Sonntag, 3. Mai 2020

İSLÂMİYETE SALDIRAN BAROLARA VE CHP'LİLERE İKİNCİ UYARI!

          İSLÂMİYETE SALDIRAN BAROLARA
               VE CHP'LİLERE İKİNCİ UYARI!

             islâmiyeti gönderen ALLAHın adıyla

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'a yaptıkları sözlü
saldırıyla İslâmiyet'e, müslümanlara, Allah'a ve ki-
tabı Kur'an'a saldırmakta olan barocular ve onlara
destek çıkan CHP'liler, saldırılarının arkasında du-
racaklarını beyan ettiler. Bu beyanlarıyla da müslü-
manlara karşı "savaş"mayı seçiyorlar. Çünkü ken-
dilerini "haklı" görüyorlar.

Peki, onları haklı çıkaracak kaynak nedir? Var mı
böyle bir kaynakları? Yoksa müslümanlara ve din-
lerine saldırma hakkını Türkiye kanunları mı ver-
mektedir? Yoksa Avrupa kanunları mı vermiştir
böyle bir hakkı? Müslümanlara ve dinlerine saldır-
ma hakkı verecek bir kanun yoktur dünyada. Böy-
le bir kanun olsa da, o kanun Türkiye'de geçersiz
olur. Çünkü Türkiye'nin nüfusunun yüzde 90'ı "müs-
lüman"dır. Ve Türkiyeliler "demokrasi"yle yönetil-
mektedir. Ve demokrasi de çoğunluğun oyunu a-
lana iktidar vermektedir. Çoğunluğun oyuna talip
olan partiler de müslümanlara zıt gidemez. Müslü-
man millete zıt gidecek bir partinin ise, iktidar ol-
makta gözü yok demektir.  Veyahut da iktidarda
gözü vardır da o, "diktatörlük" istemektedir. Türki-
ye'ye bir diktatör gelmeden de barolar ve CHP'liler
zina ve eşcinselliği meşrulastıramazlar. Meşrulaş-
tırdıklarında ise müslüman halklar o diktatörü devirir
veya devirmeye çalışır. Bu sebeple Türkiye'de
müslümanların oranı yüzde 90'ın altına, yani yüzde
40'a düşmeden orada zina ve eşcinsellik meşru-
laştırılamaz. Dolayısıyla zina ve eşcinselliğin meş-
rulaştırılması için İslâmiyet'e savaş açmış olan ba-
rolar ve onlara destek veren CHP ve CHP'liler bo-
şuna mücâdele vermektedirler. Bir avuç azgın azın-
lığın suçlarını meşrulaştırmak ve dolayısıyla onla-
rın oylarını alabilmek için yüzde 90'lık bir çoğunlu-
ğa savaş açan CHP gibi bir parti ve partililer, akıllı-
ca bir iş yapmadıklarını iyi görmelidirler.

İkinci nokta: Barolar ve destekçileri olan CHP'liler,
din konusunun uzmanı değildirler. Uzmanı olma-
dıkları için de Diyanet İşleri Başkanı'nın dinsel se-
viyesini belirleyemezler. Biz dindar müslümanlar,
DİB başkanı Ali Erbaş'ı, Türkiyeli müslümanların
Baş İmamı olarak kabul ediyoruz. Çünkü bulundu-
ğu makamın uzmanıdır. Bilgisiz ve câhil değildir.
Onu ayrıca "Allah'ın küçük elçisi" olarak görmekte
de bir sorun yoktur. Çünkü Allah'ın Peygambere
bildirilmiş sözlerini halka aktarmaktadır. Ayrıca İs-
lâm Bilginleri "Peygamberin mirasçısı" kabul edil-
diğinden, dininin bilgisine sahip olan Ali Erbaş da
"Elçi'nin elçisi" olarak görülebilir. Bu sebeple de
ona, "küçük elçi" demek mümkündür. Çünkü Ali
Erbaş hem dininin bilgisine sahiptir, hem de Allah'
ın sözlerini halka duyurmaktadır. Bu yüzden İmam-
lar hakkın elçisidir. Ali Erbaş, devletin memuru ol-
duğu için değil, Allah istediği için O'nun âyetlerini
halka duyurmaktadır. Yani devlet, Allah'ın âyetleri-
nin halka duyurulmasına engel olamaz. Engelci bir
devleti de müslüman halklar yaşatmaz. Dolayısıyla
Türkiye'nin kanunları müslümanlara ve müslümanlı-
ğa zıt olamaz. Tabii bu da, müslümanlar çoğunlukta
olduğu müddetçe mümkündür. Ve bu mümkünlük
de bir 50 yıl daha devam eder. Bu vakte kadar zina
ve eşcinsellik Türkiye'de meşruiyet kazanamaya-
caktır. Suçlarına meşruiyet isteyen zinasever ve es-
cinseller isterlerse Avrupa ve Amerika'da yaşama-
yı seçebilirler. Türkiye'de kalmak istiyorlarsa, yüzde
90 müslüman halkların inancını çiğneyemezler. Bu
hakka sahip olmadıkları için de suçları için meşrui-
yet talep edemezler. Bunun için de günahlarını 
saklamak zorundadırlar. Onların günahlarını da Al-
lah'ın görmesi yeterlidir.

Eğer zinasever ve eşcinseller işledikleri günahı
terkedip Allah'ın emirlerine boyun eğerlerse, ölüm-
lerinden ve kıyametten sonra diriltilip cennetle ö-
düllendirilirler. Aksi halde onların ödülü ebedî ce-
hennem olacaktır. Suda balıkları yaşatan bir Allah,
zâlim insanları da ateşte yaşatmayı bilir ve buna
gücü yeter.

Üçüncü nokta: Baroları ve CHP'yi temsil eden kişi-
ler, Ali Erbaş'ın hutbede okuduğu zina ve eşcinsel-
liği yasaklayan Kur'an hakkında; "çağlar ötesinden
gelen ses" diyerek, Kur'anı "çağdışı kitap" olarak
karalamaya çalışmışlar. Evet Kur'an, çağlar önce-
sinde indirilmiş ve "çağlar ötesinden gelen ses"tir.
Ama bu ses öyle bir sestir ki, bu sesteki ışık Gü-
neş gibidir. Güneş nasıl çağlar öncesinde var edil-
miş ve o çağlardan beri dünyayı ve üzerindeki can-
lıları ısıtıyor ve ışıtıyorsa, Kur'an da çağlardan beri
insanları aydınlatıyor ve onların ruhlarını ısıtıp can-
landırıyor. Bu aydınlatma ve ısıtma ile de insanlar
dünyaya nereden ve niçin getirildiklerini, vazifeleri-
nin neler olduğunu, Yaratıcı'larının kim ve nasıl biri
olduğunu, dünya ve evrenin ve içindekilerinin sa-
hipsiz olmadığını, yaşam düzenlerinin nasıl olaca-
ğını; hakkı, adâleti, namusu, ibadeti, güzel ahlâkı,
iyilikçiliği, kötülüğü terketmeyi, doğru mücâdeleyi
ve daha; geçmişte neler olduğunu ve gelecekte
nelerle karşılaşacaklarını öğreniyorlar. Acaba bu
öğretimi yapacak başka hangi Kitap var dünyada?
Bu kitabı inkâr edenler acaba hangi geleceği bekli-
yorlar? Kur'anı inkâr edenlerin geleceği nedir? On-
lar için mezardan başka bir gelecek var mıdır? El-
bette ki yoktur! Gelecekleri mezar olan insanlar bu
dünyayı aydınlatamazlar. Onlar insanlığa ışık vere-
mezler. Çünkü onlar karanlığın yaratığıdırlar. Ka-
ranlığı severler ve karanlığı isterler. Bu sevgi ve is-
tekleri sebebiyle de Kur'an ışığına tahammül ede-
mezler. Onlar için mezar geleceği yeterlidir. Nasıl
olsa mezar da karanlık bir mekandır. Tam onlara
göre! Onlara iyi ve ebedî karanlıklar olsun...

Dördüncü nokta: Kur'anda zina ve eşcinsellik acaba
niçin yasaklanmıştır? Çünkü zina ve eşcinsellik, ai-
leyi bozan ve yıkan ve aynı zamanda nesli kesen ve
tüketen bir fiildir. Bu tahripçiliği yüzünden yüce Al-
lah zina ve eşcinselliği yasaklamıştır. Eğer bu yasa-
ğı koymasaydı aile bozulurdu. Bu bozulma da mil-
leti bozardı. Bu da devleti yıkıma götürürdü. İşte
Kur'ana inanmayıp veya onu dinlemeyip zina ve eş-
cinselliğe sapanlar, devlet ve milletlerini yıkıma gö-
türmektedir. Eğer zina ve eşcinselliğin bu yıkımı ol-
masaydı, Allah onları yasaklamazdı. İnsanlığın iyi
bir düzen içinde yaşayabilmesi ve yönetilebilmesi
için Allah onları yasaklamıştır. İyi bir yönetim ve dü-
zen ve gelecek isteyenler bu yasağa uymalıdır. Bu
yasağı iptal etmeye çalışanlar, gelmişlerini yıkma-
ya ve geleceklerini yok etmeye çalışan bozguncu-
lardır. Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede
bu bozgunculuğa izin verilemez ve verilmeyecektir.

Beşinci nokta: Özgürlükler; hakka, adâlete ve na-
musa dayanmak zorundadır. Keyfî bir özgürlük ise
iyi düzeni bozar. Bu bozgunculuk ise kabul edile-
mez. Keyfî özgürlüğü sınırlamak için Hakk'ın gere-
ğini uygulamak gerekir. Bu uygulama için de; Yara-
tan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların yasasına itaat
etmek gerekir. Bu itaatte ise üç yasa birbiriyle uyu-
şum içinde olmalıdır. Aksi halde yani birisine uyup
ötekileri atmakla iyi ve doğru bir yasa elde edeme-
yiz. Eğri ve eksik yasalar ise insanlara huzur ver-
mez ve vermiyor. Bu da ihtilâl ve savaş doğurur.
Bu kötü doğurganlığı önlemek için yasalarımızı Ya-
ratan'ın ve yaratılışın yasalarıyla uyumlu hale getir-
meliyiz. Eğer yapacağımız yasa Yaratan'ın yasasıy-
la uyumlu olmazsa, düzenimiz eksik kalır. Eğer ya-
samız yaratılışın yasasıyla uyumlu olmazsa, dünya-
nın dengesi bozulur ve şu anda da dünyanın den-
gesini bozmuş durumdayız. Bu bozgunculuğumuz
da Dünya'yı kısa zamanda yıkılışa götürecektir ve
götürmektedir. Bu yıkılışı durdurmalıyız. Bunun için
de üç yasayı "yasamız" yapmak durumundayız.

(Sorulabilir ve denebilir: "Tanrı'nın yasasına uydu-
ğumuzda yani hırsızın elini mi keseceğiz?" Eğer
hırsızın elini kesmek bugünün şartlarında haksızlık
ve adâletsizliğe sebep olacaksa, o hüküm adâletli
hale getirilir ve getirilecektir. Bunu da Allah'ın Meh-
disi yapar. Allah'ın Mehdisi bu yetkiye sahiptir. İslâ-
miyeti yenilemek, Allah'ın Mehdisi'nin görevidir. Ve
Allah'ın Mehdisi görevinin başındadır. Allah isterse
onun gelmişliğini uzaydan gelen bir sesle duyura-
bilir.)

Özgürlükler için Adâlet'in gereğini uygulamak ister-
sek; Adâlet, haklıya hakkını, suçluya cezâsını ver-
mek ve ölçülü olmaktır. Buna göre zinaseverlerin
ve eşcinsellerin hakkı, Tanrı tarafından yasaklan-
mış olan o suçları terketmektir. Eğer o suçları açık-
tan işleyecek olurlarsa ve yaygınlaştırmaya çalışır-
larsa, cezâlarını kesmek gerekir. Ülkesindeki müs-
lüman çoğunlukla barış içinde yaşamak isteyenler,
bu sınıra uymak ve gerekli cezâya taraftar olmak
zorundadır. Taraftar olmasalar da karşı çıkmamalı-
dırlar. Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede
zina ve eşcinselliğe meşruiyet tanınamaz.

Özgürlükler için uyulması gereken Namus'un gere-
ği: Aileyi korumaktır. Bu koruma için de nikâha rağ-
bet edip, gayri meşru cinsel ilişkiyi ve eşcinselliği
terketmek gerekir.

İnsanlığın doğru yolu ve saadeti; Hakk'ın, Adâlet'in
ve Namus'un gereklerine uymaktadır. Bu gereklik-
lere uymayıp diktatörlüğe ve bozgunculuğa yöne-
lenler kaybedecektir. Bir avuç sapkının keyfi ve
şehveti için mücâdele edenler iyi düşünsün!

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: Ali Erbaş Hoca eşcinsellik konusuna du-
rupdururken ve kavga çıkarmak için değil, gündem-
de olan virüsle ilgili olduğu için girmiştir. Çünkü eş-
cinsellik de AİDS virüsünü üretmektedir. Eğer DİB
Başkanı bu konunun kavga çıkaracağını görebil-
seydi belki bu konuya girmeyebilirdi. Fakat "kavga
çıkmasın" diye bu konular ve onlarla ilgili âyet ve
hadisler nereye kadar terkedilebilir? Bunun sonu
var mıdır? Çünkü Kur'anda ve Peygamber sözlerin-
de ateistleri ve İslâmsız CHP'lileri üzecek, kızdıra-
cak o kadar çok şey var ki! Bu durumda onların
keyfine göre bir İmamlık nasıl yapilabilir? Böyle
birşey nasıl talep edilebilir? Birilerinin keyfine göre
din olmaz beyler!

Not 2: Diyanet Kurumunu ve dindarları uyarıyoruz!
CHP'li belediyeler zekât toplamak istiyor. Fakat bu
belediyelere zekât vermek doğru değildir. Çünkü
bu belediyeler eşcinselliğe hizmet etmektedir. C-
HP hem parti olarak hem belediyeler olarak çok
tehlikeli bir iş yapmaktadır. Çünkü eşcinselliği alkış-
layarak ve onu vitrine taşıyarak devletin, milletin ve
vatanin temeline dinamit koymaktadır. Bu dinamit-
leme derhal terkedilmelidir. Eğer CHP'liler derse:
"Eşcinseller de insandır. Biz de onlara ilgi göster-
mek istiyoruz." Fakat bu ilgi gösterme başka bir
formatta yapılmalıdır. Eşcinselliğe rağbet kazan-
dıracak şekilde olmamalıdır. Ayrıca CHP'li beledi-
yeler terörristlere de hizmet ediyor olabilirler. Çün-
kü PKK'nın partisi HDP ile ittifakları var. Bu ittifak
sebebiyle de PKK'ya borçları var. CHP PKK'ya
olan borcunu acaba nasıl ödemektedir? Dolayı-
sıyla CHP ve CHP'li belediyeler güvenilir bir du-
rumda değildir. Eğer CHP'li belediyeler zekât top-
lamak istiyorsa, önce eşcinsellere ve eşcinselliğe
verdiği desteği kesmeli ve HDP ve PKK ile olan
ittifakını da bitirmelidir. Aksi halde CHP'li belediye-
lere zekât verilemez. Dinin hayrı hayırsızlara sarfe-
dilemez.

(Belediyeler, eşcinsellere "insan" olarak hizmet
götürebilir, eşcinselliği alkışlayarak hizmet götüre-
mez. Ayrımcılık yapmıyoruz!)

Diyanet İşleri, bütün zekâtları tek elde elde topla-
yacak ve fakirlere aktaracak bir kurum oluşturmalı.
Bu şekilde zekâtların güvensiz ellere geçmesi ön-
lenmelidir.

CHP'nin PKK ve HDP ile olan ittifakı bize şunları
da söylemeye mecbur ediyor: Dindarlar ve müslü-
manlar para yatırırken de dikkatli olmalıdır. Çünkü
İş Bankası CHP'nin bankasıdır. CHP de, HDP ve
PKK'nın müttefiğidir. Dolayısıyla İş Bankası'na ya-
tırılacak paralar, PKK teröristlerine akabilir. Eğer
CHP PKK ve HDP ile olan ittifakını bitirirse, bu tak-
dirde müslümanlar İş Bankası'na para yatırabilir.
Bu durum, Koç Holding'in bankaları ve TÜSİAD
için de geçerlidir. Çünkü bunlar da HDP ile mütte-
fiklik içindedir. Eğer HDP PKK ile olan bağını ko-
parırsa ve ona desteğini sonlandırırsa, bu takdirde
o parti meşruiyet kazanır. Bu şekilde CHP, Is Ban-
kası, Koç Holding ve TÜSİAD zarara uğramaktan
kurtulur.

Türkiye meşruiyet kazanmamış bir parti olan HDP'
yi kapatmak zorundadır. Eğer bu partiyi kapatmaz-
sa, teröre hizmet etmiş olur ve bütün Türkiye şu
anda PKK'ya hizmet etmektedir. PKK'ya hizmet
etmekte olan bir Türkiye'nin varlığı kabul edile-
mez!

Not 3: Baroların saldırısından ve CHP'lilerin onla-
ra destek çıkmasından anlaşılıyor ki onlar, câmiler-
de zina ve eşcinselliği yasaklayan âyetler, hadisler
okunmasın, bu konularla ilgili yorumlu hutbeler veril-
mesin. Hatta o âyetler Kur'andan çıkarılsın. Böyle
birşey nasıl kabul edilebilir? Müslümanların din öz-
gürlüğü yok mu? Olmasın mı? CHP'liler şimdi böy-
le yaparlarsa, iktidara geldiklerinde İslâmiyet'i ya-
saklamazlar mı? Veya Kur'anı kendi keyflerine gö-
re yazıp: "Bu şekilde ve bu kadarını okuyacaksınız.
Aksi halde cezâlandırılacaksınız" demez mi? Hiç
şüphesiz der!

Not 4: 14 asır öncesine ait olduğu için Kur'anı
"çağdışı" gören ateist barocular, 3900-4000 yıl
öncesinde doğan eşcinselliği daha önce çağdışı
ilân etmeleri gerekmez mi? Bunu niçin yapmıyor-
lar? "Kötülüğü engelleyen Kur'an çağdışı, eşcin-
sellik kötülüğü çağiçi" öyle mi? Sevsinler sizin
ölçünüzü!

Not 5: Bir avuç azgın azınlığın kötülüğünü savun-
mak için yüzde 90 müslümanın hakkına saldırmak
kimin hukukudur acaba? Ankara ve İzmir barocula-
rı hukukun ne olduğunu gerçekten biliyorlar mı?

Not 6: Zina ve eşcinsellik, topluma karşı bir kötü-
lüktür. Kötülükleri savunmak ise bir zulümdür. Zu-
lüm ise felâketleri dâvet eder. Koronavirüs, insan-
lığın zulümlerine verilmiş bir cevap herhalde. Zu-
lümler son bulmazsa, bunun arkası gelebilir.

Not 7: Evrenin ve içindekilerinin sahibi olduğu için,
birinci yasa koyma hakkı Tanrı'nındır. O'nun yasa-
sını çiğnemek bir haksızlıktır. Haksızlık ise zulüm-
dür. Bu zulüm terkedilmelidir. Zulmü terketmeyen-
lerin hakkı cehennemdir.

Not 8: Ateist barocular sorabilir: "Tanrı nerede?"
Cevap: Tanrı ateistlerin üzerindedir. Güneş gibi
uzak, ışığı gibi yakın. Güneşe bakanlar, güneşi de-
ğil sadece ışığını görürler. Çünkü güneş 1.5 mil-
yon km büyüklüktedir. Onu yakından görmek müm-
kün değildir. Yerlerin ve göklerin ruhlu ışığı olan ve
güneşi yaratan tek Tanrı Allah ise, güneşten daha
büyüktür. Evet Allah, güneşten de evrenden de bü-
yüktür. Fakat bu büyüklük maddî bir büyüklük olarak
anlaşılmamalıdır. 500 katlı bir gökdelen yapabilen
bir mimar, maddî beden olarak o gökdelenden çok
küçüktür. Ama o gökdelenin yaratıcısı olarak ondan
çok büyüktür. Yani asıl büyüklük ruhta ve akıldadır,
yaratıcılıktadır.

Imza: Mehdiyet Makamı.


                     Allah'tan başka ilah yoktur.
         Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın yirmisi, Nisan sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı ve Hakka dâvet.
Boyut:    Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *





Keine Kommentare: