Samstag, 16. April 2022

EY İNANÇSIZLAR! SİZLERİN DE TUTMANIZ GEREKEN BİR ORUÇ VAR. BUNUN NE OLDUĞUNU BİLMEK İSTER MİSİNİZ?

EY İNANÇSIZLAR! SİZLERİN DE TUTMANIZ GEREKEN BİR ORUÇ VAR. BUNUN NE OLDUĞUNU BİLMEK İSTER MİSİNİZ?

 

inançsızları inanca dâvet eden ALLAHın adıyla

 

Ey inançsız insan! Görüyorsun, müslümanların oruç ayı başladı. Yaratıcılarına inanmış ve teslim olmuş insanlar açlığı yüklendiler. Bu yükü bir ay boyunca hergün 15-16 saat sırtlarında taşıyacaklar, onu tutacaklar. Oruç bu insanların "açlık ibadeti"dir. Yüce Yaratıcı, 11 ay boyunca kendi asıl gerçeklerinden uzaklaşmış olan insanları kendilerine döndürmek için, inanmış insanlara bu ibadeti emretmiştir. Emredildiği için de bütün inanmışlar bu ibadeti yerine getirmeye çalışırlar. Bu çalışmayla da kendi varlıklarının gerçeğine dönmüş olurlar. Çünkü tokluk, insanı kendi asıl gerçekliğinden uzaklaştırıyor. Bu uzaklaşmayla da insan kendini nihayetsiz güçlü, nihayetsiz zengin ve ihtiyaçsız ve ölümsüz görmeye başlıyor. İşte bu hâl, insanın kendi asıl gerçeğinden uzaklaşmadır.

Açlık ibadeti olan oruç ise, insanı uzaklaşmış olduğu asıl gerçeğine geri döndürüyor ve onu; nihayetsiz âciz, nihayetsiz fakir, nihayetsiz muhtaç ve ömrü nihayetli gerçek hâliyle başbaşa getiriyor. Bu başbaşa gelişle de, bir müddet azgınlaşmaktan, firavunlaşmaktan,  tanrılaşmaktan ve kötülükçülükten uzaklaşıyorlar. Bu uzaklaşmayla da "gerçek insan" oluyorlar. Gerçek insanların oluşturduğu millet ve topluluğun şehirleşmesine de, "medeniyet" denir. Sahte insanların oluşturduğu bir milletin şehirleşmesine ise, "alçaklar medeniyeti" demek gerekir.

Ey inaçsızlar! Siz hangi medeniyetin insanları olmak istersiniz? Alçak medeniyetin mi, yoksa yüksek medeniyetin mi? Eğer yüksek medeniyetin insanları olmak isterseniz, sizin de oruca başlamanız, açlığı yüklenmeniz gerekir. Devamlı toklukla yüksek medeniyete ulaşamazsınız. Eğer senede bir ay açlığı yüklenmeye evet derseniz, sizin tutmanız gereken oruç şudur: Evrenin ve içindekilerinin Sahibi'ni bilmek ve O'na inanmak.

Siz ise evrenin ve kendinizin Sahibi'ni bilmemekte veya O'na inanmak istememektesiniz. Neden inanmıyorsunuz? Çünkü kendinizi bir Tanrı gibi nihayetsiz güçlü, nihayetsiz zengin ve ölümsüz görüyorsunuz veya zannediyorsunuz. Ama asıl gerçeğin böyle olmadığını da görmek zorundasınız. Çünkü insan denen kendi asıl varlığınız; nihayetsiz âcizlik, nihayetsiz fakirlik, nihayetsiz muhtaçlık ve ölümlülüğe dayanıyor. Böyle bir insanın kendini tanrılaştırması gerçeklikle bağdaşır mı? Madem bağdaşmaz, o halde insan kendi Sahibi'ni bilmeli ve bulmalıdır. Bu durumda sormalıdır: İnsanı kim yaratmıştır? İnsanın Sahibi kimdir? İnsanı kim yaşatıyor?

Ey inançsız insan ve inançsızlar! Eğer dünya ve evreni siz yaratmış olsaydınız ve âcizlik, fakirlik, muhtaçlık ve ölümlüğünüz olmasaydı, bu takdirde bir Sahip aramanıza gerek kalmazdı. Fakat durum tam bunun zıddı olduğu için Sahibinizi bilmeye ve bulmaya muhtaçsınız. Dünya ve evreni siz yaratmadığınız için yeryüzünde babanızın çiftliğindeymiş gibi yaşayamazsınız. Buna hakkınız yoktur. Çünkü bu dünya ve evrenin bir Sahibi vardır. O Sahip de sahipliğini bildirmek için Peygamber denen elçilerle kitaplar göndermiş. Bu kitaplardan evrenin Sahibi'nin kim olduğunu öğrenebilirsiniz ve öğrenmelisiniz. Sizin bu dünyadaki en birinci göreviniz bu öğrenimi yapmaktır. Bu öğrenimi yapmayanlar ve bundan kaçanlar, dünyanın en büyük cahilleri olurlar. Bu büyük cahillik de en büyük zulmü içermektedir. Bu en büyük zulmü terketmeyenler, yani Yaratıcı'nın bilinmesini reddedenler için de çok büyük bir cezâ vardır. Çünkü Yaratıcı'nın bilinmesini reddetmek çok büyük bir haksızlıktır. Haksızlık da cezâyı gerektirir. Ölümü öldüremeyenler, kıyameti durduramayanlar ve tekrar diriltilişi engelleyemeyecek olanlar bu cezâdan kurtulamazlar ve kurtulamayacaklardır. Kurtuluş isteyenlerin kurtuluşu ancak Yaratan'ı bilmek, O'na inanmak ve teslim olmaktadır.

Eğer "ben haksızlığa, sahipsizliğe, ölümlülüğe, yokoluşa ve cezâya râzı değilim" derseniz, Yaratan'ı bilmeye, inanmaya ve O'na teslim olmaya evet dersiniz ve kurtuluşu kazanırsınız.

Madem sizler bu dünyada doğumlu ve ölümlü varlıklarsınız, bunu değiştirmeniz mümkün değildir, o halde kurtuluşa, yani ebedî bir hayata muhtaçsınız. Madem muhtaçsınız, sizin bütün ihtiyaçlarınızı karşılayacak olan da ancak sizi Yaratan olabilir. Bunun için de O'nu bulmalı ve bilmelisiniz. O'na inanmalı ve teslim olmalısınız. Çünkü Kur'an ve Tevrat'ta ve (elimizde bulunmayan) gerçek İncil'de: "Bu dünyayı ve evreni ve içindekileri Ben yarattım, evreni Ben işletiyorum, herşeyin sahibi Benim, evrenin Benden başka Egemeni yoktur" diyen bir Yaratıcı, Yaşatıcı ve Yönetici var. Siz bu ilâna sağır kalamazsınız ve kalmamalısınız. Eğer hakiki insan olmak isterseniz! Eğer haksızlığa râzı değilseniz. Eğer ebedî bir hayat isterseniz. Eğer ebedî bir cezâ ile karşılaşmak istemezseniz!

Ölümü öldüremediğinize göre, kıyameti durduramayacağınıza göre ve tekrar diriltilişi engellemeniz mümkün olmayacağına göre, başka kurtuluş yolu var mıdır? Varsa, ona gidebilirsiniz. Yoksa, sizin için tek kurtuluş yolu Yaratan'ı bilmek ve O'na inanmaktır. 

Eğer O'na inanmak isterseniz, sizi O'na götürecek doğru yol şu hakikatlerdir: "Eser ustasız, ülke başkansız, evren Tanrısız olmaz". Bir eserin ustası olması gerçeği çok önemlidir. Çünkü bir eser ustasız meydana gelemez. Bir kitap yazarsız yazılamaz. Usta ve yazar inkâr edilince kitap ve eser sahipsiz kalır. Bu sahipsiz kalış onları kıymetsiz eder. Çünkü meselâ kim tarafından çizildiği bilinmeyen bir tablo bit pazarına götürülse, o tablo orada birkaç yüz liraya satılır. Ama o tablo çok ünlü bir ressamın eseri olduğu bilinse, o eser müzayede salonlarında ve antikacılar dükkanında milyonlarca lira eder. Demek bir eserin ustası olduğunu bilmek çok önemlidir.

Bir örnek daha verelim: Paraları geçerli yapan, bir devletin olması ve o paraların üstünde devletin resim ve yazısının, yani mührünün bulunmasıdır. Devletin resim ve yazısı yoksa o para geçersiz, sahte olur. Aynı şekilde insanın da bir Yaratıcı'ya ait olduğunun bilinmesiyle, insanın "Tanrısal bir eser" olduğu ortaya çıkar ve bu aitlikle değer kazanır. Yoksa sahte bir para gibi, insan da değersiz bir varlık olarak ortada kalır.

Bir eserin "ustasız olamayacağı"nı bilmek de önemlidir. Çünkü bir eseri ustasız kabul ettiğinizde o eserin yapılışını kime vereceksiniz? Bilgili, akıllı, sanatkâr; ve gören, duyan, konuşan bir ustayı reddettiğinizde: "O eser kendikendine olmuştur veya tesadüfen oluşmuştur veya onu doğa oluşturmuştur" demeye başlarsınız. Bu deyişle de gerçeklerden saparsınız.

Çünkü kendikendine oluşum yoktur. Çünkü herşey bir üsttekinin etkisi altında olduğundan hiçbir şeye kendikendinelik kalmaz.

Tesadüfen de olamaz. Çünkü tesadüfün bir eseri ortaya çıkarabilmesi için yeterli zamanı yoktur. Tesadüfe bırakılan bir iş ve eser için sonsuz zaman gereklidir. Bu sebeple sonlu ve başlı bir evrende tesadüfe yer yoktur.

Tabiat da bir eser meydana getiremez. Çünkü doğa ve tabiat denen şey; hava, su, toprak, güneş'ten meydana gelir. Bunlar ise tek kaldıklarında hiçbir işe yaramazlar. Ancak biraraya gelmekle bir işe yarayabilirler. Bunun için de onları biraraya getirecek bilgili, herşeye hâkim, herşeye gücü yeten; görmesi, duyması, emretmesi olan Biri'ne ihtiyaç vardır. Yoksa o dört unsur kendi aralarında kendikendilerine bir birlik kuramazlar. Çünkü hepsi birbirine zıttır, hepsi birbirini yok edebilecek iç özelliğe, yapıya sahiptirler. Yani güneş suyu kurutur, su ateşi söndürür, toprak suyu emer, ateş toprağı kurutur. Onlara bir ölçü ve düzen vermek gerekir ki, bir eser ortaya çıkarabilsinler veya hayat üretici olabilsinler. Bunu da ancak herşeyin üstünde olan ve her şeye sözü geçen Tanrı yapabilir.

Demek "eser ustasız olamaz". Ve "bir eserin ustası olduğunu" bilmek çok önemlidir. O halde eser ustasız olamazsa, insan ve evren de ustasız, sahipsiz ve Tanrısız olamaz. Yeryüzündeki bütün bitkiler, hayvanlar, insanlar ve evrendeki bütün yıldızlar, güneşler, aylar, gezegenler bir "eser"dir. Bu eserleri en akıllı varlık olan İnsan yapmamıştır ve yapamaz. En akıllı varlığın yapamadığını onun aşağısındaki madde ve enerji gibi akılsızlar hiç yapamaz. Geriye bir tek ihtimal kalıyor, o da: "Onları ancak Tanrı yapmıştır ve O'ndan başkası yapamaz." Tanrı mesajı Kur'an da bunu söylüyor. Bu mesajı ve hakikatleri kabul edip etmemek de sizin isteğinize kalmıştır. Ama kabul ettiğinizde sizin için ebedî saadetli bir hayat var. Kabul etmediğinizde ise sürekli bir cezâ var. Seçim sizindir!

Fakat karar verirken çok iyi düşünmeli ve karşınızda size yaklaşmakta olan bir ölüm olduğunu ve onu öldürecek bir silahınız bulunmadığını ve tekrar diriltilişi de engellemenizin mümkün olmayacağını çok iyi hesap etmelisiniz. O halde: "Ölümle gelecek bir yokoluşa râzı değilim. Ben ebediyet isterim" diyen kalbinizin sesini dinleyerek karar vermek, sizin için doğru seçim olacaktır. Bu da sizi, "inancı tutmaya" yani "inanç orucu"na götürür ve götürmelidir.        

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Not 1: Yaratan'ı bilip O'na inandıktan sonra insanın görevi, yaşatma ve yönetme sahibi tek Tanrı'ya teslim olmaktır. Teslim olmanın şartları ise: Haklı olmak, adâletli olmak, namuslu olmak, ibadetli olmak, ahlâklı olmak ve iyi işler yapıp iyilikçi olmaktır.

Bu teslim oluş şartları, dünyaya bilgisizce ve ölçüsüzce gelen insanların ölçü, düzen ve sorumluluklarıdır. İnsanların bu sorumlulukları reddedip keyfince bir hayat sürme hakları yoktur. Keyfince bir hayat yaşama hakkı ancak kendini yeniden yaratıp yeni bir evren kurarak kazanılabilir ki, bunu da hiç bir insan başarabilecek değildir. Bu durumda insana kalan tek şey: Yaratan'ı bilip, inanıp O'na teslim olmaktır. İşte bu Yaratan'ı bilme, inanma ve O'na teslim olmaya "din" denir. Bu dini reddedenler en büyük zulüm ve haksızlığı kazanmış olurlar. Bu kazancın sahiplerine "zâlim" veya "kâfir" denir. Zâlim ve kâfirlerin hakettigi cezâ da ebedî cehennemdir. Kıyameti durdurmaya ve tekrar diriltilişi engellemeye gücü olmayan insanların tek kurtuluş yolu; İsa, Musa ve Muhammed'in getirdiği dini kabullenmektir. Bu dini kabullenenlerin hakkı da ebediyen cennetlik olmaktır. Cennetlik olmak isteyenler için işte biricik YOL! Doğru yol!

Not 2: İsa ve Musa'nın bozulmamış dinini ancak Kur'anda bulabilirsiniz. Kur'anla, Hz. Muhammed'in ölçüsüyle ve Allah'ın Mehdisi'nin yenilemesiyle uyuşmayan bütün dinler, tarikatlar, mezhep ve ekoller Tanrı katında geçersizdir.

Not 3: Kur'andan üstün bir kitap getirip ortaya koymayanın Kur'anı reddetme hakkı yoktur. Kur'an "son kitap" olduğundan da, İncil ve Tevrat'ı Kur'anın kontrolü altında okumak gerekiyor. Kur'anın özüyle uyuşmayan sözler bir kenara bırakılır, uyuşanlar ise kabul edilir.

Not 4: Ey inançsızlar! Niçin uyarılmakta olduğunuzu merak edebilirsiniz. Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren İslâmiyet daima engellenen bir din oldu. Müslümanlar da ancak sağ iktidarlar döneminde kısıtlı olarak nefes alabildi. Bu yüzden sizler, "babaları uyarılamamış" kimseler oldunuz. Babalarınız uyarılamadığı için de inançsız kaldınız. Bu sebeple şimdi sizin uyarılma zamanınızdır.

İmza: Mehdiyet ve Hilâfet Makamı.

 

Tanrı tektir. İsa, Musa ve Muhammed tek Tanrı'nın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiikisi, Nisan başı.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

* * *

 

Keine Kommentare: