Sonntag, 23. Januar 2011

TARTIŞMA: ALLAH'A "VARLIK" DENİR Mİ DENMEZ Mİ?

TARTIŞMA: ALLAH'A "VARLIK" DENİR Mİ DENMEZ Mİ?

(Bu makale, Senyör Grand' isimli tartışmacının hakaretleri altında
inleyenler içindir.)

"Vacibül vücud" demek, "varlığı zorunlu, yokluğu imkânsız olan"
demektir. İslâm bilginleri ve kelamcıları bu kavramı, Allah'ın kişi-
liğinin birinci sıfatı kabul etmişler ve kullanmışlardır. Bu kavramı
kullanırken de, 'Allah'ın var edilemeyeceğini', O'nun 'sonradan
olan biri' olmayacağını bilerek kullanmışlardır. Onların "Allah var-
dır" demelerini hatalı bulan filozof bir müslüman, en büyük hatayı
kendisi etmiş olur.

Çünkü "Allah'tan başka ilah yoktur" cümlesinin tersinden bir anla-
mı da: "Yalnızca bir İlah vardır. O da Allah'tır"dır. İnkârcı ateistler
"Allah yok" diyorsa, inançlılar da "hayır var" diyecektir. Bir müslü-
manın "Allah var" demesini şirk ve küfürle damgalayan bir kimse,
kendisini de şirke batırmış olur. Çünkü "Allah var" diyenin niyeti,
Allah'a şirk koşmak değil ve bu cümleyi kullanmanın da bir şirk
olduğunu kabul etmiyor. Çünkü böyle demeyi yasaklayacak bir
ayet yok.

Yüce Allah, Kur'anda "Ben vacibül vücudum" dememiş olabilir.
Ama buna karşılık "Ben vacibül vücud değilim" de dememiştir. E-
ğer böyle bir şey söylemiş olsaydı, o zaman bu kavramı kullanmak
hata olabilirdi.

Bir felsefeci için "Allah var-yok" demek anlamsız olabilir. Fakat
onu kullanan bir inançlı ve ateist için anlamı vardır. Bunun için bir
ateist "Allah yok" derken, bunun anlamının "Allah'ı reddetmek"
olduğunu ve "Allah var" diyen müslüman da, "Allah'ı kabul etmek"
anlamında bu cümleyi kullandığını bilir.

O halde bir felsefeci: "Allah var-yok demek anlamsızdır" diyebilir.
Ama "Allah var" diyen bir müslümanı şirk ve küfürle suçlayamaz.
Suçlarsa, bu suçlama kendisine döner.

Çünkü Allah: "Allah'tan başka ilah yok" diyor. Bu sözüyle de: "Bir
tek ilah vardır. O da Benim" demiş oluyor. Şimdi Allah (asla ola-
maz!) Kendine mi şirk koşmuş oluyor! Asla!

"Lâ ilâhe illâllah"ın tercümesini başka şekilde yapanın tercümesi
ancak kendisini bağlar. Başkaları bir kişinin farklı tercümesine
mahkûm edilemez.

Hem herşey mantık ve felsefeden ibaret olmadığı için, insanlar ve
müslümanlar mantık ve felsefenin dar kalıplarına hapsedilemezler.

Çünkü mantık ve felsefeden başka kâlp, sezgi ve ilham da vardır.
Ve bunlar da, mantık ve felsefenin üzerindedirler.

Eğer vacibül vücud kavramında bir hata olsaydı, bunu önce Allah'
ın ilhamıyla beslenen âlim ve evliyalar görür, kullanılmasını hemen
yasaklarlardı. Onlarca büyük İmam da görmemiş de bir felsefeci
mi görmüş, o kavramın kullanılmasının hata olduğunu?

Müslümanların iki ayağını bir felsefe pabucuna sokmaya kimsenin
hakkı yoktur!

Not: Yüce Allah, herşeyin üzerinde varlığı olan bir kişidir. O'nu var
edecek başka biri yoktur. Çünkü O, her şeyin ve herkesin var Edi-
cisi'dir. "Varlığı", sonradan olma veya başkasından değildir. Çünkü
O'nun öncesi yoktur. Herşeyden önce sürekli varolmuştur. O'nun
ölümü ve yok edilmesi de yoktur. Biz buna: "Ezelî ve ebedî olan"
diyoruz. Bu öncesizlik ve sonrasızlık da Kendisine aittir. Başkaları
tarafından verilmiş değildir. Çünkü O'ndan öncesi yoktur. Eğer bir
kimse, bu gerçekleri kabul ederek meselâ: "Allah, şöyle şöyle sıfat-
ları olan bir 'varlık'tır" derse, hata etmiş olmaz. Burada önemli olan
şunu bilmektir: Allah, varedilmiş bir varlık değil, varedilmemiş bir
Varlık'tır. Yani: Biz, varedilmişlere varlık diyebileceğimiz gibi, Var-
edici'ye de "varlık" diyebiliriz. O'nun, "başkalarından türemiş bir
varlık" olduğunu kabul edenler ise, küfre girmiş olur. Ama isteyen-
ler; "Allah, şöyle şöyle sıfatları olan bir 'varlık'tır" demek yerine,
("varlık" kelimesini kullanmadan) "Allah, şöyle şöyle sıfatları olan
bir İlah'tır, Tanrı'dır, Kişi'dir" de diyebilirler. Böylesi belki daha iyi-
dir. Ama, O'nu " İlâhî varlık" olarak zikretmek zorunda kalanlar da
küfre girmiş olmazlar. Çünkü o kelimeyi, "yaratılmış varlık" anla-
mında değil, "yaratıcı Varlık" anlamında kullanıyorlar.

Hem Allah, Kitab'ında: "İki ellerimle yarattığım" diyor. Buradaki
"el", varlığı bildirmez mi? Allah'ın eli varsa, O'nun vücudu da vardır.
O'nun vücudu da, ruh ve ışıktan'dır. Ruh ve ışık ise, "varlığı" bildirir.
Dolayısıyla, Allah'ı bir "varlık" olarak vasıflandırmakta bir kusur
yoktur.

Hem Allah, Kitab'ında yine: "Allah, göklerin ve yerin ışığıdır" diyor.
(Biz burada, arapca üzerinden değil, tercümesi üzerinden tartışıyo-
ruz. İsteyen, bu tartışmayı arapca kelimeler üzerinden de yapabilir.)
Işık ise, varlığı olan şeydir. Bu durumda sonuç şudur: Allah, vardır
ve varlık'tır. Ama yaratılmamış bir varlıktır. Yeniden Diriliş Günü'n-
de mahşer meydanına gelecek olan ve cennette de kullarına görü-
necek bir yüce Yaratıcı'yı "varlık" olarak vasıflandırmanın, Allah'a
şirk koşmakla bir ilgisi yoktur, olamaz!

("Varlık", duyu organlarımızla algılanabilendir. Biz, Allah'ı gözümüz-
le göremiyoruz, fakat kâlp ve aklımızla yani ilim, his ve sezgilerimiz-
le ve Kitap ve Kâinat deliliyle [inkârcı ateistler haricinde] O'nu algı-
layabiliyoruz. )

O halde bu gerçekler karşısında kimse kimseyi kendi düşüncesine
mahkûm etmeye çalışmamalıdır. Siz diyebilirsiniz: "Ben, Allah'ı var-
lık olmakla vasıflandırmak istemiyorum. O'nu, lâ ilâhe illâllah'la tav-
sif etmek istiyorum." Tamam, bunu yapabilirsiniz. Ama sizin görü-
şünüze uymayanları kâfirlikle suçlayamazsınız. Çünkü, sizin görüşü-
nüze uymayanların arzusu da kâfirlik yapmak değil.

Not 2: Tur Sûresi ayet 35'e bakalım: Yoksa onlar, bir şey olmaksı-
zın mı yaratıldılar? Yoksa yaratıcılar kendileri mi?

Arabcası: Em hulikû min gayri şey'in em humul hâlikûn.

Bu ayette "Bir şey olmaksızın" cümlesinde kasdedilen: "Yaratıcı ol-
madan"dır. Dikkat edelim, burada Allah: "Lâ ilahe illallah olmadan
mı yaratıldılar" yerine, "bir şey olmadan mı" demiştir. Yani Allah,
Kendini "bir şey" olarak vasfetmekten çekinmemiştir. Şey'in anla-
mı ise; "belirsiz nesne" demektir. Belirsiz nesne ise, varlığı veya
yokluğu olandır.

Yüce Allah burada Kendini "şey" olarak vasfetmekten çekinmiyor.
Ama bizim filozof Senyör'ümüz, "Allah, var ve varlık olarak zikre-
dilemez" diyor. Yani Allah'tan fazla Allah oluyor, şirke düşüyor.
Çünkü Allah: Lâ ilâhe illâllah'tır. Kendinden başka ilah kabul et-
mez.

Not 3: Bir de şu ayete bakalım: Tur 43: Yoksa onların Allah'tan
başka ilâhları mı var? Allah, onların şirk koştukları şeylerden mü-
nezzehtir.

Arabca: Em lehum ilâhun gayrullâh, subhânallâhi ammâ yuşrikûn.

1. em : veya, yoksa, yahut 2. lehum : onların var 3. ilâhun : ilâh
4. gayru allâhi : Allah'tan başka 5. subhâne allâhi : Allah Süb-
han'dır, münezzehtir 6. ammâ (an mâ) : şeyden, şeylerden
7. yuşrikûne : şirk koşuyorlar

"Allah'tan başka ilâhları mı var?" cümlesindeki "mi var" sualinin bir
diğer anlamı: "Allah'tan başka ilah yoktur"dur. Bunun da anlamı:
"İlah olarak bir tek Allah vardır"dır.

Buradaki "Allah'tan başkaları"ndaki "başkaları"nı çıkarın, geriye bir
"Allah" kalır. Yani: Bir Allah "var", başkaları "yok". Allah var ise,
O, "varlığı olan"dır. Yani: O da bir "varlık"tır. Ama "İlâhî bir varlık"
tır. İslâm kelamcıları, bu İlâhî varlığa: "Vacibül vücud" demişlerdir.
Yani: "Varlığı zorunlu olan". Bunu şöyle de diyebiliriz: "Olmazsa ol-
maz olan". O'nun ilahlığı gerçektir. Başkalarınınki ise asılsızdır. Çün-
kü başkalarının bu evreni yaratacak ve yaşatacak güç ve bilgisi
yoktur. Bu güç ve bilgiye sahip olmayanlar da, Allah'ın yerine geçe-
mez. Geçirenler ise, gerçeği çiğnemiş olurlar. Gerçeği çiğneyenler,
eğer hatalarından dönmezlerse, cezalandırılmaktan kurtulamazlar.

Not 4: "Allah, 'Ben varım' nerede diyor" diyen Senyör Grand'a sor-
mak lâzımdır: Allah, nerede "Ben yokum" veya "var degilim" diyor?

Not 5: Eğer Kur'anda: "Allah var ve varlıktır denilemez" şeklinde
veya ona denk gelecek açık bir ayet varsa, bu takdirde Allah'ın
"varlığı"ndan bahsedenler hata etmiş olur. Aksi halde kimse onların
hata ettiğini iddia edemez.

Not 6: : "Allah var ve varlıktır denilemez" veya "denilmesi anlam-
sızdır" diyen Senyör Grand'a, başında sormamız gereken suali
şimdi soralım: Niçin denilemezmiş?

Acaba biz sadece yaratılmışlar hakkında mı "var" ve "varlık" keli-
melerini kullanabiliriz? Evet, "yaratık" anlamında, Allah hakkında
"var" ve "varlık" denilemez. Çünkü varolmak ve yokolmaktan beri-
dir. Çünkü varlığın ve yokluğun Yaratıcısı'dır ve yarattıklarının üze-
rindedir. Ama "Yaratıcı" anlamında "Allah var ve varlıktır" diyebili-
riz. Çünkü bunu engelliyecek bir ayet yoktur. Fakat, O'nun hakkın-
da "yok" ve "yokluktur" diyemeyiz. Denilmesi, inkâr ve küfürdür.
O halde, hakkında yasaklayıcı bir ayet olmayan bir konuda yasak-
lama yapılamaz ve bununla ilgili yasaklayıcı felsefî bir kaide de ko-
nulamaz.

Allah, yarattıklarına denk olmamıştır. Fakat, yarattıkları üzerinde
daima bir "varlığı" bulunmuştur. Bu Varlığa, "varlık değildir" deni-
lemez. Çünkü akıl nazarında tablonun da, Ressamın da bir "varlığı"
vardır. Bunun gibi, yine akıl nazarında insanın da, Yaratıcısının da
birer "varlığı" vardır. Allah'a inanmış olanlar, varlık aynasında Allah'
ı görürler. Allah da bu varlık aynasında Kendi "varlığını" görür.
"Kendini" görmek, göz işidir. Ama "Varlığını" görmek, "bilinç"tir.
Allah'ın "varlığı" "var"dır. Çünkü ruh, ışık ve hayat sahibidir. Bu da,
kâinattaki iş ve fiilleriyle görülmekte ve indirdiği Kitap'la da bilin-
mektedir.

Demek, "benim görüşüm doğrudur" diyebilirsiniz. Ama "tek doğru
benim görüşümdür" dememelisiniz ve görüşünüze uymayanları müş-
riklik ve kâfirlikle suçlamaktan da vazgeçmelisiniz.

Zaman: Yeni Çağ'ın onbiri, Ocak ortası.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *

Keine Kommentare: