Sonntag, 14. Juni 2020

AYASOFYA HAKKINDA DOĞRU KARAR NEDİR?

AYASOFYA HAKKINDA DOĞRU KARAR NEDİR?

    insanlara doğruluğu emreden ALLAHın adıyla

Türkiye'de bir kısım insanlar Ayasofya'nın müze o-
larak kalmasını, diğer bir kısmı da ibadete açılma-
sını istiyor ve her iki kısım da kendi kararını "doğru"
buluyor. Peki, Ayasofya'nın açılmasıyla ilgili doğru
karar nedir? Doğruyu nasıl bulacağız? Bununla il-
gili ölçümüz ne olmalı?

Doğruyu bulmada ve sorunlarımızı çözmede dev-
letleri ayakta tutan Hak, Adâlet, Namus ve Özgürlük
ölçüsü bize yardımcı olabilir ve bunlardan daha iyi
bir sorun çözücü de bulamayız. Şimdi sorunumuzu
çözmeye çalışalım.

Hak: Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların yasa-
sına itaattir.

Adâlet: Haklıya hakkını, haksıza cezâsını hakettiği
kadar vermektir. (Sözü uzatmamak için ayrıntıya
girmiyoruz. Daha önceki bildirilerimizde ayrıntıları
vermiştik.)

Namus: Aileyi korumaktır. Bu koruma için de nikâha
rağbet edip, gayri meşru cinsel ilişkileri ve eşcinsel-
liği terketmek gerekiyor.

Özgürlük: Fertlerin Hak, Adâlet ve Namus dairesin-
de kalarak ne kendilerine, ne de başkalarına zarar
vermeden serbest olmasıdır. Sınırsız özgürlük ise
hayvanlıktır. Böyle bir özgürlük insanları canavarlaş-
tırır. Bu canavarlaşma da insanlığın barış, huzur ve
mutluluğunu yok eder.

Şimdi "Hak"ka göre Ayasofya ile ilgili doğruyu bul-
maya çalışalım.

"Hak" içinde bulunan "Yaratan'ın yasasına itaat"e
göre; Ayasofya'nın ibadete açılmasıyla ilgili bir
sorun yoktur.

"Hak" içindeki "yaratılışın yasasına itaat"e göre de
bir sorun yoktur. Çünkü Ayasofya'da sadece ibadet
edilecektir. Yani yaratılışın yasalarını çiğneyecek
işler yapılmayacaktır. Yani bu ibadethanede kimya-
sal silah, nükleer bomba üretilmeyecek ve çevreyi
kirletecek bir fabrika çalıştırılmayacaktır.

"Hak" içindeki "yaratılmışların yasasına itaat"e göre
ise; önce insanların yasasından başlayalım: Aya-
sofya'nın ibadete açılacak olmasında Türkiye ka-
nunlarına zıt bir durum yoktur. Çünkü Ayasofya'nın
bir sahibi vardır. Onun sahibi Fatih Sultan Mehmed'
dir. Mülk sahibi, bu ibadethanenin câmi olarak kal-
masını istemiş ve bu konuda bir vasiyet bırakmış-
tır. Bu vasiyet hangi hakla çiğnenebilir?

İnsanların yasasından sonra bitki ve hayvanların bir
yasası yoktur. Onların haklarını korumak insanlara
düşüyor. Ayasofya ibadethanesinde bitki ve hay-
vanlara zarar verecek işler yapılmayacaktır. Mese-
lâ bazı hayvanlar kobay olarak kullanılmayacak, on-
lara işkence edilmeyecek veya faydalı bitkilerin ya-
kılacağı bir fırın olarak da kullanılmayacaktır.

"Adâlet"e göre: Ayasofya bir cinayet merkezi, bir
fuhuş mekanı ve bir terörist yuvası olarak da kulla-
nılmayacak, orada sadece ibadet edilecektir. İba-
det de Adâlet'i çiğneyen bir iş değildir. En önem-
lisi; "haklıya hakkını vermek" ilkesince Ayasofya'
nın hakkını vermek gerekiyor. Çünkü bu ibadetha-
ne, "ibadet" için yapılmıştır ve sahibi Fatih de bu
maksat dışında kullanılmasına râzı olmamıştır. A-
dâlet'in bir de "sevdiklerimizin aleyhine de olsa a-
dâleti yerine getirmek" ilkesi vardır. Bu ilkeye göre
Ayasofya ile ilgili verilecek kararın sonucu, Atatürk'
ü sevenleri üzebilir. Fakat onlar üzülmesin diye, a-
dâletin gereğini uygulamaktan ve ona uymaktan
vazgeçilemez.

"Namus"a göre: Ayasofya'da aileye zarar verecek
işler de yapılmayacaktır. Çünkü orası bir ibadetha-
nedir.

"Özgürlük"e göre: Ayasofya insanları haksızlıkla tu-
tuklayan ve hapseden bir mekân olarak da kulla-
nılmayacaktır.

Görüldügü gibi, Ayasofya'nın ibadete açılacak ol-
masında Hakkı, Adâlet'i, Namus'u ve Özgürlüğü
çiğneyecek bir durum yoktur.

Sorulabilir: "Devletin Ayasofya üzerinde hiç mi hak-
kı yok?"

Devletin Ayasofya üzerinde tasarrufta bulunabile-
ceği durumlar olabilir. Meselâ savaş ve doğal felâ-
ket zamanlarında devlet bu ibadethaneyi, -eğer
başka bir yer yoksa- hastane, silah deposu, sığı-
nak olarak kullanabilir. Ama bunun dışında, bir dev-
let, halkının haklarını gasbedemez. Bu sebeple
devlet Ayasofya üzerinde keyfî tasarrufta buluna-
maz. Çünkü Ayasofya'nın bir sahibi ve vasiyeti var-
dır. Mülkün gerçek sahibi, haklarını bir vakfa devret-
miştir. Bu vakfın rızâsı olmadan, Ayasofya müzeye
çevrilemez. Vakıf da, mülk sahibinin haklarını ve
vasiyetini çiğneyemez. Görüldüğü gibi, Ayasofya'
yı keyfî olarak müze yapamayız.

Bir lider, halklarının hakkını gasbedemez. Çünkü
bir lider, halklarının hakkını korumak için vardır. Do-
layısıyla Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi kararı,
eğri bir karardır. Bu haksız ve zorbaca kararı Ata-
türk nasıl verdi bilmiyoruz. Bu karar, resmî gazete-
de yayınlanmamış olduğuna göre, Atatürk'ün izni
olmadan devreye sokulmuş olabilir. Fakat şimdi
biz o kararın eğriliğini gördüğümüze göre, onu dü-
zeltmekle yükümlüyüz. Bu yükümlülük de şimdiki
yönetimin üzerindedir. AK Parti iktidarı da gerekli
düzeltmeyi yapmalıdır. Atatürk'ün itibarını düşü-
nenler de, bu düzeltmede devlete destek olmalı-
dır.

Şunu da unutmamalıyız: Ayasofya çalıntı bir mülk
değildir. Dolayısıyla kimse bu mülk üzerinde hak
iddia edemez. Çünkü Fatih Sultan Mehmed Aya-
sofya'yı, savaşarak kazanmıştır. Bu kazancı bazı
dinsizler, ateistler ve İslâm düşmanları "gasp" ola-
rak görebilir. Eğer bunu böyle kabul edecek olur-
sak, o zaman Amerika'yı bugünkü Amerikalıların
elinden almamız gerekir. Çünkü Amerika'yı, bugün-
kü Amerikalıların ataları, 80 milyon kızılderiliyi katle-
derek kurmuştur. Peki, şimdiki Amerikalıları dışarı-
ya atıp, Amerika'ya el koyabilir miyiz? Buna hakkı-
mız yoktur! Çünkü torunlar dedelerinin yaptıkların-
dan sorumlu değildir. (Bu da adâlet'in önemli bir
ilkesidir.) Aynı şekilde Türkiye dışında hiçbir devlet
Ayasofya'ya el koyamaz.

Peki, ateistlerin iddia ettikleri gibi, Ayasofya "gas-
bedilmiş bir mülk" müdür?

Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u ve Ayasofya'yı, Hz.
Muhammed'in müjde ve kavliyle ve Allah'ın izniyle
almıştır. Allah'ın izni ve rızâsı varsa, sorun yoktur.
Yani Ayasofya, gasbedilmiş bir mülk değildir. Yani
İstanbul'un fethi, İslâmiyet'e ve Allah rızâsına da-
yanmaktadır. Dünya mülkü Allah'a ait olduğu için,
Allah dilediğine fetih ve savaş izni verir, dilemedi-
ğine vermez. Evrenin tek egemeni Allah, Fatih
Sultan Mehmed'e fetih iznini, Hz. Peygamber müj-
desi vasıtasıyla ve o dönemin dinî lideri desteğiyle
vermiştir. Fatih; "İstanbul'u fetheden kumandan ne
güzel kumandan" övgüsüne mazhar olmakla, Allah'
ın râzılığına ermistir. Bu sebeple İstanbul'un fethi
olayı, İslâmiyet dairesi dışında kalan değil, bu daire
içinde olan bir olaydır. (İslâm tarihçileri bu sırrı not
etmelidir). Dolayısıyla İstanbul'un fethi olayı bir
gasp değildir.

Asıl gaspçılar, dinsizler ve ateistlerdir. Çünkü dün-
ya ve evren mülkünü, babalarının çiftliğiymiş gibi
kullanıyorlar. Yani mülk Sahibi Allah'ın izni olmadan
yaşıyorlar. Çünkü dünya ve evreni ateistler yarat-
madı, Allah yarattı. Allah da, dünya ve evren mülkü-
nün Kendisine ait olduğunu Kur'an ile bildirmiştir.

Sorulabilir: "Türkiye dışındaki ülke insanlarının Aya-
sofya üzerinde bir hakkı yok mu?"

Yabancı ülke insanlarının Ayasofya üzerindeki hak-
kı; Ayasofya'yı seyretmek, uygun saatlerde içini
gezmek ve ibadet etmektir. Bunun dışında bir hak
iddia edemezler. Çünkü Ayasofya, Türkiye'nin mül-
küdür. Dolayısıyla bütün insanlık toplansa ve "biz
Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesini istiyoruz"
dese, bu istek kabul edilemez. Nasıl biz müslüman-
lar, Vatikan'ın câmiye çevrilmesini talep edemeye-
ceğimiz gibi...

Bir lider halklarının hakkını gasbederek başka ülke-
lerin halklarını mutlu edemez. Böyle bir şey, millete
ihanet olur. Dolayısıyla Atatürk'e ait olduğu söyle-
nen o kararı düzeltmek zorundayız. Türkiye Devleti
bu zorunluğu yerine getirmelidir. Hem de hiç vakit
kaybetmeden!

86 yıldır geçmişe ve gelmiştekilere yapılan ihanet
artık son bulsun. Bu şekilde Türkiye Devleti'nin bir
"hukuk devleti" olduğu ve o ülkenin siyasal sistemi-
nin "demokrasi"yle işlediği isbat edilsin.

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: Dinsizler ve ateistler, Allah'a inanmadıkları
için, İstanbul ve Ayasofya' nın "gasbedilmiş mülk"
olduğunu iddia etmeye devam edeceklerdir. Fa-
kat asıl gasbedici kendileridir. Çünkü kendilerine
ait bir mülk olmayan, Allah'a ait bir dünyada izinsiz-
ce ve hırsızca yaşıyorlar. En azından bu hırsızca
yaşamlarından utanmalıdırlar. Gerçek mülk Sahibi'
ni tanımalıdırlar.

Not 2: İslâmiyetle ilgisi olmayanlar, Ayasofya'nın
müze olarak kalmasının doğru bir karar olduğu dü-
şüncesini devam ettireceklerdir. Fakat bu konuda
söz hakkı önce hukukun, sonra müslüman halkın-
dır.

Not 3: Bu bildiri, Allah'ın Mehdisi ve yeryüzündeki
bütün müslümanların halifesi Mehmed Nur'an tara-
fından tasdik edilmiştir.

Not 4: Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1924'de deak-
tif edilmiş olan Halifelik Makamı'nı tekrar aktif hale
getirmeye hazırlanmalıdır. Çünkü dünyadaki müslü-
manların idaresi bundan sonra Türkiye'den yapıla-
caktır. Eğer TBMM Halifeliği aktif etmeyi kabul et-
mezse, Türkiye'nin "Bölgesel Güç" olmasını da
reddetmiş olacaktır. Bu reddi yapan bir Türkiye'nin,
"Süper Güç" olması da mümkün olmaz. Dolayısıyla
Türkiye'de siyasete soyunacak olanların hedefinde
daima "Türkiye'yi Süper Güç yapmak" olmak zorun-
dadır. Bu zorunluğu kabul etmeyenler başarılı ola-
mayacaktır.

"Dünyadaki müslümanların idaresinin Türkiye'den
yapılacak olması"nın anlamı şudur: Bundan sonra
müslümanlar; hak, adâlet, namus ve özgürlük ilke-
lerini içermeyen sistemlerle yönetilemez. Bu işin
kontrolü, Hilâfet'e sahip olan Türkiye'nin elinde
olacaktır.

Not 5: Bu bildiride verilen hak, adâlet, namus ve
özgürlük ölçüsünü, Yeni Dünya Düzeni'nin temeli
yapmalıyız.

Not 6: Avrupa ve Amerika, Ayasofya konusunda
Türkiye'ye hak, hukuk ve adâleti çiğneyen dayat-
malarda bulunamaz. Yapılan dayatmalar reddedilir.
Avrupa ve Amerika; hak, hukuk ve adâleti çiğneme-
den hareket etmek zorundadır.

İmza: Mehdiyet Makamı.


                     Allah'tan başka ilah yoktur.
         Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın yirmisi, Haziran'ın ikinci hafta-
sı.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı ve Hakka dâvet.
Boyut:    Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *




Keine Kommentare: