EY İNANÇSIZLAR! SİZLERİN DE TUTMANIZ GEREKEN BİR ORUÇ VAR. BUNUN NE OLDUĞUNU BİLMEK İSTER MİSİNİZ?
inançsızları inanca dâvet eden ALLAHın adıyla
Ey inançsız insan!
Görüyorsun, müslümanların oruç ayı başladı. Yaratıcılarına inanmış ve teslim olmuş insanlar açlığı yüklendiler. Bu yükü bir ay boyunca hergün 15-16 saat sırtlarında taşıyacaklar, onu tutacaklar. Oruç bu insanların "açlık
ibadeti"dir. Yüce Yaratıcı, 11 ay boyunca kendi asıl gerçeklerinden uzaklaşmış olan insanları kendilerine
döndürmek için, inanmış insanlara bu ibadeti emretmiştir. Emredildiği için de bütün inanmışlar bu ibadeti yerine getirmeye çalışırlar. Bu çalışmayla da kendi varlıklarının gerçeğine dönmüş olurlar. Çünkü tokluk, insanı kendi asıl gerçekliğinden uzaklaştırıyor. Bu uzaklaşmayla da insan kendini nihayetsiz güçlü, nihayetsiz zengin ve ihtiyaçsız ve
ölümsüz görmeye başlıyor. İşte bu hâl, insanın kendi asıl gerçeğinden
uzaklaşmadır.
Açlık ibadeti
olan oruç ise, insanı uzaklaşmış olduğu asıl gerçeğine geri
döndürüyor ve onu; nihayetsiz âciz, nihayetsiz fakir, nihayetsiz muhtaç ve ömrü nihayetli gerçek hâliyle başbaşa
getiriyor. Bu başbaşa gelişle de, bir müddet azgınlaşmaktan,
firavunlaşmaktan, tanrılaşmaktan ve kötülükçülükten uzaklaşıyorlar. Bu uzaklaşmayla da "gerçek insan" oluyorlar. Gerçek insanların oluşturduğu millet ve topluluğun şehirleşmesine de, "medeniyet" denir. Sahte insanların oluşturduğu bir milletin şehirleşmesine ise, "alçaklar
medeniyeti" demek gerekir.
Ey inaçsızlar! Siz
hangi medeniyetin insanları olmak
istersiniz? Alçak medeniyetin mi,
yoksa yüksek medeniyetin mi? Eğer yüksek
medeniyetin insanları olmak isterseniz,
sizin de oruca başlamanız, açlığı yüklenmeniz gerekir. Devamlı toklukla
yüksek medeniyete ulaşamazsınız. Eğer senede bir ay açlığı yüklenmeye evet derseniz, sizin tutmanız gereken oruç şudur:
Evrenin ve içindekilerinin
Sahibi'ni bilmek ve O'na inanmak.
Siz ise
evrenin ve kendinizin Sahibi'ni bilmemekte veya O'na inanmak istememektesiniz.
Neden inanmıyorsunuz? Çünkü kendinizi bir Tanrı gibi nihayetsiz güçlü, nihayetsiz zengin ve ölümsüz
görüyorsunuz veya zannediyorsunuz. Ama asıl gerçeğin böyle
olmadığını da görmek zorundasınız. Çünkü insan denen kendi asıl varlığınız;
nihayetsiz âcizlik, nihayetsiz fakirlik, nihayetsiz muhtaçlık ve
ölümlülüğe dayanıyor. Böyle bir insanın kendini tanrılaştırması gerçeklikle bağdaşır mı? Madem bağdaşmaz, o
halde insan kendi Sahibi'ni bilmeli ve bulmalıdır. Bu
durumda sormalıdır: İnsanı kim yaratmıştır? İnsanın Sahibi kimdir? İnsanı kim yaşatıyor?
Ey inançsız insan ve
inançsızlar! Eğer dünya ve evreni siz yaratmış olsaydınız ve
âcizlik, fakirlik, muhtaçlık ve ölümlüğünüz olmasaydı, bu takdirde bir Sahip aramanıza gerek kalmazdı. Fakat durum tam bunun zıddı olduğu için Sahibinizi bilmeye ve bulmaya muhtaçsınız. Dünya ve evreni siz yaratmadığınız için yeryüzünde babanızın çiftliğindeymiş gibi yaşayamazsınız. Buna
hakkınız yoktur. Çünkü bu dünya ve evrenin bir Sahibi vardır. O Sahip de sahipliğini bildirmek için Peygamber denen elçilerle kitaplar göndermiş. Bu kitaplardan evrenin Sahibi'nin kim
olduğunu öğrenebilirsiniz ve öğrenmelisiniz. Sizin bu dünyadaki en
birinci göreviniz bu öğrenimi yapmaktır. Bu öğrenimi yapmayanlar ve bundan kaçanlar, dünyanın en büyük cahilleri olurlar. Bu büyük
cahillik de en büyük zulmü içermektedir. Bu en büyük zulmü terketmeyenler, yani Yaratıcı'nın bilinmesini reddedenler için de çok büyük bir cezâ vardır. Çünkü Yaratıcı'nın bilinmesini reddetmek çok büyük bir haksızlıktır. Haksızlık da cezâyı gerektirir. Ölümü öldüremeyenler, kıyameti durduramayanlar ve tekrar
diriltilişi engelleyemeyecek
olanlar bu cezâdan kurtulamazlar ve kurtulamayacaklardır. Kurtuluş isteyenlerin kurtuluşu ancak Yaratan'ı bilmek, O'na inanmak ve teslim olmaktadır.
Eğer "ben haksızlığa, sahipsizliğe, ölümlülüğe, yokoluşa ve cezâya râzı değilim"
derseniz, Yaratan'ı bilmeye, inanmaya
ve O'na teslim olmaya evet dersiniz ve kurtuluşu kazanırsınız.
Madem
sizler bu dünyada doğumlu ve ölümlü varlıklarsınız, bunu değiştirmeniz
mümkün değildir, o halde
kurtuluşa, yani ebedî bir
hayata muhtaçsınız. Madem
muhtaçsınız, sizin
bütün ihtiyaçlarınızı karşılayacak olan da ancak sizi Yaratan
olabilir. Bunun için de O'nu bulmalı ve bilmelisiniz. O'na inanmalı ve teslim olmalısınız. Çünkü Kur'an ve Tevrat'ta ve (elimizde
bulunmayan) gerçek İncil'de: "Bu dünyayı ve evreni ve içindekileri Ben yarattım, evreni Ben işletiyorum, herşeyin sahibi Benim, evrenin Benden başka Egemeni yoktur" diyen bir Yaratıcı, Yaşatıcı ve Yönetici var. Siz bu ilâna sağır kalamazsınız ve
kalmamalısınız. Eğer hakiki insan olmak isterseniz! Eğer haksızlığa râzı değilseniz. Eğer ebedî bir hayat isterseniz. Eğer ebedî bir cezâ ile karşılaşmak
istemezseniz!
Ölümü
öldüremediğinize göre, kıyameti durduramayacağınıza göre ve
tekrar diriltilişi engellemeniz
mümkün olmayacağına göre, başka kurtuluş yolu var mıdır? Varsa,
ona gidebilirsiniz. Yoksa, sizin için tek kurtuluş yolu Yaratan'ı bilmek ve O'na inanmaktır.
Eğer O'na inanmak isterseniz, sizi O'na
götürecek doğru yol şu hakikatlerdir: "Eser ustasız, ülke başkansız, evren Tanrısız
olmaz". Bir eserin ustası olması gerçeği çok önemlidir. Çünkü bir eser ustasız meydana gelemez. Bir kitap yazarsız yazılamaz. Usta ve yazar inkâr edilince kitap
ve eser sahipsiz kalır. Bu sahipsiz kalış onları kıymetsiz
eder. Çünkü meselâ kim
tarafından çizildiği bilinmeyen bir tablo bit pazarına götürülse, o tablo orada birkaç yüz liraya satılır. Ama o
tablo çok ünlü bir ressamın eseri olduğu bilinse, o eser müzayede salonlarında ve antikacılar dükkanında milyonlarca lira eder. Demek bir eserin
ustası olduğunu bilmek çok önemlidir.
Bir örnek
daha verelim: Paraları geçerli yapan, bir devletin olması ve o paraların üstünde devletin resim ve yazısının, yani mührünün bulunmasıdır. Devletin
resim ve yazısı yoksa o para geçersiz, sahte olur. Aynı şekilde
insanın da bir Yaratıcı'ya ait
olduğunun bilinmesiyle,
insanın "Tanrısal bir eser" olduğu ortaya çıkar ve bu aitlikle değer kazanır. Yoksa sahte bir para gibi, insan da değersiz bir varlık olarak ortada kalır.
Bir eserin
"ustasız olamayacağı"nı bilmek de önemlidir. Çünkü bir eseri ustasız kabul ettiğinizde o eserin yapılışını kime vereceksiniz?
Bilgili, akıllı, sanatkâr; ve gören, duyan, konuşan bir ustayı reddettiğinizde: "O eser kendikendine olmuştur veya tesadüfen oluşmuştur veya
onu doğa oluşturmuştur" demeye başlarsınız. Bu deyişle de gerçeklerden saparsınız.
Çünkü kendikendine
oluşum yoktur. Çünkü herşey bir üsttekinin etkisi altında olduğundan hiçbir şeye kendikendinelik kalmaz.
Tesadüfen
de olamaz. Çünkü tesadüfün bir
eseri ortaya çıkarabilmesi için yeterli zamanı yoktur. Tesadüfe bırakılan bir iş ve eser için sonsuz zaman gereklidir. Bu sebeple sonlu ve başlı bir
evrende tesadüfe yer yoktur.
Tabiat da
bir eser meydana getiremez. Çünkü doğa ve tabiat denen şey; hava, su, toprak, güneş'ten meydana gelir. Bunlar ise tek kaldıklarında hiçbir işe yaramazlar. Ancak biraraya gelmekle bir
işe yarayabilirler.
Bunun için de onları biraraya getirecek bilgili, herşeye hâkim, herşeye gücü yeten; görmesi, duyması, emretmesi olan Biri'ne ihtiyaç vardır. Yoksa o dört unsur kendi aralarında kendikendilerine bir birlik
kuramazlar. Çünkü hepsi
birbirine zıttır, hepsi birbirini yok edebilecek iç özelliğe, yapıya sahiptirler. Yani güneş suyu kurutur, su ateşi söndürür, toprak suyu emer, ateş toprağı kurutur. Onlara bir ölçü ve düzen vermek gerekir ki, bir eser
ortaya çıkarabilsinler veya
hayat üretici olabilsinler. Bunu da ancak herşeyin üstünde olan ve her şeye sözü geçen Tanrı yapabilir.
Demek
"eser ustasız olamaz". Ve
"bir eserin ustası olduğunu" bilmek çok önemlidir. O halde eser ustasız olamazsa, insan ve evren de ustasız, sahipsiz ve Tanrısız olamaz. Yeryüzündeki
bütün bitkiler, hayvanlar, insanlar ve evrendeki bütün yıldızlar, güneşler, aylar, gezegenler bir
"eser"dir. Bu eserleri en akıllı varlık olan İnsan yapmamıştır ve
yapamaz. En akıllı varlığın yapamadığını onun aşağısındaki madde ve
enerji gibi akılsızlar hiç yapamaz. Geriye bir tek ihtimal kalıyor, o da: "Onları ancak Tanrı yapmıştır ve O'ndan
başkası yapamaz." Tanrı mesajı Kur'an da bunu söylüyor. Bu mesajı ve hakikatleri kabul edip etmemek de
sizin isteğinize kalmıştır. Ama
kabul ettiğinizde sizin için ebedî saadetli bir hayat var. Kabul
etmediğinizde ise sürekli
bir cezâ var. Seçim sizindir!
Fakat karar
verirken çok iyi düşünmeli ve karşınızda size
yaklaşmakta olan bir ölüm
olduğunu ve onu
öldürecek bir silahınız bulunmadığını ve tekrar
diriltilişi de engellemenizin
mümkün olmayacağını çok iyi hesap etmelisiniz. O halde:
"Ölümle gelecek bir yokoluşa râzı değilim. Ben
ebediyet isterim" diyen kalbinizin sesini dinleyerek karar vermek, sizin için doğru seçim olacaktır. Bu da sizi, "inancı tutmaya" yani "inanç orucu"na götürür ve
götürmelidir.
İmza: Mehdiyet ve
Hilâfet Makamı.
Not 1:
Yaratan'ı bilip O'na inandıktan sonra insanın görevi, yaşatma ve yönetme sahibi tek Tanrı'ya teslim olmaktır. Teslim olmanın şartları ise: Haklı olmak, adâletli olmak, namuslu olmak,
ibadetli olmak, ahlâklı olmak ve iyi işler yapıp iyilikçi olmaktır.
Bu teslim
oluş şartları, dünyaya bilgisizce ve ölçüsüzce gelen insanların ölçü, düzen ve sorumluluklarıdır. İnsanların bu sorumlulukları reddedip keyfince bir hayat sürme hakları yoktur. Keyfince bir hayat yaşama hakkı ancak kendini yeniden yaratıp yeni bir evren kurarak kazanılabilir ki, bunu da hiç bir insan başarabilecek değildir. Bu durumda insana kalan tek şey: Yaratan'ı bilip, inanıp O'na teslim olmaktır. İşte bu Yaratan'ı bilme, inanma ve
O'na teslim olmaya "din" denir. Bu dini reddedenler en büyük zulüm ve
haksızlığı kazanmış olurlar. Bu kazancın sahiplerine "zâlim" veya
"kâfir" denir. Zâlim ve kâfirlerin hakettigi cezâ da ebedî
cehennemdir. Kıyameti durdurmaya
ve tekrar diriltilişi engellemeye gücü
olmayan insanların tek kurtuluş yolu; İsa, Musa ve Muhammed'in getirdiği dini kabullenmektir. Bu dini
kabullenenlerin hakkı da ebediyen
cennetlik olmaktır. Cennetlik olmak
isteyenler için işte biricik YOL! Doğru yol!
Not 2: İsa ve Musa'nın bozulmamış dinini ancak Kur'anda bulabilirsiniz.
Kur'anla, Hz. Muhammed'in ölçüsüyle ve Allah'ın
Mehdisi'nin yenilemesiyle uyuşmayan bütün
dinler, tarikatlar, mezhep ve ekoller Tanrı katında geçersizdir.
Not 3:
Kur'andan üstün bir kitap getirip ortaya koymayanın Kur'anı reddetme hakkı yoktur. Kur'an "son kitap"
olduğundan da, İncil ve Tevrat'ı Kur'anın kontrolü altında okumak gerekiyor. Kur'anın özüyle uyuşmayan sözler bir kenara bırakılır, uyuşanlar ise kabul edilir.
Not 4: Ey
inançsızlar! Niçin uyarılmakta olduğunuzu merak edebilirsiniz. Cumhuriyet'in
kuruluşundan itibaren İslâmiyet daima engellenen bir din oldu.
Müslümanlar da ancak sağ iktidarlar
döneminde kısıtlı olarak
nefes alabildi. Bu yüzden sizler, "babaları uyarılamamış" kimseler oldunuz. Babalarınız uyarılamadığı için de inançsız kaldınız. Bu
sebeple şimdi sizin uyarılma zamanınızdır.
İmza: Mehdiyet ve
Hilâfet Makamı.
Tanrı tektir. İsa, Musa ve Muhammed tek Tanrı'nın kulu ve
elçisidir.
Zaman: Yeni
Çağ'ın
yirmiikisi, Nisan başı.
Mekan:
Avrupa.
Makam:
Hakka davet ve uyarı.
Boyut:
Muranizm.
Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.
* * *
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen