaya
sersin ve
kamuoyunu ikilemden kurtarsın. Bundan
kaçmak, dürüstlük olmaz. Demokratik
rejime yakı-
şan
ise, dürüstlüktür. Dürüstlük yoksa, demokrasi
katledilmiş demektir. Katledilmiş bir demokraside
seçim kazanmak ise, çoğunluğa dayanan yeni bir
diktatörlüğün doğuşu demek olur. Böyle bir doğuş
ise,
demokrasiyi boğar
ve karartır
ve yok eder. Sa-
yın Başbakan, buna izin veremez ve
vermemelidir.
Şimdi
sayın
Başbakan
için
iki yol var: Ya gereken
işlemleri yaptırmak, ya da istifa etmek.
Lütfen
sayın
Başbakan,
gerekeni yapınız.
Bundan
sonra Türkiye'de işler "kitabına uygun" ola-
rak
yürümelidir, "kitabına uydurulmamalı"dır.
Bunun için sayın Başbakan: "Ey halkım, görüyorsu-
nuz,
paralel yapı'nın darbesine maruz kaldım; her
şey
açık
değil
mi?" demeyi, yeterli bulmamalı, de-
mokrasinin
doğru
gereklerini yerine getirmelidir. AK
Parti
taraftarları;
başbakanlarının "temiz" olduğunu
düşünebilir ve "bizim başbakanımız devletin parası-
nı çalmaz" diyebilir. Ama sayın Başbakan, yalnız
AK Parti
taraftarlarının değil, muhaliflerin de başba-
kanıdır. Onlara üvey evlât muamelesi
yapamaz. Bu
konuda
onları
da tatmin etmesi gerekir. Bu sebeple
demokrasinin
ilkeleri tam işletilmelidir.
Türkiye'deki
demokrasi, "ak bir demokrasi" olmalı-
dır. Kara bir demokrasiye râzı olunmamalıdır.
Bunun için sayın Başbakan, devletin hukukuna ifade
vermekten
kaçmamalı. Devletin hukukuna hesap
vermek,
Başbakan'ın itibarını sarsmaz, aksine artı-
rır. Bu artış için sayın Başbakan: "Ben ifade verme-
ye hazırım" demelidir. Bu arada bazı Osmanlı padi-
şahlarının da Şeyhülislâm'a ve kadıya hesap ver-
diklerini
ve kendilerini hesap verir konumda tuttukla-
rını unutmamalıdır. Biz Türkiyeliler de, partisi gibi
"ak"
bir Başbakan
görmek isteriz.
Öyle ise
haydi sayın
Başbakan,
göster kendini!
Not: Bu
konuyla ilgili Türkiye devletinin savcıları he-
men
harekete geçmeli
ve bu harekete geçmede
de
korkmamalı
ve çekinmemelidirler.
Çünkü
Türki-
ye'deki
siyasal rejim bir demokrasidir, diktatörlük
değildir. Demokrasinin gerekleri yerine
getirilmeli,
Basbakan
ifade vermeye dâvet edilmelidir.
Zaman: Yeni Çağ'ın ondördü, Şubat
sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Davet.
Boyut: Muranizm.
YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
*
* *
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen