Freitag, 20. Oktober 2017

TANRI VAR MIDIR YOK MUDUR?



             TANRI VAR MIDIR YOK MUDUR?

         varlığı şüphesiz olan tek TANRInın adıyla

Bu sualin cevabı olarak: "Tanrı yoktur demem, var-
dır da demem" diyenler vardır. Yani böyle diyenler,
inanmayı kabul etmediği gibi, inkâr da etmiyor. Yani
inkâr ile inanç arasında duruyor. Fakat sonuçta i-
nanmayı kabul etmemiş oluyor.

Eğer bu suali bize sorarsanız, cevabımız şudur:
"Tanrı yoktur" demeyiz. Çünkü yaratılışa, yaşatılışa
ve yönetilişe muhatap olan içinde yaşadığımız bir
evren var. Bu evreni ve içindekileri akıllı varlıklar o-
lan biz insanlar yaratmadık ve yaratamayız. Bu ya-
ratışı, insan aklının aşağısında olan diğer canlılar
ve cansızlar da yaratamaz ve yaratamıyor. O halde
bu evreni "kim" yarattı? Kim işletiyor? Ve kim yöne-
tiyor?

Acaba akıllıların ve akılsızların yaratamayacağı bu
evren kendi kendine mi oluştu? Acaba bir şey, bir
etkileyici olmadan ve belirli bir hedefi bulunmadan
başka bir şeye dönüşebilir mi? Cevap: Dönüşe-
mez! Hadi gösterin, bir etkileyici olmadan bir şeyin
başka bir şeye dönüşğünü! Gösteremezsiniz.
Meselâ ortada gözümüzün önünde bir deniz var. E-
ğer güneş olmazsa, bu denizin suları kendi kendine
buharlaşamaz. O halde diyebiliriz: "Kendi kendine
oluşum yoktur." Kendi kendine oluşum yoksa ve
mümkün değilse, bu evren de ve içindekiler de
kendi kendine oluşmamıştır. O halde onların bir
"oluşturucu"su vardır. O oluşturucu biz insanlar ve
bizim altımızdaki varlıklar olmadığına ve olamadı-
ğına göre, başka BİRİ var demektir. O "Başka Biri"
yi biz, O'ndan haber almadıkça, O bize bir bilgi
göndermedikçe bilemeyiz. Bilim de bilemez. Çün-
kü bilimin görevi, varlığın ve evrenin ve içindekileri-
nin "nasıl oluştuğu"nu çözmeye çalışmaktır. Bilim,
"kim oluşturdu" diye sormadığı için, Tanrı'nın varlı-
ğında ve yokluğu konusunda bilgisizdir. Bu halde
Tanrı'nın varlığı ve yokluğu hakkında bilime soru
soramayız. Bu durumda kime soracağız? O Başka
Biri bize bir elçi göndermedikçe sorabileceğimiz
kimse yoktur.

İşte insanın bu çaresizliği karşısında o "BaşkaBiri";
İsa'yı, Musa'yı ve Muhammed'i elçi olarak gönderip
ve ellerine İncil'i, Tevrat'ı ve Kur'an'ı vererek Kendi'
ni tanıtıyor. Bu tanıtım karşısında insanların bir kıs-
mı inanıyor, bir kısmı da inkâr ediyor. İnananlar, a-
radığı cevabı buluyor. İnanmayanlar ve inkâr eden-
ler ise kendilerini cevapsız bırakıyor, doğru cevap
yerine yanlış cevaplara sarılıyorlar veya uyduruyor-
lar. Tabii uyduranların uydurdukları, gerçeği göster-
mez. Biz ise gerçeği arıyoruz. O gerçeği de, evre-
nin Sahibi'nin gönderdigi Kitap'ta yani Tevrat'ta,
İncil'de ve Kur'anda buluyoruz. 

Tanrı katından gönderilen ve önceki kitapları içeren
Kur'an'da ne buluyoruz? Evrenin bir Sahibi olduğu-
nu, o Sahip'in fiil, sıfat ve isimlerini, O'ndan başka
tanrı olmadığını, insanın dünyadaki görevinin ne ol-
duğunu, nasıl ve niçin yaşaması gerektiğini; inan-
manın, inkâr etmenin, inançsız kalmanın ve din
konusunda ikiyüzlülük etmenin sonuçlarının ne
olduğunu buluyoruz.

Ortada evrenin Sahibi'nden haber veren bir Kur'an
varken "Tanrı vardır demem" demek, inançsızlıktan
başka birşey değildir. Fakat biz inançlılar, Kur'an'a
ve onun vasıtası olan Muhammed Hazretleri'ne da-
yanarak "Tanrı vardır" diyoruz. Ve bu yüzden "Tanrı
yoktur" demiyoruz.

Sual: Tanrı kime denir?

Cevap: Bu evreni ve içindekileri yaratıp yaşatan ve
yöneten'e "Tanrı" denir. Yani evreni ve içindekileri
yaratacak, yaşatacak ve yönetecek güce, bilgiye,
servete, ezelî ve sonsuz hayata ve bunlarla birlikte
görmeye, duymaya ve iradeye sahip olmayana; ay-
rıca tekliği, ortaksızlığı, çocuksuzluğu bulunmayana
"Tanrı" denmez. İşte "gerçek Tanrı" budur. Ve işte
Kur'anlılar da bu tek ve gerçek Tanrı'ya "Allah" de-
mektedirler. Arapça "Allah" kelimesinin Türkçe kar-
sılığı: "Yüce Tanrı" demektir.

Sual: Kaç türlü Tanrı vardır?

Cevap: Üç türlü Tanrı vardır. Bunların birincisi, yu-
karıda özelliklerini saydığımız ve Kur'an'ın haber
verdiği tek ve gerçek Tanrı'dır. İkincisi; insanların
kendi akıllarıyla uydurdukları tanrılardır. Bunlar da;
el ile yapılmış putlar veya ayın, güneşin, yıldızın
veya bazı hayvanların ve doğanın tanrılaştırılması-
dır. Üçüncüsü ise; insanın kendini veya başka in-
sanları tanrılaştırmasıdır. Tabii ikinci ve üçüncü tür-
lü tanrılar, "sahte tanrı"dır. Çünkü bu sahte tanrıla-
rın evreni ve içindekileri yaratacak, yaşatacak ve
yönetecek sonsuz gücü, bilgisi, serveti, ezelî ve e-
bedî hayatı, iradesi ve bunlarla birlikte herşeyi gör-
mesi, duyması, bilmesi yoktur.

Buradaki Tanrı tarifinden de anlamalıyız ki; İsa, Mu-
sa ve Muhammed gibi peygamberler Tanrı olamaz.
Çünkü onlar, "yaratılmış" varlıklardır. Gerçek Tanrı
ise, yaratır, ama yaratılmaz.

Ey yaratılmış ve yaşatılmakta olan insanlar! Sizleri
yaratmış ve yaşatmakta olan tek ve gerçek Tanrı'
nızı biliniz ve O'na inanınız. Çünkü ortada iki redde-
dilmez gerçek var. Biri, içinde yaşadığınız evren ve
üzerinde bulunduğunuz dünya ve onlarda üretilen
hayat ve yaratılıp yaşatılmakta olan canlılardır. İkin-
cisi, evrene ve içindekilere ve onlardaki faaliyetlere
sahip çıkan bir Tanrı'nın varlığını bildiren Kur'an'dır.

Bu iki reddedilmez gerçek kabul edilmelidir. Çünkü
evreni ve içindeki faaliyetleri kendi kendiliğe ve te-
sadüfe ve başıboşluğa veremezsiniz. Çünkü acaba
siz hangi işinizi ve eserinizi tesadüfün ve kendi ken-
diliğin eline bırakır, onları başıboşluğa terkedersi-
niz? Madem böyle yapmazsınız, o halde evreni ve
içindekileri de tesadüfün, kendikendineliğin ve ba-
şıboşluğun eline bırakamazsınız. Onları, onlara sa-
hip çıkan ve bu sahipliğini Kur'an ile bildiren tek ve
gerçek Tanrı'nızın eline vermek zorundasınız.

Hem siz acaba kendikendine ve tesadüfen oluş-
muş ve başıboş kalmış ama çok mükemmel mal-
lar ve eşyalar üretmekte olan bir fabrika gördünüz
mü ki, bu içinde eşsiz bir hayat ve sizlerin de üretil-
mekte ve yaşatılmakta olduğu evren fabrikasını
kendi kendiliğe, tesadüfe ve başıboşluğa bıraka-
caksınız? Bu muazzam, çok mükemmel ve eşsiz
fabrikayı, onun Gerçek Sahibi'ne vermeniz ve o Sa-
hip'e inanmanız gerekmez mi? Elbette doğru ve in-
sanî düşünce bunu gerektirir! Aksi ise, gerçekleri
inkâr etmektir.

Bu inkârı işleyenler için ise ebedî bir cehennem ol-
duğu, Kur'an ile insanlığa bildirilmiştir. İnkârcılar ve
inançsızlar için ebedî bir cehennemin varlığı hak ve
adâlettir. Çünkü yapılan bu inkâr ve inançsızlıkla bü-
tün evren ve içindeki eşsiz faaliyetler ve onlar için
yapılmış hadsiz masraf çöpe atılmış ve bu sarfiyat
ve faaliyetleri gerçekleştiren Tanrı hiçe sayılmış o-
luyor. Elbette bu saygısızlık, sevgisizlik, hiçe sayıl-
ma, teşekkürsüzlük ve aşağılama cezâsız kalamaz
ve kalmayacaktır.

Ey yaşamayı çok seven ve ebedî bir mutlu yaşamı
arayan ve isteyen insanlar! Eğer inançsızlık ve in-
kârcılığınız karşısında verilecek cezâdan kurtulmak
ve arayıp çok istediğiniz ebedî mutlu yaşamı ka-
zanmak dilerseniz, sizi yaşatmakta olan tek ve ger-
çek Tanrı'nızı bilip tanıyınız ve O'na teslim olunuz.
O'na teslim olmanın şartları; (Tanrı'ya ve tekliğine,
O'nun meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına ve
ötedünyasına inançtan sonra) haklı, adâletli, na-
muslu, ibadetli, ahlâklı ve iyilikçi olmak ve kötülük-
çülüğü terketmektir.

İşte sizin dünyadaki yaşam göreviniz ve sorumlulu-
ğunuz budur. Bu görev ve sorumluluğunuzun bilgi
ve ayrıntılarını Kur'an'dan, Kur'an bilginlerinden ve
Kur'anı iyi anlamış öğretmenlerden öğrenebilirsiniz.
Ama bu öğrenimi hemen kazanmalısınız. Çünkü el-
deki ömrünüz bitiştedir. Sonsuz bir vaktiniz yoktur.
Karşınızdan da ölüm ve kıyamet büyük bir hızla si-
ze doğru gelmektedir. Bu gelenlerden kaçmanız
mümkün değildir. Mümkün olan sadece üzerinize
şen görevi yerine getirmektir.

Görevden kaçmak, göz yummak, kendini uyutmak
çare değildir. Tek çare; göreve koşmak, gözünü
açmak, uyanık olmak ve gerekeni yapmaktır. Gere-
ken ise, cennete lâyık hâle gelmek ve cehenneme
şmemek için çalışmaktır. Dikkat ediniz! Nefis ve
şeytanınız sizi bu çalışmadan uzaklaştırıp, gerçe-
ğe karşı geçerliği olmayan dâvâlara sokabilir. Ama
o dâvâlar, muhalefetler, inançsızlık ve inkârcılıklar
size, kalbinizin çok istediği ebedî mutluluğu ver-
mez. O halde size ebedî mutluluğu kazandıracak
inanç ve dâvâyı aramalısınız. Yoksa "kaybeden"
olursunuz.

Ey kaybetmekten hoşlanmayan insanlar! Elinizde
her saniye tükenmekte olan 30-40 yıllık bir ömür
var. Evrenin sahibi olan tek ve gerçek Tanrı'nız ise
son gönderdiği Kitap'la, yarattığı sizlere (anlam ola-
rak) şöyle seslenmektedir: "Benim tarafımdan ve-
rilmiş ömrünüzü, Beni tanıyarak ve Bana teslim o-
larak Benim hesabıma yatırıp, Benim hesabıma
çalıştırın ki, size ebedî cenneti vereyim. Eğer önü-
nüze getirdiğim bu çok büyük kârlı ticareti kabul et-
mezseniz, sizleri ebedî cehennemime atıp cezâ-
landıracağım. Çünkü sizin emrinize ve hizmetinize
verdiğim bu evreni ve içindekileri Ben boşuna ya-
ratmadım."

Şimdi seçim ve karar sizindir!

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: Evrenin Tanrısı'nı arayanlar şunu iyi bilmeli-
dir: Herşeyin yaratıcısı, yaşatıcısı ve yöneticisi ol-
mayana Tanrı denmez. Bununla birlikte Tanrı'dan
başka herşey yaratık, yaşatık ve yönetiktir. Geriye
ne kalıyor? Tek bir Tanrı kalıyor! Çünkü hiçbir yara-
tık, yaşatık ve yönetik; evreni yaratacak, yaşatacak
ve yönetecek vasfa sahip değildir. O halde tek
Tanrı'dan başka tanrı yoktur ve olamaz. İşte bu ger-
çeği müslümanlar: "Lâ ilâhe illallah-Yoktur Allah'tan
başka ilah" diyerek ifade ediyorlar. Böylece Tanrı'yı
birliyorlar. Yani "gerçek Tanrı tektir" demiş oluyor-
lar.

Ey evrenin gerçek Tanrı'sını bilmek isteyen insan-
lar! Evrenin gerçek sahibi ve tek Tanrı'sı, göklerin
ve yerin ruhlu ışığıdır. O'nun ışığı herşeye nüfuz
ettiğinden, herşeyi bir anda görür, bilir ve duyar. O'
nun bu akıl almaz görüş, biliş ve duyuşunun küçük
bir örneğini, internetteki Google'da görebilirsiniz.
Siz Google'da bir bilgiyi ararken, sizinle beraber
yüzmilyonlarca insan da arama yapmakta ve aranı-
lan bilgi, milyarlarca belki trilyonlarca bilgi arasından
seçilip bir anda sizin (yani milyonlarca insanın) önü-
ne getirilmektedir. Sanki Google'in ışıksal gözü ve
aklı, internet ortamındaki herşeyi bir anda görür, bi-
lir durumundadır. İşte evrenin gerçek Tanrısı'nın
görüş, biliş ve duyuşu da, Google'ninkinden niha-
yetsiz derecede daha büyüktür. İşte müslümanların
"Allah" dediği gerçek Tanrı'nız, böyle bir Tanrı'dır.

Yüce Tanrı'nın herşeyi bir anda görüp bilmesini ve
duymasını şu örnek daha basit göstermektedir: E-
ğer güneş Tanrı olsaydı veya Tanrı güneşe ruh
verseydi, güneş, sahip olduğu ışıkla dünyadaki her-
şeyi bir anda görecek, bilecek ve duyacaktı. Fakat
güneş, sadece kendi sistemindeki gezegenlere et-
ki edebilir. Bütün evrene hükmedemez. Bu yüzden
onun tanrı olması mümkün değildir. Çünkü gerçek
Tanrı, bütün evrene hükmedebilen kudret ve irade
sahibidir ve O'nun ışıklar üstü ışığı bütün evreni
kaplamış ve kuşatmış ve herşeye nüfuz etmiştir.
Bu yüzden hiç birşey yüce Tanrı'nın görmesinden,
duymasından ve bilmesinden kaçamaz. O halde
diyebiliriz ki; insan daima Tanrı'nın gözü altındadır.

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 2: Bu bildiri, müslümanlar için değil, müslüman
olmayanlar ve müslümanlaşmak isteyenler için ya-
zılmıştır.


                                 Tanrı tektir.
   İsa, Musa ve Muhammed O'nun kulu ve elçisidir.


Zaman:  Yeni Çağ'ın onyedisi, Ekim ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı ve Hakka dâvet.
Boyut:    Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *






Keine Kommentare: