Dienstag, 27. August 2013

SURİYE VE MISIR'DAKİ KATLİAMLARLA İLGİLİ OLARAK HIRİSTİYAN DÜNYAYA VE ONUN SİYASAL BÜYÜK LİDERİNE MESAJ!


SURİYE VE MISIR'DAKİ KATLİAMLARLA İLGİLİ
             OLARAK HIRİSTİYAN DÜNYAYA
 VE ONUN SİYASAL BÜYÜK LİDERİNE MESAJ!

         İsa'yı, Musa'yı ve Muhammed'i gönderen
                           tek TANRInın adıyla

Diktatörlüğü korumak uğruna 100 bin insanın katle-
dildiği Suriye'de, bu sayıyı taçlandırırcasına 1300
kişi daha kimyasal silahla vuruldu. Artık diyecek söz
bulamıyoruz! Suriye diktatörünü durduracak bir şey-
ler yapmak gerek ama, bir şeyler yapması gereken-
ler de, olanları "kınamak"tan öteye gidemiyor. Dik-
tatörün saltanatını yıkacak gücü olduğu halde ya
gücünü kullanmaktan çekiniyor, ya da çıkarlarına
uygun olmayacağını düşünerek geri duruyor. Bu
geri duruşuyla da, diktatöre zaman ve cesaret ka-
zandırıyor. Onun kazandıklarıyla da mâsûm insan-
lar ölmeye devam ediyor.

İnsanlığa kötülük edenler karşısında bir şeyler yap-
ması gerekenler, acaba korkularını ve çıkarlarını bir
müddet bir kenara bırakamazlar mı? Yoksa Hz. İsa,
insanlara, hep çıkarlarını düşünmesini mi emret-
miştir? İyilik yapmalarını emretmemiş midir? Ma-
dem iyilik yapmalarını emretmiştir ve din dahi insan-
lığa bu sonucu vermesi için gönderiliyor, o halde
Hıristiyan Dünya ve onun Büyük Lideri niçin hâlâ iyi-
liğe koşmaktan ve haksızlığa kurban edilen insanla-
rı kurtarmaktan kaçıyor veya geri duruyor? İnsanlı-
ğın en büyük çıkarı, insanlığa, Tanrı hesabına in-
sanlık etmekte değil midir? Eğer bu değilse, dün-
yalık çıkarların ne anlamı kalır ve insanlığa ne ka-
zandırır? Hiç bir sey! Hiç, hiç bir şey için yaşanır
mı? Bu yaşayışta olanlar hiç "insan" olur mu? Ma-
dem olmazlar, o halde insanı insan olduracak çıkar-
lara yönelmekten başka çare yoktur. İnsanı insan
olduracak çıkarlar ise; insanlığın hakkını, adâletini
ve namusunu ve bunlarla birlikte özgürlüğünü koru-
maktır. Bu koruma da, sevgi ve merhamet ile olur.
Sevgi ve merhamet de, barış ve kardeşlik doğurur.
Bu doğum ile de insanlık, huzur içinde yaşamaya
başlar. Bu yaşayışı bütün insanlık olarak istemeliyiz
ve bu isteğimiz için çalışmalıyız. Yüce Tanrı'nın va-
dettiği cenneti de ancak bu çalışmamız ile kazana-
biliriz. Çünkü cenneti kazanmanın birinci şartı, Tan-
rı'ya ve öte dünyasına inançtır. İkinci şartı da, yer-
yüzünde Tanrı hesabına iyilik için çalışmaktır.

Bu çalışmayı istemeliyiz. Çünkü karşımızda, dünya
hayatımıza son verecek olan ölüm var ve süratle
bize doğru yaklaşmaktadır. O bize yaklaşmadan ve
hayatımızı elimizden almadan cennetteki hayatı ka-
zanmak zorundayız. Bu kazanç için de, elimizde
doğru bir inanç ve geçerli iyiliklerimizin bulunması
şarttır. Bu şartı yerine getirecek iyilikleri kazanma-
mızı sağlayacak bir fırsat da şimdi önümüzde duru-
yor. O da, gücü yeten ülkelerin birleşerek Suriye
ve Mısır'daki katliamları durdurmasıdır. Bu durdur-
ma işine o ülkelerin halkları da destek verdiği takdir-
de, o halklar ve yöneticileri cennetlik bir iş yapmış
olacaklardır. Güçleri yettiği halde bu işi yapmayan-
lar ve yaptırmayanlar ve engel olanlar da tabii ki,
cehennemlerini kazanmış olacaklardır. Bu dünya
da, bu kazançlar için kurulmuş büyük bir pazardır,
büyük bir süpermarkettir.

Bu büyük süpermarkette şimdi, iyilik veya kötülük
alışverişine başlayabiliriz. Eğer iyilik almak istiyor-
sak, önce Suriye'deki katliamları durdurmaya ça-
lışmalıyız. Bu çalışmayı yaparken de, "Suriye dikta-
törü kimyasal silah kullandı mı, kullanmadı mı"ya
cevap aramaktan çok ve önce; "bu katliamlar niçin
yapılmaktadır"ın cevabını aramalı ve bulmalıyız.
Bunun cevabı da: "Suriye diktatörü, diktatörlüğünü
korumak ve kurtarmak için katletmektedir. Katledi-
lenler de, siyasette söz hakkı ve ona katılım, yani
demokrasi istedikleri için katledilmektedirler"dir.

Bu katliamlar da hiç şüphesiz "meşru" olamaz. Çün-
kü, yüce Tanrı'nın Kitabında; "diktatörlüğün, zorbalı-
ğın hak olduğu"na dair bir ayet yoktur. Aksine; "yö-
netimin, hakka ve adâlete dayanması ve seçimin de
halka danışarak yapılması gerektiği"ni bildiren ayet-
ler vardır. Bunun için keyfî bir yönetim ve iktidarın
ve rejimin meşruiyeti yoktur. Meşruiyeti olmayan yö-
netimlerin de yıkılması haktır. Bunun için demokra-
si isteyen Suriye halkının mücâdelesi doğrudur,
meşrudur. Bizim de, mücâdelesi meşru olan bu hal-
ka yardım etmek görevimizdir. Bu görevimizi yap-
makla da, cennet kazandıracak iyiliğimizi almış ola-
cağız. Beşar Esad'ın katliamlarına sessiz ve seyirci
kalanlar da, cehennemi kazandıracak kötülüklerini
satın almış olacaklardır.

Ey Hıristiyanlık Dünyası ve onun büyük lideri ABD
ve yönetimi! Hz. İsa size güzel ahlâkı ve iyilikçiliği
öğretmedi mi ve onları emretmedi mi? Madem on-
ları emretti ve öğretti, o halde Suriye'deki katliama
niçin seyirci kalıyorsunuz? Ortadoğu halkları de-
mokrasiye muhtaçken, niçin onların demokrasisinin
darbelenmesine izin veriyorsunuz? Hem de kendi
değerlerinize ihanet edecek kadar neden ileri gidi-
yorsunuz? Yoksa dünyevî çıkarlarınız, Hz. İsa'nın
öğretisinden daha kıymetli hale mi geldi? Cenneti
kazanmaktan vaz mı geçtiniz? Yoksa dünyada ebe-
diyeti mi buldunuz? Yoksa geçerli bir iyiliğiniz olma-
dan cennete girivereceğinizi mi sanıyorsunuz? Yok-
sa yoksa sizi cehennemden kurtaracak bir tanrılık
mı kazandınız? Bunların hiç biri doğru olmadığına
göre niçin eğriliktesiniz? Aklınızı başınıza toplama-
nız gerekmiyor mu?

Madem gerekiyor, o halde görev başına!

İnsanlık, yirminci asırda, dinsizlikten yani; İsa'sızlık-
tan, Musa'sızlıktan, Muhammed'sizlikten kaynakla-
nan bir haksızlık, adâletsizlik ve namussuzlukla o
asrı bir "felâket asrı"na döndürdü. Şimdi bu yeni a-
sırda dahi o felâketli asra geri mi döneceğiz? O fe-
lâketleri yeniden mi yaşayacağız? Hayır! Yirmibirin-
ci yüz yılımız, geçmiş asra benzemeyecektir! Buna
izin vermeyeceğiz ve vermemeliyiz. Bunun için de
bütün gücümüz ve gayretimizle -Adviye Meydanı'
ndaki Müslüman Kardeşler gibi- direneceğiz ve di-
renmeliyiz ve sonuçta bu asrı bir "altın çağ" yapa-
bilmeliyiz ve yapacağız. Yoksa, bizim insanlığımıza
"insanlık" denemez.

Artık insanlığın bu son asrında kötülüğü terkederek
ve ortadan kaldırarak ve iyiliğe koşarak şanımız o-
lan insanlığımızı kazanacağız ve kazanmalıyız. Bu
asır, son fırsatımızdır. Çünkü gelecek asır, insanlı-
ğın "kıyamet asrı" olacaktır. Yani, yirmiikinci yüzyı-
lın ilk çeyreğinin sonunda dünyamız ve bütün evren
yıkılacaktır. Kıyamete kadar dünyada ölmüş ve öle-
cek olan 220 milyar kadar insanın yeniden dirilişi ve
hesap vermesi için bu yıkılış mutlaka gerçekleşe-
cektir.

Demek oluyor ki, insanlığın Tanrı'ya hesap verme
vakti çok yaklaştı. O halde ölüm gelmeden ve he-
sap sorulmadan önce insanlığımızı kurtarmalı, ger-
cek insanlığı kazanmalıyız. Bunu kazanmanın yolu
da; kötülüğü engellemek ve ortadan kaldırmak ve
iyiliği gerçekleştirmektir. Şimdi kötülüğün ortadan
kaldırılması gereken ülke de, Suriye'dir. Çünkü ora-
da, haksız iktidarı ve keyfi için halkını katletmekte
olan bir tiran, bir zâlim, bir diktatör vardır. Ve bu
diktatör, insanlığın gözünün içine baka baka katlia-
mını sürdürmektedir. Önce otuzar otuzar öldürü-
yordu. Sonra yüzer yüzer öldürmeye başladı. Şim-
di de kimyasal silahlarla biner biner katlediyor! Bu
katliamlar hâlâ mı seyredilecek?

Artık ABD ve AB ve İslâmlı Ülkeler Birliği için Hz.
İsa'nın, Musa'nın ve Muhammed'in kılıcı olmanın
zamanı gelmiştir. Bu kılıç bir an önce çekilmeli ve
şeytanın Suriye'deki ordusu mağlûp edilmelidir.

Şeytanın ordusunu mağlûp etmek için sorulacak
soru şudur: "Diktatör Esad, yüzbin insanı niçin kat-
letti?" Yoksa: "Kimyasal silah kullandı mı, kullanma-
dı mı" değil! Çünkü bir katile sorulacak önemli soru:
"Hangi silahla öldürdün"den önce "niçin öldürdün"
dür. Suriye diktatörü de; haksızlığını, adâletsizliğini
acımasızlığını ve vicdansızlığını ayakta tutmak, ya-
ni diktatörlüğünü korumak için öldürmüyor mu?

O halde AB, ABD ve İÜB daha neyi bekliyor? Yok-
sa Nuseyri'lerden başka bütün halkın katledilmesini
mi?!

Hakkın ve insanlığın kırmızı çizgisi şudur: "Haksız-
ca öldüremezsin!" ve "Suçsuzları öldüren suçlu-
dur."

Şimdi soralım: "Diktatör Esad, 100 bin Suriyeliyi
hangi suçlarından dolayı katletti ve katletmeye de-
vam ediyor?"

Unutmayalım, diktatörlük: Halkın siyasal özgürlüğü-
nü gasbetmek ve iktidarı halka karşı kullanmaktır.

Yani şu an karşımızda; siyasal özgürlüğü gasbedil-
miş yirmi milyonluk bir halk ve özgürlüğünü kurtar-
mak için savaşanları katleden bir diktatör bulunmak-
tadır.

Bu zulüm ve haksızlığa hâlâ seyirci mi kalacağız?
Seyirci kalmaya devam edersek, diktatör Esad'a
benzemiş olmayacak mıyız? Bu benzeşme, dün-
yanın et kötü ve en çirkin şeyi değil mi?

Artık insanlığımızı kurtarmanın ve isbatlamanın za-
manıdır!

    Tanrı tektir. Mehdi ve Mesih Tanrı'nın elçisidir.

Not 1: Katliam yapan bir diktatöre destek verdikleri
için İran, Rus ve Çin yönetimlerinin de suçlu sandal-
yesine oturtulup, onlardan hesap sorulması gerekir.

Not 2: Gerçek insanlığı kazanmanın yolu: Evrenin
ve içindekilerinin sahibi tek Tanrı'ya ve öte dünyası-
na inanmaktır. Sonra haklı, adâletli, ibadetli, iyilikli
ve namuslu olmaktır. Sonra temiz, düzenli ve ikti-
satlı yaşamaktır. Sonra da iyiliği emredip kötülük-
ten çekindirmektir. Bunlar da, yüce Tanrı'nın gön-
derdiği elçi ve kitaplar vasıtasıyla öğrenilir. Tanrı'
nın elçi ve kitaplarına inanmayanlar ise, gerçek
insanlığı kazanamazlar.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onüçü, Ağustos sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Duyuru ve uyarı.
Boyut:   Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *



Keine Kommentare: