Mittwoch, 5. August 2015

ALLAH DÜŞÜNÜR MÜ?

                      ALLAH DÜŞÜNÜR MÜ?

    herşeyi sayan ve hesaplayan ALLAHın adıyla

Bu suali cevaplayabilmek için önce "düşünme"nin
ne olduğunu bilmemiz gerekir. Düşünmek, "aklı iş-
letmek"tir. Aklı işletmek ise; "bilmek", "hesaplama
yapmak" ve "sonuç çıkarmak"tır. Allah da, "bilen",
"sayan", "hesaplayan" ve "hükmeden"dir. Allah'ın
"bilmek"ten başka "sayan" ve "hesaplayan" ve
"hükmeden" olduğunu bildiren bir çok âyet vardır.
Düşünmenin ne olduğunu ve Allah'ın da bir "sayıcı"
ve "hesaplayıcı" ve "hükmedici" olduğunu bilirsek,
"Allah'ın düşündüğünü" söyleyebiliriz.

Fakat bir kısım müslüman yazar; Allah'ın "bilen" ol-
duğunu, "düşünen" olmadığını iddia etmektedir.
Herhalde onlara bu iddiayı ettiren, aklın sadece bir
"bilme ve öğrenme aygıtı" olduğunu düşünmeleri-
dir. Bu düşünceye göre: "Allah her şeyi bilir. Her
şeyi bilenin de düşüncesi olmaz."

Ama akıl sadece bilme ve öğrenme aygıtı değildir.
Aklın fonksiyonlarında bilme ve öğrenme'den baş-
ka; anlama, hesaplama, hayal etme ve tasarlama,
kaydetme ve mantık da vardır. O halde aklın sade-
ce bir "bilme âleti" olmadığını kabul etmeliyiz.

Allah ise her şeyi bilmekte ve görmektedir. Fakat
bu bildikleri ve gördükleri arasında bir "hesaplama"
da yapmaktadır. İşte O'nun bu hesaplama yapma-
sını, "düşünme" olarak kabul edebiliriz. Düşünme,
aklı işletmektir. Aklı işletmek de, eldeki bilgilerle bir
hesaplama yapmak ve sonuç çıkarmaktır. Allah da
bir "hesaplama yapan" ve "sonuç çıkaran"dır. So-
nuç çıkarmak da, "hükme varmak"tır. Allah da "hük-
meden"dir. O halde demektir ki, karşımızda; bilen,
gören, hesaplayan ve hükmeden bir Allah vardır.

Eğer karşımızda bilen, gören, hesaplayan ve hük-
meden bir Allah varsa, demektir ki, Allah da bir tür
düşünceye sahiptir. O'nunkine de "Tanrısal düşün-
ce" diyebilir ve O'nun "düşündüğünü" söyleyebiliriz.
Bunu söylemek, "Allah'a âcizlik vermek" olmaz.

Evet, insan tam bilgiye sahip olmadığı için düşünür-
ken zorlanabilir. Fakat Allah böyle değildir. Çünkü
O, her şeyi bilir ve görür. Görmesi ve bilmesi eksik-
siz olduğundan da, bu bildikleri arasında bağlantı
kurmasında, hesaplama yapmasında ve sonuç çı-
karmasında yani "düşünme" eyleminde bulunma-
sında zorlanmaz. Bu konuda bir aczi olduğu ve
olacağı iddia edilemez. O halde Allah'ın düşünme
eylemi, insanınkiyle bir tutulamaz. Bir tutulamazsa,
O'nun düşüncesiz olduğu da iddia edilemez. İddia
edilemezse, O'nu aczden tenzih etmek maksadıyla
O, düşünme eyleminden hariç tutulamaz. Çünkü O,
düşünme eylemi içinde bulunan "sayma", "hesap-
lama", hüküm çıkarma-hükmetme" ve "kaydetme"
fiillerine sahiptir. Kur'anla sabit olan bu fiiller orta-
dayken, Allah'ı düşünme eyleminden nasıl hariç
tutabiliriz? Hariç tutarsak, Kur'ana zıt olmayacak
mıyız?

İnsan bir "gören"dir. Allah da bir görendir. İnsanın
bir "gören" olması karşısında Allah'ın da bir gören
olması, sorun yaratmıyor. Bu halde insanın düşün-
ce sahibi olması karşısında Allah'ın düşünmesi ne-
den sorun yaratsın? Allah'ın görmesi, duyması ka-
bul edilirken, düşünmesi neden kabul edilmesin?
Allah'ın görmesi, duyması ve konuşması gibi, he-
saplama ve sonuç çıkarma eylemi olan düşünmesi
de kabul edilmeli değil mi?

Peki, Allah sayma ve hesaplama yapıyorsa bu, "O'
nun her şeyi bilmediğini" göstermez mi? Veya Al-
lah her şeyi biliyorsa, O'nun sayma ve hesaplama
yapmasına ne gerek var?

Allah, her şeyi hesaplamış ve sonucunu bilmiştir.
Fakat O'nun bu bilmesi, yeni hesaplamalar yapma-
sına engel değildir. Bu şuna benzer: Bir okulda bir
öğretmen, kendi sınıfındaki öğrencilerin zekâ ve
çalışkanlık derecelerine bakarak kimlerin sınıfta ka-
lacağını, kimlerin geçeceğini önceden bilir. Ama
bu bilgisine rağmen her öğrencinin notunu kaydet-
meye ve hesaplamaya devam eder. Çünkü öğret-
menin bildiklerini, öğrenciler bilmemektedir. Öğret-
men de sonucu, sene sonunda öğrencilerine bir
karne ile bildirmek zorundadır.

Aynı şekilde yüce Allah da insanların her şeyini bil-
miştir. Fakat Allah'ın bildiklerini insanlar bilmemek-
tedir. Bunun için Allah, herkesin iyilik ve kötülüğünü
kaydeder ve hesaplamasını yapar. Hesap Günü'n-
de de herkesin çalışma defterini ve karnesini bir
hologramdan defter olarak eline verir. Bu defterle-
rin içindeki sonuçlara göre de, cenneti kazananlar
ve kaybedenler ortaya çıkar.

Demek oluyor ki, Allah'ın hesaplama içinde olması,
O'nun her şeyi bilmediğini göstermez. Çünkü O,
her şeyi bilse de yine hesaplama yapar. Çünkü so-
nucu kullarına göstermesi gerekiyor. Bunu göster-
mezse, kimseyi cezâlandırma ve mükâfatlandırma
gerekçesi olmaz. Bu halde de insanları sınamanın
bir anlamı kalmaz.

Eğer Allah insanları yaratıp; "Ben sizlerin yapacağı-
nız işlerin sonucunu biliyorum" diyerek, imtihansız
olarak onların bir kısmını cennete, bir kısmını da
cehenneme gönderse, cennetlikler diyecek: Biz
bir iyilik yapmadan, hak etmeden bizi neden cenne-
te gönderdin? Cehennemlikler de diyecek: Biz bir
kötülük yapmadan bizi niçin cehenneme attın? Bu
mu Senin adâletin? Bize neden zulmediyorsun?

İşte bu itirazları önlemek için her şeyi bilen Allah'ın
insanları imtihana tabi tutması şart olmuş. Bu imti-
han için de Peygamberlerini göndermiş. Ta ki in-
sanlar görevlerini bilsin ve "bizi Kendinden ve va-
zifelerimizden habersiz bıraktın" şeklinde bir ba-
haneleri kalmasın.

Allah'ın insanların başına gelecekleri ve neler ya-
pacaklarını önceden bilmesi, onları imtihana tabi
tutmasını boşa çıkarmaz. Çünkü bilmek ayrıdır,
zorla yaptırmak ayrıdır. Yani bir şeyi bilmek, zorla
yaptırmak değildir. İnsanlar da iyi ve kötü yolu seç-
mekte serbest bırakılmış ve seçimlerinin sonucu
da onlara önceden Kitaplar yoluyla bildirilmiştir. Bu
bildiri ve seçim karşısında kimse tabi tutulduğu im-
tihanın geçersiz olduğunu iddia edemez. Çünkü Al-
lah kimseyi zorla doğru yola veya eğri yola götür-
müyor. Herkes seçimini özgür iradesiyle yapıyor.
Allah da herkesi seçtiği yola götürüyor. Eğer böyle
olmasaydı, dünyada bir tek ateist bulunmaz, hepsi
de Allah yolunda olurdu. Ama onlar Allah'ın yolun-
da değil, şeytanın yolundadırlar. Demek Allah'ın
bilmesi, zorla yaptırma değildir. Çünkü ateistler,
kendi istekleriyle ateist olmuşlardır ve yine kendi
istekleriyle Allah'ı inkâr etmekte ve O'nun yoluna
girmemektedirler. O halde Allah'ın bilmesinde bir
cebir yoktur.

Ateistler istiyor ki, Tanrı her şeyi bilmesin. Ancak
bu takdirde onlara göre insanların sınanması ge-
çerli olur. Ama Tanrı her şeyi bilmediğinde de;
"Tanrı her şeye muktedir değildir" diyecekler. Yani
ateistler kendi keyflerine göre bir Tanrı istiyorlar.
Allah da onların isteklerine göre bir Tanrı olmadığı
için, O'nu reddediyorlar. Yani "âciz" bir Tanrı istiyor-
lar ki, Tanrı onları değil, onlar Tanrı'yı yönetsin!
Kendileri Tanrı'nın yerine geçsin...

Yüce Allah da onların bu düşüncesine Kur'anıyla:
"Allah'tan başka tanrı yoktur. O'ndan başkası tanrı
olamaz" diyerek cevaplıyor. Çünkü bu evreni ve i-
çindekileri yaratacak, yaşatacak ve yönetecek bilgi,
kudret ve kabiliyete sahip olmayan bir kimse, ger-
çek Tanrı olamaz.

O halde ateistler şunu iyi bilmelidir: Akıl uydurması
bir tanrı, gerçek Tanrı olmaz. Gerçek Tanrı, elçi ve
kitap gönderendir. Doğa, madde, tesadüf ve kendi-
kendinelik ise bir elçi ve kitap göndermemiştir ve
gönderemezler de. Böyle bir gönderim olmadığına
göre, Allah'ı inkârları da geçersizdir. Çünkü (onların
düşüncesine göre "evren oluşurken") onlar, evrenin
"kendikendine" veya "tesadüfen" veya "sebeplerin
bir araya gelmesiyle" veya "doğa yasalarıyla" oluş-
tuğuna şahit olmadılar. Buna dair kesin bir bilgileri
de yoktur. Böyle bir şahitlik ve kesin bilgiye sahip
olmadıkları halde yaptıkları inkârın da bir geçerliği,
gerçekliği ve haklılığı yoktur.

Ateistlerin bu geçersizlik, gerçek dışılık ve haksız-
lıktan kurtulmak için gösterecekleri gayret, en insa-
nî bir davranış olur. Tabii hedeflerinde hakiki insan
olmak gibi bir istekleri varsa...

Kimse unutmasın! Ölümden sonra yok oluş yok. Ya
cennet var, ya da cehennem! Cennet, hakiki insan-
ların yurdudur. Cehennem de, hakiki insanlıktan u-
zak kalmışların hapishanesi!

Not 1: Kur'anda "Allah'ın düşünmesi" ile ilgili açık
bir âyet yoktur. Fakat O'nun; "bilen", "sayan", "he-
saplayan" ve "hükmeden" olduğunu bildiren âyetler
vardır. Bu âyetler de, "düşünmenin araçları"dır. Bu
da demektir ki: Allah da düşünür. Çünkü yüce Allah'
ın; yaratmak, yaşatmak ve yönetmek gibi en büyük
üç fiili vardır. Bu fiiller de düşüncesiz olmaz. Yani
(bilmek, görmek, duymak ve konuşmak'tan başka)
sayması, hesaplaması, tasarlaması ve çıkarım
yapması olmayan bir Allah'ın; yaratması, yaşatması
ve yönetmesi de olamaz. Madem yaratması, yaşat-
ması ve yönetmesi var, o halde O, en iyi düşünen-
dir. O'nun düşüncesi de; bilme, sayma, hesaplama
ve hükmetme'ye dayanıyor. Bundan başka kaydet
mesi ve kaydettirmesi de vardır. Bu kaydettirme iş-
lemi de, O'nun "Tanrısal Bilgisayarı"na işaret eder.
Bu da Kur'anda, "kaydedici kitap" veya "kaydedici
levha" şeklinde bildirilir.

Sözün özü: Görmesi, duyması ve konuşması olan
bir Allah'ın; "düşünmesi" de olduğunu söylemekte
bir sakınca yoktur. Ancak şunu da söylemek de
fayda var: Allah bir anda her şeyi eksiksiz gördüğü
için, bir anda sonuçları da görmektedir. Bunun için
Kur'anda Allah'ın "düşünmesi"nden değil, "herşeyi
bilmesi"nden bahsedilir. Yani yüce Allah sürekli o-
larak herşeyi görmekte ve onların sonuçlarını da
bilmektedir. Bununla birlikte O, düşünmenin araçla-
rına da sahiptir ve onları kullanmaktadır. Buradan
da şunu çıkarabiliriz ki; görmesi eksiksiz olanın, dü-
şünmesi değil, bilmesi olur. Allah ile insanın düşün-
mesi arasındaki fark şudur ki; insan, düşünmek için
zamana muhtaçtır. Fakat Allah zamana muhtaç de-
ğildir. Yani Allah, bir anda bakar, görür, hesaplar ve
sonuç çıkarır. İşte O'nun düşünmesi de böyledir.

Sözün özünün özüne gelirsek: Allah herşeyi bilen-
dir. Eğer Allah herşeyi biliyorsa, düşünmesine ge-
rek yoktur. Çünkü herşey O'nun görmesi altındadır.
Fakat yeni işler ve icadlar yapmak ve yeni kararlar
vermek isterse, bunlar da düşünmeyi, yani sayma
ve hesaplamayı ve sonuç çıkarmayı gerektirir. Al-
lah'ın görmesi ve bilmesi eksiksiz olduğundan da
O, bütün bu işlemleri bir anda zamansız olarak
gerçekleştirir, insan gibi saatlerce, dakikalarca dü-
şünmesine ihtiyacı yoktur. Yani, insanın düşünce
sistemiyle Allah'ın düşünce sistemi bir ve eşit de-
ğildir.

Bildiklerimiz, Allah'ın öğrettiği kadarıdır. En doğru-
sunu yine yüce Allah bilir. Hatalı bir söz ettikse, Al-
lah bizi affetsin.

Not 2: Allah'ın düşünce sisteminin küçük bir örneği
Google'da ve hesap makinasında da vardır. Onlar
da (istenene) bir anda bakar, görür, hesaplar ve so-
nuç verir. Ama insan, onların yaptığını kendi aklıyla
yapmaya çalışsa, onların verdiği sonuca ulaşabil-
mek için saatlerce, dakikalarca, belki senelerce
uğraşması gerekir.

Not 3: İnsan herşeyi bilseydi, düşünmesine gerek
kalmazdı.

Not 4: Allah'ın bir düşünce sisteminin olması, yani
sayması, hesaplaması ve sonuç çıkarması, O'nun
"herşeye kadir olduğu" gerçeğiyle çelişmez.

Not 5: Allah her işi "ol" emriyle yapmaz. O'nun, in-
sanı iki eliyle yapması, şekillendirmesi, ruh üfleme-
si yani programlaması gibi işleri de vardır. Bunlar
da O'nun, bir "düşünce sistemi"nin bulunmasını
gerektiriyor.

Not 6: Allah'ın yaratma sistemi, basitten mükem-
mele doğrudur. Ama yarattığı her basit şey, çok
mükemmeldir. Bunlar da, "hesaplama" ile ilgili
işlerdir. Yani, bir "düşünce sistemi" olmadan
olmaz.

Not 7: Dünya Müslüman Âlimler Birliği, bu bildiriyi
incelemelidir.

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Ramazan sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *



Keine Kommentare: